Ebû Leheb :
Asıl adı, Abdüluzza"dır. Peygamberimizin amcasıdır. Allah'a iman etmediği ve Peygamberimizin risaletini tasdik etmediği ve küfür karanlığında kalmayı tercih ettiği, İslâm'a ve müslümanlara her fırsatta zarar vermek için karısı ve çocuklarıyla çalıştığı için Ebû Leheb, "alev babası" lakabını aldı. Yüzü kırmızıya yakın bir renkte parladığı için kendisine bu lakab verilmiştir.
Ebû Leheb'in ahirette uğrayacağı azabı haber veren bir sûre vardır. Kur'an-ı Kerim'de "Tebbet sûresi" olarak zikredilir. Tamamı 5 âyettir.
Yüce Rabbimiz bu sûrede şöyle buyuruyor:
“Ebû Leheb'in iki eli kurusun (zaten) helak olup kurudu. Ne malı ona fayda verdi ne de kazandığı. Alev alev yükselen ateşe varıp girecek. Karısı da (aynı ateşe girecek) odun hamalı olarak. Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde."
Ebû Sufyan:
Asıl adı Ebu Süfyan bin Harb bin Ümeyye'dir. Ebu Hanzele lakabı ile çağrılır. Mekke'de doğan ve doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Ebu Süfyan, Kureyş kabilesi içinde pek çok kervana sahip olan varlıklı bir tüccar olması nedeniyle oldukça etkili söz sahibi kişilerden birisi idi. Hz. Muhammed (a.s), Hira mağarasında aldığı ilk vahiyle birlikte, İslam'ı insanlara tebliğ etmeye başlayınca bir taraftan eski inançlanna olan bağlılığı, bir taraftan da çıkarlarının bozulacağı korkusuyla Ebu Süfyan bu çağrıya şiddetle karşı çıkanların başında geliyordu. Nihâyet Ebu Cehil'le birlikte kedisinin liderliğini yaptığı Kureyşli müşrikler müslümanlara maddi baskılar uygulamaktan geri durmadılar. En sonunda Hz. Peygamber'in de Mekke'den Medine'ye hicret etmek zorunda kalmasına sebep oldular. Fakat Allah onların hesabını bozdu. Mekke'den çıkmakla zor durumda kalacaklarını sandıklan müs-lümanlar, Medine'de güçlenme imkanı buldular. Bir yandan da Mekkelilerin ticaret yolunu tutmuş oldular. Mekkeli tüccarların önde gelenlerinden olan Ebu Süfyan'ın büyük Şam kervanı da müslumanların tehdidi altındaydı. 1000 develik kervanını bu tehditten kurtarmak için, Mekkeli müşrik dostlarından yardım isteyen Ebu Süfyan tarihte Bedir savaşı diye bilinen 186 savaşın yapılmasına sebep oldu. Bilindiği gibi bu savaşta müslümanlar önemli bir zafer kazandılar. Ebu Süfyan'ın oğlu ile karısı Hind'in babası bu savaşta müslümanlar tarafından öldürüldü, oğullarından birisi de müslümanlara esir düştü. Uhud savaşında187 ise müşriklerin kazandığı kısmi basan Ebu Süfyan'ın müşrikler arasındaki itibannı biraz daha artırdı. Nihâyet müslümanlara kesin bir darbe vurmak amacıyla birleşik bir kafir ordusunun oluşturulmasında önemli bir oynadı. Fakat bu savaşta da başarı sağlayamayarak geri çekilmek zorunda kaldı. Artık müslümanlann gücünü yavaş yavaş kabul etmeye başladı. Hudeybiye antlaşmasına katılmadığı halde, bu antlaşma Mekkeliler tarafından bozulunca, durumu düzeltmek için Medine'ye arabulucu olarak gitti. Fakat Peygamber Efendimizle görüştürülmedi ve istekleri kabul edilmedi. Nitekim Hz. Peygamber Mekke seferine çıkınca, İslam ordusu şehre yaklaşmadan önce gelerek Mekke'nin kan dökülmeden fethedilmesini sağladı ve kansi ile birlikte müslürnan oldu. Bundan sonra Huneyn savaşına ve Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Ebu Bekir'in hilafeti sırasında valilik yaptı. Ebu Süfyan m.563 yılında Medine'de ölmüştür.
Ebü Tâlib:
Peygamberimizin amcasıdır.
Peygamberimiz henüz dünyaya gelmeden babası vefat etti. Doğduktan 6 yıl sonra da annesi vefat etti. Öksüz kalan Peygamberimizi dedesi Abdülmuttalib yanına aldı. Ölmeden önce onu Ebu Talib'e emanet etti. Ebu Talib ticaretle uğraşıyordu. Henüz küçük yaşta olan sevgili Peygamberimizi de beraberinde götürüyordu. Bir defasında, Şam'da Basra denilen bir yere geldi. Orada Bahİra adında bir rahiple görüştü, bu rahip Peygamberimizi görünce çok şaşırdı. Çünkü çocuğun üzerindeki ri-salet güneşinin parıltılarını görmeye başladı. Vaktiyle Peygamberlerden ve âlimlerden duyduğu İncil ve Tevrat'ta vasıflarını öğrenmişti.
Peygamberimize bazı sorular sormuş, aldığı cevaplar kendisini tatmin etmişti. Ebû Talib'e döndü: "İşte seyyidü'l mürselin budur! Şam'a gitmeyiniz. Orada yahudiler çok fazladır. Bu çocuğun ileride Peygamber olacağını anlarlar ve belki de canına kastederler." dedi.
Bunun üzerine Ebû Talib, mallarını orada satıp Mekke'ye döndü. 188
Ebu Ubeyde Bin Cerrah:
Aşere-i Mübeşşere'den olan bu sahabe, Kureyş kabilesinin Fihroğullan kolundandır. Hz. Ebu Bekir'in davetiyle müslümanlığı kabul etmiş, Habeşistan'a hicret eden ikinci gurup arasında bulunmuştur. Kahramanlığıyla ün salan Ebu Ubeyde'yi Hz. Peygamber:
"Her ümmetin bir emini vardır, bu ümmetin emini de Ebu Ebeyde b. El-Cerrah'tır" buyurarak övmüştür. Kendisi hakkındaki bu güzel övgüden sonra sahabe arasında "eminü'1-ümme (ümmetin emini) lakabıyla çağrılmaya başlanmıştır. Bütün gazalara katılmış olan Ebu Ubeyde, Bedir savaşında, müşriklerin safında bulunan babasıyla çarpışmış ve onu öldürmüştür. Uhud savaşında ise Resûlullah'ın yüzüne batan miğfer parçalarını dişleriyle çıkarırken ön dişleri kırılmıştır. Bunun dışında kaynaklar onun Hendek savaşında, Beni Kurayta'da, Hudeybiye'de, Hayber'de İslam savaşçılarının en cesur hareket edenlerinden biri olduğunda birleşirler. Ebu Ubeyde, Mekke'nin fethinde, Taifin kuşatılmasında ve Veda haccında da bulunmuştur. Peygamber Efendimizin vefatından sonra ise Beni Saide sakifesi diye bilinen olayda Hz. Ebu Bekir tarafından, Hz. Ömer ile birlikte halifeliğe aday gösterilmiş, fakat Hz. Ömer hemen Hz. Ebu Bekir'e beyat edince, Ebu Ubeyde de beyat etmiştir. Bundan sonra Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in halifelikleri sırasında Suriye fetihlerinde kumandan olarak bulundu. Aynca Ecnadin savaşında ve Şam'ın fethinde birleşik İslam ordularında komutan mevkiinde önemli görevler üstlendi. Daha sonra İslam tarihinde, Suriye'nin tamamen İslam ülkesine katılmasını sağlayan ve Bizans ordusunun müslüm anlardan kat kat fazla olduğu Yermük savaşında hristiyan ordusunu müthiş bir yenilgiye uğrattı. Ardından kısa süre içinde Kınnesrin, Halep, Antakya, Maraş ve Kudüs İslam topraklarına katıldı.
Hicri 18. yılda Suriye, Mısır velrak'ta büyük bir veba salgını çıktı. Bu salgın sırasında Şam'da olan Hz. Ömer, aralarında ordusunun kumandanı Ebu Ubeyde'nin de bulunduğu birçok sahabiye hemen buradan ayrılmaları gerektiğini söyledi. Aralarında şu konuşma geçti: Hz. Ömer ve yanındaki bazı sahabiler, salgın haberi üzerine hemen Şam'dan ay nlmak üzere herkesi ikaz ettiler ve kendileri hazırlıklara başladılar. Bunun üzerine Ebu Ubeyde: "Ya Ömer Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" diye sordu. Hz. Ömer ise: "Evet, Allah'ın kazasından, kaderine kaçıyorum!" şeklinde cevap vermiştir. Bu konuşmadan sonra Ebu Ubeyde, Şam'da kalmış ve vebaya yakalanarak vefat etmiştir. Aşere-i Mübeşşere denilen, cennetle müjdelenmiş on kişiden birisi olan Ebu Ubeyde titizliği sebebiyle Resûlullah'tan çok azhadisrivayetetm esine rağmen, hayatı boyunca sünnetin canlı bir örneği olmuştur. Pek çok zafer kazanmış olduğu halde, ganimet malına İtibar etmemiş sade ve mütevazi bir hayat sürmüştür. Kaynaklar onun odasında bir keçe, bir kırba ve bir kaç lokma yiyecekten başka birşey göremeyen Hz. Ömer'in "Dünya herkesi değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi" dediğini ve "Allah'a şükürler olsun ki müslümanlar içinde böyle insanlar var" diye dua ettiğini kaydederler. Büyük sahabi Ebu Ubeyde bin el-Cerrah'ın kabri vefat ettiği Şam civarındadır.
Dostları ilə paylaş: |