Cin Ve Şeytanlar İle İlgili Kur’an Nasları 3 Konu İle İlgili Rivayetler 5


Şeytanın, Müminler Üzerinde Bir Otoritesinin Olmaması



Yüklə 473,09 Kb.
səhifə12/15
tarix12.01.2019
ölçüsü473,09 Kb.
#95567
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

Şeytanın, Müminler Üzerinde Bir Otoritesinin Olmaması

İman, nefislere aydınlık ve kalplere nur verir. Kalpler nurlanır ve nefisler aydınlanırsa, artık şeytanın vesvese vere­ceği her şey silinip gider.

Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Al­lah’a sığın. Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir ‘otoritesi’ yoktur. Onun ‘otoritesi’, ancak onu dost edinenlere ve onu Al­lah’a ortak koşanlaradır.”209

Allah’a bağlı bulunan kalbe şeytanın herhangi bir etkisi olamaz. Eğer bir etkisi olursa, o kalp derhal uyanır.

Allah’tan korkanlar (=takva sahibi kimseler), kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar.”210

Şeytan, Hz. Adem’i yasak ağaçtan yemeye ve Allah’ın kendisine yasakladığı bir işi yapmaya teşvik ederek onu aldatmak suretiyle kötü emellerini ve nefsin arzularını onda uyandırmaya imkan bulmuştur. Derken şeytan, Hz. Adem ile Havva’dan gizli bırakılmış o çirkin yerlerini kendilerine göstermek için ikisine de vesvese verip şöyle dedi:

(Şeytan, Adem ile Havva’ya:) ‘Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı’ dedi. Ve onlara: ‘Elbette ben size öğüt verenlerdenim’ diye de yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yaprakların­dan üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri, onlara: ‘Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?’ diye nida etti.”211

Yalnız Hz. Adem ile Havva’nın gönlünde, hayr meyilleri ve arzuları uyandı. Şeytanın, kendilerine hile kurup aldattı­ğını anladılar. Bu meyil ve arzular, şeytanın vesvesesini ve bu vesvesenin onların nefisleri üzerindeki etkisini yendi. İkisi de Allah’a tevbe ettiler ve O’na yöneldiler:

(Adem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendi­mize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”212

Allah, onların tevbelerini kabul etti ve dualarına icabet buyurdu:

Derken Adem, Rabbi’nden bir takım emirler aldı. Bu emirleri yerine getirmek için tevbe etti. Bunun üze­rine Rabbi de onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O Tevvâb (=tevbeleri daima kabul eden)’dir, Rahim (= çok merhametli olan)’dir.”213

Adem, Rabbinin buyruğuna karşı geldi de şaşırdı. Sonra Rabbi onu (peygamber olarak) seçti, tevbesini kabul etti, doğru yola iletti.”214

Hz. Adem, tevbe etmek ve Allah’a yönelmek suretiyle iyilik tarafı kötülük tarafına üstün geldi. Görüldüğü üzere insanın nefsinde iyilik tarafı kötülük tarafına üstün geldiği zaman insan Allah’ın hidayetine yönelir, bunu sonucu ola­rak ta seçilmeye ve üstün tutulmaya layık olur.

Yüce Allah, bu kıssayı, insanın üzerinde bulunması gere­ken yol için, canlı bir örnek olsun diye bize anlatmaktadır. Çünkü insan, kusur işlemekten münezzeh melek gibi ya­ratılmamıştır. Aksine iyiliğe, kötülüğe, doğruya, yanlışa, hayra ve şerre, taata ve masiyete, takva ve günah işlemeye kabiliyetli olarak yaratılmıştır.

Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,”215

İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesi olması sebebiyle nef­sinde iyilik, doğruluk, hayr, taat, takva manalarını geliştir­mekle ve kötülük, hata, şer, günah meyillerine karşı koy­makla mükelleftir. Ta ki Yüce Allah’ın kendisinden istediği ruhi kemale sahip olsun.

Şeytan, bu savaşta, bir taraftan insanı, üstün kuvvetlerini geliştirmekten alıkoymak ve diğer taraftan da süslü göster­mek, aldatmak ve kandırmak suretiyle onun karşı koyma ruhunu zayıflatmak için müdahale etmektedir.

Bu nedenle şeytanın hilelerinden sakınmak ve bu dün­ya da insanı birinci görevini yerine getirmekten alıkoymak amacıyla başvurduğu hile ve tuzak yollarını tanımak için fer­din daima uyanık olması bir zarurettir.

İnsanın bir ayağı sürçtüğü, bir kötülüğe düştüğü, bir gü­nah işlediği, bir masiyet ve fücur işlediği veya doğruluktan saptığı bir durumu olduğunda atası Hz. Adem’in önünde aç­tığı tevbe yolu ve daha temiz, daha faziletli bir hayatı yeni­den başlatma yolu daima açıktır. Bu sayede insan, şeytanın etkisi ve hakimiyeti alanından kurtulur.

Şeytana Karşı Koymak

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, kötülüğü emreden nefis (=Nefs-i Emmâre) ile kınayan nefsi (=Nefs-i levvame’yi) sa­dece birer defa zikretmesine karşılık şeytanı defalarca zikret­miş ve ondan korunmanın gerektiğini değişik şekillerde ifade etmiştir. Bunu da, sadece insanın şeytana karşı sapmamak ve dalalete düşmemek için uyanık olmasını sağlamak ama­cıyla yapmıştır. Çünkü şeytanın nefis üzerindeki etkisi, mikrobun vücuttaki etkisi gibidir. Mikrop, vücudun zayıflığını fırsat bilir. Onu tahrip edip yok etmek için bu zayıflık anını bekler ve saldırır.

Vücut, mikroba karşı bağışıklık kazanmamışsa mikrobun elinden kurtulamaz. Mikrobu etkisiz hale getiren ve zararla­rını yok eden güçlü bakım ve bağışıklık olmadan vücut, mik­ropların etkilerinden kurtulamaz.

Şeytan da aynen mikrop gibidir. Nefsin zayıflığını ve hastalığını fırsat için bekler. Bu fırsatı ele geçirir geçirmez, ona saldıracak ve bozacaktır. Nefis, şeytanın ve vereceği vesveselerin hakiki giriş kapısı olan hastalıklarından kurtulabilmesi için sağlıklı olmak zorundadır.

Şeytanın giriş kapıları olan nefsin hastalıkları, şeytanın önünde bütün kapıları kapayabilmesi için kurtulması gere­ken insanın eksiklikleridir. Bu hastalıklar veya eksikliklerden bazılarını örnek verme mahiyetinde şöyle sıralanabilir:216 Zayıflık, ümitsizlik, emelsizlik, şımarıklık, aşırı sevme, kendini beğenme, yersiz övünme, zulüm, azgınlık, inkarcılık, nan­körlük, acelecilik, başıboşluk, serserilik, cimrilik, açgözlülük, hırs, münakaşa, gösteriş, şüphe, kararsızlık, cehalet, gaflet, düşman olmada katı davranma, aldatma, yalan iddia, sabır­sızlık, şikayet ve yakınma, infak etmeme, isyankarlık, inatçı­lık, zorbalık, haddi aşma, mala düşkünlük ve dünyaya dört elle sarılma.

Bunlar, nefsin bazı hastalıklarıdır. Bu hastalıklar aracılı­ğıyla şeytan, insanın hayatını altüst etmek ve üstün değer­lerinden uzaklaştırmak için müdahale eder.

Bütün bu hastalıklarından kurtulması ve sıhhat ile afiyete kavuşup hak ve hayr ile mutmain olması için yapılacak mücahede yoluyla nefis tedavi edilmeden, şeytanın kovul­ması ve aldatmasının önlenmesi mümkün değildir.

Nefis bu hastalıklardan kurtulup mutmain olunca, insa­nın kalbi; Allah’ın zikri, şeytandan sakınma, güç ve kuvvetin Allah ile mümkün olduğunu itiraf etme, gökleri ve yeri ayakta tutan ve yok olmaktan koruyan Allah’a yönelme gibi insanın maneviyatını güçlendiren ve ruhi kalitesini yükselten faziletlerle dolar. Şeytan, bu duruma yükselen insandan artık çekinmeye başlar ve Hz. Ömer olayında olduğu gibi, her­hangi bir yolda böyle bir insanla karşılaşmaktan kaçınır.

Buhârî ve Müslim’in rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.), Hz. Ömer’e şöyle demiştir:

“Ey Hattab’in oğlu (Ömer)! Şeytan herhangi bir yolda sana rastlayacak olursa mutlaka yolunu değişti­rip başka yola sapar.”217

Şüphesiz ki insanın mutluluğu ancak nefsinin azgınlı­ğını kırması ve Allah’ın vahyine uyması ve şeytanın fitnele­rine karşı koyarak zararlı arzularına gem vurması suretiyle gerçekleşir.

De ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım. Rabbim! Onların yanımda bulunmala­rından da Sana sığınırım.”218

De ki: İnsanlardan, cinlerden ve insanların gönül­lerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların İlahı, insanların Hükümranı ve İnsanların Rabbi olan Allah’a sığınırım.”219


Yüklə 473,09 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin