280
ABDÜLVÂHİD YAHYA (RENE GUANON)
sini devam ettirmektedir. Batı'da "an'a-ne'yi Katoliklik temsil etmekle birlikte bir taraftan zahirini asgari hudutlarına indirmiş, diğer taraftan bâtınını temsil eden teşekkül ve doktrinleri hemen hemen kaybetmiştir. Onun içindir ki Batı, rönesans ve reform ile birlikte diğer medeniyetlerden farklı, tamamen maddî gelişmeleri esas alan dünyevî ilim ve bilgi üzerine dayanan bir medeniyet kurmuş, ilâhî ve manevî prensiplerden uzaklaşmıştır. Batı'nın her alanda maddeye verdiği aşırı önem ve bunun sonucunda ortaya çıkan gelişmeler, medeniyetini ve mensuplarını mahvolma noktasına getirmiştir. 1904-1914 yılları arasında, az veya çok gizlilik vasfı taşıyan "occuliste". "thĞosophiste" ve ispir-tizmacı teşekküllere girip bunları içerden tanıma imkânını elde eden Abdül-vâhid'e göre bu sözde ruhçu ve maneviyatçıların görüşlerine dayanarak sağlam bir fikir binası kurulamaz. Onların görüşleri, değişik kelimelerle ifade edilen bir materyalizmden ibarettir.
Masonluk hakkında ilk yazılarını La France Anti-maçonmque adlı dergide 1913-1914 yıllarında yazmış ve görüşleri masonik çevrelerde büyük akisler uyandırmıştır. Kendisi mason olduğu halde, masonluğa karşı olan bu dergide yazı yazması, onun mevcut masonlar ve onların bu teşekkül hakkındaki kana-atleriyle bir uyuşmazlık içinde olduğunu göstermektedir. O Hint, Çin ve İslâm tasavvufunu yakından tanıyan ve karşılaştırma imkânına sahip bir kimse olarak masonluğu bir "meslek"e istinat eden intisabı (initiatique)—manevî bir "yol" olarak görür ve masonları mensup
oldukları teşekkülün ne olduğunu bilmemek ve bu teşekkülün kendilerine yüklediği manevî vazifeye sadık kalmamakla itham eder. Ona göre masonluk son iki asır içinde hıristiyan Batı an'a-nesi içinde yer alan intisâbî ve bâtını (esoterique) bilginin fiilen elde edilip gerçekleştirildiği bir teşekkül olma vasfını kaybetmiştir. Pozitivist, materyalist ve her türlü modernist düşüncelerle meşgul olan büyük bir mason çoğunluğu politik faaliyetlere dalmışlardır. Eserleri masonik çevrelerde kuvvetli bir iz bırakmakla beraber, fikirlerini benimseyen masonların kendi teşekkülleri içindeki teşebbüs ve faaliyetleri pek başarılı sonuçlar vermemiştir.
Eserlerinde mevcut ve geçmiş bütün dinlerden bahseden ve modern Batı medeniyetini her yönüyle tenkit süzgecinden geçiren Abdülvâhid Yahya çeşitli din. fikir ve sanat çevrelerini derinden etkilemiştir. Fikirlerini benimseyenler Ğtudes Traditionelles dergisinde toplanmış, Ölümünden sonra da bu dergiyi onun görüşleri doğrultusunda devam ettirmişlerdir. Titus Burckhardt (İbrahim İzzeddin), Michel (Mustafa) Valsan (ö 1974!, bazı fikrî ihtilâfları olmakla beraber İsviçreli Fritjof Schuon (Şeyh îsâ), Martin Lings (Ebûbekir Sirâceddin}, ve Ananda K. Coomaraywamy fö. 1947), onun ana fikirleri çerçevesinde kıymetli İlmî yayınlar yapmışlardır. Abdülvâhid Yahya'nın modern düşünce ve sanat adamları üzerinde bıraktığı tesirler de Önemlidir. Daniel Rops, Robert Kanters, AndrĞ BrĞton, Antonin Artaud, AndrĞ Gide. Jean Paulhan. Raymond Quenau, Drieu La Rochelle. Rene" Barjavel, Louis
Pauvvels, Albert Paraz, Raymond Abel-lio, Jean Thamar ve daha birçokları bunlar arasında sayılabilir.
Ezher şeyhlerinden Dr. Abdülhalim Mahmud lo. 1978ı, Abdülhâdrnin vefatından sonra cihad bayrağını Abdül-vâhid'in yüklendiğini ve Ekberiyye esasları içinde neşriyat yaptığını ifade eder; müslümanların onu Gazzâlî ve benzerleri gibi, gayri müslimlerin ise Eflatun ve Yeni Eflatunculuğun kurucusu gibi değerlendirdiklerini söyler.
Eserleri. Abdülvâhid Yahya'nın eserleri İngilizce. İtalyanca, İspanyolca, Portekizce. Almanca gibi Batı dillerine tercüme edilmiştir. Kitaplarında Rene" Guenon adını kullanmış, sadece Arapça yazdığı makaleler Abdülvâhid Yahya ismiyle yayımlanmıştır. On yedi kitap, beşi Arapça olmak üzere 350 kadar makale yazmış, makaleleri konularına göre derlenerek ölümünden sonra dokuz cilt halinde basılmıştır.
1. L'Introduction Generale a L'Etude des Doctrines Hindoues 1192 İl İlk eseri olan bu kitabın birinci yansı Doğu din ve medeniyetlerine genel bir giriştir. Doğu zihniyeti ile modern Batı zihniyeti arasındaki farkları ele alır ve "tradition" ile "religion" arasındaki farkı inceler. 2. Orient et Occident ıl924ı. Bu eserinde Doğu ve Batı arasında bir yakınlaşmanın gerçekleşmesinin mümkün bir şey olduğuna inandığını söyler. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için Ba-tılılar'ın XVI. yüzyıldan beri modern düşünceyi meydana getiren çeşitli alanlardaki ideolojileri terketmeleri gerekir. Çünkü bu ideolojiler. Doğu ile benzer vasıflara sahip olan hıristiyan an'anesi üzerine kurulmuş Batı medeniyetinin temellerini yıkmıştır. Eserin ilk bölümünde ilerleme, bilim, hayat gibi Batılı-lar'ın âdeta putlaştırdıklan kavramların tenkidine yer verilmiş, ikinci bölümde ise Doğu ile Batı arasında yakınlaşma İmkânları üzerinde durulmuştur. Eser. Fahrettin Arslan tarafından Doğu ve Batı (İstanbul 1980i adıyla tercüme edilmiştir. 3. La Crise du Monde Modeme İİ927). Orient et Occident'daki bazı konuları burada tekrar ele almış, ayrıca yeni bazı meseleleri incelemiştir. Kitabında önce modern dünyayı insanlık tarihi içindeki yerine oturtmuş, kozmik devirler hakkındaki Hindu teorisini kısaca açıklamıştır. Modern devrin özelliklerinin "karanlık çağ" dönemiyle ayniyet gösterdiğini tesbit ettikten sonra, modern devirde manevî karanlığın bü-
281
ABDÜLVÂHİD VAHYÂ (RENE CUENON)
tün dünyada hâkim olduğunu ancak her millet ve bölgenin aynı derecede bu karanlığa mâruz kalmayacağını belirtir. Yazara göre Batı dünyası ve milletleri Doğu'dan çok daha fazla zulmet ve bozulma içinde bulunmaktadır. Eser Türkçe'ye önce İngilizce tercümesinden Modem Dünyanın Bunalımı (İstanbul 1979) adıyla Nabi Avcı. daha sonra Fransızca aslından Mahmut Kanık tarafından yine aynı adla (İstanbul 1986) tercüme edilmiştir. 4. Le Symbolisme de la Croix ı i 931). Şeyhi Abdurrahman İllîş el-Kebîr"e ithaf ettiği bu eser uzun bir olgunlaşma devresinin mahsulüdür. Her ne kadar adı dolayısıyla sadece Hıristiyanlık'la ilgili gibi görünüyorsa da bütün tasavvuf doktrinlerine atıflar yapılmış, vahdet-i vücüd, merâtib-i vücûd, cihâdı ekber ve asgar gibi İslâm tasavvufunun konuları yeni bir üslûpla incelenmiştir. 5. Les £tats mulüples de Vitre (1932). Merâtib-i vücûd ve vahdet-i vücûd ile ilgili konuları ele aldığı bu kitabında üniversal metafizik mefhumların bir sentezini sergiler. 6. Aperçus sur ilnitiation (1946). Eserde teorik marifet sahasından tasavvuf! tahkik ve tahakkuk sahasına geçmek için gerekli olan vasıta ve şartlar incelenir. Seyrü sülük, tasavvufun mahiyeti ve hususiyetleri, tasavvuff tariklerde konu edilen teknik meseleler ve tasavvuff tarik ile mistik tarik arasındaki farklar yeri geldikçe açıklanır. Bu eserinde bütün, tasavvuf doktrinleri, ekollerinin esasları ve müşterek noktaları bakımından en geniş planda işlenmiştir.
Diğer eserleri şunlardır: Le Theoso-phisme, Histoire d'une Pseudo-religion (19211, L'Erreur Spirile (1923); L'Hom-me et Son Devenir selon le Vedânta (1925); L'Esoterisme de Dante (1925); La Metaphysique Ohentale (1939), Le Roi du Monde (1927); Saint Bernard (1929); Autorite spihtuel et Pouvoir temporel (1929), Le Regne de la Quan-tite et les Signes des Temps (1945); Les Principes du Calcul infinitesimal 11946); La Grande Triade (1946).
Makalelerinden derlenen aşağıdaki
eserler ölümünden sonra yayımlanmıştır: İnitiation et Realisation spirituelle (1952); Aperçus sur l'Esoterisme chre-tien (1954); Symboles fondamentaux de la Science sacree (1962): Etudes sur la Franc-Maçonnerie et le Compagn-onnage (1965): Etudes sur l'Hinduis-me (1967): Formes traditionnelles
et Cycles cosmiques (1970): Comptes Rendus (1973): Aperçus sur l'Esoterisme islamique et le Taoisme (1973): Melanges (1976).
BİBLİYOGRAFYA:
Paul Serant, Rene Guenon, Paris 1953, s. 7-26; Abdülhalîm Mahmûd, el-Feylesüful-Müslim Rînû Clnû ue cAbdüluâl\id YahyS, Kahire 1954; a.mlf, et-Medresetü'ş-Şâzeliyye ue imâmühâ Ebü'l-Hasan eş-Sâzelt, Kahire, ts., s. 229-341; Paul Chacornac, La Vİe Simpte de Rene Guenon, Editions Traditionnelles, Paris 1958; Jean Robin, Rene Guenon, Te'moin de la Tradition (nşr. Guy Tredaniel), Paris 1978, s. 9, 10, 18, 37, 70, 73, 138, 182, 188, 231 ; Michel Valsan, L'lslam et la Fonction de Rene Guenon, Paris 1984, s. 39; "L'Homme et Son Message, Rene Guenon", Planete I özel sayıl, Paris 1970, s. 7-35; R. Guanon. "Tevhid" (trc. Mustafa Tahralı), Kubbealtı Akademi Mecmuası, V[lty4, İstanbul 1979; a.mlf.. "Seyfu'l-İslâm" ı trc. Mustafa Tahralı I, a. e., IX/1 (1980); a.mlf.. "Nefsini Bil" i trc. Mustafa Tahralı), a. e., X/3 (1981); a.mlf. "İslâm Tasavvufu" Itrc. ■Mustafa Tahralı), a.e., XIV/1 (1985); a.mlf.. "Doğu Metafiziği" (trc. Mustafa Tahralı), MÜİFD, sy. 3 (1985), s. 103-122; Mustafa Tahralı. "Fransız Müslüman Abdülvâhid Yahya I Rene Guenon )'nın Eserinde Tasavvuf ve Mistisizm Farkı", Kubhealtı Akademi Mecmuası, X/4 (1981). s. 21-36; a.mlf. "Batı'daki İhtida Hâdiselerinde Tasavvufun Rolü", Uluslararası Birinci İslâm Araştırmaları Sempozyumu, izmir 1985, s. 141-162.
m
Iffil Mustafa Tahralı
ABDÜLVÂHlD b. ZEYD
L
(ö. 177/793) İlk devir safîlerinden.
"Şeyhü'l-ubbâd" ve "şeyhü's-sûfiyye" unvanlarıyla da anılır. Zühdle ilgili men-kıbeleriyle meşhurdur. Hasan-ı Basrî ile görüştüğü ve talebesi olduğu rivayet edilir. Attâr, Abdülvâhid'i Yûsuf b. Hüseyin er-Râzî (ö. 304/916) ile çağdaş gösterip onun meclisinde tövbe ettiğini bildirirse de bu doğru değildir.
Abdülvâhid, Basra'daki "ağlayan zâ-hidler'dendir (bk. bekkAÎn). Kaynaklarda, Mâlik b. Dmâr'ın vaazını dinlerken yüksek sesle ağlaması yüzünden yanın-dakilerin vaazı takip edemedikleri, ağlarken kendinden geçtiği, meclisinde bulunanların da aynı şekilde vecde geldikleri, hatta vecdden ölenler olduğu bildirilmektedir. Vezzân, onun bütün Basralılar'a yetecek kadar hüzne sahip olduğunu söyler. Sürekli olarak sevgi ve aşktan bahsettiği, sevgi üzerinde fazla
duran bir zümreyle beraber olduğu. çevresinde bu anlayışta bir cemaatin oluştuğu ve Râbia el-Adeviyye'ye evlenme teklifinde bulunduğu rivayet edilmektedir. O, "En üstün derece muhabbettir" der; ancak rızanın bundan da üstün olduğunu ifade eder. İbn Teymiy-ye, Abdülvâhid'in peygamberlerden birine atfen. "Allah bana. ben de Allah'a âşıkım" dediğini - ki bu söz umumiyetle Ebü'l-Hüseyin en-Nürfye nisbet edilir - ve ilk sûfî zaviyesinin onun mürid-lerinden biri tarafından kurulduğunu söyler.
Aleviyye ve Kümmeliyye tarikatlarının silsilelerinde adı geçen Abdülvâhid1 in. başta Yâfirnin Ravzü'r-reyâhîrii olmak üzere, menâkıbnâmelerde ve sûfî taba-kat kitaplarında birçok söz ve menkıbeleri yer almaktadır. Kesb* konusunda Mu'tezile'nin görüşüne meyletmesi ve yine bu istikamette. "Allah (dilerse) kulları dalâlete düşürür" demeyi Allah'ı tenzihle bağdaştıramaması gibi sebeplerle bu mezhepten olduğu ileri sürül-müşse de Mu'tezile'nin kurucularından Amr b. Ubeyd'le "i'tizâlî" görüşlerinden dolayı ilgisini kestiği de kaynaklarda nakledilmektedir. Hasan-ı Basrî ve Atâ b. Ebû Rebâh'tan hadis rivayet etmiş, kendisinden de VekT", İbnü's-Semmâk ve Dârânî gibi âlimler rivayette bulunmuşlardır. Ancak, hadis münekkitleri onu metruk* bir râvi, rivayet ettiği hadisleri de münker* kabul ederler.
BİBLİYOGRAFYA:
Serrâc. et-Lüma * (nşr Abdülhalîm Mah-mûd-Tâhâ Abdülkâdir Serverl, Kahire 1960; s. 45, 398; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-euliyâ*, Kahire 1394-99/1974-79 — Beyrut 1387/1967, VI, 155-165; Herevî, Tabakâtüş-şûfiyye Inşr Mu-hammed Sürür Mevlâyî), Tahran 1351, s. 130; Gazzâli, İhya1, Kahire 1939, IV, 386; Attâr, Tezkiretû'l-euUyâ*, Tahran 1346 hş., s. 304; İbnü'l-Cevzî, Şıfatü'ş-şafue (nşr. Mahmûd Fahûrî— Muhammed Kal'acî), Halep 1969-73, III, 321; İbn Teymiyye. Câm i Vr-resâ' ı7, Cidde 1984, II, 238; a.mlf. Mecmû'u fetâoâ (nşr. Abdurrahman b. Muhammed!, Riyad 1381-86, XI, 6; Zehebî. AUâmun-nübeia, VII, 178; Yâfıî. Raozü'r-reyâhîn, Kahire 1315, s. 23 vd; İbn Hacer, Lisânü.'1-Mîzân, Haydarâbâd 1329-31 — Beyrut 1390/1971, IV, 80; Şa'rânî, et-Tabakâtül-kübrâ, Kahire 1373/1954, I, 46; Münâvî, el-Keuâkibud-dürriyye Inşr. Mahmûd Hasan Rebî), Kahire 1357/1938, I, 135; Ma'sûm Ali Sah. Tarâyıkul-hakâyık, Tahran 1339 hş., II, 93; Kâmil Mustafa eş-Şeybî. eş-Sıla beyne't-taşauüuf ue't-teşeyyu\ Kahire 1969. I, 304; Yûsuf en-Nebhanî. Câmi'u ke-râmâti'l-euliyâ* (nşr İbrahim Atve İvaz), Kahire 1329,1,137. r—i
affl Süleyman Uludağ
282
ABDÜLVÂSİ CELEBİ
ABDÜLVASİ-İ CEBELİ
Bedîüzzamân Abdülvâsi'
b. Abdilcâmi' Garcistânî el-Cebelî
(ö. 555/1160)
İranlı şair.
Selçuklu Sultanı Sencer'in saray şairi olarak tanınır. Afganistan'ın Garcistan bölgesindeki Cebel'de doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Bir süre He-rafta oturduktan sonra Gazne'ye giderek Gazneli Behrâm Şah b. Mes'ûd'a intisap etti ve orada dört yıl kaldı. Dayızadesi Behrâm Şaha yardım için Gazne'ye gelen Selçuklu Sultanı Sencer'in ilgisini çekti ve onun hizmetine girdi. Sultan Sencer'in yanı sıra Şehâbeddin ve Ziyâülmülk Gâlib b. Tiğlib. Mâzende-ran Hükümdarı Muhammed. Kutbüddin Muhammed ve Atabekler'den Şücâüd-din Ömer'e de methiyeler yazdı. Ölüm tarihi olarak genellikle 555 (1160) yılı kabul edilmektedir.
Enverî, Muizzî. Mes'ûd-i SaU Edîb Sâbir ve Senâî gibi büyük kaside ve mesnevi şairleriyle çağdaş olan Abdül-vâsi-i Cebelî, XII. yüzyılın ilk yarısında Fars şiirinde meydana gelen üslûp de-
Abdülvâsı divanından bir sayfa (iu Kıp., ty. i». 286, v, i"
ğişmesinde rol oynayan Önemli şairlerden biridir. Şiirlerinde önceki devir şairlerine göre Arapça kelime ve tâbirlere daha fazla yer vermiş, edebî sanatları çokça kullanmıştır. Bir saray şairi olarak kasideleri şekil ve muhteva bakımından daha önceki örneklerden pek farklı değildir. Kaynaklarda Arapça şiirleri de olduğu zikredilen şairin iki mü-lemmaı dışında Arapça şiirine rastlanmamıştır. Başta İran ve Türkiye kütüphaneleri olmak üzere birçok yerde yazma nüshaları bulunan divanı ilk defa 1862'de Lahor'da basılmış, ayrıca Z. Safa tarafından iki cilt halinde tenkitli neşri yapılmıştır (Tahran 1339-1341 hş.).
BİBLİYOGRAFYA:
Avfî, Lübâbul-elbâb inşr. Saîd Nefîsî), Tahran 1335 hş., s. 320-324; Devletşâh, Tezki-retü'ş-şuarâ (nşr. E. G. Brovvnel, Leiden 1901 ; Emîn Ahmed-i Râzî, Heft iklîm (nşr Cevâd Fâzıl), Tahran, ts., II, 118-119; Rızâ Kulî Han Hidâyet. Mecma 'u'l-fusahâ* (nşr. Müzahir Musaffa), Tahran 1336 bş., I, 508-512; Zebîhullah Safa, Târîb-i Edebiyyât der îrârt, Tahran 1347 hş., [i, 650-651; Bedîuzzamân Furûzanfer, Sühan ü Sühanuerân, Tahran 1350 hş., s. 309-313; FME, I, 37-38; Cl. Huart, "Abdülvâsi", İA, I, 103-104; a.mlf.-H. MassĞ. "'Abdal-Wâsic Diabali", El3 (İng.), I, 94; Z. Safa, "'Abd-al-Vâse5 jabali", Elr., I, 171-172.
iffll Adnan Karaismailoğlu
ABDÜLVÂSİ ÇELEBİ
(ö.817/1414-15'ten sonra)
Hali/nâme adlı tek mesnevisiyle ! bilinen şair.
Kaynaklarda adından ve eserinden bahsedilmeyen şairin hayatı ve şahsiyeti hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. İlk defa Vasfi Mahir Kocatürk Haiilnome adlı mesnevisini tanıtarak yakın zamanlara kadar bilinmeyen bu eseri ve müellifini ilim âlemine takdim etmiştir. Abdülvâsi Çelebi'nin şahsiyeti hakkında eserinin "sebeb-İ te'lîf kısmından, çok sınırlı da olsa bazı bilgiler elde edilmektedir. Buna göre Çelebi Sultan Mehmed zamanında (1413-1421) yaşamış olan müellif, onun vezirlerinden Bayezid Paşa tarafından himaye edilmiştir. Kadıoğlu lakabıyla anılmasına bakarak babasının kadı veya ulemâdan olduğunu söylemek mümkündür.
Abdülvâsi, HaUlnâme'nm "Der Medh ü Sebeb-i Nazm-ı Kitâb" bölümünde eseri nasıl ve niçin yazdığını açıklar. Çelebi Sultan Mehmed. şair Ahmedfden (ö. 815/1412-13) Farsça Veys ü Romîn'i
tercüme etmesini istemiş, onun kısa bir müddet sonra ölümü üzerine de tercümeyi Abdülvâsi Çelebi'ye havale etmiştir. Fakat şair eseri beğenmeyerek bir peygamber kıssası nazmetmeyi daha uygun gördüğünden, İbrahim Halîlul-lah'ın hayat hikâyesini anlatan bu mesneviyi kaleme almıştır. Eser kaynaklarda Halilnûme, İbrâhîm ü Sûra ve Dâ-sitân-ı İbrahim Nebî adlarıyla anılmıştır. Halilnâme adı bilinen nüshalarda görülmemekle birlikte mesnevi daha çok bu isimle tanınmıştır.
Eserin sonunda "Mi'racnâme-i Seyyi-dü'l-beşer" başlığı altında yer alan ve hem bu sebeple, hem de konu farkından dolayı bazı araştırıcılar tarafından müstakil bir mesnevi kabul edilen mi'râ-ciyeyi Abdülvâsi Çelebi'nin ikinci eseri kabul etmek yanlış olmaz. Nitekim Halilnâmeyı ilk tanıtan Vasfi Mahir bu durumu belirtmiş, Metin Akar da bunu müstakil bir eser sayarak "müstakil manzum mi'racnâmeler" arasında incelemiştir.
Halilnâme'nin bilinen üç nüshası vardır. Kahire nüshası olarak tanınan yazma, bugün Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye adını almış olan Kütüphâne-i Hidîviy-ye'de (Edeb Türkî M. 82) bulunmaktadır. 857'de (1453) istinsah edilmiş olan bu
Abdülvâsi Celebı'nın Halilnâme adlı eserinin ilk sayfası
(İstanbul Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, nr K 214)
y
283
ABDÜLVÂSİ CELEBİ
nüsha 136 varaktır ve bilinen en eski nüshadır. Muallim Cevdet nüshası, Atatürk Kitaplığında |K. 214, eski Belediye Kütüphanesi) kayıtlıdır. Afyon nüshası olarak bilinen yazma ise Gedik Ah-med Paşa Kütüphanesi'ndedir {nr. 34). Dil incelemeleri bakımından önemli olan eser üzerinde Ayhan Gültaş 1985 yılında bir doktora çalışması yapmıştır. Metin Akar ise Türk Edebiyatında Manzum Mi'râc-nömeler adlı doktora çalışmasında (Ankara 1987), Halilnâme'nin sonunda yer alan ve 817'de (1414) tamamlanan "Mi'racnâme-i Seyyidü'1-Be-şer Hazret-i Resûlullah Aleyhi Efdalü's-salavât" adlı 567 beyitlik mi'râciye bölümünü neşretmiştir (s 325-383).
BİBLİYOGRAFYA:
Ali Hilmi Dağıstânî, Fihristü'tkütübi't-Tür-kiyyeU'l-meucûde fi'l-kütübhSneti'l-Hidîuiyye, Kahire 1306, s. 122; Vasfi Mahir Kocatürk, Büyük Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1964, s. 201-202; Abdülkadİr Karahan, Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri, İstanbul 1980. s. 233-240; a.m!f.. "15. yüzyıl Edebiyatımızda Mesneviler ve Abdülvâsi Çelebi'nin Halil-nâme-si", Atti del Trezo Congresso di Studi Arabie Istamîcİ IRavello, 1-6 Settembre 1966), Napoli 1967, s. 417-424; Ayhan Gültaş. Abdüluâsi Çelebi ue Halilnâmesi (doktora tezi, 19851. İÜ Ed. Fak.; Metin Akar. Türk Edebiyatında Manzum Mir'âc-nâmeier, Ankara 1987, s. 161-164, 325-383; Günay Alpay. "Abdülvâsi Çelebi'nin eseri ve nüshaları", TDAY Belleten, (19691, 210-226. r—ı
Mu Günav Kut
L.
ABDÜLVEHHÂB, Hasan Hüsnİ
( v-lajJ'-V*- J~*~ ,>■*• )
Hasen Hüsnî Abdülvehhâb
b. Salih b. Abdilvehhâb et-Tücîbî
{1884-1968)
Tunuslu devlet adamı ve mütefekkir.
Başşehir Tunus'ta doğdu. İlk öğrenimini burada yaptı. Daha sonra Paris'e giderek siyasî ilimler tahsiline başladıysa da babasının ölümü üzerine tahsilini yarıda kesip Tunus'a dönmek zorunda kaldı (1904) Çeşitli görevlerde bulundu: ülkenin muhtelif şehirlerinde valilik yaptı. Valiliği sırasında eğitim ve kültür hizmetlerine önem verdi. Bir yandan ilkokullar açtırırken diğer yandan konferanslar vererek kültürün yayılmasına çalıştı. 1939'da Tunus'a dönerek merkezde görev aldı. Önce Mahallî İdareler vekili olarak çalıştı. 1943-1947 yılları arasında İçişleri bakanlığı yaptı. Tunus'un bağımsızlığa kavuşmasından sonra, 1957den 1962ye kadar Arkeoloji ve
Sanat Enstitüsü müdürlüğünde bulundu. Bu görevi sırasında ülkenin çeşitli yerlerinde beş müze açtırdı, zengin koleksiyonunu bu müzelere bağışladı. Hayatının son yıllarını genç nesillerin yetiştirilmesine sarfetti. Kasım 1968de öldü. Kabri Tunus'ta Cellâz Mezarlığı'n-dadır.
Abdülvehhâb. yoğun idarî çalışmaları arasında verdiği konferanslar, yazdığı kitap ve çok sayıdaki makalesi ve yaptığı tenkitli neşirleriyle ilmî faaliyetlerden de geri kalmamıştır. 1904'ten 1924e kadar Haldûniyye Mektebi'nde Tunus tarihi, Arap Dili ve Edebiyatı Yüksek Okulu'nda (el-Medresetü'l-uiyâ li'l-lugati ve'l-âdâbi'l-Arabiyye) İslâm tarihi dersleri okuttu. 1933 yılında Paris Üniversitesi İslâm Araştırmaları Enstitüsünde (l'nstitut d'Etudes lslamiques de l'Univer-site de Paris) bir dizi konferans verdi. 1905'ten itibaren, dünyanın çeşitli şehirlerinde toplanan milletlerarası şarkiyatçılar kongrelerine katıldı ve pek çok komisyonda görev aldı. Kahire. Şam, Bağdat Arap dil akademileri ve Madrid Tarih Akademisi (Academia de Hİstoria Espagnole) üyeliklerinde de bulundu. Encyclopedie de l'Islam'm yürütme komitesinde görev yaptı. 1920'de Tunus umumi arşivinin tasnifındeki ve daha sonra vakıflar idaresindeki çalışmaları, ona ülkesini daha yakından tanıma imkânı verdi. Çalışmalarından ötürü Kahire ve Cezayir akademileri tarafından kendisine "fahrî doktor" unvanı verildi. Ölümünden sonra, birçok yazmayı da ihtiva eden özel kütüphanesi Tunus Millî Kütüphanesine devredildi.
Abdülvehhâb'ın çok sayıda kitap, makale ve tenkitli neşirleri bulunmaktadır. Başlıca eserleri şunlardır: 1. el-Mün-tehabü'l-medresî mine'1-edebi't-Tûni-sî (Tunus 1908). Yeni baskısı Mücme-lü târihi'l-edebi't-Tûnisî (Tunus 1968) adıyla yapılmıştır. 2. Bisâtui-Cakik tî hadâreti'l-Kayrevân ve şâ'irihâ İbn Reşîk (Tunus 1912). Eser Muhammed el-Arûsî tarafından yeniden neşredilmiştir (Tunus 19701. 3. Hulâşatut-târihi Tûnis (Tunus 1918, 1968). 4. ei-İrşâd ilâ kavâ'idi'l iktişâd (Tunus 1919). S. Şe-hîrâtü't-Tûnisiyyât (Tunus 1934, 1966). 6. ei-İmâmü'1-Mâzerî 0955)7. La do-mination musulmane en Sicile (Tunus 1905). 8. Coup d'oeil general sur îes ap-ports ethniques etrangers en Tunusie (Tunus 1917). 9. La deveJoppement de la musique aiabe en Orient, au Magh-reb et en Espagne (Tunus 1919). 10. Un
temoin oculaire de la conquete arabe de l'Espagne (Tunus 1932). Yazarın çeşitli dergilerde yayımlanan makalelerinin bir kısmı Varakât 'ani'I-hadâre-ti'l- 'Arabiyye bi-İfrîkıyyeti't-Tûnisiy-ye (Tunus, I, 1965; İl, I966; III, I977)adıy-la bir eserde toplanarak neşredilmiştir. Arap fethinden itibaren Tunus'ta yetişmiş birçok âlim ve edibin biyografilerini de ihtiva eden Tunus tarihine dair önemli eseri Kitâbü'l- 'Umr henüz neşredilmemiştir.
Abdülvehhâb'ın tenkitli neşirlerinin başlıcalan şunlardır: Lisânüddin İbnü'l-Hatîb'in A'mâlü'I-a'lâm'ı (İfrîkıyye ve Sicilya tarihleri kısmı). Centenario della nascita di M. Amaii içinde (Palermo 1910, II, 427-494). İbn Şerifin Resâ 'ilü'l-intikad'i (Dımaşk I912). M. Kürd Ali tarafından Resâ 3ilü'l-büleğâ ' (Dımaşk 1913) içinde neşredilmiştir. Ebü'l-Alâ ei-Maar-rFnin Melka's-sebîlî (Dımaşk 1912). İbn Fazlullah el-Ömerrnin Mesâlikü'l-ebşâr adlı eserinden yaptığı seçme: Vaşfu If-rîkıyye ve'1-Endelüs (Tunus 1920). Yahya b. Ömer'in Ahkâmus-sûk (Tunus 1975); Sâgânînin Kitâbü Yefcûl (Tunus 1924); Câhiz'in et-Tabaşşur bi't-ticâre (Dımaşk 1933; Kahire 1935; Beyrut 1966); Muhammed b. Sahnün'un Edebü'I-mu-'allimîn (Tunus 1934. 1937, 1972). Ticâ-nfnin Rihle (Tunus 1958) adlı eserleri de tenkitli neşirlerini yaptığı eserler arasındadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Serkîs. Muccem, I, 758-759; İbrahim Med-kûr. Ma'a'l-hâlidîn, Kahire 1401/1981. s. 141-145; Ziriklî. el-AcISm (nşr Züheyr Fethul-lah), Beyrut 1984, II, 187-188; Muhammed Mahfuz, Terâcİmü 'l-mü 'ellilin et-Tûnisiyytn, Beyrut 1402-1406/1982-86, III. 337-343; Muhammed Mehdî Allâm, el-Mecmaciyyûn fî hamsine 'âmen, Kahire 1406/1986, s. 106-Î08; Ch. Bouyahia. "=Abd al-Wahhâb", E!? Suppl. (İng.), I, 11-12.
\M Mehmet Maksudoğlu
ABDÜLVEHHÂB b. ABDURRAHMAN
( Cr^-J^ Jt vkj!1-** )
Abdülvehhâb b. Abdurrahmân
b. Rüstem el-Fârisî
{ö. 208/823)
L
Rüstemîler'in Ibâzıyye kolunun ikinci imamı.
Babasının 784 yılında ölümü üzerine sülâlenin başına geçti. İbâzî meşâyi-hi onu imam olarak tanıdı ve bazı İbâzî liderlerinin imam olabilmeyi yaşlılar
284
ABDÜLVEHHÂB EFENDİ, Yâsincizâde
meclisinin tavsiyelerine uyma şartına bağlayan görüşünü reddetti. İbâzî me-şâyihi ile bazı İbâzî liderleri arasındaki bu ihtilâf sebebiyle mezhep mensupları iki gruba ayrıldılar. İleri sürdükleri şartların kabul edilmediğini gören ve imama açıkça cephe alan bu ayrılıkçı gruba Nükkâr. Abdülvehhâb'ı kayıtsız şartsız destekleyenlere de Vehbiyye adı verildi.
Rüstemîler1 in başşehri Tâhert, Mağ-rib bölgesindeki tüccarların güven içinde sık sık uğradığı ticarî bir merkez olup her geçen gün biraz daha gelişmekteydi. Nitekim Abdülvehhâb da iktidara gelmeden önce ticaretle uğraşmış ve Tâhertin ileri gelen zenginlerinden biri olmuştu. Şehirde giderek artan refaha ve yabancı unsurların çoğalmasına paralel olarak karışıklıklar da arttı. Bu arada Nükkâr'a mensup bir grup Yezîd b. Fendin'in başkanlığında İmam Abdülvehhâb'a karşı ayaklandı. Ancak bu isyan silâh gücüyle kısa sürede bertaraf edildi. Bunlar daha sonra yeniden faaliyete geçerek Abdülvehhâb'a suikast düzenledikleri gibi. aralarında Abdülvehhâb"m oğlunun da bulunduğu pek çok kişiyi öldürdüler. Bu olaydan bir müddet sonra bölgenin en güçlü kabilelerinden Hevvâre ve Levâteli-ler de isyan ettiler. Bu isyanları da bastıran Abdülvehhâb, Dammâr ve Nefû-se dağlarına çekilip uzun süre orada kaldı.
Dostları ilə paylaş: |