Ebter:
Sözlükte, "nesli kesik, erkek evladı olmayan veya olup da henüz kendi hayatta iken vefat eden kimse" demektir. Bu tabiri ilk defa Âs İbn-i Vail adında bir münafık Peygamberimiz hakkında kullanmıştır.
İbn-i Abbas (r.a) şöyle demiştir:
Âs İbn-i Vâil Mescid'e girerken Resûlullah (s.a.s) de oradan çıkıyordu. Bu sebeple Beni Sehm kapısında karşılaştılar. Ve bir süre konuştuktan sonra As b. Vail içeri girdi ki, orada Kureyş'in ileri gelenleri oturuyordu. Ona, dışarıda kiminle konuştuğunu sordular. O da:
“Şu nesli kesik adamla (ebterle)...” dedi.
Bunun üzerine Kevser sûresi nazil oldu. Cenab-ı Hak bu sûrede şöyle buyuruyor:
"(Habibim) Şüphesiz ki biz sana Kevser'i verdik, artık Rabbin için namaz kıl (maya devam et) ve kurban kes, asıl nesli kesilen, ismi unutulan, sana kin besleyip düşmanlık edendir."
Ebû Bekir-i Sıddık:
Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s)'in en yakın arkadaşı, O'na ve İslam'a yürekten inanan, kesinlikle doğrulayan büyük insan. 571 'de Mekke'de doğan Hz. Ebu Bekir, İslam'dan önce de çevresinde saygı gören, dürüst, kişilik sahibi ve daha önemlisi o devir de çok yaygın olmasına rağmen içki içmeyen ve evinde put bulundurmayan bir insandı. Ticaretle uğraşan Hz. Ebu Bekir Mekke'nin önde gelen zenginlerinden biriydi. İslam'ı kabul eden hür erkeklerin ilki olduğu gibi, aşere-i mübeşşere (cennetle müjdelenen onkişi) ve hulefa-i Raşidin (raşit halifelerin) de ilkiydi. Babası Teymoğulları kabilesinden Ebu Kuhafe'dir. Kaynaklarda asıl adının Abdül-kabe olduğu ve İslam'dan sonra Peygamber Efendimiz tarafından Abdullah şeklinde değiştirildiği kaydedilir. İslam tarihinde camiü'l-Kur'an (Kur'an-ı Ke-rim'i biraraya toplayan), el-Atik (Azaptan kurtulmuş, azadedilmiş) ve en çok da Sıddîk (Sadık, doğrulayan, dürüst) lakablarıyla anılmıştır.
Hayatı boyunca Hz. Peygamber'in yanından hiç ayrılmamış olan Hz. Ebu Bekir, Kur'an-ı Kerim'dede:
"... mağarada buluna iki kişiden biri.181"Onlar ne güzel arkadaştır.”182 şeklinde zikredilmiş ve övülmüştür. Peygamberimiz ilk vahiy aldığı günlerde konuyu önce Hz. Hatice'ye açmış ve o hemen müslüman olmuştu. Ardından diğer insanlara tebliğe başladı. Ebu Bekir ile karşılaştığında ona kendisinin Allah'ın elçisi olduğunu söyledi ve "Yaratan Rabbinin adıyla oku..." diye başlayan âyetleri okumaya başladı. Ebu Bekir hemen onu inandığını belirtti ve müslüman oldu. Mekke döneminde bir taraf-
tan güçlü kabile mensuplarına İslam'ı tebliğ ediyor, bir taraftan da müşriklerin işkencesi altında inleyen müslüman köleleri satın alıp azat ediyordu. Bu sırada Hz. Peygamber'in Mekke'den, Kudüs'e, oradan Sidretül-Münteha'ya uzanan olağanüstü yolculuğu gerçekleşmiş, müşrikler bunu kötü bir propaganda amacıyla hemen Ebu Bekir'e ulaştırmışlardı. Daha kafirler sözlerini bitirmeden, akıllan hayran bırakan bir iman ile "O söylediyse doğrudur" demiştir. Bu olaydan sonra Hz. Ebu Bekir'e 'Sıddîk' lakabı verilmiştir.
Hz. Ebu Bekir'in hayatındaki en ö-nemli olaylardan biri de Hz. Peygamber ile birlikte Mekke'den Medine'ye hicret etmesidir. Hz. Aişe'nin rivayetine göre, Resûlullah hicret emrini aldığında, Hz. Ebu Bekir'e gelip birlikte hicret edeceklerini, hazırlamasını bildirmiştir. Bu haber üzerine sevinç göz yaşlan döken Ebu Bekir, bütün parasını yanına almış, yolculuk için gerekli bütün organizasyonu da yapmıştır. İki büyük yolcu önce Sevr mağarasına gitmişler, Kureyşli müşrikleri atlatmak için burada üç gün kalmışlardır. Kur'an'ı ifadesine göre Resûlullah burada Ebu Bekir'e sürekli şu fikri aşılıyordu: "Üzülme, Allah bizimle bareberdir." 183
Nitekim Allah onun korkusunu gidermiş, görmedikleri askerlerle onları desteklemiştir. Kafirler ise tüm aramalarına rağmen onları bulamamışlardır. O günü Hz. Ebu Bekir şöyle anlatmaktadır:
"Resûlullah ile beraber bir mağarada bulundum. Bir ara dişan bakınca Kureyşlilerin ayaklarına gözüm ilişti.
“Ya Resûlullah, bunlardan birkaçı başını eğip baksa bizi kesinlikle görür,” dedim. O,
“Sus ya Ebu Bekir, üçüncüsü Allah olan iki yoldaş için endişe edilir mi?” buyurdu. Nihâyet yola çıktılar, Medine yakınlarındaki Küba'ya vardılar ve üç gün de burada kaldılar. Daha sonra da Medine'ye girdiler. Hz. Ebu Bekir, burada Allah resûlünün emriyle İslam'a hizmete devam etti. Mescid'i Nebevi'nin inşaasına katıldı. Peygamber Efendimiz'in katıldığı bütün savaşlarda bulundu. Hatta, Bedir'de müşriklerin safında bulunan oğlu Abdurrahman ile savaşmak zorunda bile kalmıştır;
Öte yandan Mekke'de zengin bir kişi olan Hz. Ebu Bekir, Hicretin 9. yılında Bizans'a karşı gönderilmek istenen fakat, Medine'deki kıtlık yüzünden hazır-lanamayan orduya bütün servetini bağışlamaktan çekinmemiştir. Maddi-manevi bütün varlığını Allah yolunda feda etmekten geri durmayan Hz. Ebu Bekir, kendisinin ve ailesinin hayatını mütevazi bir şekilde sürdürmüştür. Hz. Peygamber Efendimizin hastalanarak vefat etmesinden sonra ıseliderliközelliği ile öne çıkmış, Allah resûlünün ölüm haberi karşısında şaşkınlığa düşerek buna inanmadıklarını söyleyen müslümanlan yatıştırılmış ve şu çok ünlü sözünü söylemiştir:
"Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan başka ilah yoktur. Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Muhammed'e kulluk eden varsa bilsin ki, o ölmüştür. Allah'a kulluk edenlere gelince şüphesiz O diri, baki ve ebedidir."
Daha sonra, zaten Resûlullah hayattayken onu 'Peygamber'in veziri' diye çağıran müslümanlar tarafından halifeliğe seçildi. Halifelik döneminde yaptığı en önemli işlerden birisi tarihte Ridde savaşları diye bilinen, dinden dönenlere, yalancı peygamberlere ve 'namazı kılarız ama zekatı vermeyiz' gibi itirazlarla İslam'ın bir kısım emrine karşı çıkanlara açtığı savaşlardır. Bu savaşlarla İslam'ın otoritesi yemden sağlanmıştır. Bu arada, Peygamber tarafından hazırlanan, fakat vefatı dolayısıyla yola çıkmamış bulunan Üsame ordusunu da sefere göndermiştir. Bir yandan içteki isyanlarla mücadele edilmiş, bir yandan da Bizans ve İran'a karşı daha sonraki devirlerde fethi tamamlanacak olan hareket başlatılmıştır. Hz. Ebu Bekir'in devrinde Irak ve Suriye'nin önemli şehi rleri fethedilmiştir.
Hz. Ebu Bekir'in halifeliği sırasında gerçekleştirdiği önemli bir olay da, Kur'an-ı Kerim'in toplanması olmuştur. Ridde savaşlan sırasında vahiy katipleri ve kurra'dan çoğunun şehit olması, Kur'an'ın korunması konusunda birendişe doğurunca sahabenin ileri gelenleriyle birlikte, bir heyet oluşturarak, âyetleri ezbere bilen hafızlar ve orada bulunan şahitler ile doğrulayarak bütün âyetler bir araya toplanmış ve 'Mushaf meydana getirilmiştir. Bu mushaf Hz. Osman zamanında çoğaltılarak bütün İslam vilâyetlerine dağıtılmıştır.
Kararlarında titizlikle Hz. Peygamber'in yolunu izleyen Hz. Ebu Bekir, Yermük savaşının sürdüğü bir sırada, iki sene üç ay gibi kısa bir halifelik döneminden sonra 63 yaşında vefat etti. (h. 13) Vefatından önce hastalığı sırasında ashab ile istişare ederek kendisinden sonra Hz. Ömer'in halife olmasını uygun görmüş ve vasiyet etmiştir. Ayrıca vasiyetinde hayatında hiç yanından ayrılmadığı Hz. Peygamber'in yanına defnedilmesini de istiyordu. İlk müslümanlardan, aşere-i mübeşşerenin ilk ismi, halifelerin ilki olan Hz, Ebu Bekir, gerek yüce Allah tarafından 184 ve gerekse Peygamber Efendimiz tarafından övülmüştür.
Dostları ilə paylaş: |