İMAM AHMED BİN HANBEL
Bağdat’ta yetim büyüyen Ahmed bin Hanbel hicrî ikinci asrın yetiştirdiği büyük ilim ve fazilet sahiplerinden ders almış ve yüzbinlerca hadis ezberlemiştir. Bütün Arap yarımadasındaki ilim şehirlerini yaya olarak gezmiş ve ilim tahsil etmiştir. O’nun ilme olan iştiyakini şu olay ne güzel ifade eder:
Ak sakallı, Nûrânî yüzlü bir Pîr-i fânî iken bile, çocuklar gibi elinde kalemle ilim meclislerine gider, mesele yazıp kaide ezberlerdi. Onun bu halini görenler:
-
Ya İmam! İlimde bu kadar mesafe aldın, hatta müslümanların imamı oldun. Daha ne zamana kadar çocuklar gibi yanında mürekkeb şişesi taşıyacaksın? diye sorunca, İmam tek kelime ile:
-
Mezara kadar!.. cevabını vermiştir.
Bütün müctehidlerde görüldüğü gibi, Ahmed b. Hanbel’de sahip olduğu ilmi, öncelikle kendi nefsinde yaşamış ve dünyevi menfaatleri kazanma vesilesi yapmamıştır.
Oğlu Abdullah babasını şöyle anlatır: “Babam, her gece Kura’n-ı Kerim’in yedide birini okur, her yedi günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz istirahat eder sonra kalkıp sabaha kadar ibadet ve taatla meşgul olurdu. Gece namazlarını hiç bırakmazdı. Halka daima kolaylık yollarını gösterirdi. Acıktığı zaman bir şey bulamazsa kimseyi rahatsız etmez bir şey istemezdi. Çoğu zaman ekmeğine sirke katık olurdu.”
Bir ara yere düşen kuru ekmeğin tozunu silip yediğini görenler, bu tavrını garip karşılamışlarsa da, O, bunun müslümana yakışan bir hareket olduğunu söylemiştir.
İmam Ahmed’in yazdığı hadis kitabı yedi yüz bin hadisten seçilmiş otuz bin hadisten müteşekkil bir ilim hazinesidir. O, bir tek hadisi bulup öğrenip yazmak için aylarca yol yürümeyi severek göze alırdı.
Sünnete uyma konusunda çok hassastı. Derler ki: “Bir adam Ahmed b. Hanbel’i seviyorsa, bilin ki o adam sünneti de seviyor demektir...”
Bu söz onun sünnete ne kadar bağlı olduğunu göstermek için yeterlidir. Kendisine de, “İslam ve sünnet üzere yaşaması için” dua edilmesini isterdi. O’nun dilinden düşürmediği bir duası da şöyledir: “Ya Rabbi! Ameller sonuna göre değer taşır. Sen benim sonumu hayreyle!..”
Halife Me’mun zamanında Abbasî devletinde Halife ve Başkadı tarafından Mu’tezile mezhebinin özellikle “Kur’an mahluktur” görüşünün benimsenmesi birçok fitnelere sebebiyyet vermiştir. İmam Ahmed b. Hanbel’den de bu görüşü kabul etmesi istenilmişti. O’da kabul etmeyince, tam yirmi sekiz ay hapiste tutulmuştu. O Büyük İmam’a bu müddet içerisinde birçok işkenceler yapılmıştır. Kırbaçlanarak zulmedilmiştir. Bütün bunlar O’nu inandığı Ehl-i Sünnet akidesinden vazgeçirememiş ve onların iddia ettiği hükümleri kabul etmemiş ve halkın yanlış inanca kaymasına engel olmuştur. Peygamberimizin ve ashabının yolundan taviz vermeden yürümüştür.
Ömrünün son demlerinde Halife Mütevekkil’in zamanında hapisten çıktığında kendisine yapılan işkencelerin hepsini de affettiğini söyleyerek ne kadar büyük bir insan olduğunu göstermiştir.
İmam Şafii, Bağdat’a kadar gelip kendisini ziyarette bulunmuştur. İmam Ahmed b. Hanbel O’na çok hürmet etmiş, şehrin dışına kadar da yolcu etmiştir. Bütün bunlar mezhep imamlarının birbirleriyle irtibatlarının çok güzel olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir.
Ahmed b. Hanbel’in güzel sözlerinden bir kısmı şöyledir:
“Bir kulun kalbini ıslah etmesi için, iyi insanlarla beraber olmasından daha faydalı bir şey yoktur. Yine bir kulun fâsıklarla beraber olup, onların işlerine dikkat ve nazar etmesi kadar da zararlı bir şey yoktur.”
“Günahlar imanı zayıflatır.”
“Kibir taşıyan kafada akıla rastlayamazsınız.”
“İstediklerini vermediğiniz zaman kızan, kırılan veya küsen arkadaşlar, gerçek arkadaş değildir.”
“İlim, ekmek ve su kadar lazımdır. İlim rivayet ve kuru bir bilgi birikimi değildir. Bilakis ilim; faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.”
İMAM ŞAFİÎ
Babası tarafından Peygamberimizin soyu ile birleşirken, anne tarafından da Hazreti Ali’ye bağlanan İmam Şafii’nin doğum tarihi İmam-ı Azam’ın Bağdat’ta vefat ettiği tarihtir.
Daha küçük yaşta fetva verecek duruma gelen İmam ŞafiÎ’nin ilim öğrenmeye, ifadesi mümkün olmayan bir merakı vardı. Kendi ifadesiyle “Cimri bir adamın mal toplamaya olan hırsı gibi ilme alaka duyar, yavrusunu kaybeden bir annenin onu bulunca sevindiği kadar aradığı bir meseleyi bulunca o derece sevinirdi.”
Böylesine şiddetli arzu ettiği ilimden ne aldığını ise şu kısa cümlede özetler:
“İlim, öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen paraya benzer. Sahibine faydası olmaz.”
İmam Şafii ilmiyle dikkat çektiği gibi dindeki samimiyyeti ve takvası ile de örnek bir âlimdir. İnsanlar O’nun okuduğu Kur’an’ı dinlemeyi çok isterlerdi. Zühd hayatı yaşar, dünyalık şeylere gönlünü kaptırmazdı. Keyfine ve zevkine düşkün değildi. Çok konuşmaktan çekinir ve sükûtu tercih ederdi.
Bir gün Mısır’ın kandiller çarşısında gezerken bir adamın, bir hoca aleyhine konuştuğunu işitti. Yanındaki arkadaşına hemen şunları söyledi:
- Bu gibi yanlış ve kötü sözlerden, dilimizi koruduğumuz gibi kulağımızı da korumalıyız. Zira dinleyen söyleyenle ortaktır. Bu gibi gıybetçiler kendi herzelerine dinleyenleri de ortak etmek isterler. Buradan hemen uzaklaşmalıyız.”
İmam Şafii’nin güzel sözlerinden bazıları şöyledir.
“İnsanları tamamen razı ve memnun etmek çok zordur. Bir kimsenin bütün insanları kendinden hoşnut ve memnun etmesi mümkün değildir. Bunun için kul, daima Rabbını razı etmeye bakmalı ve ihlas sahibi olmalıdır.”
“İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir. Fakat ilmi, tevazu ile insanlara ve alimlere hizmet için isteyen felah bulur.”
“Rasûlullah ve Ashabının yolunda olmayanı havada uçar görsem yine de yolundan gitmem.”
“Haksız sözleri tasdik eden kimse, dalkavuk ve iki yüzlüdür.”
“Sâdık dost, arkadaşının ayıplarını görünce güzelce uyarır, başkalarına anlatmaz.”
“Dünyada en huzursuz kimse, kalbinde hased ve kin taşıyandır.”
“Başkalarını senin yanında çekiştirip gıybet eden, seni de başkalarının yanında çekiştirir.”
“Öğrenmenin acısını bir müddet tatmayan, hayatı boyunca cehaletin zilletini tadar.”
“Allah Teâlâ’yı sevdiğini söylersin, halbuki, O’na isyan edersin. Böyle sevgi olmaz. Eğer sevginde samimi olsaydın Allah Teâlâ’ya itaat ederdin. Çünkü seven sevdiğine itaat eder.”
“Sefih ve cahil kimse seninle tartışırsa ona cevap verme. Susmak ona verilecek en güzel cevaptır.”
“Hocam Vekî’ye hafızamın zayıfladığından ve unutkanlıktan şikayet ettim. Bana günahları terketmemi tavsiye etti ve dedi ki:
-
İlim bir nurdur. Bu nûr Allah’a isyan edenlere fayda vermez.”
“Hakkı, doğruyu kim söylerse söylesin kabul ediniz.”
“Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser.”
“Ey insan! Dilini muhafaza et! Seni sokmasın. Çünkü o büyük bir yılandır. Kabirlerde kahraman ve cesur kimselerin bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinip, dilinin kurbanı giden nice kimseler vardır.”
İmam Şafii’nin şiirlerini yazdığı bir divan’ı da vardır. Divan’dan birkaç mısranın tercümesi şöyledir:
“Günlerin beraberinde getirdiği olaylar seni tesiri altına almasın. Sen iyi bir insan olmaya bak. Zaman içerisinde gelen musibetler ve belalardan dolayı sabırsızlık gösterme. Dünyanın bela ve musibetleri devamlı değildir. İnsanlar arasında hata ve ayıbın çok olsa bile ahlâkın iyilik, cömertlik ve sözünde durmak olsun. İyilik ve cömertliğin ile hata ve ayıplarını örtersin.
Dünyanın sevinci de, kederi de, bolluğu da, darlığı da, devamlı değildir. Kanaatkâr bir kalbe sahip olduğun zaman sen ve dünyaya sahip olan kimse eşitsiniz.”
Dostları ilə paylaş: |