Cibâlinin seçilmesi, o devirde tütün ately elerinin, bilhassa Tütün Gümrüğü (Eminönü ile Unkapanı arası) denen yerde toplanmış bulunması ve işçi olarak çalışacak fakir ehalinin bu muhitte toplanmış olmasıdır. Kırk sene kadar Fransızların işlettiği fabrika, Cumhuriyetin ilânından sonra, bu şekildeki imtiyazların kaldırılması meya-nında, l Mart 1925 tarihinde Devlet İnhisarları İdaresi altına girdi.
Fabrika, kurulduğundan itibaren uzun müddet sadece tütün işlemiş, 1900 senesinde sigara imâline başlamıştır. Esasen ilk sigara makinası da Durant adında bir Fransız tarafından 1875 tarihinde, bugünkünün temeli olan ve ancak saatte 1500 sigara saran, daha mütekâmili ise 1900 senesinde yapılmıştır. İlk senelerde günlük ihtihsali 8000 kilo sigaralık tütün olan fabrika, İstanbul piyasasındaki her nevî ile hususî siparişe göre sigara imâl eder. Bugünkü günlük istihsali ise 47.000 kilo sigarayı bulur, ki bu da memleket ihtiyacının üçde birini, İstanbul ihtiyacının hemen hemen tamamını karşılan
Fabrika, 8,300 m2 lik geniş bir araziye yayılmış, her biri dörder katlı olan A, B, C binalarından müteşekkildir. Bunlardan A binasında tefrih ve harman işleri, B binasında sigara yapımı ve paketleme işleri, C binasında ise fabrikanın sosyal işleri yapılan fabrika, Müdürlüğe bağlı olan İmalât, Bakım ve İdare Şeflikleri şeklinde teşkilâtlanmıştır. İmalât Şefliği; tefrik, harman, kıyım, sigara yapımı, paketleme, ambalaj ve sevk işlerini, Bakım Şefliği; tamirat ve sandık yapımı işlerini, İdare Şefliği ise emniyet ve idare işlerini organize ederler.
Fabrikanın, dakikada 1280 sigara kesen 69 sigara makinası, 48 poşet paketleme makinası ve 3 tane de filtre makinası vardır. Bu filtre makinaları ithal edilen filtreleri keserek sigaralara eklerler. Fabrikanın yanında ki bir kutu fabrikası, bazı sigaraları paketle-
mede kullanılan kutuları imâl eder. Fabrikada bütün bu işleri gören 2450 kadar işçi ve 80 memur vazifelidir. Bunların saat ücretleri 160-350 kuruş arasında değişir. Fabrikada bir de, işçi çocukları için çocuk yuvası vardır.
•; Fabrikanın sigara kâğıdı ihtiyacının yarısını İzmit Kâğıt Fabrikası karşılar, yarısı haricden temin edilir; 1962 de Hindistandan alınmaktaydı (temmuz 1962)
Özay ASLAN
Kıymetli röportaj yazarı merhum Cema-leddin Bildik (B.: Bildik, Cemaleddin), 1948 senesinde Akşam Gazetesinde şu notları neşretmişdir:
«Tekelin 'Cibalideki fabrikasını gezerken insanın bakdıkça bakmak istediği ve dalıp kaldığı en enteresan yeri, sigara yapan makinelerdir. Tütünün o incecik rule kâğıtlar içine dolarak sarılması, yapışması, kilometreler boyunca uzun sigaraların aynı makinede kesilmesi ve paketlere dolması seyrine doyulmaz bir şeydir.
«Altmışbeş senelik bir mazisi olan fabrika müdürü Sami Sunal şu malûmatı verdi.
— Bu fabrika, memleketimizdeki sanayi müesseselerinin en eskilerinden biridir, 1883 de kurulmuştur. O zaman günde ancak l - 2 bin kilo tütün işlenirmiş. Eski Reji şirketi istihlâkin artması üzerine fabrikaya bazı ilâveler yapmış. Fakat 1925 te şirket lâğvedilip devlet inhisarına geçtikten sonra fabrikanın istihlâke cevap veremediği görülmüştür. Nihayet tevsi ve ilâvelerle fabrika bugünkü şekle getirilmiştir. Şimdi ise günde 30,000 kilo tütün işlenmektedir.
«İlk defa fabrikada ölçdüm, bir sigaranın boyu 68 milimetredir. Çünkü günde 30 bin kilo tütün işleniyor. Bir kiloda 1000 sigara vardır. Günde 30 bin kilo tütün işlendiğine göre günlük sigara istihsali 30 milyon aded olur; bunları uç uca ekler isek 68 milimetreden 2,040,000 metre eder.
Ankara - İstanbul yolu 577 kilometre 577,000 metre olup Cibâli fabrikasmdaki sigara imalâtı ekspresten süratli yol almaktadır. Yani ekspres Ankaraya gidinciye kadar, sigaranın ucu Ankaraya vararak dönmekte, bir daha gitmekte ve İzmite kadar avdet etmektedir!
«Evvelce günde l - 2 bin kilo tütün işlenirken flmdi 30 bin kilo tütün işlenmesi, gtip-
CİBÂLİ YANGINLARI
— 3554 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3555 —
cibali yangınlar!
hesiz, sigara içenlerin çoğaldığını ifade eder. Bıyığını burup, evlenmeden ve kendi başına buyruk olmadan sigara içmek son derece ayıptı. Kadınlardan ise sigara içenleri nadirdi. Şimdi ise gençler daha ortaokul çağında-larken sigara içmeğe başlıyorlar. Kadınlarımız da daha gene kızlıklarında sigaraya baş. lıyorlar. Bu arada sigarayı bir moda telâkki-sile içenler de vardır.
«Bu farkın bir sebebi de şudur ki Reji idaresi zamanında kaçak tütünle sigara saranlar da vardı, hazır sigara sarfiyatı onun için azdı.
«Sigara imalâthanesinden sonra enfiye imalâthanesine giderken çuvallar dolusu tütün yaprağı damarları görerek bunların ne işe yaradığını sordum, enfiyenin, puroluk tütünlerden çıkarılmış bu kuru damarların toz haline getirilerek yapıldığını öğrendim; ve yine öğrendim ki bizde, enfiye sarfiyatı ayda 3-4 yüz kilo etrafında imiş; sigara sarfiyatı artmış, enfiye tiryakiliği 10 - 15 yıl evvelki halini muhafaza ediyormuş.
Hayli geniş bir sahayı kaplıyan fabrikada, kutu kısmı hariç^ 2162 işçi vardır. Fabrikanın 16 kişilik bir de mükemmel itfaiye teşkilâtı vardır.
İtfaiyeye işçilerden de 20 kişilik bir yardımcı ekip verilmişdir. Fabrikanın her tarafı elektrikli düğmelerle itfaiye salonuna bağlı bulunmakta, herhangi bir yerde yangın olunca bu düğmelere basmak, itfaiyeyi çağırmak için kâfi gelmektedir. Hattâ o düğmelere basılınca müdiriyet odasındaki ampul de yanmaktadır. Bu suretle yangın, saniyesi saniyesine fabrikanın en mesul idarecisine de haber verilmiş oluyor.
1500 ü kadın 662 si erkek 2162 işçisi bulunan Tekelin Cibali sigara fabrikasını; imalâthaneleri, hastanesi, çocuk yuvası, bak. kaliyesi, okulu, itfaiye ve spor teşkilâtı, sendikası, lokantası vesairesi ile, ve emniyet teşkilâtı ve memur kadrosile adetâ 2500 nüfuslu bir küçük kasabadır.
«Birinci, asker ve köylü sigaraları gibi zarf paketler içindeki sigaraları makineler dolduruyor. Mukavva kutulardaki sigaralar da kadın işçiler tarafından elle doldurulmaktadır. Paket dolduran genç kızların bir makine sürati ile çalışmaları seyredilmeye değer. Kızlar, sigaraya süratle el atıp bir avuç alı-
yor ve çarçabuk hizalayarak pakete koyuyor. Birer birer saymak yok! Eller alışmış olduğundan 20 sigaradan ne fazla, ne eksik alıyor. Üç işçiyi kontrol ettim, hiç hata bulamadım. Bir kıza günde kaç paket doldurduğunu sordum:
-
3500 paket! diye cevap verdi.
-
3500 paket mi?
-
Evet... Fakat bu, fabrikanın bir re
korudur ve rekor da bendedir.
«—Söylendiğine göre en acemisi günde 1000 - 1500 paket dolduruyor muş...
«Paket dolduran kadın işçiler, bazı kayıtlara tabidirler:
1 — Tırnaklar manikürlü olmıyacak;
-
— Eller, gıcır gıcır yıkanmış ve terte-
mi:: olacak.
-
— Kolanya ve esans kullanılmayacak...
Geçenlerde Belediye hastanelerinin bozukluğundan bahseden İstanbul milletvekili operatör Mim Kemal Öke'nin Haseki hastanesi hakkındaki ağır sözleri hatırlardadır. hususî fabrikaları gezen Mim Kemal, bu fabrikalardaki sıhhî teşkilâtın bozuk olduğunu işçi milletvekili Ali Rizaya söylemiş, o da Mim Kemali Cibali fabrikasına getirerek:
— Bir kere de buradaki sıhhî teşkilâtı
görün, demiş.
«Fabrikanın 3 - 6 yaşlar arasında 116 çocuğun cıvıldaştığı bir çocuk yuvası vardır; bu yuva için operatör Mim Kemal Öke sıhhî teşkilâtı ve bilhassa çocuk yuvasını, «memlekette numune olabilecek bir teşkilât» demiş-dir.»
CİBALİ YANGINLARI — Haliç kenarında kale duvarlarının dışında veya içinde çıkan yangınlar, eğer poyraz rüzgârı esiyorsa büyük ahşab şehir eski İstanbul için dâima çok tehlikeli olmuş, poyraz şiddetli olduğu zaman da şehrin yarısına yakın kısmını, yarısını kül eden bir âteş âfeti hâlini almış-dır ki büyük Cibali Yangınları da böyle ol-muşdur. Haliç kıyısından çıkan ateş kale duvarını kolayca atlamış, gerisindeki sırtlarda sık ahşab mahalleleri derhal sarmış, kol kol ayrılmış, yürümüş, ve sırtların, tepelerin, şehrin üstüne yalım dilleri, ateşden saçaklar hâlinde yayılarak Samatyada Davudpaşa İskelesinden Lângaya kadar Marmara tarafı mahallelerini de silmiş, süpürmüş, kül etmiş-dir. Tarih kaynaklarımızda tesbit edilmiş bu.
yük Cibali Yangınları şunlardır:
Hicri 27 safer 1043 (M. 2 eylül 1633) yangını — Bir cuma günü öğleye yakın Cibali Kapusu dışında bir kalafatçının gemi kalafat ederken yakdığı fundanın rüzgâr şiddeti ile yakınındaki ahşab kayıkhaneleri tutuş-durması ile, başladı ve İstanbulun büyük bir kısmını kül eden müthiş ateş âfetlerinden biri oldu; müverrih Naimâ Efendi şöylece anlatıyor: «.. Şiddetli 'poyraz rüzgârı çıkdığın-dan ateş kale duvarından içeri girib bâzı evlere yapışıp rüzgârdan söndürülemedi, sadı-râzam (Tabanıyassı Mehmed Paşa) ve yeni-çeriağası ve yeniçeriler yangına gelinceye kadar Ayakapu ve Cibali Kapusu Küçükmus-tafapaşa Çarşısı yandı, minare misâli ateş dili uçar ejder gibi havaya çekilip o tarihde Kara Musa Efendinin oturduğu Hamza Paşa Sarayına ve ona bitişik Yahya Paşa Sarayına yapışdı ikisi de dörder beşer katlı eski binalardı, çabucak tutuşub bir veçhile yanaşmaya kaabil olmayub bir anda yok oldular, ve ateş Âşıkpaşaya doğru yürüyüş Çeşmî Efendinin asumana baş kaldırmış muazzam sarayına sirayet etti, her tarafı lâciverd üzerine altın yaldızlı o müzeyyen sarayı yakdı. Oradan üç kol olub bir kolu Kadıçeşmesi semtlerini yakarak Sultanselinı semtine enlemesine ve boylamasına yürüyerek fakir evi ve zengin sarayı ayırd etmeyüb önüne çıkanı kül etti, kibar ulemânın çoğu o semtlerde oturdukları için hepsinin konakladı yandı. Yangının bir kolu şehrin deniz kıyısını tuttu, Haydarpaşa ve Üsküblü Camii senitlerine yürü-yüb Unkapanına ve Zeyrek Yokuşuna kadar olan yerler yandı. Burada yanyana iki büyük saraydan Kurşuncubaşızâde Mustafa Paşa sarayı yandı, Pirinccizâde Sarayı kurtuldu. Pi-rinccizâde Yeniçeri Ocağı ağalarmdandı, çok zengindi, yeniçerilere pek çok bahşiş dağıttı, onlar da var kuvveti bâzuya verip sarayın ateş yapışabilecek saçaklarını ve tahtabendleri söküp indirdiler. Ateş Zeyrekden dönüp At-pazarına yürüdü. Yangının üçüncü kolu ki orta koldur, Âşıkpaşadan İfrâziyeyi, ve Fâtih Camiinin iki tarafını yakıb Büyük Karamanı, Küçük Karamanı ve Saraçhaneyi başdan başa kül etti, oradan Sarıkiraza yürüdü. Pâdişâh (Dördüncü Sultan Murad), bütün Bostancı Ocakları, yeniçeriler, vezirler yangına gelmişlerken gayretlere rağmen ateşin dehşeti
karşısında âciz kalındı; ateşin durması için niyaz ve duadan gayri yapılacak iş kalmadı. Yeniçeriler Balat semtini Sultanselinı ardına kadar korurken beri tarafdan kendi kışlaları olan Yeni Odalar tutuşdu, oraya koşdukla-rmda gördüler ki ateşe yanaşılmakdan kalmış, uzakdan seyrettiler, önce ağa bölükleri sonra yayabaşılar, yatsıda Ortacami ve kışlanın geri kalan kısmı yandı, koca kışla yok oldu, ateş oradan (Yeni Odalar Aksarayda-dır) Halıcılar Köşküne, oradan da Mollagû-rânîye yürüdü Elhâsıl yangın o gece ve cumartesi günü de devam ederek cumartesi günü rüzgâr durdu, ateş de sakin oldu. Bunca camiler, mescidler, hamamlar, meskenler yandı mahvoldu. O vakit:
Oldu bin kırk üçde ihrâkı kebîr
mısraı bu yangına hem ebced hesabı ile nemde lâfzen târih düşürülmüşdür..»
Bu yangın, yeniçeriler ve sipahilerle onlara takılan İstanbulun hayta ve hezele güruhunun devlet sözünü ayağa düşürdükleri ihtilâlden sonra olmuşdu ki tarihimizde dalga dalga aylarca süren o ihtilâle Büyük Fitne (B.: Büyük Fitne) denilir. Dördüncü Sultan Murad bu yangından istifâde etmiş, yangının bir kalafat yerinden çıkdığı bilindiği halde tütün tiryakilerinin yangına sebebiyet verdikleri bahanesiyle ;evveîâ tütünü, sonra içkiyi şiddetle yasak etmiş, hemen ekserisi ayak takımının toplantı yerleri olan bütün kahvehane ve meyhaneleri kapatmışdırki bu pâdişâhın kanlı istibdad devri bu büyük Cibali yangını ile başlamışdır (B.: Murad VI.; Tütün Yasağı; İçki Yasağı; Kahvehane; Meyhane),
Hicrî 3 şevval 1104 (M, 7 haziran 1693) yangım — Bir pazar günü öğleye doğru Cibali Kapusu yakınında Karanlık Mescid Mahallesinde tüccardan Ahmedin evinden çıkan ateş bir kaç kola ayrılarak bir kolu Salih Paşa Camiine, bir kolu Zeyrekde Kilise Camiine, bir kolu da Atpazarında Mutatlar (Muytablar) çarşısına kadar gitti, iki bine yakın ev ve dükkân yakdı. Müverrih Silâhdar Fındıklık Mehmed Ağa bu yangında üç mahallenin, ve bu mahallelerde de 11 mescid, büyüklü küçüklü 838 mesken, 98 dükkân, 3 medrese, l hamam yandığını kaydediyor.
Hicrî 18 şaban 1130 (M. 17 temmuz 1718) yangını — Bir pazar gecesi, gece yarısından
CİBÂLÎ YANGINLARI
— 3556 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3557 —
CİBÂLİ YANGINLARI
sonra Cibâli Kapusu dışında Tüfenkhâne denilen mevkide bir yahudhâneden çıkan ateşle başladı; yahudhâne, içinde oda oda müte-addid musevî ailesi oturan büyük binalara verilmiş isimdir ki yalnız jnûsevîler için yapı. lir. İstanbulun ilk apartmanlarıdır; bu yangını vak'anüvis Râşid Efendi şöyle anlatıyor:
«.. ateş yalı kenarı ile Unkapanına dek geldikde kale duvarından içeriye sirayet edip şiddetli poyraz rüzgârı ile kol kol oldu. Bir kol Küçükpazar yolu ile Kantarcılar, oradan Süleymâniye Bîmarhânesi ve Ağakapusu yanına; bir kolu da Vefa Camii yakınında devrin nişancısı vezir Mustafa Paşanın, esbak sa-dırâzam Numan Paşanın, ve sabık Reissül-küttab Ebubekir Efendinin konaklarını yakarak Vefa Camiine, ve bir kolu da Şehzade Camii etrafını ve minarelerinin külah ve âlemlerini, cami içine kaçırılmış halkın eşyasını, ve camiin döşemesini, cami karşısında Eski Odalar denilen yeniçeri kışlasını ve onun yanında aeemioğlanlar kışlasını yakdıkdan sonra Çukurçeşme üzerinden Lâleli Çeşmenin alt yanından iki yanında bunca dükkânları, evleri, mescidleri yakarak Küçük Langaya dayandı. Oradan bir kol da Aksaray üzerinden vezir İsmail Paşa, sabık sadırâzam Yusuf Paşa ve sabık sadırâzam Acımazede Hüseyin Paşa saraylarını ve etraflarındaki bütün binaları ve Davudpaşa Camiini yakdı, oradan Altımermere giden caddenin sağını solunu kül ederek Nakşî Efendi türbesinde durdu. Bir başka kol Zeyrek tarafına döndü, şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendinin hanesi altından Numan Paşanın zevcesi sultanın sarayını yakarak Atpazarma, ve oradan Fatih İmaretine, ve Amıcazâde Hüseyin Paşa türbesine; Aksaraydan ayrılan bir kol Avratpa-zarma, Kara Mehmer Paşa sarayı üstünden geçib Kocamustafapaşa yolu üstünde Çınar denilen yerde nihayet buldu. Lâkin bu saydığımız hudud içinde ıbirer ikişer, beşer onar evler ve Saraçhane yanmadı, ateşi durdurmak için bâzı kısımları yıkılarak harab ha-rab olduysa da tamamen yok olmakdan kurtuldu. Bu büyük yangın, eski görülmüş ve işidilmiş yangınların Mrine benzemeyip Zey-rekde Sultan sarayı yanarken, Atpazarı ve Vefa semti yanarken, Eski Odalar ve Saraçhane başında Altımçok Mehmed Ağanın ha-
nesi yanarken. Küçük Langa ve Lâleli Çeşmenin etrafı yanarken ateşin birkaç mahalle tâ Et Meydanına sıçraması halka öyle telâş ve şaşkınlık verdi ki bir çok kimseler hanesinden bin güçlükle kurtarıp selâmet yerdir diye götürdükleri yerde eşyaları yandı. Velhâsıl yangın yirmi yedi saat sürdü. Zabitan kudretleri yettiği kadar yangını söndürmeye beş on saat gayret ettiler, bir yerde olan ateşin etrafını kesdirmeye çalışırken, ateşin mahalleler üstünden atlayıp uzak uzak semtlerde yeni yangınlar çıkdığını görünce âciz kalıp el çekdiler, ve âfeti hayret ve dehşetle seyrettiler. Yangın nihayet Allanın inayeti ile durarak söndü.
Hicrî 15 şaban 1136 (M. 9 mayıs 1724) yangını — Bir salı gecesi Cibâlide sur dışından çıkdı; vak'anüvis Râşid Efendi şöyle anlatıyor: «... sadırâzam (Damad Nevşehirli İbrahim Paşa), vezirler ve şâir devlet erkânı çok gayret sarf ettiler; fakat yangının çıkdığı yerler e'kseriyet ile hiristiyan mahallesi idi, evler iç içe girmiş gibi birbirine yapışık, bir kısmı köhne yahudhâneler, kibrit misâli bir kıvılcımla parlıyordu; bir kaç sefer yangın önlendi, fakat uzak bir yerden yeniden patladı, Yenikapu İskelesine kadar sabahadek devam etti, o havalide sur dışında binadan eser kalmadı..».
8 şevval 1189 (M. 6 temmuz 1756) yangını — Vak'anüvis Vâsıf Efendi şöyle naklediyor: «.. gece saat ikide (gün kavuşdukdan iki saat sonra Cibâli Kapusunun sol tarafındaki yahudhânelerin birinden ateş çıkıp o havalide olan ev ve dükkânları yakarak kale duvarı içine atladı, esmekde olan şiddetli poyraz sebebi ile bir kaç kol olup her kolu bir kaç yere yayılıp zâbitan hangi tarafı söndürmeye gayret etti ise muvaffak olamayıp, Un-kapamnı ve Süleymaniyeyi tâ Kaptanpaşa Hamamına kadar; bir tarafı Vefa Meydânından Şehzade Camiini ve Eski Odaları, ve Langa Kapusuna kadar sağını solunu, o tarafda sur dışı deniz kenarındaki bütün binaları ya-^kup mahvetti; bir tarafı Zeyrekden Saraçhane ve Et Meydanı ve Aksaray ve Yeni Odalardan bir kaç kışlayı, Avratpazarını, Davudpaşa İskelesini; bir taraf dan Fatih, Sul-tanselim ve Alipaşa Çarşısını, Lütfipaşayı, Ayakapuyu, Yenikapuyu tamamen kül etti; İstanbul halkını zar ve zebun ve nice zengin-
lerin ciğerini hun etti; ne hâl ise kırk sekiz saat sonra ateş sükûn buldu. İstanbulun fet-hindenberi böyle ateş işidilmiş, görülmüş değildir (Bu yangından bir asır kadar evvel çıkmış çok daha müdhiş bir yangın için bakınız: Ayakapusu Yangını)»
Bu yangından bahseden müverrih Ham-mer 580 değirmen ve fırın, 70 hamam, l han, 200 cami ve mescid ve 1000 kadar dükkân olmak üzere 8000 bina yandığını zikrediyor (O.N. Ergin, Mecellei Unıûri Belediye). Hicrî 13 ramiazan 1196 (M. 22 ağustos 1782) yangını — Cibâli Harîki Kebîri, Büyük Cibâli Yangını diye anılır, bu müdhiş ateş âfetini müverrih Cevdet Paşa şöyle anlatıyor: «Bir perşembe gecesi saat üçde (gün kavuşdukdan üç saat sonra) Cibâli Kapusu içinde Horozlu Değirmenin bitişiğinde Mavunacı Ali adındaki adamın evinden kaza eseri olarak çıkan ateş süratle büyüdü. Her ne kadar pâdişâh, sadırâzam, vükelâ yetişip söndürül-mesine çok gayret edilmiş ise de an be an şiddetlenerek tâ Marmara tarafında Yediku-leye kadar uzandı, hattâ Yedi Kule hisarının içindeki ahşab evler bile yandı, Marmara surlarının içinde dışında Narlıkapu, Samatya, Davudpaşa, ve Langa Yenikapusunu yakdı. Beri yanda Topkapusu, ve Mevlevihane Kapusu ve Silivri Kapusu etrafı yandı, bu yoldan ilerleyen ateş de Yedikulede denize dayandı. Haliç tarafında Odun Kapusu ve Aya-kapu tarafları, Sultan Selim Camii civarında Sakızağacı, Sultanselim ile Ağakapusu arası, Bayazıdda Hasanpaşa Hanı yanları, Koskoda Sâdiler Tekkesi civarı, Havuzlu Hamam, Aksaray, Cerrahpaşa, Avretpazarı, Mollagûrâni. Davudpaşa Camii havaâlisi, Yeni Odalar (Büyük Yeniçeri Kışlası), Hekimoğ-lu Ali Paşa Camii ve etrafı, Koca Mustafa Paşa Tekkesi ve etrafı tamamen yandı, yangın elli saat sürdü (Müverrih paşanın tarifinden ateşin oradan oraya atladığı anlaşılıyor).
Yanan yerlerden çıkarılıp Fatih Camiine ve At Meydanına, Lâleli Camiine ve He-kimoğlu Camiine, bostanlara ve hâlî arsalara nakledilen eşyanın çoğu da kaçırıldıkları o yerlerde yandılar, mallarından ayrılamayan pek çok kimse, bilhassa Lâleli Camiinde yanarak telef oldular».
O devrin kalem sahihlerinden olub bu yangında evi ve bütün eşyası yanmış Selâ-
nikli Mehmed Ata Efendi yangını uzun bir makaale ile tasvir etmişdir ki münşaat risalelerine kendi vadisinde örnek olarak alına gelirdi. Bu meşhur makaale şudur:
«İşbu 1196 senesi Ramazanı şerifin on üçüncü perşembe günü saat (alaturka) üç sularında Cebeali derununda vâki Çıngıraklı Değirmen ittisalinde Mavnacı Alinin hanesinden kazaen zuhur eden âteşi sûzan velvelesâ-zı asuman olup bir dilberi âteşin ruhsar gibi Âşıkpaşa canibine hirâman ve meyyal ve Kasabbaşı çeşmesine âteşzeni 'istilâ oldukda topi kal'a kûb gibi Üsküblü'ye tarraka bahsi vaveyla iken ânde iki şak olub şakkı evveli Haydara doğru şerare feşan, şakkı sânîsi Kadı Hamamı ve Kadı çeşmesine süzan ve kazaya rızâdan başka çare olmadığından Otluk-cuyokuşu'na suûd ve etrafı eknâfım cayır cayır yakıp lieclizziyâre Fatih Camiişerifine vürûd idüb Haydar canibinden şeraredar olan âteşi dûzah medar yeminü yesarde der-gâr olduğu halde İfraziye semtine kamet firâ-zi ifraz olub sehamı belâ gibi büyür ve menâ-zile atılıp bilkülliye hâkester ve camiin avlusuna dehşet fikeni sûru şer oldukta havlii mezkûrda badi âteşden kad hamide olan ibadullahın ahmal ve-eskaali kaliçei ateşin endam ve küsterdei zemini inhidam olub camii merkumun kubbesi göğüs gerüb minareleri dik gelmekle derûnine duhule fırsatyab olamadığından etrafını tavaf ederek Fatih merhumun türbei şeriflerini baadezziyâre merka-di enverlerine ihlasla fatiha han oldukta şiddeti rûzikârdan canibeynine temas ve Bahri-sefid ve Bahrisiyah câniblerinde kâin meda-risi karini indiras ve âteş esas idüb talebei ulûmu bilkülliyye dil sûhte itmiştir. Badehu Büyükkaraman'ı badel ihrak kurbinde vaaki Kavafhâneye pâyendâzi sur'at ve kavafları mest ü sergerdanı hayret ve Saraçhaneye doğru tehzizi rikâbı alevtâb iderek iyice (donatmış idi). Bir kolu dahi Atpazarma keremi inanı tuseni iztırab olub hayli özengi parlatmıştır. Bâlâde takriri zebangüdazı hâmei âteşin câme olduğu üzre Üsküblü semtine giden âteş Salihpaşa Çeşmesine alemkeşi nâri zemin olub Azebler canibine neşri azabı düzen eser iderek«Unkapanma vaaki Çinili Hamama girüb ve yesarinde vaaki değirmen hem hareket ve Atlamataşı'na hatve endâzı haybet ve Küçükpazar'a müntehi olarak kürsü pâzâ-
ı
CİBALÎ YANGINLARI
— 3558 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3559
CİBALİ YANGINLARI
re ande revaç virüb vafir alışveriş ittikden sonra Haydar'dan zebânekeş olan âteşi alev-gir canibi Zeyrek'e resîde olub cevanibinde vaaki ebniye ve cevâmi vesaireyi bilkülliyye zirü zeber ve zirvesinde kâin Kâşaneye sirayet ve derûnine duhul ittikde kabili hararet olmamakla silüb süpürüb yemininde vaaki Çinili Hamama girüb ve yesarinde vaaki değirmen sokaklarını döne döne yakub harab eylemiş:
Âsiyabı dehre geldik biz de növbet bekleriz
fehvasınca esbabının ahvalini digergûn itmiştir. Badehu şerârei âteş askeri cehennem peyklerini sekiz tabur idüb ibtidai zuhurundan otuz üç saat mürur etmiş idi ki tekrar Küçükpazar'da büyüyüb etrafını pür süz ide-rek tarafeyninden hücumu şererpâşi hümûm Ağakapısına misâli badi sümûm esdikde o sa-rayi mahsus bir taaki bâ nitaak iken Tekeli Köşkünün tahtânisinden bedi ile gitdikce terakki bularak Yangın köşküne kademmihâde ve köşk dahi nakli erguvan âsâ rengi binadan sâde olarak:
Kul bunahnayınca Hızır irişmez
kavlince Pâdişâhı âlempenah efendimiz hazretleri (Birinci Abdülhamid) ande mevcud ok maları ile gerçi saray ile köşk külliyyen müh-terik oldu ise de pâyi yümni teveccüh! pâdişâhı ile etrafındaki âteş munkafî ve mündefi olmuşdur.
«O gün cumaya tesadüf itmekle edâi sa lâti cum'a mümkin olmayub herkes minarelerde ezani süz ü güdâze ağaaz ve hademei ehalii harikin feshi siyamına bâ fetvai şerife cevaz verildikden sonra yağmacı güruhunun harike Kızılbayram didiklerinin sırrı nüma-yan olmuşdur. Badehu Zeyrek zîrine tenezzül iden âteş Vefaya doğru aznı idüb:
Ol bî vefâyedek gideriz
müfâdince semti Vefadan mürur ve canibi cevrü cefâya ubur ve Kuyucular Mollahusrev Şehzadebaşı taraflarına bünyad efkeni sûr oldu. Ve bir canibi Timarhane verâsından zencirkeşi cünûnü ıztırar ve henüz rehâyab olmamış divâne var Tiryakiler Çarşısına bir şevki nigâhi merhametle keyiflerine değme-yüb tiryakilerin ne maacun olduklarını tefhim ve civarında meyvecini şevk olarak Kirazlı Mescidini baadettenavül Âtıfzade merhumun konağına atfi zimamı azimet ve o hanedana kataa atûf itmeyüb öteki âteşin koluna mâtufualeyh olmuşdur,
«Bir tarafı dahi Bozdoğan kemerini ku-şatub Acemoğlu Meydanına ferzâne at sür-müşdür. Bundan akdem Çavuşoğlu malı bulunan Ahmed Nazif Efendinin (B.: Ahmed Nazif Efendi) hanesini aşari ümrandan tanzif ve sair büyûti harâbezâre taz'if ile viran ve Eskiodalara müntehi olarak tecdidini tenbih ile güzeran itti Sultanahmedden bir kolu Sa-rıgüzelin bir kolu Yeniodaları eski adettir diye selâmlayub derûninde bulunan Kul taifesi selâma durduklarında kataa iltifat itmeyüb o dûdimâni bektâşiyeyi harab ittikde Halıcılar Köşküne döşeüb ol fezâye basti kaa-liçei âl eylemişdir.
Dostları ilə paylaş: |