Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə90/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   86   87   88   89   90   91   92   93   ...   134

Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 99-100; Tursun Bey, Tarih-iEbu'l-Feth, İst., 1977; F. Dirimte-kin, istanbul'un Fethi, ist., 1949, s. 74, 288, 231; Ergin, Vakfiye, 14, 19; O. Ergin, "Bir Efsanenin İçyüzü, Cibali-Cebe Ali", Tarih Dünyası, S. l, s. 19-21, 42; ay, "istanbul'un Fethinden Sonra Şehir Nasıl İmar ve İskân Edildi?", Resimli Tarih Mecmuası, s. 2352-2364; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, 1. Fas., İst., 1938, s. 92.

NECDET SAKAOĞLU



CEBECİ HANI

Cebeci Ham, Kapalıçarşı hanları grubun-" dandır. Kitabesi olmayan yapının, yaptıranı ve mimarı da bilinmemektedir.

Yapı, muntazam dikdörtgen planın dar kenarındaki bir sıra dükkânla Yağlıkçılar Caddesi'ne açılır. İstanbul, Kapa-

CEBECİ OCAĞI

390

391 CEDİD AIİ PAŞA MEDRESESİ

lıçarşı hanları içinde en muntazam plana sahip olmasıyla dikkati çeken yapı, 72x47 m ölçüsünde bir alana inşa edilmiştir. Yapının dikdörtgen planı 49x47 m'lik kareye yakın bir kuruluşla arkada avlulu bir blok oluştururken, 26,50x47 m' lik bir alanda yer alan enine dikdörtgen blok da bir ön blok (giriş bloku) oluşturmaktadır.

Böylece ait arda, revaklı iki avlulu ve revaklann altına açılan mekanlarıyla gelişmiş bir plan yorumuna sahip olan yapı, aynı plan kuruluşunu üst katta da gösterir. 12,50x36 m ölçüsündeki birinci avluya açılan ana giriş koridoru, yapı ekseninin solunda açılmış, ancak ikinci avluya açılan giriş doğu-batı ana ekseni üzerinde yer almıştır.

Günümüze, pek çok çelişkili onarımlarla ulaşmış olan yapı, ilk kuruluşuyla plan şemasını yansıtmaktadır. Yapıda re-vak sistemi örme taş payeler, kemerler ve çapraz tonoz örtü sistemiyle meydana getirilmiştir. Zemin katta revak altına bir sıra tonoz örtülü mekânlar açılır ve katta sivri kemer formundaki tuğla-derz dokulu revak kemerleri ile üst kattaki yuvarlak tuğla-derz kemerler avlu cephelerini oluşturur.

Üst katta yer alan mekânların kapı ve pencereleri yay kemerli olarak inşa e-dilmiştir. Üst kat zaman içinde çok değişmiş, yapının avluya açılan revak cepheleri ve üst örtüsü yer yer yeni malzeme ile yenilenmiş ve değiştirilmiştir.

Üst kat mekânlarındaki ocak nişleri de ancak kalıntılarından tanınabilmek-tedir. Birinci avludan ikinci avluya açılan geçiş mekânının sağ tarafında bitişik iki merdiven ön ve arka blokların üst katlarına çıkılan orijinal merdivenlerdir.

Cebeci Hanı, etrafında yer alan hanların çok çeşitli parselasyonlarına rağmen muntazam bir alanda inşa edilmiştir. Ancak kuzey, güney ve batı yönlerinden bitişik nizamda olması, yapının Yağlıkçılar Caddesi'nde yer alan doğu cephesiyle tanınmasını sağlamıştır. Alt kat, cepheyi oluşturan bir sıra dükkân arasında yer alan kapı, taştan yay kemerli bir açıklık şeklinde olup, beşik tonoz örtülü giriş koridoruna bağlanır.

Ana cephenin tuğla-derz dokusu ve bu dokuda mekânların dışa açıldığı pencerelerin taş kemer ve söveleri yer yer bozularak günümüze gelebilmiştir.

Cebeci Hanı, art arda iki avlulu olmasıyla, iki katlı muntazam dikdörtgen plan kuruluşuyla ve gene çarşı dokusu içinde yer almasıyla 18. yy ortalarına ta-rihlenebilir. Bibi. Güran, İstanbul Hanları, 115-117.

GÖNÜL CANTAY



CEBECİ OCAĞI

Kapıkulu ocaklarının silah ve savunma araçlarını yapan, bunları koruyan, savaş malzemeleri hazırlayan ulufeli örgüt. "Cebeciler", "Cebeciyan-ı Dergâh-ı Ali", "Ce-maat-i Cebeciyan-ı Dergâh-ı Âli", "Cema-at-i Tüfengerân", "Dergâh-ı Muallâ Cebe-

cileri" de denmiştir. Kapıkulu ocakları arasında yeniçerilerden sonra gelen askeri birlik konumundaydı. Oda denen kışlaları Topkapı Sarayı'na yakın olan cebeciler, Sarayburnu bölgesinin (saray surlarının dışında kalan) güvenliğinden sorumluydular. Bu ocağın bir geleneği, her dönemin silahlarım ve savaş araçlarını koruyup saklamaktı. 1453'te kumlan İstanbul Cebeci Ocağı, 1826'da Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırılmıştır.

Örgütlenişleri 14. yy sonlarında olan cebeciler, İstanbul'un fethi sırasında yararlık gösterdiler. II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) bu ocak için, Topkapı Sarayı yanında özel bir kışla yaptırdı. Ayasof-ya'nın karşısındaki geniş alanda bulunan cebeci odaları, kare planlı olup bir iç avlunun çevresindeydi.

Savaş zamanlarında cebecilerin büyük bölümü yeniçerilerle birlikte cepheye giderek bu ocağın silah ve mühimmat gereksinimini karşılarlar, dönüşte de dağıttıkları tüm malzemeyi toplayıp getirirler ve bakıma alırlardı.

Cebeci Ocağı, diğer kapıkulu ocakları gibi ortalara ayrılmıştı. Bu ocağın kaynağı da Acemi Ocağı(->) idi. Ağa bölüğü 59 ortaydı. 37 de cemaat ortası vardı. Her orta odasında farklı sayılarda cebeci kayıtlıydı. Ocağa alman şakirt, bir eğitim süresi sonunda usta sanını kazanırdı. Cebeci ustaları, başlarına iki ucu omuzlarına doğru sarkan ve yeşil çuhadan yapılmış "şebkülah" denen bir başlık giyerlerdi. Törenlerde bu külahın üstüne tüy takmaktaydılar. Yaşlanıp emekli olan cebecilerin "cebecioğlu" denen yetişkin çocukları da ocağa alınmaktaydı.

Cebecilerin sayısı, Yeniçeri Ocağı'nın mevcuduna bağlı olarak artmakta veya eksilmekteydi. 16. yy'da 7.000 dolayında olan mevcut, 17. yy başında sınır ka-lelerindekilerle birlikte 6.000'e düşmüştü. Bu yüzyılın sonlarına doğru ise cebeci sayısı 3.000'di.

Cebeci ortalarındaki ustalar, işkollarına ve uzmanlıklarına göre "cebeciyan", "rıhteciyan" (kumbara dökenler), "ba-rutçuyan", "lağımcıyan" olarak sınıflara ayrılmaktaydılar.

Cebeci Ocağı'nın komutam, "ser-cebe-ciyan", "cebecibaşı" ya da "cebeciler ağa-, sı" denen subaydı. Bu göreve genellikle ocak kethüdası mevkiinde bulunan yüksek rütbeli cebeci atanırdı. Cebecibaşın-dan sonra dört kethüda, cebeciler başçavuşu, bölük ve orta zabitleri, odabaşı rütbelerinde subaylar vardı. Ayrıca ocağın yazı ve hesap işlerini yürüten cebeciler kâtibi, başhalife, "kisedar" denen şeflerle bunların kalem memurları bulunuyordu.

Cebecilerin İstanbul'daki en önemli görevleri, Topkapı Sarayı'nın çevresindeki Ayasofya, Hocapaşa ve Ahırkapı semtlerinin güvenliğini sağlamaktı. Cebeciler, saraya yakın semtlerde yangın çıktığında bölükler halinde yangın yerine sevk edilirler ve saray çevresinde önlemler alırlardı. Kentte düzenlenen askeri törenlere 300 seçme yeniçerinin yanında 200 de cebecinin katılması gelenekti.

Kentte sık sık yinelenen donanma ve şenliklerde cebecilerin özel görevleri, donanma salları hazırlamak, havaifişeklerle törenleri renklendirmekti. Cülus ve veladet günlerinin gecelerinde cebeciler bu tür gösterilerde Tersane halkı ile yarışmalar yaparlardı. Sarayburnu, Yalı Köşkü, Top Kapısı, Kız Kulesi önlerindeki donanma sallarından aynı anda fırlatılan binlerce fişek, İstanbul semalarını aydınlatır, halk bazen 3-7 gece süren bu donanmaları coşkuyla izlerdi.

İstanbul'daki asker ayaklanmalarına cebecilerin de katılması, kışlalarının saraya yakın olması nedeniyle kaygı uyandırırdı. Bununla birlikte cebeciler birçok ayaklanmada saray çevresini koruyarak padişahların güvenini kazanmışlardı. Son kez, Vak'a-i Hayriye'de(-0 Cebeciler Baş-kethüdası Hüseyin Ağa ile öteki kethüdalar, yönetime bağlı kaldıklarından ödüllendirilmişler, buna karşılık Cebecibaşı Mehmed Ağa, yeniçerilerle bir olduğundan idam edilmişti.



Bibi. Uzunçarşılı, Kapıkulu, II, 3-31; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 262-264, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, I. Fas., İst., 1938, s. 92-93; Mür'i't-Tevarih, H/A. 57, 77, 81, 93, 115, 118, III, 35.

NECDET SAKAOĞLU



CEBEHANE

Cebeci Ocağı'na bağlı atölye, imalathane ve depolar. "Cebehane-i Âmire" olarak da bilinir. Cebehane'nin ana binası Yerebatan Sarayı'nın üstündeydi. Ayrıca Topkapı Sarayı dış bahçesindeki Aya İrini Kilisesi İç Cebehane konumundaydı. Sarayın çizme kapısından inilen Cebehane Meydam'nda da Cebehane'ye bağlı tesisler vardı.

Cebehane imalathanelerinde, cebe (zırh), zırh keseleri, kalkanlar, tolgalar, tüfekler, kumbara ve tüfek kundakları, kurşunlar, fındık kurşunları, ok temrenleri, savaş kazmaları, baltalar, teberler, kuburlar ile her çeşit mühimmat imal edilirdi.

Cebehane'de cebeci ustaları ile dışarıdan gelen aylıklı ustalar çalışırlardı. Burası Tophane, Kılıçhane gibi İstanbul'un önemli askeri sanayi tesislerinden biriydi. İmal edilen her çeşit silahla savaş a-raç ve gereçleri Cebehane ambarlarında saklanarak savaş zamanlarında cepheye götürülürdü. Sınır boylarındaki kalelerin silah ve cephane gereksinmeleri de yine burada hazırlanıyordu. Kalelerin her birinde yeter sayıda cebeci, "kale hizmeti" yaparak Cebehane'den gelen araç ve gereçlerin bakımını ve kullanılmasını sağlarlardı.

Cebehane'de ve bağlı atölyelerdeki baş ustalar "ser-tüfengî", "ser-kaynağî", "ser-burgunî", "ser-barutçu", "ser-perdahî" vb unvanlar taşımaktaydılar. Kentte düzenlenen şenlikler, donanmalar için fişek vb malzemeler de Cebehane'de hazırlanırdı. Saraya çok yakın olan Cebehane' yi padişahlar sık sık denetlerler, arada tebdil yöntemiyle de buradaki çalışmaları izlerlerdi.

İç Cebehane, bir tür silah hazinesi ve deposu durumundaydı. Ölen padişahların silahlan, zırhları, tolgaları, muhtelif dönemlere ait silah örnekleri burada saklanır ve sık sık bakımları yapılırdı. Tahta geçen padişahın İç Cebehane'yi törenle ziyaret etmesi ve atalarına ait silahlar hakkında bilgiler alması bir gelenekti. Buradaki birikimler İstanbul müzelerinin ana kaynaklarından olmuştur (bak. Askeri Müze).

Topkapı Sarayı sınırları içerisinde kalan Cebehane Meydanı ise Cebecilerin ve içoğlanlarının çeşitli gösteriler yaptıkları yerlerdendi (bak. bamyacı-laha-nacı müsabakaları).

1826'da Cebeci Ocağı kapatılınca buraya bağlı olan Cebehane'de de üretim durdu. 1828'de kumlan Cephane Nazırlığı bünyesinde sağ kol ve sol kol cephane bölükleri oluşturularak Asâkir-i Mansu-re-i Muhamrnediye'nin(-0 silah ve mühimmat gereksinimi karşılanmaya çalışıldı.

NECDET SAKAOĞLU

CEDİD ABDÜRRAHİM EFENDİ MEDRESESİ

Rumeli kazaskeri iken 1171/1757'de vefat eden Abdürrahim Efendi tarafından yaptırılan medrese, Fatih'te, Darüşşafa-ka Caddesi ile Yeşil Sarıklı Sokağı'mn kesiştiği köşededir.

H. Ayvansarayî'nin Mecmuâ-i Tevâ-rib'te verdiği bilgiye göre medrese 1167/ 1747''de yapılmıştır. Hadîkatü'l-Cevâmi' de Abdürrahim Efendi'nin, medresesinin mezarlığında gömülü olduğu belirtilir. Günümüzde medresenin güneydoğu köşesinde yer alan hazirede 1186/1772 ve 1191/1777 tarihli mezar taşları bulunmaktadır.

Bir külliyeye bağlı olmayan tek medrese türüne giren yapının kitabesi bulunmamaktadır. Osmanlı barok dönemi i-çinde yapılmakla birlikte, mimarisinde klasik dönem özellikleri hâlâ etkilidir. Barok üslup, çok sınırlı olarak başlık, kapı kemeri gibi ayrıntılarda belirmektedir. 18. yy'dan günümüze ulaşabilen az sayıdaki medreseden biri olan yapının mimarının kim olduğu bilinmemektedir.

Bugünkü durumla, E. H. Ayverdi tarafından yayımlanan 19. yy İstanbul Haritası karşılaştırıldığında, medresenin ü-zerinde yer aldığı Çarşamba Caddesi' nin genişletildiği, yakında yer alan birçok medresenin yıkıldığı, çevrenin çok değiştiği anlaşılmaktadır. Medresenin kendisi de ciddi kayıplar vermiştir. Onarım ve diğer değişikliklerle ilgili yeterli belge olmadığından, binanın özgün durumunu anlayabilmek güçtür.

Medrese avlusuna, Darüşşafaka Cad-desi'ne açılan mermer söveli, basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Girişin güneydoğu yönünde, daha sonra cepheleri örülerek odaya dönüştürülen üç göz tonozlu dükkân yer almaktadır. Bunların önlerinde ahşap saçakları olduğu, duvardaki demir kancalardan anlaşılmak-



Cedid__Abdürrahim__Efendi__Medresesi'>Cedid

Abdürrahim

Efendi

Medresesi

Yavuz Çelenk, 1994

tadır. Medrese girişinin, dükkân cephelerinin gerisinde, dükkânların arka duvarı hizasında olması, burada daha önce tonozlu bir geçit bulunduğunu düşündürmektedir. Girişin güneybatı yanında da bazı mekânlar (dükkân, sebil) bulunduğu, duvar üzerindeki kemer izlerinden anlaşılmaktadır.

Medrese, kare planlı bir avluyu giriş dışındaki üç yönde çevreleyen revaklann gerisinde, "U" plan oluşturacak biçimde sıralanan hücreler ve bir dershaneden o-luşmaktadır. Dershane güneydoğu yönündeki hücrelerin arasında yer almaktadır. Mermer söveli kapı lentosuna barok bir kemer biçimi verilmiştir; üzerinde natüra-list çiçek desenleri ve bir kartuş içinde besmele yer almaktadır. Dershane içinde, girişin iki yanında birer dolap, yan duvarlarda birer pencere ve birer dolap bulunmaktadır. Dershanenin hazireye bakan güneydoğu cephesine üç pencere a-çılmıştır. Duvarlar badanalıdır. Pandantifle geçilen kubbenin tepesinde bugün üzerinde hiçbir bezeme görülemeyen iki kademeli göbek yer almaktadır.

Kare planlı hücrelerin birer ocağı, nişleri ve dışa açılan ikişer penceresi bulunmaktadır. Avluyu üç yönde saran revak-lar mermer kaide, sütun ve başlıklara oturan sivri kemerlerle oluşturulmuştur. Giriş yönünde revak bulunmamaktadır, buna karşılık revak kemerlerinin batı duvarına mesnetlendiği noktalara mermer gömme sütun ve başlıklar yerleştirilerek, uyumlu bir bağlantı sağlanmıştır. Revak cephelerinde, kemerler arasında bir sıra taş iki sıra tuğladan oluşan almaşık duvar örgüsü uygulanmıştır. Saçak kornişleri iki sıra kirpi saçak düzenindedir. Hücreler ve revaklar kubbeyle örtülüdür. Tuğladan yapılan sekizgen prizma gövdeli bacaların her kenarına birer delik açılmıştır; üstlerinde piramidal kubbe biçiminde şapkaları bulunmaktadır.

1976'da yapılan özensiz onarımda medresenin görüntüsü ve birçok özgün ayrıntısı değiştirilmiştir. Tuğla olan revak kemerleri sıvanmış, avlu zemini mermerle kaplanmış, şadırvan, yerini eskisiyle i-lişkisi bilinmeyen yenisine bırakmış, kubbeler kurşun taklidi şapla örtülmüştür.

Medrese halen yatılı Kuran kursu o-larak kullanılmaktadır.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 12; Ayvansara-

yî, Mecmuâ-i Tevârih, 246-247; Kütükoğlu, Darü'l-HUafe, 116-117.

ZEYNEP AHUNBAY

CEDİD ALİ PAŞA MEDRESESİ

Karagümrük'te I. Süleyman (Kanuni) dönemi (1520-1566) sadrazamlarından Semiz Ali Paşa tarafından bir külliyeye bağlı olmadan yaptırılmış medrese.

Asıl girişi eski İstanbul'un önemli bir yolu olan Nişanca Caddesi (bugün Hasan Fehmi Paşa Caddesi) üzerinde bulunan medrese, çevresindeki, kentsel değişikliklerden etkilenmiştir. Fevzi Paşa Cad-desi'nin açılmasıyla medresenin arka cephesi anayol üzerine çıkarak önem kazanmış; giriş bu yöne çevrilmiştir. Günümüzde kuzeydoğu yönündeki asıl giriş kapalıdır. Giriş cephesine bitişik mekânlara ait ara duvar, ocak ve niş izleri çimentolu harçla sıvalı olan cephe üzerinde yer yer belirgindir. Yapı muhtemelen 1729 Balat yangınından ve 1894 depreminden hasar görmüştür. Kuzey köşesindeki payandalar bu yönde desteğe gerek duyduğunu göstermektedir. Fevzi Paşa Caddesi'nin medreseye göre daha alçaktan geçmesi temel duvarlarını açığa çıkardığından, güneybatı hücrelerinin duvarları da gergilerle sağlamlaştırılmıştır.

Mimar Sinan'ın eserleri arasında yer alan medresenin kitabesi bulunmamaktadır. Tarihi kaynaklara göre 966/1558' de medreseye müderris atanmış ve derslere başlanmıştır. Mimar Sinan tarafından 1550-1560 arasında yapılan Süley-maniye Evvel ve Sânî, Cafer Ağa, Sultan Selim medreseleriyle ortak mimari özellikler gösteren yapıda hücreler avluyu "U" oluşturacak biçimde üç yönde sarmaktadır. Avluya giriş biraz yana kaymış olmakla birlikte, dershane avlunun simetri eksenine yerleştirilmiştir. Avlu, enine gelişmiş dikdörtgen planlıdır. Hasan Fehmi Paşa Caddesi'ne göre yüksekte olduğundan, girişten avluya basamaklarla ulaşılmış olması gerekir. Ancak bu bağlantı şu anda mevcut değildir. Avlunun giriş yönünde hücre bu-



CEDİD MEHMED EFENDİ

392

393

CELLATLAR

lunmamaktadır. Toplam on beş hücre kuzeybatı, güneydoğu ve güneybatı yönlerinde avlu çevresine dizilmişlerdir. Dershanenin batısındaki ilk hücreyle köşe hücresi arasında bir eyvan oluşturulmuştur. Dershanenin diğer yanında, güneybatı ve güneydoğu hücre dizileri arasına yerleştirilen tonozlu bir geçitle yan bahçeye ulaşılmaktadır.

Kare planlı dershane, pandantifli bir kubbeyle örtülüdür. Kütlesi Üsküdar Mihrimah Sultan Medresesi'nde olduğu gibi, iki yandaki geçitlerle hücrelerden ayrılmıştır. Avluya açılan anıtsal girişinden başka iki tane de yandaki revaklara bağlantı kapısı vardır. Güneybatıda komşu yapılar bulunması, bu cepheye yalnız üst pencere açılmasını etkilemiş olmalıdır. Diğer cephelerde iki alt, bir üst pencere bulunmaktadır. Beden duvarı revak-laıia aynı hizaya, avlu cephesine doğru çekilen dershanenin bu yöndeki biçimlenişi alışılmış kalıpların dışına çıkmaktadır.

Mukarnaslı portal ve iki yanındaki Bursa kemerli pencere nişleri cepheyi zenginleştirmektedir. Dershane önünde sütunlara oturan saçak düzeni örnekleri yaygındır; ancak burada değişik bir ayrıntı uygulandığı, eliböğründelere oturan ahşap bir saçağın var olduğu, kalan izlerden anlaşılmaktadır. Dershane kubbesini taşıyan kemerlerden kuzeydoğu yönünde olanın çizgisel olarak avlu cephesine yansıtılması da dershanenin avlu cephesine özellik kazandıran diğer bir ayrıntıdır. Dekoratif mermer işçiliği, hat sanatı gibi bezeme öğeleri de anıtsal kapı ve pencere ayrıntılarında odaklaşmıştır.

Medresenin avlu cephelerinde özenli bir kesme küfeki taşı işçiliği vardır. Diğer cephelerde malzeme ve işçilik kalitesi daha düşüktür. Dershanenin yan ve arka cephelerinde bir sıra taş, iki sıra tuğla almaşık örgü uygulanmıştır. Hücrelerin dış cepheleri kaba yönü taşla örülmüştür.

Kare planlı ayaklara oturan üstten te-ğetli kemerlerle oluşturulan revaklar, güneydoğu, güneybatı ve kuzeybatı yönle-



Cedid Ali Paşa Medresesi

Yavuz Çelenk: 1994

rinde sivri çapraz tonozla, giriş yönünde kubbeyle örtülüdür. Hücrelerin tümü kubbelidir. Her hücrenin dışa açılan tek penceresi bulunmaktadır. Küfeki blok-larıyla çevrelenen pencere boşluklarının üzerinde tuğla hafifletme kemerleri yer almaktadır.

Çatı suları çörtenlerle dışarı akıtılmaktadır. Güneydoğu ve kuzeybatı re-vaklarınm örtüleri avluya, hücre dizilerinin çatılan dışarı doğru eğimlendirilmiş-tir. Dershanenin iki yanındaki hücrelerin eğimleri ise güneybatı yönündedir. Bacaların tuğladan örülen kare planlı gövdelerinin üstü kurşun şapkalarla korunmuştur.

Medrese halen sağlık merkezi olarak kullanılmaktadır. 1960'larda gerçekleştirilen onarımda revaklardan bodruma inmek için merdivenler yapılmış, hücrelerdeki ocaklar kapatılmıştır. Avlunun özgün düzeni ve şadırvan günümüze ulaşamamıştır. Dershane ve hücre kubbelerinin alemleri yok olmuştur.



Bibi. Ayvaıısarayî, Hadîka, I, 119; Baltacı, Osmanlı Medreseleri, 460; Kütükoğlu, Da-rü'l-Hilafe, 151; Müller-Wiener, Bildlexikon, 366, 374; Kuran, Mimar Sinan, 366, 374; Z. Ahunbay, "Mimar Sinan'ın Eğitim Yapıları", Mimarbaşı Koca Sinan. Yaşadığı Çağ ve Eserleri, I, Ankara, 1989, s. 252-253.

ZEYNEP AHUNBAY



Cedid

Mehmed

Efendi

Medresesi

Yavuz Çelenk, 1994

CEDİD MEHMED EFENDİ MEDRESESİ

Sultanahmet'te, Ayasofya Hamamı'nın güneydoğusunda, Kabasakal Caddesi' nin Mimar Mehmet Ağa Caddesi'yle kesiştiği köşede yer almaktadır.

Bir külliyeye bağlı olmayan medrese türüne giren yapı, bulunduğu mahallenin adı dolayısıyla "Kabasakal Medresesi" olarak da anılır. Kitabesi yoktur; Şeyhülislam Mehmed Efendi tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. I. Mahmud dönemine (1730-1754) ait olduğu ileri sürülen yapının mimari özellikleri de bu ta-rihlendirmeyi desteklemektedir.

Medrese günümüze çok harap durumda ulaşmıştır. Çevredeki yangınlar, bakımsızlık ve işgaller binanın birçok özgün öğesinin yok olmasına neden olmuştur. 1984'te Vakıflar Genel Müdürlü-ğü'nce başlatılan kamulaştırma çabaları ve Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu' nün restorasyon girişimi olumlu sonuç vermiştir. Onarımı 1987'de tamamlanan medrese İstanbul Sanatları Çarşısı olarak kullanıma sunulurken, bitişikteki Yeşil Ev ile ilişki sağlamak üzere aradaki duvarın bir bölümü kaldırılmıştır.

Medreseye giriş Kabasakal Caddesi'n-den, bu yönde sıralanan dükkânlar ara-sındandır. Mermer söveli mütevazı girişten sonra beşik tonoz örtülü bir geçitle avluya ulaşılır. Tümüyle içe dönük bir mekân olan avlu, enine gelişmiş dikdörtgen planlıdır. Avluda kime ait olduğu bilinmeyen bir mezar, kuyu ve su haznesi bulunmaktadır. 1914'te medresenin durumuyla ilgili olarak yapılan saptamada varlığı belirtilen abdesthane, gusulhane ve çamaşırhane günümüze ulaşamamıştır.

Dershane ve on iki hücre, avluyu üç yönde çevrelemektedir. Kare planlı olan mescit-dershane, hücre dizisinin kuzeybatı ucunda, giriş duvarına bitişik konumdadır. Dershanenin hücrelerle ilişkisi açısından benzer plan düzenleri 18. yy'ın ilk yarısında İstanbul'da yapılan Valide Kethüdası (1705), Çorlulu Ali Paşa (1708), Damat İbrahim Paşa (Acımus-luk, 1719 ?) medreselerinde de uygulanmıştır. Dershanenin kuzeydoğu cephesi

revaklara, güneybatı cephesi Mehmet A-ğa Caddesi'ne açılmaktadır. Dışa kapalı olan diğer duvarlardan kuzeybatıda iki niş, kıble duvarında mihrap bulunmaktadır. Dershane aynalı tonozla örtülüdür.

Revaklar, narin mermer sütunlara o-turan sivri kemerlerle oluşturulmuştur. Diğerlerinden farklı olarak revağın kuzeydoğu ucundaki taşıyıcı küfeki taşından yapılmıştır ve dörtgen planlıdır. Mermer olan başlıklardan yalnız birinin tek yüzünde, tam bitirilmeden bırakılan yüzey bezemesi, medresenin yapımının kesintiye uğradığını ya da yaptıran kişinin ölümü nedeniyle tam bitmeden kullanılmaya başlanıldığı izlenimini uyandırmaktadır. İstanbul'da başka örneğini saptayamadığımız bu başlığın üzerindeki alçak kabartma rumî desenler, medrese yapıldığı sırada hâlâ klasik dönemin etkili olduğuna işaret etmektedir. Başlıklar, başlık ve üst başlık olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. İki parça arasında demir bir kuşak yer almakta, gergiler bu kuşağın üzerinden üst başlığa saplanmaktadır. Açıklıklar dar olduğundan ince kesitli gergilerle yetinilmiştir. Tek tuğla ile örülen revak kemerlerinin sırtı bir tuğla ile çevrilidir. Kemerler arasında bir sıra taş, iki sıra tuğladan oluşan almaşık örgü vardır. Avlu kemerleri cephe gerisinde revak tonoz eksenine dik sivri tonozlar olarak devam ederek revağın tonoz örtüsüne saplanmaktadırlar. Avlu çevresinde revak kollarının genişlikleri farklıdır. Hücrelerden daha büyük olan dershane kütlesi avluya doğru çıkıntı yapmakta, bunun sonucu olarak revak dershane önünde daralmaktadır.

Kareye yakın planlı olan hücrelerin özgün döşemeleri günümüze ulaşamamıştır. Konumları nedeniyle köşe hücrelerinin durumu özeldir; revağa yalnız kapıları açılmaktadır, pencereleri güneydoğu yönüne bakmaktadır. Diğer hücrelerin revaklara açılan bir kapı ve penceresi vardır. Genel olarak hücrelerin ara duvarlarına nişler, dış duvarlara ocaklar yerleştirilmiştir. Ocaklar yaşmağı olmayan kemerli nişler şeklindedir. Hücre örtüleri pandantifli kubbedir. Hücrelerin revaklara açılan kapı ve pencerelerinin üstlerinde tek tuğladan yuvarlak kemerler vardır. Kemer sırtları tek tuğla ile çevrilidir; aynaları tuğla ile doldurulmuştur.

Medresenin dış cephelerinde bir sıra taş, iki sıra tuğla almaşık örgü tekniği uygulanmıştır. Saçaklar avlu cephesinde tek sıra kirpi saçak kornişle, dışta ise güneybatı cephesinde kalan izlere göre bir düz, bir pahlı şeritten oluşan taş kornişle bitirilmiştir. Kurşun levhalarla örtülen çatıda eğimler avluya ve dış cephelere doğru yönlendirilmiş; hücre kubbelerinin sulan çörtenlerle dışarı verilmiştir. Günümüze ancak kare planlı tuğla gövdeleri ulaşan bacalar restorasyon sırasında piramidal kurşun şapkalarla örtülmüştür.



Bibi. Kütükoğlu, Darü'l-mlafe, 30-32; Kütükoğlu, istanbul Medreseleri, 308; S. Çamurdan, Cedid Mehmed Efendi Medresesi Restorasyon Projesi, İTÜ Mimarlık Fak. Lisans Te-

zi, Haziran 1981; E. Yücel, "Cedid Mehmed Efendi Medresesi", TTOK Belleteni, S. 77/356 (1988), s. 12-15; C. Kayra, Eski İstanbul'un Eski Haritaları, İst., 1990, s. 55-56

ZEYNEP AHUNBAY


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   86   87   88   89   90   91   92   93   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin