Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə21/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   134

BAYEZİD KÜLLİYESİ

94

95

BAYEZİD KÜLLİYESİ

Bayezid Camii ve güney batısındaki Mustafa Reşid Paşa Türbesi, hazire ve türbeler ile sıra dükkânlar.



Elif Elim

Günümüzde yanlış olarak "Patrona Hamamı" adıyla anılan Bayezid Hamamı'nın caddeye açılan cephesi (solda) ve harap durumdaki kubbelerinin arkadan görünümü (üstte). Fotoğraflar Hazım Okurer, 1993

lan şebekeli fıskiyeli şadırvan kaldırılarak, buraya avluyu örten modern çatıyı taşıyan beton direk oturtulmuştur. Avluyu çeviren kubbeli mekânların tam olarak esas görevleri bilinmez ise de bunların erzak ambarı, tartı yeri, fırın, matbah, yemek dağıtma ve yeme yeri (mek'kel) oldukları anlaşılmaktadır. Solda ise bitişik olarak altı bölümü kubbelerle örtülü kervansaray bulunmaktadır. İki taş payenin taşıdığı kemerlere oturan eş ölçüdeki altı kubbe, kurşun kaplıdır. Kervansaray veya han olarak adlandırılan bu büyük yapının Eski Saray tarafındaki yan cephesine, 19. yy'm ortalarında, şimdi istanbul Üniversitesi merkez binası olan seraskerlik binası yapıldığında, "Misafirha-ne-i Askeri" adı verilen askeri lojman eklenmiştir. Bu hususta Ahmed Lûtfî Efen-di'nin Tarib'inde de kayıtlar bulunmaktadır: Lûtfî Efendi'nin 1288/1871 olayları içinde yazdığı satırlar, istanbul Belediye-si'nce ısrarla yıktırılması istenilen ve yan cephesi feda edilerek kalan kısmı ancak kurtarılan binanın tarihçesini gayet güzel gösterir. Böylece ilk "orduevi" olduğu anlaşılan misafirhanenin yan cephesindeki mermer çeşme de sökülerek ön cephenin kalan kısmına monte edilmiştir. Seraskerlik bahçe duvarı altındaki dükkânlar ile (Bakırcılar Çarşısı) aynı üslupta olan bu taş bina, sonraları Dişçilik Okulu olmuş ve boşaltıldıktan sonra 19öO'a doğru istanbul Belediyesi tarafından yıktırılması için büyük gayret harcanmış, neticede yarı cephesinden bir kısmının kesilmesi suretiyle, binanın kalanı kurtarılmıştır.

Bayezid aşhane-imareti 1301/1883'te II. Abdülhamid tarafından Umumi Kütüp-

hane yapılmıştır. Bu vesile ile esas binanın meydana bakan cephesine 19. yy'm "eklektik" (karma) üslubunda taştan bir kaplama "giydirilmiş", kapı ve pencerelerin biçimleri bu üsluba uydurulmuş ve kapısı üstüne II. Abdülhamid'in tuğrası altına, ta'lik hatla işlenmiş manzum iki tarih kitabesi konulmuştur. Aşhane-ima-retin sağındaki bölümler, kitap hacmi gittikçe artan kütüphanenin yer ihtiyacını karşılamak üzere, sonraları 1947-1955 arasında restore edildiği gibi, askeri misafirhanenin kurtarılabilen parçası da u-zun gayretlerden sonra Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne(->) tahsis edilmiştir.

Hamam: Bayezid Hamamı, şehrin merkezinde II. Bayezid Camii'nin uzağında bulunmakla beraber, külliyenin bir parçası olarak kabul edilerek böylece tanınır. Son yıllarda bu hamamı halkın gözünden düşürmek ve böylece yıktırılmasını kolaylaştırmak için buraya Patrona Hamamı denilmiştir. Bayezid Hamamı'nda inşa kitabesi olmadığından kesin tarihi de bilinmez. Ancak hiç dikkati çekmeyen bir kaynaktan, Başbakanlık Arşivi'ndeki 16. yy'a ait tapu tahrir defterlerinden çıkarıldığına göre, I. Selim'in (Yavuz) validesi Gülbahar Ha-tun'un Trabzon'daki vakıfları arasında o bölgede gelir sağlayan mülk ve araziler listesinin sonunda "İstanbul'da Sultan Bayezid Camii yanındaki Yeni Hamam mukataası, senede 75.000 akçe" kaydına rastlanır. Bilindiği kadarı ile Gülbahar Hatun 911/1505'te vefat ederek, Trabzon' daki hayratı olan caminin yanına defne-dilmiştir. Bugün hâlâ kabri Hatuniye Türbesi olarak durur. Tapu defterlerinden derlenen bilgiden anlaşıldığına gö-

re, 16. yy'da Yeni Hamam denilen Bayezid Hamamı, padişahın zevcesi olan Gülbahar Hatun'un evkafına gelir sağlamak üzere inşa ettirilmiştir. Ancak, II. Bayezid'in vakfiyelerinden birinde "İstanbul'da Yeni Cami civarında bina olunan çifte hamam", kaydı görüldüğü gibi, 913/1507-08 tarihli diğer vakfiyesinde de "... Ve dahi mahrûsa-i Konstantiniyye içinde yeni Mescid-i Cami yanında muhkem yir üzerinde yapılmış, birbirine muttasıl iki hammam ki birisi erlere ve birisi avretlere muhtassıdır, üstü örtülü evlerden ol iki hammamlara müteallik olanları ol evkafdandır ve ol iki hamma-mın anlara müteallik olanları ile haddi ve cemî dört tarafından taşıla kiremmü-diyle kireciyle yapılmış eski divarlara müntehi olur ve cemissinün ahsılı bir yılda yetmiş bin akçedir" denilir. Burada adı geçen "Yeni Cami", Bayezid Camii'n-den başkası olmadığına göre hamamın da bu külliyenin bir parçası olarak, aynı yıllarda inşa edildiği anlaşılır. Gelirinin ise Gülbahar Hatun Vakfı'na tahsis edildiği görülmektedir. Fransa kralının özel emri ile incelemeler yapmak üzere İstanbul'a 1544'te gelerek, uzun maceralardan sonra 1550'de yurduna dönen, Fransa'da Albi'li Pierre Gyıli (Gyllius), II. Bayezid tarafından yaptırılan Yeni Ha-mam'ın inşası sırasında, kendisinin bu şehre gelişinden yaklaşık kırk yıl kadar önce Teodosius anıtının yıktırılmış olduğunu bazı yaşlı kişilerden öğrendiğini yazar. Böylece hamamın 1500-1505 arasında yapıldığı bir defa daha kesinleşmiş olmaktadır.

Bayezid Hamamı, aynı çeşit yapılar arasında en gösterişlilerinden biri oldu-

ğundan Hamam-ı Kebir olarak da adlandırılmıştır. Evliya Çelebi, ne yazık ki eserinin hamamlar bölümünde faydalı bir bilgi vermez. Her hamamın adına göre uydurduğu "yakıştırma" tariflerinden birini de burası için yaparak, Bayezid Hamamı'nın "veli'lere mahsus olduğunu bildirir ki bu, ciddi olmayan ve esassız bir açıklamadır. İstanbul'un geniş bölgelerini tahrip eden yangınlardan zarar gördüğü de dış cephelerindeki izlerden bellidir. Tarib-i Raşid'den, öğrenildiğine göre 7 Safer 1127/12 Şubat 1715'te Bayezid Camii etrafındaki dükkânların birinden çıkan yangın, Nişancı ve Kumkapı semtlerine doğru uzanırken, Hamam-ı Kebir ve Simkeşhane de yanmıştır. Fakat komşusu olan Simkeşhane gibi hamamın da derhal tamir ettirildiği anlaşılıyor.

III. Ahmed'in tahttan indirilmesi ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile diğer devlet ricalinin öldürülmelerine yol açan, 1730'daki ayaklanmanın bu hamamda hazırlandığı söylenir. Ayaklanmanın elebaşısı Patrona lakabıyla tanınan Arnavut asıllı Halil adlı sabıkalı kişi, çeşitli ayak işleri yaptıktan sonra bu hamamda tellak olduğu sırada herhalde bazı ileri gelenlerin de teşvikiyle, isyanı kendisi gibi ayaktakımı arkadaşları ile hazırlamış ve 12 Rebiülevvel 1143/18 Eylül 1730 günü Bayezid Camii önünde harekete geçmişlerdir. Halil'in Bayezid Hamamı tellaklarından olması söylentisi, son yıllarda bu hamamı yık-tırtmak hususunda çok büyük bir gayret gösteren bazı kişiler tarafından, hamamın adı "Patrona Hamamı"na çevrilmek suretiyle desteklenmek istenmiş ve bu eski eserin tek tarihi öneminin, Patrona Halil'in burada tellaklık ettiğinde toplandığı ileri sürülmüştür. Şehrin idari makamının başında olan kişi, bu adla herkese tanıttığı hamamı yıktırabilmek için basını da kendi tarafına çekmeyi başarmış ve maalesef bu 16. yy eserinin adı böylece "Patrona Hamamı" olarak kalmıştır. Bayezid Hamamı, I. Dünya Savaşı içinde 19l6-1917'de Avusturyalı

H. Glück (1889-1930) tarafından incelenmiş ve planı yayımlanmıştır. Bu eserin dikkate alınmış ölçülerle, daha doğrusu bir rölövesi son yıllarda Aydın Yüksel eliyle çizilmiştir.

Bayezid Hamamı 1930'lu yıllara kadar çalışmış, bu tarihlerden sonra caddeye komşu büyük kubbeli soyunma yerleri (camekânlar) bir şahsın mülkiyetine geçmiş ve onun tarafından depo olarak kiraya verilmiş, arkadaki sıcaklık bölümleri ise kısmen demirci atölyesi olmuş, kısmen de kendi haline bırakılmıştır. Bu arada hamamı tahrip eden müdahalelerden kaçınılmamış, kurşunlar çalınmış, tepe camlan kırılmış, mermerler ve kurnalar götürülmüş, duvarlarda delikler ve geçitler açılmıştır. 1950-1960 arasında yıktırılması için gösterilen büyük gayretler başarı elde edemeyince, hamamın büyük mekânlarının üniversite tarafından alınması yoluna gidilmiştir. Rektör Prof. Nâzım Terzioğlu, cadde üzerindeki kubbeli iki soyunma yerini, kütüphane ve okuma salonuna dönüştürülmek üzere tamir ettirmiş, fakat onun rektörlükten ayrılması, arkasından da vefatı üzerine, bu proje gerçekleşmeden kalmıştır. Bugün hamamın içi eskisinden daha beter bir harabe haline gelmiş bulunuyor.

Bayezid Hamamı erkekler ve kadınlar kısımlarına sahip bir çifte hamamdır. Yan yana olan, kısmen taştan inşa olunmuş bu iki bölümün büyük kubbeli soyunma yerleri, cadde kenarında olmakla beraber, erkekler kısmının yüksek sivri kemerli bir taçkapı karakterinde olan girişi caddeye açılır. Çifte hamamlarda usulden olduğu gibi, kadınlar kısmının kapısı yandaki Derviş Paşa Sokağı ile bağlantılıdır. Her iki kısım da aynı planda yapılmıştır. Yalnız kadınlar kısmının camekân bölümü diğerinden biraz ufak ölçüdedir. Soğukluk bölümlerinde, giriş eyvanlarının iki yanlarında kubbeli hücreler vardır. Esas soğukluklar (ılıklık) ise üçer kubbelidir. Sıcaklık bölümleri dört eyvanlı tiptedir. Köşelerde halvet hücreleri bulunur. Arkada ise

boydan boya külhan uzanır. Bayezid Hamamı'nın bir özelliği, suyunun çok derin ve geniş bir kuyudan dolapla çekilmesidir. 1920'lere kadar görülebilen bu ağaç dolap bugün ortadan kalkmış ise de, hamamın külhanı ile Hasan Paşa Medresesi arasındaki arsadaki muazzam kuyu, kurumuş olarak durur.

Bayezid Hamamı önünden geçen cadde 1955-1957 arasında genişletildi-ğinde zemin seviyesi de çok indirildiğinden, hamamın kapısı yüksekte kaldıktan başka temelleri de meydana çıkmıştır. Bu durum, her gün önünden geçen tonlarca vasıtanın yarattığı sarsıntı ile bilhassa erkekler kısmının cephesini tehlikeye sokmuştur. Nitekim kubbeden itibaren temele kadar inen çatlak, bu değerli eserin geleceği için endişeler yaratmaktadır. Yapıldığında herhalde muhteşem süslemesi olan Bayezid Hamamı'nın erkekler kısmına ait camekân bölümünün ortasını, Glück tarafından da görülen ve Türk taş işçiliğinin bir şaheseri olarak tarif olunan mermerden büyük bir şadırvan süslüyordu. Bir halk şairinin 1918-1920 arasında düzenlenmiş bu hamam hakkındaki destanında "Camegâh ortası fıskiye havuz" mısraı ile tarif edilen bu muhteşem fıskiye ve havuzu 1950'li yıllarda biz de görmüştük. Ortadaki zengin işlemeli fıskiye barok üslupta olduğundan, 18. yy'da ilave edilmiş olmalıydı. Üniversite restorasyonu için devredilmeden önce bu şadırvan yok edilmiştir. İç kısımlarda, duvarlarda malakâri sıva süslemelerinin son kalıntıları elan görülmektedir. Gylli'nin ileri sürdüğü iddia, Evliya Çelebi tarafından da başka vesile ile bir efsâneyle bağlanarak tekrarlanır. Bu da, evvelce burada olan Teodosius anıtının, hamam yapılırken yıktırılmış olmasıdır. Evliya Çelebi, bu anıtın şehri veba salgınından koruyan bir tılsım olduğunu bildirir. Anıtın ne sebeple yıktırıldığı bilinmez. Hamamın temel kısmında, gövdesinin dış yüzü kabartmalarla süslü olan bu anıtın bazı parçalarının inşaat taşı olarak kullanılmış oldukları görülür. Bu-



BAYEZİD-İ CEDİD MESCİDİ

96

97

BAYILDIM KÖŞKÜ

Bayıldım Köşkü

M. d'Ohsonnün "Tableau General de l'Empire Ottoman" adlı kitabında yer alan gravürden ayrıntı, 18. yy sonu. Erkin Emiroğlu foioğraf arşivi

gün bunlardan birkaçı hâlâ temelde durduğu gibi, birkaç parça da istanbul Arkeoloji Müzesi'ne götürülmüştür.

Bayezid çifte hamamı, istanbul'da Türk hamam mimarisinin, bugün ayakta kalabilmiş mimari nispetlerin ahengi bakımından en gösterişli örneğidir. Bu husus bilhassa cadde üzerindeki cephesinde belirgindir. Aynı zamanda şehrin en büyük ve anıtsal karakterde hamamı olan Bayezid Hamamı, Türkleşen istanbul'da yeni bir şehircilik anlayışına göre kurulan Bayezid Külliyesi'nin bir parçası ve onu tamamlayan bir eleman olarak da değerlidir. Bu bakımdan korunması ve aslına uygun olarak tamir edilerek ömrünün uzatılması elzemdir. R. Ekrem Koçu, bu hamam ile ilgili ve 1918-1920 arasında Konyalı Âşık Mehmed tarafından yazılmış bir halk destanını yayımlamıştır.



Kasr-ı Hümayun: Bayezid Camii ile aşhane-imaret arasındaki boşlukta, II. Mahmud tarafından ahşap bir Kasr-ı Hümayun yaptırılmıştır. Divan-ı Aynî'deki manzum tarih kitabesinden 1225/1810' da inşa ettirilmiş olduğu öğrenilen bu zarif bina, harap bir hale gelmekle beraber zamanımıza kadar ulaşmıştı. Zemin katının üstünde bir asma kat, bunun üstünde de çifte sıra pencereli, dışa şahnişin çıkmalı esas kasır bulunuyordu. Türk sivil mimarisinin İstanbul içindeki bu son değerli örneği ne yazık ki 1933'e doğru istanbul Belediyesi tarafından yıktırılarak ortadan kaldırıldı. Ressam Ah-med Ziya Akbulut (1869-1938) tarafından, son haliyle kasrı avludan tasvir eden yağlıboya tekniğinde yapılmış tablo, şimdi Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi'nde bulunmaktadır.

Muvakkithane ve Sebil Evliya Çelebi, Bayezid Külliyesi'nde bir de muvakkit-hane bulunduğunu bildirir. Bugün bu binanın yeri tespit edilememektedir. Aynı şekilde yine Evliya Çelebi'nin "Sebil-hane-i Sultan Bayezid Velî" olarak adlandırdığı sebilin de yeri bilinmez. Tarih beytinden III. Murad zamanında yapıldığı anlaşılan sebilin, şimdiki rektörlük binası ile İÜ Eczacılık Fakültesi arasındaki sokağın başında olduğu ileri sürülmüştür, istanbul'un Kırım Harbi yıllarında, 1855'e doğru Robertson adında bir İngiliz tarafından çekilen ilk fotoğraflarında caminin sağ minaresi hizasında, meydanda, 19. yy'da hâkim olan "empire" üslubunda tek katlı bir binanın varlığı fark edilir. Bunun belki de Bayezid Mu-vakkithanesi olabileceği bir ihtimal olarak düşünülebilir, ikinci bir ihtimal de, II. Bayezid vakıfları mütevellisi tarafından 1800-1805 arasında Kulekapulu Seyyid Hasan eliyle çizdirilen suyolu haritasında, meydan ortasında işaretlenen Fincancı Kolluğu (Karakolu) olmasıdır. Caminin hazire duvarına bitişik olan sıra dükkânlar ise 19601ı yıllarda yapılmıştır. Bunlar bir dereceye kadar 16. yy'da inşa edilmeleri uygun görülmüş olan dükkânların yerlerim tutmaktadır.

Türk şehirciliğinde ne ölçüde olursa olsun camiyi tamamlayan bir unsur.

onun önüne gölge veren ağaçtır. Bayezid Camii'nde, iç avluda da evvelce yaşlı ağaçların bulunduğu eski resimlerden anlaşılmaktadır. Bugün bunlardan hiçbiri kalmamıştır. Fakat cami ile imaret arasındaki boşlukta oldukça yaşlı iki ağaç henüz yaşamaktadır. Bunlardan biri, camiye yakın olanı bir atkestanesi ağacıdır. Diğeri ise daha ortada olup çok yaşlı bir çınardır. Gövdesi büyük ölçüde çürüdüğünden boşalan kısmı kötü bir biçimde çimento ile doldurulmuştur. Bu "anıt ağaçların" her ikisinin de komşusu oldukları mimari anıtları tamamlayan unsurlar oldukları göz önünde bulundurulmalı ve bu düşünce ile de yaşatılmaları için gerekli önlemler alınmalıdır. Bunların kuruyup ortadan kalkması Bayezid Külliyesi'ne estetik bakımdan çok şey kaybettirecektir.

Bibi. Evliya, Seyahatname, I. 143-145; Ay-vansarayî, Hadîka, I, 13-14; Schneider, Byzanz, 17-22; Janin, Constantinople byzan-tine, 69-72; Janin, Eglises et monasteres, 22-25; Hüsnü (Tengüz), Bayram Hediyesi: Be-dâyî-i Âsâr-ı Osmâniyye, İst., 1335, s. 35-36; Halil Ethem, Camilerimiz, tst, 1933, s. 43-45; (Konyalı), Abideler, 21-24; R. E. Koçu-E. H. Ayverdi, "Bayezid Camii", İSTA, IV, 2229-2235; Eyice, İstanbul, 40-41; Müller-Wiener, Bildlexikon, 385-390; Gurlitt, Konstantino-pels, 64; (Altınay), Onikinci Asırda, 178; ay, Mimar Sinan, İst., 1931, s. 20; A. Süheyl Ün-ver, Fatih'in Oğlu Bayezid'in Suyolu Haritası, ist., 1945; ay, "Mimar Kemaleddin mi, Mimar Hayreddin mi?", Akşam, (8 Şubat 1338); A. Mayer, Islamic Architects and their Works, Cenevre, 1956, s. 81-82, 79-80; R. Melül Meriç, "Beyazıd Camii Mimarı", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yıllık Araştırmaları Dergisi, II (1957), s. 4-76; A. Gabriel, "Leş mosquees de Constantinople", Syria, VIII (1926), s. 372, 399; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 191-217; S. Eyice, "İstanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, I (1963), s. 40-41; M. Sudal, Hünkâr Mahfilleri, ist., 1958, s. 21-23; Baltacı, Osmanlı Medreseleri, 163-176; Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri, 102-103; Kütükoğlu, Darü'l-Hilafe, 57; Glück, Böder, 69-71, 152-153; Aru, Hamamlar, 67-69; ISTA, IV, 2240-2243; S. Eyice, "Türk Hamamları ve Bayazıd Hamamı", Türk Yurdu, S. 244 (1955), s. 849-855; E. Âli Çavlı, Bayezit Hamamı Meselesi, İst., 1957; Aksoy, Sıbyan Mektepleri, 78; Z. Çelik, The Rema-king of istanbul, Portrait of an Ottoman City in the Nineteenth Century, Washington, 1986, s. 115-119; Ünver, Muvakkithaneler, 237; S. Tansel, Sultan II. Bayezit'in Siyasi Hayan, İst., 1968, s. 78; S. Eyice, "İstanbul'da Sultan II. Bayezid Külliyesi", STAD, S. 8 (1990), s. 11-26; ay, "Beyazıt II Camii ve Külliyesi", DlA, VI, 45-49.

SEMAVi EYİCE



BAYEZİD-İ CEDİD MESCİDİ

Fatih Ilçesi'nde, Samatya'da, Samatya Caddesi Muhzîr Sokağı'nda bulunmaktadır.

II. Bayezid'in yaptırdığı cami, çeşitli tarihlerde tamir görmüştür. Minberini, orada oturanlardan zeamet sahibi Dâyî Ömer Ağa koydurmuştur. Yapı "Etyemez Mescidi" olarak da anılmaktadır.

Mescit kare planlı, duvarları kagir, çatısı ahşap örtüdür. Kesme taş örgülü bodur minaresi kuzeybatı köşesindedir. Basık kare kaidesi, köşeleri pahlı basık



Bayezid-i Cedid Mescidi

Tarkan Okçuoğlu, 1993

bir pabuç üzerinde yükselen silindir bir gövdesi vardır. Konsollarla takviye edilmiş çokgen şerefesi madeni parmaklıklarla kuşatılmış olan minare, konik taş bir külahla taçlandırılmıştır. Caminin ha-rim kısmı dikdörtgen planlı ve düz ahşap tavanlıdır. Her duvarda iki adet sivri kemerli pencere mevcuttur. Ahşap mu-karnaslı mihrabı mermerdir. Ahşap minberi ise çok sadedir. Fevkani mahfil son yıllarda betonarme olarak yenilenmiştir. Basık son cemaat yeri de yakın zamanda eklenmiştir. Yine yakın bir geçmişte, harimin ve son cemaat yerinin duvarları pencerelerin alt hizasına kadar fayansla kaplanmıştır.

Avlu kapısında bulunan ve II. Abdül-hamid'in tuğrasını taşıyan 1306/1891 tarihli, ta'lik hatlı kitabe, caminin yakınındaki Etyemez Tekkesi'nin yıktırılması üzerine buraya nakledilmiştir. Aynı şekilde, avluda bulunan mezar taşlan da Etyemez Tekkesi'nin naziresine aittir. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 66; Öz, İstanbul Camileri, I, 35; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 217; Fatih Camileri, 67-68.

EMİNE NAZA



BAYILDIM KÖŞKÜ

Dolmabahçe Sarayı'nın arkasındaki yamaçta, bugünkü Taşlık Kahvesi'nin yakınında bulunmaktaydı.

Günümüzde bu köşkün adını yaşatan Bayıldım Caddesi'nin bulunduğu yamaç ile Gümüşsüyü yamaçları arasında kalan, büyük kısmını inönü Stadyumu'nun kapladığı düzlüğün yerinde, 17. yy'a kadar küçük bir körfezin var olduğu bilinmektedir. Son yıllarda Demokrasi Parkı olarak düzenlenen vadideki küçük derelerin ve sel yataklarının taşıdığı toprakla zaman içinde dolarak bataklığa dönüşen bu körfez, I. Ahmed ve II. Osman dönemlerinde doldurulmuştu. Böylece istanbul'a, donanma-i hümayunun sefere çıkışı, sürre alayının Üsküdar'a geçişi gibi çeşitli vesilelerle düzenlenen kır eğlencelerinin, güreş ve cirit müsabakalarının, icabında ihtişamlı sultan düğünlerinin yapıldığı yeni bir mesire kazandırılmış oluyordu. Denizden kazanılarak "çemenzâr"a dönüştürülen bu düzlüğü kuşatan yamaçlar, koruluklar, meyve bahçeleri ve çiçek tarhları ile kaplıydı.

Bu mesireye hâkim olan ve "Sâyebân Mahalli" olarak anılan mevkide 1748'de

I. Mahmud tarafından inşa ettirilen köşk, rivayete göre, hanımların "bayıldım..." sözüyle beğenilerini dile getirmeleri üzerine "Bayıldım Köşkü" olarak adlandırılmıştır. 17. yy'ın başlarında, körfezin doldurulmasını müteakip I. Ahmed'in yaptırdığı bilinen Dolmabahçe Kasrı'nın da aşağı yukarı bu mevkide yer aldığı tahmin edilebilir. I. Mahmud'un, çok sevdiği ve binişler sırasında sık sık uğradığı Bayıldım Köşkü'nde ramazan aylarında iftar etmesinden dolayı söz konusu yapı "iftar Köşkü" olarak da anılmıştır. Aynı yıllarda I. Mahmud, Bayıldım Köşkü'nün altındaki düzlükte, "Servilik" denilen mevkide, binişlerde ve diğer eğlencelerde silahdar ağa ile maiyetine tahsis edilen "Cirit Köşkü" adında tek katlı küçük bir köşk daha yaptırmıştı.

I. Mahmud'un halefi olan III. Osman'in da Bayıldım Köşkü'ne rağbet ettiği,iki katlı olan yapının üzerine cihannü-ma niteliğinde bir bölüm eklettirdiği bilinmektedir. 1755'te bir yangın geçirenköşk yangından sonra eski haline uygun biçimde ihya edilmiş ve 18. yy'ınsonuna kadar kullanılmıştır. 19. yy'ınbaşlarında cihannüma bölümünün ortadan kalkmış olduğu anlaşılmaktadır.

II. Mahmud döneminde bu çevrenintekrar revaç bulması ve yoğun bir imarfaaliyetine sahne olması üzerine Bayıldım Köşkü de adı geçen hükümdar tarafından, o yılların mimari zevkine uygun olarak yenilenmiş ve bu dönemdedaha ziyade "Gülhane Köşkü" olarakadlandırılmıştır.

Bugünkü Dolmabahçe Sarayı'nın yerindeki Beşiktaş Sahilsarayı'nda yaz kış oturmayı tercih eden II. Mahmud da Bayıldım Köşkü'nde iftar etmiş, 1834'te, kızlarından Saliha Sultan (ö. 1843) ile Tophane Müşiri Halil Rıfat Paşa'nın (ö. 1855) düğününü, 1835'te de Mihrimah Sultan (ö. 1838) ile Kaptan-ı Derya Mehmed Said Paşa'nın (ö. 1850) düğününü bu mesirede yaptırmıştır. Davetliler arasında bulunan Miss Pardoe (ö. 1862), Mihrimah Sultan'ın düğününü ayrıntılı olarak seyahatnamesinde anlatmış, "Bahçe Pavyonu" olarak andığı Bayıldım Köşkü'nün hünkâra, kadmefendilere ve sultanlara, "Paşalar Köşkü" dediği Cirit Köşkü'nün ise devlet ricaline tahsis edildiğini belirtmiştir. "Sûr-ı hümayun" olarak adlandırılan ve büyük bir ihtişam içinde günler boyu süren bu sultan düğünlerinde, Bayıldım Köşkü'nün çevresi de dahil olmak üzere, vadiyi kuşatan yamaçlar rengârenk çadırlarla dolmakta, Osmanlı Devleti'ndeki bütün kurumların temsilcileri, belirli bir teşrifata uygun olarak bu çadırlarda ağırlanmaktaydı. Ayrıca herkese açık binlerce sofra kurulmakta, geceleri fener alayları ve havai fişek gösterileri düzenlenmekteydi.

Abdülmecid'in ilk saltanat yılında (1840), II. Mahmud'un kızlarından Atiye Sultan (ö. 1850) ile Ahmed Fethi Paşa'nın (ö. 1854) düğünü bugünkü Dolmabahçe mersiresinde kutlanan sultan düğünlerinin sonuncusu olmuş, bugün-

kü Dolmabahçe Sarayı'nın inşa edilmesi sırasında, Beşiktaş Sahilsarayı'nın yanısı-ra Bayıldım Köşkü ile buna bağımlı Cirit Köşkü de yıktırılarak tarihe karışmıştır.

Günümüzde en ufak bir izine rastlanmayan Bayıldım Köşkü'nün en eski tasvirlerine, yapıyı 1787 civarında görmüş olan d'Ohsonn'un 18. yy sonlarında Paris'te basılan Tableau General de l'Empi-re Ottoman adlı eserindeki iki gravürde rastlanmaktadır. Bu gravürlerden bir tanesi, sürre alayının Dolmabahçe'den Üsküdar'a yolcu edilişini konu edinmiş o-lup burada, içi ve dışı seyircilerle dolu olan Bayıldım Köşkü'nün vadiye bakan güney cephesi oldukça ayrıntılı biçimde gösterilmiştir. Beşiktaş Sahilsarayı'nın deniz tarafından görünümünü veren diğer gravürde ise, sarayın sol gerisinde, tepe üzerinde köşkün çok daha şematik bir görüntüsü yer almaktadır. Bu gravürler -özellikle ilki- Bayıldım Köşkü'nün 1755 yangınını izleyen onarımda aldığı şeklini ana hatlarıyla da olsa aydınlatmaktadır. S. H. Eldem, Köşkler ve Kasırlar adlı eserinde, gerek bu gravürlerden gerekse de Mühimine Defterleri'nde bulduğu, I. Mahmud'un köşkün yapımını emrettiği Il6l/1748'e ait masraf dökü-mündeki verilerden hareketle söz konusu yapı için bir restitüsyon geliştirmiştir. Buna göre küfeki taşından temeller üzerine ahşap malzeme ile inşa edilen köşk, doğu-batı doğrultusunda uzanan girintili çıkıntılı bir plana sahiptir. İki katlı yapının, deniz tarafındaki doğu ucunda, her iki katta sedirli birer divanhane yer alır. Arkalarından (batı yönünden) kısmen köşkün kitlesine yaslanan divanhaneler kareye yakın dikdörtgen planlı olup üç yönde toplam yirmi bir adet ahşap dikme ile kuşatılmıştır. Dikmelerin arasındaki açıklıklar, düşey olarak açılan çifte kepenklerle donatılmıştır, iki katın arasında, ayrıca üst kat açık-

lıkları ile saçak arasında kalan yatay kuşaklar, enli çıtalarla birbirine tespit edilen, dikine yerleştirilmiş kaplama tahtaları ile örtülüdür. Böylece elde edilen dikey kartuşların uçları tezyini kemer-ciklerle dolgulanmıştır.

Arazinin eğiminden ötürü kuzey yönünde toprağa gömülü olduğu tahmin edilen, ancak planı tam olarak restitüe edilemeyen zemin katında, divanhaneden başka bir oda, bir hazne odası, bir hela ve bunları birbirine bağlayan bir koridorun yer aldığı bilinmektedir. Köşkün girişi, bu katın güney duvarında, divanhanenin arkasında yer almakta, girişi izleyen taşlıktan bir merdivenle üst katın sofasına çıkılmaktadır.

Üst kat sofasının vadiye bakan güney sınırında, birer hela ile donatılmış iki oda bulunmaktadır. Sedirleri ve yüklükleri olan bu odalardan divanhaneye yakın olanı masraf defterinde "şevketlû efendimizin odası" olarak anılan mekân olsa gerektir. Sofa, gerek kuzey duvarında gerekse de güney duvarında, iki oda arasında sıralanan pencerelerden aydınlanmaktadır. Köşkün batı (arka) ucunda, nispeten ufak boyutlu bir yazlık divanhanenin bulunduğu varsayılabilir.

III. Osman tarafından ilave edildiği, üçgen bir sofa ile bir odadan meydana geldiği bilinen cihannümaya hünkâr odası ile bağlantılı bir merdivenden çıkılmaktadır. Cihannümanın güney cephesinde iki sıra halinde düzenlenmiş pencereler görülmekte, kemerli tepe pencerelerinin alçı revzenlerle donatıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu cephede, üst kat divanhanesinin geniş saçağı batıya doğru ilerleyerek, sonradan eklenmiş olan cihannümayı alt katlardan ayırmaktadır.

Captain Frankland'ın, Charles Pertu-sier'nin ve M. Melling'in gravürleri, Bayıldım Köşkü'nün 19. yy başlarındaki



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin