Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə895/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   891   892   893   894   895   896   897   898   899
DARÜLKURRALAR

İslam tarihinin ilk yıllarından itibaren, Kuran'ın, belirli kurallara uyularak doğru biçimde okunmasını sağlamak üzere "ilm-i kıraat" denilen bir bilim, eğitim dalı ortaya çıkmıştır. Hz Muhammed'in sağlığında Kabe'de başlayan, daha sonra bazı sahabilerin evlerinde ve ilk camilerde sürdürülen bu eğitim zamanla kurumlaşmış ve "dârü'l-Kur'an" "dârü'l-huffaz" veya "dârü'l-kurrâ" olarak adlandırılan, özellikle bu amaç için inşa edilmiş olan birtakım binalarda yapılagel-miştir. İslam dünyasında bu yapı türünün hangi dönemde ve nerede doğduğu yeterince araştırılmamış, erken tarihli örnekler de tarihe karışmıştır.

Osmanlı mimarisi tarihinde, Orhan Gazi döneminin başlarından 15. yy'ın sonlarına kadar geçen süre içinde inşa ettirilen darülkurraların hepsi ortadan kalkmış olup bu yapıların mimari özellikleri hakkında hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Bu yüzden Anadolu Türk mimarisinde günümüze intikal edebilmiş ve İstanbul'daki örneklere öncülük etmiş olan en erken darülkurralar Konya'da Kara-manoğulları tarafından 15. yy'da yaptırılan ve darülhuffaz olarak adlandırılan yapılardır. 13. yy'a ait Selçuklu mescitlerinin tasarımını sürdüren Karamanoğlu darül-huffazları kare planlı ve kubbeyle örtülü bir birimden meydana gelmektedir.

İstanbul'da bugüne gelebilmiş en eski tarihli darülkurralar 16. yy'ın ikinci yarısına aittir. Hepsi de Koca Sinan'ın e-seri olan bu yapılarda Karamanoğlu da-rülhuffazlarında görülen tasarımın, en parlak çağını yaşayan Osmanlı mimarisine özgü malzeme seçimi, inşaat teknikleri, oranlar ve ayrıntılarla geliştirilerek sürdürüldüğü dikkati çekmektedir.

İstanbul'daki bu örneklerin en eskisi ve en başarılısı olan Süleymaniye Külli-yesi'ndeki(->) darülkurra (1557'den önce) bazı araştırmacılar tarafından, yanlış teşhisler sonucunda türbedar odası veya darülhadis dershanesi olarak değerlendirilmiştir. Bu yapı, külliye içindeki yerleşimi ve oranları açısından kendi türü i-çinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Cami ve Kanuni Türbesi ile birlikte, külliyenin yerleşim düzenini yönlendiren ve kıble ekseni ile çakışan çizgi üzerinde, caminin kıble tarafındaki avlunun sınırında yer almaktadır. Avlu yönüne doğru taşkınlık yapan kitlesi, bir sarnıcın üzerinde yükselmekte, bu sebepten ötürü, olduğundan daha büyük ve heybetli durmaktadır. Duvarlar kesme küfeki taşı ile örülmüş, kapı ve pencere sövelerin-de beyaz mermer kullanılmıştır. Kıble yönüne açılan basık kemerli kapı, sivri kemerli sığ bir niş ve dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış, önünde bulunan sahanlık iki yandan merdivenlerle kuşatılmıştır. Cephelerde, altta ve üstte ikişer pencere yer almakta, alttakilerin dikdörtgen açıklıkları sövelerle çerçevelenmiş ve sivri hafifletme kemerleri ile taçlandırılmış bulunmaktadır. Hafifletme

kemerlerinin aynaları düz küfeki levhaları ile kapatılmış, sivri kemerli tepe pencereleri çift cidarlı alçı revzenlerle donatılmıştır. Kurşun kaplı kubbe on iki köşeli basık bir kasnağın üzerinde yükselir.

Vefa'da, II. Mehmed (Fatih) dönemine ait (vakfiye tarihi 1465) Molla Hüsrev Mescidi'nin yanında yer alan 1565 tarihli Hüsrev Kethüda Darülkurrası'nda da aynı duvar örgüsü ve pencere ayrıntıları görülür. Ancak Süleymaniye Darülkurra-sı'ndan farklı olarak bu yapıda cephelerin eksenine birer adet filgözü tepe penceresi yerleştirilmiş, gerek bunlar gerekse de hafifletme kemerlerinin aynaları beyaz mermerden mamul geometrik şebekelerle doldurulmuştur. Dikdörtgen bir çökertme içinde bulunan girişin basık kemeri, alternatif olarak beyaz mermer ve somaki taşlan ile örülmüş, kubbeye geçişte yivli tromplar kullanılmıştır.

Eyüp'te Sokollu Mehmed Paşa'nın (ö. 1579) eşi İsmihan Sultan (ö. 1585) ile birlikte inşa ettirdikleri küçük külliyenin bünyesinde yer alan darülkurrada ilk göze çarpan özellik, girişin önünde yükselen tek kubbeli revaktır. Yaklaşık 150 yıl önce Konya'da Karamanoğlu döneminde inşa ettirilen Hacı Ali Darülhuffa-zı'ndaki bir mimari çözümle burada tekrar karşılaşılması, Koca Sinan'ın Anadolu Türk mimarisi mirasından ne denli yararlandığının kanıtlarından sadece birisidir. Zemindeki aşırı nem hesaba katılarak darülkurramn kotu çevreye göre yüksek tutulmuş, revağın örttüğü giriş sahanlığı çift kollu bir merdivenle donatılmıştır. Revak kubbesini taşıyan sivri kemerler baklavalı başlıkları olan sütunlara oturur. Kesme küfeki taşı ve tuğla ile meydana getirilmiş almaşık örgünün görüldüğü cephelerin üçünde (giriş cephesi ile yan cephelerde) mermer söveli, sivri hafifletme kemerli, dikdörtgen açıklıklı ikişer pencere ile eksenlerde sivri kemerli birer tepe penceresi açılmıştır. Kubbeyi, içeriden stalaktik dolgulu trompla dışarıdan on iki köşeli bir kasnak takviye etmektedir. Almaşık örgülü hafifletme kemerlerinin aynaları geometrik mermer şebekelerle kapatılmıştır. Günümüzde çocuk kitaplığı olarak kullanılan darülkur-ranın revak kubbesi ile ana kubbesinde, ayrıca tromplarında döneminden kalma kalem işleri seçilmektedir.

Bağlı bulunduğu külliye içindeki konumu hakkında farklı görüşlerin ileri sürüldüğü Atik Valide Darülkurrası'mn (l 578' den önce), cami-medrese ikilisinin batısında, birbirine bitişik darüşşifa, imaret ve darülhadis bölümlerinin oluşturduğu yapı adasının güneydoğu köşesinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Darülkurra da dahil olmak üzere, söz konusu bölümler 18. yy'ın sonundan itibaren özgün kullanımlarını yitirerek birtakım yeni faaliyetlere tahsis edilmiş, bu arada, mimari nitelikleri dikkate alınmaksızın tadil edilmişlerdir. Yakın zamana kadar Toplası Ce-zaevi'nin hamamı olarak kullanılan da-rülkurranın almaşık örgülü duvarları dışarıdan görülebilmektedir.

Koca Sinan'ın eserleri arasında adları geçen, ancak günümüze ulaşamamış o-lan Babıâli'de, Beylerbeyi Sofu Mehmed Paşa (ö. 1551) tarafından darülhadisle birlikte 1544'ten önce inşa ettirildiği tahmin edilen darülkurra ile Fatih'te 1577-1580 arasına tarihlenebilen Kadızade Efendi ..(Çırçır) Darülkurrası'mn da aynı mimari özelliklere sahip oldukları tahmin

Hüsrev

Kethüda


Darülkurrası'mn

bir cephe

çizimi.

Ali Sami Ülgen,

1945

edilebilir. İstanbul'daki darülkurraların ortak bir özelliği de büyük ya da ufak kapsamlı bir külliyenin programı içinde yer almaları, en azından bir cami veya mescidin yanında inşa edilmiş olmalarıdır.

16. yy'ın sonundan itibaren, genel o-larak Osmanlı mimarisinde gözlendiği gibi, İstanbul'da darülkurraların sayısında belirgin bir düşüş tespit edilmekte, bu yapı tipi âdeta mimarinin repertuva-rından dışlanmaktadır. Bu gerileyiş, devletin mali gücünün zayıflamasına paralel olarak külliyelerin mimari programlarının daralması, ayrıcı darülkurraların varlığına rağmen kıraat eğitiminin camilerde ve "kurraların" evlerinde yaygın biçimde devam etmesi ile açıklanabilir.

Bibi. Kuran, Mimar Sinan, 76, 133, 176-178, 184, 355-357; 2. Ahunbay, "Mimar Sinan'ın Eğitim Yapıları", Mimarbaşı Koca Sinan, Yaladığı Çağ ve Eserleri, İst., 1988, s. 276-279; M. B. Tanman, "Dârülkurrâ/Mimari", DİA, VIII, 545-548.

M. BAHA TANMAN




Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   891   892   893   894   895   896   897   898   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin