tüspöl, görünüş, manzara, çehre, sima, kılık (başlıca insan hakkında; bazan da hayvan hakkında); tüspölün karabayğa okşottum: onu karabaya benzettim, o bana karabayı andırdı.
tüspöldüü, görünüşü, siması, kılığı olan; atası tüspöldüü: babasına benziyor.
tüş ı, öğle zamanı; çak tüş yahut çanğkay tüş: tam öğle zamanı; calğan tüş: öğle zamanından bir iki saat önceki vakit; çın tüş: öğle zamanı; tüş ooy: öğleden sonra: tüş kayşayıp kele catat: güneş zaval vaktına iniyor; tüştön kiyin 1) öğle zamanından sonra, 2) vakti zamanından sonra, ihtiyaç geçtikten sonra (ör. bk. kösöö ıı); tüştö: 1) öğle zamanında; 2) tam zamanında, münasip çağında, tam vaktında, (ör. bk. tülkü ve tölgö).
tüş ıı, ruya, düş; tüşkö kir-: ruyaya girmek; tüşümö kirdi: rüyama girdi; tüşümdö kördüm: rüyamda gördüm; üç uktasa, tüşünö kirgen emes: üç defa uyursa bile rüyasına girmez, (rüyasında bile görmemiş).
tüş ııı, 1. düşmek, inmek; sarkmak; attan tüş-: attan inmek; kolğo tüş-: ele geçmek, yakayı ele vermek; kış tüştü: kış geldi; monçoğo tüş-: hamama gitmek, hamamda yıkanmak; sarayğa tüş-: hana inmek; arağa tüş- bk. ara 1; eske tüş-: hatıra gelmek, hatırlamak; köpkö tüş-: ammenin, cemiyetin fikrine başvurmak; akılğa tüş-: bk. akıl; beş somğo tüştü: beş rubleye mal oldu; satkan maldan tüşkön akça: satılan hayvandan alınan para; alma sabağınan artık tüşpöyt ats.: elma sapından daha fazla olmaz; 2. işin aniliğini yahut kuvvetini ehemmiyetle kaydetmek için yarar; kulağı çur dey tüştü: birdenbire kulakları çınladı; mıltık tars dey töştü: tüfek sesi duyuldu; çanğ-topolonğ tüşüp ketti: itiş-kakış gürültü-patırtı başladı; baarı birdey çuu dey tüştü: hepsi birden çığlık kopardı; közü çakçaya düştü: gözleri faltaşı gibi açıldı; 3. aşmak (dişiye).
tüşçülük: tüşçülük cer: sabahtan öğleye kadar yürümekle katedilebilecek mesafe.
tüştön-, öğle zamanında mola vermek; konor bolsonğ, anınğdı ayt, tüştönör bolsonğ caınığdı ayt folk.: geceleyeceksen onu söyle, yalnız öğle zamanını geçirmek için kalacaksan, kim olduğunu söyle!