ÇARŞAMBA DİVANI
İstanbul'un fethinden (1453) Tanzimat'a (1839) kadar işlevim sürdüren yargı ve yönetim kurulu. Gündemi İstanbul'un kentsel sorunları, güvenliği, çarşı pazar denetimi ile yargılamalardan ibaretti.
Çarşamba divanı, her hafta çarşamba günü Paşa Kapısı'nda vezirazamın başkanlığında sabah vakti toplanıyordu. Divanın üyeleri şehir (İstanbul) ve Bilad-ı SelaseC-») kadılarıydı. Bu kurula vezirazamın başkanlık etmesi, kent yönetiminden doğrudan doğruya sorumlu olma-sındandı.
Çarşamba günü sabah namazından sonra Paşa Kapısı Divanhanesi'ne gelen İstanbul ve Bilad-ı Selase kadılarının yargı erki temsilcileri olarak "örf" denen kavuk ve erkân kürkü giymeleri kanun gereğiydi. Sadrazam da bu toplantıya selimi kavuk ve erkân kürkü giymiş olarak başkanlık ederdi. Baş sedire oturan sadrazamın sağına İstanbul ve Havass-ı Konstantiniye (Eyüp) kadıları, soluna ise Galata ve Üsküdar kadıları otururlardı.
Oturum açılınca sadrazam, şeriatla ilgisi olmayan "örfi" davaları doğrudan dinler, gereği için buyruklar verirdi. İstanbul halkından olup davaları Çarşamba Diva-nı'na havale olanların duruşmalarını ise şer'i yoldan gereğine bakılmak üzere ilgili kadılara bırakırdı. Bu davalar, daha önce bâb mahkemelerinde bakılan fakat karara bağlanamayan konular olurdu. Bu açıdan, çarşamba divanı yargılamaları iki yönlü olup "Kavanin-i Âl-i Osman"a (Osmanlı yasaları) göre "örfi" (idari), şer'-i şerife (din yasaları) göre de adli kararlar veriliyordu. Bu nedenle İstanbul halkı için Çarşamba Divanı, adli ve idari son yargı kuruluydu. Taşrada karara bağlanmayan davalar Divan-ı Hümayun'da(->) görülürken İstanbulluların "bâb nâiblik-leri"nde sonuçlanmayan davaları çarşamba divanında kesin karara bağlanıyordu.
Oturumların ikinci aşamasında kentle ilgili önemli sorunlar ele alınırdı. Narh, iaşe, yakıt, göç, asayiş, iskân, salgınlar, deprem ve yangın sonrası önlemler, padişahın sadrazama sözlü buyrukları gereği gündeme getirilen diğer hususlar kısaca görüşülür, toplantı bittikten sonra ise çoğu kez "büyük kol" denen kent içi denetim başlardı.
Çarşamba divanı sonrasındaki atlı büyük kolda sadrazamın maiyetinde İstanbul kadısı, yeniçeri ağası, subaşı, asesbaşı, çardak çorbacısı, kadı kethüdası, dergâh-ı âli çavuşları, kapı kethüdaları, kol oğlanları, mimarbaşı, intisap ağası, satırlar, saraçbaşı, bostancı ocağı odaba-şısı, cebeci ve topçu çavuşları ile vezirazamın ağalan da bulunurdu. Büyük kol, kanunnamelerdeki sıralamaya ve düzene göre Paşa Kapısı'ndan hareketle iskele, kapanlar (un kapanı, yağ kapanı, bal kapanı, yemiş kapanı), çardaklar, çarşılar içinden geçerek kent turunu tamamlar, Zeyrek Yokuşu'ndan Uluyol, Di-vanyolu güzergâhı ile Paşa Kapısı'na dönerdi. Bu denetimde, narhlara uyulup uyulmadığı, ürünlerin kalitesi, esnafın temizliği ve disiplini, fırınlarda pişen ekmeğin kalitesi, etlerin miktarı ve yağlı yağsız olması durumu, ölçü, tartı aletleri vb kontrol edilirdi. Vezirazam kimi zaman attan inmek isteyince yeniçeri ağası atını tutar ve inmesine yardım ederdi. Her duraklamada kent kadısı ve yeniçeri ağası sadrazamın karşısında elpençe durur, o sormadıkça konuşmazlardı.
Çarşamba divanının devamı sayılan büyük kol denetimi bitince Paşa Kapısı'nda çeşnigirler sadrazama ve kadılara ayrı ayrı sofra kurarlar, bundan sonra da-ğılmırdı.
Vezirazam seferde olduğu zamanlar çarşamba divanına sadaret kaymakamı başkanlık ederdi. Bu durumda yeniçeri ağası da seferde olduğundan büyük kolda onun yerini sekbanbaşı alırdı. Ayrıca kol önünde mumcular yerine kollukçu-lar yürürlerdi. Sadaret kaymakamının başkanlığındaki çarşamba divanları Paşa Kapısı'nda değil, kaymakamın konağında yapılırdı.
ÇARŞAMBA DİVANI KANUNU
Yevm-i mezkûrda şehir kadısı ve Galata ve Havass-ı Kostantiniyye ve Üsküdar kadıları sadrazam hazretlerinin sarayına gelürler.
Sadrazam hazretleri selimi ve erkân kürkü ile divanhaneye çıkub cuma günlerinde olan tertib üzere divan idüb dâva dinlerler ve mesâ-lih-i ibadullahı muktezâ-yı şer'i şerif üzere görür ve fasl-ı husûmet ve kat'-ı niza buyurur ve kavanin-i Os-maniyeyi icra ederler. Sadrazam lazım geldikçe kadı efendilere dahi dinledir. Bâd'e'd-divân taam yenüb dağılurlar.
Ve eğer Sadrâzam hazretleri ka-nun-ı kadim üzere kol dolaşmak murad ederlerse selimi ve erkân kürkü ve divan rantı ile suvar olup (...) hareket buyururlar.
TevkiîAbdurrahman Paşa Kanunnamesi, Ankara, 1935, s. 102-103.
Çarşamba divanı oturumu öncesi, İstanbul'da bulunan beylerbeyleri ile sancak beylerinin yeniçeri ağası ile birlikte sadrazamın huzuruna çıkmaları da bir gelenekti. Divanda görülen şer'i davalar "sicili" denen yargı defterlerine işlendiği halde idari konular ve kararlar için kayıt tutulmazdı. Çarşamba divanı 1834'te pazartesi ve perşembe günlerine alındı ve şeyhülislamlıkta yapılmaya başlandı. Bu oturumlarda, yabancılarla ilgili davalara bakılıyordu.
Bibi. "Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnameleri", Milli Tetebbular Mecmuası, S. 3 (1331), s. 501-503; Uzunçarşılı, Merkez ve Bahriye, 140-181; Uzunçarşılı, İlmiye, 137, 212; İ. Ortaylı, Türkiye idare Tarihi, Ankara, 1979, s. 157
NECDET SAKAOĞLU
ÇARŞAMBA PAZARI
istanbul'da Fatih İlçesi'nin Çarşamba semtinde çarşamba günleri kurulan ünlü semt pazarı.
Osmanlı döneminde dört idari bölüme ayrılmış olan İstanbul'da haftanın ayrı günlerinde belirli bir semtte olmak üzere pazarlar kurulurdu, örneğin salıları Kadıköy'de, çarşambaları Fatih'te (Çarşamba'da), perşembeleri Azapkapı'da (Perşembepazarı'nda), cumaları Üsküdar'da, cumartesileri Beşiktaş'ta kurulan pazarlar (Perşembe Pazarı hariç) bugün de hâlâ sürmektedir.
Çarşamba Pazarı, Fatih Camii avlusunun duvarından Sultanselim'e (Yavuzse-lim) kadar bir ana sokağı ve yan sokakları içererek uzanırdı. 1990'larm başlarında pazarın yeri kısmen değiştirildi ve genişletildi.
Günümüzde de Salı Pazarı ve Beşiktaş Pazarı ile birlikte İstanbul'un en büyük semt pazarıdır.
Kargaşayı, düzensizliği ifade etmek i-çin kullanılan "Çarşamba pazarı gibi" ya da "Çarşamba pazarına döndü" şeklinde halk diline yerleşmiş deyimlerden de anlaşılacağı gibi, tarihi boyunca kalabalık ve dolayısıyla revaçta pazarlardan birisi olan Çarşamba Pazarı bu özelliğini günümüzde de korumaktadır.
İSTANBUL
ÇARŞI RESSAMLARI
17. yy'da ortaya çıkmış İstanbul'a özgü bir halk sanatı çığın. Adından da anlaşıldığı gibi, çarşıda dükkânları olan, müşterilerin ısmarladığı konularda resimler yapan profesyonel halk ressamlarıdır.
Bu konu üzerinde durulmayışı Türkiye'deki müzelerde bunların örneklerine neredeyse hiç rastlanmayışındandır. Bu albümler, daha çok Türkiye dışındaki müzelerde ya da özel koleksiyonlarda yer almıştır. Bunun nedeni çarşı ressamlarının alıcılarının yalnız yabancılar olmasından mıdır?
Bunların müşterilerinin çoğunluğunun yabancılar olduğu bir gerçektir. Günümüzde turistler nasıl gidip gördükleri yerleri kartpostal, slayt, hattâ film ve video kamerasıyla saptıyorlarsa, 17. yy'da da yabancılar, ellerinden resim geliyorsa kendileri yapıyorlar, gelmiyorsa ilgilendikleri konularda bu resimleri çarşı ressamlarına ısmarlıyorlar, bunları bir albüm içinde toplayıp sonra altlarına kendi dillerinde resim altı açıklamalarını (çoğunlukla Fransızca ve İtalyanca) yazıyorlardı. Kuşkusuz bunların Türk müşterileri de vardı. Ne var ki, bunlar günümüze pek kalmamıştır. Bunda kültür değerlerimize gerekli özeni göstermemek gibi olumsuz bir davranışımız yanında özellikle tasvirlere karşı bir çekingenliğin de payı olduğunu söyleyebiliriz. Bir
Çarşı ressamından "Atmeydam'nda İki
Dikilitaş", 17. yy.
Metin And fotoğraf koleksiyonu
ÇARŞIKAPI
474
475
ÇARŞILAR
Bir çarşı ressamının Ayasofya betimlemesi, 17. yy. Metin And fotoğraf koleksiyonu
açıklama da, belki bunların çoğunluğu erotik konulu resimlerdi, başkalarından kaçırılıyor ve sonra da yok ediliyordu.
Sanat tarihçileri çarşı ressamlarının yapıtlarından oluşan bu albümleri "kıyafet-name" ya da kıyafet albümü olarak nitelendirmişlerdir. Bu görüş iki bakımdan yanıltıcıdır. Önce eldeki albümlerin çoğu gerçi tek tek değişik uğraş, din, etnik köken bakımından insanları gösterse de bunların içinde istanbul'dan görünümleri, binaları, savaşları konu alan resimler de bulunmaktadır. Kaldı ki, içinde insan olan her resimde kıyafet de bulunmaktadır. Bu resimlerde konu kıyafet değil, eylemdir. Örneğin sokak satıcılarını gösteren resimlerde konu, ne sattıkları, çalgı çalanlarda ise hangi çalgıyı çaldıklarıdır. Bunlara "kıyafetname" denmesi bir başka bakımdan da yanıltıcıdır. Bu tür albümleri Avrupalı sanatçılar da yapıyordu. Onların albümlerinde de kıyafet resimleri diye nitelendirilen resimler olduğu gibi başka konularda, özellikle insansız bina resimleri de vardı. Aynı kategoriye koymakla Avrupalı ve yerli ayrımı ortadan kalkmaktadır. Oysa çarşı ressamları deyince bunun en önemli özelliği sanatçıların "yerli", daha özel kapsamda İstanbullu olmalarıydı. Yedilikte iki ölçüt vardır. Önce sürekli Osmanlı topraklarında oturmak, ikincisi de üsluplarının yerli olmasıydı. 17. yy'da bu üslup çok belirginken, 18. ve 19. yy albümlerinde daha çok Avrupa üslubuna yaklaşılmıştır.
Yanıtlanması gereken soru, saray nakkaşları ile çarşı ressamlarının aralarındaki ortak ve farklı noktaların neler olduğudur. Her iki grup da aynı kültür ortamından çıktığına göre, temelde aynı ortak şemadan hareket etmektedir. İşte bu ortak şemada her iki çevrenin yaklaşımı değişik olmaktadır. Saray nakkaşlarının
artırmalı, çarşı ressamlarının ise eksilt-meli bir yöntem uyguladıklarım söyleyebiliriz. Bunu daha açarsak, saray nakkaşları temel şemaya renk, ayrıntı, süs bakımından çok şey eklemektedirler. Daha çok renk ve yaldız kullanmakta, giyim kuşamda, mimari süslemelerde ayrıntılara gitmekte, buna karşılık çarşı ressamları temel şemadan gereksiz her şeyi atmakta, renkleri azaltmakta, ekonomik davranışlarıyla daha çok karikatüre yaklaşmaktadırlar. Temel şema dediğimizde ise anatomi ve perspektife, oranlara önem verilmemekte, gölge, üç boyutluluk yansımasını verecek her yönteme sırt çevrilmekte, önem verilen öğeler abartılmakta, ağırlık ve yerçekimi kuralına uyulmamaktadır. Temel şema için en iyi örnek padişah portreleridir. Saray nakkaşları pek çok padişah portresi dizisi yapmışlardır.
Çarşı ressamları ile saray nakkaşları çevreleri birbirinden tam olarak ayrılmazlar. Çarşı ressamlarının dükkânları olduğu gibi saray nakkaşlarının da dükkânları bulunuyordu. Ayrıca zaman zaman saray da çarşı ressamlarına albüm ısmarlıyordu. British Museum'daki iki ciltlik albüm Prusya Elçisi General Diez'e verilmek üzere I. Abdülhamid (hd 1774-1789) tarafından ısmarlanmıştı. Bunun gibi Paris'te Bibliotheque Nationale'de bulunan bir albüm de Fransa kralına armağan edilmek üzere sarayca ısmarlanmıştı.
Çarşı ressamlarının çeşitli albümleri arasında en önemlisi 17. yy'da yapılmış iki ciltlik albümdür. Bu ciltlerden biri tarihçi Franz Taeschner'in koleksiyonunda bulunuyordu. 55 resimlik bu albüm II. Dünya Savaşı sırasında yok olmuştur. Taeschner 1925'te bunu Alt-Stambuler Hof-und-Volksleben adıyla yayımlamıştır. İkinci cilt ise Venedik'teki müzede bulunmaktadır. Bellibaşlı albümlerin ül-
kelere göre dağılımı şöyledir. Türkiye' de Ankara Etnografya Müzesi'nde 19. yy'dan iki, İstanbul Deniz Müzesi'nde bir, İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü'nde bir albüm bulunmaktadır; italya'da Venedik'te iki, Floransa ve Bologna'da birer, Fransa'da Paris'te Bibliotheque Nationale'de dört albüm vardır. İngiltere' de Londra'da British Museum ve British Library'de çeşitli albümler bulunmaktadır. Bunlardan birisi iki cilttir, ayrıca üç-dört albüm daha bulunmaktadır. Gene İngiltere'de Oxford'da Bodleian Library' de iki albüm vardır. Almanya'da Berlin' de bir, Münih'te ise üçer ciltlik iki takım vardır, bunlardan bir takımı ötekinin kopyasıdır. Avusturya'da Viyana'da Na-tionalbibliothek'te altı cilt tutan albümler bulunmaktadır, bunların bir kesimi ötekilerin kopyasıdır. Ayrıca İsveç'te Stockholm'de bir, Hollanda'da Leiden'de bir, Polonya'da Varşova'da iki albüm bulunmaktadır. Bunların dışında özel koleksiyonlarda, müzayede kataloglarında da bu albümlere rastlanmaktadır.
Bibi. M. And, "17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamları", ÎT, S. 16 (Nisan 1985), 40-45; ay, "Türk Resminde Çarşı Ressamlarının Yeri ve Önemi", Argos, S. 8 (Nisan 1989), s. 95-110; ay, "17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamlarının Padişah Portreleri", Türkiyemiz, S. 58 (Haziran 1989), s. 4-9; ay, "17. Yüzyıl Çarşı Ressamları ve Resimlerinin Belgesel Önemi", Kültür ve Sanat, S. 8 (Aralık 1990), s. 5-12; ay, "Çarşı Ressamları", İstanbul, S. l (1992), s. 115-121.
METİN AND
ÇARŞIKAPI
Adını, fetihten sonra II. Mehmed'in (Fatih) yaptırdığı Çarşu-yı Kebir'in (Kapalı-çarşı) önemli giriş kapılarının birinin çevresinde olmasından alan küçük semt.
Kuzeyde Kapalıçarşı ve bir çarşı camii niteliğindeki Hoca Piri Camii, kuzeybatıda Beyazıt Meydanı, Bayezid Camii ve Okçularbaşı Caddesi, güneyde Gedik Paşa Mahallesi, doğuda Kaliçeci Hasan Ağa, kuzeydoğuda Çorlulu Ali Paşa camileri arasında kalır. Yeniçeriler Cadde-si'nin bu kesimindeki birkaç yüz metresi ile Çadırcılar Caddesi'nin Yeniçeriler Caddesi'ne birleştiği noktadan kuzeydoğuya doğru ayrılan kısa Çarşıkapı Caddesi çevresinde yer alır. Çemberlitaş sem-tiyle sınırları oldukça belirsizdir.
Semt 16. yy'dan beri Kapalıçarşı'nın ve bu bölgede var olduğu bilinen çeşitli pazar ve ticaret merkezlerinin bir uzantısı durumundadır. Yoğun bir alışveriş bölgesi olduğu kadar trafiğin de çok yoğun ve karmaşık olduğu bir bölgedir. Çevredeki çok sayıda küçük dükkân ve ticarethanede, kunduradan konfeksiyona, nalburiyeden kilime kadar her çeşit eşya satılır. Son yıllarda semtte restoran, kafe ve bölgenin turistik özelliğinden dolayı turizme dönük diğer ticaret veya servis birimleri açılmıştır.
1992'ye kadar Okçularbaşı Caddesi ile Çarşıkapı Caddesi'nin köşesi dolmuş ve otobüs durağıydı. Bu nedenle, bölgede kalabalık ve kargaşa, semte alışverişe gelen yüz binlerce kişiyle daha da
yoğunlaşırdı. 1992'deki yeni trafik düzenlemesiyle Çarşıkapı Caddesi köşesinden itibaren Yeniçeriler Caddesi, Çemberlitaş ve Sultanahmet yönünde araç trafiğine kapatıldıktan sonra bölgede bir ölçüde hafifleyen trafik, semtin ticaret ve yeni kazanmaya başladığı turizm fonksiyonlarını daha da öne çıkarmıştır.
Bir konut bölgesi değil çarşı semti olduğundan yerleşik sürekli nüfusu azdır.
İSTANBUL
ÇARŞILAR
Tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olan İstanbul'un çarşıları, Bizans'tan günümüze, zenginliği, çeşitliliği, canlılığıyla ünlüdür.
Bizans döneminde şehrin belirli yerlerinde belirli caddelerin iki tarafında sütunlar bulunuyor ve bunların yağmur ile güneşten koruduğu saçakların gerisinde dükkânlar sıralanıyordu. Böyle caddelere "embolos" deniliyordu. Bu caddelerin en önemlisi şehrin anayolu olan Meşe idi (şimdi Divanyolu-Yeniçeriler Caddesi). Diğeri, Beyazıt'tan Eminönü'ne inen Mak-ron Embolon ise gerek ad gerek mahiyet bakımından Uzunçarşı'da yaşamaya devam etmiştir.
Mese'nin çevresinde kuyumcuların, gümüşçülerin, diğer sanat erbabının dükkânları olduğu bilinmektedir. Bizans'ın ilk dönemlerinde çarşı (agora), Constan-tinus Forumu'nun(-+) yakınında olmalıdır. O dönemde de farklı ürünler kentin belli bölgelerinde veya merkezi çarşının belli yerlerinde bulunurdu. Bizans semt adlarının bir bölümü bu konuda ipuçları veriyor. Tauri Formu'nun hemen yanında, doğudaki Artopoleia semtinin (bugünkü Beyazıt) adı "ekmekçiler" anlamına geliyordu. Hayvan ve et pazarları da bu civardaydı. Ayasofya çevresinde bakırcılar, balmumcu ve mumcuların çarşıları vardı. Güzel kokuların, çeşit çeşit parfümlerin satıldığı çarşı yine Ayasofya yakınında Milion bölgesinde kuruluydu. Bugünkü Kapalıçarşı'nın bulunduğu bölgede kumaşçılardan dericilere ve fırınlara kadar çeşit çeşit dükkânı içeren bir çarşıdan da söz edilmektedir.
Bizans'ta (ve Osmanlı'nın ilk dönemlerinde) Venedik, Pisa, Amalfi, Ankona, Ceneviz vb ticaret kolonilerinin kurulduğu ve ekonomik açıdan güçlendiği bir transit ticareti merkezi olan İstanbul'un çarşıları, satışa sürülen ürünlerin çeşitlili-ğiyle de ün kazanmıştır. Bizans döneminde Halic'in iki yakasındaki iskeleler, bunlardan Haliç İskelesi, bugünkü Bahçeka-pı civarında bulunan Porta Neorion, daha batıda Porta Perama (sonraki Balıkpa-zarı Kapısı) önündeki iskele, Galata bölgesindeki Cenevizlilere ait iskeleler Do-ğu'dan ve Batı'dan gelen değişik malların indirilip bindirildiği ve çevredeki ambarlarda, mahzenlerde depolandığı yerlerdi. Bu iskeleler çevresinde canlı alışveriş merkezleri, küçük çarşılar oluşurdu. Şarap, baharat, Uzakdoğu'dan gelen kıymetli kumaşlar, ipek, zeytinyağı, sabun, ayrıca her çeşit hububat bu iskelelere in-
1930'larda Mahmutpaşa çarşısından bir görünüm.
Salâhaddin Giz
dirilip nakledilmek üzere depolanırken, yakınlardaki açık veya kapalı dükkânlarda satılığa da çıkarılırdı. Çevresinde çarşılar ve hareketli alışveriş merkezleri doğuran bu transit ticareti, İstanbul'un fethinden sonra daha çok Latin ticaret kolonilerinin varlıklarını sürdürdükleri Gala-ta'da yoğunlaşmış, buna karşılık 15. yy'm ortalarından itibaren imar ve iskânına başlanan kentin her iki yakasında kurulan yeni mahallelerde çarşılar ve pazarlar oluşmaya başlamıştır. Bu çarşılardan bir bölümü, günümüze kadar gelen semt ve sokak adlarından da anlaşılabileceği gibi, belli bir ürünün yapım ve satışında uzmanlaşmışken, bir bölümü her çeşit dükkânın ve imalathanenin bir arada yer aldığı çarşılardı.
İstanbul'da Osmanlı döneminde pazar ve çarşı anlamlan birçok hususlarda birbirine karışmıştır. Çarşı terimi, Farsça'da "dört (cihar) taraf" anlamındaki "çarsu" dan gelir. Kelime Osmanlı döneminde bedesten için kullanılırken sonraları alışveriş yerlerinin adı olmuştur. 17. yy'da Çemberlitaş çevresinde olan tavuk pazarı, esasında bir çarşıdır. Eminönü dolaylarında bulunan balık pazarı da yalnız balık satılan bir çarşı idi ve bu özelliğini yakın tarihlere, 1953-1955 yıkımlarına kadar korumuştu. Cerrahpaşa semtinde, Haseki Külliyesi yakınında olan avrat pazarı, alıcısı ve satıcısı da kadın olan "kadınlar çarşısı"dır. Gerçek esir pazarı ise, Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye Camii tarafındaki köşesine bitişik idi. Fatih Külliyesi' nin yakınındaki atpazarı da, atların alım satımının yapıldığı bir çarşı idi.
Fetihten hemen sonra II. Mehmed'in (Fatih) kurdurduğu Bedesten (Bedestan-ı Atik) ve çevresindeki dükkânlar sürekli büyüyüp gelişerek ve yeni çarşıları da çevresinde toplayarak kentin en büyük çarşısı oldu. Çarşu-yı Kebir adım aldı. Za-
manla üstü tonozlarla kapatılıp Kapalı-çarşı'ya dönüştü. Kimi araştırmacılara göre daha 15. yy sonlarında buradaki dükkân sayısı 1.800 civarındaydı. Bedestan-ı Cedid de denen ve daha sonra kurulan Sandal Bedesteni kuyumculardan kumaşçılara, terlikçilerden kavukçulara, dericilerden kürkçülere kadar her çeşit dükkânın, ayrıca kuyumcuların, kıymetli eşya satıcılarının bulunduğu, kentin ikinci büyük çarşısıydı. Bu büyük merkezi çarşı dışında semtlerin kendi çarşıları da vardı. Hammer, eski kaynaklardan derleyerek, Molla Güranî, Mahmud Paşa, Küçük Mustafa Paşa, Ketenciler, Kutucular, Kâğıtçılar, Kürkçüler, Ali Paşa, Kaşıkçılar vb çarşılarının adlarını verir. Bunlar dışında Ayasofya Çarşısı bu addaki caminin yanında bulunuyordu. Beyazıt'tan Eminönü'ne inen yokuş ise (Mercan'da) Uzun-çarşı olarak tanınmıştı. Büyük külliyelere gelir sağlamak için çevrelerine yapılan çarşılar arasta olarak adlandırılıyordu (bak. arastalar). Bunlardan Süleymaniye Külliyesi'ne ait arasta Tiryaki Çarşısı, Sultan Ahmed Külliyesi'nin arastası ise Sipahi Çarşısı diye tanınıyordu. Yeni Cami Külliyesi'nin parçası olarak dış avlusunun iki tarafında "L" biçiminde tonozlu dükkânlar ve üstü yine tonozla örtülü orta yollardan oluşan Mısır Çarşısı da esasında bir arasta olmakla beraber, Asya ve Afrika'dan getirilen baharatların satıldığı bir çarşı idi. Erken Bizans döneminin direkli caddelerinin bir benzeri olarak Şeh-zadebaşı'nda Nevşehirli İbrahim Paşa'nın külliyesine komşu, önleri direkli iki sıra dükkândan meydana gelmiş bir çarşı yapılmıştı (bak. Damat İbrahim Paşa Külliyesi). 19. yy'da burası Direklerarası olarak tanınmıştı. Beyazıt'ta Vezneciler Çarşısı bugün yalnızca semt adı olarak yaşamaktadır. Çarşıkapı dolaylarındaki Sedefçiler Çarşısı ise bütünüyle kaybolmuştur.
ÇARŞILAR
476
477
ÇATALCA
Yapıldığından bu yana yoğun bir alışveriş yeri olan Mısır Çarşısı (üstte) ile yeni hizmete giren Ak Merkez'in içinden birer görünüm.
Erdal Yazıcı (üst), Manuel Çıtak, 1994 (sağ)
Galata'da gemi ve denizcilik ile ilgili çarşılar vardı. Burada Yelkenciler Hanı'n-dan başka, makarnacılar, kürekçiler, halatçılar vb esnaf ve zanaatkarların dükkânlarının bulunduğu çarşılar bulunuyordu. 1980lere kadar, bu dükkânların burada varlığını gösteren sadece sokak adları kalmıştı. Galata'nın geniş bir semtine verilen Perşembepazarı adı ise, evvelce bu bölgede kurulan bir pazardan kalmış olmalıdır. Burada esas çarşı, deniz gereçleri ile hırdavat satan dükkânlardan oluşmuştu. Bu bölgenin binalarının geniş ölçüde yıkılmasıyla, son izler de silinmiştir.
Bu durum çarşı, pazar ve arastanın birbirine karıştığını gösterir. Hacı İsmail Beyzade Osman Bey, 1304/1886-87'de basılan Mecmua-i Cevâmi'de o sıralarda kurulan pazarların adlarım verir. Halbuki bunlar çarşı değildir. Bu gelenek günümüzde de sürmekte, İstanbul'un belirli yerlerinde haftanın belirli günleri pazarlar kurulmaktadır.
Bir bölümü günümüze kadar gelmiş olan İstanbul çarşılarının adlarım derleme yolunda yaptığı çalışmada, Reşad Ekrem Koçu şu büyük çarşıları sayar: "Yirmiden fazla meşhur isimli çarşıyı sınırı içinde toplamış Büyük Kapalı Çarşı, Aksaray Çarşısı, Alipaşa Çarşısı, Arasta Çarşısı, Arpacılar Çarşısı, Asmaaltı Çarşısı, Atpazarı Çarşısı, Ayasofya Çarşısı, Aynalı Çarşı, Bakırcılar Çarşısı, Balat Çarşısı, Balıkpa-zarı Çarşısı (Eminönü), Balıkpazarı Çarşısı (Galata), Balıkpazarı Çarşısı (Beyoğlu), Balıkpazarı Çarşısı (Beşiktaş), Balıkpazarı Çarşısı (Üsküdar), Balkapanı (Eminönü), Cerrahpaşa Çarşısı, Cibali Çarşısı, Çadırcılar Çarşısı, Çakmakçılar Çarşısı, Çiçekpa-zarı Çarşısı, Çenberlitaş Çarşısı, Çömlekçiler Çarşısı, Demirciler Çarşısı, Dökmeci-ler Çarşısı (Nuruosmaniye), Dökmeciler Çarşısı (Süleymaniye), Eyüp Çarşısı, Fermeneciler Çarşısı, Fındıklı Çarşısı, Fincancılar Çarşısı, Gedikpaşa Çarşısı, Hakkâk-lar Çarşısı, Haseki Çarşısı, Hasırcılar Çarşısı, Hasköy Çarşısı, Hocapaşa Çarşısı, İp-çiler Çarşısı, Kadırga Çarşısı, Kalyoncu Kolluğu Çarşısı, Karaman Çarşısı, Kasım-
paşa Çarşısı, Keresteciler Çarşısı, Ketenciler Çarşısı, Kumkapı Çarşısı, Kuruyemiş-çiler Çarşısı, Kutucular Çarşısı, Küçükpa-zar Çarşısı, Kürekçiler Çarşısı, Limoncular Çarşısı, Malta Çarşısı, Marpuççular Çarşısı, Mısır Çarşısı, Okçular Çarşısı, Perşembepazarı Çarşısı, Sahaflar Çarşısı, Salıpa-zarı Çarşısı, Samatya Çarşısı, Saraçlar Çarşısı (Saraçhane), Sedefçiler Çarşısı, Sirkeci Çarşısı, Sultanhamamı Çarşısı, Tahmis Çarşısı, Tahtakale Çarşısı, Tarakçılar Çarşısı, Taşçılar Çarşısı, Tiryakiler Çarşısı,- Tophane Çarşısı, Unkapanı, Uzun Çarşı, Vefa Çarşısı, Vezneciler Çarşısı, Yağkapanı, Yelkenciler Çarşısı, Zindankapı Çarşısı."
Evliya Çelebi ise 17. yy ortalarında su-riçi İstanbul dışında kalan Eyüp, Galata ve Üsküdar kadılıkları sınırları içindeki çarşılar hakkında verdiği bilgilerde sur dışında Yenikapı'da 80 kadar dükkândan, Topçular'da 100 dükkândan, Otak-çılar Çarşısı'ndan, Eyüp Nişanca'sında 20 dükkanlı bir çarşıdan, Eyüp'te bedesten olmamakla birlikte her türlü malın bulunduğu 1.085 dükkânın varlığından, Çömlekçiler-Defterdar semtlerinde Çömlekçiler kasabasının anacaddesinin iki yanında 300 dükkân bulunduğundan, tüm semtte 250 adet çanak çömlek, zücaciye dükkânı olduğundan söz etmektedir. Evliya Çelebi'ye göre Sütlüce'de 50 dükkân; Hasköy'de 600'den fazla dükkân, 100 kadar meyhane; Kasımpaşa'da 360 dükkanlı Kasımpaşa Çarşısı; 300 kadar atölye, ayrıca Cuma Pazarı, Piyalepaşa Pazarı, Terziler Pazarı, Kulaksız Pazarı, Debbağ-lar Pazarı, İskele Pazarı vardır. Galata çevresinde deniz kenarında çarşı pazar yerleri ve toplam 3.080 dükkân olduğundan ve burada bir de 12 kubbeli Fatih Sultan Mehmed Bedesteni bulunduğundan da bahseder. Tophane ve Fındıklı'da 300 dükkân, ulu ağaçlar gölgesine inşa olunmuş pazarcı dükkânları vardır ve kebabı, darı bozası, somunu meşhurdur. Beşiktaş'ta sadece 70 dükkân bulunmasını, Evliya Çelebi semtin büyüklüğüne göre az görür. Rumelihisarı'nda 200, Ortaköy'de 200, Kuruçeşme'de 200, Yeniköy'de yine
200 kadar dükkanlı çarşıların varlığını, Üsküdar'da bedesten olmadığını ve 2.060 dükkân bulunduğunu, bu dükkânların karışık olduğunu, belli bir esnafa ait çarşılar bulunmadığım, yine Üsküdar'da iki tarafı kapılı Sipahipaşa Çarşısı'm kaydeder.
İstanbul'un tarihi semtlerinin bir bölümünün çarşıları günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Ancak kentin gelişme yönüne ve hızına bağlı olarak bazen bu çarşıların öneminin azaldığı, bazen de yeni semtlerde kurulan çarşıların birden gelişip önem kazandığı görülür. Örnek olarak 19. yy sonundan başlayıp 1950'lere kadar en şık ve modern dükkânların, alışveriş merkezlerinin bulunduğu Bey-oğlu'nun 1950-1960'tan sonra gerilemesi, yerini Osmanbey-Şişli arasında Halaskâr-gazi Caddesi çevresindeki dükkân ve pa-sajlardaki çarşıların alması, daha sonra ağırlığın Nişantaşı'na kayması, nihayet kentin Levent-Ayazağa bölgesine doğru gelişmesiyle de en gelişkin çarşıların ve alışveriş merkezlerinin Etiler-Levent bölgesinde kurulmaya başlaması gösterilebilir. Yine benzer bir şekilde Kadıköy Altı-yol'daki dükkân ve pasajlar bir dönem Anadolu yakasının en önemli çarşı bölgesi sayılırken, zamanla Moda-Bahariye, daha sonra da Bağdat Caddesi çevresindeki dükkân ve çarşılar önem kazanmıştır.
Gıda maddeleri satan çeşitli dükkânların yoğun olarak yer aldığı çarşıların başında Mısır Çarşısı ve çevresindeki Eminönü Çarşısı ve balık pazarı, Beyoğlu'n-daki balık pazarı, Beşiktaş ve Üsküdar çarşıları sayılabilir. Buralarda geleneksel dükkânların yamsıra GİMA, Migros vb gıda ağırlıklı alışveriş merkezleri de bulunmaktadır.
İstiklal Caddesi, Harbiye'den başlayıp Şişli-Mecidiyeköy'e kadar uzanan Halas-kârgazi ve onun devamı Büyükdere Caddesi, Valikonağı ve Nişantaşı caddeleri, Kadıköy tarafında Bağdat Caddesi, iki yanlarında ve yan yollarında yer alan çok sayıda dükkânla günümüzde de bir çeşit çarşı-cadde görünümündedir.
Günümüzde İstanbul'da çeşitli ve çok sayıda dükkânın bir arada bulunduğu büyük semt çarşıları Sultanhamam-Mahmut-paşa-Kapalıçarşı bütünlüğü, Mısır Çarşısı, Eminönü (Yemiş İskelesi civarı) Çarşısı, Aksaray, Beşiktaş, Bakırköy, Üsküdar, Kadıköy, Levent, Etiler çarşılarıdır. Bunlar dışında her büyük semtin ve her ilçenin kendi çarşıları bulunmaktadır. Öte yandan belli bir imalat ve üründe uzmanlaşmış çarşılar da Bizans ve Osmanlı dönemlerinde görüldüğü gibi kentin çeşitli yerlerine serpilmiştir. Londra Asfaltı ve Ankara yollarının (eski E-5, bugünkü D-100) iki yanındaki mobilyacılar, Ümra-niye-Dudullu bölgesindeki marangoz atölyeleri ve mobilyacılar sitesi MODE-KO, Unkapam'ndan Saraçhane'ye kadar uzanan mefruşatçı ve ev eşyası ağırlıklı Manifaturacılar Çarşısı bu türden özel çarşılara örnektir. Son yıllarda kurulan Bakırköy Ataköy'deki Galleria, Altuniza-de'deki Capitol, Etiler'deki Ak Merkez türünden modern alışveriş merkezleri(->) 1990'ların yeni, modern, lüks çarşılarının örnekleridir. Yine Beşiktaş Çarşısı, Üsküdar Çarşısı gibi çok sayıda dükkânın yer aldığı büyük pasajlar ve aradaki dükkânlardan oluşan semt çarşıları, büyük alışveriş merkezlerinin yanında, daha mütevazı çarşıları oluşturmaktadır.
Bibi. Janin, Constantinople byzantine; "Çarşılar", İSTA; "Çarşı", İKSA; M. Cezar, Tipik Yapılarıyla Osmanlı Şehirciliğinde Çarşı ve Klasik Dönem İmar Sistemi, îst., 1985; Evliya, Seyahatname, I; (Altınay), Onaltıncı Asırda; (Altı-nay), Onbirinci Asırda; (Altınay), Onikinci Asırda; O. Erdenen, İstanbul Çarşıları ve Ka-palıçarşı, İst., 1985; O. Ergin, "Çarşı", İA, III, 360-362; H. Tongur, "Türk Şehirlerinde Çarşılar ve Kapanlar", Belediyeler Dergisi, S. 52 (1939); "Türk Şehirlerinde Bedestenler ve Hanlar", ae, S. 58 (1940); Hammer, Constanti-nopolis-Bosporos, I, 183-186; Osman Bey, Mecmua-ı Cevâmi, II, 81.
İSTANBUL
Dostları ilə paylaş: |