Citation ahm03 \l 1055 Dr. Mehmet yanmiş-Ahmet aktaş



Yüklə 206,5 Kb.
səhifə2/10
tarix29.12.2017
ölçüsü206,5 Kb.
#36361
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

1. DİNÎ GRUPLAŞMA TEORİLERİ


Dinî grupların incelenmesinde, “rasyonel seçim teorisi”, “alışveriş kuramı”, “çatışma kuramları”, “yosunluk kuramı”, “sekülerleşme kuramı” gibi teorik sosyolojik yaklaşım ve analizlerin öne çıktığı görülür. Günay (1999), bu teorilerin harmanlanarak kullanılması gerekliliğine işaret etmektedir. Ancak biz burada ağırlıklı olarak göreli yoksunluk ve anlam ve aidiyet arayışı yaklaşımları üzerinde duracağız.

1.1. Göreli Yoksunluk/Mahrumiyet Teorisi


Mahrumiyet teorisi özellikle modern dönemde dinî grup ve cemaatlerin oluşumu ve yaygınlaşmasını sosyo-ekonomik yoksunluk temelinde açıklar. Bu yaklaşıma göre, hızlı değişim süreçlerinde toplumsal gelişmenin dışında kalan ve kendilerini bu sürecin mağdur ve mahrum kesimleri arasında görenler, tepkilerini dinî söylem ve gruplar içinde ifade ederler (Çelik, 2011). Yoksunluk teorisi, dinî bağlılığın, bireyin yaşamda ve alternatif amaçlar arayışında karşılaştığı engeller karşısında, dinin sağladığı telafinin bir sonucu olduğunu iddia eder (Furseth & Repstad, 2012). Teori, birey veya grupların beklentilerinin konusu olan şeylerin mutlak yoksunluğundan ziyade, diğerlerine göre, göreceli mahrumiyet algısını ifade eder. Bireysel ve kolektif düzeyde iki ayrı model mevcuttur. Kolektif göreceli yoksunluk; bir grubun üyelerinin grubun mevcut durumu ile hak ettiğine inandıkları durum arasında bir çelişki algılamaları halinde yaşanmaktadır. Bu yaklaşıma göre grubun diğer gruplara göre gerçek durumunun ne olduğu önemli değildir. Grup üyelerinin kişisel durumu da önemli değildir. Bireysel göreceli yoksunluk ise; aynı durumun bireysel boyutta gerçekleşmesi anlamına gelmektedir (Esen & Özdemir, 2011).

Yoksunluk teorisi, sosyal oluşumları büyük ölçüde duygusal ve psikolojik süreçlere bağlaması ve temelde sosyolojik boyutu zayıf bir açıklama olması nedeniyle eleştirilmiştir. Bununla birlikte toplumsal gelişmenin kıyıya ittiği sosyal tabakaların, genel anlamda adaletsizliği yaratan ilişki ve kurumlara yönelik dinî nitelikli tepkileri de kayda değerdir (Çelik, 2011).

Özetle bu yaklaşım, dinî grupların oluşumunu sosyal, ekonomik ve kültürel yoksunluk teorisiyle açıklamakta, bireylerin maddi-manevi gereksinmelerini karşılamak veya telafi etmek amacıyla gruplara üye olduklarını varsaymaktadır.

1.1.2 Anlam ve Aidiyet Arayışı


Bireylerin dini daha yoğun yaşama ihtiyacı, vecd halkasına girme isteği ve bir dinî liderin önderliğine duyduğu gereksinim, dinî gruplaşmada önemli bir etkenken diğer taraftan modernleşen dünyada yalnızlaşan bireylerin “yeni aşiret”, “akrabalık” ve “arkadaşlıklara” olan ihtiyacı da cemaatleşmenin sebebidir (Mesching, 2012; Günay, 2010; Efe, 2008). Bauman’ın post-modern kabileler (2001), Sennett’in “yıkıcı gemeinschaft” (2000) şeklinde tanımladığı modern toplumdaki dini gruplaşmaların bireylere kimlik kazandırdığı ve sosyal ağlara katılımını kolaylaştırdığı yakın tarihli Kürt araştırmalarında da görülmektedir (Yanmış & Aktaş, 2015).

Sosyal psikolojik faktörlere ağırlık verilen bu yaklaşım, genellikle insanların dindarlığını ve mensubiyet duygularını açıklamak için kullanılmaktadır. Çünkü bireysel varoluş sorunlarına cevap verme konusunda dinin her zaman diğer düşünce sistemlerine karşı bir üstünlüğü olmuştur. Bir gruba ait olma duygularını bir topluluk veya cemaat içinde gidermeye dönük dinsel motivasyonun etkisi de çok güçlüdür. Din/dini gruplar, insanın hem hayatını anlamlı kılma ihtiyacını karşılamak hem de bir sosyal hayattaki birlikteliği anlamlı kılma için insanların sığındığı alanlardır. Dinî gruplar mensuplarına bu anlamda ahlaki ve dinsel açıklamaların ötesinde, sosyal, ekonomik ve kültürel ağ olma potansiyelleri ile de imkân sunarlar. (Çelik, 2011).

Toplumsal kriz dönemlerinde dinin, anlam ve aidiyet boşluğunu doldurarak sosyal düzeni yeniden kurma konusunda güçlü işlevlere sahip olduğu bilinmektedir. Berger, bu anlamda dinin, dünya-kurma, dünya-koruma, ilahi teodiseyi açıklama ve yabancılaşmayla başa çıkma konusunda işlevsel katkı sağladığını belirtmektedir. Hususiyle de toplumsal ve bireysel kriz dönemlerinde toplumda istikrarı sağlayan yasaların çiğnendiği, toplumun düzen için gerekli kuralları unuttuğu dönemlerde bu kuralların bütün fertlere hatırlatılması önem arz etmektedir. Başka yasallaştırma ve anlamlı kılma mekanizmaları da var olmakla birlikte, Berger’e göre tarihi olarak en etkin ve yaygın araç dindir (2011: 73, 75)

2. DİNİ GRUPLAŞMAYA ETKİ EDEN FAKTÖRLER VE PSİKO-SOSYAL AÇIDAN DİNİ GRUPLAŞMA


Toplumsal hayatta meydana gelen değişmeler dini hayatı etkilemektedir. İlahi veya beşeri tüm dinlerin ve dini grupların da zaman içerisinde yaşanan değişmelerinden etkilendiği genel bir kanıdır. Bu etkileşimi tek bir nedene bağlayarak açıklamak sosyal bilimler açısından son derece sıkıntılı bir durumdur. Toplumsal yaşam alanındaki herhangi bir değişimi birden çok faktör etkileyebilmektedir. Buradan hareketle diyebiliriz ki dini gruplaşmaya birçok faktör etki etmektedir.

Dini grupların ortaya çıkması ve farklılaşmasında etkili olan hususlardan biri sosyal norm ve ahlaki değerlerin değişmesidir. Farklı kültürel çevrelerde yayılan dinlerin, yeni sosyal norm ve ahlaki değerlerle karşılaşması, bazı emir ve yasakların gevşemesine veya ihmaline yol açabilmektedir. Bu durum dinin mesajında bir taviz veya uzlaşma eğilimi gibi algılanabilmekte ve müntesipleri içinde tepkilere ve protestolara yol açabilmektedir. İslami kültür havzasında yeniliklere bid’at kavramı altında gösterilen tepkilerle birlikte reformcu ve modernist akımların tezahürü bu konuyla ilgili görülmektedir (Çelik, 2011). Zaman içerisinde toplumun dine yaklaşımı ve buna bağlı olarak dini yaşantıdaki durumun tasvip edilmediği dönemlerde, ihyacı bir anlayışla yeni dini formlar ve alanlar ortaya çıkmaktadır.

İletişim ağının gelişmesi ile beraber insanlar dünyadaki farklı kaynak ve fikirlere kolaylıkla erişme imkânına kavuşmuştur. Kitle iletişim ağlarının gelişmesiyle dini gruplar, zaman ve mekân bağlayıcılığı sorunu yaşamadan dünyanın herhangi bir yerinde kendi düşüncesini rahatça yayabilmekte ve kendisine müntesip bulabilmektedir. Bu durum dini gruplara farklı coğrafyalarda etkinlik alanı bulma imkânı tanımaktadır. Roy (2003: 158;) ve Touraine’in de (2000; 1, 2 vbş.) sıklıkla vurguladığı gibi, modern toplumlar artık teknoloji ve ekonominin kontrolündedir. Dolayısıyla aile, din, kültür, devlet gibi kurumların kontrolü gevşemekte, yasak-serbest sınırı buharlaşmaktadır. Değerler sistemi, kültürel perspektifler ve hafızanın toplumu yönlendirme gücü azalırken globalleşmenin araçları etkili olmaya başlamıştır. Hususiyle internet ve televizyon bireyi kendi toplumsal bağlarından koparıp hayali bir cemaatin üyesi yapmaya başlamıştır. Bu, dini fikirlerin ve grupların ortaya çıkmasında uluslararası bir etki boyutuyla karşımıza çıkabilmektedir. Örneğin, Batman ve Diyarbakır’da 1970’li yılların sonlarına doğru değişik kitabeleri çevresinde toplanan, İhvan-ı Müslimin hareketi ve İran İslam Devrimi’nden önemli ölçüde etkilenen gruplar, 1980’li yılların sonlarına doğru Hizbullah’a dönüşmüştür. 1980’li yıllarda Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere Türkiye’nin değişik illerinde yapılanmaya başlayan Hizbullah, 79 İran Devrimi’nden önemli ölçüde etkilenmiştir (Çakır, 2011).

Dini gruplar aynı din içerisinde farklı dini, kültürel ve politik görünümde karşımıza çıkmaktadır. Çünkü her insan ve grup aynı dini referanslardan ve normlardan farklı yorumlar üretebilmektedir. Zira her insan ve grubun içinde bulunduğu sosyo- kültürel şartlar farklı olabilmektedir. Her insan ya da grup dinle iletişime geçerken kimi zaman dinin bir yönü üzerinde yoğunlaşabilmektedirler. Dinler farklı kültürel alanlara yayıldıkça, ibadet ve tören şekilleri değişmekte, ibadet mekânları da çoğu zaman kültürlere göre değişerek yeni biçimler almaktadır. Örneğin, İslam dünyasında Vahhabilik ve Selefiyye hareketleri, bir bakıma Müslümanlar arasında ibadet şekillerinde ve mekânlarında ortaya çıkan bidatlara karşı asli şekillere ve gelenek öncesi öze dönmeyi savunan tepkisel hareketler olarak dikkati çeker. Öte yandan ibadet konularındaki içtihat farklılıkları da fıkıh okullarının teşekkülüne imkân tanımıştır (Çelik, 2011). Bazı gruplar dinin inanç, bazı gruplar ibadet, bazı gruplar mistik, bazı gruplar da sosyal boyutunu esas alarak ya da o yöne ağırlık vererek dini bir hayat yaşamaya çalışmaktadırlar. Tüm bu etkenler dini grupların oluşmasında birer faktördür.

Burada üzerinde durmamız gerek bir diğer husus da, göç ve dini gruplaşma arasındaki ilişkidir. Özellikle hazırlıksız yapılan göçler toplumsal değer sisteminde kırılmalara neden olmakta ve bu durum yeni dini anlayışların zemin bulmasına kolaylaştırıcı etkiler yapmaktadır. Toplumsal değişmenin hızlı olduğu dönemlerde ortaya çıkan yeni ilişki ağları, mevcut değerler ve fonksiyonlar ile eskileri arasında bir köprü vazifesi üstlenen ve “tampon mekanizmalar” olarak adlandırılan oluşumların doğuşunu ve bu yapıların rağbet görmesini kolaylaşmaktadır. Kırsaldan; güvenlik, ekonomik ya da başka bir nedenle şehre göç eden insanların şehir hayatına uyum sağlamasında dini referanslı gruplaşmalar önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Kendi toprağından kopup bir anda kendisini şehirdeki yoğun hayatın içerisinde bulan insanların bu yeni hayata uyum sağlamaları kolay olmamaktadır. Bir yere ait olma hissinin vereceği güven duygusundan yoksun kalmaktadır. Bu durum göçmenleri sığınacak birer “kutsal şemsiye” arayışına itmektedir. Dini grup ve cemaatlerin sağladıkları birincil ilişki ağları göçmenlerin sosyo-ekonomik sorunlarının üstesinden gelmesine yardımcı olmaktadır. Nitekim tarikat ve cemaat şeklindeki dini yapılanmalar, göç sonucunda kendi yaşamsal alanından koparılıp savrulan insanları bir araya getirmek, yeni yaşam alanında onlara yön tayin etmek, bir sosyal çevreye ait kılmak gibi fonksiyonlar üstlenebilmektedir. Öte yandan süratli bir toplumsal değişme ve iletişim çağını yaşıyor olmanın getirdiği bunalımlar fertleri çoğu zaman kimlik bunalımına kadar götürmektedir. Böyle bir durumda bir dini gruba mensubiyetin kişiye bir sosyal statünün yanı sıra, kimlik ve kişilik kazandırması (Aydemir, 1998), dini gruplaşmaların toplumsal alanda rağbet edilen veya ihtiyaç duyulan oluşumlar olmasını sağlamaktadır. Daha geniş çerçevede bakıldığında, bu kırılma dönemleri yeni dini anlayışlara da alan açmaktadır. İslam’ın ilk yüzyıllarındaki çalkantılı dönemde Harici anlayışın ortaya çıkması bu bağlamda dikkat çekici bir örnektir.

İmparatorluğun/devletin ideolojileri doğrultusunda dine yaklaşımları da dini gruplaşmaların doğuşunda önemli etkisi olan başka bir husus olarak zikredilebilir. 1800’lü yılların ortalarından sonra, Osmanlı Devleti’nin merkezi yönetimi güçlendirmek için Kürtlerin yaşadığı coğrafyalardaki mirleri pasifize etmesiyle, şeyh, seyda ve mele’ler, ortaya çıkan bu boşluğu doldurarak ön plana çıkmıştır. Bu dini şahsiyetler etrafında dini gruplaşmaların ortaya çıktığı görülmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra laik bir devlet oluşturma çabaları neticesinde yönetici kadroların halifeliği kaldırması ve tekke ve zaviyeleri yasaklaması dindar kesimlerde bir tedirginlik ve bir boşluğa düşme hali doğurmuştur. Ortaya çıkan bu patolojik durumda inananların devlete karşı daha radikal gruplara yönelmesi de dini gruplaşmanın nedenlerinden biridir.

1800’lü yıllarda Osmanlı topraklarında, özellikle Kürtlerin yaşadığı coğrafyada, misyonerlik faaliyetlerinin hız kazanması, dini grupların halk nezdindeki önemini daha da arttırmıştır. İnsanlar bu misyonerlik faaliyetlerinden etkilenmemek adına kendilerini ve ailelerini “korumak” için tarikatlara yönelmiştir. Aynı şekilde II. Dünya Savaşı’ndan sonra sosyalist hareketlerin Dünya’nın birçok yerinde popüler hale gelmesi ve dine mesafeli, hatta zaman zaman dini inkâr etmeleri, inananların deyim yerindeyse imanını “koruma-kurtarma” isteği sonucunda dini gruplara olan rağbeti arttıran başka bir husus olmuştur.

Dini gruplaşmaya etki eden faktörler konusunda özerinde durmamız gereken önemli konulardan biri de şehirleşmedir. Kent-kır hayatı arasında, hayatın varlığı, anlamı ve insanın kendini algılama biçimleri arasındaki farklar, dinî yorumlama, algılama ve yaşantısında da benzer farkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Thompson bunu, “toplumsal değişme, dinî boyutta da bir değişmeye yol açar” (2004) cümlesiyle özetlemiştir. Kentleşme olgusunun dini hayatla ilişkisi çok boyutlu olmuştur. Bu değişimin sosyal ve kültürel yansımaları özellikle dini gruplar/hareketler ve cemaatler üzerinde tartışma konusudur. Türkiye toplumunda özellikle 1950’li yıllarla birlikte hızlanan kentleşme olgusu, geniş toplum kesimlerini geleneksel ile modernin etkileşimine, şehirlerde ise yeni bir dini olgu olarak dini cemaatlerin ortaya çıkmasına kapı aralamıştır. Bu süreçte tarikatlar da geleneksel özelliklerinden kısmen sıyrılarak yeni bir biçim ve işleve yönelmiştir (Celaleddin, 2012). Geleneksel toplum yapısından modern şehir yaşamına doğru bir değişim süreci geçiren toplumlarda, dini kurumlar, aile, mahalli yapılanmalar, dernekler vb. gibi aracı kurumlar oldukça önemli fonksiyonlar üstlenmektedirler. Bu “aracı kurum” niteliğindeki yapılanmalar kişileri, modernleşmenin getirdiği yabancılaşma ve kimliklerini yitirmekten korur (Sevil, 2005).

Modernleşme süreciyle aile ve din gibi toplumsal kontrol mekanizmaları olarak önemli işlevler üstlenmiş olan geleneksel kurumlar gerek yapısal gerekse fonksiyonel açıdan önemli değişimlere uğramıştır. Bu değişim, geleneksel kural, norm ve değerlerin belirsizleşmesi ya da önemini yitirmesi, geleneksel anlam dünyasının sarsılması ve toplumsal ilişki ağlarında tutarsızlıkların doğmasına neden olmuştur. Bu hızlı değişim sürecinde insani ilişkilerin ikincil düzey etkileşim düzeyine düşmesi, birincil ilişki ağlarının egemen olduğu cemaat benzeri oluşumlara ilgiyi arttırmıştır (Kirman M. A., 2010).

Batı toplumlarında şehirleşme, sanayinin gelişmesine paralel olarak gelişirken ülkemizde bu durum aynı şekilde cereyan etmemiştir. Türkiye’deki şehirleşme sanayileşmenin bir neticesi olarak ortaya çıkmamıştır. Sanayileşme gerçekleşmeden şehirleşmenin artması, kırsaldan kente göç edenlerin işsiz kalmasına ya da marjinal işlerde çalışmasına neden olmuştur. Bunun yanında şehre göç edenlerin referans noktalarının değişmesi ve kendilerini şehirdeki nispeten daha varlıklı kesimlerle kıyaslamaları onlarda bir yoksunluk duygusunun oluşmasına neden olmaktadır (Tatar, 1999). Şehir hayatının zayıflattığı birincil ilişki ağları, bireylerin samimi, yakın ve birincil derecedeki ilişki ağlarına olan ihtiyaçlarını arttırmaktadır. Şehir hayatındaki fiziksel yakınlığa rağmen aynı durumun manevi yakınlık söz konusu olduğunda farklı olduğu gözlenmektedir. Bauman’ın “incelikli dikkatsizlik/uygar ilgisizlik” (Bauman, 2010) olarak ifade ettiği, şehir hayatındaki davranış tarzları, insanlar arasında aşılması güç bir mesafe ve sakınma duvarı oluşturmaktadır. Kent hayatının yol açtığı aşırı bireyselleşme, bireyde yalnızlık duygusunun ön plana çıkmasına neden olabilmektedir. Kişiler arası ilişkilerdeki resmilik, soğukluk kişileri belli ölçülerde bir koruyucu olarak sıcak ve içten ilişkilere yer veren cemaat hayatına yönelmelerine zemin hazırlamaktadır (Sarıbay, 1996). Öte yandan, dinî grupların psiko-sosyal ihtiyaçları karşılayan birincil ilişkiler yapısı, sosyal sistem mağdurları için bir sığınak olma işlevi üstlenmesi bu tür yapılanmaların artmasını veya daha popüler hale gelmesine sebep olmaktadır. Kentin dini anlamda özgürleştirici bir etkiye sahip olması, geleneksel aidiyet ve kontrol mekanizmalarından uzak kılan özelliği, geleneksel dini yorumların dışında yeni dini yorum ve hareketlerin ortaya çıkmasına imkân sunar. Modernleşme sürecinde yaşanan hızlı değişimler, toplumsal yapıda sosyo-ekonomik yoksunluklara veya ötekileştirmeye maruz kalan geniş kitlelerin doğmasına sebep olmaktadır. Dinî grupların yardımlaşma ve dayanışma özellikleriyle birer “dayanışma ağı” olarak sosyal mağduriyet içinde kalan kimselere cazip adresler haline gelmeleri dini gruplaşmaya etki etmektedir (Aktaş, 2014).

Dini gruplaşma insanın psiko-sosyal ve politik özelliklerinin bir sonucu olarak tezahür eder. Bunlar bir taraftan kendi bağlılarına birincil ilişki ağlarının sağladığı sıcaklığı ve motivasyonu sunarken diğer taraftan toplumsal ayrışmaya kapı aralamaktadırlar.


Yüklə 206,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin