CEMALİ
400
401
CEMiL BEY
mir ettirmesi, 1305/1887-88'de II. Abdül-hamid'in tekkeyi, adı geçen padişahın bendegânından Hamdi Bey'in de 13237 1905-06'da türbeyi yemlemesi olarak ö-zetlenebilir.
Tekkelerin kapatılmasından sonra cami olarak kullanılmaya başlanan mescit-tevhidhane 1958'den az önce yanındaki türbeyle birlikte onarım geçirmiş, bu a-rada söz konusu iki bölüm arasına duvar çekilerek yapının en çarpıcı özelliği yok edilmiştir. Mescit-tevhidhane ile türbe dışında kalan tekke bölümleri tarihe karışmış, son yıllarda cepheleri seramik karoları ile kaplanan türbe ise tanınmaz hale gelmiştir.
Başlangıçta hangi tarikata bağlı olduğu tespit edilemeyen tekke, 18. yy'm başlarında Halvetîliğe, 1742'den itibaren Uş-şakîliğin Cemalî şubesine intikal etmiş, 1835'e kadar Cemalîzadelerin tasarrufunda kalmış, 1835-1837 arasında Halvetîli-ğin Sünbülî koluna, 1837'den sonra da aynı tarikatın Sabam koluna bağlı Halilî (Geredevî) şubesinden Şalcızadeler adındaki şeyh ailesine devredilmiştir. Tekkenin son dönemde bu aileden dolayı "Şalcızade Tekkesi" olarak da anıldığı görülmektedir. Ayin günü pazar olan tekkede, Dahiliye Nezareti'nin 1301/1885' te hazırlattığı istatistik cetvelinde dört erkek ile üç kadının ikamet ettiği belirtilmektedir.
Cemaleddin Uşşakî Tekkesi'nden arta kalan mescit-tevhidhane ile buna bitişik türbe, bugünkü şekillerini son devirde almışlardır. Tekkenin daha önce sahip bulunduğu yerleşim düzeni ve mimari özellikleri aydınlatılamamaktadır. Yine de önceki mescit-tevhidhanenin bugünkü ile aynı yerde bulunduğu, aşağı yukarı aynı boyutlara ve tasarıma sahip olduğu, derviş hücreleri ile diğer tekke bölümlerinin de bunun kuzeyinde, muhtemelen şadırvanlı bir avlunun çevresinde sıralandığı tahmin edilebilir.
Aynı çatı altında toplanan mescit-tevhidhane ile türbe, dikdörtgen planlan, moloz taş ve tuğla örgülü duvarları ile son devir Osmanlı mimarisinin özelliklerim sergileyen iddiasız mekânlardır. Mescit-tevhidhane, kapalı son cemaat yeri, kuzey duvarının eksenindeki girişi, doğu ve batı duvarları boyunca sıralanan yuvarlak kemerli pencereleri, zemindeki erkek mahfilleri ve son cemaat yerinin üstünü işgal eden kafesli kadın mahfilleri ile herhangi bir geç devir mescidinden farksızdır. Silindir gövdeli bodur minarenin, kesme küfeki taşından örülü kaide-siyle prizmatik üçgenlerden oluşan kürsü kısmı, ilk yapıdan günümüze kadar değişmeden gelebilmiştir.
Şeyh Cemaleddin Uşşakî ile Cemalî-zadelere ait toplam altı adet sandukayı barındıran türbenin pencereleri, bu kesimin yenilendiği II. Mahmud döneminin ampir üslubunu yansıtan, sepet kulpu biçiminde kemerle taçlandırılmış, doğu yönünde türbeye dışarıdan bağımsız bir giriş tasarlanmıştır. Eğrikapı'ya bakan güney cephesinin ekseninde, üst üste yer-
leştirilmiş talik hatlı iki manzum kitabe bulunmaktadır. Türbenin 1232/18l6'da Halet Efendi tarafından yenilendiğini belgeleyen alttaki kitabenin nâzımı ve hattatı Yesarîzade Mustafa İzzet Efendi' dir (ö. 1849). Tekkenin 1323/1905'te Hamdi Bey tarafından yeniden inşa ettirilmesi sırasında konmuş olan üstteki kitabenin ise nâzımı Ahmed Bahaî Efendi (ö. 1923), hattatı Mehmed Hulusi Efendi' dir (ö. 1940).
Cemaleddin Uşşakî Tekkesi'nin tasarımında dikkate değer yegâne mimari özellik mescit-tevhidhane ile türbenin duvarla ayrılmayıp bir mekân bütünlüğü içinde kaynaştırılmış olmasıdır. Türbenin, mescit-tevhidhanenin kıble yönünde yer alması ve zeminin harime göre yüksekte tutulmuş olması, bu kaynaşmayı daha da anlamlı kılmaktadır. Bazı başka tarikat yapılarında da gözlenen bu durum tarikat ehlinin velilere duydukları bağlılığın, söz konusu bağlılıktan kaynaklanan birtakım telakkilerin ve davranış biçimlerinin mimariye yansıması olarak değerlendirilmelidir. Türbenin yanında küçük hazire bulunmakta, bani Hıra-mî Ahmed Paşa ile oğlu Mustafa Bey'in (ö. 1599) kabirleri ise türbe kapısının hemen önünde yer almaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 233-236; Çetin, Tekkeler, 587; Asitâne, 7; Osman Bey, Mec-mua-i Cevâmi, I, 116-117, no. 171, no. 473; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 8; Ihsaiyat, II, 21; Vicdanî, Tomar-Halvetiye, 107-108; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 52; Ergun, Antoloji, II, 499; S. Eyice, "Ahmedpaşa Mescidi", İSTA, I, 440; Öz, İstanbul Camileri, I, 120; M. B. Tanınan, "Cemâlîzâde Tekkesi", DlA, VII, 318-319; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 79-82, 276-279. M. BAHA TANMAN
CEMAIÎ
(?, İstanbul - 1583, istanbul) Divan şairi.
Hayatı hakkında pek az bilgi vardır, istanbul'da medrese öğrenimi gördü. Rumeli'nin çeşitli yerlerinde müderrislik ve kadılık yaptı.
Divan şairi olmakla beraber asıl ilgi alanı mizah, hezl ve darb-ı mesel tarzındaki beyitlerdir. Pek çok beyit ve müf-redi asırlar boyu, Osmanlı kültür dünyasında atasözü gibi söylenmiş ve yaygınlaşmıştır. Müfredlerden oluşan bir divanı olduğu biliniyorsa da eser henüz ele geçmemiştir.
Cemalî'nin en önemli eseri 1564'te kaleme aldığı İstanbul Şebrengizi'dir. A. H. Çelebi bu eseri yanlışlıkla II. Bayezid dönemi (1481-1512) şairlerinden Cema-li'ye ait olarak gösterir. Eser bir müna-catla başlayıp gece ile gündüzün tasviriyle devam eder. Daha sonra şairin, O gün çün göz açıp dünyaya geldim / Beni ben bir ulu şehr içre buldum beytiy-le doğum yeri olarak andığı İstanbul'un genel tanım ve tasvirlerini geniş bir çerçevede anlatır. Burada şehrin semt semt yerleşim alanları, mimari eserleri, insanları, eğlence dünyası, sosyal hayatı, ticaret ve siyaset âlemi, havası, suyu vb kısa kısa tanıtılır. Karadeniz, Boğaz, Rumelihisarı, Beylerbeyi, Göksu, Beşiktaş, Ga-
lata, Eyüp, Sütlüce, Yenibahçe, Davut-paşa, Kavaklar, Kadıköy ve Üsküdar Kavak u Kadı köyü gibi bir câ / Budur da'vâ ki yok âlemde kafa. / Heman Allah saklasın batardan /Beyân etme dilâ geç Üsküdar'dan gibi İstanbul'a ait yerleri anlatırken de adeta bir sahilname üslubu kullanılmıştır. Yüz beyte yaklaşan bu bölüm Temâmet eyledim bu şehri seyrân/Bütün dünyayı san geşt ettim ol an beytiyle son bulur. Cemalî'nin eserinde adını andığı bu yerler 16. yy İstanbul'unun yerleşim haritasını ortaya koyması bakımından önemlidir.
Şair, şehrengizinin daha sonraki bölümlerinde İstanbul dilberlerinin tasvirlerini anlatır ve her biri beşer beyitlik 55 pasaj oluşturur. Burada adları anılan -55 İstanbullunun kimliklerini, kişiliklerini ve önemli özelliklerini (güzellik, zekâ, cazibe, şöhret, mesleki başarı, psikolojik tanı vb) ele alıp anlatır. Eserin hatime (sonuç) bölümünde de (20 beyit) şair yeni bir İstanbul tutkunu edasıyla İstanbul'un yüceliğinden ve güzelliğinden bahisle şehir ve şehirli dilberler hakkında iyi dilek ve dualarda bulunur.
Cemalî'nin İstanbul Şehrengizi, 16. yy İstanbul'unu pek çok yönden tanımamıza yardımcı olan önemli bir eserdir.
Bibi. Hasan Çelebi, Tezkiretü'ş-Şuarâ, I, Ankara, 1978, s. 261; Çelebi, Divan Şiirinde İstanbul, 31-35; A. S. Levend, Türk Edebiyatında Şehrengizler ve Şehrengizlerde İstanbul, İst., 1958, s. 41-43; "Cemalî", TDEA, II, 38.
İSKENDER PALA
Dostları ilə paylaş: |