Ali nar bey'E : hazirlamiş olduğU «akaid risaleleri» hakkmdaki 3



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə10/24
tarix07.01.2019
ölçüsü0,78 Mb.
#90782
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   24

5 - Mürcie Mezhebi :20

Bu mezhep, Hulefâ-i Râşidinden sonraki dönemde o müssif olayların cezası konusunda; te'hir edici da bu anlayış, iman ve amel ilişkisi konusuna bırakma, anlamından , bunlara Mürcie denmiş ki ; Cebriye içinde, Mu’tezile içinde ve Ehl-i Sünet içinde farklı anlayıştaki kimselere bu ad verilmiştir.

Genellikle, fakihlerden; imanı amelden bir cüz sayanlar müsta­kim; îman olduktan sonra günahın (kötü amel) zarar vermiyeceği görüşündeki kelam ehli ise sapık kabul edilmiştir. İşte bid'at ehli Mürcie bunlardır.

Temel Görüşleri şöyle özetlenebilir :



1 - Allah verdiği sözden dönmez. Ama tehditlerinden dönebilir. Bu yönden, Mu'tezileyle çatışırlar...

2 - İman marifet ve inkiyaddır.

3 - İman olunca, masiyetin zararı yoktur. Tıpkı küfür halinde ibadetin faydası olmadığı gibi.

4 - Fısk inkâra varmadıkça zarar etmez...

Kurucusu «Ebu Selt»dir. Hassan bin Bilal de yaymıştır. Bu çığır­da olanların ismine izafeten; Yunusiye, Ubeydiye, Gassaniye... kollan vardır. Daha sonra, sadece bazı tarikatlerde kalıntıları Ötesinde Mür-cie kaybolmuştur.


6 - Müşebbihe Veya Mücessîme:

a) Muhkem Ve Müteşabih :

«Hakeme» kökünden, «Muhkem», sabit, sağlam, te'vile ihtiyacı olmıyan demektir. Müteşabiti ise «Şâbehe» veya «Teşâbüh» kökünden; benziyen iki yönü olan, te'vilsiz anlaşılmayan demektir.

Mâna da, Kur'an âyetleri (Ali İmran : 7. âyette açıkça belirtildiği üzere) Muhkem ve Müteşabih olarak iki türdür. Muhkemlerde, yoru­ma ihtiyaç yoktur. Mânası kesin ve açıktır. Müteşabihler ise; bîr gö­rüşe göre hiç anlaşılmaz. Mânası Allah'a havale edilir. (Adı geçen âyet­te sınır konmuştur.) Bir görüşe göre ise, üstün akıllı kimseler yorum­la anlıyabilirler. Ki, buna «Te'vil» denir. Yani, esas açık olan değil, ih­timali olan mânaya yormak...

Müteşabihler iki türlüdür :

«Elif-Lâm-Mim-Kaf-Sad» gibi lafızlar. Bunların yorumu imkân­sız... «Yedullah, Veeullah» gibiler ise manalıdır. Ancak : «Yed» - «El» Allah'a izafe olunur mu? Yoksa Maturidilerin dediği gibi bunu «İlahi İraden diye mi anlamalı?.. İşte yorumsuz, olduğu gibi alanlar, sonun­da Allah’ın da, insan gibi «Eli», yüzü olduğu kanaatına düşmüşler ki; «Teşbih ve Tecsim» böylece ortaya çıkmıştır...

Bunu yapanlara, Müşebbihe ve Mücessime denmiştir. Tam zıddı ise Mu'tezile vb.nin sıfatları inkârıdır, Ehl-i Sünnet ise te'vil de hafif gitmiş ve sıfatlan inkâr etmeden, teşbihe de düşmeden izah etmiştir.


b) Te'vil'in Sınırı :

Esas mânadan, yakın mânaya yorma işlemi olan «Te'vil», çeşitli ilimlerde ve zümreler nezdinde farklı kullanılır.



1- Kelamcılar Te'vili caiz görmüşlerdir. Hatta bazıları zaruri görür. Aksi halde teşbih veya tecsimden kurtulunamaz, derler. Bu usu­le göre : Kur'an'da geçen «Yedullah» tabiri yerine göre; nimet, irade, Cûd, ihsan manalarına yorulur.

«İsteva» kelimesi ise; «İsti'la» diye yorumlanır. Aksi halde Allah'a mekân isnadı olur. «Sonra arşı istiva etti, oraya yerleşti...» demiş olur. Halbuki, Tedbir ve hakimiyet manasına alınmalıdır! ..

Selefin görüşü ise farklı: Bizzat kendisi haber verdiğine göre Allah’ın eli, yüzü... vardır. Ancak bizimki gibi değil, keyfiyeti bilinmez...

«İstiva» ise sözlük mânası ne ise odur. Biz sadece istiva olduğunu kabul ederiz. Ama Padişahın tahta oturması gibi anlamayız derler.

Te'vilin esas mucidi Mu'teziledir. Ancak Ehl-i Sünnet onu makul ölçüye sokmuştur... Zaruret olmadan te'vil caiz değildir. Zaruret de yukarıda verilen örneklerdeki gibi anlaşılmalıdır...

Te'vil bu şartlarla caizdir.


c) Mezhebin İzahı:

Mu'tezilenin, Allah’ın sıfatlarını nefyetmesine tepki olarak doğ­muştur. Mukatil bin Süleyman diye bilinen meşhur müfessir başlat­mış : Ancak aşm giderek o da teşbihe düşmüştür. (Muhammed bin Hüseyin de Mücessimenin önderi sayılır) Yani sıfatı İlâhiyi isbat ede­cekken onu, mahlukatın sıfatlarına yaklaştırmıştır. «Müşebbihe», teş­bih - benzetme anlamına; «Mücessime» ise tecsim - Cesedlendirme manasına gelir. Müşebbihe mezhebindekiler, Cenab-ı Hakkı, İnsan gibi cismi olan ve sıfatlan fiilleri olan varlık olarak anlatmış oluyorlar. Bir adları da «Haşevîyye»dir ki; aşırı ve gelişi güzel anlatım manasına ge­lir...

Bu arada, Selef yolunda olan Ulemanın da bu yanlış içine düştü­ğü rivayet edilir. (Özellikle yeni selefçiler).

Bu ya; Tek ve Sonsuz kudreti ve onun kemal sıfatlarını kavrayamamaktan, ya da Mu'tezile ve Muattıla gibi tersine Sıfat-ı Bari'yi in­kâr edenlere tepkiden doğmuş olsun; halis Ehl-i Sünnet Akidesine ters düşmüştür. Müteşabih âyetleri te'vilsiz anlama da, buna sebebtir...

MÜŞEBBİHE'nin Akidesinin Özü şudur :

1 - Allah cisimdir. Cevherdir. Mekânı vardır. Mekânı Arştır ve sıfatları hadistir.

2 - Allah’ın Sıfatlarının keyfiyetini anlıyabiliriz.

3 - İman ezelî hitaba verilen cevaptır. Bu âlemde ise dildeki ik­rar kâfidir.

4 - Peygamberler hatâ edebilir ve etmiştir.

5 - İmamet konusunda : İmam iki olabilir.

Bu mânada Hz. Ali ve Muaviye, her ikisi de meşru imamdı...



6 - Allah’ın eli, yüzü, eti kanı vardır. Ama İnsanınki gibi değil!..

Bu mezhebin bilhassa teşbih ve tecsim konusundaki görüşleri; ba­zı Sofi tabakalarının görüşleri arasına sızmış, özelikle Bektaşi tarzı Şia kaynaklılarda...

Aşağıda geleceği üzere : Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat Teşbih ve Tec-simi reddeder ve Allah'ı bunlardan tenzih eder...

Bunun için Kur'an-ı Kerim'de geçen «Vech», «İstiva», «İnzal ke­limeleri müteşabih veya mecaz sayılıp te'ville anlatılmıştır. Aksi hal­de mahluka benzetme tehlikesi başgösterir.

Muhammed bin Kerramin sürdürdüğü koluna da «Kerramiye» de­nir.

Daha sonraki asırlarda; Selef yolunu diriltmek istiyen, İbn-i Teymiye ve onu izliyen İbn-i Abdulvehhab (Vehhabiler) de teşbih hata­sma düşmüşlerdir.


7- Neccariye Mezhebi:

Bunlar da bir yönüyle Mu'tezile'ye, bir yönüyle Ehl-i Sünnete yak­laşan bir zümredir. Muhammed bin Huseyn en-Neccar'm yolundan giden bu zümre :



1 - Allah’ın sıfatlarını kabul etmezler.

2 - Ru'yetullah'ı reddederler.

3 - Kur'an mahluk, kelamı İlahi Hadistir, derler. Kendi aralarında üç fırkaya ayrıldıkları nakledilir.

Sonraki Dönemler:

Buraya kadar Özetlenen görüşlerin sahibi fırkalar kelam kitaplarında geçen en meşhurlarıdır. Ve Ehl-i Sünnet Akide kitaplarında her iddianın doğrusu verilmiştir (ilerde bunları özetliyeceğiz...)

Daha sonraki asırlarda da birçok görüş ayrılıkları zuhuretmiştir. Eski fırkalardan etkilenenler yanında; müslüman toplumun çeşitli bu­nalımlı devirlerinde, kurtarıcı rolünde zuhur eden (samimi veya gayri samimi) kimselerin fikir ve iddiaları etrafmda da klikler oluşmuştur. Mesela :

Vehhabilik, Kadyanilik, Bahailik bunlardandır. Ayrıca kıyamete yakın zuhur edecek büyük alametlerden olarak ve Hadis-i Şeriflerde işaret edilen «Mehdinin» (Müslümanları derleyip toparlaycak zat) ge­leceği prensibinden hareketle de bazı taifeler ortaya çıkmıştır. Daha doğrusu : Çeşitli devirlerde bazı liderler Mehdi sanılmış, bazısı da ken­disini öyle takdim etmiş. Böylece bazı insan kitleleri oluşup, bazı id­dialar çevresinde kümelenmişler, ama hemen hepsi de geçici olmuştur.

Ezcümle : İbahiye, Hululiye, Rufaiye, Mütecahile, Mütekasile, Bahalilik, Kadyanilik, Vehhabilik... sayılır.

Dürzilik: Fatımi melikelerinden, «Hakim bi Emrihi»yi İlâh sayan Şii koludur. Onu ilk tasdik eden ((Muhammed Dürzi» oldu. Bu ad ora­dan geldi. Daha sonra Suriye'ye kaçmış ve Lübnan dağlarında çoğal­mışlardır.

Hakime bağlılık, doğru sözlülük. Kardeşliğe sadakat. Tağutlardan beri kalmak... gibi iddia ve ilkeleri var. Sünnilere kâfir, Şiilere müş­rik derler. Nusayrilere çok benzerler... Ancak, zinadan kaçar, namuslarına sahip olurlar...

İbahiye : Bir tarikat bozulmasıyla herşeyi mubah gören zümredir.

Rufaiye: Yine bir tarikatın dejenere. olması sonucu: «Burhan» adı altında keramet gösterisi, tarzında, ateş yalama, şiş saplama gibi garib işler yaparlar.

Mütecahile: Bilgisizliği hayırlı sayan bir zümredir...

Mekasüe : Tembelliği ve pejmürdeliği meslek edinen, sözde bir ta­rikat...

İslamm temiz itikad ve hayat tarzından sapan bu zümreler her devirde mahdud sayıda buluna gelmiştir. Hakkı hak bilen Ehl-i Sün­net büyük kitlesini Allah bunlardan korusun.

İran'da Zuhur eden, Bahailik :

Seyyid Ali nam kişi; Şianın aşırı kollarından bazısındaki «BAB»21 prensibini kullanarak, kendisini kurtarıcı göstermiş. Onu müteakib de Mirza Hüseyin isminde ve «Bahaullah» lakabıyla bu hareketin ikinci lideri ismini vermiştir...

İddia; Muhammed (a.s.)'m son peygamber olmadığı tarzmda baş­lıyor. Esasen Şiiliğin; «Ric'at» inancmm da etkisi var. Böylece sahte peygamber yine de islâmi sloganları kullanarak ortaya çıkıyor. Uzun yıllar bir garib mezhep veya klik oluşuyor... Mahlut bir Akide yayıp insanları oyalıyor...

Kendi Akidelerini yayan bir sürü de kitap yazmışlardır. En meş­huru; temel Akidelerini veren: «Kitabu'l Akdes», bir sürü abeslerle doludur. Kıbleleri, «Hayfa». Namazları üç dereceli ve ferdi kılmır. On-dokuz günlük oruçları var, o da perhiz şeklinde... Hac, Şiraza ve Ak-ka'ya yapılır. Zekâtları da dini liderlere verilir...22

Hindistan'da Kadyanilik:

Bir adı da Ahmedilik olan; Mirza Gulam Ahmed'in, Mehdilik id­diasıyla başlattığı harekettir. «Her asır başında bir müceddid», dini yenileyici geleceğine dair Hadis ve Kur'an-ı Kerim'de ilâhî vaad ve ga­rantileri mesned edinen bu kişi de; kendisini Mehdi, daha sonra Vahy alan Nebi olarak tanıtmıştır.

Kur'an-ı Kerim'in bazı surelerini de taklid ederek ilâhi emirler diye halka yayıyordu.

Bunlar da, yine İslami İstılahlara tutunarak bir mezhep oluştur­muş, ama kendilerine uymıyanları, özellikle tekfir etmişlerdir...

Hindistan'da hala yaygın olan bu hizip; Batılılar tarafından des­tek görmekte ve İslama karşı bir koz olarak istismar edilmektedir.

Bir benzeri de Mağrib'de çıkan, Fıkıhta Maliki olan Sunusiye ha­reketiydi.

Bunların dışında :

Mehdi müjdesi bazen ümid, bazen de ümidsizlik ve tenbelliğe va­sıta edilmiştir.

Aslmda Hadislerde Mehdi'nin vasıfları bellidir. Ve Peygamber so­yundan olacağı beyan edilmiştir. «Mehdi» meselesinin EhM Sünnet anlayışındaki görünüşü; Müceddidlerin sonuncusu ve Hz. İsa ile bulu­şacak O da zuhur edince İslami dünyaya hakim kılacak liderdir.

Mehdi'nin zuhuru anmda ise — bizce — müslümanlar tam da kıvamında bir Cemaat ve Cemiyet olacaktır. Yoksa zaman zaman ortaya çıkan ve bazı zulüm ve işkencelere tepki halinde başlayanlar, bu ha­berin doğrulayıcısı olamaz.

Üstelik Şii ve Sünni anlayışlar da farklıdır. Şia Mehdi'yi kendi ilkelerinden; «Ric'at» esasıyla anlar. Saklı kabul eder... Ehl-i Sünnet ise yukarda işaret ettiğimiz gibi dünya çapında bir lider ve halaskar olarak görür... İnsan üstü ve gaibden zuhur eden bir garibe değil. (Bahsi gelecek.)

Vehhabilik ve Bilimsel Vehhabiler:

Mazisi eski bir hareketin; son asırlarda ortaya vuran yeni yorum ve eylemidir :

Hicretin yedinci asrmda yaşamış olan, büyük bilgin İbn-i Teymi-ye; «Selef Akidesini» (aşağıda açıklanacak) diriltmek, bid'atleri iptal etmek gibi büyük bir iddia ile ortaya çıkmıştı. Ancak İbn-i Teymiyel bu işi sadece ilmî plânda yürütüyor, Eyleme geçecek zümreler oluş­turmuyordu. O dönemde uzun ilmi tartışmalara sebeb olmuş, «Asr-ı Saadet»te olmayan herşeyi bid'at saymış; Kur'an ve Sünnetin sadece zahirini alıp yetinmiş. Yorum, Tefsir ve Kıyasla meseleleri anlatmanın yanlış olduğunu savunmuştu. Kendisi Muhaddis ve Fakihti. Aki­de konusunda da eser vermişti. Ancak iddiaları Ehl-i Sünnet Uleması arasında ağır tenkidlere uğradı. Çünkü; Kitap ve Sünnete dayalı; Fı­kıh1, Kelam, Tefsir ve benzeri birçok ilim kurulmuş müesseseleşmiş: buna bağlı olarak ta Koca İslam Medeniyeti kurulmuştu. Onun iddi­asıyla herşeyi silip yenibaştan kurmak gerekti... Bu ise kimsenin kârı değildi. Ama İbn-i Teymiye fikrinde İsrar etti. Ve aşırılıklara düştü. Fıkıh Mezheplerini, Ehl-i Tariki ağır tenkidde bulundu. Hatta teşbih inancına tutuldu... Hasılı, devrindeki ve sonraki Ulema onun, birçok yönden ilmiyle saptığı kanaatine vardı...

Birkaç asır geçti. Ama /18./ asırda Muhammed Abdulvehhab is­minde bir Alim onun fikirlerini yeniden yaymaya başladı. Hatta bu­nu eyleme dönüştürdü. Necid Bölgesinde de Arapların en güçlü kabi­lelerinden «Suud» ailesinin tasvibini kazanınca; askeri güce ulaştı. Böylece «Venhabiye» hareketi hızlandı: Bid'at adı altında; türbeleri yıkmak, mezarları düzeltmek, kabir ziyaretini yasaklamak gibi işlere giriştiler. Minare ve kubbeleri bid'at saymışlardır. Sonunda ise II. Ci­han harbinin sağladığı ortamda Hicaz Bölgesine hakimiyet kurdular. Hanbelî mezhebinin aşırı tarzıdır...23

İlkeleri:

Abdulvehhab'dan sonra sistemleşen iddiaları bazı kaynaklarda şöyle Özetlenir :



1 - Tevhid: Yâlnız Allah'a ibadet edildiği gibi, yalnız O'ndan yardım istenir : Şefaat ummak, Peygamberler dahil, büyüklerden is-timdadda bulunmak şirktir, derler. Vesile caiz değildir. Kul ile Allah araşma Veli veya Nebi giremez. Bu mânada mezhep ve tarikat büyük­lerine tutunmak ta şirk olur...

2 - Bid'at: Vehhabiler; Asr-ı Saadette yapılmayan, sonradan olan, faydalı da olsa bid'attır. Dine bir ilâvedir. Terki gerektir. Bid'atın; «Hasene» veya «Seyyie»si yoktur : Teşbih, kaşık, gibi eşya; çay, kahve gibi içecekler haramdır.

3 - Tasavvuf da haramdır. Kelam ilmini de şiddetle reddeder, nakli olmayan delilleri asla kullanmazlar.

4 - Kitap ve Sünnetin zahiri esastır. Müteşabih âyetleri bile te'vilsiz alırlar. (Bu yüzden, teşbih ve tecsime varmışlardır.) Bu haliyle de Selef yolunda olduklarını iddia ederler. («Selef Yolu» aşağıda açık­lanacaktır.)

Bilimsel Vehhabilik:

M. bin Abdulvehhab'm başlattığı; dini aslına irca, bid'atları tas­fiye, Kitap ve Sünnete dönme... tavrındaki hareket ve iddialar başka kaynaklardan da görüldü. Özellikle son asırlarda İslam Dünyasının batı teknolojisi karşısındaki geri durumunun doğurduğu bunalım, bir­çok alim ve düşünürü, çare aramaya zorlamıştı. Özellikle de İslam dı­şı rejimlerden kurtuluş için girişimlerin öncüleri, cazibe kazanabilmek için, en azından meseleleri anlatımda değişik sloganlar kullandılar... Bu arada bazı ikbal hırslılar, ya da yabancıların fahri ajanı kimseler de sahnede boygosterdi.

/20./ asrm başlarında, aslen İranlı ve Şii olan ve Necefte Şeyh Murtaza'dan dört yıl Cedel ve Mantık okuyarak yetişen Cemaleddin Esed'abadî (Efgani - esas, İrânî) yi görürüz!

Önce İran'da ihtilâl teşebbüsünde bulunmuş. Sonra İstanbul, Ka­hire ve Hindistan'da dolaşmış. Avrupa'da gazete çıkarmış, Hristiyanlarla kontak kurmuş: Mason olmuş...

Fikirlerini, Ezher Üniversitesi Şeyhi Muhammed Abduh'a benim-setmiştir. Onu izleyen Reşid Rıza El-Hüseyni ise meseleyi sistemleşti-rip yazmıştır.

Kaynak yine İbn Teymiye'nin isyankâr görüşleri : Mezhep İmam­ları ve Tasavvufu red. İçtihad kapısını açma. İslama çağm gereklerine göre yorum getirme... Bid'atlarla mücadele. Ana kaynak; Kitap ve Sünnete dönme ve onun dışında kurulan tüm ilimleri red... İslamı sa­deleştirme ve kabili tatbik kılma iddiası... vs.

Tam anlamıyla reform hareketi...

Bunları gerçekleştirmek için iki teklif vardı:

a) Milliyetçiliği teşvik, b) Mezheplere bağlılığı kırmak.

Çünkü milliyetçilik, bölgecilik, İslarnm Ümmet birliğini kıracak, sonunda Ulemanın Ehl-i Sünnet çevresindeki gücünü yıkacaktı. Bun­dan sonra da mezhepler arası, Telfikle (ortak yanlarını alıp birleştir­me) Sünni, Şii... dümdüz hale gelecekti...

Bu hareket daha sonra, bütün İslam ülkelerindeki, köksüz, din eğitimi yapan müessese ve şahısları sardı...

Temel tutum; Mu'tezile akılcılığı.

Temel yaşayış ise; Bektaşi tarzı müsamahakâr bir tavır ve ahlâk tarzıydı.

Şimdi Kendilerini «Selefi» diye lanse eden bu akımı bitirip; Ehl-i Sünnete ve esasen Selef yoluna işaret edelim :




Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin