Ahmed Cevdet Paşa Tarih-İ Cevdet Cilt1



Yüklə 3,27 Mb.
səhifə29/44
tarix17.08.2018
ölçüsü3,27 Mb.
#71621
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   44

diye yazılmışdır. Harun-ür Reşid (170) tarihinde Hilâ-

fet tahtına geçince kesdiği gümüş paralarda (El halife-

tül Mehdi mimma emri bi Harun bin emîr-ül mü'minîn)

yünde (Lâ ilahe illallah vahdehu la şerike lehü) ve etra-

fında (Muhammed resûl-ullah ürsile bil-hüda alı) ve di-

ğer yüzünde (Muhammed resûl-ullah) ve devresinde

(Bismillahi darabe haza ed-dinar senet sebain ve mie)

diye yazıp adım yazdırmamışdır. Fakat yukarıda anlat-

tığımız gibi para ayarı nazarı vezir Cafer bu işleri çevir-

diği için o da nezareti hasebiyle adını paraya işletmiş ve

böylece (171) tarihinde kesilen altın paralar da Cafer

adı görülmüşdür.

Halîfelerden ilk önce altın paralara adım işleten Ha-

run-ür-Feşîd'in oğlu Emîn'dir ki; (195) tarihinde kesdiği

TARİH-İ CEVDET

341


altın paralarda (El halife-tül- Emîn) diye yazılmışdır.

Sonra baş kaldıranlar halîfe adı ile bile kendi adlarını

paralara işletir oldular. Sonra halife Ahmed En-Nasır-

üd-din-ullah zamanında hilâfetin kuvveti yerine gelince

ondan sonra halifeliğin yüksekliği ve kuvveti olmak üze-

re paralarda yalnız Halife adı yazılır oldu. Vasıf tarihin-

de Harun-ür-Reşîd'in oğlu Muhammed Emîn a'lay paraya

(Rabbi-yaKahü ve Esfelînehu Muhammed Emîn bin Ha-

run-ür-Reşîd) yazdı. Muhammed Emîn oğlu Musa için

ahd alınca (Natik bil-hak el Muzaffer billâh) ile lâkab

verdi.

Adına dinarlar bastırıp parasına (küllü izzü nıefhar



limusa el-Muzaffer) yazdı diye yazılı olup, ancak böyle

bir para görü'memişdir.

Musa fıkrasını aslı da bu yönden söylenir ki; Me-'

mun kardeşi Eminle kavgalı ve karşı idi.

Ona rağmen hilâfeti Abbasilerden Alevîlere çevir-

mek üzere Hazreti Ali'nin evlâdlarmdan Musa Kâzım

Hazretlerini Veliahd yapmışdı. Sonra kardeşi Emîn'e ga-

lip gelerek Emr-i hilâfette bağımsız olunca Musa Kâzım

hazretlerini zehirlemişdir. Bu hale gör M'mun'un Mu-

sa adına para basmış olması muhtemel ise de önce bilin-

diği gibi böyle para görülmemişdir.

Endülüs de Saltanat süren Emevlerin paralarının

bir yüzünde (Bismillahi darabe haza ed-dinar bil-Endü-

lüs ve tarih) diğer yüzünde Halifenin adı ve unvanı ve

Fatımiyyun paralarının bir yüzünde (Lâ ilahe illallah

vahdehu lâ şerike lehü Muhammeden resûl-ullah alâ ve-

liyullah) ve diğer yüzünde halifenin adı ve unvanı yazılı-

dır. İbn-i Hammad tarihinde derki: «Mağrib de Muvahi-

din Devletinin ortaya çıkışında Mehdî emriyle altın ve

gümüş parayı dörtken şekilde kesilip bir yüzünde Bes-

mele ve hamdilehü ve bir yüzünde Muvahidin soyundan

gelen Halifelerin zamanın Halifesine gelinceye kadar


342

AHMED CEVDET PAŞA

seym Cevherül-kâtipüs sakla Maaz Lideynullah askeriy-

isimleri yazıldı. Timur'un hükümeti zamanına gelinceye

kadar bu yaradan çok bulunurdu. 358 senesinde Ebül Hü-

le Mısır'a girip Kahire-i Maazziyeyi yaptırınca Maaz adı-

na para bastırıp birer yüzüne üç satır yazıp başlangıcın-

da (Maaz litevhidül ehadüs-Samed) ve altına (Lideynul-

lah emirül-ımi'minin) ve onun altına (Darab haza edrdi-

nar fi nıısn senet semaniyyete ve hamsin ve selâse mie)

arka yüzüne (La ilahe illallah Muhammed resûl-ullah

üısile bil-hüda ah) diye yazmışdır. Melik Zahir Beypers

yani Pars Bey de dirhemler üzerine Pars resmini işlet-

mişdir.


Osmanlı Devletinin ortaya çıktığı ilk günlerde çoğu

Selçuk dirhemleri Hind Irakeyn, Mağribe (ve Frank pa-

raları geçerli olup, fakat Sultan Orhan Gazi zamanında

gümüş para kesilmişdir.

Vasıf Efendi derki Sultan Orhan Gazi yediyüzyirmi-

altı tarihinde Bursa'yi fethedip kuvvetini arttırınca ikin-

ci sene kanunlar koyup elbise ve değişi giysiler tayin ede-

cek halkın elindeki paraya el uzatmadı. îdris-i Bitlisi el-

yazısıyla yazılı bir dergi de gördüm Sultan Orhan'ın pa-

rası bir yüzünde (El nıücahidifisebilullah Es-Sultan Or-

han) ve bir yüzünde (Darabe bi Bursa ve hicret tarihi)

yazılmışdı, diye söylenir.

Vasıf tarihinde de aynen böyle yazılı ise de Sultan

Orhan zamanında Alâeddin Paşa'nm askeri nizama koy-

duğu sırada para da bastığı tarihçe müspettir. Ve Sul-

tan Orhan'ın gümüş ve bakır paraları halâ mevcut olup

hattâ Suphi Bey'in Osmanlı paraları takımında on üçü

gümüş ve biri bakır olmak üzere -ondört adet parasını

gördüm. Bir yüzünde (Lâ ilahe illallah Muhammeden

resûlullah) ve diğer yüzünde (Orhan haledallahü nıülke-

hu) diye yazılıdır.

TARİH-Î CEVDET

343

Birinci Sultan Murad han paralarının yine bir yü-



:zünde Kelime-i Şehadet ve bir yüzünde (Murad bin Or-

han haledallahü mülkehu) yazılmışdır. Yine Yıldırım

Bayezid Hanın paralarının bir yüzünde (Halede mülkehu

ve tarih) diğer yüzünde (Bayezid bin Murad) yazılıp Çe-

lebi Sultan Mehmed han ile 2'nci Sultan Murad'm parala-

rı da bu tarz üzeredir. Osmanlı devletinde İstanbul Fati-

hi 2nci Sultan Mehmed Han zamanına gelinceye kadar

altın para kesilmemişdi. Onun zamanında altın para ba-

sılarak bir yüzünde (Daribün - nazar Sahibül-iz ven -

nasar fil - ber velbahr) ve diğer yüzünde (Sultan Meh-

med Han İbnüs - Sultan Murad Han darabe fi Konstantk

niye ve tarih) yazılmış idi. Ondan sonra uzun süre ken-

dinden sonra gelenler bu biçimde para bastırdılar. Fa-

kat Tebriz'in fethinden sonra basılan paralarda Selim

Şah unvanı da görülmüşdür.

Rivayete göre İkinci Selim zamanında bazı yakınları-

mın sözü ile ceddim Sultan Selim Han hazretleri Mısır,

Arabistan, Arab Iraki, ve Aeemi ile Karadeniz ve Akde-

nizde velhasıl Rumeli ve Anadoluda güzel yerler elinde

olduğu için paralarında (Sultan - ül berreyn ve Hakan-

ül bahreyn) unvanını yazmak gerekirdi diye kendisi Kıbrıs

fethinden sonra o unvan ile para basılmasına ferman ey-

ledi diye Vasıf tarihinde yazılı ise de gerek İstanbul'da ve

gerek taşradaki darbhanelerde kesilen paralar Osmanlı

Devletinin kuruluşundan ta zamanımıza kadar sıra ile ta-

rafımdan görüldü. Üçüncü Sultan Mehmed zamanına

kadar kesilen paralar hep Fatih Sultan Mehmed Hanın

paraları tarzında olup onun zamanında da İstanbul'da

çoğu eylet darbhanelerinde altın paraların Fatih'in para-

ları tarzında kesilip fakat Haleb ve Mısır ve bazı garb

darbhanelerinde kesilen altın paralarda (Sultan - ül ber-

' reyn ve hakan - ül bahreyn) unvanı yazılmışdır. Yine

Üçüncü Sultan Mehmed zamanına kadar kesilen gümüş
344

AHMED CEVDET PAŞA

paraların bir yüzünde Konstantîniye yahud paranın ba-

sıldığı belde ismi ve diğer yüzünde adı ve padişah unvanı

yazıla gelmişken onun vaktinde gümüş paralarda padişah

adı tuğra içine almmışdır. Gerçekde mührü hümayunlar-

da tuğra eskiden âdet olmuşsa da paralara işlenmezdi.

Onun zamanında gümüş paraların bir yüzüne tuğra işlen-

mişdir. Fakat şekli asrımızdaki tuğralar gibi muntazam

baskı değildi

Birinci Sultan Ahmed'in gümüş paralarının bazısı

tuğralı bazısı tuğrasız olup altın paralarının da bazısın-

da (Sultan - ül berreyn ve Hakan - ül bahreyn) bazısında

eski biçimde (darib-ünnazr sahib-ül izze ven-nasr) diye

yazılmışdır. Birinci Sultan Mustafa'nın bulunan gümüş

paralarında hep (Sultan-ül berreyn) unvanı yazılıp bazı

gümüş paralarında da tuğra şekli basılmışdır. Sultan İb-

rahim'in altın ve gümüş paraları da buna benzer. Dördün-

cü Sultan Mehmed'in altın paralarında yine (Sultan - ül-

berreyn) unvanı yazılı olup ancak onun zamanında bazı

garb darbhanelerinde kesilen altın paralarda eski biçimde

(darib-ün nazr) unvanı da görülmüşdür. Gümüş paraları-

nın da bazıları tuğralı bazıları da tuğrasızdır. İkinci Sul-

tan Süleyman zamanında altı dirhem ağırlığında kuruş

kesilip Sultan - ül berreyn unvanı yazılmışdır. İkinci Sul-

tan Ahmed'in kuruşları ve altın paraları da bu tarzdadır.

İkinci Sultan Mustafa zamanında tuğra şekline güzel

bir nizam verilerek altın paraların bazısına da baskı

şeklinde muntazam tuğra basılmış ve sair altın ve gümüş

paraların üzerine (Sultan-ül berreyn) unvanı yazılmışdır

Üçüncü Sultan Ahmed zamanında tuğralara daha zi-

yade önem ve nizam verilerek büyük ve küçük gayet mun-

tazam baskı olarak çeşidli paralar basıldı. Gümüş parala-

rın ve altın paraların bazılarının bir yüzünde Sultan-ül

berreyn unvanı yazılıp diğer yüzüne de tuğra basıldı. Al-

tın paralarından bazısının bir yüzünde tuğra ve bir yü-

TARİH-İ CEVDET

34?


zünde Konstantîniye yahud darbhane yeri olan belde ve

bazısıda Konstantîniye yerine İstanbul yazıldı. Şöyle ki

İstanbul'da kesilen findik altını ile zer-i mahbubların bir

yüzünde tuğra ve bir yüzünde daraba fi îslambol ve ek-

seriye eyaletler darbhanelerinde kesilenlerden darabe fi re-

van ve darabe fi tiflis diye yazılırdı. Mısırda kesilen fındık

altınlarında da bu biçimde darabe fi Mısır ve diğer yüzün-

de Sultan-ül berreyn ve Hakan-ül bahreyn unvanı ve iki.

üç, dört, beş, yedi, ve on fındık ağırlığında olarak kesilen

büyük fındık altınlarının bir yüzünde tuğra ve altında

(İzze nasara darab fi Konstantîniye) ve diğer yüzünde

yine Sultan-ül berreyn) unvanı işlemiştir. Sonra üçüncü

Sultan Selim zamanına kadar kesilen çeşidli paralar hep

üçüncü Sultan Ahmed'in paraları tarzında olarak İstan-

bul'da basılmış olanlarının bazısında Konstantîniye ve

bazısında îslambol diye yazılıdır. Fakat ayırlık ve ayarca

aralarında türlü farklar vardır. Ve Sultan Abdülmecid

Han zamanında baskı şekli pek güzel bir nevi altın para

basılıp bir yüzünde yalnız tuğra ve diğer yüzünde (darabe

ri darüs - saltanat - ül aliyye) ve (cülus tarihi) yazılıdır.

Bir findik altınını bir dirhem beş buğday ve yüz guruş-

luk bir mecidiye altını iki dirhem on altı buğday olup, an-

cak findik altını yirmi üç ayarında ve mecidiye altını yir-

mi iki ayarında olduğundan iki fındık altını tamam bir

yüzlük mecidiyeye denk gelir. Zer-i mahbub'un boşlukda

işgal ettiği yerin genişliği fındık altınının kalınlığına denk

olarak ağırlıkları bir eşitlikde olduğu gibi ayarları da bir

olduğundan ikisi de bir değerde idi. Ancak sonraları kıy-

metçe daha düşük olarak zer-i mahbublar kesilmişdir.

Böylece bin yüz yetmiş sekiz senesi Muharreminin yirmi

birinde darbhane emini İsmail Raif beyefendinin Sultan

Mustafa hazretlerine takdim eylemiş olduğu elli bin zer-i

mahbubun kendi el yazısı ile takdim eylemiş olduğu pus-

lası tarih yazarı benim de gözüme göründü (Cedid zer-i


346 AHMED CEVDET PAŞA
mahbub adet 50000, kuruş 137500, kese 275) diye yazılı

olduğuna göre zer-i mahbub'un her biri yüz onar paraya

hesabolunmuşdur. Ve yukarıda anlattığımız gibi 202 ta-

rihinde fındık ve Macar altınları beşer kuruşa rayiç ol-

mak üzere nizam verilince zer-i mahbubun üç buçuk ku-

ruşa rayiç olması irade buyrulmuşdu.

DOKUZUNCU BÖLÜM

(Kırım ve Kafkas dolayları ahvaline dairdir.)


Tarihimizin başlangıcında oğunlukla Kırım olayları

Ttonu olup yazılacağından Kırımın Osmanlı Devleti ile

olan ilişkilerin aslının toplu olarak anlatılması uygun

görülmekle Halim Giray'm Gülbünü Hanân adlı tarihçe-

den ve sair tarihlerden bu açıdan gerekli olan belge özet-

lenerek bu makalede yazılmışdır.

lede yazılmışdır.

Hepimiz bilelim ki Kırım dolaylarında öteden beri

Cengiz sultanları ile yani Cengiz soyundan olan Han-

lar soyca İlhanlılar tahtına geçip bağımsız hükümet ede

gelmişlerken Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin za-

manında Osmanlı Devleti himayesine girerek yavaş yavaş

ilişki ve bağlılıklarını artırarak Kırım toprakları Osmanlı

Devletine katılmışdır.

Bunun doğruluğuna ve ayrıntılarını derinliğine öğ-

renmek ve bilmek Kırım hanlarından bazılarını hal tercü-

melerin bilmeğe bağlı olduğundan ileride anlatılacağı gibi

Kırım hanedanının önce gelen meşhurlarından bazılarının

hal tercümelerinden başlıyoruz.

Kırım hanlarının isimlerine Giray sözcüğünün eklen-

mesi önceleri adet değilken 841 tarihinde Kırım hanı olup

otuz sene kadar hükümet eden Hacı Giray handan sonra

gelenek olmuşdur. Çünkü hanlar, sultanlar, ve Tatar aya-

limin eski geleneklerine göre sütteki çocuklarını delikanlı

olmaya dek kabilelerden birinin istenilen terbiyesine teslim

ile eğitim ve terbiye gördüklerinden Hacı Giray'm babası

olup yedi kuşakda soyu Cengiz Hana varan Giyaseddin
348 AHMED CEVDET PAŞA

Sultan da Giray kabilesinin istenilen terbiye ve eğitim

kucağında gelişmiş olduğu halde Giray kabilesinin ileri

gelenlerinden devlet geldi. Sovfî'nin Haceı Şerifden dönü-

şü günü oğlu dünyaya gelmiş olduğundan yetişdiricisinin

hac ve kabilesini anmak ve kutlamak anlamında oğluna

Hacı Giray adını koydu.

Zaman geçip te Hacı Giray Kırım Hanı olunca ken-

disine devlet geldi. Sovfî henüz hayatta olduğu için baba-

ları hakkında geçmiş olan rıza hakkından sözederek ken-

disine öğünecek, anacak ve unutmayacağı bir izlem olsun

diye bundan böyle kabilesinin adı olan Giray sözcüğünün

Cengiz Sultaları isimlerine eklenmesini dileyince bu dileği

gönül birliğiyle kabul olununca ondan sonra bu özelliğe

aralarında her zaman örnek ve uyulması gereken bir töre

gibi uyuldu.

İSTİDRAD
Kabileler arasında rıza ile akrabalığa pek ziyade uyu-

larak bir çocuk hangi kabileden süt emmişse ona ve onun

soyuna bağlanır ve o kabile de onu arkalardı. Kırım han-

ları ve sultanlarının çocuklarını beslensin diye Çerkez

kabilelerinden birine verilmesi eski âdetleri idi. Bunun

nasıl olduğunu İbretnnuma-yi Devlet adlı tarihçe şöyle

yazıyor: Kırım Hanının çocuğu olduğunu Çerkez kabile-

leri duyunca zamanı gelince önceden kararlaştırdıkları bir

sahrada toplanıp ihtiyarların huzurunda bir hatunu tayalı-

ğa seçerek ona sahiplenirler; sipah ve özden ve sairlerden

bir kaç yüz süvari Kırım'a geçerek üç gün kırım hanına

konuk olurlar.

Lâkin Hanın aş evinden bir şey yemeyip beraber ge-

tirmiş oldukları buğday unu, bal, gomul, ve boza ile hem

kendilerini idare ve hem de Han'a ve dairesi halkına zi-

yafet çekerlerdi. Sonra içlerinden birini elçi yapıp Han'a

gönderirler ve böyle bir toplulukla Kırım'a gelmelerinin

TARIH-I CEVDET

349

Han Hazretlerinin oğlunu besleme almak amacına dayan-



dığını; almadıkça geriye çevrilmeleri kabil olmayacağını

açıkça bildirince eski bir geleneğe göre ister istemez o ço-

cuğu kendi anasından ayırıp taya olmak üzere seçilmiş

olan hatuna teslim ettiklerinde çerkezler sevinerek kendi

yurdlarma dönerlerdi.

Ve beslemeyi öz evlâdları üzerinde sayarak terbiye-

sinde asla en ufak kusur etmezlerdi. Yedi yaşma gelince

ata binip inmeği ve kaçıp kovmayı savaş bilgisi ve savaş-

da döğüşmede eğitilirlerdi. Süt anası ve süt babası azar-

lamadan ve çocuğa bir şey söylemeden yaradılışında nasü-

sa öyle gelişirdi. Onbeş yaşma gelip te bülüğa erince ba-

basına teslim etme zamanı gelirdi ne zaman istenilirse he-

men yeni elbiseler ve bütün silâhlar ile donadıp çok ziy-

netli ata bindirerek süt babası alıp önce eli altında kaç

yüz kişi beraber bulunmuş ise topluca yine evvelce olduğu

gibi Kırımda üç gün idarelerine ve han dairesinin ziyafe-

tine yetecek kadar yiyecek ve içecek tedarik ile beraber

Kırım'a girer ve Bahçe Saraya geldiklerinde yine kazan-

larını kaynadıp üç gün Han dairesine ziyafet çekerek bu

suretle Han'a teslim ettiklerinde Han tarafından da bütün

bütün topluluğa bol bol yetecek kadar meşin, tüfek, sah-

tiyan, yay ve klapdan, çuka hediyeleri paylaşma meyda-

nına koyup onlarda aralarında paylaşınca yerli yerlerine

giderlerdi.

Kabile geleneği üzere adları anıldıkça düşmana kor-

ku versin diye çoğu Cengiz evladlarma da yırtıcı hayvan

isimleri koyarlardı. Kırım hanları ve sultanları bilindiği

kabileler elinde yetişdikleri ilkel yaşantılarıyla aşırı özen-

tilerden uzak olarak sırtlarında yalnız birer kat elbise

bulunup yıpranmcaya kadar elbiselerini değiştirmezlerdi.

Ne zaman soyunacak olurlarsa ma'iyetinde bulunan adam-

larından birinin elbisesini alıp giyerlerdi. Çıkardıkları el-

biseyi de bir daha giymezlerdi.
350

AHMED CEVDET PAŞA

Tatar halkından biri ise bütün bütün ilkel yaşantı ve-

sadelik, içinde bulunduklarından yiyecek, içecek, elbise ve

ata binip inmede büyük çabukluk gösterirlerdi. Her ne va-

kit Han tarafından çapul iradesiyle filân gün filân yerde-

buîunasınız diye kabile mirza ve ihtiyarlarına yerliğ ya-

zılsa hanlarına büyük bağlılıkları olan Tatarlar çabucak

ve zamanında istenildiği kadar süvari ile tayin olunan yer-

de hazır bulunup görevlendirildikleri tarafın çapul ve ta-

lanına koşarlar ve çapula çıkmadan bir kaç gün önce bi-

nip idman gidecekleri büne kadar hayvan sırtından inmez-

lerdi. Her Tatar kendi yedeğinde üç dört beygirle sefer

eyler. Ve Hayvanları ekseriya karları ve buzları eşerek

buldukları ot ve köklerle yetindikleri gibi kendileri de

darı unu ile beygir yüreği yağından yapılmış talgan de-

nilir hamurdan dağarcıklarına aldıkları mikdar ile ka>

naat edegeldiklerinden Tatar askeri başka ordular gibi

mühimmat ve başka külfetlere muhtaç olmadan hemen

irade olunan bölgeyi çalıp çarparlardı, ve sular donup da

her tarafa çapul etmeği kolaylık olsun diye kışın çok şid-

detli olması için çocuklara dua ettirirlerdi. Topyekûn hep-

si uçan bir topluluk olmakla böylece gece ve gündüz ılgar

ederek kısa zamanda uzağı yakın edip beldeleri talan ede-

rek sonu gelmeyen mallar, eşya ve esirler getirirlrdi.

Esirler hakkında merhamet ve şefkatleri olmayıp

pek ziyade eza ve cefa ile kullanırlardı. Böyle olunca Rus-

ya halkı Tatarlardan korkar ve titrerlerdi.

Ruslar Kazan'ı ele geçirdikden sonra bile Tatarların

yakıp yıkmmasından ve talanından kurtulmak için Kırım

hazinesine senelik bir vergi vermeğe mecbur olurdu.

Tatar hanları şer'i hükümlerin icrasında da ihtimam-

ları da ziyade idi. ileri gelen ilim adamlarından birini dol-

gun maaş ve bol tayinatla kazasker nasbedip o da resm-i

kısmet ve diğer rüsumlardan almaksızın halkın işini gö-

rür ve kabileler içinde fikıh ilmi ile uğraşanlara ücretsiz

TARİH-I CEVDET

351


resmi mektup yazma Niyabet'i verirdi. Sonraları Hanlar

ve Sultanlar bu eski çok güzel geleneklerini terk ederek ni-

hayet kabilelerin mektublarına Niyabeti bezirganların il-

tizamına ve faizi eklenerek talip olanlara satılırdı. '

iltizam başladıkdan sonra adlî işler darmadağın ol-

duğu gibi rahat yaşama çağına ve aşırı eğlenceye düşkün-

lük ve bu yolda varını yoğunu harcamakdan hareketleri-

ne tam bir yavaşlık gelmişdi. Böylece zarar veren düşmanı

bile kovmaya güçleri yetmez oldu. İşte Kırım hükümeti-

nin bu suretle zaman zaman değişik olup gelen ahvaline

topluca bilgi edinmek için hanlarının bazı farklı sınıfla-

rından ileride açıklama yapılacakdır.


MENGİLİ GİRAY HANIN OSMANLI DEVLETİNE

İLTİCASI
Cengiz orduları sel gibi etrafa akıp her diyara akm

etmeğe başladığı sırada bunların büyük bir tümeni de

Hazer denizini dolaşarak Kazan ve Ejderhan'ı ele geçire-

rek Rusya'yı haraca bağlamış Kazan'ı da hükümet mer-

kezi yapmışlardı.

Bunların bir kolu da Kırım'ı ele geçirerek bilindiği

gibi Kırımda hükümet ederdi. Yavaş yavaş Kazan hükü-

metine düşkünlük gelince Kırım'a bağlı ve tabi olmuşlar-

dı. Ancak sonraları kırım hanlarına da bu düşkünlük ve

kuşku hali gelince Osmanlı Devletinin himayesine sığınma-

ğa mecbur oldular. Şöyleki 871 tarihinde adı geçen Hacı

Giray Han vefat edince yerine oğlu Mengili Giray Han

Kırım Hanı olup üç ay kadar hükümet ettikden sonra üze-

rine amca çocukları asker çekerek birkaç defa yapılan sa-

vaşlarda Mengili Giray Han yenilgiye uğramış, nihayet o

vakit Cenevizliler elinde bulunan Menküb kalesine kaçıp

canını kurtarmışdı. Sonra kendini tutanlar toplanarak, yi-

ne Kırım içine girmiş, yeniden savaşlar olmuş, bu kere
352

AHMED CEVDET PAŞA

Mengili Giray Han galip gelince tam bağımsızlıkla Kırım

Hanı oldu. Lâkin amca çocuklarının yine tek durmaya-

cakları bilindiğinden kendine düşman olanları uzaklaştı-

rıp yok etmek için devlet ileri gelenleriyle yapılan açık

oturumdaki konuşmalardan sonra o günlerde dünyanın en

büyük tacını taşıyan Fatih Sultan Mehmed Han Hazret-

lerinin himayesine sığınarak, bütün güçlüklerden kurtul-

mak kararını aralarında alınca derhal Karadeniz kıyıla-

rında bulunan Kefe, Taman, ve Menküb kalelerinin ele ge-

çirilmesine padişah tarafından himmet buyurulduğu halde

Mengili Giray da bu yönde canını verircesine çalışarak iş

görmüş bitirmişdi. Osmanlı devletini tutacağını Fatih Sul-

tan Mehmed Han hazretlerine bildirip arzedince Fatih de

kendisine tuğ ve âlem ve sair teşrifatla ilgili şeyler gön-

derilmişdi. Sonraları adı geçen kalelerin ele geçirilmesi hu-

susunda gösterdiği hareketlerdeki hoşnudluk ve çok iyi

karşılanan uygun hizmetlerinden olayı kendisine özel okşa-

yıcı ve sevinirici bir name-i hümâyûn gönderilmişdi.

Sonraları Sultan Bayezid-i Veli hazretleri Akgerman

ve Kili kalelerini ele geçirdiği sırada Mengili Giray Han

da onun birlik ve beraberlikle hizmette bulunmuş ve o sa-

vaşlarda yiğitlik ve bahadırlıkla hizmetine mükâfat olmak

üzere taraf-ı hümayundan kendisine beyaz kadifeli sem-

mur kalpak, altın işlemeli üsküf ve türlü tuhaf ve değişik

hediyelerle turla nehri kıyılarında Tatar askerinin ele ge-

çirdiği Balta, Tombasar, Foşan, Kray ve başkaca yerleri

içine alan araziyi kendisine mülk olarak vermişdir.
KALGAYLIK RÜTBESİNİN İHDASI
Adı geçen Mengili Han düşman topraklarına akın edip

savaşa gidince Kırım'a kimi kaymakam bırakırsınız diye

sorulunca oğlum Mehmet Giray kalsın diyecek yerde

Tatar diliyle oğlum Mehmet Giray kalgay diye isteğini be-

lirtmişdi.

TARİH-Î CEVDET

353

Savaşdan sağ olarak talan edilen şeylerle dönünceye



icadar oğlu Mehmed Giray çeşidli hükümet işlerinin tadını

alıp babası önünce hükümet ettiği zaman aldığı lezzetten

acı duymasın diye Kalgay Sultan ünvaniyle memleha ve

.gümrüklerden muayyen irad ayrılarak Kırım kasabaların-

dan Ak Mescid adlı kasabayı kendine hükümet merkezi

tahsisi Karasu ve ona bağlı yerler de bu topraklara katıla-

rak veli-ahd olmak üzere taraf-i şahaneden de eline Berat-ı

âlişan verilmişdir.

Ondan sonra kalgaylık bir mansab olup her Kırım

Hanı olana böyle bir kalgay nasbi gelenek olmuşdur.

Bunun üzerine Mengili Giray Han vefat edipde adı


Yüklə 3,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin