«Kulağımızı biraz tıkayarak içeriye girdik. Zira burada aşağı tabakadan Rumlar ve Ermeniler vardı. Onların tecessürkâr ve alaycı bakışlarından çekiniyorduk. Fakat kimse bize bir göz atmağa bile tenezzül etmedi. İstanbul halkı umumiyetle dünyanın en az mütecessis olan ırkmdan-dır. Onların gözüne çarpmak için ya bir sultan olmalıdır, yahut da sokaklarda ana doğması koşan bir deli.»
CONSTİTUTİON (S. S.) — Zamanımızda dünyanın en büyük, en lüks gemilerinden bir A-merikan transatlantiği; 30.000 ton hacminde, 215 metre uzunluğunda ve 11 katlı olan bu deniz
CONSTİTUTION (S. S.)
_ 3606 —
ÎSÎÂNSUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3607 —
CORCİ (Horoz)
S. S. Constitution (Resim : S. Bozcah)
sarayı gemi 1951 yılında denize indirilmiş ve 40 milyon dolara mal olmuşdur; içinde 300 kamara, 200 kişi alır bir lokanta. 11 salon, 6 bar, 2 yüzme havuzu, l sinema bulunuyor, gemicileri hariç müstahdem olarak 370 kişi hizmet ediyor idi. En yeni ve lüks eşyası sayılamıyacak kadar çeşitli olup yalnız kamaralar, salonlar ve koridorların zeminine 10,000 metre kare tutarında halı döşenmiş idi. Denize indirildiği tarihden 1961 yılına kadar geçen 10 yıl içinde 2,f> milyon millik sefer yapmış, ve bütün masraflarını 1956 yılında çıkarmış bulunuyordu.
S/S Constitution 1961 yılının mart ayı sonlarında kaptan Lindguit'in kumandasında İstan-bula geldi; bu tecrübeli deniz adamı muhtelif gemilerle İstanbulu 39 sefer ziyaret etmiş, bu kırkıncı gelişiydi; İstanbul Limanında 40 saat kalan Contitution 26 Mart 1961 sabahı İstanbuldan ayrıldı. New York'dan 11 martda yola çıkmışdı, bu seyahati 40 gün 40 gece sürecekdi; 20 nisanda New York'a dönmüş bulunacak idi. Her seferinde turistik geziye çıkan yolcularının hüviyet ve şahsiyetine göre isim alan gemi, bu seferinde «Dullar Gemisi» adı altında gelmişdi, 440 Amerikalı yolcusunun büyük ekseriyetini erkek ve kadın dul zenginler teşkil ediyordu; ve bunlar arasında 200 milyoner 8 sanayi kiralı, l vali ve l belediye reisi, 200 dul hanım, l hiç evlenmemiş yaşlı kız bulunuyordu; sanayi kıralları arasında biri Domatez kiralı James J. Carneglia, biri de Çelik kiralı Nathaniel D. Arott idi. Dikkate değer bir yolcu da, ömür boyunca eline bir çalgı almamış, hatta nota okumasını bilmeyen James Petillo idi ki, Amerikan Müzisyenler Sendikası -başkanı idi. 40 gün 40 gecelik bu turistik seyahat için yolcular, işgal ettikleri kamara ve dâirelere göre adam başına 25,000 - 90,000 Türk lirası arasında ücret ödemişler idi; geminin çok
zengin kilerine bu 40 gün için harcı âlem iki madde olarak 32,000 şişe bira ile 75,000 tavuk konmuşdu.
Dullar Gemisi yolcularının mart ayı içinde yarısı geceye gelen 40 saatlik misâfirlikde İstanbulu gereği gibi gezib görmelerine elbet ki imkân yokdu. Buna rağmen içlerinden bâzıları bir Türk gazetecisine intibâlarını şöylece anlatmışlardır:
Mr. William A. Conant (Washington Belediye Başkanı) — İstanbulun tarihî yerleri, güzellikleri öylesine pek çok.
Mrs. Elmer Robinson (Kaliforniya eski belediye başkanının eşi) — Türk erkekleri çok nâzik., en sıkışık ânımda bana yol gösteren bir genci hiç unutamıyacağım.
Mr. James J. Carneglia — Ne diyeyim?.. İstanbulda yiyemediğim tek şey, domates oldu.
Mr. James Petillo — İstanbul Radyosunu dinledim. Yayınlarının çoğunu palâkdan yapıyor, burada müzisyenler grev yapsa radyo umursamaz..
Mr. Max A. Cohen (60 New York sinemasının sahibi) — Türkleri en iyi ben tanıdım galiba?.. Hem de müziğiyle, ajkiyle... Sinemacı olduğumu öğrenen tercümanım, beni Türk filmi oynatan bir sinemaya götürdü . Türklerin, film-lerdekine benzer aşk hikâyelerini sevdiğini söyledi. Şarkılar güzeldi, fakat hikâyesinin sonu kötüydü.
Mr. Minnie Arthıır (durmadan gezen bir dul) — Türk erkeklerim çok beğendim. Siyah gözlü bu erkeklerin bakışlarını, dünyanın hiçbir memleket erkeğinin bakışiyle değişmem... Belki de bu 40 gün 40 gecelik geziden bana, siyah gözlü, yakışıklı bir Türk delikanlısının ateşli bakışları hâtıra kalacak!..
Kaptan Lindguit'de bir sır ifşa etmiş: «Ge-fflim'a 440 yolcusunun ortalama yaşı 60 dır» de-
mişdir. (Hayat Mecmuasında Orhan Tahsin'in yazısından).
Mehmed KOÇU
CORCİ — Hicrî 1111 - (M. 1699) tarihli bir fermandan öğrenildiğine göre on yedinci asır sonunda, birinin dükkânı Gaîatada, birinin dükkânı da İstanbulda acıhamamda iki gayri müslim cerrahın adıdır. Hayatları hakkında başka kayda rastlanamadı.
Bibi. : Ahmed Refik, hicrî XII. asırda İstanbul Hayâtı.
CORCİ (Faytoncu) — 1880 ile 1890 arasında kibar hanımlar, beyler arasında is görür namlı bir muhabbet dellâlı, bilfiil fayton sürücüsü, kaşı gözü yerinde, afili, cakalı bir palikarya idi. Arabası kira faytonlarının en güzellerinden, mükelleflerindendi, kendisi de konak arabacıları gibi sırmalı cebken. potur "giyer, gaayet temiz kılıklı idi, ayrıca «kötü oğlan» olarak Ja şöhreti vardı. Nazenin hanımlar sureti mahsusa-da peyleyerek onun faytonu ile tenha, günlerde Kâğıthaneye, Cendere Boğazına, Alibey Köyüne giderler, çayırlarda, çınarlar altında bir kır kahvesinde otururlar, Corcu döner, yine kendi vasıtası ile haberleşmiş beyleri de alıp getirirdi.
Faytoncu Corci (Resim : S. Bozcah)
İkinci Abdülhamid devri sonlarının büyük şöhretli bir paşasının hoppa meşreb kızına, esvab-cıbaşı Çerkeş İlyas Beyin güzeilikde âfeti devran mürailik Çerkeş civanı oğlu Yusuf Beyi peşkeş çekip kızla oğlanı buluşdurup görüsdüren bu Faytoncu Corci oîmuşdu. Fakat hâdise şüyu bulmuş, kibar muhitde büyük dedi kodulara yol aç-mışdı. Hanım kız, yine o devrin kendi babasından çok daha üstün mevkide ve pek temiz, muhterem bir müşürünün oğlu ile evlendikden sonra da Çerkeş civanından vaz geçmemiş, evlendiğinin tezine bir gece, uyuyan kocasının koynundan çıkarak ve yatak o-dasının penceresinden ip merdivenle inip kararak kendisini bekliyen Corci-nin faytonuna atlamış, maşuku Yusuf ile beraber, oğlanın yakın akrabalarının bulunduğu Bandırmaya gitmişdi. Bu ikinci skandal, devrin pâdişâhına aksettirilmiş, İkinci Sultan Abdülhamid yaver-
lerinden birini Bandırmaya göndererek, kaçak gelini, kendisini çılgınca seven kocasına iade et-tirmişdi. Fakat genç, asîl ve çok güzel olan âşık zevç bu vakadan sonra teverrüm etmiş ve pek kısa bir zaman içinde de Ölmüşdü. Faytoncu Cor-ciye gelince Sultan Hamidin şahsen verdiği emirle Türkiye sınırları dışına atılmış, kötü palikarya Yunanistana gitmişdi.
Corci 1880-1890 arasında 20-25 yaşlarında idi; 1908 de bir Mısır seyahatımızda onu Pire limanında yalın ayak, hırpani kılıkla kayıkçılık yapar iken, rahmetli zevcim göstermiş, «Â!, bak şu kayıkçıya hanım.. İşte meşhur Faytoncu Corci dedikleri bu herifdir!.» demişdi. Corci de kocamı tanımış, kayıkdan vapura selâm vermişdi. «Tanıdığına göre kim bilir seni de kimlerle bulusdu-rurdu..» diyerek zevcimle İskenderiyeye kadar dargın durdumdu;
A. Ziynet ABDULLAH
Hakkâk Corci (Resim : S. Bozcah)
CORCİ (Hakkak) — Namlı bir kalpazan; gençliğinde bir müddet hakkak çıraklığı yapmış, fakat (kötü yollara sürüklenmiş, uygunsuz palikaryaların bâzîçei heve-sâtı olmuş, ilk defa 1872 de on yedi yaşında iken liman korsanı Kara Yani'nin mahbû-bu ve el ulağı olarak zabtiyenin pençesine düşmüş; daha sonra ildi hırsızlıkdan bir kaç sefer daha yakalanmış,* üç dört defa mahbusâ-j neye girmişdir; nihayet: ıslâhı hal etmiş gibi görünerek asıl sanatına dönmüş, fakat sanatını da kötü yolda kullanarak para kalpazanlığına başlamışdır, bilhassa kalp mecidiyeler yaparak sürmüsdür. Birinci Cihan Harbi sonunda, İstanbul'un işgal yıllarında sağ, yaşı altmış beşin üstünde, ak sakallı, ak saçlı, fakat hâlâ kalpazanlık ile meşgul bir şerir idi; 1918-1920 arasında ölmüş olacakdır.
Servet
CORCİ (Horoz) — 1880 ile 1890 arasında Beyoğlunun namlı muhabbet dellâllarındaii; gençliğinde karantina idaresinde memurluk ettiği için Karantinacı Corci diye anılırdı, muhabbet çöpçatıcılığma da o zamanlar başlamışdı; gaay-ît temiz giyinir, sözü sohbeti yerinde, terbiyeli 1-damdı; devrin rical konaklarına girer çıkars mah-
L...
CORCİ (Kemanı)
— 3608* —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
3609 —
CORCÎ USTA, CORCÎ FUTALARI
dum beyler, damad beylerle sıkı fıkı temas eder, onlara umumhanelere düşmemiş, orta malı olmamış güzel güzel rum kızları bulurdu, velinimetlerini de yine kendisi tarafından temin edilen rum evlerine götürüb nazeninlerle buluşdururdu. Nüfuzlu bir paşanın damadını bir terzi çırağı kıza deli gibi âşık olarak karısını boşamaya kalkması üzerine Corci'nin ne mal olduğu anlaşılmış, karantina idaresinden kovulmuş, konaklara giremez olunca sanatını Beyoğlu sokaklarında ve birahane, meyhane ve kahvehanelerinde icraya başlamışdı. Gaayet sıska, gagaburun. incecik boyunlu, saçı bıyığı ağarmış, dilinden kadın kız lâfı eksik olmaz, «Horoz ölmüş, gözü çöplükde kalmış» darbi meselince kendisine sokak dellâlı olduğu devirde ayak takımından yeni âşinâların-ca «Horoz» lâkabı takılmışdı; her daldığı yerde etrafa şöyle bir göz gezdirir, bir kaç masadan mutlaka davet olunur, bira, şarab, rakı her ne ise bir içki ikram olunur, biraz da nazlandıkdan sonra .cebinden eli altındaki kızların yarı üryan çekilmiş fotoğraflarını çıkararak gösterir, pazarlığa girişirdi, sonra kösemen gibi öne düşer, peşine takılan huvardayı bir eve götürürdü; kendi aidatı sabit, bir mecidiye idi Bu yolda altmış beş yaşlarına kadar sürttü durdu. Ayak takımından bıçkın güruhu gençler Corci'yi sokakda görünce: «Üü rü üüü!.» diye bağırırlar, Corci hemen yan sokaklardan birine sapıp kaçardı.
Sermed Muhtar ALUS
CORCİ (Kemani) — Onsekizinci asrın birinci yarısında yaşamış ünlü bir musikişinas; hayatı mutlak karanlık içinde idi, sâdece ismi malum olup ne zaman yaşadığı dahi bilinmiyordu; Birinci Sultan Mahmudun (Padişahlığı 1.730-1754) sır kâtibliğinde bulunmuş, Hasodalı Salâhî Ağanın pâdişâhı için tutturduğu günlük vukuuat (hâtıra) defterindeki iki küçük not, bu meşhur kemaninin hayatına azıcık ışık vermişdir, ve Corci'nin en parlak zamanının Lâle Devrinde geçdiği öğrenilmişdir.
Hicrî 1148 yılından (milâdî 1735) başlayan beş yıllık hâtıra defteri İstanbul Üniversitesi türkçe yazmaları arasındadır; 1148 (1735) yılı notları arasında Corciye âid kayıdlar şunlardır:
«Pâdişâhımız meşhur Kemani Corci'yi huzuruna çağrıttı. Kemanını dinledikden sonra:
— Corci!.. artık pîr oldun, niçin bir şâkird yetiştirmedin? diye sordu. «Corci:
•— Pâdişâhım, yetiştirdim... Mehmed isminde bir şakirdim vardır, benden üstündür, fa-
kat oğlanı Erzurum Valisi İvaz Paşa alup götürdü., dedi.
«Bunun üzerine Pâdişâhımız emretti, Erzurum Valisine mektub yazıldı ve Corci'nin şakirdi Kemani Mehmedi İstanbula göndermesi ferman olundu..»
Kıymetli defterin başka bir sayfasında da şu satırlar okunuyor:
«Bugün Kemânî Corci Sarayı Hümâyuna geldi, ve Erzurumdan getirilmiş şakirdi Mehmed adındaki gene ile huzura çıkdı. Pâdişâhımız delikanlının kemanını dinledi, çok beğendi. Mehmc-di mûsiki ilminden de imtihan etti, mûsikîdeki bilgisini de takdir etti. Fermanı hümâyunları ü-zerine Corci'nin şakirdi Kemânî Mehmed Ende-rûnu Hümâyunun zülüflü oğlanları arasına alındı..».
İstanbul Belediyesi Kütübhânesinde Muallim M. Cevdef kitabları arasında Salâhi Ağanın defterine benzeyen başka bir hâtıra defteri vardır, bu ikinci defter de Birinci Sultan Abdülhamidin günlük hayatı üzerine tutulmuşdur (Padişahlığı 1774-1789); bir yıllık, hicrî 1188 (milâdî 1774) yılı vakalarını ihtiva eden bir defterdir; onda şu hayret verici satır okunuyor:
«Pâdişâh saz faslından sonra meşhur Kemânî Corci'ye altın ihsan eyledi..».
1735 de kendisine «Artık pîr oldun!.» diye hitab edilen sanatkâr, 1774 de, kırk sene sonra da hayatdadır, ve pâdişâh huzurunda fasıl heyetine iştirak ederek keman çalmakda ve ihsan almaktadır. Corci'nin yüz yıldan artık bir ömre nail olduğu anlaşılmaktadır.
CORCİ (Kemânî Kör) — Üçüncü Sultan Selim devrinin, pâdişâh meclislerinde saz çalmış meşhur bir kemânî ve bestekâr; müverrih Şânî-zâde Atâullah Efendi, kendi adına nisbetle anılan vekaayinâmesinin üçüncü cildinde hicrî 1236 (Milâ:dî 1820 - 1821) vak'aları arasında hünkâr baş imamı Ahmed Kâmili Efendi'nin hal terce-mesi içinde bu sanatkârın adından bahsediyor, ve onu, aynı zamanda bir musikişinas olan Ah-' med Kâmili Efendinin hocaları arasında gösteriyor:
«Ahmed Kâmilî Efendi Kırımlı olub sinni sigarında bâzı akrabası şefaati ile Enderunu Hümâyuna alınıp giderek çavûşan arasına girdi ve hüsni savtı sebebi ile hânendelikde usulbendlik maharetine mâlik olduğundan başka musahibi sehriyâri Kemânî Hızır Ağa. ve ol âvanda sâzen-degân meyârunda üstâddii hüdâdâdı ile efher ve
hâlâ erbabı beyninde asarı muteber olan Kemânî Âmâ Corci ile dahi demsaz olarak kavâidi pişre-vîde dahi hayli balâ pervaz olmuşlar idi.»
Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi. Bu Kör Kemânî Corci'ye, Lâle Devrinde yaşamış ve çok büyük şöhret sahibi olmuş diğer bir kemânî Corci ile karışdırmamalıdır.
CORCİ (Paskal) — Geçen asır sonlarında Galatanın rezâlethâne - tiyatrolarından Avrupa Tiyatrosunun baş komiklerinden (B.: Avrupa Tiyatrosu). Ahmed Rasim «Orta oyununun inhilâli» adlı makaalesinde (A. Rasim, Muharrir bu yi, s. 48) bu sahne sanatkârı için «Pantomima pas-kalû tâbirini kullanıyor. Hayatı hakkında başka bir kayde rastlaıyamadık.
CORCİ ECZÂHÂNESİ — 1885 ile 1890 arasında İstanbulun büyük eczâhânelerinden biri; Corci Koridi adında bir rum tarafından açıl-mışdı, bu zâtın hayatı hakkında bilgi edinilemedi; eczâhâne Bağçekapusunda Hamidiye Sokağında idi.
CORCİNİN LOKANTASI — 1888 de Bey-oğlunda Taksimde bu ismi taşıyan bir rumun işlettiği şatafatlı bir içkili lokanta; zâbitanın şüb-hesi üzerine basılmış, asıl lokanta salonunun arkasında gizli muaşaka odaları bulunmuş, ve bu odalarda içki sofraları başında gizli fahişelerle uygunsuz delikanlılar müşterileri ile muhabbet âleminde yakalanmışdı; zamanımızın tâbiri ile randevu evi olduğu anlaşılan bu mükellef meşhur lokanta bu baskın rezaleti ile kapanmışdı. Bibi. : Devrin gazeteleri.
CORCİ SAATİ — Ceb .saatinden evvel kullanılagelen koyun saatlerinin, geçen asır sonlarına doğru îmal edilmiş bir çeşidine İstanbul halkı tarafından takılmış isimdir (B.: Koyun saati); ingiliz saatleri olduğunu tahmin ediyoruz; bu saatler önce, üstünde yazılı yapıcı - fabrika ismi olan «Briol» dan bozularak «Piriyol saat» diye şöhret ve rağbet görmüş, sonra bu isme «Georges» adı da eklenince İstanbulda, dolayısı ile Türkiyede Georges'dan bozma «Corci Saati» diye aranmışdır.
Çankırılı Hacı Şeyhoğlu Ahmed Kemal Bey «Görüp işittiklerim» isimli çok kıymetli hâtıralarının üçüncü cüzünde Corci Saatini şöylece anlatıyor:
«Ben koyun saati taşıyanlara yetişdim. Bu saatler bir kaç kat kutu - mahfaza içinde idi, en dış mahfazası - kutiF"*vn büyüklüğü küçük bir bakır sahan kadardı: bir kordon, yahud altın veya gümüş bir zincirle boyundan asılır, ve koyunda
taşınırdı; fabrikatörünün ismine izafeten Piriyol saati denilirdi, sonra saatlerin üzerine oğlu Geor-ges'un ismi de yazılınca Piriyollarm bizdeki ismi de Corci oldu. Abdülhalim Çelebiye âid olub ecdâdından kalmış bir Piriyol - Corci saati gördüm idi; dışardan ikinci muhafazasının kapağı her biri mercimek büyüklüğünde 26 parça elmasla kaplı idi; çarklarının mihverleri de elmas idi. Böyle saatler babadan evlâda miras kalırdı».
Aşağıdaki satırları da yüz sene evvelki bir İstanbul gazetesinin haftalık zabıta vukuat defteri icmalinden alıyoruz: «Haznedar Çiftliğinde yanaşma Hursidin leylen misafir kaldığı talebei ulûmudan Osman Efendinin odasından ertesi sabah mufârekatinde efendii mumaileyhin bir adet kiymetdar Corci saatini sirkat eylediği sabit olmakla üç mah müddetle habsine hükmolunmuş-dur» (Cerîdei Havadis, 1860)
CORCİ USTA VE CORCİ FUTALARI — «Kik» denilen bindirme futa teknelerin İstanbulda-pek şöhretli yapıcısı olan bir rum sanatkârdır; tezgâhı Boğaziçinde Bebekde, hâlen yıkılmış olan Bebek karakolunun az ilerisinde, denizden içerlek bir yalının altında idi. Yapdığı futalar zâten çok hafif tekneler olup onların en büyüğünü en çok üç kişi tutarak kaldırır, sahile kadar götürüp denize indirirdi. Corci Ustanın san'atmı işlediği ve şöhret kazandığı yıllar 1895 - 1908 arasıdır. Hayatı hakkında başka bilgi edinemediğimiz sanatkâr 1934 - 1935 arasında vefat etmiş-dir.
Kanlıcalı Câbir Bey «Boğaziçi Konuşuyor» adlı güzel kitabının «Corci Futaları» başlıklı kısmında bu sanatkâr ile yapdığı futalar hakkında şunları yazıyor:
«Bebekde doğramacılık ile maişetini temin eden Corci Lülio, Mısırlı Halim Paşa tarafından ilk defa Londradan getirtilen futaların eşini îmal etmeyi tasavvur, ve bir vesîle ile paşaya meseleyi iblâğa muvaffak olur. Paşa futalarından birinin kendisine verilmesini emreder. Arzusuna, ümid etmediği bir tarzda nail olan Corci, binbir teşekkür eder. Aldığı futayı mesaha ettikden sonra hiç bir parçasını kırmadan kamilen söker. Şekil ve sureti inşâsını, meleke ve mümâresesine güvene rek tetkik ettikden sonra benzerini îmal ederek paşaya takdim eyler. Paşanın takdirâtına mazhar olur. Corci doğramacılık sanatını artık futa marangozluğuna çevirir ve zaman ile halkın rağbetini celbeder. Corci,. gayet aksi tabiatlı bir kimse olmasına rağmen, îmal ettiği futalarında sanatının bütün inceliklerini göstermişdir. Hattâ bir zaman-
CORUM
— 3610 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3611 —
COŞKUN (Ali Huzûrî).
Ali Huzûrî Coşkuner (Resim : Suzan Âdil, Türk Folklor Araştırmaları dergisinden)
lar Londradan getirtilenler ile Corci Futalarım mukayese eden, yerli ve yabancıdan müteşekkil ve sanata âşînâ vukuf ehli heyeti Corci futalarının Londradan getirtilenlerden her bakımdan üstün olduklarını ikrar ettikleri rivayet olunur. Corci, futa îmal ederken malzemesinden bir şey esirgemediği gibi, işçiliğine de fevkalâde îtinâ gösterirdi. En birinci meziyeti doğruluğu olup futa ısmarlanır iken konuşulan şartları tamamı ile tatbik eder ve hileye kaçmazdı.
«Şehrimizde Ayvansaray ve İstinyede sandal ve kayık îmal edildiği malûmdur. Buralardaki îmâlâthâne sahibi ustalardan hiç birisinin müşterilerini memnun ettikleri işitilmemiştir. Bu zavallılar aldıkları siparişleri ne vaktinde yetiştirler, ve ne de konuşulan evsafda iş meydana getirirler. Yine bu zavallılar mütemadiyen çalışdık-ları ve ancak karınlarını doyurabildikleri halde, Corci senenin muayyen zamanlarında işlerini kemâli istikaametle îfâ ve itmam ederek kalan vakitlerini ailesi ile zevkü safa ile geçirirdi.
«Futalar tıbkı piyadeler gibi tek, iki üç çifte olarak, ekserisi maun, bâzısı çam ve gül kerestelerinden îmal edilir. Yalnız bunlardan inşâ şekilleri ile iç ve dış endazeleri piyadelerinki gibi değildir (B.: Futa; Piyade)» (A. Câbir Vada; Kanlıca, yahud Boğaziçi konuşuyor).
Reşad MİMAROĞLU
CORUM -— Batı tükçesinde balıkçı terimi; «balıkların gaayet kalabalık sürüler hâlinde yılgın kaçışı, kurulan dalyanlara, atılan ağlara bu halde dolarak bollukla tutulması»; palamut corumu, uskumru corumu, lüfer corumu gibi. Bu hal İstanbul sularında geçici balıklarda, ve onların muazzam sürüler hâlinde seyredip geçerken büyük balıkların hücumuna nğradıkları zaman, görülür, kendilerini büyük balıkların (Yunusların, orkinosların, kılıçların) yaklaşıp giremiyecek-leri sahil sulara, koylara, limanlara atarlar, hattâ bâzı eski yalıların' suyu bir medhalle denizden gelen havuzlarına kadar dolarlar; bir uskumru corumunda İstanbul dalyanlarında bir seferde yarım milyon adet uskumru tutulduğu görülmüş-dür. Palamut corumlarında da sahillerde palamutların âdi midye kepçeleri ile, hattâ elle toplanıp tutuldukları çok görülmüşdür.
Corum gece olmaz, dâima gündüz olur, bundan da balıklar, saldıran büyük balıkların geceleri dinlendikleri hükmünü çıkarmışlardır.
COSCİNA (Sivia) — 1963 yılında henüz
onsekiz yaşında sinema yıldızı güzel bir İtalyan
-kızı (adının okunuşu: Sivya Kosçina); İstanbulun
Sivia Coscina ,(Resim : S. Bozcalı)
en büyük magazini «Hayat» .n verdiği malûmata göre, İtalyanın en ünlü rejisörü Fede-rico Fellini tarafından keşfedilmiş olan bu genç yıldız, 1963 yılı nisan - mayıs ayları içinde Roma-da yapılan bir toplantıda İstanbulun güzelliğinden bahsetmiş: «Boğaz içinde bir hafta geçirebilmek için bir Türk filminde bir ay hiç bir ücret almadan çalışmaya hazırım!.» demişdir. Dilber sanatkârın adım ve güzel dost sözünü bu şehir kütüğüne kaydediyoruz.
B. ALACALI
COSTANZİO DE FERRARÂ — Onbeşinci asır sonlarında yaşamış Ferraralı bir ressam - hey-keltraş; Ferrara dukasına İstanbuldaki elçisi Bap-tista Bendadus'un 1485 de yazdığı bir mektuba göre Maestro (Üstad) Costanzio Fatih Sultan Mehmed'in sarayına kabul edilmiş, büyük hükümdarın müteaddid madalyonlarını yapmış, i'-- tifâtma nail olmuşdur. Sanatkâr uzun müddet İs-tanbulda kalmışdır; büyük bir madalya maketi Berlin Müzesinde idi.
Meşhur madalyonlarından birinin yüzünde Fâtih'in sola dönük profil portresi vardır; aynı madalyonun arkasında da at üstünde bir Fâtih yapılmışdır ki, o da sola müteveccihdir; belinde kısa bir kılıç, sağ elinde kamçı, sağ gerisinde yapraksız iki ağaç, daha arka plânda da çıplak bir tepenin üstünde bir Cami vardır. Topkapusu Sarayı Müzesinde bulunan orijinal yağlı boya bir Fâtih portresi de bu sanatkâra atfolunur, 1470 tarihini taşıyan ve Sultan Mehmed'in ölümünden on sene evvel tersim edilmiş olan portre 22x26 santim eb'adındadır, profil yapılmışdır; Fâtih daha az sakallı, sihhatli, toplu görünmektedir.
Halûk Y. ŞEHSÜVAROĞLU
COŞ (Tâceddin) — Muhasebeci, avukat; 1904 de İstanbulda doğdu (Babası Abdülhafiz, anası Halide); Eyyüb Reşadiye Numune Mektebinde, Davudpaşa Sultanîsinde, Ticâret Mektebi Âlisinin birinci kısmında okudu, 1928 de Ulûmî Âlîyei Ticariye Mektebinden diploma aldı, 1937 İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi, 1940 yılından
bu yana muhasebecilik ve avukatlık ile iştigal edegelmektedir. Bayan Mürüvvet ile evli; Sevil ve Nezih adında iki evlâd sahibi; fransızca ve almanca bilir; Ticâret Mektebi Mezunları Cemiyeti, Türkiye Hukukçular Derneği, ve Cumhuriyet Halk Partisi üyesidir. Balıkçılığa ve pul koleksiyonculuğuna meraklıdır, deniz sporları ve bağçe işleriyle uğraşır; «Ticâret Muhasebesi» adında basılmamış bir eseri vardır.
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
COŞANLAR (Selçuk) —Kalem sahibi iş a-damı, tüccar; 1921 de İstanbul'da doğdu (Babası Baki, annesi Feride) Kumkapu Orta okulunda (1936), İstanbul Lisesinde (1939) okudu; iki sene Dişçi Mektebine devam etti, sonra ticâret hayatına atıldı, Karaköyde Akın Ticarethanesinin, Bakırköyünde de bir kantin kurdu, Mısırçarşısın-da da bir iş yeri vardır; 1962 de Mısırçarşısı Cemiyeti ikinci başkanı bulunuyordu. Futbol ve güreş sporlarını sever; 1941 de neşredilmiş «Türkiye Coğrafiyası ve Vilâyetler Tarihi» isimli bir eseri vardır.
Dostları ilə paylaş: |