17. Sarısu Köyü
İlçeye 42 km uzaklıkta olup doğusunda İnceboyun, batısında Kocagöl ve Kösrelik Köyü, kuzeyinde Tepe Köy, Gına Hasan, Gümerdiğin köyleri, güneyinde Dalyasan bulunur. Sarısu, Aşağı ve Yukarı Sarısu olmak üzere iki köydür(Avcı,1987).
Köye ilk olarak Gerdaklı sülalesi gelip yerleşmiştir. Diğer sülaleler: 1.Tekaütler 2. Abbaslar 3.Tokmakgiller 4.Dandırlar 5.Müdürler 6.Yalamalar 7.Caferler 8.Keller 9.Topçugiller 10. Sarıoğlangiller 11. Kulalar 12.Aşakılar 13.Mollaosmangil 14.Babagiller 15.Cicigiller(Avcı,1987).
Köyde arpa, buğday, fiy, mercimek ve nohut ekilmekte ve elma, vişne, armut, zerdali, ve erik gibi meyveler yetiştirilmektedir(Umut,1999).
Köyde şu anda 70-75 arasında insan yaşamakta olup 30 yaşın altındaki gençler yok denecek kadar azdır (Umut, 1999).
Köyde okuma yazma oranı yüksek olup, kaymakam, öğretmen, subay vb. meslek mensupları yetişmiştir(Avcı, 1987).
Köyün güneyinde Murad adında bir evliya türbesi vardır. Felçli hastaların türbeye geldiklerinde dertlerine deva bulduklarına inanılır ve burada bu amaçla kurban kesilir(Avcı,1987).
Yine köyün yakınındaki bir tepede Horasan Erenlerinden olduğu söylenen Mustafa Şıh adlı bir yatır daha bulunmaktadır. Bunun hakkında fazla bir şey bilinmemektedir(Umut,1999).
Köydeki Cemevi 1947 yılında inşa edilmiş olup, 7 sene önce bu cemevi tamir edilmiştir. Kurban odası, mutfak ve erkan odası olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Buradaki eşyalar ise halılar, kilimler, Hz. Ali, 12 imamlar, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk'ün resimleri ile Türk Bayrağı'dır(Umut,1999).
18. Susuz Köyü
Köy batıdan Sele ve Çit köyleri ile Kuzeybatıdan Yukarı Çavundur, güneybatıdan Tahtayazı, güneyden Kızılöz, güneydoğudan Yukarı Emirler, kuzeyden Kalfat, kuzeydoğudan Dalyasan, Meşeli, güneydoğudan Kuyumcu köyleriyle çevrilidir(Elden,1997).
Susuz Köyü, kuzeyinde yer alan 1895 m. yüksekliğindeki Aydost Dağı'nın eteklerinde kurulmuştur. Aydost Dağı, Batı Karadeniz Dağlarının en güney sınırını oluşturan Köroğlu Dağlarının en güney ucunda yer alır. Daha çok volkanik yapı etkisini gösterir(a.g.y.).
Köyün coğrafi konumu daha çok dağlık olup ova görünümündeki düzlükleri yok denecek kadar azdır. Köydeki birkaç küçük akarsu Çubuk Çayı'na ulaşır. Çubuk II Barajı köy sınırlarına oldukça yakındır.(a.g.y).
Köyün ilçeye uzaklığı 15 km.dir. Daha önce köyün adı "Yeniköy" iken, bu ismi sonradan köyün giriş kısmındaki susuz mevkiinden almıştır. Köyün doğusunda Karatümen Tepesi ve Pınarcık Mesire Yeri, batısında Yurtlar ve Akpınar otlakları, kuzeyinde Ay Kayası Tepesi, Üç Baş Tepesi, güneyinde Menevşeli Tepesi ve Söylemez Tepesi ve Susuz Otlağı bulunmaktadır(Avcı, 1997).
Köy bulunduğu coğrafi konum itibariyle Karadeniz iklimi ile İç Anadolu karasal iklim özellikleri arasında bir geçiş özeliği göstermektedir. Yükseklikten dolayı yazlar karasal iklim kadar sıcak ve kurak geçmez. Buna karşılık kış ayları sert ve kar yağışlı geçer. Bu iklim özellikleri dolayısıyla yüksek yerlerde meşe ve çam korulukları yer almaktadır. Fakat bunlar büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Yine köy çevresindeki yamaçlarda meşeliklerin aşırı derecede tahrip edilmesi sebebiyle çalılık görünümündedir.(Elden, 1997:9).
Horasan, Ortaasya, Konya ve Eskişehir'den gelenler Susuz mevkiine gelip yerleşmişlerdir. İlk olarak 7 ailenin geldiği söylenir. Bunlar: 1.Seyyitoğulları 2.Kırkhocalar
3.Kemterler 4.Yakuplar 5. Tataroğulları 6.Nas Veliler 7.Mucukhalil Oğulları. Bu sülaleden köyde kimse kalmamıştır(Avcı,1987).
Köy nüfusu, yaz ve kış mevsimlerinde çok büyük oranda değişmektedir. Köydeki genç nüfus gerek çalışmak ve gerekse eğitim amacıyla Ankara'ya göç etmiştir. Köyde sürekli olarak kalan yaşlı 5-10 hanelik nüfus kalmıştır. Ankara'da emekli olan yaşlı nüfus yazın köyde kışın Ankara'da ikamet etmektedir. Bu sebeple köyün yaz nüfusu yaklaşık olarak 80-100 arasında değişmektedir(Elden,1997).
1986 yılında köye içme suyu getirilmiş ve evlere verilmiştir. Ayrıca çevrede bol su kaynakları bulunmaktadır. Köy arazisi verimsiz olduğu için sadece hayvancılık yapılabilmektedir Köye ilköğretim 1938 yılında getirilmiş olup ilkokul öğrenci sizlikten kapanmıştır( Avcı, 1987).
Cibali Ocağı dedeleri Susuz köyündendir. Bunlardan bazılarının isimleri şöyledir: Zülfikar Elden, H.İbrahim Gülletutan ve Arif Hikmet Dalkılıç'tır(Kuzukıran,1998).
Susuz köyü muhtarı Yusuf Bilgin(1998), köyün Cemevi hakkında şu bilgileri vermiştir: Eskişehir ili Koşmat Köyünden atalarımız bundan 230-250 yıl önce gelip yerleşmişlerdir. Bu yerleşim alanında önceleri büyük evlerde gizli olarak cem ibadeti yapılırken Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün laiklik ilkesini Anayasaya koyması ile o yıllarda yetişkin köy halkını alacak şekilde bir cemevi yapılmıştır. Bu cemevi zamanla halkımızı almadığı için 1995 yılında yeni bir cemevi inşaatına başlanmış ve 1997 Aralık ayında bitirilerek açılışı yapılmıştır. Cemevi esas olarak üç odadan müteşekkildir: 1. Erkan odası 2. Kurban Odası 3. Aşevi(mutfak).
Cemevinde kırklar meydanı, çay ocağı, vestiyer, kasaphane, kalorifer kazan odası, bodrum katında erenlerin ve bacıların ayrı ayrı abdest alma yerleri bulunmaktadır. Erenlerin oturduğu alan beton kaplı ve üstü parke tahtalıdır. Isınma, kalorifer teşkilatı ve kombi sistemi ile yapılmaktadır.
Cemevindeki Eşyalar: Halılar, kauçuk yastıklar, Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli ve 12 imamların resimleri, veciz sözler. Cemevinin kapısında şu sözler yazılıdır: "Ey mümin kardeşler! Bu dergaha zahiri ve batıni kirlerinizden arınmadan gelmeyiniz. Eğer arınır da gelirseniz, Cenabı Allah'ın rahmetine Hz. Muhammet Mustafa'nın şefaatine, Aliyyel Murtaza'nın ve ehlibeytin sevgi ve muhabbetine mazhar olasınız." Bu sözler, dede Arif Hikmet Dalkılıç'a aittir.
Erkan ve Hizmet Sahipleri
-
Dede: Zülfikar Elden
-
Gözcü: Ahmet Sayıcıoğlu
-
Zakirler: Fazlı Tavan, Battal Dalkılıç, Yukarı emirler Köyünden Yakup Akdoğan,
Hasan Eryılmaz, Feti Yıldız
-
Lokmacı: Rıza Eryılmaz- Kemal Dönmez
-
Kurbancı: Kasım Yıldırım
-
Saki: Ahmet Erseven
-
Carıcı: Emin Sayar
-
Seccadeci: Veli Yıldırım
-
Delilci: Halil Aslan
-
Sakkacı: Arif Hikmet Dalkılıç
-
Sır Suyu: Zübeyde Dilmen
-
Yasavurlar: Mehmet Harmancı, Murat Akyar
-
İznikçi:
-
Çaycı:
-
Selsebil:
-
Sofracı: Nesimi Gülletutan
-
Kilerci: Bayram Gürcan
Köyde rehber yoktur, çünkü peygamber soyundan geldikleri için ehli olan bir erene bu görev yaptırılır.
Köyde peygamber neslinden gelen Abdullah oğlu Seyit Süleyman'ın yatırı mevcuttur. Seyit Süleyman, 1274 yılında dünyaya gelmiş, bu köyde yaşantısını sürdürmüş ve 1317 yılında dünyasını değiştirmiştir. Seyit Süleyman, 7 yıl gibi kısa bir sürede halkın kendisine sunduğu aşıklık mertebesine erişmiştir. İnsanlık alemine hakkı ve hakikati bildiren deyiş ve duazimamları ile hizmet etmiştir(Çağlayan,1996).
Yusuf Bilgin( 1998), Seyit Süleyman'ın şu deyişlerini söylemiştir:
Kişi gerek er kişilik işleye
Her işine besmele ile başlaya
Şu dünyada hırsı, nefsi boşlaya
Ol kişiye rahmet yağar, hem yağsın dediler.
Başka bir dörtlük
Amentüye amel edin gaziler
Amel etmeyenler sinde sızılar
Der Seyit Süleyman dört kitabı yazdılar
Yoluna gidecek adem ararım.
Seyit Süleyman'ın bir kerametini dede Arif Hikmet Dalkılıç(1998) şöyle anlattı: Mart köyündeki dostu Çolak İbrahim'i rüyasında savaşta yaralanmış görüyor. Seyit Süleyman eşine bana biraz azık koy ben arkadaşıma gidiyorum, diyor ve kışta kıyamette yola çıkarak Mart Köyüne gidiyor. Çolak İbrahim'e bu malum oluyor ve eşine, hanım kalk ateşi uyar bir misafirimiz geliyor, diyor. Köye ulaştığında Çolak İbrahim'in zahirde köyde sürekli bulunduğunu fakat batında düşmanla savaştığını anlıyor, Çünkü yaralanmış olduğunu eşi dahi bilmiyor.
Taliplerinin bazı Alevi ulularının köyde otururken bile düşmanla savaştıklarına inanmaları, savaşta düşmana galip gelme inancını kuvvetlendirmekte, bu inanç insanlara güç vermektedir.
Yine Seyit Süleyman bir gün arkadaşı Sarısulu İbiş ile birlikte Kösrelik köyüne giderken kestirme olsun diye Aydost dağı'nın eteklerinden geçmeye karar verirler. Dağda henüz kar erimediği gibi yoğun bir sis tabakası da bulunmaktadır. Yollarını kaybeden iki aşık yanlışlıkla Aydost Dağı'nın zirvesine ulaşırlar. İşte bu sırada nereye gideceklerini bilemeyen aşıklar şu mısraları dizerler(Avcı,1987):
Yazın geldiğini nerden bileyim Karşı dağın karı eriyip gider Bir haber sorayım şu akan sudan O da bağrını yere sürüp gider.
Sabah olup odaları ilişir Aşığın gözü sinemde alışır Duyar da eller hep bana gülüşür Hele vaktin gelsin zorun ne Aydost
Avrat koç yiğit meydanda gerek Kardeş ah ettikçe bölündü yürek Nisbet Maviya'nın sen bunu bırak Hele vaktin gelsin zorun ne Aydost
Sen Süleyman'ın arz eyledik geldik, Mehmetle tekkeye tecelli kıldık Biz "Kalu Bela"dan evveli öldük Bizi öldürecek zorun ne Aydost
Bu sırada Allah tarafından kendilerine rızık gönderilir. Sonra yola devam ederler ve kısa bir süre sonra kendilerini Mehmet Tekkesi'nin yanında bulurlar ve tekkenin hemen yakınında bir köy vardır. Allah'a şükrederek köye ulaşırlar(Avcı,1987).
Bundan başka köyde Murad Dede, Üçbaş ve Ali Baba yatırları bulunmaktadır. Buraya köy sakinleri ile civar köylerden ziyarete gelinir ve adaklar kesilir(Avcı,1987).
19. Yukarı Emirler
Yukarı Emirler Köyü; Kızılöz, Tahtayazı, Susuz, Kuyumcu, Bodullar, Deliviran köyleri ile çevrili bulunmaktadır. İlçeye 11 km uzaklıkta bulunan köy, kıraç ve taşlık bir arazide 500 m. yükseklikte bir tepenin üzerinde kurulmuş olup arazisi engebeli ve verimsizdir(Gürsu, 1997:7).
Köyün doğusunda Sırıklı Tepe, batısında Küçük Tepe, Kuzeybatısında Kırtıllıbel Tepesi bulunmaktadır. Köyün toprakları verimsiz olduğu için tarıma pek elverişli değildir. Bu nedenle az da olsa hayvancılık yapılmaktadır (Avcı, 1987).
Köyün iklimi İç Anadolu iklim özelliklerini taşıdığından yazları kurak ve sıcak kışları ise soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. Buna bağlı olarak bitki örtüsü ise kekik, yavşan, ak çalı, ahlat gibi otsu ve odunsu bitkilerdir(Gürsu,1997).
Yukarı Emirler köyünde Arpalık, Kamışlık, Küçükburun, Yağmurlu ovaları ile Acı Göl, Koca Göl, Çevrilik Gölü, Datlı Göl gibi göller ile tek akarsu olan Köyönü Çayı yer almaktadır(Gürsu, 1997).
Köyün tarihi Aşağı Emirler Köyü münasebetiyle anlatılmıştı. İlk ataları Aşağı Emirler Köyünde türbesi bulunan Emir Dede'dir(Gürsu, 1997). Köydeki nüfusun çoğu Ankara'ya göç etmiş olup köyde sürekli oturan yaklaşık 35-40 kişidir ve nüfus yaz aylarında 100 kişiye çıkabilmektedir(Balcıoğlu, 1998).
Köyde Kartallar ve Köleler sülaleleri yaşamaktadır. Okuma yazma oranı yüksek olup köyden mühendis, bankacı vb. meslek mensupları yetişmiştir. Köyde köy odası, cami, okul mevcuttur.(Avcı, 1987).
Arazi verimsiz olduğundan az miktarda arpa, buğday, fiy, nohut, mercimek yetişmektedir. Tarım traktör ve pulluk gibi modern tarım araçları ile yapılmaktadır. Hayvancılık ise ilkel yöntemlerle yapıldığı için fazla gelişmemiştir. Köyün kırlarında kurt, tilki, tavşan, keklik, sığırcık gibi yabani hayvanlar yetişmektedir. Köyün kaya yapısında kömür, camtaşı gibi madenlerin bulunduğu bilinmektedir(Gürsu,1997).
Rıza Akdoğan(1998), Yukarı Emirler Cemevi hakkında şu bilgileri vermiştir: Köydeki Cemevi 1950'li yıllarda yapılmıştır. Bu tarihe kadar Mustafa Türk, Hoca Erdoğan, Necip Aktaş gibi evi büyük ve müsait olan kimselerin evlerinde cem yapılırdı.
Cemevi, iki musfa, bir meydan evi ile mutfak ve kilerden müteşekkildir. Bunlardan başka çay ocağı, ayakkabılık, kasaphane, iki kadınlar iki erkekler olmak üzere 4 tuvalet bulunmaktadır.
Cemevindei eşyalar ise şunlardır: Yerde döşemeli halı ve kilimler serilmiştir. Ayrıca Atatürk resmi, Hz. Ali'nin resmi, Hz. Hüseyin'in resmi, Hz. Peygamberimizin ismi, 12 imamların resmi ve isimleri, 14 masum-u paklar, Kerbela şehitlerinden bazılarının isimleri, florosen lambalar, iki adet avize, cemdeki kapıcıların simgesi değnekler, erkan asası, gözcü asası, kesilen kurbanları doğramak için satır ve bıçaklar, toplanan cemaate yemek vermek için yaklaşık 400-500 kişilik sofra, kap-kacaktır.
Erkan sahipleri
-
Dede: Zülfikar Elden
-
Dede Yardımcısı : Arif dalkılıç
-
Gözcü: Rıza Akdoğan
-
Saki: Kazım Özkan
-
Aşık: Yakup Akdoğan
-
Aşık yardımcısı: Şükrü Doğan
-
Rehber: Mehmet Akdoğan
-
Hubbeci: (kandilci olabiliir mi)Dursun Gürsu
-
Kasap: Rıza Güldoğan
-
Aşçı: Murat yalçın
-
Kapıcı: Vahit Kılıç-Ünal Sünger
-
Çaycı: Ali Güner
-
Çaycı yardımcısı: İsmail Akdoğan
-
Delilci: Hidayet Sünger
Köydeki caminin yapılış tarihi 1912 olarak bilinmektedir. 1950-1960 yılları arasında köy muhtarlığı tarafından zaman zaman tamir ettirilmiş ve bu tamir sırasında iş adamı Vehbi Koç tarafından bir miktar yardımda bulunulmuştur(Balcıoğlu,1998).
Eskiden düğünler bir hafta sürer, kadınlar üç etek, şalvar giyer ve başlık parası alınırdı. Şimdi düğünler modern şekilde salonlarda yapılmaktadır. Yöresel halk oyunlarımız ise tipik
Türkmen düğün oyunları; Şıkırdım, Kaşık, Canimen, Halay oyunlarıdır. Eski Köy Odası oyun gelenekleri artık yoktur(Gürsu,1997).
Köydeki Yatırlar(Akdoğan,1998).
Sırıklı Baba, Köyün doğu tarafında olup yüksek bir tepe üzerindedir. Burada birkaç meşe ağacı alamet olarak gösterilir. Köyün kurulduğu tarihten itibaren türbe olarak kabul edilen bu tepeye yağmur duası için çıkılır ve kurbanlar kesilir. Burada dikkati çeken diğer bir husus da bu bölgede bulunan birkaç tane su kuyusudur. Su kuyularının bulunduğu yerde su durması hayal bile edilemez. Çünkü kuyuların bulunduğu yer taşlardan ibaret ve aralarından sızıp gitmesi gerekir. Daha da ilginci Birinci ve İkinci Kıbrıs savaşlarında bu suların çekildiği söylenmektedir. Diğer zamanlarda sürekli olarak kuyularda su bulunur.
Sırıklı Baba'nın hayatıyla ilgili fazla bilgi yoktur. Halk arasında şöyle bir olay anlatılır: Burası ile ilgili olarak yakında bulunan Dedeler köyünden bir kadının, kızılbaş türbesi diyerek ağza alınmayacak küfürler sarfetmiş ve sonunda aniden oraya düşüp bayılmış sanki felç olmuş, daha sonra türbeye bir tosun kurban edilmiş ve özür dilenmiş Allah'a yüz çevirerek dua edilmiş Allah'ın izniyle bu kadın sonradan şifa bulmuştur.
Dede Pınarı Türbesi: Bu türbe de köy kurulduğu tarihten itibaren türbe olarak kabul edilmiş köyün kuzey tarafında yer almaktadır. Bununla ilgili olarak da geniş bilgi yoktur. Ancak halk arasında anlatılan bir olay: yine Dedeler köyünden birisi bu türbeye ait ağaçlar kesmiş ve kısa bir süre sonra bir motor kazası geçirmiş ve hanımını kaybetmiştir. Bunlara sebep olarak da bu türbeden kestiği ağaçları göstermiştir.
Garip Baba Türbesi: Köyün içinde olup bazı kerametleri olduğu söylenmekle beraber bilinen bir şey yoktur.
Ağa Pınarı Türbesi : Bu da köyün içinde bir yerde olup yaygın bir kerameti bilinmemektedir.
20. Yukarı Karaköy
Çubuk ilçesinin güneybatısında Sirkeli köyünün tam doğusunda küçük bir tepe üzerinde yer alır. Kuzeyinde İkipınar, Kuzeybatısında Mire, Gümüşyayla, doğusunda Kızılca Köy, güneyinde Abadan, batısında Yuva Köyü ile Sirkeli bulunmaktadır. Köyün ilçeye uzaklığı 25 km. dir. Buradan Çubuk Ovası çok güzel görünür. En fazla yağış alan köylerden birisidir. Bu köyün kurulduğu tepenin güney kısmında 5000 dönüme yakın bir çayır vardır. Çok güzel kaynak sularının olduğu bu çayıra, çevre köylerce Karaköy çayırı denir. Burada koyun sığır beslenmektedir(Avcı,1987).
Karaköy 1933 yılında Çankırı İli'nin Orta ilçesine bağlı Evrateli Köyü sakinlerinin bir kısmının Atatürk'ün Paşalarından birisine ait olan 10 bin dönümlük bu araziyi 8000 liraya almaları ve yerleşm el eriyle kurulmuştur. İlk dönemlerde Yuva Köyü'ne bağlı bir muhtarlıkla idare edilmiş daha sonra bağımsız bir köy oluşmuştur. Önceleri köyün adı Yuva Karaköy iken, Yukarı Karaköy olarak değiştirilmiştir. Köyün 1955 yılında okulu, 1956'da camisi yapılmıştır. Köyün gelir kaynakları; tarım, sütçülük, ziraat ve tavukçuluktur(a.g.e.).
Köy, şu anda 7 hane olup yaklaşık 30-40 kadar nüfusa sahiptir. Ankara'da ise 1000 kadar Yukarı Karaköylü yaşamaktadır(İşcanoğlu, 1998: 8). Köye dışarıdan gelip yerleşen 4-5 hane bulunmaktadır.
Daha önce 7 bin dönüm olan köy arazisi çeşitli sebeplerle satıldığından bugün 4-5 dönüm kadar kalmıştır Köylü kendisini geçindirecek kadar buğday eker. Her evde 3-5 inek beslenir ve bunun sütü satılır(a.g.y.). Ayrıca köyde 1 tane bırdırcın çiftliği 1 besi mandrası ve 1 tavuk çiftliği vardır(Güvenç,1999).
Mehmet Abdal Ocağı dedelerinden bazıları şunlardır: İsmail Güvenç, Hüseyin Güvenç, Cafer Güvenç, Mustafa Güvenç ve Mehmet Güvenç(Kuzukıran,1998). Yöresel Halk aşığı olarak da bilinen Seyit Mehmet Abdal Evlatlarından Dede(Şıh) İsmail Güvenç'in sevgi, hoşgörü ve Ali sevgisini işleyen şiir ve deyişleri bulunmaktadır(İşcanoğlu,1998).
Köyde ilk cemevi 1940'lı yıllarda yapılmıştır. Yasak olması nedeniyle burası Ali Güvenç Dedenin evinin bitişiğinde gizli bir cemevi olarak yapılmıştır. 1970'lerde köyün ortasına şimdiki cemevi yapıldı. 1990'lara kadar yine yasak nedeniyle buraya da cenaze evi deniliyordu. Bina biriketten yapılmış olup çatı ahşaptır(Güvenç,19 99).
Cemevine girişte bir ayakkabılık bulunmaktadır. Girişin solunda bir kurban kesim odası, yanında cenaze yıkama odası ve abdest alma yeri ve erkekler için tuvaletler vardır. Girişin tam karşısında mutfak vardır. Burada karakazan, tava, kepçe, sini, sofra altları ve 300 kişiye yetecek kadar tabak, çatal ve kaşıklar bulunmaktadır(a.g.g).
Mutfağın solundaki bir kapıdan erkan evine giriliyor. Burada zemin tamamen halılara kaplıdır. Kenarlarında şark usülü minder ve yaslanmak için yastıklar vardır. Erkan odasında sağda kadınlar musfası, bolda erkekler musfası ve ortada halka yer almaktadır. Kadınlar sofasının girişi o taraftan olup girişte bir ayakkabılık, tuvalet ve abdest alma yerleri ve küçük bir dinlenme odası bulunmaktadır(a.g.g).
Erkan odasında başta Hz. Ali'nin, 12 imamların, Hacı Bektaş Veli ve Atatürk'ün resimleri vardır. Ayrıca Hz. Muhammed, Hacı Bektaş Veli'nin veciz sözleri levha olarak duvarlara asılmıştır(a.g.g).
Şabanözü İlçesi Alevi Köyleri 1.Bulgurcu Köyü
Köyün doğusunda Göldağı Köyü, güneyinde Gümerdiğin Kasabası, kuzeyinde Kutluşar Köyü bulunmaktadır(Bektaşoğlu, 1999).
Bulgurcu, Hacı Murat Veli Ocağı dedelerinin köyüdür. Ocağın kurucusu olan Hacı Murt Veli, Horasan'dan Anadolu'ya Akkoyunlu Aşireti'nin imamı olarak gönderilmiştir. Önce Baykuş Boğazı'nın sağ tarafındaki kayalık alanın az ilerisindeki Eskiköy'e yerleşmiş fakat Kalecik Tekfuru'nun zulmüne dayanamayarak Çankırı İli El divan İlçesi Seydi Köyüne göç etmiştir. Burada 17 yıl yaşadıktan sonra vefat etmiş ve türbesi buradadır. Hacı Murat Veli'nin 6. Göbekten torunu Hasan Dede, bir erkan basma olayına kahrederek Bursa'nın İnegöl ilçesinin Doma(Şehitler) köyüne göç etmiş ve 41 yıl kendisinden haber alınamamıştır. Sonra onun neslinden gelen Hüseyin'in büyük oğlu Bektaş, Bulgurcu Köyüne yerleşmiş, küçük
kardeşi Hasan Çubuğun kargın Köyü'ne Kalender Veli evlatlarına hizmet etmesi için gönderilmiş burada evlenerek köye yerleşmiştir(Teberoğlu,1998).
Hacı Murat Veli Ocağı dedeleri İsmail Bektaşoğlu, Celal Abbas Bektaşoğlu, Şeref Bektaşoğlu' dur(Kuzukıran, 1998).
Bulgurcu sulak olup köyün kenarından Şabanözü Çayı geçmekte ve çevresindeki bahçeleri sulamakta ve burada bostan yetiştirilmektedir. Bunun dışında köyde arpa, buğday ve fiy ekilmektedir. Ayrıca köyde elma, armut, erik, kır eriği ve çördük gibi meyveler yetişmektedir. Bulgurcu Köyünde hemen her aile bir iki büyükbaş hayvan beslemektedir(Bektaşoğlu,1999).
Köyde şu anda 20 hane olup 50-60 arasında nüfus yaşamaktadır. Köyde 40 sene önce yapılan ve tek erkan odasından oluşan eski bir cemeevi bulunmaktadır. Ayrıca cemevinin girişinde kapların konulduğu bir salon yer almaktadır. Halen cem törenleri bu cemevinde yapılmaktadır. 360 metre kare büyüklüğünde yeni cemevi yapımına başlanmış olup inşaat devam etmektedir(a.g.g.).
Köyün içinde Ali Haydar ve Dede Celal Abbas Bektaoğlu'nun babası Ali Bektaşoğlu'nun ve Ergayıp adlı yatırlar bulunmaktadır. Ali Haydar Çorumlu Sultan Samıt Evlatlarından bir dede olup bu köyde 1943 yılında vefat etmiş ve buraya gömülmüştür. Bu aynı zamanda Ali Bektaşoğlu'nun musahibidir. Bununla ilgili iki keramet anlatılmaktadır. Bunlardan birisi şöyledir: Dalyasan Köyünden iki kişi Çubuk'tan karpuz alarak dedeye hediye olarak götürmek isterler ve kendi aralarında dedenin körlüğünü konu ederek, kör karpuzun iyisini kötüsünü nereden bilecek derler. Köye geldiklerinde dede bunları çağırarak, kendisinin kalp gözünün açık olduğunu gerçek körün kendilerinin olduğunu söyler. Yine Ali Haydar Dede, Dalyasan köyünden Göldoğan Köyüne gitmek ister ve yanında bir kişi daha bulunmaktadır. Yolda bir dereden geçmeleri gerekmektedir, hava yağışlı olduğu için derenin suyu çoktur ve dede kör olmasına rağmen derenin derin bir yerinden yanındaki ile birlikte geçerler ve ayakları bile ıslanmaz. Ali Bektaoğlu'un Türbesi çoğunlukla çocuklarının maddi desteği ile az da olsa taliplerinin katkısı ile yaptırılmıştır(Bektaoğlu,1999).
Dede Celal Abbas Bektaoğlu, babası Ali Bektaoğlu'un kerametlerini, ailesi ile övünüyor anlamına gelmemesi için anlatmak istemedi, fakat ısrarımız üzerine iki kerameti nakletti: Dede Ali Bektaoğlu, zaman zaman atı ile bazı evlere girmiş fakat sonunda talipler atın ayağını bükerek evden zorla çıkarmışlardır. 1965 yılında Dede celal Abbas Bektaoğlu babasına harçlık vermek ister, fakat babası bunu kabul etmez ve oğlum Allah benim rızkımı verir der ve kısa bir süre sonra evde birlikte otururlarken Tayyip Çavuş adlı birisi evin camını tıklatır ve içinde 20 lira olan bir zarfı kendisine takdim eder. Dede Celal Abbas Bektaoğlu'na göre bu para o zaman için çok değerli bir paradır.
Dede Celal Abbas Bektaşoğlu köylerinin dışında olan bir olayı şöyle anlattı: Çocukluğumda Alevi köyü olan Kösreliğe yağmur yağarken Sünni köyü olan Güm erdiğin'e yağmamaktadır. Bu köylüler çaresiz kaldıkları için Kalender Veli Ocağından Muharrem Dede'yi çağırıp yağmur duası yaptırmak isterler. Dede yalnız siz benim ne yapacağıma karışmayacaksınız, der ve bir dana getirterek dualayıp, tekbirleyip keser. Yalnız siz ikrarsız olduğunuz için bu lokmadan yiyemezsiniz, der. Kısa bir süre sonra çok şiddetli bir yağmur yağar ve köylüler yağmurdan canlarını zor kurtarırlar. Köylüler hala bunu konuşmakta ve dedeye saygı duyduklarını söylemektedirler. Ahmet Kuzukıran ve Mustafa Güvenç dedeler de, kendileriyle görüştüğümde bu tür olaylara bizzat şahit olduklarını söylemişlerdir.
Köyün içinde bulunan Ergayıp Yatırı daha çok yağmur dualarında ve adak kurbanlarında ziyaret edilir ve orada kurbanlar kesilir ve birlikte yenilir(Bektaşoğlu,1999).
2. Çapar Köyü
Köy, Şabanözüne 12 km uzaklıkta olup ana karayoluna 2 km'lik bir yolla bağlıdır. Köylülerin verdiği bilgilere göre, köyün kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte Kayı boyunun Cabiroğlu aşiretinden gelmekte ve Cabiroğlu sözü, zamanla Çapar haline dönüşmüştür(Erginer, 1996).
Köyün nüfusu kışın 14, yazın ise yaklaşık 20 kişi kadardır(Güvenç, 1999). Köy arazisi kıraç ve çok taşlı olduğundan tarıma pek elverişli olmamakla birlikte yine az miktarda arpa, buğday tarımı yapılmaktadır. Yaz aylarında köylülerin ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla az oranda sebze de yetiştirilmektedir. Köydeki tek traktör, tarım işlerinden çok köylüleri Şabanözü ilçesi pazarına götürüp getirmektedir. Çapar'da büyükbaş hayvan ve kümes hayvanı beslenmekte, ayrıca arıcılık yapılmaktadır(Erginer, 1996).
Köyün kurucusu Cabbar Baba'nın Yatırı, köyün yaklaşık 1 km doğusunda kısmen meşelik ve çamlık bir tepede bulunmaktadır. Mezarın yanında Cabbar babanın karısı ile kızının mezarları da vardır(a.g.y.).
Çapar köyüne 1954 yılında cami yapılmış, 1980 yılında elektrik getirilmiş, 1938 yılında açılan ilkokul öğrencisizlik yüzünden 1980 yılında kapatılmıştır(a.g.y).
İlk cem evi, köyün merkezinde idi. Sonra şifalı suyun bulunduğu köyün güneyindeki bir yere yapıldı. Sonra 1930'lu yıllarda tekrar köyün merkezine bir cemevi yapıldı. Cemevine girişte sağda kurban odası, onun bitişiğinde yine sağda mutfak, solda erkan odası vardır. Bina kerpiç yapı olup şu anda ihtiyaca cevap vermemektedir. Köyden şehre göç nedeniyle köylüler kendi arasında "yeni cemevi köye mi, yoksa Ankara'ya mı yapılmalı" konusunu kendi aralarında tartışmaktadırlar(Güvenç, 1999).
Dostları ilə paylaş: |