Allah’i arayan genç



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə27/37
tarix26.04.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#49047
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   37

İMAM MALİK


İlim ve fazilette örnek bir müctehit olan İmam Malik’in hadis ilmine de büyük hizmetleri olmuştur. Fıkhî mevzulara göre tasnif edilen ilk eser olan “Muvatta” yı yüzbin hadisten seçtiği dört bin hadisten meydana getirmiştir. Bunun için tam kırk sene çalışmıştır. Ömrü boyunca hem okuyarak hem de okutarak insanları irşad etmiştir.

İmam Malik’in fazileti ve takvası da had safhadaydı. Bunca tevazuu ve müsamahasına rağmen, insanlar onun huzurunda son derece saygı ve hürmetle dururlar, lüzumsuz konuşmaya cesaret edemezlerdi. Kendisine soru sorulunca hemen izah eder, sözü uzatmadan pratik cevaplar verirdi. Bilmediği yerde gayet rahatça bilmiyorum derdi. Hatta birinde sorulan kırk meselenin otuz altısına “bilmiyorum” diye mukabelede bulunmuşlardır. Buna hayret edenlere de şöyle demiştir:

“Biz bildiğimiz meselenin cevabını veririz, bilmediğimiz için ise itirafı en büyük meziyet sayarız.”

İmam Malik’in Peygamberimize de ayrı bir sevgisi ve hürmeti vardı. Yaşının ilerlemesine rağmen Medine şehrinin sınırları içinde bineğe asla binmezdi. Peygamberimize saygısı ve sevgisi o haldeydi ki, hadis nakledeceği zaman hemen kendisine çekidüzen verir, abdestini alır, güzel kokular sürünür, sarığını güzelce sarıp, giyimini düzeltir, tevbe-istiğfarda bulunur, sonra da Rasûlullah’ı ve sözlerini sohbet konusu ederdi. Bu kadar büyük hazırlığın mecburi mi olduğunu soranlara da şöyle cevap verirdi:

“Rasûlullah Efendimize saygıyı ben üzerime vazife biliyorum. O’nu anlatırken ve hadislerini söylerken abdestsiz olmaya cesaret edemiyorum.”

Bu yüzden ayak üstü hadis okumaz, acele halinde sünnetten söz etmezdi. Bu mevzuya girecekse müsait zamanda tam girer ve anlatırdı. Medine-i Münevvere’de sesini yükselterek konuşanlara ise:

“Medine’de Rasûlullah vardır. O’nun huzurunda böyle bağırarak konuşulmaz.” der, Peygamberimizi hayatta gibi kabul ederdi. Bütün bunlar o dönemin alimlerinin dine, kitaba, Peygamberimize ve ilme ne kadar hürmetkâr olduklarını ve değer verdiklerini göstermektedir. Onun için de Allah Teâlâ onları kıyamete kadar bu ümmetin hayır duasından nasibdâr etmiş ve ihlaslarının bereketini ihsan eylemiştir.

Bir defasında Medine’ye gelen Halife Harun Reşid İmam’ı huzuruna çağırtarak kendisine Muvatta’dan ders yapmasını istemişti. İlmin ve ulemânın vakarını korumak için İmam’ın cevabı şöyle olmuştu:

“İlim ayağa gitmez! Bilakis ilmin ayağına gelinir. İlme talip olanlar ilmin yanına gelmelidirler. İlmi yanlarına çağırmamalıdırlar.” Bu sözler üzerine Halife çaresiz derslere gelmeye başlamıştı. Zamanla halktan kimselerin derse geldiğini de görmüş bu kez kendisi için özel bir ders istemişti ki bunu hisseden İmam:

“İlim umumun malıdır. Umumun malı özel insanların arzusuna tahsil edilmemelidir.” buyurmuştur. Halife de mecburen ders halkasına devam etmiştir.

İmam Ebû Hanife, İmam Malik’le Medine’de birçok defa görüşmüştür. Karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde sabahlara kadar ilmî müzakereler yapmışlardır. Ayrıca, İmam Şafi de İmam Malik’in ders halkasına katılmış ve ondan istifade etmiştir. Muvatta’yı ezberlemiş ve hocasına okumuştur. İmam Malik’den gördüğü yardımlardan dolayı çok defa memnun kalmıştır. Hocasına son derece hürmet ve muhabbet göstermiştir.

Mezhep kurucusu imamların şu samimiyyet ve yakınlıklarına bakınız...Hareketlerinde Allah rızasını ilke edinenlerin durumu budur işte!... Halbuki onlar, dinin bir kısım meselelerinde birbirlerinden farklı görüş ve ictihadda bulunuyorlardı. Fakat bütün bunlar kendi aralarındaki hürmet ve muhabbetlerine etki etmiyor birbirlerini de çok seviyorlardı. Bu haller bizim için ne kadar güzel bir örnektir.

İmam Malik’in güzel sözlerinden bazıları şöyledir:

“Bir kimse kendini överse değerini düşürür”

“Kendisine hayrı olmayan kimsenin başkasına hayrı olmaz”

“İlim öğrenen kimsenin vakarlı ve Allah’tan korkar halde olması lazımdır.”



İMAM-I AZAM EBÛ HANİFE


İmam-ı Azam’ın okyanuslara benzeyen ilmine hayranlık duyanlar, O’na şu soruyu sormuşlar:

-Ey İmam! Bunca ilmi nasıl öğrendiniz? O’da şöyle cevap vermiş:

-Bilmediğimi sormaktan utanmamakla!

Ebû Hanife, ilmî mevzulara daldığı zaman adeta kendinden geçerdi. Hatta bir defasında yatsı namazından sonra camiden çıkarken talebesi İmam Züfer ile bir mevzu üzerinde ayakta dalıp gitmişlerdi. Derken sabah ezanı okundu ve tekrar sabah namazı için mescide girdiler.

Meşguliyeti sadece ilim değildi. İlmine eş derecede ibadeti, buna eş derecede takvası vardı. Geceleri namaz kılar, ağlayıp sızlanırdı. Mescidde namazla sabahladığını görenlere: “Bu Ebû Hanife’nin Rabbı’na ilticasıdır, sakın medih konusu yapmayın” diye tenbihte bulunurdu.

İmam-ı Azam, üzeri kapalı ilmi açan, konuları tasnife tabi tutarak mükemmel bir şekilde insanların istifadesine sunan ilk âlimlerdendir. Onun bu ilmî hizmetlerini yanlış anlayanlar yahut da siyâsî temayülünü ters yorumlayanlar, aleyhinde kampanya sürdürmelerine rağmen Büyük İmam sabır ve güzellikle karşılık verirdi. Bir defasında Mescidin bir köşesinde ayağa kalkan bir adam, Kendisinin aleyhinde söylenmeye başladı. Fakat Ebû Hanife hiç onunla meşgul olmadı, çıkıp evine doğru yürüdü. Adam onu takip etti. Ne adam söylenmesini bıraktı ne de İmam geriye dönüp de ona cevap verdi. Böylece kapıya kadar gittiler. Burada Ebû Hanife döndü ve adama şöyle dedi:

-Burası benim evim, eğer daha söyleyecek şeyin varsa bekleyeyim, söyle. İçinde seni rahatsız eden bir şey kalmasın. Şayet söyleyecek bir şeyin kalmamışsa izin ver de evime gireyim artık...

Bunun üzerine adamın dili tutuldu. Söyleyecek söz bulamadı ve imam hakkında kötü düşünmekten vazgeçti.

İmam-ı Azam helale ve harama çok dikkat ederdi. Bir defasında Kûfe şehrinin köylerini haydutlar basıp halkın koyunlarını çalmışlardı. Ebû Hanife bir koyunun ömrünün en fazla yedi yıl olduğunu bildiğinden çalınan bu koyunlar şehre getirilip de satılır düşüncesiyle, yedi sene koyun eti yememiştir.
İmam-ı Azam ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul olurdu. Bu sebeple de kendisi Bağdat’ın zenginlerindendi. Onun ticari işleri hiçbir zaman ilim öğrenmesine ve öğretmesine engel olmamıştı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:

-Ya İmam! Ticaret mallarınızın yüklü olduğu gemi batmış... İmam bir müddet tefekkürden sonra:

-Elhamdülillah, dedi. Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:

-Ya İmam! Biraz önce yanlış haber vermişim. Mallarınızın olduğu gemi batmamış, dedi. İmam bu yeni habere de biraz tefekkürden sonra:

-Elhamdülillah, diyerek karşılık verdi.

Ders okuyan talebeler her iki habere de “Elhamdülillah” diye karşılık verilmesinden hayrete düştüler ve bunun sebebini sordular. İmam-ı Azam şöyle açıkladı:

-Ticaret mallarımın olduğu geminin battığı haberi gelince iç alemimi, kalbimi şöyle bir yokladım, dünya malının yok olmasından ve elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu sebeple Allah’a hamdettim. Geminin batmadığı haberi gelince yine kalbimi yokladım ve dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç hissetmedim. Gönlümde dünya muhabbeti olmadığı için de tekrar Rabbıma hamdettim.”

İmam Şafiî nin şu sözleri onun değerini ifade etmek için yeterlidir: “Kadınlar Ebû Hanife’den daha akıllısını doğuramazlar.”




Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin