ranışda bulunmuşlardı Lâkin sonra herkes aşının iyilik-
lerini görerek ve çiçek hasalığma karşı Allah'ın şifa-
hanesinden lütuf ve ihsan buyrulmuş bir deva olduğunu
itiraf ederek hepsi kabul edip kendileri para sarfı ile ço-
cuklarını aşılatmağa başlamışlardır.
İlk önce Fransızlar da yapılmasında duraklamışlar-
dı Volter gibi bazı yazarlar bunun yapılmasını uygun
bulup tecrübesi yapılarak iyiliği görülerek 1172 senesin-
de Fransız mekteplerindede onaylanarak herkese yapma-
ğa başlamışlardır. Buna Telhik-i cedrî denilip şimdi her
tarafta kullanılmakda olan telkih-i Bakarı İngiltere ta-
biblerinden Gener, adlı tabîbn buluşudur ki, 1190 hicrî ta-
rihinde devleti tarafından bazı köylerin halkım aşılama-
ğa memur olup sağmalcılıkîa geçinen bir takım köylü-
lere aşıdan söz açmak isteyince bu halk çiçek hastalığı
nasıl şeydir demeleriyle tabib de onlara çiçeği tarif et-
meye başladığı sırada içlerinden bazıları bunun dediği bi-
318 AHMED CEVDET PAŞA
zim ineklerin memesinde ortaya çıkıpta çobanların par-
maklarına geçerek çıkan çıbanlar olmasın demişler. Bu söz
doktorun dikkatini çekince işin araştırmasına girişmiş
bakınca görmüşki halkın parmaklarında birer çiçek leke-
si var. Meğer ineklerin memesinde zuhur eden çiçek ka-
barcıkları sağılırken sürtüşmeden deşilip suları sağan
kimselerin parmaklarındaki çizgilerine veya bir suretle
derisi sıyrılmış yerini isabetle etkisini gösterip bir nevi
çıban çıkarmış sonra Doktor Gener tecrübe ile görmüşki
onlara aşı da tesir etmiyor. Bunun üzerine yirmi seneyi
aşan tecrübelerle uğraşarak inek aşısını ortaya çıkarıp
1213 senesinde de buna dair bir risale yazmış ve sonra
Londra'ya gelip tecrübeler göstererek inek aşısını mey-
dana, koymuş olduğundan İngiltere tarafından pek çok
hediyeler verilmiş ve risalesi her lisana tercüme oluna-
rak inek aşısı yaygın hale gelince encümenler tarafından
da kendisine nişanlar verilmişdir.
Fen erbabının araşdırma ve anlattıklarına göre çi-
çek hastalığı insanların altıda birini öldürdüğünden aşı-
nın bulunması pek hayırlı bir iştir. Ancak telkih-i ced-
rîde yüzde bir telefat olduğundan bütün bütün hatırdan
uzak tutmamdı, telkih-i Bakarî de asla hatır ve tehlike
olayı olmayınca telkih-i Bakarî tıp buluşunun en fayda-
lısı olan maddedir. Ortaya çıkışı başlangıcında Telkih-i
cedrî kâr yolu yapan ve onunla geçinenlerden bazı tabib-
1 er telkih-i Bakarî'yi fed ve inkâra kalkışmış ise de fa-
kat adı geçen aşı her tarafda yayılarak o gibi inkâr eden-
lerin sözleride etki yapamamıştır.
Kısaca aşı ilk önce Osmanlı devletinde bilinen bir
nevi âdî ameliyat gibi bir şeyken Avrupa'da tababete ka-
tılarak değer kazanmışdır. Ama ilk önce kim bulmuş ve
nasıl bulmuş buna dair doğru bilgiler bulunamamışdır.
Bazıları bunun ilk önce Arablar bulmuş diye söylersede
TARİH-Î CEVDET
319
bu söylenti ispat edilememişdir. Bazıları da ilk önce Ana-
dolu yörükleri çıkarmışdır der. Onlardan biri İstanbul'a.
geldiğinde çiçek salgınına rastlar bu hastalığın bizde za-
rarı olmaz zira biz ineklerimizin memelerinden sirayetle
çobanların parmaklarında çıkan çiçekden aşı alıp her se-
ne çocukları aşılarız onun üzerine bir daha çıkarmazlar
deyince bazı kimselerin denemeye kalkışmış olduklarını
duyan madam Montegü de İngiltere'ye yazmışdır, diye ri-
vayet ederler. Lâkin inek aşısı yazıldığı gibi 1210 tarihîn-
den sonra yaygın hale gelip ondan önce lâkırdısı yoktu.
Bazıları da aşının çerkez abaza gürcü milletinden bi-
rinde çıktığını söyler fakat bunlardan hangisinin bulduğu
belli değildir. Çünkü bu kabilelerle köle ve cariye alış
verişi yapılırdı çiçekse insanın yüzünde güzelliği bozar
ticareti aksardı. Buna çare arayıp bulmağa mecbur ol
malariyle araşdırarak aşıyı bulmuşlardır diye söylerler.
Lâkin bunlarda halâ böyle aşı diye bir şey yok halbuki
böyle bir düşünme esasına dayanan bir araştırma ile
bulduğu aşıyı kısa zamanda terk edip bütün bütün unut-
ması uzak bir ihtimaldir.
Onların gerek o 7amanki gerek bugünkü hallerine
göre bu makule sanayi için zihin yoranları pek de memul
olmadığından bu rivayete doğru denemez.
Kaldıki bu mevzuda bize vesika olacak şey ancak
Leydi Montegü'nün Londra'ya yazdığı mektupdur. Ley-
di Montegü ise bu mektubu (1717) milâdî senesi Nisan. 1
tarihiyle Edirne'den yazmış olduğu yazıdan anlaşıldığına
Sere aşının Edirne'de kullanıldığına hükm olunur. Aşı Ta-
babete geçipte Avrupa'nın Osmanlı devletine gelmeden
Edirne de bu hususun mevcut olduğu bazı ihtiyarlardan
duyulmuştur. Fakat bulanın zamanı nasıl yapıldığı bi-
linmiyor. İspat ve izahı için Leydi Montegü'nün adı ge-
çen mektubun tercümesi cildin sonunda (7) rakamı ile
gösterilmiştir.
320
AHMED CEVDET PAŞA
Gariptirki işte bu aşı yukarıda anlatıldığı gibi Edir-
ne'den Avrupaya gittiği zaman Papazların şiddeO karşı
koymalarına uğrayıp geç hal ile kabul olunarak tamam-
landıkdan sonra dönüp tıp adamları eliyle İstanbul'a gel-
diği zamanda mutaassıp güruhu tarafından pek çok iti-
razlara uğramışdır. Lâkin Sultan Mahmud Han'ın irade-
siyle aşı yapılmağa başlanmışdır. Halep Kürdistan ve Lo-
ristan taraflarında genellikle herkesde çıkıp bir sene zar-
fında geçen maruf çıbana İran da Salik ve türkçe hurma
çıbanı denilir çıbanın aşısına da teşebbüs olunmuşsa da
aşısı ile çıkanın gerek müddetçe gerek şiddet ve hafifliği
doğal alandan farkı görülmeyince terk edilmiştir. Gerçi
mezkur çıban ekseriya yüzde çıkıp leke bıraktığından aşı
san'atıyla görünmiyecek yerinden alınıp yüzde faydalan-
mak lâzım gelirsede tecrübe olunup olunmadığı bizce bi-
linmiyor. Biz yine sadede gelelim.
Yukarıda anlatıldığı üzere T yıl seferinde Fransa dev-
leti zaif düşerek içde acıları büyük dışda nüfuz kırılmış
bir halde bulunup Rusya ve Prusya devletleri Fransa'nın
bu düşkünlüğünden istifade etmek üzere katolik mezhe-
binde bulunan Leh devletinin topraklarında bulunan Orto-
doks ve Protestan mezhebindeki hristiyanlara mezhepçe
hukuk müsavati ve serbestisi verilmek bahanesiy!e Leh
devletinin işlerine karıştı. Bu davranış Fransa'nın pek gü-
cüne gitmişse de bir taraftan Lehlileri ve diğer taraftan
Osmanlı devletini Rusya aleyhine yürütmek istemişdi.
Bundan başka ise yazar bir davranışta bulunamamıştır.
Osmanlı devleti o zaman askerini düzene koymağa
muhtaç olup muharebe edecek halde değilken dördüncü
ve altıncı fasıllarda beyan olunduğu üzere 82 senesi uğur-
suz seferi açıldı. Lehliler savunmaya kalkdılarsa da Avus-
turya devleti de iki devletle birleşerek Lehistan üç devlet
arasında birinci paylaşması yapıldı. İşte o sırada Fransa
TARİH-İ CEVDET
321
Kralı 15'nci Lui vefat edip yerine torunu 16'ncı Lui aşa-
ğıda açıklanacağı gibi babasının ve atalarının ettiğini çek-
mek üezere yirmi yaşında Fransa tahtına geçti ve Al-
manya İmparatoriçesi Marya Tereza'nm bedbaht olan kı-
zı Mari Antuvanet'le evlenmişdir.
Lui niyeti güzel bir adamdı. Ancak o asırda uygun
düşmeyecek kadar katı din görüşüne kapılmış ne cesa-
reti ne de dirayeti zamanın işlerini halle yetersizdi. Bu-
nun üzerine ceddinin zamanında çoğalmış olan dinsiz
kimselerin nüfuzu azaldığı gibi bir zamandanberi her din
ve mezheb edeb ve terbiye ile iyi ahlâkın dışında yazaimiş
kitaplar da itibar düşmüş umumî düşüncelerde başka şek-
le girmeye başlamıştı. Fazilet ve merhamet yoluna giril-
miş vekillerini ekseriya namuslu takımından seçerek gü-
zel bir düzen kurmağa ve uygun tedbirler kullanarak cedl
dinin yaptığı kötülükleri, Lui Katorz'un yaptığı savaşlar-
dan Fransa'ya değinen fena hallerin yeniden ele alınıp
düzelmesine ahalinin mutluluk içinde ilerlemesine çahşdı-
ğmdan başlangıcda hükümeti öğünerek gibi idi. Yakınla-
rı ve kendine sokulanlarca namuslu adamlar makbul ol-
madığından her gün güzel tedbirlere karşı koyanlar olur-
du. Lui'de lüzumlu düzen değişikliği için duraklardı, her
türlü uydurma sözlere kulak asardı. Başvekilliğe getirdi-
ği murpa ihtiyar ve akılsız bir adamdı. Fransa'nın kötü
gidişini görüp dururken yeni bir işe atılmanın uygun ola-
cağını kavrayıp anlayamadığından devletini dinlendirmek-
le bu gibi engellerin ortadan kalkacağı ümidinde olarak
Lui bazı ıslahat yapılması söylenince görevinden ayrıl-
mağa kalkar ileri gitmek şöyle dursun eskiye dönmeğe
çalışırdı. Yenilikler ve usul ile işlerin düzelmesine karşı
koyan imtiyazlı kimselere yeniden gayret getirirdi.
O zamanda böyle eski düşüncelerde ısrar eden bir
şahsın Başvekil olması büyük hata idi. Zira o vakit Fran-
sa doymak ve servet hep asilzadeler ile Papas sınıflarm-
F. 21
322
AHMED CEVDET PAŞA
da ve toprakların üçde biri onların elinde iken bunlar dev-
let hazinesine güya hediye ve yardım suretile pek az şey
verirler sınırını aşan vrgi ve tekâlifi hep halkdan olanlar
verirdi. Bundan başka halk Papas ve Peskoposlara özür
verirler asilzadelerin de bir çok angaryalarında çalıştı-
rıldı.
Kısacası halk çalışıp hem kendini he mdevleti idare
etsin buna karşılık asilzadeler yorulmadan aldıkları geli-
ri hep zevk ve safaya sefahata harcamakda idi. Papas sı-
nıfı da halk sırtından geçinerek tenbellik ile vakit geçir-
mekde idi. Kaldıkı Dinî hizmet yapan papasların görev-
leri adî işlerden olup klişe ve manastırlara bağlı olan ge-
lirin çoğu paye unvan sahibi olan Piskoposlara giyim ye-
ri oîmuşdu. Devletin büyük geliri şirketlere lâzım olduk-
ça verildiğinden bir ay kişi bu yoldan kolaylıkla zengin
olup halk gittikçe fıkaralaşıyordu. Böylece yolsuz tahsil
olunan büyük paradan devlet hiç fayde görmezdi. Parayı
toplayanlar ve çekenlerin çoğu nüfuzlu kimselerle ortak
olup kimseden korkmadan nizamların dışında mallarım
paralarını toplarlardı. Devletde varidata şekle gelmemek
için mültezinlere pek fazla müsaade ederek cüz'i mal ka-
çıranlar hakkında büyük cezalar verirlerdi. Bununla be-
raber her san'at ve ticaret inhisar altında olup meselâ çok
yerlerde zahire ticareti birkaç adama münhasır olduğu
halde değirmenler ve değirmene zahire götüren hamallar
da mahdut ve sayılı olarak artmışdı.
Lui'nin, maliye nazırı nasbeylediği Turgo çalışkan
işini bilen economie politigne ilmine aşina bir zat olup
maliyece lâzım gelen reformlara güzelce başlayarak bir
çok suistimalleri ortadan kaldırarak devletin masrafı ge-
lirini aşarken vergi ve kefaleti arttırmadan ve borçlan-
maksızm yalnız aldığı güzel tedbirlerle muvazene açığını
günden güne azaltmakla beraber hazine borcu faizini ya-
vaş yavaş ödüyordu. Ziraat, ticaret ve sanayiin artıp iler-
TARİH-Î CEVDET
323
lemesine engel olan inhisar usulünü kaldırmışdı ve ten-
bel yeri halini alan manastırların çoğunun kapattırıp ge-
nel olarak maarifin ilerlemesi için yeni mektepler v
mağa başlamışdı.
Devletin idarî işlerini düzeltip imtiyazları kaldırmış
ve her madde hakkında yeni kanunlar yaparak gerekli
tedbirler başladı. Bunlar Kral tarafından kabul edilerek
bir azını yürürlüğe koymuşsada yapılan teşebbüsler asil-
zadelerle Papas sınıfının çıkarlarına dokunduğundan on-
ların işlerine gelmemiş ve Parlâmento da karşı koymuş-
lardı. Turgo da türlü güçlüklerle karşılaşarak yapacağı
işlerin bir çoğunu yürütemeyerek sonunda istifaya mec-
bur olmuşdur. On altıncı Lui tebaasını pek sevdiğinden
Turgo ile onun reyine uygun olan Malerb'in düşüncelerini
beğenmiş ve onaylamışsa da uygulamada korku ve gev-
şeklik göstermesi ve büyük tedbirleri anlamayıp, küçük
tedbirlerle yasak savmağa çalışarak yarayı kapatmak
düşüncesinde bulununca Turgo'nun ayrümasıyle yapılan
bir çok işler hemen yürürlükden kaldırılmış alımış bunca
yarar tedbirlerden sonuç alınamamışdır. îşin içine girin-
ce Lui'nin Fransa'nın gidişini iyice kavradığı anlaşılıyor.
Şöyleki Turgo ayrılırken ona hitab ederek (Sen benden
bahtlısın ki memuriyetini terk edebiliyorsun) demiş ol-
duğu söylenir.
Bu suretle malî işler yine eski haline dönüp az za-
manda fenalaşmca Turgo'ya işden el çektirilmesinin hata
ve gidilen yolun yanlış olduğu meydana çıkmakla malî iş-
lerde bilgisi ile tanınan Nekker'in Maliye Bakanlığına ge-
tirilmesi hususuna karar verildi. Ancak asilzade olmadığı
gibi Protestan olduğundan o zamanın gereği Bakan un-
vanı verilemeyerek Maliye Müfettişi adiyle memur edil-
raişdi. Nekker aslında sarraf olup işini bilir ve zengin bir
adam olarak sarraf ve tüccarlar içinde itibarı vardı. Fran-
sa devletinin malî itibarını yenilemek için nasbi uygun
324
AHMED CEVDET PAŞA
olmuşdu. Ancak Nekker'in yalnız sarafhğı vardı bunun
yanında ilgili mülkî incelikleri bilmediği için kendi bildi-
ğini yapan kimse olarak Turgo'nun yaptığı işlerin tersi-
ne ve aykırı sarraflık yoluna giderek açığı iyi bir yolda
kapamak kabilken hemen borçlanma sevdasında bulunur-
du. Ve memuriyet müddeti olan dört sene içinde borçlan-
ma yolunu pek güzel kullanarak gerçekden devlet dolabı-
nı çevirmişdir. Lâkin tedbirleri Ahmed'Ln külahını Meh-
med'e, Mehmed'in külahını Hasan'a giydirmek gibi her
gün ortaya çıkan müşkülleri bir yana itmek gibi geçici
şeylerdi.
Biz gelelim şimdi Rusya'nın genişleme ve ilerleme
olayına.
Ruslar aslında kuvvetli ve şöhretli bir devlet değil-
ken bugün Dünya'nm dokuzda birini elinde bulunduran
büyük bir toplulukdur. Bu büyük heykelin kurucusu adı
geçen Büyük Petro'dur. Fakat Rusların kuvvetlenipde ya-
vaş yavaş Osmanlı hududlarma taarruz edecek kadar ge-
lişmesi Kazan ve Ejderhan eyâletlerini istilâ ile başla-
mışdır. Şöyleki Cengizlilerin bir kolu Hazer Denizini do-
laşarak Kazanda hükümet ettikleri sırada Rusları ha-
raca bağlayıp iç işlerine bile karışırken Kırım Hanlığı
küçük bir hükümetti.
Sonraları Kazan hükümeti zayıflayıp alçalmağa yüz
tutmuş ve hanlarının soydan kuşakları yok olunca Kırım'a
tabi' gibi kalıp hatta Kazan hanlığına Kırım Sultanların-
dan biri nasp ile gönderilecek olsa kendileri arasında kü-
çük düşerdi çünkü göz dikilen yer Kırım Hanlığı idi. Lâ-
kin tatarlar içindeki bu karışıldıklardan Ruslar faydala-
narak adım adım kuvvetlenerek Kanunî Sultan Süleyman-
ın son günlerinde Kazan ve Ejderhan eyâletlerini ele ge-
çirip istilâ ettiler. Ondan sonra Kırım Hanları birkaç de-
fa Moskova 'ya kadar Rus topraklarını talan edip yak-
mışlarsada Kırım Hanlarının kuvveti çok miktarda tatar-
TARİH-İ CEVDET
325
süvarisinden ibaret olarak büyük kuvvetleri ile böyle bir
tarafı vurup geçerlerdi. Ama vurup geçtikleri yerleri el-
de bulundurmak hali kendilerinden beklenemezdi fakat
Ruslar da tatarların bu taarruzlarından kurtulmak için
Kırım Hanlarına senede haraç bedeli olmak üzere bir mik-
tar vergi verirlerdi. Adı geçen Rusya'yı böylece ele geçi-
rip topraklarını genişletmiş oldular. Gerçekde Kırım Han-
larının her sene vergi aldıkları bu eyâletleri tekrar geri
almağa güçleri yetmezdi. Osmanlı devletinin yardımı ile
bunun yapılması mümkün iken Cengiz soyundan gelenle-
rin Doğal olan karışıklık çıkarma ve fesad eylemi Kazan
ve Kıpçak taraflarında onların kuvvetlenmesi Osmanlı
Devletinin işine gelmiyordu. Osmanlı Devletince onaylan-
mayan bu gidişe göre bir idare yolu tutulmuş, diğer ne-
denlerle de bu eyaletlerin geri alınması işine girişümemiş-
di. Ruslar o vakit bir şey yerine konulmayarak o yöne
önem verilmiyordu. Böylece Nemçe tarafında yeni fetih-
lere düşünceler bağlanmışdı. Halbuki Macaristan, Hırva-
tistan fetihleri ile uğraşmakdan ise bu iki eyâleti ele ge-
çirip elde tutmak Osmanlı Devleti için daha faydalı ola-
cak ve Yavuz Sultan Selim'in yukarıda anlatılan ve açık-
lanan isteklerine uygun olacakdı. Çünkü Kafkas, Ejder-
han ve Kazan ahalisini ele aldığı takdirde Türk soyunda
yaklaşma, birlik, din ve mezheb beraberliği ile hilâfetin
hükmüne ve Osmanlı Devletine katılmış olacaklardı. Ozan
Kırım bile diğer eyâletler gibi Osmanlı Devleti şeküne
girerdi. Ejderhan ve Kazan elile Büyük tataristan taraf-
larında Osmanlı Devletinin nüfuzu geçerli olurdu. Bu yön-
den o taraflarda kazanılan sermaye ile Macaristan gibi
nice topraklar ele geçer ve korunurdu. Her ne hal ise böy-
le bir durum tartışmasından doğan hatadan Ruslar is-
tifade ederek o büyük ik eyâleti ele geçirmişdir. Ejder-
han eyâleti Hacı Turhan ülkesidir. Dest-i Kıpcak'dan ay-
rılmış büyük bir sahradır. Hacı Turhan ileri gelen soylu
326
AHMED CEVDET PAŞA
kişilerden olup kurduğu mescidin yanında zaman ile do-
laylarından biriken köylüler de binalar yapmışlar böyle
Hacı Turhan karyesi kurulmuşdu, üzerinden zaman ge-
çince biriken köylüler toplanarak Karye büyük bir şehir
olmuş Halk diliyle Ejderhan diye şöhret bulmuşdur. Ej-
derhan eyâleti Güney'de Dağıstan'ın Kuzey sımrı Kuzey'-
indeki kızlar, Kabartaylar sınırına ulaşdığından Ruslar
bu eyâleti ele geriçmekle Kafkaslara taarruz edebüme ye-
teneğine sahip olmuşlardı. Fakat o zaman kendisi içinden
karışıktı. Ruslar'ın eski asker îsterliç ocağı ara sıra ka-
rışıklık çıkarıp ihtilâle kalkdığmdan o yerlerde Ruslar
uzun zaman bir şey yapamadılar.
Sonra Petro ortaya çıkınca devletinin kuvvet ve kud-
retini genişletme emeline düşdü. Rusya karışıklık içinde
oldukdan başka, ticarette bağımsız genişleme nedenleri,
devletler arasında şöhrete erişmek ve nüfuzunu geçirmek
için en büyük yardımcı olan Deniz Kuvvetleri olmadıkça
emeline erişemeyeceğini yakmdan anlamışken sınır kom-
şusu olan devletlerin topraklarına tecavüz ederek me
leketini genişletmeyi kurmuş ve Rusya Avrupa usulü üze-
re ordu kurmak istediği sırada bir bölük eğitim görmüş
asker tertip ederek kendisi, de sıra eri gibi aralarına gir
mişdi sonra bu bölüğü yavaş yavaş arttırarak büyük bir
tabur yapmışdı.
Yukarıda anlatıldığı gibi Osmanlı Devleti üe Venedik
Nemçe, ve Leh devletleri arasında senelerdenberi süre
len savaşları fırsat bilerek bu devletlerle anlaşarak Kı-
rım'a yürüttüğü ordusu bozulmuşken 1108 senesinde yeni
bir ordu göndererek kendisi taburu ile birlikde gitmiş ve
azak kalesini istilâ etmişdir. gidişi ve dönüşü sırasmda
hem devlet işlerini yürütmüş hemde taburda hizmet göre-
cek Moskova'ya varınca binbaşı rütbesini almışdı. İşte bu
seferde eğitim görmüş askerin faydasını gözleriyle göre-
rek çoğaltmaya çalışmış ve on iki bine çıkarmışdır. 1112
TARÎH-İ CEVDET
327
senesinde yapılan sulh andlaşması gereğince Osmanlı Dev-
leti Azak Kalesiyle ona bağlı bütün eski ve yeni Kestel'-
ieri ve Azak'dan Koban yönüne doğru on saatlik toprak
Rusya'ya bırakümışdır.
Petro bu suretle Azak Kalesine sahip olarak Rus-
lar'ın deniz ticaretine açılan bir kapı ve bu ticarete mer-
kez olmak üzere Tığan Kalesini yapmışdır.
Sonra adını ve kıyafetini değiştirip Felemenk'e gi-
dip sanayi öğrenmek için bizzat marangozluk ve yevmi-
ye ile amelelik ettikden sonra Londra'ya gidip oradaki
sanayi ve imalâta bakarak matematik fennini arttırma-
ğa ve memleketine dönüce îsterliç ocağını yok edip kal-
dırarak hükümeti tam bağımsız ele alıp istediği gibi dev-
let işlerini nizama başladığı sırada isveç, Danimarka ve
Leh devletleriyle anlaşıp birleşerek îsveç Devletine harp
Leh devleriyle anlaşıp birleşerek İsveç Devletine harp
ilân ederek ilk önceleri yenilgiye uğramışsa da nihayet
Poltava olayında galip gelerek İsveç Kralı Buğdan'a kaç-
mış ve sığmmışdı. Petro îsveçlüerin Bahık denizi yıkıla-
rmdaki kale ve topraklarının çoğunu istilâ etmişdir.
Dördüncü bölümde anlatıldığı gibi İsveç Kralının Os-
manlı Devletim uyarması üzerine sefer açılmış ve yapı-
lan Prut savaşında Petro büyük bir yenilgiye düşmüş-
ken 1123 senesinde Baltacı Mehmed Paşa ile yenilerek
yaptığı Sulh andlaşmasmda Azak ve Tığan kalelerini
Osmanlı Devletine geri verip teslim edecek ve diğer ka-
şulan şartları kabul ederek kendini kurtarmış ve Balta-
cının affı ve amanı ve zaferi kazandığı zaman yazdığı
buyruldu ile memleketüıe dönebilmişken kışdan çıkan yı-
lana rabbim Güneş göstermesin deyimince başı selâmete
erdiği gibi sözünden dönmüş Azak ve Tığan Kalelerinin
geri verilip tesliminvgn vazgeçerek Azak denizinde gemi
yapmağa başlamışdı. Isveç'den aldığı arazinin imarına ve
halâ Rusya'nın Baş şehri olan Petersburg'un kurulması-
328
AHMED CEVDET PAŞA
na başlıyarak ötedenberi Rus kralları Çar adıyla anılır-
ken Petro İmparator unvanını da diğer lâkablarına ekle-
mişdir.
Petro'nun tasavvurları pek geniş olup yerine geti-
rilmesine ömrünün yetmeyeceği açıkça görüldüğünden
kendisinden sonra ilerisi için olan düşüncelerinin yapıl-
ması gereğini torunlarına bir vasiyetname yazarak 1138
yılında aldatıcı dünyasını bırakıp gitmişdir. Gerçekden
Petro düşüncelerini herkesden izlerdi. Ölümü de anî ol-
muşdu. Böyle olunca kendi kalemi ile öyle bir talimname
yazmağa vakti olmadığı bazı tarih yazarları tarafından
iddia olunmuşsa da evvelce yazıp bırakmış olması muh-
temel olduğu halde Petro'nun vasiyetnamesi adıyla epi
zamandan beri meydana çıkıp yayılan yazılı kâğıd o gün-
den bu güne kadar Rus Devletinin bütün resmî davranı-
şında ve savaş harekâtında bağlanarak güdüldüğü görü-
lür. Bu vasiyetnamenin bir sureti cildin sonunda (8)
sayı ile gösterilmiştir.
Ne vakit Osmanlı Devleti Almanya ile savaşa girse
Ruslar'in yardımından istifadeye kalkışması politikası
gereği olmakla birinci Sultan Mahmud zamanında açılan
Nemçe seferinde de Ruslar İmparator'a yardım olsun di-
ye Osmanlı Devletine harp üân edip 1152 senesmde yapı-
lan andlaşma gereğince Azak Kalesi Ruslar'a bırakıli"
vazgeçilmişdir. Rusya ise Azak Kalesini almca kendisi
için Karadeniz'e inmek ve Koban nehri boyunca hare-
ketle Kafkas topraklarına taarruz etmek için yolları açıl-
mışdı. Osmanlı Devleti sınırlarını korumak için denizden
yeni kaleyi karandan da Aco ve Temrek Kalelerini inşa
ve imar etmişdir.
Çünkü Koban nehri iki kola ayrılarak ve her kolu da
kollara ayrılarak biri Kızıltaş Umanına diğeri Azak deni-
zine dökülerek oralarda meydana getirdiği Taman ve
Mentna adalarında ve Koban boyunda Kırım'a bağlı ta-
TARİH-I CEVDET
329
Dostları ilə paylaş: |