meyhane ve kârhâne ve mesire ve kahvehanelerde fodulluk edip dolaştılar. Uygunsuzluk edip kavga çıkarıp yakalandıkarı zaman da sorguya çekilince kimi bayrakdar, kimi iça-ğası, kimi bostancı ve eski püskü bir yadigâr olduğu anlaşıldı. Herkes bir acâib kıyametle bî perva icrayı habaset ederdi. Bir takımı şer'an ve aklen memnu, ağı yerde sürünür kaftan giyer, sünnet çocukları gibi ağlarını tutup yürürlerdi. Ayaklarına ucu hanımiğne-si, üstü ayağının yarısını örtmez, parmakları-nin bitişik yerleri görünür pabuçla dolaşır..»
CEZAYİRLİ GAZİ HASAN PAŞA ÇEŞMELERİ — (B:. Kaptan Paşa Çeşmeleri).
CEZAYİRLİ HASAN PAŞA SOKAĞI —
Beyoğlu merkez nahiyesinin Çukur Mahallesinde, Kalyoncukulluğu Caddesi ile Çukur, Zerdali ve Kadın sokakları dörtyol ağzı arasında uzanır. İki dirsekli bir 'sokak olup Boynuz Sokağı (Yeni adı Şehid Nevres) ile kavu-şağı vardır. (1934 Belediye Şehir Rehberi, No. 14/146). Kalyoncukulluğu Caddesinde o-lan üst başından yüründüğüne göre, bir araba geçebilecek genişlikde kaba taş döşeli, evvelâ sağa: sonra sola iki dirsekle kırılır, ve merdivenli yol olur. Rehberde gösterilen Çukur Sokağı hâriç, diğer iki sokak ile üç yol ağzı yaparak sona erer, evlerinin çoğu kagir yapılardır (mart 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
CEZAYİRLİ GAZİ HASAN PAŞA ve
TAKSİM SULARI — Cezayirli Gazi Hasan Paşa (B.: Hasan Paşa, Cezayirli Gazi) 1785 de kaptanı derya olunca Galata'da, Kasımpaşa'da bekâr odalarında başıboş aram eden kalyoncuları bir nizama alabilmek için Kasım-paşada bir kalyoncular kışlası yapmağı ve Tersaneyi de islâh etmeği düşündü. Bu tesisler için suya ihtiyaç olduğundan devrin Sultanına müracaatta bulundu. Padişahdan aldığı müsaade ile Paşa I. Sultan Mahmud'un Bahçeköydeki Topuzlu bendinin tevkif duvarını dört arşın daha yükselttirdi. Bu suretle yirmi iki masuradan fazla su temin ederek Osmanlı İmparatorluğunun bahriyesinde deniz kışlasını ve tersanesini de baştan yaptı. Taksim meydanında büyük su haznesinin yanındaki maksem binasının iç duvarlarına asılmış iki mermer levha mevcuttur. Maksemin lüle tertibatının üzerindeki kitabe taşının sa-
ğında, zemini yeşil boyalı, yazıları sarı yaldızlı mermer levhada, L Sultan Abdülhamid zamanında bu büyük Türk Amirali tarafından Taksim sularının nasıl zenginleştirildiği şöyle anlatılıyor:
«Hâlen derya kaptanı Vezîri mükerrem Cezayirli Gazi Hasan Paşa hazretlerinin Ter-sanei Âmirede ve Akbaba yokuşunda ve Kasımpaşa derununda müceddeden bina ve inşâ buyurdukları çeşmehâyi müteaddilerine icra olunan yedi masura mâi lezizlerinin sebat ve devâmiyçün işbu taksimin bendinin hengâmı kâimmakaamı âlîmakamlarında emvali mütevâfire sarfiyle derü divârını terfi ve tanzim buyurduklarını ve dahi kasabai mer-kuume sahilinde Kalyoncu askerine mahsus kışlakı hümâyuna icra olunan üç masura ve dahi işbu bin iki yüz senesi evâili tarihiyle bendi mezkûru defa temelinden zirvei âlâsına değin tamiri evvel masrafının üçü mikda-1 n emvali mütevâfire ve mütekâsire sarfiyle tecdid ve tamiri küllî ile tamir buyurduklarına binâen mütevellisi inhâst ile bâ hattı hü-mâyuni şevket makrun ve bâ hücceti şer'iyye kışlakı mezkûr hâricinde binasına muvaffak oldukları çeşmei cedidlerine ve kışlak-ı mezkûr derununa ve şâir diledikleri mahalle icra buyurmaları şart ve tayini ile bir defa dahi on iki masura ki, mukaddem ve muahhar def ai selâsede ihsanı hümâyun buyurulan cem'an yirmi iki masura mâi lezizleri olduğunu vaktü zanıâniyle beyan ve ifâde zımnında işbu levha tahrir ve bu mahalle vaz olundu. Sene 1200 (M. 1786)».
Cezayirli Gazi Hasan Paşanın, Mehmed Râif Beyin «Mir'atı İstanbul» adlı eserinde bildirildiğine göre, Tersane civarında Kalyoncular Kışlası Camii ile Sivrikoz Mescidi civarında bugün mevcud olmayan, 1192 de inşâ ettirdiği bir hamam, ve bir kısmı Kasımpa-şada diğerleri Boğaziçinde olmak üzere müteaddit çeşmeler yaptırmıştır. Bunlardan Ka-sımpaşada Kepekcilerde ve Camii Kebir civarında bulunan ve üzerlerinde «Sahib-ül hayrat kapudânıderyâ Gazi Hasan Paşa» yazılı çeşmelerile, yine Kasımpaşada [Yeniçeş-mede, Nalıncı Yokuşunda, Tersane içinde İkinci Sultan Mustafa zamanında sadrazam olan Çorlulu Ali Paşanın camii karşısında çeşmeleri vardır. Büyükderede Çayır Camii duvarında, civardaki çeşmenin su yollarını
„_
CEZÂYlRLÎ
— 3536 —
istanbul
ÂMSÎKLÖPEDİSl
3537 —
CEZERÎ KASIM
islâh ettirdiğini bildiren; ve Paşanın su hay
ratı içinde söylenebilecek, şöyle güzel bir ya
zı vardır: '
Kevser aktı Hüseyin aşkına hamd ile îçüb . Döndü Büyükdere bu memba ile me'vâye Safvet söyledi bir teşnei dil târihin Çeşme yaptırdı dua kıl Hasan Paşâye 1197 (M. 1783)
Saadi Nâzım NİRVEN
CEZAYİRLİ MEKTEBİ SOKAĞI — Ka-
sımpaşanın Camiikebir Mahallesinde Sıra berberler sokağı ve Safra sokağı dörtyol ağzı ile Paşaderesi sokağı arasında uzanır. Şâir Mihri sokağı ile kavşağı .olup Güllehâne sokağı ile de dörtyol ağzı yaparak kdsişir. Bir arabanın geçebileceği kadar genişlikde, kaba taş döşeli, fakat Şâir Mihri sokağı kavşağından sonra çamurdan geçilmez bir durum arz eder; iki kenarında teker katlı binalar altında şu dükkünlar vardır: 7 kahvehane, 4 berber, 3 koltukçu, l bakkal, l kundura tamircisi, l terzi, l demirci, l sandıkçı, l matbaa, l tuz imalâthanesi ve 3 katlı kagir bir otel. Çarşı boyu sokakdır; kapu numaraları 1-55 ve 2-40 dır. Şâir Mihri sokağı kavşağını geçince kitâbeli, sütun tezyinatlı, ayna taşı kabartma nakışlı, teknesi toprağa gömülü güzel bir çeşme harâbiye terkedilmiş bulunuyordu ve hazin bir manzara te'şkil ediyordu. (Mart 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
CEZAYİRLİOĞLU (Mıkırdiç) — (B.: Ce. zayirliyan, Mıkırdiç).
CEZAYİRLİOĞLU YALISI — Yeniköy-de bugünkü Avusturya Sefarethanesi; ondo-kuzuncu asırda İstanbul sarraflarından Cezayirlioğlu Mıkırdiçe âiddi (B.: Cezayirliyan, Mıkırdiç).
Mıkırdiç de diğer (meslekdaşiları gibi b devirde Osmanlı devletinin maliyesini idare eden hazineye büyük faizlerle borç para veren sarraflardan birisiydi. Kendisini Büyük Reşid Paşa himaye ederdi. Bu himaye sayesinde İstanbulda o zamanın havsalai tahammülüne sığmayacak derecede mağrurane ve müsrifane yaşıyordu.
Hasköyde vezir konakları kadar muhteşem bir ikametgâhı vardı. Yeniköyde de gayet büyük ve güzel kagir bir sahilhâne inşasına bağlatmıştı.
Bir Fransız mimarının çizdiği plânlara
göre yapılan bu yalının inşaatında Fransız ameleler ve ustabaşılar çalışmışlardı.
1852 senesinde Sadâret makamından ayrılan Reşid Paşanın hasımları Cezayirlioğlu Mıkırdiçi yere vurmak için münasip bir fırsat bulmuş oldular ve sarrafın bütün emvalini, emlâkini müsadere ettirdiler. Kendisini Reşid Paşanın himaye etmiş olmasını da paşa aleyhine bir vesîle yapmak istediler.
Bu müsadereler sırasında Cezayirlioğlu yalısı diye anılmaya başlanan ve Boğaziçinin o devirde ilk kagir hususî binaları arasında sayılan büyük yalıya da el koydular.
Cezayirli yalısı henüz ikmal edilmemişti. Uzun bir zaman böyle yarım bir halde-bırakıldı. Sonradan İkinci Abdülhamid tarafından sefarethane yapılmak üzere Avusturyalılara verildi.
1884 baharında İstanbulu ziyaret eden Avusturya Veliahdi Arşidük Rodolphe 9 nisan pazar günü Beykoza gitmiş. Beykoz kasrında bir müddet dinlendikten sonra atlarla Yuşaya çıkmış ve Kavak iskelesine inerek o-radan muşlarla Yeniköye geçmişti.
Veliaht ve zevcesi Yeniköyde henüz inşa halinde bulunan yeni Avusturya sefarethanesini görmüşler ve bahçesini gezip saraya dönmüşlerdi.
Cezayirlioğlu Mıkırdiçin İstanbul şehrine bir hizmeti de olmuş, 1853 tarihinde Ay-vansarayla Hasköy arasında kazıklar üzerinde «Yahudi köprüsü» ismiyle anılan üçüncü ve ahşap bir köprü yaptırmıştı. Bu köprü on sene sonra yandı.
Halûk Y. ŞEHSÜVAROĞLU
CEZAYİRLİYAN (Mıkırdiç Amira) — Devlet ve cemaat işlerinde bulunmuş meşhur bir sarraf ve hayırseverdir. Sarkis Amira Ce-zayirliyan'ın (1742-1815) oğludur. 1805 de İstanbulda Hasköyde doğmuş ve l Nisan 1881 de Kadıköyde vefat etmiştir. Hasköy Ermeni mezarlığında medfundur.
İlk tahsilini Hasköy Nersesyan mektebinde yapan Cezayirliyan, iş hayatına atıldıktan sonra sarraflıkla meşgul olmağa başlamıştır. Az sonra Devlet hizmetine intisap ederek Gümrük emini tayin edilmiştir. Aynı zamanda şahsî işlerini de idâme ettirmiştir. 1836-1838 yıllarında Hasköydeki Ne'rsesyan mektebini yeniden yaptırıp nazırlığını da deruh-de etmişse de, kıskançlık yüzünden bazı Er-
menilerin iftiralarından dolayı bilâhare istifa etmiştir. 26 Mart 1842 de teşekkül eden ve vazifeleri halkdan vergileri toplayıp zamanında Hazineye teslim etmek olan Rumeli ve Asya Kumpanyalarından ikincisine âza seçilmiştir. Tarihçi Avedis Berberyan, 9 Haziran 1843 de, iki aylık bir hapisten sonra Bur-sa'ya sürgün gönderildiğini ve 6 Mart 1844 de İstanula avdet ettiğini yazıyorsa da sebebini açıklamamaktadır. Keza bu sıralarda Hazine tarafından müzayedeye konulan İstanbul Gümrüğünün iradı, takdir edilen en yüksek kıymet olan 23 .milyon kuruşa mukabil, üç senelik bir müddet mukaavele ile Cezarliya-na tevdi edilmiştir.
Sadrazam Koca Reşid Paşa'nın şahsî dostu olması hasebiyle, 7 Mayis 1847 de Patrikhanede ruhanî ve cismanî iki meclis tesis ettirebilmiş ve böylece Patrikhaneyi amiralann nüfuzundan kurtarmıştır. Kendisi de cismanî meclisin ilk azalarından olmuştur. Türki-yede ziraat ve ipekçiliğin inkişâfında büyük hizmetleri sebketmiştir. Yeniköyde muhteşem bir yalı yaptırmıştır. Ayvansaraydaki Pi-rî Paşa Köprüsünü de inşa ettirmiş ve üzerinden ilk defa kendisi geçmiştir. Bu hâdise bazı kimselerin kıskançlığını üzerine celbettiğin-den köprü az sonra yıktırılmıştır. Keza Hasköyde Karaağaç tesmiye olunan rıhtımı da yaptırmış ve sokaklarını tanzim ettirmiştir. Köyün fakirlerine de yardımda bulunmuştur. Aynı zamanda bazı ermenice eserlerin neşriyat masraflarını da deruhde etmiştir.
Koca Reşid Paşa'nın azlinden sonra Ce-zayirliyan'ın da mevkii sarsılmış ve düşmanları ona karşı entrikalar çevirmeğe başlamışlardır. Bu esnada kendisine büyük bir meblâğ borcu olan yüksek rütbeli bir Devlet adamından alacağını tahsil edememiştir. 1859 da anî olarak çıkan bir irâde ile, hesaplarının teftişine kadar bütün servetine ve mülküne el konmuştur. Hesaplarının teftişi ise hiçbir zaman yapılmamıştır. Bir Avrupaya seyahate çıkmış, Londrada iken, müsadere edilmiş servetini kurtarmak ümidi ile İngiliz tâbiiyetine girmek için uğraşmış ise de muvaffak olamamıştır. Bunun üzerine 1860 da hasta ve üzgün bir halde İstanbula dönerek vefatına kadar Kadıköyde ikamet etmiştir.
Kevork PAMUKCÎYAN
CEZAYİRLİYAN AİLESİ — İstanbul'un en eski zadegan Ermeni âilelerindendir. Aslen Egin'in Abuçeh köyündendirler ve eski soyadları Hovyandır. Bu soydan İstanbu'a gelen ilk şahsiyet Serkis adlı biridir. Mumaileyh 1725 de ailesi ile birlikde şehrimize yerleşmiş ve sarraflık yaparak servet kazanmıştır. Oğlu Ohannes'in de ticaretle iştigalini arzu ettiğinden, 1730 da Halepli Mansur adlı bir kimse ile Cezayir'e göndermiştir.
Ohannes Ağa Cezayir'e vardıktan sonra ticaretle meşgul olmuş ve tekrar İstanbul'a dönerek şehrimizden külliyetli miktadda Ce-zayire mallar götürerek orada satıp büyük servete sahip olmuştur. Cezayir'in valisi ile de dostluk kurmuş ve orada ikamet etmek müsaadesini de temin ederek Cezayirli tesmiye olunmuştur.
Fakat Cezayirdeki tüccarlar bu şahsın gün geçtikçe hem servet hem de nüfuz bakımından kuvvetlendiğini görüp, diğer Ermeni tüccarların da oraya yerleşip kendilerini mutazarrır edebileceklerini göz önünde tutarak, ona karşı bir suikasd hazırlamağa karar vermişlerdir. Lâkin Ohannes Ağa bundan zamanında haberdar olarak Mansur adlı yardımcısı ile birlikde 1760 da İstanbul'a firar etmiştir. 1762 de pederi Serkis'i kaybetmiştir. Kendisi ise 1793 de 63 yaşında olduğu halde vefat ederek Eğya ve Sarkış adında iki erkek ev-lâd bırakmıştır. Bunlardan ikincisi, geçen asrın mühim Ermeni şahsiyetlerinden Mıkırdiç Amira Cezayirliyan'ın pederidir.
İşbu şecere 11 Ekini 1854 de zamanın Patriği Agop Başpiskopos Seropyan (1782 -1862) tarafından tasdik edilmiştir.
Kevork PAMUKClYAN
CEZAYİR SOKAĞI — Beyoğlu merkez nahiyesinin Firuzağa Mahallesinde, Bostanba-şı Caddesi ile Hayriye Caddesi arasında olup üzerinde aynı adı taşıyan bir çıkmaz - geçid vardır. Bir araba geçebilecek genişlikde, ka-bataş döşeli, kavisli yokuş ve merdivenli bir yoldur; üzerinde 2-6 katlı kagir evler bulunmaktadır; kapu numaraları 3-21 ve 2-18 dir (Mart 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
CEZERÎ KASIM AKAR ÇEŞMESİ SOKAĞI — Eyubda Defterdarda, Zalpaşa ve Çömlekçiler caddelerinin birleşdikleri nokta
CEZERÎ KASIM
— 3538 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3539 —
CEZMİ (Kadırgalı Kara)
Cezerî Kasım Mahallesi (1934 Belediye Şehir Rehberinden, £. Cantok)
ile Defterdar Caddesi arasındadır. Yolun iki başı bir araba geçecek genişlikde olup orta kısmı biraz daha genişdir. Paket taşı döşeli bir aralık sokakdır. Defterdar Caddesi üzerinde olan başında, sol köşede Balçık Tekkesi Mescidi; Zalpaşa Caddesinde, öbür başında sağ köşede Gezeri Camii bulunmaktadır. Bu sokakda l ekmek fırını, l kahvehane, l manav ve l terzi vardır (Mart 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
CEZERÎKASIM MAHALLESİ — Eyyu-bun mahallelelerinden, 1934 Belediye Şehir Rehberinin 9 uncu paftasında 116 numara ile gösterilmişdir. Nişancı Mustafa Paşa, İslânı-bey, Eyyub Sultan mahalleri ve Haliç ile çevrilmiş olup sınır yolları şunlardır: Defterdar Vapur İskelesi Sokağı, Takkeci Değirmeni Sokağı, Alaca Çeşme aralığı (Abdülvedud Mahallesi ile), Arakiyeci Camii Sokağı, Takkeci Çeşmesi Sokağı, Haydar Baba Caddesinin bir kısmı, Balcı Yokuşunun bir kısmı (Nişancı Mustafa Paşa Mahallesi ile), Balcı Yokuşunun bir kısmı (İslâmbey Mahallesi ile), Kızıl Değirmen Sokağı, Kızıl Mescid Sokağı
(Eyyub Sultan Mahallesi ile). İç sokakları şunlardır: Defterdar Caddesi, Fes-hâne Caddesinin bir kısmı, Çömlekçiler arkası Sokağı, Çömlekçiler Caddesi, Arpacı Hayreddin Sokağı Künkür Çıkmazı, Abdürrahman Şeref Bey Caddesinin bir kısmı, Sirkeci Sokağı, Haydar Baba Caddesinin bir kısmı, Cezerî Kasım Akar Çeşme Sokağı, Zal Paşa Caddesi, Silâhî Mehmed Bey Sokağı, Maslak Yokuşu, Kızıl Mescid Odaları Çıkmazı.
1942 yılında Cezerikasım Mahallesi Nişancı Mustafa Paşa Mahallesi ile birleştiril-mişdir.
Hakkı GÖKTÜRK
CEZERÎ KASIM PAŞA CAMİİ —.Cağal-oğlunda, 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Nuruosmaniye Caddesi ile Babıâli Caddesinin kesişdikleri dörtyoî ağzında idi, Vilâyet Konağı tarafından gelindiğine göre o mevkide, karşı sol köşebaşında idi; 1957 îmân istimlâkleri arasında yıkdırıldı, arsa hâlen acâib bir boşluk hâlinde durmakda, Cağaloğ-lundan Karaköye ve Beyoğlu tarafına sefer yapan dolmuş taksileri tarafından park olarak kullanılmaktadır.
Üstü kiremit örtülü ça
tı fevkaanî bir cami idi.
Hadikatül Cevâmi şu ma
lûmatı veriyor: «Banisi Ce
zerî Kasım Paşadır, defter
dar, badehu üç tuğlu vezir
oldu; İbni Gezerinin oğul
yerne terbiye ettiği kulla
rından olduğu için Cezerî
Kasım Paşa diye şöhret
bulmuşdur. Safî mahlası
ile şiirleri vardır. Eyyubda
cami, medrese ve mekteb
bina etmişdir. Selânikden
mâzulen Bursaya geldikde
orada da bir medrese ve
yanında bir hamam bina
etmişdir. Cağoloğlundaki
, camiinin mahallesi vardır.
İV Cezerî Kasım Paşa Ayasof-
'SKELESi
yaya yakın Servili Mahallesinde bir cami, Selânikte de bir cami ve imaret yap-dırmışdır. Şu beyit Cezerî Kasım Paşanın eş'anndan
numunedir:
' Huni dildir dembedem derdi gaminle yidiğim Ol dahi zülfün ucundan zehri mâr olmak neden».
Hakkı GÖKTÜRK
CEZERİ KASIM PAŞA CAMİİ — Eyyubda Çömlekçiler civarında, Zalpaşa Caddesi ile Cezerî Kasım akar çeşmesi Sokağı ka-vuşağı köşesindedir; banisi Cağaloğlunda aynı adı taşıyan camii yapdırmış olan Kasım Paşadır (Bundan önceki maddeye bakınız. B.: Kasım Paşa, Cezerî).
Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Bu camiin târihi binası hicrî 921 (milâdî 1515) dir ki Sultan Selimi kadim (Yavuz Sultan Selim) hazretlerinin zamanı saltanatında-dır; Banisi Cezerî Kasım Paşa Bursada Emir Sultanda medfundur. Eyyubdaki bu camiinin şadırvanını Hatice Sultan kethüdası Mehmed Efendi bina eylemişdir. Camiinin imamı Fey. zi Efendi bu şadırvana şu tarihi Âşıkpaşa Çeşmesine nazîre olarak demişdir (B.: Âşık-paşazâde Çeşmesi):
Resmi târih ide çün mihr ile meh kavsi kuzah Zîveri ismi Muhammed ola tacı salavât îde bu su ile Hak şadırvanın her dem Ruhi pâkiııe Hüseynin ola vâsıl hasenat
beyti evvelden bir tarih ve sânîsinden iki tarih çıkar. Paşayı mezbûrun fevkaanî bir mektebi ile ahşab bir medresesi vardır. Müderrisi Necmeddin Mehmed Necmi Emir Buhârî-den ahzi tarik idenlerden olup hicrî 950 (milâdî 1640 - 1641) tarihinde bu medreseye müderris olmuş, 978 (1667) de vefat iderek camiin mihrabı önüne defnedilmiş; şuerâ tezkiresinde bu beyti zikredilmişdir:
Dil ki bir kassâbın oldu küste nü pür yâresi Zülüf çenzâlinde kaldı asılı bir paresi
Bu camiin mahallesi vardır».
Dört duvar üzerine oturtulmuş tek kubbeli bir camidir; son cemaat yeri, dört sütun ile cami duvarı arasına atılmış kemerlere oturtulmuş üç kubbeli bir revak altındadır; camiin duvarları kesme taş ve tuğla ile örül-müşdür; son cemaat yerinden asıl ibâdet sah-nma geçilen kapunun üstündeki kitabe, inşasından 217 sene sonra gördüğü bir tamirde konmuşdur ki ihtiva ettiği tarih hicrî 1238 (milâdî 1822) dir.
Bu camiin içinde bilhassa şayanı dikkat olan, mihrabın içine ve minberin soluna, duvara kaplanmış olan çinilerdir. Bu çinilerden birisinde Kabe manzarası vardır, altında da
hicrî 1138 (milâdî 1723 - 1726) tarihi ile İz-nikli Mehmed oğlu Osman imzası vardır. Aydın olarak anlaşılıyor ki Eyyubdaki Cezerî Kasım Paşa Camiini tezyin eden bu çiniler, Üçüncü Sultan Ahmed zamanında ve Nevşehirli Damad İbrahim Paşa sadâretinde İznik-de Türk çiniciliğinin ihyâsına çalışıldığı sırada orada yapılmışdır; imzalı ve tarihli çini olarak da ayrıca kıymetli vesikadır.
İbâdet sahnını örten kubbe bir sağır kubbedir; cami, altlı üstlü olmak üzere mih-rab duvarında 4, iki yan duvarlarda dörderden 8 ve son cemaat yerinde, kapunun iki yanında birerden 2 ki cem'an 14 pencere ile aydınlatılmadır.
Minberi ahşab, yeşil boyalıdır, bir sanat kıymeti taşımaktadır.
Kadınlar mahfiline, soldaki küçük maksureden çıkılır; minare kapusu da, son cemaat yerinden ibâdet sahnına girilince kapunun hemen yanındadır.
Etrafı açık bir revak altı olan son cemaat yeri. 1962 senesinde sütunlar arası ve kemerler altı fırdolayı demir çerçeveli camlarla kapatılmıştır. Camiin avlusunda imam ve müezzin meşrutaları var; musalla taşı yokdur.
Avludaki şadırvanın inşa tarihi hicrî 1266 (milâdî 1849 - 1850) dir.
Hakkı GÖKTÜRK
CEZMİ (Kadırgalı Kara) — Namlı bir tulumbacı, vurucu kabadayı ve kaatil; 1840 yılma doğru İstanbulda doğmuş, 1890 da Si-nob Zindanında ölmüşdür. Gençliğinde kaşı gözü yerinde gaayet yakışıklı ve pençeli olup asıl mesleği kibar kapularında arabacılık idi; 1870-1871 arasında adını tesbit edemediğimiz bir paşanın hizmetinde iken, efendisinin 17-18 yaşlarında Nedim Bey adındaki oğlunu Yedi-kulede Tipo'nun bostanında bir kaza eseri bel kayışı ile boğarak öldürmüş, ve sonra gencin cesedini, onu sözde bostan seyrine götürdüğü konağın kupa arabası içine koyarak getirip konakda arabalığa bırakdıkdan sonra kaçmış, bir sene kadar Istranca ormanlarında dolaşdıkdan sonra yakalanarak idama bedel müebbeü kalenendliğe mahkûm olarak Sinob Zindanına gönderilmiş idi. Muhakemesinde Rum bağçıvanlar: «Nedim Beyi tanınz, çok cömerd ve hovarda bir gene idi, fakat daima kayıkçı, arabacı, beygir sürücü gibi
ı_
CEZMİ EFENDİ (Sipahiler.Kâtibi)
3540
ÎSÎÂNBUL
ANSİKLÖPfiDÎSl
— 3541 —
CEZMÎ KALFA
ayak takımından akranı olmayan adamlarla gelir, onlara çingenelerden köçek ve çengi getirterek işret edip geç vakitlere kadar eğlenirdi. O gün kendi arabacısı ile geldi, iki üç şopar oynatıp işret ettiler, sonra onları savdılar, bir müddet daha işret ettiler. Kara Cezmiyi küçük beyi kucağına almış kupaya götürürken gördük, ne olduğunu sorduk, fazla işret etti, fena oldu, konağa götürüyorum, hemen başıma bir belâ getirmese dedi, kayışla boğub öldürdüğünü görmedik, hattâ Nedim Beyin ölü olduğunun farkına bile varmadık» diye anlatmışlardı.
Cezmi Sinob Zindanında sakal salarak Temenna Baba adını almış, yirmi yıl kadar kimse ile ülfet etmeyerek derin bir nedamet içinde yaşamış, yine aynı zindanda yatan kaa-til Kahveci Nusretten okuma yazma öğrenerek, o devrin tulumbacılarının hafızlarında pek çok .livan, koşma, semai bulunduğundan ve bu yollarda bir şeyler söylemek de ayak takımı arasında pek yaygın bir heves olduğundan, bâzı duygularını manzum olarak kalem diline vermişdir. Bu bakımdan Kadırgalı Kara Cezmiye zindana girdikden sonra bir halk şâiri olmuşdur denilebilir. Temenna Babanın, asıl adı ile Kara Cezminin aşağıdaki koşması ile iki semaîsini Kahveci Nusretiıı «Zindan Şiirleri» adını verdiği mecmuasından alıyoruz:
KOŞMA
Güzel severiz hasbetenlillâh Bizde maksûdun yok beyim yok yok Dilber seçeriz kudretenlillâh . Hüsünde hududun yok beyini yok yok
Nakşitme bilmem böyle maammâ Sultansın cihan içre sen amma Sözüm harbidir istemez îmâ Kes bizden umudun yok beyim yok yok
Temenna Baba uzletde yaklaşma gayri Sen de tefrik et hayr ile şerri Âlem ider iken hayretle seyri Oepretme haydudun yok beyim yok yok
SEMAÎ
Bugün kalbim ferahlandı muhitimde güzeller var Güzeller -nldı etrafım güzellerde ,ne sözler var O sözler öyle dilberlerden çıkar ki şu femler var O femler kâşifi esrar tanındı kaare gözler var Gözüm gözde karar kıldı ne gözler var ne gözler var
Biri hep kap kaare giymiş kararttı kalbi yâ Allah Ve hem billah kararttı çok bağırdım Allahım Allah Didim Allah didim. yâ hû ve lâkin pek de maşallah O maşallah denildikçe kızardı kudreten lillâh Gözüm gözde karar kıldı ne gözler var ne gözler var
Gözüm gözler rehi aşkında bilmez ki nedamet var Nedamet var sanur âşık peşinde bir felâket var Felâket olsa da evlâ akebmde şeamet var Şeamet var şeamet var âdil Allah adalet var Gözüm gözde karar kıldı ne gözler var ne gözler var
SEMAÎ
Meded eyle aman yâ Rab ne gaddar cânâne çattık Ne kaabil müstemend olmak haşin bir arslane çattık Nice Rüstemlerin Zâli ne müdhiş kaplane çattık Ezer yırtar kopartır parçalar bir nişane çattık Hiç Allah korkusun bilmez ne kara vicdâne çattık
Bugün bahtında revnaklık görülmüş parıl parıl parlar Gören şemsi nüzul etmiş deyu hicran ile ağlar Yine bak deş bedes seyr ider devran ider anlar Eza eyler cefâ eyler gülerler hâle o külhanlar Hiç Allah korkusun bilmez ne kara vicdâne çattık
Nüfuz eyler o cellâd gözlerin nuru her îmâna Sanırsın Temennayı davettir bir îdi kurbâna Gönül koşsa şikâyet eylese Melik Süleymâna Meramı söylemek müşkil o arslaana o kaplaana Hiç Allah korkusun bilmez ne kara vicdâne çattık
Vâsıf HİÇ
CEZMİ EFENDİ (Sipahiler . Kâtibi)
1603 Sipahi fitnesini hazırlıyanlardandır; padişahın himayesi ve yeniçerilerin sadakat ve yardımı ile duruma hâkim olan sadrazam Yemişçi Hasan Paşa sipahileri ayaklandıran Poyraz Osman Beyin arkadaşlarını yakalatıp idam ettirdiği sırada Kâtib Cezmi bütün gayretlere rağmen bulunamamış ve hattâ izine bile rastlanamamıştı. Meğer yanına birkaç bin altın almış, bir tabut içine girerek birkaç uşağının yardımı ile ölü götürürüz diye Üs-küdara geçirilmiş ve oradan atlayıp kaçmışlardı.
Fakat ıssız bir dağ başında parasına tama eden uşakları tarafından katledilerek bir köşeye gömülmüş. Bu ustalıklı firar ve esrarengiz cinayet, bir müddet sonra efendilerinin parasını paylaşırlarken aralarında kavga çıkarak biribirlerile dövüşen uşaklardan olup canını ayakdaşlarının elinden zor kurtar? ve İstanbula kaçan bir adamın ağzından öğrenilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |