sîdesinde:
Cirid oynamağa kaabil değil amma yaraşur Bağce seyrine cıkdıkca suvar olsa ana
diyor.
Cirid atmak — Halk ağzı deyim; bir ada-mm iki yer arasında durmadan gidip 'gelmesi; misal: «Nasıl -memuriyet, nasıl iş, bir türlü anlayamadım, hazret Ankara ile İstanbul arasında cirid atıyor».
CİRİD MEYDANI — Evliya Çelebi İstanbul etrafındaki mesirelerden bahsederken: «Kâğıdhâne yolunda Cirid Meydanı vardır» diyor. Zamanımızda böyle bir yer yokdur. On yedinci asırda atlı cirid oynanır bir yer mi idi bilemeyiz, başka kayde rastlanamadı.
CİRİDOĞLU VAK'ASI — Hicrî 1100, milâdî 1689 yılında Üsküdar ve Kadıköyü yakası halkını günlerce dehşet içinde bırakmış kanlı bir vak'adır; şöyleki: Sivas Valisi Gedik Mehmed Paşa Celâlîlik yoluna sapmış, sonra aman dileyerek, kendisine uymuş sancak beyleri, kendisinin ve o beylerin levend-leri ile Kümeline geçmek, Viyana Muhasarası bozgunundan beri devam ede gelmekde olan Avusturya çengine katılmak istemişdi. Çok âciz düşüncesiz ellerde bulunan İstanbul hükümeti bunu fırsat bildi. Gedik Mehmed Paşanın isteğini kabul etti, bir yandan da aman verilmiş celâlîlerin imhasına karar verdi.
Gedik Mehmed Paşa en yarar adamlarından Çorum Sancakbeyi Ciridoğlunu 800 nefer levendi ile öncü göndermişdi. Bunlar İzmiti geçince İstanbulda sadâret kaymakamı vezir Ömer Paşa hemen harekete geçdi (Sadırazam Bekri Mustafa Paşa ordu ile seferdedir, o tarihlerde pâdişâh ile hükümet erkânı da Edirnede bulunmaktadırlar); ordu seferde olduğu için İstanbulda büyük askerî kuvvet yokdu. silâhlandırılmış Tersane halkı, kalyon levendleri, korucu ve emekli yeniçerilerle Üsküdar yakasına geçdi, Karacaahmed Mezarlığında metrisler yapılıp bir pusu kuruldu, 1000 kadar bostancı neferi de Üsküdar Sarayının muhafazasına memur edildi. Güya fevkalâde iltifat olarak bir bostancı ustası ile Hacı Muharrem adında bir haseki kayık ile Ciridoğlunu karşılamaya gönderildi, ftendisi hile ile kayığa alınacak ve İstanbul yakasına geçirilip hakkından gelinecek idi; bu karşılayıcılar Ciridoğlunu Kartal İskelesinde buldular. Muharrem Haseki karaya çıkıp Çorum SaneaS beytee;
•— Kaymakam Paşa ile Bostancıbaşı hatırınıza riâyet ederek size kayık 'gönderdi, kayığa buyurun, askeriniz karadan bizi kol-layarak sizi kayıkla Üsküdara götürelim; cümle at kayıkları Kadıköy'ünde hazır, sizleri bekliyor, oraia askerinizle beraber karşı yakada hangi iskeleyi isterseniz oraya geçirelim... dedi.
Ciridoğlunun bölükbaşıları beyin kayığa binmesine mâni oldular, Ciridoğlu da, bu hareketinin yeni bir âsîlik bilinmesi için kâhyasını, mirâhurunu ve Kebeş Hacı adındaki baş bölükbaşmı gelen kayığa bindirip rehine olarak Kaymakam Paşaya yolladı.
Fakat Kadıköyüne geldiklerinde bütün etrafın metrislenmiş asker ile tutulduğunu görünce Ciridoğlu ile levendlerine vahşet geldi. O sırada Bostancıbaşı da kayık ile Kadıköyü İskelesine gelmişdi; beyi kayığa davet edince Ciridoğlu bilâkis atına bindi, ve sahile atla gelerek Bostancıbaşıya:
— Baka ağa!., biz âsî değiliz, kâfire kı
lıç çekip sefere geldik, üzerimize bu kadar
asker göndermenin sebebi nedir?., diye
sordu.
Bostancıbaşı:
— Vallah Bey oğlum, levendlerinden Üs
küdar şehrini korumak için biraz asker geçi
rildi, size zarar olmayacağına ben kefilim!.,
cevâbını verdi.
Ciridoğlu koynundan bir en'am çıkarıp bostancıbagıya el basdırıp sözünün doğruluğuna yemin ettirdi. Bunun üzerine Ciridoğlu, üç kayığa yüz nefer kadar levend doldurub Yedikuleye çıkarılmak üzere gönderdi. Kaymakam Paşa Yalı Köşkünde idi, ve kayıkçılara Yedikuleye gitmeyip «hava döndü!..» diye levendleri Yalı Köşküne getirmeleri gizli olarak şiddetle tenbih edilmişdi. Üç kayıkdan her birine otuzar nefer levend bindirilmişdi; ilk iki kayık saray rıhtıma yanaşdı, levendler karaya çıkarılıp: «Pâdişâhımız sizi bostancı yapdı.L» denilerek silâhları alındı, sonra kolları arkalarından bağlanarak Top Kapusun-dan Hasbağçeye alındı, orada bu altmış levend îdam edildi, başları kesilip vücutları, ayaklarına taş bağlanarak denize atıldı.' Ciridoğlu'nun evvelce yolladığı üç nefer rehin de îdam olundu; bunlardan beyin kâhyası ile mirâhurunun At Meydanında başları kesildi, Kebeş Hacı Bölükbaşı da zindanda boğuldu.
Üçüncü kayıkdaki levendler durumdan
Şii
CİSRÎ ATİK
— 3586
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3587 —
CİVAN
şübhelendiler; hemen, ellerini kılıçları kabzasına atıp kayığı Kadıköyüne geri çevirtdiler ve sûikasdı Ciridoğluna haber verdiler; bunun üzerine Ciridoğlunun askeri hemen atlandı, ve cenge hazır vaziyet aldı.
Çorum 'Sancakbeyi daha Kartalda iken beylik tuğunu Üsküdara yollamışdı. Tuğu getirenler de Üsküdar İskelesine yakın Zincirli. kuyu mevkiine geldiklerinde bir topçu çorbacısı: «Bre vurun şu 'kâfirleri!...» diye bağırmış, oradaki asker ve halk levendleri kurşuna ve el kayasına tutmuşdu, fakat tutturama-yıp tuğcu levendler dik yukarı Atpazarından çıkıp kurtulmuşlardı, bunlar da başlarına geleni Ciridoğulna anlatınca, ilk iki kayıkdaki altmış levendinin ve üç rehininin hayatından ümidini kesen Çorum Sancak Beyi Kadıkö-yünde ortalığın kararmasını bekledi, ve akşam atlarını yem kesdirip gece Çamlıca yo. lundan kaçdı, Âlem Dağını aşarak ve Sakarya Nehrini geçerek, Engürüs çengine gitmek üzere gelen Gedik Mehmed Paşayı Geyve Köprüsünde buldu; devlet erkânının kendilerine verdikleri amanı bozmuş olduklarını anlattı. Gedik Paşa isyanı yeniden alevlendi, Vak'anm geri kalan safhası bu ansiklopedinin konusv. dışındadır.
Ciridoğlu hâdisesinden sonra Üsküdar halkı, belki haftalarca, bir celâli baskını korkusu içinde yaşadı, geceleri erkekler, sokaklarda silâhl?, nöbet tuttular.
Bibi. : Fındıklık Mehmed Ağa, Silâhdar Tarihi, II
CİSRİ ATİK —• (B. : Köprü; Unkapanı Köprüsü; Gazi Köprüsü).
CİSRİ CEDİD — (B.: Köprü; Galata Kop. rüsü; Karaköy Köprüsü).
CİSRİ. NEVPEYDÂ — Lâle Devrinde (1718-1730) Kâğıthânedeki Sâdâbâd mamuresinde (B.: Sâdâbâd) dere - kanal üstüne yapılmış köprülerden birinin adı; Nedim, Sâdâbâ-di tarif eden kasidesinde bu köprüden şu beyitle bahsediyor:
Ya o cisrin ki adı kendi gibi Nevpeydâ Şübhesrâ yokdur ana mülki cihanda sânî
IBibl. : Nedim, Divan.
CİSRİ SÜRÜR — Lâle Devrinde (1718 -1730) Kâğıdhânedeki Sâdâbâd Mamuresinde (B.: Sâdâbâd) dere - kanal üstüne yapılmış köprülerden birinin adı; Nedim, Sâdâbâdı tarif eden kasidesinde bu köprüden şu beyit ile bahsediyor:
Hurremâbâda karîb olduğiyçün Cisri Sürür itmede hurrem U mesrur dili nâlâm
Bibi. : Nedim, Divan, - 'ı
CİVAN — Dilimizde asi1, farsca. sıfat: gene, taze, delikanlı; meselâ «zen civan = taze kadın» gibi işaret ve tasrih edilmedikçe dâima gene, taze erkek, delikanlı anlaşılır.
Yüzü henüz tüylenmemiş genç erkeğe «taze civan», «.nevcivan», «mürailik civan», yeni tüylenmişe «nevhat civan», sakalı bıyığı çıkıp da sakalını tıraş etmeğe başlamış, yalnız bıyığını bırakmış gence «nevtıraş civan», «çâ-rebrû civan», tüy üstünde durmadan bâzû ve pençe sahibi, tuttuğunu yere serer iri yarı, güçlü kuvvetli gence «zeberdest civan» denilir.
Civan kelimesi hiç bir ek yapılmadan kullanıldığında sâdece gene, taze erkek, delikanlı mânasına gelir ise de kelimede ayrıca «gü. zellik» mânâsı, kıymeti de vardır; târihî ve edebî kaynaklarımızda meselâ «esnaf civanları» denildiği zaman, güzellikleri «Şehrengiz» denilen manzum risalelerle övülmüş esnaf tabakasının güzel, dilber delikanlıları kasdedilir; fakat bâzı yazarlar gene erkek güzelliğini has-sata.n belirtmek için «taze civan», «nevcivan» şekillerinde kullanırlar, ve bu suretle körpe, tüysüz gene erkek nıûrad edilir.
Civan kelimesi gerek sâde şekli ile, gerek «nev, nevhat, mürailik, taze, çârebrû, nevtıraş» gibi eklerle dâima temiz bir alâka ve askın matufu olmuş masum ve afif bir güzel genci îfâde eder; onun içindir ki dîvanlarımızda şâirler bu kelimeyi, çiftçinin tarlaya tohum saçdığı gibi kullanmışlardır; dîvan edebiyatında terennüm edilen güzellik, civan güzelliğidir; kız ve kadın dîvanlarda ender istisnalarla yer alır. Yine aslaa unutmamalıdır ki, dîvanlarda şâirlerin civanlardan vuslat recâ-ları, gaayet afif bir muhabbet dileğinden başkaca mânâ ifâde etmez. Ancak tarih kaynaklarında, bâzı kalender halk şâirlerinin destanlarında, hezel yollu kaleme alınmış mecmualarda, ağır hicviyelerde «hîz civan», «müstamel civan» gibi tâbirlere rastlanır.
Civan'ın zıddı «pîr» dir; bir toplumun bütün erkekleri kasdedildiği zaman, en yaşlısından en gencine kadar anlamında ve edebî bir klişe hâlinde «pîr ü civan» tâbiri kullanılır.
Civan kelimesinin fars dilinde okunuşu «cuvan» dır; bâzı lügat hastalarının Türk metinlerinde ve şiirlerindeki «civan» lan «cuvan» okuyup yazmaları, vezin .zarureti olmadıkça, bir nümâyişdir.
Dîvan deebiyatmdan civan üzerine teren-
nümler için aşağıdaki şiirlerin nakli ile yeti-nildi:
Dâim arayan bulsa civanım seni bende
Bir gönce gül olsan da senin gülşenin olsam
(Nedim)
Uşşâkın olsa nola feda nakdi canları , Seyretmedin mi dünkü fedaî civanları Şevk âteşine sen de tutusdun mu ey gönül Gördün mü dün güreş tutuşan pehlivanları
(Nedim)
Serapa hüsnü ansın dilsitansın nâz perversin Civâni mihribansın şuhsun nâzende dilbersin
(Nedim)
Güzelsin tazesin tersin civansın Gözümde nursun sinemde cansın
(Nedim)
O balâ kad civan kim perçemin fesden çıkarmışdır Seri uşşâkına bu şiveden âlâ belâ olmaz
(Surûrî)
Bâzan güzelliği övülen civanın işi meşgalesi de zikredilir, Enderunlu Vâsıfın aşağıya aldığımız iki şarkısından birincisi bir kemankeş civan için, ikincisi de bir kumbaracı neferi civan için yazılmışdır:
Bir keman ebru civâne Eyledim sinem nişane Geedi tîri aşk» câne Hüsnüne yokdur behâne
Oldu zahmi tîri müjgân Putei dilde nümâyan Pehlivanım sende meydan Hüsnüne yokdur behâne
(Vâsıf)
Aldı gönlüm şimdi bir humbâreci eşbeh civan Gamzei bî rahmi kıldı âkibet sinem nişan Bir tarafdan ceşmi bîdâdı ider aklım ziyan Böyle bir dayı revizli âfeti devri zaman
Parlayup cıkdı ocakdan ansızın bir gülizar Şöyle yalın yüzlü dilber kim dahi par par yanar Dûsdi ahi âşıkaanından kıvılcımlar çıkar Böyle bir dayı revişli âfeti devri zaman
(Vâsıf)
Aşağıdaki kıt'aları da esnaf civanları sânında yazılmış «Hûbannâmei Nevedâ» adlı risaleden alıyoruz:
Altınvaraka
Altınvarakcının teni mUzehheb Lâkin meşrebleri bıçkın olur heb İltifat idüb çekme haliya Bedhuy civan benzer kara çalıya
Attar /
Attar civan satar ecza devayı „ Aşka merhem karar hava civayı Kirpiği karanfil hâli fülfüldür Lebleri darçındır yanağı güldür
Mevlevi attar
Mevlevi civanın tennuresi ak Kesme billur misâl ayağı çıplak Sttar olmuş satar o külcei nur Dilhaste âsıka merhemi kftfÛr
Aynacı
Aynacı civanı aynalı gerek Bağı letâfetde o güli sadberk Ebrûsi o şuhun kıblenümadır Uşşâkın baştâcıdır hümâdır
Ayvaz
Kaareler içinde ermeni civan Bu şehre gönderen vilâyeti Van Mülevves olurlar gaayetle mühmel Su sabun yoksulu ayak ile el
Simitçi Civanı (Resim : S. Bozcalı)
Bakim
Bakırcı civanı bıçkın şehbazdır Kara donlu kara nıintanlı lâzdır îşve cilve bilmez hoyratlık nazı Kalbi âşık kırar Allanın kazı Bakkal
Bakkal civanında elde terazi ^Yağh müşteriye o dünden razı Dudağı sükker kelâmı baldır Bakma göz kamaşır el ayak baldır
Baklavacı
Baklavacı civan fıstık misâli Gül görse reşk idre o rûyi âli Bülbül dili tatlu şekerden baldan Nttfiya mliâli kâra kavalda»
CİVAN
— 3588
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3580 —
CİVAN
Börekçi
Börekçi civanı acar yufkayı Helâli gömlekle seyret o ay'ı Bakdığm görmesün ol âlicenâb Nar gibi kızartır sahibi hicâb
Bürimcükcü
Bürüncükcü civan ipekden nâzik Mekik parmağında görünür ilik Ustanın kalfanın başı tacıdır Pâyin öpen râhi aşkda hacıdır
Çarıkçı
Çarıkçı civanın kârı civanla Sehbaz oğlan sığırtmaçla çobanla Sırım gibi genedir saraca yamak Rumelinden ya boşnakdır ya pomak
Kadayıfcı
Sattığı kadayıf kâkülün teli Kâkül teli misâl incedir beli Reşk ider boyuna taze fidanlar Tığ gibidir kadayıfa civanlar
Kasab
Olsa dahi alnı bey oğlundan ak Kasab civanları cellâda yamak Ellerinde satur kesüb biçerler Yoldaşım kanlu şakî seçerler
Kâtib
Nevcivan kâtibdir gözlerin nuru Hâcegânın gönülleri sürürü Saçları okşanur teşbih yerine Elleri okşanur tashih yerine
Kayıkçı
Kayıkçı civanı mahbûburı iti Yakasından eksik değildir biti Yalın ayaklıdır küşâde sîne Saîmışdır ummanı aşka sefine
Kazaz (İpekçi)
Merguule merguule kâkülü ipek Kazazın civanı güzel olur pek Ayağın öpdürse ne lütfü ihsan Feridir sanmanuz o şûhi insan
Kozlıelvacı
Kozhelvacı civan arnavud nesli .Aşkbazlığa gaayet ile hevesli Sattığı helvadan' tatludur kendi Aguuşe çekenler cümle beğendi
Kömürcü
Kömürcü civan keştiban fetâ Kara kömür içre o dürri yekta Kömürcü sevenler çökürcü âşık Çalar yağsız aşa pür sefa kaşık
Kuyucu
Biri dahi kuyucudur efendim Serapa üryandır ol şehlevendim Pulâd beden bir müzehheb civandır Âşıklara âbı zülâl bulandır
Leblebici
Leblebici civan gaayetle kubad Elmaya alma der, Ahmede Amad Amma ki güzeller içre sânı var Aşüfte kâkÜİU perişanı vat
Bozacı Civanı (Resim : S, Bozcalı)
Maeıiîîcö
Macuncu civandır misk ile anber Nâz ile perverde olmuş o dilber Ol serhoş mehveşin ceşmânı baygın Davet makaamında öp gel ayağın
Çulha
Çulha civanında nezâket tamam Pak olur cümlesi istemez hamam Atarken ipliğe ol civan mekik Gam çekme efendim çantada keklik
Arnavud civanı hamam çıplağı Şehri îstanbulun yüzünün ağı Şimşir nalın ile tavus misâli Billur üzre güldür aî peştemâli
Fesçi
Fesçi civanları cümle Tunuslu Haylazı yok hepsi edebli uslu Kaymaklı ak hurma misâli dilber Ak burnuslu al al fesli ol güzeller
Gözlemeci
Gözlemeci civan gözler müşteri Bekâr uşakların o balâteri Âferinler levendâne reftâre Mubabbetde hem üisrdâae ğüftâre
Hallaç
Nevcivan bıçkının hallacdır şahı Giydirir uşşâka şeytan- külahı Destinde kemane pamuk behâne Dolaşır uşşâkın hâne behâne
Hanende
Hanende civanlar sertâcı meclis Gönül tahtı üzre o şandır ceîîs Hanende gerekdir hatâver ola Uşşâkın heyheyi mâkesin bula
Nakkaş
Güzeller içinde nakkaş civam Bihzad kıl kalemle resmetmiş anı Va'dî vuslak ider ceşmi câdûsu Müşkin hattı anın aşkın kaamûsu
Nalband
Hor görme efendim civan nalbandı Müsecceldir güzeller içre adı
Ande de boy bos var kaş göz el ayak Küheylân nallayan sol şehbaza bak
• Paçavracı
Paçavracı civan fındıkçı püser Kavmi Benî İsrâilden ol dilber Kızıl saç üstünde külahı eğri Hahambaşı olsa nola pederi
Peştemalcı
Peştemaîcı civan sattığı futa Futasın hamamda melekler tuta Rûyinde ebrûyi hattı ipekdiı ibrişim kâküllü bir civelekdir
Renebeî
Bağ bağçe bostanlar olmuş mekânı Âguuşler ziyneti- ol kerem kâm Yalun ayakludur mühmel civandır Gülgım yanağında hattı ryehandır
Saateü
Saatçi civanı kılı kırk yarar Eşref saat arar etmeğe karar Gah ekreb olur o gâfai yelkovan -Uşşâkın mizana vurur ol civan
Hizmet ider Kelâmı Hak üzere İltifat eylemez sîm ile zere Söz yok kaşa göze hem ebruvâne Gönül akar su gibi oî civâne
Sandıkçı
Sandıkçı civanlar selvi boyludur Aşık kadrin bilür melek huyludur Cümlesi ak donlu ak kuşakludur Şandukcudan yâr tutanlar hakludur
Saraç
Saraç civanları eli bıçaklı Geçme ol carşudan çelerler aklı Dilâver dilbaz cümîesi bıçkın Yol iz kolla konuş gaayetle sakın
Sazende
Sazende civanlar Lonca palazı Ariyet kisvedir üstünde nazı Tarife lie hacet artık o şahı Nesli kıMyandan olaa gümrâhı
Simitçi
Simitçi civanı püskürme benli Yol bulub efendim ol senli benli Gaayetle pişkindir tazedir gevrek Bindallı mintanı hediye gerek
Şekerci
Şekerci civanı o nûri dîde Dudakları karanfilli akide Nâliniııe bir gez olsam da tasma Ayağın öpdürse şekerci yosma
Şerbetçi
Nar ile turunç kızılcık vişnab Destinden nuş itmek kasem ki sevab Şerbetçi civanın hoş muhabbeti Sunsa da âşıka ecel şerbeti
Tabutcu - ;
Tabutcu civanı lücuc şefcerîeb Karadeniz yalısından olur hep Lütfitse iiîmeti visale irsenı Eliyle yapdığı tâbuta girsem
Yelkenci
Seyret ol civanı foiçib dikerken Sefine! aşka ak bezden yelken Akdeniz Boğazı anın boynuduî Yatduğu limanı âşık koynudur
Zenne (Orta oyımsiKla)
Oi civandır ki yok namusu ırzı
Zeyni arvetde muhabbet hırsızı Ferace yaşmak hem aklıkla allık Er iken avret olmuşdur ol alık
Yukarıdaki kıt'aları naklettiğimiz «Hû. bannâmei Nevedâ» da türlü msslekden 136 civan övülmüşdür, naklettiğimiz kıtaları da kısaltarak aldık.
Türk tiyatrosunun tuluat devrinde sahne yıldızları kantocu kızların arasında da, devrinde tutulmuş, alkışlanmış civan kantoları vardır, bir kaç örnek de onlardan alıyoruz:
I.
Öjeal Hanınım Hüzzam Kantosu
Müjdeler olsun a beyim Mehperî bir can gelecek Hüsün güzel çeşmi siyah Kaşian keman gelecek Gözlen âîıu gibidir Nâz ile reftar gelecek Ayağında kundurası Üstü fransız boyası Penbe ipek kordelâsı Nazlı civanım gelecek
II.
Küçük Peruz ile Şaınramın Hüzzam Duettosu
— Nazlı civan gel itme sen naz Âşıkına rahmeyle bir, az Âah gece gündüz eylerim niyaz Nazlı dilber sev beni biraz Âah.» ah.»
CiVAN
— 3590 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 3591 —
CIVAM
-
Şübhe etme sen benden aslaa
Senden ben ayrılırım sanma ah
Bir bakışla canımı yakma
Bende tahammül kalmadı zîrâ
-
Aşk yoluna ölürüm amma
Vefâdâr ol sen bana cana ah
-
Terk etme beni nazh civan
Getirdi sevda başıma belâ
Âah... ah...
-
Her derdine derman olayım
Nigâhma kurban olayını ah
-
inan artık şîvekânm
Sevdim seni emin ol emin
-
Gel elini koy sineme
Çek hançerini vur ciğerime ah..
— Feda olsun bu can civan
Çün gece gündüz eylerim efgan
Bu hâlime ağlıyor cihan
Severim seni imanım aman!..
IH. Büyük Peruzun Hicaz Kantosu
Behey civan ne idersin Görünmez kaçar gidersin Ben nasıl sabredeyim güzelsin O tatlı gözleri de her dem süzersin Vefasız kan ağlarım dâim üzersin Gözüme görünmez kaçar gidersin..
IV. Büyük Peruzun Rast Kantosu
Aman civanım civanım Kalmadı tabu tuvanım Feda olsun sana canım Civanım civanım civanım Çeşmânı nıestânın güzel Kaameti bülencün bî bedel Aman civanım civanım civanım Al fesin altında top kâkül Dayanır mı buna yahu gönül Sen civansın ben huvarda Cihan kalmaz bir kararda Aman civanım kaşlan çatma Rakibin sözüne aldanup kanma Giydireyim kuşatayım Kont gibi yaşatayım Kafe şantan gazinoda Masrafını kapatayım Civanım çakmış cakışdırmış Her şeyi kendine yakışdırmış Tulumbacı kayıkçı hallaç yorgancı Bozacı helvacı ipci urgancı Bir güzel nevreste bıçkın civan Yaman oldu benim hâlim yaman Çıksın civanım senaya raks idelim Vals kadril polka Çalsın muzika muzika
Y Rozika Hanımın Rast Kantosu
Bir yosma arab civanı severim Yolunda canım feda ederim Âh yâ kalbi kalbi Vah yâ aynî aynî aynî
Geçen asır sonlarına doğru İplikcizâde Mustafa adında bir zât tarafından kaleme alınmış bir fevâid mecmuasında civan kiyâ-fetleri ve o devrin bâzı âdabı hakkında şu satırlar yazılıdır:
«Kişi ki nevcivan ola amma taze murâhik amma hatâver nevtıraş amma çârebrû fetâ, seri serbâzmda serpuşu iğri dura
(Beyit)
Yıkmış samur kaşa külahı şahım Sevdim Allah için var mı günâhım
dal külah oldukda külahı ak -keçeden ola, kavuk oldukda kırmızı kadife ola ki ak dülbend ile gaayet yaraşıkdır. Ve hem destan nizam üzre olmayub perîşânî ola ki serde kavak yelleri esdiğine dâldir. Sayf ü şitâ pirehen girî-bânm küşâde tutalar ki eyyamı nevcivânî alâyişinden âyinei sîne şa'şaası dîdei uşşâkı hîre-lendire ve gerden düğmesin mavi ola ki isabeti nazardan hıfzeder. Civanda perçem ge-rekdir ve perçemini güiyağı ve ıtrışâhî ve ıtn-bergamut ve ıtrısünbül ile terbiye etmek ge-rekdii'.
(Beyit)
Hatırımdan nola çıkmaz hayâli perçemin Beslenüb ınînâyi dilde taze sünbülîer gibi
(Beyit.)
Boynuma zencir olub âhir beni mecnûn ider Başımı sevdaya saldı pek yamandır perçemin
ve kaşları dahi perçem gibidir.
(Mısra) Sürme çekmiş ıtrışâhiler sürünmüş kaaşına
sürme sünneti seniyyedir.
«Pirehenin ve şâir libâsın ve çamaşurun dâim pak ve pâkîze tutalar ki eyyamı civânî. de nezâfet ile istinas gerekdir ve fakrü faka nezâfete mâni değildir. Bunca selâtîni izam hazerâtı ve vüzerâyi kiram ve ulemâyı vâci-bülihtiram ve şâir sâhibülhayrât vel hasenat nice kimseler bu şehri İstanbulu nice hamamı dilküşâlarla zeyn etmişlerdir ki gurebâ bir akçe hare ile istimnam etmek için. Nevcivan ki vücûdi pak ola, Şeytan şerrü mekrinden mâsun olur demişlerdir. Her hafta el ve ayağında olan ezfârın (tırnakları) kat ede.
«Belde al kuşak yaraşıkdır, civanın kuşağı şal olsa âlâ nümâyişdir
(Beyit)
Bak belinde şaline Âşıkın vay hâline
câmedan dahi tercih al ola, amma sütmâvi dahi gaayet lâtif kaça ve zinhar şâir elvanda olmaya ve eyyamı sayfde ak sâde libas makbuldür. Kadimde yeşil olurdu, zamanımızda
rağbet yokdur. Cebken. dahi câmedan misillü-dür ve çağşır dahi öyledir. Diz çağsın oldukda civanın avamı baldırları çıplak ve kibarı tozlukludur.
(Mısra)
Virdi ziynet ona ol sırmah tozluk elhak Ocaklı civan dahi tozlukludur.
(Mısra) Oldu çağşırlı güvergin gibi tozluklar ile
civan kalyoncu olsa baldırı çıplakdır.
«Civan kişi pâyinde yemeni filâr pabuç neki ola arkasın basub topuk gösterüb topuk nümayişi civanlık şânındandır ki
(Beyit)
Kahvenin köpüklüsü Civanın topuklusu
demişlerdir, amma doğru söylemişlredir, kalender biraderlerimiz topuk temaşası kavli Eflâtun üzere usşâkın safa ender safâsıdır derler.
«Civan ki mü'mini muslini ola beş va-kitde vuzû ile eli ayağı dâim pak olur, amma civan ki kef'erei fecereden muğbece ola elin ve ayağın pak tutmak gerekdir. Eyyamı şitâ-da güllü çorab yaraşukdur ve zamanımızda gaayetle makbuldür, ak sâde çorab dahi makbuldür amma pak tutmak asan değildir,
«Civânâııı esnaf dükkâna çıkdıkda kış ola yaz • ola dâim pâ bürehne olub berber ve şekerci ve helvacı ve aşçı ve bakkal ve kasab ve emsali dükkân içre nâlin ile reftâr iderler, bezzaz ve kazzaz ve terzi ve çulha ve kavukcu ve yorgancı ve emsali dahi kilim ve hasır üzere yalın ayak reftâr iderler, Terlik manzû-rumuz olmadı, sordukda hâcegîler, olmaz, bid'attir dediler. Hâcegînin sulbî oğlu olsa dahi öyledir, oğlanın ayağı yalındır.
«Hâce ki civan çırağın kellesine ustura vurdura hamVuhdur, amma oğlanda kehle göre, ol zaman ma'fûdur. Müslim civanda kefere saçı dahi olmaya, perçem ve kâkül şöyle karârında ola. yâni cebini pâkine saldıkda kaşları üstünde dura, dirâz olmaya, dîdei enver-lerin setretmeye.
Dostları ilə paylaş: |