RIFAT KUTAY (MESA Mesken Sanayii AŞ Genel Müdür Yardımcısı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, İNTES'in sayın yöneticileri, değerli konuklar, değerli basın mensupları; hepinize saygılar sunuyorum.
Konuşmamda sözünü edeceğim birçok konuya diğer konuşmacı arkadaşlarım değindiler, onun için bazı bölümleri hızlı geçeceğim.
Bilindiği üzere, 1999 yılında yaşanan depremlerden sonra kontrolsuz ve kalitesiz yapılaşmayı önlemek amacıyla hazırlanan yapı denetimi hakkındaki 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 10 Nisan 2000 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak 10 Temmuz 2000 tarihinde yürürlüğe girmişti. Bir seneden kısa bir süre yürürlükte kalan bu KHK, 26 Mayıs 2001 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının da ısrarlı çalışmalarıyla 4708 sayılı Kanun, 13 Temmuz 2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak, 30 gün sonra yürürlüğe girmiştir. 3194 sayılı İmar Kanununun 26 ncı maddesinde belirtilen kamuya ait yapı ve tesisler ile 27 nci maddesinde belirtilen ruhsata tabi olmayan yapılar Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun kapsamında değildir. Kanun, tüm kamu ve özel sektör binalarını kapsamalıdır.
4708 sayılı Kanunda, laboratuvar tanımı değiştirilerek, 595 sayılı KHK’de Bakanlıkça veya Türk Standartları Enstitüsünce yeterliliği kabul edilen laboratuvarlar yetkili kılınmış iken, kanunda TSE belgeli laboratuvarlar yetkisiz kılınmıştır. Bunun nedeni anlaşılamamıştır aslında. Biraz önceki konuşmalarda Sayın Ustaömer ve Sayın Ünal’ın da belirttiği gibi, aslında bir laboratuvar sayısında eksiklikten de söz ediliyor. Aslında bu TSE’li birçok laboratuvar şu anda mevcut Türkiye'de, bunlar da belki devreye alınabilir, birtakım düzenlemeler yapılarak.
18 Nisan 1996 tarihinde yayımlanan Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasına göre, 78 il ve ilçeyi içeren deprem bölgesi listesinde, il merkezleri dikkate alındığında, bu illerden 33 adedi 1 inci derece, 22 adedi 2 nci derece, 12 adedi 3 üncü derece, 9 adedi 4 üncü derece, 2 adedi de 5 inci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanunun uygulanacağı pilot il sayısı 19’dur. Bakanlığın teklifiyle Bakanlar Kurulu tarafından kapsam genişletilebilecektir.
33 adet 1 inci derece deprem bölgesinde bulunan illerden, sadece 13 adedi, 22 adet 2 nci derece deprem bölgesinde bulunan illerden 4 adedi, 12 adet 3 üncü derece deprem bölgesinde bulunan illerden 1 adedi, 9 adet 4 üncü derece deprem bölgesinde bulunan illerden yine 1 adedi, 2 adet 5 inci derece deprem bölgesinde bulunan illerden 0 adedi, 19 pilot il kapsamındadır. Yani, 1 inci derece deprem bölgesinde bulunan illerin sadece yüzde 39’u pilot uygulamaya dahil edilmiştir. En son depremin gerçekleştiği Afyon İlimizde, 19 pilot il kapsamında değildir bilindiği üzere. Yapı denetimi, yurdumuzdaki tüm illeri kapsamalıdır.
595 sayılı KHK’nin bana göre en önemli maddelerinden birisi, sigorta yaptırma zorunluluğu idi ve yapı hizmetlerinin bedeli sigorta giderleri de dahil olmak üzere, yapı yaklaşık maliyetinin yüzde 4’ü ile yüzde 8’i arasında idi. 4708 nolu Kanuna göre yapı denetim hizmet bedeli, yapı yaklaşık maliyetinin yüzde 3’ü olarak belirlenmiştir. Bu yüzde 3 ile yapı denetim kuruluşları personelinin ücretini, vergi ve sigortalarını, ofis kiralarını ödeyecek, diğer direkt ve endirekt giderlerini karşılayacak ve bu rakamın içinde yapı hasarı riski ve kuruluşun kârı da dahil olacak. Bu, çok gerçekçi görünmemektedir. 10 bin metrekarelik bir inşaat, diyelim ki 3 milyon dolara mal oldu, bunun yüzde 3’ü 90 bin dolar eder. İnşaat 24 ay sürse, yapı denetim kuruluşunun eline ayda 4 200 dolar geçecektir. Yapı denetim kuruluşu, bu rakamın ne kadarını yapı hasarı riski olarak bir kenara koyacaktır?
Gelirler bu seviyede olunca, yapı denetim kuruluşu, personel bütçesini kısmak isteyebilecektir. Bu da, daha az kalifiye eleman, dolayısıyla yeterli olmayan denetim riskini ortaya çıkarabilecektir.
4708 nolu Kanunun 3 üncü maddesinde “Sorumluluklar” bölümünde şu ifadeler yer alıyor: “Yapı denetim kuruluşları, denetçi mimar ve mühendisler, proje müellifleri, laboratuvar görevlileri ve yapı müteahhitleri ile birlikte yapının ruhsat ve eklerine fen, sanat ve sağlık kurallarına aykırı, eksik, hatalı ve kusurlu yapılmış olması nedeniyle ortaya çıkan yapı hasarlarından dolayı, yapı sahibi ve ilgili idareye karşı kusurları oranında sorumludurlar” demektedir. Bu sorumluluk tarifi, Marmara Depreminden önceki dönemlerde de vardı. Ancak, yeterli miktarda yaptırımı olmadığı depremden sonra çok acı bir biçimde görüldü. Bu konudaki riskin büyüklüğü nedeniyle 595 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname döneminde de sigortacılarla birçok tartışmalar yapılmıştır.
Dileğimiz hiç olmaması, ancak binalarda hasarla sonuçlanan bir deprem olduğunda konu yargıya intikal edecek, yukarıda sayılan çeşitli kişilerin ifadelerine başvurulacak, konu bilirkişilere aktarılacak, taraflar bilirkişi raporlarına itiraz edecek ve mahkemeler yıllarca sürecek diye endişelerimi dile getirmek istiyorum. Konuyla ilgili sorumluların sayısının çokluğu nedeniyle de, belki verilecek cezalar sınırlı kalacaktır.
Türkiye'de depreme dayanıklı kaliteli yapılar elde etmek için, Yapı Denetimi Kanunu elbette gereklidir; ancak, tek başına yeterli olmadığını düşünüyorum. Bu sorunla ilgili birçok parametre vardır. Geçtiğimiz yıl bir inşaat dergisine verdiğim mülakatta da bahsettiğim gibi, Türkiye'de taahhüt sektöründe yapısal sorunlar vardır. Müteahhit kimdir? Müteahhitlik karnesi sahibi veya karne kiralayan müteahhit olamamalıdır. Müteahhitlik için daha fazla sağlanması gereken şartlar olmalıdır. Yeni kanun ve düzenlemelerle müteahhitliğe bir disiplin getirilmelidir.
Sektörde ağırlıklı olarak yardımcı teknik eleman olarak adlandırdığımız kalfa, tekniker ve teknisyen açığı varır. Bu elemanların eğitim ve öğrenimlerini sağlayacak okullarımızın sayılarının ve kalitelerinin artırılması gerekmektedir. Sertifikalı işçi yetiştirilmesine yönelik kurulmuş olan İNİŞEV çalışmalarını sürdürmektedir. Ancak, verilen sertifikaların Millî Eğitim Bakanlığı menşeli olabilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Üniversitelerimize de görevler düşmektedir. Teknik üniversitelerimiz, yükselen eğitim kalitelerine daha fazla ivme kazandırmalıdırlar. Teknik elemanlarımız, sürekli eğitime önem vermelidirler.
Sektörde Uluslararası Müteahhitler Birliğine üye olan firmalardan 40 civarındaki kısmı (40 küsur) ISO Kalite Yönetim Sistemi Belgesine sahiptir. Oysa Türkiye'deki müteahhit sayısı binlerle ifade edilmektedir. ISO belgesi sayısının artırılması, hem firmalarımızın kurumsallaşmasın yardımcı olacak hem de üretimlerinin kalitesini yükseltecektir. Bence Türkiye'de de firmaların ISO belgesi sahibi olmaları, belirli bir takvim içinde kamu ve özel sektör ihalelerinde yeterlilik şartlarından birisi olmalıdır. Kullanılan malzemelerde de TSE, ISO, CE kalite belgeleri daha ciddî bir biçimde istenilebilir.
Toplam kalitenin sağlanması, polisiye tedbirlerle mümkün değildir. Bu bir süreçtir ve eğitimle kültür seviyesinin yükseltilmesiyle bu süreç kısaltılabilir.
Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Rıfat Kutay’a, açıklamalarından dolayı çok teşekkür ediyorum.
Böylece, bugünkü programımızın birinci kısmını burada kapatmadan önce...
Buyurun Sayın Sever, kusura bakmayın.
KADİR SEVER – Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu çok güzel oturum, sorunlarımızı dile getirme imkânını verdi. Yalnız, bu Yapı Denetim Yasası çıkarken, bir yapının oluşturulmasında birkaç aşama var, bunların bir aşaması hiç dikkate alınmıyor. İşin bir etüt aşaması vardır, proje aşaması vardır, finansmanı vardır, ondan sonra da yapımı ve denetimi vardır. Peki, bu yapımı sırf projeyi hazırlayan ve işi denetleyen mühendisler mi yapıyor? İnşaat işçisinin eğitimi Türkiye'de yoktur. Bunun hiç üzerinde durulmuyor.
Şimdi, projeyi istediğiniz gibi yapın, istediğiniz çok eğitilmiş mühendislere, uzman mühendislere denetletin. O betonu döken, kalıbı yapan, yani eline çekici, malayı ve şakulü alan insanın eğitimi Türkiye'de yoktur, sorumluluğu da yoktur. Bunun hiç mi günahı yoktur?! Bir yapının oluşturulmasında en mühim unsurlardan biri budur. Onun için, hele hele düşünün ki, Türkiye'de büyük şehirlerde ve belediyelerin olduğu yerlerde denetim var. Peki, köylerde inşaatlar yapılıyor, orada proje de yok, denetim de yok.
Bakın, ben çok eskilere gideceğim izin verirseniz, benim çocukluk yıllarımda –söylediğim yıllar 1950’li yıllar, 1945’li yıllar- kahvelerde afişler vardı. Bu afişlerde Anadolu'da kendi imkânlarıyla evini, binasını yapanın dikkat edeceği hususlar şematik olarak asılmıştı. Onu araştırdım kim yapmış diye, bunu Bayındırlık Bakanlığının o zamanki ilgilileri yapmış. Bu bilgiler nerede? Bu afişler nerede? Niçin yarım kalmış? İnşaat işçisinin eğitimi niçin geliştirilmemiş? Sertifika müessesesi niçin oluşturulmamış? Bu, çok büyük bir eksiklik. Yani, burada bir yapının hasarlı çıkması, yani yapıda ciddî bir hatanın oluşmasında en mühim unsurlardan biri, inşaatı fiilen yapan inşaat işçisidir. Bunun eğitimi yoktur, denetimi yoktur, ruhsat sistemi yoktur.
Bir noktaya daha değinerek, izninizle sözlerime son vereceğim. Üç gün evvel Avrupa'da idim, yeni geldim, hep gözlemlerim bunu, bir tek Türkiye'de hamile evler vardır. Yani, zeminde oturduğu saha 100 metrekare,ama hemen onun 1 inci katından itibaren 150 metrekare. Dünyanın hiçbir yerinde yoktur bu. Hele hele Türkiye gibi deprem şartlarında olan bir ülkede... Tabiî, siz bu yapıya göre temeli oluşturabilirsiniz; ama, bu kadar zengin bir ülke miyiz biz?! Yani, siz ince bacaklı bir hanımın üzerine hamile bir vücut oturtacaksınız, ondan sonra o bir depremle o sistemin ayakta durması için dünyanın masrafını yapacaksınız. Onun için, projeyi hazırlayanlara da, en azından bir denetim mekanizması oluşturulması lazım ve bu uygulamaya son verilmesi lazım.
Son bir konu da, bir kere daha tekrar edeceğim, özellikle Anadolu'da hiçbir denetimin olamadığı, hiçbir proje uygulamasının olmadığı yörelerde kendi imkânlarıyla konutunu, yapısını yapan insanların nelere dikkat etmesi gerektiğini ta 50 sene, 60 sene evvel düşünüp de afişler halinde onlara bu yolu öğretenlerin, ne doğru işler yaptığını, eğitim mekanizmasını ve tabiî ki bilgi mekanizmasını oluşturarak, oralara ulaştırmanın imkânlarını bulmak lazım ve tabiî, bu yapı denetim sisteminde işçiliğin de mutlak surette bir sorumluluk alanı olduğunu da mutlaka güncelleştirmek lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kadir Sever’e, yaptıkları açıklamalardan dolayı çok teşekkür ediyorum; ancak, şunu da belirtmek istiyorum Sayın Sever, bu sertifikasyon çalışmalarıyla ilgili Bakanlığımız, Çalışma Bakanlığı, YÖK, Millî Eğitim Bakanlığı ve sizin de içinde bulunduğunuz Müteahhitler Birliği, Başbakanlığın başkanlığında bu çalışmalar devam ediyor. Bu sertifikasyon konusu çok önem arz etmekte ve hem ülkemizde hem yurt dışında, bildiğiniz gibi, artık life school olayı tamamıyla ortadan kalkmaktadır. İşçilerimiz de dahil olmak üzere ve üst deneticiler de bu işin içinde olmak üzere, hepsinin birer sertifikasyonu olacak. Bu çalışmaların üzerinde biz de hassasiyetle duruyoruz; bunu da belirtmek isterim.
Sayın Bakanım, Sayın Milletvekilim, değerli konuklar; oturumumuzun birinci kısmını bugün böylece tamamlamış olduk. Ben şimdi önemli gördüğüm ve bizi çok memnun eden Sayın Bakanımızın ve İNTES Yönetim Kurulu Başkanımız arasında işbirliği protokolü imzalanacak, onu hep beraber yerine getiriyoruz.
Buyurun Sayın Bakanım.
Sayın Başkanım, eğer okursanız memnun oluruz...
M. ŞÜKRÜ KOÇOĞLU – Sayın Abdülkadir Akcan Bey Bayındırlık ve İskân Bakanı olduktan sonra bu geliştirilen bir süreç. Bu süreç, özellikle İhale Yasası çalışmalarında İNTES'in, Bayındırlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı ile ve ilgili komisyonla birlikte yaptığı uzun çalışmalarla başlayan bir süreç. İsterseniz ben çok kısa olarak protokolün içeriğini de hemen okuyayım:
İnşaat sektörüyle ilgili veri tabanı oluşturulması ve envanter çalışmalarının yapılması ve envanter yani inşaat müteahhitlik camiasının envanterini şu anda 1 700-1 800 sayfa oldu, daha da birkaç ay devam edecek bu çalışma ve bunda bütün Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ilgili il müdürlüklerinden de her türlü yardımı alıyoruz. Türkiye'de şimdiye kadar hiç yapılmamış olan bu envanter çalışmasını yapıyoruz.
Bakanlığın sektörle ilgili talep edeceği her türlü bilginin, meslek kuruluşu tarafından sağlanarak Bakanlığa intikali, inşaat firmalarının Bakanlıkla ilgili ortak talep ve sorunlarını belirleyebilmek ve çözüm getirebilmek amacıyla müşterek toplantılar düzenlemek, meslek kuruluşları tarafından Bakanlığa aktarılacak sektör sorunlarının bu konudaki talep ve önerilerinin değerlendirilerek çözüm yollarının ortaklaşa aranması, Bakanlık tarafından yürütülecek mevzuat değişikliği çalışmalarında bilgi alışverişi yapılması, hukukî düzenlemelerde meslek kuruluşunun görüş ve önerilerinin alınması, buradaki meslek kuruluşu İNTES'tir. İnşaat sektörüne yönelik düzenlenecek eğitim programları, toplantılar, seminerler, araştırma-inceleme çalışmaları, proje hazırlama, yayın çalışmaları ve bunun gibi faaliyetlerde ortak çalışmalar yapılması, ihtiyaç duyulacak diğer konularda işbirliği yapılması ve bu çalışmalar için taraflarca herhangi bir ücret söz konusu olmadığıdır. Biraz sonra Sayın Bakanımızın talimatlarıyla hazırlanan bu protokolü imzalayacağız ve bundan dolayı sektörümüz adına Bayındırlık ve İskân Bakanımızı Sayın Profesör Doktor Abdülkadir Akcan’a şükranlarımızı ve saygılarımızı bir kez daha iletiyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Değerli misafirler, Sayın Bakanım aramızdan ayrılmak durumundalar; çünkü, kendileri Düzce’ye hareket edecekler.
Efendim, 15 dakika bir aradan sonra, tekrar soru-cevapları almak üzere huzurlarınızda olacağız...
SORULAR VE CEVAPLAR
Dostları ilə paylaş: |