BEYOĞLU
216
217
BEYOĞLU
dan oldukça uzak bir konumda ve Halic'e bakan hâkim bir noktada yer almaktadır.
Amerikan Elçiliği, halen konsolosluğun içinde bulunduğu ve I. Corpi adlı bir Levantene ait olan konağı 1882'de kiralamış, daha sonra 20. yy başında da satın almıştır.
Venedik Sarayı 17. yy sonlarında inşa edilmiş, 18. yy sonunda esaslı bir onarım geçirerek, adeta yeniden yapılmıştır. Fransızların Venedik Cumhuriyeti'ni bağımlılaştırmalarmdan sonra yapı Fransızların kullanımına geçmiş, 1815'te Venedik Avusturyalılara geçince, bu kez Avusturya elçisi burada kalmıştır. Avus-turya-Macaristan Imparatorluğu'na son verilmesiyle, Venedik Sarayı yeniden italyan Elçiliği olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Rus Elçiliği, 1838-1847 arasında İsviçreli mimar Gaspare Fossati tarafından yapılmıştır. Rus Konsolosluğu ise isveç Elçiliği'nin (bugünkü konsolosluk binası) karşısında yer alan ve dönemin yalın-kıstırılmış Rus klasisizmini yansıtan cephesiyle çevresindeki eklektik yapılardan ayrılan Narmanlı Han'da bulunmaktaydı. Rus Elçiliği'nin yakınındaki Hollanda Elçiliği de, 1858'de yine Gaspare Fossa-ti'nin, kardeşi Guiseppe Fossati ile tasarladığı bir yapı grubudur. Aynı yerdeki İsveç Elçiliği, çalışmalarını önceleri buradaki ahşap konakta sürdürmüş, 19. yy başında bir yangında ortadan kalkan yapının yerine, ancak 1870'te bugünkü kagir bina yapılmıştır. 1864'lere dek Be-yoğlu'nda Petit Champs deş Morts'da kiraladığı bir evde çalışmalarını sürdüren Prusya Elçiliği, 1865'te Galata'daki bir konağı satın alarak elçilik binası olarak kullanmış, ancak 1872'de Ayaspaşa'da satın alınan arsaya, elçilik binası (bugünkü Alman Konsolosluğu) (bak. Alman Elçiliği binası) inşa edilmiştir. Alman Elçiliği'nin Taksim dolaylarına yerleşmesiyle, Tünel çevresinde odaklasan elçilik binalarından oldukça uzaklaşılmıştır.
Kamu yapıları arasında, bölge için özel önem taşıyan Altıncı Daire binası Barborini(->) tarafından, dairenin ünlü müdürlerinden Edouard Blacque(-0 za-
manında yapılmıştır. Bu dönemde Ra-sathane-i Âmire adını taşıyan ilk gözlemevi de İstiklal Caddesi üzerinde açılmıştır. Beyoğlu aynı zamanda yabancı ve gayrimüslimlere hizmet edebilmek amacıyla yaptırılan hastanelerin yoğun olduğu semtti. Alman Hastanesi, Fransız Hastanesi, İtalyan Hastanesi ve Rus Hastanesi, geçen yüzyılda yörede yapılan hastane örnekleridir.
Dönemin mimari üsluplarını sergileyen cepheleriyle etkili görünümler sunan hanlar, pasajlar, lüks mağaza, ve dükkânlar, 19. yy Beyoğlu'sunun önemli yapı tipleri olmuştur. Çoğu bugün de varlığını koruyan ünlü pasajlar arasında, Galata yöresine en yakın konumdaki Tünel Pasajı'ndan başlayarak Taksim'e doğru Şark Pasajı, Suriye Pasajı, D'Andria Pasajı, Karlman Pasajı, Olivo ve Panaiya pasajları, Hacopulo Pasajı, Avrupa Pasajı (Aynalı Pasaj), Krepen Pasajı, Hristaki Pasajı, Halep Pasajı, Anadolu Pasajı, Rumeli Pasajı, Afrika Pasajı sayılabilir. Be-yoğlu'ndaki mağazalar da sattıkları ü-rünlerin çeşitliliği ve kalitesi açısından dönemin Avrupa'daki örneklerinden hiç farklı değildi. Zaten bunların bir kısmı da Londra, Paris, Roma gibi merkezlerde bulunan mağazaların şubeleriydi. Aralarında Bön Marche, Au Lion, Mir ve Cottereau gibi örnekleri saymak mümkündür.
Okullar, kültür merkezleri, tiyatrolar bölgede eğitim ve kültüre verilen önemin kanıtlarıdır. Galatasaray Lisesi'nin(->) yamsıra, St. Pulcherie Fransız Kız Ortaokulu, İtalyan Lisesi, Alman Lisesi, İngiliz Kız Ortaokulu gibi yabancı dilde eğitim yapan okullar, Beyoğlu'nun, varlıklarını bugün de sürdüren başlıca eğitim kurumları olmuştur. 19. yy'da Beyoğ-lu'ndaki elçiliklerle Levanten ve gayrimüslimler tarafından kurulan kültür merkezleri ve sosyal kulüpler yörenin yardıma muhtaç kişi ve kuruluşlarına, çeşitli faaliyetlerinden sağladıkları gelirle katkıda bulunmaktaydılar. İtalyanların Societa Operaia(-») ve daha sonra Casa d'Italia (bak. İtalyan Evi), Fransızların Union Française ve Almanların Teuto-nia(->) adlı kuruluşlarının düzenledikleri
Tünel-Taksim arasında yeniden çalışmaya başlayan tramvay ve Tünel Meydanı. Nazım Timuroğlu, 1993
konser, tiyatro gösterisi, konferans, balo vb faaliyetleri, bölge açısından büyük önem taşımaktaydı.
İstanbul'da ilk tiyatro binalarının kurulması ve etkin bir biçimde aktiviteleri-ni sürdürmesinde öncü bölge, Beyoğlu' dur. 1840 tarihli Naum Tiyatrosu, 1870 büyük Beyoğlu yangınına kadar 30 yıl boyunca yörenin en önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur.
19. yy ortalarından itibaren Beyoğ-lu'nda çeşitli nedenlerle bölgeye gelen yabancıların konakladıkları oteller, yeni bir yapı tipi olarak yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu oteller arasında Hötel d'Angleterre (bak. Londra Oteli), Bizans Oteli, Hötel de France gibi örneklerin yanında, Pera Palas(-») ve Tokatlıyan(-») otellerinin ayrı bir yeri vardır. 19. yy'ın i-kinci yarısında Beyoğlu'nda sayıları giderek artan kafe ve restoranlar da açılmaktadır. Bunlar arasında Cafe de Byzance, Cafe Concordia, St. Petersbourg Cafe-Restaurant, Cafe du Luxembourg gibi örnekler sayılabilir. Pera Palas ve Tokatlı-yan otellerinin kafe ve restoranları da geçen yüzyıl için ayrı bir önem taşımaktadır. Lebon(->) ve Markiz(-») İstiklal Caddesi'nin, varlığını yakın tarihlere kadar koruyan pastane örnekleridir.
Oldukça sıkışık bir kentsel düzen içinde gelişen Beyoğlu bölgesinde, yeşil alan gereksinimini sağlayan park alanları Petit Champs deş Morts'un bir bölümüne açılan Tepebaşı Bahçesi ile Grand Champs deş Morts'un bir kısmına açılan şimdiki Taksim Belediye Bahçesi'dir.
Beyoğlu'nda 19. yy'ın ikinci yarısına gelinceye dek oldukça fazla sayıda ahşap yapı bulunmaktaydı. Bölgenin gelişiminde önemli rol oynayan ilk elçilik binalarının da ahşap olduğu bilinmektedir. Art arda çıkan yangınlarla büyük tahribata uğrayan ve ortadan kalkan bu yapıların yerine kagir bina yapımı, bu dönemde çıkan ebniye nizamnameleri, Altıncı Daire'nin önlemleri ve günlük gazetelerin uyarı niteliği taşıyan başyazılarıy-la yaygınlaşmıştır. İstanbul'da ahşaptan en hızlı biçimde kagir ve çok katlı yapılaşmaya geçilen bölge, Galata ve Beyoğ-lu'dur. Bu dönemde Avrupa'nın ünlü merkezlerinde görülen kütle, cephe biçimlenişi ve dekorasyon, bölgenin giderek apartmanlara dönüşen kagir yapılarında da aynen uygulanmıştır. 1870 yangınıyla tamamen ortadan kalkan alanların ele almışı, Beyoğlu'nun yeniden düzenlenmesi ve kâgirleştirilmesinin önemli adımlarından biri olmuştur. Bölgenin konutları, doğrudan sokağa açılan kapıları, üst katlarla aynı pencere düzenini içeren zemin katları, arkada, yer alan küçük taşlıklarıyla, genelde dar parselasyon üzerinde gelişen kent evleridir. Sıvalı ya da taş cephelerde zaman zaman tuğla kullanımı da gözlenmekte, pencere ve balkonlarda demir parmaklıklar, tüm cephede yer alan silme, alınlık, pilastr vb bezemeler, tarihsel biçimleri tekrarlayan (historisist) bir anlayışı yansıtmaktadır. Üst katların çıkmaları, altlarındaki
demir ya da taş konsollar, çıkma üstlerindeki balkonlarla 19. yy İstanbul konutunun Galata ve Beyoğlu'nda başlayan ve gelişen örnekleri olarak, yeni konut biçim ve özelliklerini sergilerler.
19. yy sonlarına doğru Beyoğlu'nda, iki-üç katlı ve içinde tek ailenin oturduğu bu konutlardan, gerek var olanların yerine yenileri yapıldıkça, gerekse boş alanlara konutlar inşa edildikçe birden fazla aileyi barındıran çok katlı apartmanlara doğru gidildiği görülmektedir. Örneğin alışverişin büyük önem taşıdığı İstiklal Caddesi üzerindeki büyük mağaza, dükkân ve pasajların üstleri bu tür apartmanlar içermekteydi. Anacadde ve ona açılan sokaklarda, yoğun ticaret ve buna bağlı servet birikimiyle zenginleşen yörenin Levanten ve gayrimüslim aileleri, görkemli cephe ve kitleleriyle anıtsal konut örnekleri yaptırmış, bazıları bu ailelerin adıyla anılan ve bir ölçüde bugüne dek ulaşan bu yapılar, bölgeye ayrı bir önem katmıştır. Yine bölgenin konut örnekleri arasında rastlanan diğer bir grup, sıraevlerdir. Küçük tüccar, esnaf, sanatkâr ve bürokratların konutu olan ve 19. yy'ın ikinci yarısından sonra gayrimüslim azınlıkların ya da çeşitli kiliselerin vakıf mülkü olarak yaptırılan bu ev tipi, dönemin üslup ö-zellikleri açısından Batılı biçimlere en çok bağlı kalan örneklerindendir.
Özellikle 19. yy'ın ikinci yarısında Beyoğlu'ndaki yapım faaliyetlerinde yabancı, Levanten ya da diğer gayrimüslim gruplardan mimarlar büyük etkinlik göstermişlerdir. Bunlardan bir kısmı konut, pasaj vb yapıların yamsıra, görkemli ve önemli diğer yapı tiplerinin de tasarımcıları olarak adları geçen tanınmış isimlerdir. Örneğin, İsviçreli mimar G. Fossati, Rus ve Hollanda Elçiliği'nin; mimar Smith, Naum Tiyatrosu ve Taşkışla'nın; A. Vallaury başta Galata'daki Osmanlı Bankası ve Tütün Reji binası ve Pera Palas olmak üzere çok sayıda yapının; mimar Barborini Altıncı Daire'nin; mimar Kampanaki, Belçika Elçiliği ve Aya Trias Rum Kilisesi'nin; mimar Semprini Santa Maria Draperis Kilisesi'nin; mimar G. Le-oni Amerika Birleşik Devletleri Elçiliği binası(->) olarak kullanılan I. Corpi'nin evinin mimarlarıdır.
Günümüze Doğru Beyoğlu
Beyoğlu gerek kentsel, gerekse yapısal ölçekte önemli değişimler geçirmiştir. Bölgenin söz konusu fiziksel değişimi, başta çok sık çıkan yangınlarla boşalan alanlardan ve bu alanlarda yeni düzen ve imar kurallarına uygun yapılaşmaların getirilmesinden kaynaklanmaktadır. Özellikle 5 Haziran 1870'te Taksim dolaylarında Feridiye Sokağı'nda çıkan yangın, birkaç koldan ilerleyerek pek çok ahşap ve kagir evi ortadan kaldırmıştır. Böylece bölgede, önemli fiziksel değişimlere hazır geniş boş alanlar oluşmuştur. Taksim-Galatasaray arasındaki, konumları nedeniyle son derecede elverişli olan bu arsalar, giderek önemi artan
Trafiğe
kapandıktan
sonra istiklal
Caddesi'nden
bir görünüm.
Nazım Timuroğlu,
1993
bölgede, burada oturmayı isteyen yabancıların tercih ettikleri yerler olmuştur. Bu nedenle de İstiklal Caddesi üzerindeki boşalan kısımlar, öncelikle varlıklı Beyoğlu sakinlerince satın alınmış ve buralara yapılan yeni binalarla, caddenin görünümü değiştirilmiştir.
1913'te ilk elektrikli tramvayın Beyoğ-lu'nu Şişli'ye bağlaması gibi ulaşım kolaylıkları da bölgenin İstanbul'un diğer semtleriyle iletişiminin sağlanmasının yanında, değişimi ve gelişimi açısından da önem taşımıştır.
Beyoğlu'nun fiziksel değişimlerini, semtteki sosyal değişimler de hızlandırmıştır. Geçen yüzyıl boyunca Levanten ve diğer gayrimüslimlerden oluşan nüfus bileşimi 20. yy içinde giderek Müslüman nüfus lehinde farklılık göstermeye başlamıştır. Bölgenin 1914'lere dek süren canlılık ve önemi, bu özgünlüğü yaratan Levanten, Rum, Ermeni ve Mu-sevilerden oluşan sosyal yapının yavaş yavaş yok olmasıyla, bu yıllardan sonra giderek özgün havasından uzaklaşmıştır. Yöredeki çeşitli dinlerden ve kültürlerden insanlara en son katılanlar, Rus-ya'daki 1917 devriminden kaçanlar olmuştur (bak. Beyaz Ruslar).
Lozan Antlaşması'yla kapitülasyonların kaldırılması, 1927-1929 arasında elçiliklerin Ankara'ya nakli, 1942'de yürürlüğe giren Varlık Vergisi, 1945-1949 arasındaki II. Dünya Savaşı gibi önemli o-laylar, bölgedeki yabancı nüfusun giderek azalmasına neden olmuştur. Ayrıca, İsrail Devleti'nin kurulmasıyla 1947-1949 arasında Musevilerin İsrail'e göçmeleri, 6-7 Eylül 1955 olayları ve Kıbrıs bunalımından sonra Rumların ülkeyi terk etmeleri farklı bir sosyal yapının oluşmasına ve yöreyi değiştirmesine neden olmuştur. Ancak 1950'li yıllar boyunca da lokanta ve pastaneleri, lüks mağaza ve pasajları, sinema ve tiyatrolarıyla Beyoğlu, kentin en tanınmış semti olma özelliğini korumuştur. Örneğin bu dönem boyunca, Lebon ve Tokatlıyan pastaneleri Abdülhak Hamit, Yahya Kemal, Süleyman Nazif, Yakup Kadri gibi ünlü yazarların, şairlerin, politikacıların uğrak yeridir. Lebon'a sık sık giden edebiyatçılar
m
arasında da Salah Birsel, Sait Faik, Oktay Akbal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimleri saymak mümkündür. 1917 Devrimi sonrası İstanbul'a gelen Beyaz Ruslar tarafından açılan Nisuaz Pastanesi de aynı nitelikte bir buluşma yeri olarak, ününü yıllarca korumuştur.
Cumhuriyet sonrası imar çalışmaları kapsamında İstiklal Caddesi'ni noktalayan Taksim Meydanı yeniden düzenlenmiş ve meydana, mimar Kanonika'nın eseri Cumhuriyet Anıtı yerleştirilmiştir. 1930'lardan sonra Grand Champs deş Morts'un kaldırılmasıyla boşalan alanlar apartmanlaşmaya açılmıştır. Bölgenin çevresindeki yeni semtlerin gelişimi, Taksim Meydanı'nı önemli bir merkez durumuna getirmiştir.
1950'li yıllarda kentin neredeyse tüm eğlence yerleri Beyoğlu'ndadır. Dönemin ünlü sanatçılarının çalıştığı Taksim' deki Kristal ve Taksim Belediye gazino-larıyla, Tepebaşı'ndaki Tepebaşı, Cumhuriyet gibi gazinolar bunlar arasında sayılabilir. Tepebaşı Şehir Tiyatrosu, Ses Tiyatrosu ve Sineması, Alkazar, Elham-ra, İpek, Melek, Emek, Yeni Ar, Lüks ve Saray sinemaları da bu dönemde yörenin ünlü sinema ve tiyatrolarıdır. Bunlar arasında, 1980 sonlarında kapanan Saray Sineması'mn(-») özel bir yeri vardır. Önceleri Cine Luxembourg ve Glorya adlarıyla anılan bu sinema, seyircilere nitelikli filmler sunmakla ünlenmiştir. Ayrıca Saray Sineması, İstanbul'a gelen yabancı tiyatro ve ses sanatçılarının gösterilerine sahne olmuştur. Dönemin ünlü klasik Türk müziği ustaları da yıllık konserlerini bu sinemada vermişlerdir.
19601ı yıllarda Beyoğlu'na olan ilgi giderek azalmıştır. Tiyatroların bir kısmı kapanmış, geçen yüzyıldan kalma ünlü Tepebaşı Tiyatrosu yanmıştır. Tanınmış lokanta ve pastaneler, lüks mağazalar, yerlerini ucuz mal satan dükkân ve imalathanelere bırakmıştır. Bölgenin 19. yy' dan kalma kagir han, konut ve otelleri giderek el değiştirmiş, buna bağlı olarak da gerek isimleri, gerekse eski görünümlerini yitirmişlerdir. Bazıları ise yıktırılarak, yerlerine farklı bir mimari sergileyen yeni yapılar yaptırılmıştır.
BEYOĞLU___218___219__BEYOĞLU'>BEYOĞLU
218
219
BEYOĞLU
1980 sonrasında, özellikle de 1990' dan itibaren semtte bir canlanma ve nostaljik yenilemeler gözlenmektedir. Be-yoğlu'nun 1950-1980 arası batakhaneleş-miş ya da iyice yoksullaşmış arka sokaklarının bile nasibini aldığı bu yenileşme içinde eski apartman ve konutlar, meraklıları, özellikle de aydınlar ve sanatçılar tarafından satın alınarak onarılmaya, bazı yayınevleri Cağaloğlu'ndan Beyoğ-lu'na taşınmaya başlamıştır. Yeni kafe ve restoranlar, oteller, kültür yapıları, kitapçılar, sinemalarda nitelikli filmlerin gösterilmesi ve İstanbul Uluslararası Sinema Festivali, bu canlılıkta etken olmaktadır. Ayrıca trafikten arındırılarak yaya yolu yapılıp uzun bir alışveriş ve kültürel ak-tivite aksına dönüştürülen istiklal Caddesi, Tünel-Taksim arasında yeniden işletilmeye başlanan tramvayla da son 10 yıl öncesinden çok daha nitelikli ve canlı bir görünüme kavuşmuştur. Bazı eski ve gelenekli pastane, restoran, otel vb restore edilerek yeniden açılmış; kültürel aktiviteler bu bölgede yoğunlaşmaya başlamış ve Beyoğlu'na eski havasından bir şeyler getirme çabaları hızlanmıştır.
Bibi. S. Birsel, Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu, İst., 1983; Cezar, Beyoğlu; J. Deleon, ~Pem Hatı-
Beyoğlu'nun en önemli eğlence yerlerinden biri olan Çiçek Pasajı. Nazım Timuroğlu, 1993
mü, İst., 1993; V. Dökmeci-H. Çıracı, Tarihsel Gelişim Sürecinde Beyoğlu, ist., 1990; S. Duhani, Eski insanlar, Eski Evler, İst., 1982; ay, Beyoğlu'nün Adı Pem İken, İst., 1990; Ö. Kaptan, Beyoğlu (2. bas.), İst., 1989; G. Scognamillo, Bir Levantenin Beyoğlu Anıları, İst., 1990; R. Ziyaoğlu, 21. Yüzyıl Yaklaşır-ken Beyoğlu, İst., 1989.
NUR AKIN
Beyoğlu'nda Toplumsal Değişine
Bizans'ın, başkentini Latinlerin işgalinden kurtardıktan sonra, eskiden bünyesinde barındırdığı italyan kolonilerini artık yarımada içinde tutmayıp Galata' ya yerleştirmesi ile 13. yy'ın ikinci yarısında başlayan gelişme, Ceneviz'in egemen olduğu bir ticaret cumhuriyeti doğurduğu zaman, bu küçük ve egemen kenti koruyan surların ve onun en uç noktası olan Galata Kulesi'nin(->) ötesi, kırlık ve ormanlık alanlardı.
Tepedeki kulesinden, aşağıdaki limanı ve kuzeyden gelebilecek tehlikeleri gözetim altında tutan Galata, bu ilk köklü yerleşiminden sonra 200 yıla yakın zaman, surlarının dışına taşamadı. Buna hem izin yoktu, hem de ekonomik ve sosyal bir gereksinim ortaya çıkmamıştı. Fetihten sonra, genç Fatih (II. Meh-med), top dökümhanesini surların he-
men dışına oturtmuştu; onun da devamı, topçu kışlalarıydı. Yoğun bir sivil yerleşim, 15. yy'da da kendim gösteremedi. 16. yy başlarına gelindiğinde, Gâ-lata'nm dar mekânının havasızlığı, limanın kalabalığı ve gürültüsü, buradaki üst katmanlardan yabancıları rahatsız etmeye başladığı zaman, Beyoğlu'nu semt olarak tarih sahnesine çıkaracak ilk gelişme ortaya çıktı: I. Süleyman (Kanuni), iyi diplomatik ve ticari ilişkiler içinde bulunduğu Fransa Kralı I. François' ya bir jest olmak üzere, 1535'te bu sefaretin Galata surları dışında bir yere çıkmasına izin verdi. Bu, Beyoğlu tarihinin başlangıcı oldu.
Bundan sonra akan zaman boyunca, gerek dış görünüşü, gerekse iç dokusu devirlere göre belli oranlarda değişen bir yerleşim bölgesi doğurdu. Bu devirleri, onlara yön veren ekonomik, politik ve sosyal şartları göz önünde tutarak sekiz ayrı sahne içinde toplamak mümkündür.
16, yy'dan 19- yy Basma Kadar. Önce Fransız Sefareti, sonra aynı izni alan birkaç başka elçilik, kendi çevrelerinde, geçimi ve yaşamı sefarete bağlı olan dar ve sınırlı bir nüfus yerleşimi doğurur: Elçiliğin saray tipi binalarında oturmayan bütün personeli ve onlar için üretim ve satış yapan ticari eklentileri çevresi.
Yaklaşık 200 yıllık bu dönemin genel karakterleri, 1800'ler başına kadar nüfusu çok düşük kalan bir insan dokusu ve elçilik binaları hariç, çok basit -ve bir kısmı Türk mimari üslubunda, ahşap- olan ve Tünelbaşı-Taksim ekseni ile yan sokaklarında kendini gösteren "lineer" (çizgisel) bir yerleşim planıdır.
Çevrenin nüfusu üçlü bir bileşimdedir: Yabancılar, onların yerleşmiş unsurları olan "Levantenler" ve azınlıklar. Bunların hayatı, son derecede basit ve sönüktür. Elçilik binaları içindeki davetler, törenler ve ziyafetler dışında, bu yerle^ simde tek bir otel, iyi bir restoran, tek bir eğlence yeri, tiyatro veya sergi salonu cinsinden bir kültür yuvası yer almaz. Güneşin batması ile yaşam sona erer.
Tanzimat'tan 1870 Yangınına Kadar: Bu durağan hayatı yavaş yavaş sona erdirmeye başlayan gelişme, Tanzimat olayıdır. 1839'da okunan Tanzimat Fermanı, azınlıklara belli hukuk ve mülkiyet güvenceleri sağlayınca, bu siyasi olay ekonomik bir aktiviteyi de sürüklemiş; tarihte ilk kez devletten teminat sağlayan azınlık nüfus, kazandığını daha rahat olarak harcamaya ve birikimlerini de daha kaliteli konutlara yatırmaya başlamıştır.
1853 Kırım Savaşı, bir süreç içinde ö-nemli bir tarihtir. Çünkü yine Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez olmak üzere, ingiltere ve Fransa'nın deniz ve kara kuvvetleri, Osmanlı payitahtına dost olarak girmişlerdir. Onların hem Kırım'daki savaş için, hem de aristokrat komutanlarının kendilerine ayrılan Boğaziçi sultan saraylarındaki hayatları için gerekli her türden malzeme alımları, dil ve din bağlan dolayısıyla Beyoğlu Levantenlerinin
1948 yılı.
istiklal
Caddesi'nde
artık kapanmış
pastanelerden
biri olan
Nisuaz ve
günlük
yaşamdan
bir kesit.
Ara Güler
ve azınlık tüccarlarının tekeline geçmiş ve onların üzerine altın yağdırmıştır.
1839-1870 Beyoğlu'sunun genel kimliği, artık binalarını daha kaliteli ve Avrupa benzeri yapmaya başlanmış, ilk otelini kurmuş (Hotel d'Angletterre, 1841), 1850'lerde hepsi Paris'ten esinlenen isimlerle pastahanelerini (Cafe deş Fleurs ve Cafe de Petite Jardiniere), ilk tiyatrolarım (Naum ve Theatre deş Varietes), ilk birahanelerini, kabare-gece kulüplerini, hattâ hemen hepsi bugünkü Tünel Meydanı çevresinde olmak üzere ilk kitapçılarını açmış bir "Avrupa taklidi küçük kent" oluşudur.
Yine de, azınlık ailelerinin büyük bölümü "alaturka" yaşamaya devam ederler. Grand Rue de Pera adlı anacaddesi dahil, sokaklar toprak zeminlidir. Ermeni, Rum ve Musevi hanımların çoğu, yer sedirinde oturur, sinide yer ve kışın tandır çevresinde ısınırlar.
1871'den I. Dünya Savaşı'na: Üçüncü dönemi açan büyük olay, görünürde, 1870 yangınıdır. Bu büyük ateş, fiziksel olarak Beyoğlu'nun büyük kısmını silip süpürerek binaların toprağım meydana çıkarmıştır ama, görünmeyen planda olup bitenler bu yangından daha köklü ve sağlam temelli değişimleri yerleştirmeye başlamıştır: Ekonominin Batı inisiyatifine ve kontrolüne geçmesi, hem doğrudan doğruya Avrupa kapitalinin Osmanlı payitahtına yerleşmesini hızlandırmış, hem de onlara tercümanlık, devletle ve halkla ilişkilerinde aracılık eden ve ticari temsilcilikler alan Levanten ve
azınlık nüfusu kalkmdırmıştır. Bu zenginleşme ve aydınlanma, Beyoğlu'nun fiziksel çehresine yansır. 1870 yangınından sonra yeniden yapılanma sürecinde, eskisine göre çok daha kaliteli, "taş" ve "döküm demir" gibi iyi malzemeden yapılmış, cepheleri oymalı ve heykelli bina tipleri Beyoğlu'nun hem anacaddesini, hem ara sokaklarını süslemeye başlar.
Bugün gördüğümüz bütün ünlü, anıtsal ve "teatral" görünümlü binalar, ayrıcasız, 1870 sonrasının eseridir. Bu yapıların içindeki hayat da, Beyoğlu tarihinin en üst düzeyde, en seçkin dönemini ve en "nezih" ortamını sergiler. Tarlabaşı'n-dan aşağılara doğru kalite ve ekonomik düzey Grande Rue ve ona açılan sokaklara göre düşmekle birlikte II. Abdülha-mid döneminin, kimi ünlü kabadayıları ve serkeşleri, kenarda köşede yaşatmasına rağmen, genel tablo, kimseyi rahatsız etmeyecek kadar düzgündür.
Beyoğlu'nda, -sonraki adıyla- Çiçek Pasajı'nın(->) 1875, Suriye Pasajı'nın 1908, D'Andria Pasajı'nın 1882, Tokatlıyan Oteli yerinde önceleri bir tiyatronun 1880, Tepebaşı'nda ilk düzgün şehir parkı ile tiyatrosunun 1881, Pera Palas'm(->) 1896 tarihli oluşları da bir rastlantı olmayıp bir tarih diliminin bütün sosyal ve ekonomik kesitini gösterir. Bu kesit, Şark'ta, Avrupa yaşamına en yakın düzeyde bir hayatı sergiler.
Şişhane Meydanı'nda görkemli bir apartman olan Freige binası ile ziyaretçilerini karşılayan bu dönem Beyoğlu'su, yine benzer binaları barındıran aşağıdaki
Galata'dan, belirgin bir şekilde kendisini ayırır. Galata'daki benzer binalar bankadır, sigorta şirketidir, ticaret ortaklığıdır. Bunların, yani Şişhane'den itibaren yükselen taş ve özenli binaların hemen hepsi, konuttur. Oteller, restoranlar, tiyatrolar da öyle... Galata'da böyle bir tek konut bile yokken, Beyoğlu, hepsinin toplu vatanıdır. Çünkü zengin işadamları, aşağıda Galata'da çalışır, orada kazanır, ama yukarıdaki, hem havası temiz, hem ortamı nezih olan Beyoğlu'nda, oturur, eğlenir ve uyur. Bu Beyoğlu, Şişhane'de karşıladığı insanları, artık kışlalar ve mezarlıklar semti olan Pangaltı ve Surp A-gop taraflarına selametler.
/. Dünya Savaşı Yıllan: Önce Balkan Savaşı sonra I. Dünya Savaşı ülke tarihinde olduğu gibi Beyoğlu tarihinde de yeni bir dönem açtı. Balkanlar'dan sökülüp gelen "muhacirler", şehre genelde bir sefalet yükü döktüler. I. Dünya Savaşı, buna kıtlığı ve karaborsayı ekledi. Beyoğlu'nun lüks Tokatlıyan'ında harp zenginleri, yine şampanya patlatıyorlardı. Ama ne olsa, eski rahat ve tatlı hava kalmamıştı.
1923-1940 Arası: Savaş sonunda Osmanlı Imparatorluğu'nun bitişi, Beyoğlu için yeni ve değişik bir dönem açmış oldu. Cumhuriyet idaresi, başkenti Ana-kara'ya taşıdı. Elçilikler mecburi olarak bozkırda kurulan yeni başkente taşındılar. Millileştirilmeye başlanan ekonomi, yabancı sermayeyi tasfiyeye koyuldu. Tramvay-Tünel, Hava Gazı Şirketi, Dü-yun-ı Umumiye idaresi ve Tütün Rejisi
BEYOĞLU
220
221
BEYOĞLU MEZARLIĞI
|
Erkek
|
Kadın
|
Toplam
|
Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaşım makineleri kullananlar
|
39.037
|
4.244
|
43.281
|
Hizmet işlerinde çalışanlar
|
11.226
|
1.533
|
12.759
|
Ticaret ve satış personeli
|
10.675
|
1.066
|
11.741
|
İdari personel ve benzeri çalışanlar
|
3.876
|
2.637
|
6.513
|
İlmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bunlarla ilgili diğer meslekler
|
4.384
|
1.807
|
6.191
|
Müteşebbisler, direktörler, üst kademe yöneticileri
|
2.085
|
178
|
2.263
|
Tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve avcılık işlerinde çalışanlar
|
588
|
56
|
644
|
îşsiz olup iş arayanlar ve bilinmeyenler
|
4.610
|
461
|
5.071
|
Dostları ilə paylaş: |