anılan semtde Kanunî Sultan Süleymanın gene yaşında ölen oğlu Cihangir'in ruhunu şad etmek için yapdırmış olduğu camidir ki, etrafında ve Tophanede çıkan yangınlarda beş defa yanmışdır, zamanımızdaki Cihangir Camii, hicrî 1238 de (milâdî 1823) İkinci Sultan Mahmud tarafından temelinden tutularak yapdırılmış binanın hicrî 1307 de (milâdî 1890) ikinci Sultan Abdülhamid tarafından yenilercesine tamir ettirilmiş şekildedir.
İlk yapısı Tezkiretül Bünyanda Mimar Sinanın eserleri arasında kayıdlıdır; Şehzade Cihangir'in vefatı hicrî 960 (milâdî 1553) yılında olduğuna göre, Cihangir Camiinin ilk binasının 1553-1555 arasında inşâ edilmiş olması gerekir.
Evliya Çelebi XVII. asır ortasındaki durumunu şöylece tasvir ediyor: «Aleksandra nâmında kadim bir mâbtâdin yerinde yaptı-rılmışdır; Sultan Süleyman Han binası olup sevabını oğlu Cihangir'in ruhuna bağışlayıp cihana sevabı almışdır. Gök yüzüne baş kaldırmış bir yüksek dağın tepesine bina olunmuş bir cihnnümâ cânüidir; Mehmed Ağa Camii dibindeki dik sokdakdan yüz basamak taş merdivenle çıkılır, nice şehbazlar bu merdiveni durup soluk almadan bir hamlede çıkmaya savaşmışlar ise de muvaffak olamamışlardır, bu mertebede dik yokuşdur. Cihangir Camii dört duvar üzerinde kurşun örtülü,bir kubbedir, zîrâ o yüksek dağ üstünde ağır bina yapılamaz. Bir minareli olup yanında tekkesi ve imareti vardır. İkindi namazından sonra cümle cemaat, ehibbâ ve yaranı safa toplanup deryada yüzen gemileri buradan temaşa ederler, cidden cihannümâ camidir. Duvarlarında Koca Mimar Sinanın elinin kudreti ayan ve beyandır.»
Hadikatül-Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Şehzade Cihangir'in ruhi için yapdırılmış o-lan bu camiin bina tarihi hicrî 967 (milâdî 1559-1560) dır. Mahfili hümâyunu ve sibyan mektebi vardır. Hicrî 1074 de (milâdî 1663-1664) doksan yaşını mütecaviz olarak vefat etmiş olan Şeyh Cihangiri Hasan Efendi bu camiin avlusunda bir zaviye yapdırmış idi ki, sonra yanmışdır. Cihangir Camii ilk yapısından beriye üç dört defa yanmışdır; evvelâ 1132 şevvalinde (milâdî 1720 ağustos), ve bir defa da 12 cemaziyelâhir 1238 (milâdi 25 o-
cak 1823) büyük Tophane yangınında yanmışdır. 1238 yangınından sonra sadrıazam Si-lâhdar Ali Paşa tarafından yeniden ve genişletilerek yaptırıldı. Evvelki binası dört köşe sivri ahşab kubbe olup üzeri kurşun örtülü idi (Radikanın tarif ettiği bu bina da Mimar Sinan eseri olan ilk yapı değildir), ancak iki tarafı kagir duvar idi, ve yanları dahi olma-yup (iki kenarında avlusu yok idi demek istediğini tahmin ediyoruz) yalnız arka tarafında biraz avlusu vardı. Lâkin bu def'aki binası gaayet müzeyyen, ve ahşab müdevver kubbe, dört tarafı mikdârı kifâye meydan olup ve parmaklıklar da yapılıp yeni bir de minare bina olundu».
Vâsıf Dîvânında Cihangir Camiinin bu yapısı için şu tarih manzumesi vardır:
Muhterik olup Cihangir Camü ihrakda Câyi asan binadan kaldı hâli bir mekân Sadn ülyâsı Ali Paşaya ferman eyleyüb Tarzı nevle hüsni diğer buldu mânendi cinân Sen de yaz Vâsıf cemaat okusun târihini ı «Camü âlâyı kıldı nev bina Mahmud Han» Sene 1238 (M. 1823)
Hicrî 1307 de (M. 1890) civarında çıkan bir yangında yine harab olan Cihangir Camii İkinci Sultan Abdülhamid tarafından yenilenerek tamir ettirildi ve bu tamirinde kapusu-nun üzerine şu tarih kitabesi konuldu:
Ebülfütûh Süleyman Hânı Kanunî Idüb bu mabedi şehzadesi içün inşâ O şehzadenin ismi şerifine nisbet Konuldu nâmı Cihangir Camü hattâ Cenabı şeyhi mükerrem Hasan Efendi kim Yegâne pîri reşâdet semîr idi hakkaa Virüb bu câye şeref bin yirmi şalinde Makaamm itti tamam elli dört yıl ihya Tariki feyz eseri halvetîden irşadı Nice müride verirdi nisabı izzü âlâ Mahalli 'zikrü ibâdet iken bu câyi lâtif Gecüb ninîn idüb ol zâti ekmel azmi bakaa Zaman zaman dahi beş defa muhterik oldu Hüdâya şükür bu kerre yine olundu bina Bak işte sâyei Abdülhamid Hanide îmân eskilerinden de oldu çok âlâ Salâti hamsede her zikri Hak akîbinde tdilsün ol şehi zîşâne bunda hayır dua Şeyh şimdi şu altıncıdır elidim târih «Becâ yapıldı metin işbu camii rânâ» Sene 1307 (M. 1890)
CİHANGİRİ CİNAYETİ — İstanbulda cinsî hırs ve arzular yolunda işlenmiş tüyler ürpertici bir cinâyetdir; 1962 yılının temmuz ayında, Cihangirde Defterdar Yokuşunda Arşınlar Apartmanında iki kız kardeşinin ya-
Jocelyn Kalomelini (Resmi : S. Bozcalı)
nmda oturan ve Erzincanda nefer olardk askerliğini yapmakda olan El-yas Noel Şoris a-dmda gaayetle iri yarı bir ermeni genci, ayni apartı-manın 14 numaralı dairesinde oturan Fransanın sabık İzmir Başkonsolosu ve vak'a sırasında Prag Elçisi Raymond Du-mas'm kızı ve Türkiye azınlığından 'ş adamı Vivana
Kalomenni'nin zevcesi Jocelyn (Joslin) Kalomenni'ye göz koymuş, İstanbula izinli olarak geldiği sırada, 14 temmuz 1962 cumartesi günü, otuz yaşında güzel ve câzib Fransız kadınını bir hile ile dâiresinden çı-kardıkdan sonra yine ayni apartımanda, kiracıları olan Baldini ailesinin yazlıkda bulunup da kapalı duran 11 numaralı dâiresine sokarak, orada evvelâ cerh, sonra ırzına tecâvüzü müteâkib vahşiyâne bir şekilde boğazını bıçak ile kesmek suretiyle katletmişdir.
Cür'etkâr ve son derecede soğuk kanlı kaatil E. N. Şoris madam Joslin kalomenni'-yi mutbakda çalışır ve kocası da içerde kitab okurken pek ustalıklı dışarı almaya muvaffak olmuşdur.
Bir müddet sonra zevcesini arayan koca onun sessizce kayboluşundan endîşeye düşmüş, apartınıan içinde aramaya çıktığında, alt katda kan lekeleri görmüş (cinayeti işlerken elini kesen kaatilin kanı), bunun üzerine zabıtaya müracaat ederek polis eliyle açılan mefruş fakat boş 11 numaralı dâirenin banyosunda, Joslin'in ', çırılçıplak soyulmuş ve ense kökünden atlas kemiğine kadar açılmış derin bir yara taşıyan cesedi bulunmuş-dur.
Bidayette esrarengiz gibi görünen cinayet, kaatil tarafından pencereden arkadaki hâli bir arsaya atılan kendi kanlı iç donu ile atlet fanilâsı polisin eline geçince esrar perdesi hemen kalkmış, bu iki suç delili diğer delillerin ele geçirilmesine yardım etmiş, ve
ClHANGÎRDE KARI KOCA KAVGASI
— 3566
istanbul
ANSlKLOPEDÎSÎ
3567 —
CİHANGİR KLİNİĞİ
bütün şüpheler üzerinde toplanmış olup da cinayeti müteakib Erzincana gitmiş olan El-yas Noel Şoris orada Park Palas Otelinde uyur iken basılıp yakalanmışdır. 22 temmuzda İstanbula getirilen kaatil suçunu büyük bir soğuk kanlılıkla itiraf etmiş ve vak'ayı şöyle anlatmışdır, ki aşağıdaki satırları 23 temmuz 1982 tarihli Yeni Sabah gazetesinden neklediyoruz:
«Kalomennller oturduğumuz apartıma-na ben askerdeyken taşındılar. Joselin'le ilk defa asansörde karşılaştık. Bir keresinde de benimle alay etti. Bana baktı, hizmetçisine birşeyler söyleyerek güldü. Açık, saçık elbiseler giyer, şortla gezerdi. Joselin'e karşı alâka duymağa başladım ve bu cinayet günü Büyükada'ya akrabalarıma gittim. Eve erken döndüm Bizim dairede çamaşırcı kadın vardı. Joselin'i 11 numaralı daireye indirmeyi düşündüm. O dairenin kiracıları sayfiyedeydi. Kapıyı elektrik kontrol anahtarıy-la açtım. Sonra 14 numaralı dairenin kapısını çaldım. Kapıya Joselin çıkdı: «Efendim 11 numaralı dairede hasta var, sizi istiyorlar» dedim. Memnunlukla kabul etti. O önden, ben arkadan indik, 11 numaralı daireye girdikten sonra kapıyı arkadan kapadım. Yatak odasına gittik. Kadın, kimseyi görmeyince şaşırdı. «Hasta nerede?» diye sordu. «Hasta filân yok. Sizi çılgın gibi seviyorum. Çok güzelsiniz, bu maksatla sizi buraya indirdim» dedim. O, «maksadını gayet iyi anladım. Ben namuslu bir kadınım» diyerek geri döndü. Belinden tutup kendime doğru çekmek istedim. Bu sırada Fransızca «İmdat» diye bağırdı. Sol elimle ağzını kapattım. Boğuşmaya başlamıştık. Yere yuvarlandık. Çabalayıp elimden kurtulmaya çalıştığını görünce, daha önceden hazırladığım bıçağa sarıldım. Kaba etlerine iki sefer sapladım. Yine kurtulmaya çalışınca bu sefer boğazına sapladım, çektim. Elimi de gevşettim. O zaman kadın «Beni öldürme, istediğini yap» diye yalvardı; bıçağı bıraktım. Çırılçıplak soydum bayılmıştı. Arzuma nail oldukdan sonra yavaş yavaş aklım başıma gelmişti. O'nu bu halde bırakamazdım. Beni her an ele verebilirdi. İş işten geçti, öldüreyim dedim. Boğazını boydan boya kestim. Artık konuşamazdı. Bu sırada parmaklarım da kesilmişti. Cesedin üzerinde iz bırakmamak için banyo-
ya kadar sürükledirn. Orada bulunan bir çift lâstik eldivenle cesedi iyice yıkadım. Kendimi ve elbiselerimi de yıkayıp sıktım. Kilotla atletimi son dakikada yıkamaktan caydım. Bi-çağı yıkayıp bir bezle kuruladıktan sonra aldığım yere bıraktım. Kendi dairemize girmek istedim. Vivana Kalemeni, yukarıdan «Joselin» diye seslenince vazgeçtim. Merdivenleri yavaş yavaş indim. Bir taksiye atlayıp Mar-kiz'de ablalarıma gittim. Şurasını söyliyeyim ki, Joselin'i banyoda yıkarken devamlı olarak ağlıyordum Ömrümde ilk defa bir kadına sahip olmuştum, onu da öldürmüşdüm. Kız kardeşlerim beni şırıl sıklara, elleri kanlı görünce şaşırdılar. Adadan dönerken denize düştüğümü söyledim. Beraber eve döndük. Apartmandan girerken kapıcı kadın Joselin'in kaybolduğunu söyledi. «Merak etmeyin, gezmeye gitmiştir, döner» dedim. Yukarıya çıktık. Vivian Kalomeni hâlâ karısını arıyordu, O'nunla ilk defa orada karşılaştım. 12 numaralı dairemiz de yeniden banyo yaptım. Az sonra 11 No. lu dairenin kapısı kırılarak içeride Joselin'in cesedini buldular. Kadının yakın arkadaşları, polisler, gazeteciler, bizim daireye doluştular. Kocası da gelmişti. «Geçmiş olsun» dedim. Polisler ve gazeteciler bizim telefondan istifade (.ediyorlardı. (Kaatil, bu arada Cinayet Masası Şefini göstererek «Siz de oradaydınız» dedi.) Feride ablam benden şüphelendi, inkâr ettim. Ertesi günü denize gittik. Oradan ben tirenle Erzincan'a hareket ettim.»
(Yeni Sabah)
Kriminologların ve ruh hekimlerinin üzerinde dikkatle duracakları kanlı bir vak'adır: «Hiç kız arkadaşım olmamışdır; dâima bir kadına âşık olmak istedim, fakat ablalarımın sıkı tutumu yüzünden buna muvaffak olamadım» diyen genç kaatil, anaların, babaların, velî ve mürebbîlerin de nazarı dikkatini çekmesi gereken bir tipdir (B.: Şoris, Elyas Noel). Bu satırların yazıldığı sırada bu müdhiş cinayetin muhakemesi henüz başlamamışdı. Adlî Tıb. kaatilin muvâzene: akliyesinin yerinde ve cezai ehliyeti olduğuna rapor vermiş bulunuyordu (mayıs 1963).
Cihangir Cinayeti İstanbulda büyük akisler yapmış vak'alardandır.
CİHANGİRDE BİR KARI KOCA KAVGASI — Atatürk devrinde olmuş bir kavga-
dır ki Falih Rıfkı tarafından Atatürke âîd 'anlatılan fıkralar arasındadır; bir şehir kütüğüne geçecek kıymetdedir:
«Bir vatandaş hapishaneden yAtatürke pek acıklı bir telgraf çeker. «Sana sığınıyorum, evrakımı Adliyeden al, oku, ne hüküm verirsen razıyım,» der. Atatürk zabıta işlerine pek meraklı idi. Biraz da bu merak yüzünden Adliye Vekili Saracoğlundan dosyayı ister. Baştanbaşa okur. Bize vakayı şöyle hulâsa etti: Adanın biri karısı ile iyi geçinmez-miş. Akşam Cihangirdeki evine gelir, biraz demlenir, gamlanır, Allah ne kadar kısmet etti ise karısı ile kavgasını eder, sızarmış. Bir akşam işi ters gitmiş. Kadın kavgayı mü-nasib yerinde kesmemiş. Avaz avaz bir haykırışına, bir sövüşme, Hüseyin Rahmiden bir iki formalık edebiyat mahalleyi ayaklandırmış. Nihayet adamcağız sokağa fırlayarak:
— Boşadım seni, kadın... Boşsun, üç de
fa, bin defa boşsun!., diye bağırmış.
«Bunun üzerine, pencereden başını sarkıtan karısı, şıllık şıllık:
-
Zor boşarsm, geçti o günler, şimdi
medenî kanun var! deyince, adam:
-
Hay senin de, medenî kanunun da,
onu yapanın da, yaptıranın da... demiş.
«Hemen bir kaç tanık, yapan kim, Büyük Millet Meclisi, yaptıran kim, tabiî Atatürk, bir tutanak. «Büyük Millet Meclisini ve kanunlarını ve Devlet Reisini tahkir suçu ile», eli kelepçeli veya kelepçesiz, «mevkufen muhakeme edilmek üzere» hapsi boylamış. Ayı-lınca da Atatürke o telgraf çekmiş.
«Atatürk şöyle hepimize bir baktı:
— A birader siz adamcağızın yerine ol
sanız ne dersiniz? diye sordu. Sonra: «— Bu
rezaletleri kaldırsak...» dedi.
«Bu gibi hâdiseler üzerine «hasıraltı» ve «hıfz» devri gelmiştir. Mümtaz Ökmen Adliye Bakanı iken muameleye koymadığı bu türlü dosyaların iki üç yüzü bulduğunu bana söylemişti.»
CİHANGİR DİSPANSERİ — Taksimde Sıraselviler Caddesinde 54 numaralı Vardar Apartımanmda husûsî bir sihhat müessesesidir, 1957 yılında açılmışdır, sahibi ve kurucusu Dr. Operatör Nedret Tanfer ile hemşire Saadet Türkerdir. Dâhiliye, hâriciye, kulak - boğaz - burun, çocuk hastalıkları, nisaiye, göz, cildiye, bevliye, diş ve röntgen ser-
visleri vardır. Bu dispanserde beş sene zarfında (1957 - 1962) 73 bin hasta muayene ve tedavi edilmişdir. Servis doktorları şu zat-lerdir:
Dâhiliye Dr. Fahri Ünseren ve Dr. Mâsu-me Çal; hâriciye Dr. Cemal Ergin, Dr. Özde-mir Dokumacı; kulak, burun ve boğaz Dr. Nedret Tanfer; çocuk hastalıkları Dr. Adnan İzgi, Dr. Nikolaidis; nisaiye Dr. Valsamidis; göz Dr. Ertuğrul Tarlan, cildiye Dr. Talât Öz-kozan; bevliye Dr. Suad Dizdar; di? Dr. Rebii İkizkaya; röntgen Dr. İrfan Kayral.
Muayene saatleri hergün 11-12 ve 15-16 arasındadır. Hergün kan, idrar tahlilleri, erken gebelik teşhisi, enjeksiyon, aşı ve pansuman yapılır; 1963 de tesbit edilmiş ücretler şöyle idi:
LİRA
Mutahassıs doktorlar muayene ücreti 10
Tansiyon kontrolü 3
idrar tam tahlil 6
Erken gebelik teşhisi 15
Kan şekeri 10
Kollesterin 15
Diş çekimi 10
Diş çekimi cerrahîsi 15
Diş Dolgusu 15
Kulak yıkama 15
Adale iğnesi l
Damar iğnesi 2
Pansuman 10
Küçük cerrahî müdahale 30-50
Hakkı GÖKTÜRK
CİHANGİR İLK OKULU — Cihangirde camiin yanındadır; 1873 yılında, Kanunu Sultan Süleyman vakfından bir binada Ana Okulu olarak açılmışdır. Camiin ahşab meşrutası olan okul binasının avlusuna paviyon ilâvesi ile ilk okul olmuşdur. İlk okulların numaralarla adlandırıldığı sıralarda 37. ilk okul idi. Önceleri üç sınıflı iken 1959 da 'beş sınıflı ve tam teşkilâtlı ilk okul olmuşdur. Normal tedrisattı okuldur; 10 öğretmeni ve 400 öğrencisi vardır; yavrukurt teşkilâtı bulunmaktadır, 200 ciltlik bir kütübhânesi bulunmaktadır (1963).
Hakkı GÖKTÜRK
CİHANGİR KLİNİĞİ — Cihangirde Batarya Sokağında husûsî bir sihhat müessesesidir yalnız kadın cerrahisi ve doğum kabul eder; semtin en mutena, havadar, denize hâkim manzarası olan beş katlı kagir bir binadır. 1960 yılında açılmışdır; sahibi ve kurucusu jinekolog operatör Hamdi (Özken'dlr;
CÎHANGÎR MAHALLESİ
3568 —
istanbul
3569
Cihangir Mahallesi (1934 Belediye Şehir Rehberinden)
küçük ve büyük iki ameliyathaneyi ve doğum servisini ihtiva eden müessese bir mu-tahassis hekimin devamlı nezâreti altındadır; 19 yataklıdır, batıdaki emsali ayarında çok temiz bir klinikdir.
Hakkı GÖKTÜRK
CİHANGİR MAHALLESİ — Beyoğlu kasasının Taksim nahiyesi mahallelerinden-dir; Gümüşsüyü, Kâtib Mustafa Çelebi, Gala-tanın Kılıç Ali Paşa ve Pürtelâş Hasan Efendi mahalleleri ile çevrilmişdir. Hudud sokakları şunlardır: Yeni Yuva Sokağı (Kılıç Ali Paşa Mahallesi ile); Kumrulu Sokak, Lenger Sokağı; Alçandan Yokuşu, Selime Sokağı (Pürtelâş Hasan Efendi Mahallesi ile); Bol. ahenk Sokağı, Kazancı Yokuşu (Gümüşsüyü Mahallesi ile); Sıraselviler Caddesi (Kâtib Mustafa Çelebi Mahallesi ile). İç sokakları şunlardır: Tavukuçmaz Sokağının bir kısmı (yeni adı Akyol), Pürtelâş Sokağı, Sağıroğlu Sokağının bir kısmı, Seyyid Ahmed Çıkmazı, Sormagir Sokağının bir kısmı, Solak Somun-cu Sokağı, Cihangir Caddesinin bir kısmı, Arslan Yatağı Sokağı, Sirkeci Mescidi Sokağı, Soğancı Sokağı, Oba Sokağı, Bakraç Sokağı, Matbaa Sokağının bir kısmı, Havyar Sokağının bir kısmı, Kumrulu Yokuşun bir kısmı (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 19). 1963 yılı martında mahalle muhtarı Bay İrfan Hi-vel'in verdiği malûmata göre mahalle nüfusu
12 bin kişidir; 632 ev ve apartıman, 71 dükkân, l mescid (Metruk Sirkeci Mescidi), l banka şubesi (İş Bankası), l pasta fırını, l otel, 2 han, l eczahâne ve l garaj vardır.
Hakkı GÖKTÜRK
CİHANGİR YANGINLARI — Eski ah-şab İstanbulun her semti gibi Cihangir de kendi içinden çıkan, yahud hemen altında bulunan Tophane semtinden çıkmış ve yayılarak büyümüş yangınlarla zaman zaman ha-rab olmuşdur.
Cihangirin içinden çıkmış ve tarih kütüğüne geçmiş yangınlar şunlardır:
Hicrî 1178 (M. 1765) yangını — On saat devam etti, hemen bütün Cihangir yandı.
Rûmî 18 ağustos 1279 (M. 30 ağustos 1863) yangını — Cihangirin Sormagir tarafında 42 bina yandı.
Rûmî 5 nisan 1285 (M. 17 nisan 1869) yangını — 20 bînâ yandı.
Rûmî 7 temmuz 1291 (M. 19 temmuz 1875) yangını — 41 bina yandı.
Rûmî 2 eylül 1331 (M. 14 eylül 1916) yangını — Önce 13 temmuz 1331 (25 temmuz 1918) da Tophanede bir yangın oldu; pek az sonra bu Cihangir yangını çıkdı, her iki ateş âfetinde Tophane ve Cihangirde 1325 bina yandı.
CİHANGİR YOKUŞU — Galatamn Kılıç Ali Paşa ve Pürtelâş Hasan E-fendi mahallelerinin arasında bir sınır sokakdır; bu iki mahalle arasında Salıpazar Yokuşu ve İlyas Çelebi Sokağı ile teşkil ettiği üç yol ağzı ile yine aynı mahalleler arasında Susam Sokağı ve Güneşli Sokrak ile teşkil ettiği dört yol ağzı arasında uzanır; İlyas Çelebi Sokağı tarafından gelnidiğine göre, dar bir yol olarak başlar, burada ze.
ANSİKLOPEDİSİ
min katları kagir ikişer katlı üç ahşab ev ile iki arsa görülür; sonra sola bir dirsek kıvrılır ve genişler, sağ kolda Cihangir Camii ve ki-tâbesiz, kesme taşdan ve susuz bir çeşme görülür; yolun bu kısmı 2-4 katlı kagir ve beton evler arasından geçer; kapu numaraları 1-27 ve 4-30 dur (mart 1963)
Hakkı GÖKTÜRK
CİHÂNÎ — On altıncı asır başlarında yaşamış şâirlerdendir; asıl adı bilinmiyor. Rumelili olup İstanbulda Medrese tahsili gör-dükden sonra kadılıkla taşraya gitmiş; Yavuz Sultân Selim, rüşvet alarak halka zulmeden bâzı taşra kadılarını aman vermeyüb îdam ettirdiği sırada bu şâir Cihânîyi de bulunduğu yerde îdam etmişlerdir. Şuerâ tezkiresi sahibi Lâtifi: «amma milmezem ki Sultan Selim Cihânînin zulme müterllik nesin işitti» diyor; aşağıdaki beytin örnek olarak kaydederken de: «Gûyaki hasbihâli olmuşdur» diye ilâve ediyor:
Didim, ey hûnî, bulaşma gel rakibin kaanına! Didi, kainden âdem oldu? ol da kimdir? kaanı ne?
CİHAN KÜTÜBHÂNESİ — Ankara Caddesinde 64-86 numaralı Kebeci Hanının mer halinde dir.
1892 yılında henüz 24 yaşında bulunan Mihran Efendi tarafından tesis edilmişdir. İlk dükkân, o zamanlar Babıâli Caddesi adım taşıyan bu yolun karşı sırasında Reşid Efendi Hanının yakınında idi. Bilhassa hukukî eserler basım ve yayınına ehemmiyet vermiş olan Mihran Efendi, bu iş için hâlen büyük Ankara Hanının bulunduğu yerde bir de matbaa kurdu, sonra matbaasını bugün Remzi Kitabevinin bulunduğu dükkânın arka tarafında bir yere taşıdı; bu matbaa bir yangında yandı, Cihan Kütübhânesinin hâlen bulunduğu yerde bir mürettibhânesi vardır.
Bu kütübhânenin neşrettiği başlıca eser. ler şunlardır: «Resimli Kaamusu Osmanî»; «Türkçe Kur'anı Kerim» (Cemil Said tarafından yapılmış ilk Kur'an tercemesi); Ahmed Vefik Paşanın Mollier tercemeleri; Mâliye külliyâtı; Sami paşazade Sezai Beyin «İclâl» ı; «Rübâiyâtı Ömer Haytam» (Sadullah Sacid Bey tercemesi); Tolstoi külliyâtı; H. İbsen'in «Halk Düşmanı»; V. Hugo'nun «Sefüler» i; günü gününe yayınlanan yeni kanunlar; yüzden fazla hukukî ve tarihî eser; bu güne kadar 42/eildini tamamlayan ve devam etmek-
CİHANNÜMA
de olan «Sicilli Kavânin», (bu eser, bu ki-tabevinin millî kütübhânemize emsalsiz bir hizmetidir); Sadullah Karakoç'un «Tahşiyeli Kavânin» i.
Kütübhânenin kurucusu Mihran Efendi 1868 de mütevazı bir ailenin evlâdı olarak doğmuş, on üç yaşında İstanbula gelmiş, iş hayatına çıraklık ile atılmış ve, yukarda kaydedildiği gibi gene yaşında kütübhânesini kurmuşdur. 1936 senesinde vefat etti, kütüb-hânesi üç kızı tarafından idare edilmektedir.
Hakkı GÖKTÜRK
CİHAN MATBAASI — Cağaloğlunda, Servili Mescid Sokağında Kurt İşhanındadır; 1952 yılında Riza İlkbaşaran ile Kemal Beyaz tarafından Sirkecide Nöbethâne Caddesinde 24 numaralı binada tesis edilmişdir; 1960 yılında son model, üç renk basan bir zarf makinası getirtilerek teşkilâtı genişlemiş, dolayısı ile yeri dar gelerek Kurt İşhâ-mna nakledilmişdir. Kitab, renkli etiketler ve her türlü matbu evrak, renkli reklâm takvimleri, banka evrakı, büyük ve küçük her boy cetveller gaayetle titiz işçilikle basılır. İstanbul piyasasında ciddî bir müessese olarak tanınmışdır.
Hakkı GÖKTÜRK
CİHANNÜMÂ — Dilimizde kullanılır f arşça bir terkib olub lügat mânâsı «cihanı gösteren» demekdir; geniş bir manzarayı ayak altında' gösteren yerlere bu isim verilir; İstanbulun eski ahşab mimarîsinde de evlerin, konakların en üst katında bulunan, ve mevkiine göre ya Halici, Limanı, Galata sırtlarını, yahud Marmarayı ayak altına serib gösteren taraçalara, etrafı fırdolayı câmekân, pencereli odalara da «cihannümâ» denilirdi. Aşağıdaki satırlar hicrî 1275 (milâdî 1858-1859) de Cerîdei Havadis gazetesinin bina satışları ilânları arasından alınmışdır:
«Sultanbayazıd (kurbinde Bâlipaşa Caddesinde Tatlıkuyu Camii şerifi yakınında üç kat üzere on dört oda harem ve kebir sofalar, ve kiler ve sandık odası ve câriye odası ve vâsi hamam ve câmekân ve yukarda kebir cihannümâ., ve beş oda selâmlık, uşak ctiası, dörtyüz arşın harem bağçesi ve bir kuyu ve karsısında dörtyüz arşın selâmlık bağçesi, harem ve selâmlıkda kullanışlı mutfak, selâmlık bağçesinde dört araba alır arabalık ve dört hayvan alır ahır ve üstünde seyis odası, yarım masura Kırkçeşme Suyu Dağıstanlı Be-
E
CÎHANNÜMÂ ÇEŞMESİ
— 3570
tSÎAMBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3571
CİHANYÂMDİ
olarak bir bakkal vardır; kapu numaraları 1-87 ve 12-52 dir (nisan 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
CİHÂNYANDÎ — 1885 ile 1900 arasında Yüksekkaldırımdaki evlerin birinde sermâye namlı bir fahişe; adı dillerde doîaşdığı zaman yirmi beş yaşlarında bir kadındı, «Macar kadanası» dedikleri boydan iri yarı, pen-be beyaz tenli, beyaza yakın açık sarı saçlı, mavi gözlü bir lehliydi; kaşı gözü alelade fakat işve ve cilve feninde pek usta idi; müşterileri ekseriyetle ayak takımı, bekâr uşağı taifesi, kürd hammallar, lâz kayıkçılar, hamam natır ve dellâkları, tersaneliler, tulumbacılar, Çeşme Meydanından Salıpazarına, Fındıklıya kadar uzanan sahanın ecnâsı muh-telifeden kabadayı ve haşaratı idi; o boydan adamların zevk aldığı sohbet ve muhabbet dilini pek iyi bilirdi; bıyıkları yeni terlemiş olub da ayakları henüz o evlerin eşiğini allamamış toy gençlerin yüzünü gözünü açmada pek ustaydı; meselâ bir yelkenli kaptanının bir tayfasına, c-liğer gene bir adamından bahsederken: «Hasanı alın da Cihanyandıya götürün, oğlanın yüzü gözü açılsın» •• dediğini işitmişizdir O devirde o âlemler için bilhas-
yin Konağı dinmekle mâruf konak satılık olup bulunanlar tarafından isteklisine gez-dirileceği ve pazarlığın dahi içindekilerle
olacağı».
CİHANNÜMÂ ÇEŞMESİ — Beşiktaştan Balmumucuya doğru açılmış yeni asfalt caddenin solunda. Yıldız Camimin batısına düşen sırtın yokuşlarından birinin üzerindedir; bu yokuşla Yenimalle Fürun Sokağının ke-sişdikleri yerde bir meydancığın ortasında kalmıştır. Çeşme dört köşe, takriben 6 metre 'boy, 5 metre yükseklikte köfeki taşmdandır. Üzerine taştan bir saçak ve yine dört bir tarafına da su kabı koymak üzere yarım metre genişliğinde taşırıl-mış bir kısımla çevrilmiştir.. Her yüzünün orta yerine, büyükçe beyaz mermer ayna taşı, bunun üzerine bir kitabe taşı ve bunun üzerine de ayrıca yine yeşil zeminli beyzi diğer bir kitabe taşı konulmuştur.
Dostları ilə paylaş: |