campay- , 1. yan gelip yatmak, uzanıp yatmak; 2. yassılamak; basık, ezik olmak.
campoz, karakuş nevilerinden biridir.
camşıy- , bir yana sapmak, eğrilmek; caagı camşıydı: çenesi çarpıldı.
camşıyt- et. camşıy- dan.
can I, yan, cihet; biyik toonu canınan kör, başına çıpka, cakşı kişini alıstan uk, canına barba- ats. : yüksek dağa yanından bak, tepesine çıkma; iyi adam hakkındaki sözleri uzaktan dinle, yanına varma! (yakından onlar ehemmiyetlerini kaybediyorlar) ; canımda: nezdimde, katımda; canımda cok: üzerimde yoktur; canına bar! : yanına yaklaş! canınan tölödü: kendisi, kendi hesabına, kendi cebinden ödedi; cancagın karanıp: etrafına bakarak; canın karardı yahut can- cagın karardı: etrafın abakındı; coktun canında: yokun yanında, hemen hemen yok gibi; can tart- ,: birisinin tarafını tutmak; birisinin tarafına geçmek; canga bas- 1) saklamak; 2) cebe koymak, kabullenmek, benimsemek.
can II f. ruh, can; canlı varlık; insan; canı barbı? : diri midir? , daha soluk alıyormu? ; can coldoş: canciğer dost; canı kolunun uçunda: canlı cenaze (harfiyen: canı elinin ucunda) ; can cok anda: o korkaktır; başın kötörör canı çok: başını kaldıracak gücü yok, o büsbütün kuvetten düştü; can kişige aytpa! : kimseye söyleme! ; canga körünböy: kimseye görünmeden; candan murun: herkesten önce; candın mittaamı: dolandırıcıların elebaşısı; üyün körgön can emespin: ben hiçbir zaman onun evinde bulunmadım (harfiyen: ben onun evini gören can değilim) ; canım töbömö çıktı: canım tepemem sıçradı : gayet korktum; canım ökçeye gitti (harfiyan: canım tepeme sıçradı) ; canım kulagımdan uçuna çıktı: pek korktum (harfiyen: canım tepemem sıçradı) ; canım kulağından ucuna fırladı) ;can açır tuugan: (yakınları için) canı acıyan hısım ; akrabalarını düşünen akraba; can baguu yahut canbaguu: maişet kaygıları, geçinme meşgaleleri; can baktı bk. bak IV; can kolgo al- : herşeyi göze almak (harfiyen: canı ele almak) ;kılıç menen çabışp, canın kolgo alşıp folk. : birbirine kılıç çalarak, sonona kadar dövüşmeye karar vererek; canınğdı oozunğa tiştep bar! : cesaretle yürü! ; can talaş- 1) ölümle güreşmek, can çekişmek; 2) mec. büyük gayret sarfetmek, bütün kuvvetiyle çalışmak; can talaştır- : büyük gayret sarfettirmek, aşırı derecede kaygılandırmak; can ber- 1) can vermek, hayatını bağışlamak; 2) andiçmek; can sal- es. : andiçmek için kendi yerine başkasını kovmak; canım tört çarçı boldu: parçalarınıyorum, büsbütün bittim; canına battı: bizar oldu; canı çıktı1) canı çıktı, öldü; 2) kendini kaybetti; carım can: canlı cenaze; kılça can: kıl kadar can: siyah can; çımın can: sinek can; altın can: altın ruh (bunlar folklorda sık sık kullanılan vasıflardır) ; kara canın zorgo bgıp cüröt: zor geçiniyor(harfiyen: kara canını zor geçindiriyor) ; kara canın cesin! : kahrolsun! (harfiyen: siyah ruhunu yesin! ) : can – canıbar : bütün canlı varlıklar; can bütkön yahut canbütkön :bütün yaşayanlar; amalın candan aşırdı: sanatiyle herkesi geçti (harfiyen: her diriyi..) ; can cer: çocuk doğurma azaları; can dilibiz menen: can ve gönülden; başımla beraber; can candan bk. candan; can algıç: Azrail; can kıygıç: katil, canı keçke cetpesin! : akşama kadar yaşamasın! ; canın sabap: bütün kuvvetiyle; canımdı cebeymin! : (yalan söyledimse) canım çıksın; kendimin düşmanı değilim ya!
can- III, dönmek; sözdön can- : sözden caymak, sözünden dönmek; ciptin uçu candı: ipliğin ucu dağıldı, çözüldü; şişik candı: şiş indi; cüz canbagan cigit: cesur pervasız yiğit, delikanlı.
can- IV, yanmak, tutuşmak.
can-V = canı- .
cana, yine, daha; mükerreren.
canadil, kon. cenaddel.
canakı= canğkı.
canaş- , 1. yan yana bulunmak; yan yana bulunmak veya hareket etmek; canaşa: yan yana; böğür böğüre; canaşa cat- : böğür böğüre yatmak; canaşa bastır- : yan yana gitmek; 2. yaklaşmak, yanaşmak.
canaştır- , yaklaştırmak, yan yana koymak, böğür böğüre koymak.
canatan, gene, yeniden, yeni baştan.
canayak, kulplu çanak (daha fazla nasıbay bk. tütünü övütmek için kullanılır) .
canaza, a. dn. cenaze namazı kılmak.
canbaguu, bk. can II.
canbaktı= can baktı ( bk. bak IV) .
canbaş= cambaş.
canbütkön, bk. can II.
cancak, (can- cak) bk. canI.
cancökör, tarafdarlık, yardakçılık.
canç- , dövmek; parçalamak, ezmek.
cançıl- , ezilmiş, dövülmüş olmak.
cançıra- , kırılmak, parçalanmak, ezilmek.
cançmal, darı yarması, süt ve yap ile yapılan bir nevi yiyecek.
cançuu, işs. canç- tan.
cançuur, havan (havaneli ile birlikte) .
canda- , 1. yanında bulunmak; yan yana durmak; 2. yakın gelmek, yanaşmak; 3.hizmet etmeye çabalamak; yaltaklanmak; yaranmak.
candama, 1. yanda bulunan nesne; yandaki; teğit( temas eden) ; süylömdün candama müçölörü gram. : cümlenin tali ( ikinci derecedeki) üyeleri; 2. (kuşakta) üzerinde bıçak taşınan kayış; 3. yol arkadaşı.
candan- , 1. canlanmak; 2. candan yahut can candan- : aile sahibi olmak; tentirep cürgönçü mal mal maldanayın, can candanayın: işsiz dolaşmaktansa, mal ve aile sahibi olayım.
canğda- , ellerle jest yapmk; canğdap süylöş- : jestlerle anlaşmak.
canğdoo jestler yapma.
canğgak= canğak.
canğgızdık= calgızdık.
canğı, 1. yeni; ay canğısı: ayın ilk yarısı; aydın beş canğısı: ayın beşinci günü; 2. ahiren, az bir müddet önce; canğıdan: ahiren: ahiren bir müddet önce; henüz; canğıdan kötörülgön ay: henüz doğan ay.
canğıçıl, müceddit, yenileyici.
canğıl- , yanılmak.
canğıla- , yenilemek; et canğılap cesin dep, elüüdön aşık cılkı aldım folk. : taze et yiyebilsin diyerek, elliden fazla et aldım.
canğıldır- , yanıltmak, şaşırtmak.
canğıldıruu, yanıltma, şaşırtma.
canğılık, yenilik, yeni şey; yeni haber; kündün canğılıktarı: günün yeni haberleri.
canğılış I, yanlış,hata; yanlış olarak.
canğlış- II, yanılmak, şaşırmak.
canğılıştık, yanlışlık.
canğlıştır- , et. canğılış- II den.
canğılıştıruu= canğıldıruu.
canğılt- = canğıldır- .
canğıltuu= canğıldıruu.
canğır- I, çınlamak,yankılamak (yankı hakkında) .
canğır- II, yenilemek; köönüm canğırat: gönlüm ferahlıyor.
canğsa, 1 .(bir yönetiyi göstererek yahut darbeyi defederek) el sallamak; elin ters yanıyla vurmak; 2. jestler yapmak.
canğsak- = çala; canğsak uktum: kulağıma çalındı; işittim amma, tam olarak işittiğimden emin değilim; soyul canğsak tiydi: sopa hafifçe dokundu.
canğsıl, işibiz bir canğsıl boldu: işimiz açıklandı, karalaştırdı, bitti.
cağonsoo, 1. ( yönetiyi gösterirken yahut bir darbeyi defederken) el sallama; 2. jestler yapma; el kol hareketleri yapma.
canı, , 1. ilişmek, dokunmak; yandan yanaşmak; yanından geçemek; 2. kah bir yanını, kah öteki yanını sürterek (bıçak, ustura ve s.) bilemek; caak canı- : çene çalmak, dırlanmak; caagın canıgan: geveze; azuusun avga canıgan bk. azuu.
canıbar I, f. hayvan.
canıbar II, kon. = yanvar.
canıktat- , ima etmek, kinaye ile anlatmak; candırmaktuu kep aytam, canıkatatıp dagı aytam folk. : kinaye ile söylüyorum, bir daha ima ile anlatıyorum.
cap II, ca sesiyle başlıyan kelimelerin önüne takviye için katılır: capcaman: çok fena;cap- cakşı: pek iyi; cap- canğı: yepyeni;cap- calgız:yapa yalnız, büsbütün yalnız; cap – caşıl: yemyeşil; cap- caş: çok yakın, yan yana.
capanğda- , hareket etmek; harekete getirmek gayet geniş, çuvalımsı giyim giymiş yahut ezik kalpak giymiş kanburu çıkmış insan hakkında) .
capar, a. dn. her şeye kadir, cebbar (Allahın sıfatıdır) .
capayı, sahravi, vahşi, yabani.
capayıçılı, vahşet, yırtıcılık.
capılda- , 1. çok söylemek ; 2. yaltaklanarak konuşmak.
capır- , devirmek, bükmek; yere doğru eğmek ; (diyelim, yelin otu eğmesi gibi) : congoş konu şamal capırdı: yoncayı rüzgar yaktı; izdep cüröm capırıp folk. : özenle araştırıyorum; at ku’ agın capırdı: at kulağını kıstı.
capma, örtülmüş, kapanmış; capma alaçık: kerege (bk.) siz oba; capma çelek: az mikdarda boza, insanın kendisi için yahut en yakın dostları için saklanmış olur.
capşır= cabıştır; cerge capşıra çap! : öyle çarp ki yere yapıssın.
capşırıl- = cabıştırıl- .
catı, kazanga captı: kazanda pişirilen ince yufkalar.
captık= capdık.
crtır, kapatmak, örttürmek; ürttük captır- : örtü, çul ile örttürmek.
captıruu, işs. captır- dan.
car I, f. dost, yar, sevgili kadın, metres; car körüşüü: bir oyunun adı ( bk. oyun) esnasında erkek ve kadın gençlik bununla eğlenir; car körüş, car körüşüü oynamak; car- car: düğün şarkısının nakaratıdır; tört car = çaryar.
car II, f. moyunum car berbeyt: arzum yok, tembelliğim tuttu; moyun car berbegendikten: arzusuzluk yüzünden, tenbellik dolayısıyle.
car III, yar, uçurum, dik sahil; car taş: deniz kıyısındaki sırt kaya.
car IV, feryat; ilam; ilan;car sal-: feryat, yardıma çağırma; (münadi vasıtasıyla) umuma bildirme.
car V. yarnak, parça parça etmek; otun car- : odun yarmak, kırmak; cara çap- : yararcasına kesmek, çalmak; artık döölöt baş carbayt ats. : fazla servet kafa yarmaz, kırmaz, fazla mal göz çıkarmak.
cara I, yara; cerha; karha.
cara- II, 1. hoşa gitmek, yaramak; carayt: olur; iyi; işe yarar; işke carabayt 1) işe yaramıyor; 2) hükümsüz; biz dagı sizdinğ bir işinğizge carap kalarbz: bir vakit bizde sizin bir işinize yararız: bir ooz. << kel >> digenge carabayt: << buyu runuz inşallah >> demesini bile bilmiyor; 2. antrenöman görmek; koşuya, sefere hazır bulunmak (at hakkında )
caraat. a. = cara I.
caradar, k.f. = caraluu.
carak, silâh; teçhizat; coo carak: savaş silâhları; carak-cabdık: teçhizat; tedarikât; kerek-carak 1) gerekli teçhizat vetedarikât; 2) silâh ve mühimmat; kerek-carak koomu: yoğaltım (istihlâk) şirketi.
caraksız, 1. işe yaramıyan, berbat; 2. müsellâh olmıyan, silâhsız.
caraktan-, silâhlanmak.
caraktandır-, silâhlandırmak.
caraktandıruu, işs. caraktandır-dan.
caraktant-, silâhlandırmak.
caraktanuu, işs. caraktan-dan.
caraktuu, 1. işe yarayan; cumuşka caraktuu: çalışabilen; 2. silâhlanmış; caraktuu künü coo kelbeyt ats.: insanın silâhlandığı gün düşman galmez.
carbanğda-, lâübalilik etmek, lâübalice şaka etmek, lâübalice kucaklamak.
carbay-, zayıf olmak (başlıca, gülümseyen yüz hakkında).
carçı, münadi, çığırtkan.
carda, 1. su aşındırmak; eşmek; kazımak; alışğndı bek bayla, cardap ketse suu berbeyt folk.: arkını iyi pekit, kazılırsa su vermez; 2. sıraya dizilmek; beleske çıgıp cardagan folk.: dağ geçidine çıktılar ve sıraya dizildiler.
cardam. f. yardım, müzaharet.
cardamçı, yardımcı, muavin; cardamçı etiş gram.: yardımcı fiil.
cardamdaş ı, birine yardım edenler.
caramdaş ıı, karşılıklıca yardım etmek.
cardamdaşuu, yardımlaşma; cardamdaşuu komissiyası:müzaharet komisyonu; cardamdaşuu kassası: karşılıklı yardım sandığı.
cardamsız, yardımsız, âciz, yardım
görmiyen.
cardan-, merakla, hayretle bakmak,
gözlerini geniş açmak (çok şahıs-
lar hakkında); adamdın baarı çuuldap, katar turup cardanıp folk. :bütün halk sıraya dizilerek ve hayret ederek gürültü yapıyor; emine cardanasınğar?: neden gözlerinizi faltaşı gibi açıyorsunuz?
cargak, 1. zar (bir iç havuzu kaplıyan yahut iki uzvu birbirinden ayıran ince deri, m.); 2. tüyünden ayrılmış ve arıtılmış hayvan derisi; cargak şım: deri şalvar; cargaktay:arık, zayıf.
carganat, yarasa.
cargı, taş cargı: taş yarıklarında biten bir otun adıdır.
cargıç, yırtıcı; cargıç kuştun mıktısı alp kara kuş bar eken folk.: orada yırtıcı kuşların en güçlüsü olan kartal varmış.
carı- ıı, haliden memnun olmak; gereği gibi tatmin edilmek (daha fazla menfi şekilde kullanılmaktadır); al tamakka carıbagan: (eskiden) adamakıllı yiyecek görmemişti; er carıbagan nerse: değersiz nesne; boş; ufak tefek.