3618 —
1STAMBUL
ANSİKLOPEDİSİ
3619 —
CtJMALÎ (Necatı)
Onasis'in misafiri olarak batı sanat ve siyâset âlemlerinin en namlı sımalarını zaman zaman dinlenme seya-haîlarma çıkardığı için «Meşhurlar Yatı» adı ile anılır. 5 ağustos 1959 çarşanba günü de İkinci Dünya Harbinin en büyük şöhretlerinden İngiliz devlet adamı Sir Winston Chur-chill ile namlı sopranolardan Yunanlı Maria Callas'ı İstanbula getirmiş, 6 ağustos perşenbe günü de bu şöhretli yolcuları ile beraber İstanbuldan ayrılarak Akdenize dönmüştür «Cristina», Onassis'in zevcesinin adıdır ki, çok dilber olan bu genç kadın, kocasının M. Callas ile olan âşıkane münasebeti dünya ağzında bir skandal şekli olunca, İstanbul seyahati dönüşünden az sonra Onassis'den boşanmışdır.
CRITCHELL (Mary Hmvar) — İstanbulda doğduğu için İstanbulu ve dolayısı ile Türkiye'yi ikinci bir vatan gibi görmüş ve ilk fırsatda Türkiye'ye gelerek Ankara'da Gazi Terbiye Enstitüsünde uzun zaman muallimlik yapmlŞ Amerikalı biı kadın; kendini Ahmed Emin Yalman'm 1956
Mary Critcheel ve oğlu (Resim : S. Bozcalı)
Cristina Yatı (Resim : S. Bozcah)
yılında Vatan gazetesinde yazdığı uzun bir yazı sayesinde tanıyoruz; fakat maalesef bu yazı tarih rakamlarından mahrumdur; aşağıdaki satırları A. E. Yalınan'dan neklediyoruz:
«Genç Amerikalı hanımın babası Julian E. Giilespie ömrünün yirmi altı senesini Amerikan ticaret ataşesi diye Türkiyede geçirmiş, Türkiye-yi Amerika'ya iyi tarafından tanıtmağa âmil olmuş, iki memleket arasındaki ticaret münasebetlerini birkaç misline çıkartmıştır. Büyük kızı o-lan Mary Howard'dan başka ikinci bir kızı ve bir oğlu İstanbulda doğmuştur. Amerika'nın Londra ticaret müşavirliği gibi mühim vazifeler kendisine teklif edildiği halde hepsini reddetmiş, Türkiye'ye bağlı kalmış, nihayet burada ölmüşdür.
«(J. E. Gillespie'nin ölümünden sonra aile A-merika'ya dönmüş), aradan yıllar geçmiş, çocuklar büyümüş, okumuş, nihayet Mary Howard evlenmiş, anne olmuşdur. Birkaç sene evvel dul kalınca doğduğu memlekete gitmek, onun hizmetinde bulunmak hasretini duymuş, Washington'da-ki Georgetown Üniversitesinin ingilizce hocası yetiştirmek üzere Ankara Gazi Terbiye Enstitüsünde açtığı kursların kadrosuna girmiştir. Mu*
kavelesi bitince memleketine dönmüş, hariciye imtihanına girmiş, Habeşistandaki Amerikan sefaretinde çok cazip bir vazifeye tayin edilmişdir. Yüksek maaş, döşeli ev, diplomat hayatının cazibeleri; fakat Mary Howard son anda bunların hepsini reddetmiş, (ve tekrar Türkiye'de hizmet onu) mukavemet edilmez bir şekilde çekmişdir.
«Mary Howard Crischell bize şöylece anlat-mışdır:
—- Geçen defa Türkiye'ye geldiğim zaman, şöyle düşünüyordum: «Bir sene Türkiye'nin hizmetinde bulunayım. Doğduğum memlekete borcumu ödiyeyim, olsun, bitsin..» diyordum. Ömrümün ilk on iki senesi İstanbulda geçti. Bütün hatıralarım çok tatlıdır. Fakat bir diplomat kızı sı-fatiyle gerçek Türkiyeyi göremedim. Bunu ancak Gazi Terbiye Enstitüsünde keşfedebildim. Bir kısmı köylerden gelen yarının hocalarını tanımalısınız. Kendi memleketinizin istikbaline olan imanınız yükselir. İşim ağırdır. Bazan yorgun düşerim. Fakat ertesi sabah Gazi Enstiüsünün muhitine gidince yeniden doğmuş gibi olurum.
«(Bayan CritchelPin Douglas adında bir oğlu vardır, 1956 da onbir yaşındadır; Amerikalı Türk dostu kadın, oğlunu da şöyle anlajmışdır):
«— Size oğlumu anlatayım: Küçük iken kendisine «Paşa» diyorduk. Bu lâkap üzerinde kaldı. Şimdi bütün Ankara Douglas'ı Paşa, beni de «Paşanın Annesi» diye biliyor. Douglas bir müddet Kayseri Amerikan mektebinde okudu. Türkçeyi pürüzsüz surette konuşur. Türkçesi in-gilizcesinden kuvvetlidir. Hattâ dilinin bünyesini mantığa daha uygun bulduğu için, ingilizceyi de Türkçe söylediği gibi yazmağa alışmışdır. Kim bilir, belki de bir gün Amerikada yeni bir lehçenin akıncısı oluı. Paşa'nm bir hayli Türk dostu vardır. Bazılariyle damarlarını kanatmışlar, kanlarını karıştırmışlar, kan kardeşi olmuşlardır. Türkiye ile Amerika arasında köprü olmak bakımından bol bol yeni fikirleri vardır. Türk terbiye telâkkilerini derinden derine benimsemiştir» (A. E. Yalman).
CROCKETT (Lucy) — Amerikalı ünlü kadın yazar ve senarist; 1958 de ve 1961 şubatında iki defa İstanbula geldi; son seyahatini yaz-nıakda olduğu «6 Dünya» isimli eseri için yap-mısdı; bu kitabında ahvâlini anlatacağı altı memleket arasında en geniş yeri Türkiyeye vereceğini söyliyen muharrir, Yassıadaya da gitmiş, o sıra-
da bu adada görülmekde bulunan büyük siyasî dâvanın iki oturumunu tâkib etmişdi. Lucy Crocbert, İstanbul'dan İzmir'e, oradan da Ankara'ya gitmiş, Ankara'dan da İran'a geç-mişdir.
Lucy Crocketî
Baş rollerini Wil-liam Holden ve Debo-rah Kerre gibi zamanımızın büyük şöhretli, iki sanatkârı oynamış < «Mağrur ve Sefil» adındaki filmin senaryosunu bu kadın yazmışdır.
CUMÂLI (Necati) — Şâir, piyes, hikâye ve roman muharriri, avukat; bu satırların yazıldığı sırada İstanbul Radyosunun redaksiyon servisinde çalışıyordu; 13 Ocak 1921 de Flo-rina'da doğdu, Kurtuluş Savaşından sonra, 1923 de, mübadil olarak İzmir'in Urla kazasına iskân edilen Türklerden. İlkokulu Urla-da, ortaokulu İzmir Muallim Mektebinde okuyan Necati Cumâlı, sonra Atatürk Lisesine gitmiş ve 1941 de de Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olmuşdur. 1958 de evlenmiştir.
Şiire başlaması oldukça geç olmuştur. O zamanki hececileri beğenmiyor ve kendisinin de şiir yazabileceğine pek ihtimal vermiyordu, şiir sevgisi. 1934 - 35 yıllarında Necip Fâ-zıl'ın şiirlerini okuduktan sonra doğdu. Hâlen Doçent olan okul arkadaşı Hüseyin Batıhan'-da Gündüz, Varlık ve Yücel mecmualarını tanımış ve şiire karşı ilgi ve sevgisi artmışdır. Ve nihayet etrafının da teşvikiyle, 2 Haziran 1938 de «Ümitlerimin Gemisi» adlı ilk şiiri, ni yazmıştır. Bir müddet Toprak Mahsulleri Ofisinde çalışan Cumâlı, daha sonra hâkimlik stajı için gittiği Ankara'da Maarif Vekâleti Neşriyat Müdürlüğünde çalışmışdır.
1957 yılı sonuna kadar İzmir'de avukatlık yapan N. Cumâlı, bu tarihten sonra ve fazla vaktini alması yüzünden bu mesleği bırakmış kendini tamamen edebiyata ve şiire vermişdir; önce Paris'e gidip 19 ay kadar kalmış, dönüşte, hâlen haftada üç gün çalıştığı İstanbul Radyosu Haberler kısmı Redaksiyon Servisine girmişdir.
İlk şiir kitabı, izmir'de bir semtin adı o-
CUMARTESİ ÇOCUĞU
— 3620 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3621 —
CUMBA
lan «Kızıl Çullu Yolu» 1943 de yayınlandı. Bunu 1945 de «Harbe Gidenin Şarkıları», ve 1947 de de «Mayıs Ayı Notları» tâkibetti. Bu üç kitap da kısa zamanda tükendiği için 1950 de «Denizin İlk Yükselişi» ismi altında ikinci defa ve bir kitapta toplanarak neşredildi.
İlp piyesi «Boş Beşik», 1949 da İzmir Şehir Tiyatrosunda oynandı ve ilgi gördü; İstanbul Üniversitesi gençliği 1955 de bu piyesle Erlangen Festivaline katılıp derece aldı, daha sonra Üsküp Türk Azınlığı Tiyatroları tarafından oynandı ve bir müddet sonra da Sırpça'ya çevrildi.
1951 de «Güzel Aydınlık», 1955 de «Yalnız Kadın (Hikâyeler) ve «İmbatla Gelen» şiir kitaplarını yayımlayan Cumâlı, 1956 da i-kinci hikâye kitabı olan «Değişik Gözle» ile «Sait Faik Edebiyat Armağanı» nı kazanmıştır. 1957 de «Güneş Çizgisi (Şiirler)», 1959 da «Mine» (Piyes) ve «Tütün Zamanı» adlı romanı yayınlandı ki, bunlardan Tütün Zamanı filme alınmışdır. Mine ise 1980 da Şehir Tiyatrolarında oynanmıştır. İki sene sonra, 1961 de, Langston Hughes'ün 25 şiirini «Memleket Özlemi» adı altında çıkaran yazar, piyes yazarlığı bakımından en fazla başarıya ulaştığı «Nalınlar» ı 1962 de kitap halinde yayınlanmış ve .«Kent Oyuncuları» tarafından da başarıyla temsil edilmiştir. «Susuz Yaz» adlı hikâye kitabından sonra, 1963 yılı başında Reşat Nuri Güntekin'in «Çalıkuşu» adlı ünlü romanını sahneye uygulayarak kitap hâlinde neşretmiş ve Şehir Tiyatrolarında oynanmıştır.
Yayınlanmamış eserleri arasında «Derya Gülü», «Bir Yardım», «Aşk Duvarı», «Kaynana Ciğeri», «Kaçak» ve «İş Karar Vermekte» adlı piyesleriyle, «Appoliner» den 11 şiir ile Prosmer Merimee'den dilimize çevirdiği «Altın Araba» vardır (1983).
Halûk AKBAY
CUMARTESİ ÇOCUĞU — Ferid Devel-lioğlunun «Türk Argosu» adlı eserinde kaydettiğine göre hâneberduş pırpırılar, külhâ-niler argosunda deyim: «Piç»; müellif şu misâli veriyor: «Cumartesi çocuğudur, boş ver..».
CUMARTESİ TEKKELERİ — Tekkelerin kaldırılmasından önce İstanbul'daki tekkeler taşıdıkları isimlerden gayrı âyin günlerine nisbet ile de anılırlar idi; âyin günü cumartesi olanlara da «Cumartesi Tekkesi»
denilirdi, bilhassa has isimleri ezberlemede sıkıntı çeken ayak takımından kadınlar tekkeleri böyle isimlendirirlerdi. Muhtelif tarikatlara âid İstanbul'un cumartesi tekkeleri şunlar idi:
Bedevî Tekkeleri (
Çengelköyünde Şeyh Ahmed Efendi Tekkesi.
Celvetî Tekkeleri
Üsküdarda Selâmsız Caddesinde Acıbadem yahud Selâmı Ali Efendi Tekkesi.
Cerrahî Tekkeleri
Sofularda Mehmedağa Hamamı yanında Yesârîzâde yahud Ordu Şeyhi Hafız Efendi Tekkesi.
Üsküdarda Balaban İskelesinde Yağcızâde yahud Balaban Tekkesi.
Halveti Tekkeleri
Yeninişancıda Bülbülcüzâde Tekkesi. Silivri Kapusunda Aynalıbakkalda Sâdullah Çavuş Tekkesi
Kaadirî Tekkeleri
Üsküdarda Divitcilerde Avnizâde Tekkesi. Mevlevihane Kapusunda Gavsîzâde Tekkesi. Otakcılarda Çayırbaşmda Kolancı Şeyh Emin Tekkesi
Kasımpaşada Küçükpiyâlede Küçük Piyâle Paşa yahud Paşmakçı Tekkesi,
Küçükhamamda Balcı Yokuşunda Haffaf Mehmed Tekkesi.
Fatihde Yeniııişancı Camii içinde Nişancı Tekkesi. Üsküdarda Selâmsız Caddesinde Hindiler Tekkesi. Üsküdarda Paşalimanmda Yarımca Baba yahud Pa-şalimam Tekkesi.
Mevlevî Tekkeleri Mirahurda Üsküdar Mevlevîhâneşi.
Nakşî Tekkeleri Büyükkaramanda Mustafa Dede Tekkesi.
Rifâî Tekkeleri Hobyarda Bakârbey Tekkesi. Kasımpaşa'da Çürüklük yahud Alikuzu Tekkesi. Üsküdarda Tabutcular içinde Sandıkçı Şeyh Ed-hem Tekkesi.
Topkapusunda Bayazıdağa Mahallesinde Osman E-fendi Tekkesi.
Saadî Tekkeleri Defterdar iskelesinde Balçık Tekkesi.
SünbüH Tekkeleri
Fındıklıda Keşfî Cafer Efendi yahud Şeyh Yunus Tekkesi.
Çarşanbada Mehmed Ağa Camii içinde Mehmed Ağa Tekkesi.
Sabâm Tekkeleri
Silivrikapusu dâhilinde Seyyid Seyfullah Efendi yahud Emirler Tekkesi.
Üsküdarlı Ahmed Münib Efendinin «Mec-muai Tekâyâ» adındaki risalesinden aldığımız yukardaki cedvele göre İstanbul'un cumartesi tekkeleri 11 tarikate mensup 24 tekkedir.
CUMA TEKKELERİ — Tarikatların kaldırılmasından önce İstanbul'daki tekkeler ta-
şıdıklan isimlerden gayrı âyin günlerine nisbet ile de anılırlardı; âyin günü cuma olanlara da «Cuma Tekkesi» denilirdi; muhtelif tarikatlara âid İstanbul'un cuma tekkeleri şunlar idi:
Bedevi Tekkeleri
Eyyubda Islâmbey Mahallesi îslâmbey Tekkesi. Celvetî Tekkeleri
Üsküdarda Gülfemhâtun Mahallesinde Hüdâî Aziz Mahmud Efendi Tekkesi.
Küçükayasofyada cami içinde Küçükayasofya Tekkesi.
Üsküdarda Şeyhcamiinde Şeyhcamii yahud Divitci-' zade Tekkesi.
Üsküdarda înâdiyede Bandırmalı yahud Hâşimbaba Tekkesi.
Üsküdarda Hayreddinçavuş Mahallesinde Atpazârî Osman Efendi Tekkesi.
Halveti Tekkeleri
Silivrikapusunda Üçler Tekkesi.
Südlücede îshak Karamânî Tekkesi.
Topkapusu dışında Takkeci Camii içinde Takkeci Tekkesi.
Çenberlitaşda Atikalipaşa Camii içinde Kasım Çelebi
Tekkesi. - .
Kaadirî Tekkeleri
Eyyubda Bülbülderesinde Evlice Ba'oa Tekkesi.
Kasımpaşada Büyükpiyâle Camii içinde Piyâle Paşa Tekkesi.
Haseki Camii yanında Paşmakışerif Tekkesi.
Kasımpaşada Tersane yanında Türâbî Tekkesi.
Hekimoğlu Ali Paşa Camii içinde Hekimoğlu Tekkesi.
Eyyubda Evlicetaba Mahallesinde Hâkî Efendi Tekkesi.
Emirgânda Kafaf Hüseyin Efendi Tekkesi.
Edirnekapusunda Resmî Tekkesi.
Eyyubda Tabakhane karşısında Molla Çelebi .Tekkesi.
Bebekde Kayalarda Şeyh' Mehmed Efendi Tekkesi.
Sultanahmedde Güngörmez Mahallesinde Mısırlı Takkesi
Aksarayda Horhorda Hindiler Tekkesi.
Fatih Camii yanında Yahya Efendi Tekkesi.
Ayvansaray dışında Yavedud Camii içinde Yavedud Tekkesi,
Mevlevî Tekkeleri
Galata yahud Kulekapusu Mevlevîhâneşi. Nakşî Tekkeleri .
Edirnekapusunda Emir Buharı Tekkesi.
Kocamustafapaşada Akarcada Öksüzce Baba Tekkesi.
Edirnekapusunda Kaariye Camii yanında Ebû Sâid El-Hudrî Tekkesi.
Sultanahmed civarında Mehmedpaşa Yokuşunda Özbekler Tekkesi.
Üsküdarda Bülbülderesinde Özbek Tekkesi.
Silivrikapusunda Bâlîkuyusunda Bâlî Efendi Tekkesi.
Eyyubda Idrisköşkünde Çolak Hasan Efendi Tekkesi.
Halıcılarköskünde Feyzullah Efendi Tekkesi.
Kocamustafapaşada Feyziye Tekkesi.
Çarşanbada Mesnevîhâne Takkesi,
Langada Mercimek Tekkesi.
Eyyub Nişancasmda Şeyh Murad Tekkesi. Rifâî Tekkeleri
Fatihde Kadıçesmesinde Râşid Efendi Tekkesi.
Otakcılarda Sıraselvilerde 'Sultan Osman Tekkesi,
Mollagûrânîde Şerbetdar Tekkesi.
Şehremininde Safî Efendi Tekkesi.
Mevlevîhânekapusunda Tarsûsî Tekkesi,
Ayasofyada Abdurrahman Şâmî yahud Sancakdar Telskesi.
Fatihde Yenihamamda Kubbe Tekkesi.
Unkapanmda Yeşiltulumbada Halim Efendi yahud Yeşiltulumba Tekkesi.
Saadi Tekkeleri
Edirnekapusunda Çakırağa Mahallesinde Çakırağa yahud Eyyub Efendi Tekkesi.
Eyyubda Kızılmescidde Cafer Paşa Tekkesi.
Otakcılarda Sır Tekkesi.
Halıcılarköskünde Kilise Camiinde îsâ Efendi Tekkesi.
Üsküdarda Tabutcular içinde Ganî Efendi yahud Hallaç Baba Tekkesi.
Gümüşsuyunda Kantar! Baba Tekkesi. Sinânî Tekkeleri
Şehremininde Zekâîzâde Tekkesi. Sünbülî Tekkeleri
Ayasofyada Erdebil Tekkesi.
Kocamustafapaşada Sünbül Efendi Tekkesi.
Balatda Ferruhkethüda Camii içinde Ferruh Kethüda yahud Balat Tekkesi.
Aksarayda Kara Mehmed Paşa Tekkesi. Şâbânî Tekkeleri
Zeyrekde Akşemseddin Tekkesi.
Sofularda Ekmel Tekkesi.
Hocapaşada Salkımsöğüdde Aydmoğlu Tekkesi.
Mevlevîhânekapıısu dışında Mahmud Efendi Tekkesi.
Silivrikapusu dışında Balıklıda Seyyid Nizam Tekkesi.
Üdküdarda Doğancılarda Nasuhzâae Tekkesi. Şâzeli Tekkeleri
Beşiktaşda Ertuğrul Tekkesi.
Alibey Köyünde Şâzelî Tekkesi, Uşşâkî Tekkeleri
Yedikulede Mîrahurda Hâlid Efendi Tekkesi.
Üsküdarlı Ahmed Münib Efendinin «Mec-muai Tekâyâ» adındaki risalesinden aldığımız yukardaki cedvelde görüldüğü üzere istanbul'un cuma tekkeleri 13 tarikata mensub 65 tekkedir.
CUMBA — Cumba denilen çıkıntılar evlerin cephesinde çok eski zamanlardan beri yer almıştır. İstanbul'un yapılarına da yüzyıllarca evvel girmiştir. Daha şehir, surların dar çemLeri içinde sıkışıp kaldığı devirlerde Romalıların binalarında, Osmanlı Türklerini^
CUMBA
§622 —
istanbul
m
m
m
ANSİKLOPEDİSİ
3623
CUMBADAN RUMBAYA
lı kadar cesur fakat câhil bir kızın, Cemile'-nin uzakdan hayran olduğu Taksim sosyetesine güzelliği sayesinde kolayca girebilme fırsatını bulduğu halde, samimiyetsizlik üzerine kurulmuş o muhite intibak edemeyişi, hattâ etmeyişi, yetişdiği âleme sadık kalışı bu romanın ana çizgisi olmuşdur.
«Cumba» Cemile'nin semti Karagümrük, «Rumba», Beyoğlu - Taksim, oralardaki yeni kibarlar yaşayışıdır; ve romanın daha ilk sayfalarında Karagümrük sokaklarında «Ahter, lerin küçük oğlu Şefik» bir şarkı söyler:
01 bir salon gelini
Koy kalbime elini
Kıvır ince belini
Kalblere vur bir zımba
Rumba da rumba, rumba! «Ne de güzel sesi vardır piçin!». Roman Karagümrüğün tasviri ile başlar, dekorları da, insanları da doğru çizgileri, renkleri, hareketleri ve sesleri ile muvaffakiyetli anlatıl-raışdır. Sonra iç içe vak'alar, usta kalemin sû-
Cumbadan Rumbaya filminde Çolpan İlhan ve Efgan Efekan, (Resim : Sabiha Bozcaü)
sokaklara gölge ve serinlik bırakan geniş saçaklı • evlerinde, cumbanın yapının yüzünde yer aldığı görülür. Profesör Celâl Esad Ar-seven «Türk Sanatı Tarihi» adlı büyük kitabında Anadolu, Rumeli ve İstanbul'daki Türk evlerindeki cumbalara ait geniş bilgiler vermektedir. Profesöre göre zemin katı üstündeki birinci kat. çıkma kirişlere cumba şeklinde istinad ettirilmiş, bazı evlerde ise ayrıca dıştan eli böğründe denilen desteklerle tutturulmuştur. Bizanslılardan kalma yapılarda ise taşlarla dirsek bindirmeleriyle bu kat dışarı ta-şırılmıştır. İkinci katta bilinci katın inşaat şakuli dışına çıkararak cumba şeklini alır; bu da hariçten dirseklere istinat ettirilirdi. Bu tarz yapıda, binanın alt katları, kış aylarında havanın yağış ve saire gibi muhtelif dış tesirlerinden korunmuş olurdu. Mahdud bir sahayı işgal eden evin yapısı da bu suretle içten birin, ci katta ve yukarı katta yer kazanılmak suretiyle genişletilmiş olunurdu. Yalnız bu cumbalar zaten geniş olmayan şehrin sokaklarını bir de üstünden kapatıp bastırıyordu. Arseven Türk Sanatı Tarihinde, «İstanbul'da bazı dar-
Cumbalı ahşab evler ; C. Biseo'dan Nezih eli ile)
Cumbalı Ev. (Resim : Anonim)
ca sokaklar vardı ki, cumbalarda oturanlar karşıla evden çubuğunu yakacak kadar birbirine yakın bulunur ve bu cumbalar sokağın üstünde âdeta bir kemer teşkil ederlerdi» diyor.
Binaların bu esas çıkmalardan başka, bilhassa büyük zelzeleden sonra şehirde re- . vaç bulan ahşap ev inşaatında, ayrıca bjr pencerelik bir yere hasr edilmiş, değişik şekillerde cumbalar da yapılmağa başlanmıştı. İstanbul'un son yarım asır evveline ait günlerden artık hikâyeleri kalmış bu tarz cumbalar biraz da o devirlerde kadınların hayatlarının, evde ve örtülü geçmesinden ve dışarıyı daha rahat görebilme ihtiyacının doğurduğu şeylerdendi.
Bunlar ekseriyetle pencerelerden birinin çerçevesine tutturulan tahta bir mesnedin üç tarafı kafesle kapatılmak suretiyle yapılırdı. Bu cumba evin çocuğuyla kadının müştereken istifade ettiği bir yerdi. Çocuğun gününü geçirdiği aynı zamanda hava aldığı bir yer olmakla beraber aynı zamanda evin genç ka-
f
. dini da, hafifçe tutturulmuş gür saçlarını örtmeden, tiril tiril beyaz patiska örtülü kö. şe minderlerinden çıplak dizleri üzerine u-zanarak sokağı rahatça seyrederdi. Günün her saatinde, birbirinden değişik sesleri duyulan satıcılardan evvelâ cumbadan seslenilerek a-lış veriş edilirdi. Çok uçuk mavi bir tül içinden akan İstanbul'un sabah güneşinin aydın-lıklariyle parıldayan sokağın kaldırımları ü-zerinden geçen sütçünün, ekmekçinin^ zerzevatçının seslerine bir kere de cumbadan bakılır, sonra ahretlik sokak kapısına gönderilirdi.
Evin uygun bir bahçesi yoksa, çocuk mektebe gidinceye kadar, onun için en müsait köşe cumba idi, mamasını orada yer, bebekleriyle orada oynardı. Boy atınca da kafesin hizasından sokağı seyreder, mahallenin hayatını görür, sonradan karışacağı semtin yaşayış ahengi içine âdeta evvelâ oradan bakmış olurdu.
Eslzi dar sokaklı ahşap İstanbul'un yangın âfetlerinde bu cumbalar, geniş saçaklarla beraber, ateşin kolayca sirayeti ile yayılmasına sebep olurdu ki tarih kaynaklarımızda büyük yangınlardan bahsedilirken bu husus dâima belirtilmişdir.
Saadi Nazım NİRVEN
CUMBADAN RUMBAYA — Peyâmi Sa-fâ'mn Server Bedî müstear adı ile yazdığı bir roman, 1936 da Kanaat Kitabevi tarafından basılmış ve neşredilmişdir. İstanbul'un kenar bir semtinde doğmuş ve yetişmiş orta halli bir aileye mensub gaayet-le güzel bir kızın maceralı aşk hikâyesidir. Güzel, bilhassa kendine has çizgileriyle ga-ayetle güzel, iyi kalb-li, bıçkın bir delikan-
L.
— 3625 —
3624 -*
CUMHURİYET ÂBİDESÎ
rükleyici cazibesinde devam ederek, dâima temiz, afif kalmış Cemile'nin hayatı tatlıya bağlanır, cahil, bıçkın meşreb, haşarı güzel kız kendi âleminin delikanlısı Selim'le evlenir.
Cemile, Selim, zengin tüccar ve âlîcenab âşık Tahsin Bey mükemmel işlenmiş tiplerdir.
«Cumbadan Rumbaya» bir And Film kor-delâsı olarak beyaz perdeye de aksettirilmiş-•dir; filmin senaryosunu Turgud Demirağ hazırlamış, rejisörlüğünü de kendisi yapmış-dır; yerli filmlerin en başarılı, en güzellerinden biridir, Karagürnrüklü Gemile'yi filmde seçkin karakter artisti Çolpan İlhan caıılan-dırmışdır; sanatkâr fizik yapısı île de romanda tasvir edilen kıza o kadar benzemektedir ki roman 1939 dan evvel yazılmış olmasaydı Peyâmi Safa'nın Cemile portresini çizerken Çulpan'dan mülhem olrnuşdur denilebilirdi. Figüranlarına varınca aksamıyan bu güzel filmde Efgan Efekan «Selini», Kadriye Tuna Cemile'nin annesi «Asiye Hanım», Mürüvvet Sim «Şâhende Teyze», Vahyi Öz de «Tahsin Bey» rollerini kudretle oynamışlardır.
1983 yılında bir reklâm şirketi de istanbul Radyosunda «Cumbadan Rumbaya» adı ile neşriyata başlamış bulunuyordu.
Hikmet Binası ÖNOL
CUMHURİYET ÂBİDESİ — (B.: Taksim Cumhuriyet Âbidesi).
•CUMHURiYET CADDESİ — Beyoğlu ilçesinin Taksim nahiyesinin Şehitmuhtar, Ko-catepe, înönü, Gümüşsüyü, Harbiye ve Şişli'-nin Pangaltı mahallelerinin müşterek bir yoludur; Cumhuriyet Meydanı ile Valikonağı ve Halâskârgazi Caddeleri kavuşağı arasında u-zanır, yani Taksim ile Harbiye arasında ana caddedir; Askerocağı Caddesi, Şehit Muhtar Bey Caddesi, Tarlabaşı Caddesi, Lamartin Caddesi, Aydede Caddesi, Receb Paşa Caddesi, Topçu Caddesi, Abdülhakhamid Caddesi, Yedikuyular Caddesi, Elmadağı Caddesi, Nisbet Sokağı, Uftâde Sokağı, Fransız Hasta-hânesi Sakağı, Selbaşı, Babil Sokağı, Cebel-topu Sokağı ve Meyve Sokağı ile kavuşakla-rı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, 18 ve 19 numaralı paftalar).
Büyük şehrin en geniş yollarından biridir; caddenin iki yanında asfalt döşenmiş geniş yaya kaldırımı, ortasında da ağaçlandırıl.
İSTANBUL
mış bir kaldırım uzanır. Eskiden çift hat tramvay geçmekde idi; tramvaylar seferden kaldırılmış, 1983 de rayları cadde üstünde durmakta idi, ki bu caddeden Kurtuluş'u, Şişli'yi, Nişantaşı'nı (Maçka'yı) ve Harbiye'yi Taksim'e. Tünel'e ve nefsi İstanbul tarafına bağlayan tramvaylar geçerdi.
Taksim'den Harbiye'ye doğru giderken, en eskisi yüz senelik eski binalar sol kolda görülür; hâlen onların arasına ve sağ koldaki -sahaya şeddadî binalar yapılmış bulunmaktadır.
Cadde sağ kolda büyük «Taksim Gezisi» sahası ile başlar; gezinin yeri meşhur «Taksim Kışlası» ve «Sürp Agob Ermeni Mezarlığı» idi, (B.: Taksim Kışlası; Sürp Agob Mezarlığı); hâlen muazzam binalar ile dolmuş karşı sol taraf ise kışlanın talimhane meydanıydı (B : Talimhane Meydanı).
Bu satırların yazıldığı sırada Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan kayde değer resmî ve hususî bina ve müesseseler şunlardır:
İstanbul Radyo Evi, İstanbul Basın - Yayın Müdürlüğü, Yüksek Öğretim İstanbul Yurdlar Müdürlüğü, Harbiye Öğrenci Yurdu, İsviçre Konsolosluğu, Hindistan Haberler Servisi Bürosu, Notre-Dame de Sion Fransız Kız Lisesi, Amerikan Kütübhânesi, Sürp Agob Ermeni Hastahânesi, İstanbul Hilton Oteli, Divan Oteli. Tamek Konservecilik Müessesesi, S'chell Company Müessesesi, Taksim Belediye Gazinosu, Eski tarihî Harbiye Mektebi.
Dostları ilə paylaş: |