BEYKOZ VAPURU
Şehir Hatları İşletmesi vapuru. 1955'te, Hasköy Tersanesi'nde yapılıp denize indirildi. Hizmete konması Nisan 1959'u buldu. 450 grostonluk olup 47 m boyunda, 8,5 m genişliğindedir. 2 adet dizel Fiat motoru vardır, çift uskurludur. Tecrübelerinde 13-14 mil yol yapmaktaydı. Hasköy ile Vaniköy adlı iki de eşi vardır.
Ayrıca, Şirket-i Hayriye'nin 10 baca numaralı vapurunun da adı Beykoz'du. 1857'de İngiltere'de inşa edilmiş olup 288 grostonluktu, yandan çarklıydı.
ESER TUTEL
BEYLERBEYİ
Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, Kuzguncuk ile Çengelköy arasında yer alan semt. Boğaziçi Köprüsü'nün Anadolu yakasındaki ayaklarının hemen dibinden başlayarak sahil boyunca ve tepelere doğru uzanır; Beylerbeyi Korusu'nun kuzey yamaçlarının sahile paralel giden Yalıboyu Caddesi'ne kavuştuğu Havuz-başı'nda sona erer. Üsküdar İlçesi'ne bağlı Çengelköy, Vaniköy, Kandilli, Burhaniye, Abdullahağa, Küplüce ve Beylerbeyi Merkez mahallelerini içeren bir bucak iken, 1960'tan sonraki idari değişiklikler sırasında bucak olmaktan çıkmış, mahalle olarak doğrudan Üsküdar îlçesi'ne bağlanmıştır. Halen Üsküdar Belediyesi sınırları içindedir. Günümüzde, semt olarak, güneyde Deniz Astsubay Hazırlama Okulu'nu(->) da içeren askeri tesislerden ve Beylerbeyi Sarayı'n-dan(-»), kuzeyde Çengelköy yönünde, Havuzbaşı'na kadar giden sahil şeridim ve bu şeridin doğusundaki yamaçlar üzerindeki yerleşmeyi içerir. Bu alan içinde kalan Abdullahağa ve Beylerbeyi Merkez mahallelerinde 1960 nüfus sayımında 5.000 civarı olan Beylerbeyi nüfusu, 1993'te 9.000'i bulmaktadır.
Beylerbeyi nüfusu, yerleşmenin gerek topografya gerekse toplumsal özellikleri yönünden fazla artmamış, ancak Beylerbeyi ile adeta bütünleşmiş olarak tepede yer alan Küplüce Mahallesi, 1960 sonrasında tam bir nüfus patlaması yaşamıştır.
Beylerbeyi adının kaynağı ve bu adın semte ne zaman verildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, 17. yy'ın gezgin yazarları Evliya Çelebi ve Eremya Çele-bi'de de rastlanmadığına göre, bu ad 18. yy ortalarından sonra kullanılmış olmalıdır. Evliya Çelebi ve çağdaşları, bugünkü Beylerbeyi'nin bulunduğu yörede İstavroz Bahçesi ve yöre adı olarak da İstavroz'dan söz ederler. Eremya Çelebi 17. yy sonlarında İstavroz'da sadece kubbesi kalmış bir Bizans kilisesi gördüğünü ve buranın bir Türk köyü olduğunu anlatırken Beylerbeyi adını kullanmaz. İnciciyan ise 18. Asırda İs-
Beykoz Vapuru Haydarpaşa önlerinde. Eser Tutel
tanbul'da Çengelköy'den Kuzguncuk'a doğru giderken önce Türklerle meskûn Beylerbeyi Bahçesi'nden söz eder. "Bey-lerbeyi'nden sonra Türk ve Rumlarla meskûn İstavroz gelir" diyerek birbirine herhalde bitişik olan iki yerleşmeyi ayrı ayrı belirtir. İnciciyan'a ve 18. yy'a ait başka kaynaklara dayanarak Beylerbeyi'nin adının ve yerleşmesinin tarihi şöyle belirlenebilir: Günümüzde Beylerbeyi İskelesi'nden şimdiki Beylerbeyi Sarayı'nın bulunduğu noktaya kadar uzanan ve doğuda İstavroz Deresi'nin vadisine bakan yamaçları da içeren bölgenin yerleşme tarihi çok daha eskilere, Bizans dönemine kadar gitmektedir. Boğaziçi'nde Bizans dönemi kalıntılarına en fazla rastlanan bölgelerden biri, gerçekten de, Beylerbeyi İskelesi ile halen Beylerbeyi Lisesi olarak kullanılan binanın arasındaki bölgedir. Bu bölgenin İstavroz (stauros=haç) adını alması, burada II. Konstantinos'un, kubbesinin üzerinde büyük bir haç olan bir kilise yaptırmasına bağlanmaktadır. Tarihçi Hammer, Bizans döneminde semte Hri-sokra Ramos adı verildiğini, bu adın çatı kiremitleri altın yaldızlı Panteleymon Kilisesi'nden geldiğini, kilisenin yanında da İustinianos'un yaptırdığı bir saray bulunduğunu yazar. Ayrıca, Beylerbeyi İskelesi'nden Havuzbaşı'na kadar ve içeride Küplüce yolunda görülen günümüze kadar gelmiş çok sayıda Bizans dönemi sarnıcı, burada, o dönemde de önemli bir yerleşme olduğunu göstermektedir. Ancak, Bizans İmparatorlu-ğu'nun çöküş dönemlerinde, imparatorluk tarihi yarımadada suriçine çekildiği sıralarda, Boğaziçi'nin birçok kıyı yerleşmesi gibi İstavroz da terk edilmiş, harap durumda olmalıdır.
R. E. Koçu'nun İstanbul Ansiklopedi-sz'nin ilgili maddelerine göre, İstavroz Bahçesi ve Sarayı'nın (bak. İstavroz Sarayı) bulunduğu kesimler ve İstavroz'un kuzey sınırı sayılabilecek bugünkü iskele çevresi, daha İstanbul'un fethinden bir yüzyıl kadar önce, Türkler buralara ilk geldiklerinde imar edilmeye başlanmıştır. Koçu, Beylerbeyi İskelesi'nin sırasında, İskele Meydam'nın camiye bakan tarafındaki 200 yıllık tarihi kahvehanenin bulunduğu yerdeki namazgahın İstanbul'un fethinden de eski olduğu kanısındadır. Tarihçi H. Şehsuvaroğ-lu, İstavroz Bahçesi adı verilen, bugünkü Beylerbeyi Sarayı'ndan, sahilde iskeleye, içeride de bu hattın doğusundaki tepelere uzanan ve İstavroz Deresi vadisi boyunca yayılan büyük arazinin II. Mehmed (Fatih) tarafından sancakbey-lerinden birine ihsan edildiğini, semte de bu yüzden Beylerbeyi dendiğini yazarsa da, 18. yy'a kadarki kaynaklarda Beylerbeyi adına rastlanmadığına ve semt İstavroz olarak bilindiğine göre, 18. yy yazarı İnciciyan'ın açıklamaları daha doğru gözükmektedir. İnciciyan, Beylerbeyi Bahçesi'nin yerini şimdiki iskele yöresi, yani İstavroz bölgesinin kuzey ucu olarak tarif eder ve III. Murad döneminde
Dostları ilə paylaş: |