ESER ÖZETLERİ
TANZİMAT DÖNEMİ
İBRAHİM ŞİNASİ:
ŞAİR EVLENMESİ: Geleneksel Türk tiyatrosunun izlerini taşıyan ve görücü usulü evliliği eleştiren bir tiyatrodur. (Şair Müştak Bey, İmam Ebullaklaka, Kumru Hanım)
NAMIK KEMAL:
İNTİBAH: (Ali Bey, Mahpeyker, Dilaşub)Sergüzeşt-i Ali Bey adıyla da yayımlanan romanda Ali Bey, Mahpeyker adında eğlence düşkünü bir kadına henüz onu tanımadan âşık olur. Fakat fazla geçmeden kadın onu aldatır. Ali Bey daha sonra Dilaşub adlı bir cariyeyle evlenir. Ama Mahpeyker bunu kıskanır. Türlü iftiralar atar. Ali Bey de buna inanır. Mahpeyker, Ali Bey’i öldürmek ister ama onun yerine yanlışlıkla yerine Dilaşub’u öldürür, Ali Bey de Mahpeyker’i öldürür.
CEZMİ: Kırım Hanı Adil Giray’ın İran ile Osmanlı arasında yapılan savaştan sonra esir düşmesini, orada Perihan, Şehriyar ve Cezmi ile olan ilişkilerini anlatır. (Adil Giray-Perihan aşkı ve Şehriyar’ın yaptığı kötülükler)
VATAN YAHUT SİLİSTRE: Bir Osmanlı toprağı olan Silistre’yi (şimdi Bulgaristan’da) savunmak isteyen İslam Bey’e âşık olan Zekiye’nin erkek kılığına girerek İslam Bey’le savaşa katılmasını, İslam Bey’in savaşta yaralanmasını ve Zekiye’nin(Âdem’in)ona bakmasını ve daha sonra evlenmelerini anlatan bir tiyatrodur. Kumandan Sıtkı Bey de Zekiye’nin babası çıkar.
CELALEDDİN HARZEMŞAH: Celaleddin Harzemşah’ın Moğollar’la savaşta yenilip Hindistan’a kaçarken esir düşmemek için karısını ve oğlunu Sind Nehri’ne atar. Daha sonra Hindistan’a gelerek orada bir ordu toplar ve Tebriz’e kadar gelir. Burada kalenin hükümdarı Mihricihan kendisine âşık olur, kaleyi de ona devrederek evlenirler. Moğollarla tekrar savaşa girdiklerinde Celaleddin Harzemşah dağa kaçar ve bir taş üzerinde otururken komutanlardan biri kendisini öldürür. Kocasının öldüğünü öğrenen Mihricihan da kalbine bir hançer saplayarak intihar eder.
GÜLNİHAL: Rumeli Sancak Beyi Kaplan Paşa ile amcası oğlu Muhtar Bey, İsmet adlı akraba kızını sevmektedirler. Bundan dolayı araları açıktır. Kaplan, Muhtar’ın saraya gelip İsmet’le görüşmesini bahane ederek onu zindana attırır. Dadısı Gülnihal, sırf Muhtar’ı kurtarmak için İsmet’i Kaplan’la nişanlamaya razı eder. Fakat Muhtar, İsmet’in onunla gerçekten evleneceğini sanarak küser ve zindandan çıkmak istemez. Bu sefer Gülnihal, Tüfekçibaşı Zülfikar Ağa’ya kendisiyle evleneceğini vadederek Muhtar’ı hapisten kurtarır çünkü Zülfikar, zaten kardeşini öldürmüş olan Kaplan Paşa’ya düşmandır. Muhtar, Sofya valisine gidip Kaplan’ın çılgınca zulümlerini anlatır. Vali’den Kaplan’ın idam emrini alıp gelir. Yerine de kendi geçecektir. Muhtar, adamlarıyla sarayı bastığı sırada, Kaplan Paşa, Gülnihal ve İsmet’i sıkıştırarak nikâhlarının kıyılmasını istemektedir. İkisi de buna razı olmayınca Kaplan, Gülnihal’i hançerler. Bunu gören Zülfikar Ağa Kaplan’ı öldürür. Muhtar, adaletli bir sancak beyi olur ve kendisine bağlı olduğuna inandığı İsmet’le evlenir.
AKİF BEY: Bir deniz subayı olan Akif, Dilruba adında ahlak yönü zayıf bir kadınla evlenir. Dilruba kocasının Sinop muhaberesinde öldüğünü yalancı tanıklarla kanıtlar ve başka biriyle evlenir. Durumu öğrenen Akif, kadını hemen boşar. Öç almak amacıyla kadının evine gider ve Dilruba’nın yeni kocasıyla çatışır. İkisi de ölür. Akif’in babası da Dilruba’yı öldürür.
KARA BELA: Namık Kemal’in Magosa Kalesi’ndeyken yazdığı beş perdelik trajedidir. Olay, Hindistan’da geçer. Amaç, saray yaşantısının içyüzünü halkın gözleri önüne sermektir. Behrever ile Hüsrev Bey’in aşkını anlatır. Saray hizmetindeki bir harem ağasının, bir şehzadeye âşık hükümdar kızına olan aşkını ve bunların ölümlerine yol açan faciayı anlatır. Sarayların iç yüzü halkın gözleri önüne serilmek istenmiştir.
ZAVALLI ÇOCUK: Ata, amcasının yanında yetim olarak büyür. Amcası kızı Şefika’ya âşıktır. Şefika aile kararıyla bir paşayla evlendirilir. Sonra vereme yakalanır ve ölümün eşiğine gelir. Ata onu bu hâlde görünce eczaneden aldığı zehri içerek ölür. Kız da zayıflığından gücü tükenerek ölür.
AHMET MİTHAT EFENDİ:
LETAİF-İ RİVAYAT: Batılı anlamda ilk öykülerdir. 24 kitaplık bir seridir.
HASAN MELLAH: Kadiks Deniz Okulunu bitiren Hasan Mellâh, ellerine düştüğü korsanlar tarafından İspanya’da bir şehirde bir zenginin evini soymakla görevlendirilir. Tırmanarak girdiği odada uyumakta olan kız, korsanların soyacakları Alfons’un kızı Cuzella’dır. Uyanan kız, Hasan Mellah’ın resmini daha önce görmüş, ona âşık olmuştu. Yakalanmaması için, Hasan’ı odasında saklar. Daha sonra kız kaçırılır, Hasan Mellah bir gemi satın alıp kızı kaçıranın peşine düşer, türlü serüvenlerden sonra Cuzella’yı kurtarır ve onunla evlenir.
HÜSEYİN FELLAH: İki yeniçerinin İstanbul’da yaralayıp bıraktıkları Civelek Mustafa’yı yoksul bir ana-kız ölümden kurtarırlar. Adı Şehlevent olan kız, anasına yardım için, kendisinin cariye gibi satılmasına razı olur ve dilsiz rolünde Cezayir’e kadar gelir. Civelek Mustafa kendisini yaralayanları temizledikten sonra kaçtığı Cezayir’de Şehlevent’in cariyelik yaptığı konağa köle olmuştur. Mustafa ve Şehlevent, orada tanıdıkları yiğit ve kabadayı Hüseyin Fellah’a, efendilerinin reisi olduğu eşkıya kumpanyasının şerrinden kurtulmasında yardımcı olurlar.
DÜRDANE HANIM: Dürdane Hanımın Mergup Bey ile gizli sevişmesine şahit olan dul Ulviye Hanım, zaman zaman erkek kılığına girerek İstanbul’da kabadayılık yapmakta ve zor durumlarında Dürdane Hanım’a yardım etmektedir. Mergup Bey’in bıraktığı Dürdane, zehir içerek hayatına son verir; Çerkez Sohbet’i köle diye satın alan Ulviye Hanım, Acem Ali Bey kimliğinden çıkarak onunla evlenir. Vefasız âşık Mergup, evlendiği kızın âşığı tarafından öldürülerek cezasını bulmuş olur. Ahmet Mithat’ın masal ve meddah geleneğinde yazdığı Dürdane Hanım, gerçeğe uymayan konusu ile başarılı bir roman değildir; yalnız sade dili ve doğal anlatımıyla dikkate değer.
PARİS’TE BİR TÜRK: Paris’te Bir Türk, Nasuh adında çok yer gezmiş ve görmüş bir genç Türk’ün, bir gazete adına yaptığı Paris gezisi sırasında, Paris ahalisinin derinlerine inip olaylara dâhil olması ile yaşadığı maceraları anlatır.
JÖNTÜRK: II. Abdülhamit döneminde Batılılaşmadaki zıtlıkları anlatmaktadır.(Gazanfer Bey, Dilşinas Hanım ve kızları)
DÜNYAYA İKİNCİ GELİŞ: Olay, III. Selim devrinde geçer. İstanbul’da Veysel Efendi’nin kâhyalığına kadar yükselmiş, hadım köle Mesut, geceleri kadın kılığına girerek konak konak dolaşmaktadır. Bu dolaşmaları sırasında, efendisinin oğlu ile seviştiği için esirciye teslim edilen cariye, denenmek için verildiği konakta Mesut’la karşılaşır, onu tanır. Mesut, kendisini ele vereceğinden korktuğu kızı yok etmek isterse de öldürmeye kıyamaz, bir adada bir mağaraya hapseder. Lalası olduğu Osman’ın yalvarmalarına dayanamayınca ona, sevdiği kıza kavuşmasının bir çeşit ölümle mümkün olacağını söyler. Delikanlı kabul edince o da cariyenin hapsedildiği mağaraya kapatılır. Orada bir de oğulları doğan Osman’la cariye Nergis, yedi yıl sonra bir yolunu bulup mağaradan çıkarlar. Bu ikisi için “Dünyaya İkinci Geliş”idir ve mağarada geçirdikleri zaman zarfında İstanbul’da, dünyada çok şeyler olmuştur.
FELATUN BEY’LE RAKIM EFENDİ: Yanlış Batılılaşmanın eleştirildiği bir romandır. Felatun Bey, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe bir tiptir. Rakım Efendi ise Avrupa uygarlığının kültür yanını özümsemiş olan aydın bir tiptir.
ŞEMSETTİN SAMİ:
TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT: Talat’la Fitnat’ın hüsranla biten aşklarının romanıdır. Bunlar bir görüşte âşık olurlar. Kızın babalığı Hacı Baba onu Talat’la evlendirmek istemez, zengin biriyle evlendirir. Kızın evlendiği kişi gerçek babası çıkar. Fitnat intihar eder, onu kanlar içinde gören Talat dayanamaz ölür. Kızın gerçek babası da bilincini kaybeder ve 6 ay sonra ölür.
RECAİZADE MAHMUT EKREM:
ARABA SEVDASI: İlk realist romanımızdır. Bihruz Bey, genç bir mirasyedidir. Doğru dürüst çalışmaz. Arabalara, pahalı giysilere, eğlence yerlerinde dolaşmaya düşkündür. Çat pat Fransızca konuşarak hava atmaya bayılır. Tam bir züppedir. Bütün zamanını zarif arabasıyla gezip tozarak geçirir. Bir gün Çamlıca’da güzel bir arabanın içinde gördüğü iki hanımdan sarışın olanına uzaktan âşık olur. Zengin sandığı Periveş adlı bu hanım, aslında düşkün bir kadındır. Onu her yerde arayıp bulamayan Bihruz Bey, durumu arkadaşı Keşfi Bey’e anlatır.
Yalan söylemekten hoşlanan Keşfi, ona Periveş’in öldüğünü söyler. Bihruz, çok üzülür, kahrolur. Günlerce ağlar. Bu arada serveti tükenmekte, borçları çoğalmaktadır. Bir gün Periveş’e rastlar. Yine Keşfi’nin yalanına inanarak onu sevgilisinin kız kardeşi sanır ve ablasının mezarının yerini sorar. Durumu anlayınca alaylar ve kahkahalar arasında oradan kaçarak uzaklaşır.
ZEMZEME:3 ciltlik şiir kitabıdır. Bunun ön sözünde yazılanlardan dolayı eski-yeni çatışması daha da artmıştır. Bu ön söz Servetifünun akımının kuruluşunda etkili olmuştur.
AFİFE ANJELİK: Eşi savaşa giden Afife Anjelik’in namusunu koruma mücadelesini anlatan oyundur.
ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR: Bin Bir Gece Masalları’ndan alınmış ve Türk toplum yaşamına adapte edilmiştir. Eserde, kendi kazdığı kuyuya yine kendisi düşen Maraş kadısı Azmi Efendi'nin serüveni anlatılır.
VUSLAT YAHUT SÜREKSİZ SEVİNÇ: Aynı evde büyüyen cariye Vuslat ile evin tek oğlu Muhsin arasındaki aşkı anlatır. Cariyeler satın alınır, evin bir ferdi gibi yetiştirilir ve iyi bir alıcı çıktığında satılırdı. Vuslat’a da günün birinde iyi bir alıcı çıkar ve aile onu satmaya karar verir. Evin hizmetçisi Servinaz Vuslat ile Muhsin’in arasını bozmak ister ve Vuslat’a Muhsin’in bu işe razı olduğunu söyler. Servinaz, Muhsin’e de Vuslat’ın gitmek istediğini söyler. Muhsin bir gece Vuslat’ın odasına gider ve her şey ortaya çıkar. Ne yazık ki artık iş işten geçmiştir. Muhsin derdinden verem olur. Ailesi her yerde Vuslat’ı arar fakat bulamaz. En sonunda Vuslat bulunur ancak o da hastadır. İkili kavuşur lakin bu buluşmaları kısa sürer ve ikisi de ölür.
ATALA: Fransız yazar Chateaubriand’ın roman türündeki eserini Türkçeye çevirerek oyun hâline getirmiştir. Kızılderililer arasına düşen iki adamın macerasını anlatır.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN:
SAHRA: İlk pastoral serbest şiir kitabıdır.
TARIK: Endülüs’ün Tarık Bin Ziyad tarafından fethini anlatan bir tiyatrodur.
EŞBER: Büyük imparator Büyük İskender’in Pencap (Hindistan) hükümdarı Eşber’le savaşırken Eşber’in kız kardeşi Sumru İskender’e âşık olur, mağlup İran Hükümdarının kızı Rokzan da İskender’e âşıktır. Sumru, savaşmaması için Eşber’i ikna etmek ister ve Eşber tarafından öldürülür. İskender’i Sumru’nun ölüsünden bile kıskanan Rokzan da İskender’in atının ayakları altında ölür.
NESTEREN: Bu eserde zalim bir hükümdara başkaldırmayı anlatır, bu eserden sonra Paris Büyükelçiliği'ndeki kâtiplik görevinden alınır.
FİNTEN: Finten, Mis Kros adlı Kanadalı zengin bir kadındır. Kendisi evlidir, sevdiği bir lordla evlenmek ister ve kocasını ortadan kaldırmak üzere Davalaciro'yu kullanır. Davalaciro, Finten'i derin bir hırsla sevmektedir. Davalaciro, zaten bu sevda yüzünden Finten'in kocasını öldürdüğü gibi bir kıskançlık buhranıyla Finten'den olan çocuğunu da öldürür. Bunun üzerine Fitnen de onu öldürür.
DUHTER-İ HİNDU: Hindistan'daki İngiliz subaylarından Thomsen, bir Hintli kızla birliktedir, bir gün Elizabet'e rastlar, onu sever, Hintli kızı ihmal eder. Elizabet, oradaki yüksek memurlardan Bortel'in karısıdır. Thomsen ile ilişkisini bilen Hintliler, kadını Bortel'i zehirlemeye kışkırtırlar. Dul kalan Elizabeth Thomsen ile Hintli Kız da yaşlı bir Hintli ile evlenirler. İhtiyar ölünce Hint âdetlerine göre kız yakılacak, görevi dolayısıyla da Thomsen bunu önleyecektir. Yaşlı koca ölür; Thomsen kızdan kurtulmak için geleneğe göz yummak ister, fakat kızla arasındaki ilişkinin içyüzünü bilen Hintliler Thomsen’in da kızla beraber yakılmasına karar verirler. Ancak Thomsen’in halka karşı adaletli davranacağına söz vermesi üzerine kızı da, Thomsen’i da yakmaktan vazgeçerler.
SABR U SEBAT: Oyundaki kişilerden Raksaver, bir Çerkez kızıdır. Kafkasya’dan kaçıp bir konağa satılmıştır. Azat edilmediği için de pazarda satılmış, hürriyeti elinden alınmıştır. Raksaver, Mehmed Bey’e âşık olur. Bir Rumeli paşası ise, yeğeni Mehmet Bey’e kızını vermek ister. Delikanlı ise Raksaver’i sevdiğinden amcasının kızıyla evlenmek istemez. Piyes sonunda Mehmet Bey babasını kaybeder ama Raksaver ile kavuşurlar.
Hâmid bu eserinde halk içinden her tabakadan bir insanı konuşturur. Argosu ile halk deyimleriyle, atasözleriyle Türkçemizi dile getirir. Yaklaşık otuz halk deyimi ve yetmiş üç atasözü, eserin içinde yer alır.
İÇLİ KIZ: Mesut Efendi'nin kızı Sabiha, İzzet'i sevmektedir. Üvey anası Raife, nedimelerinden Emine'nin de yardımıyla, Sabiha'yı İzzet'e verdirmemek için dolaplar çevirir; kendisini kâh Sabiha, kâh Mesut Efendi'nin ilk karısı Nafia olarak tanıtıp onların adlarını kirletmekte iken durum anlaşılır.
SARDANAPAL: Sardanapal Asur kralıdır. Baskıcılığından bıkan valiler ve ordu kumandanları ona isyan ederler. Asur tarihi ve inanışları çerçevesinde gelişen bir manzum oyundur.
İLHAN: İlhanlılar döneminden bir kesit alınarak yazılmış tarihî bir oyundur.
TURHAN: Konusunu Türk tarihinden alır. 1908 yılından itibaren kuvvetlenen Türkçülük hareketine karşı Hamit bu eseriyle kayıtsız kalmamıştır. Turhan, İlhan’ın devamıdır. Hamit bu iki eseriyle Türkçülük ve İslamcılık hareketlerini bileştirme çabasındadır.
HAKAN: Hamit’in hayatında basılmış son eseri budur. Konusunu Türk tarihinden almıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaygın olan Akın, Özyurt ve Çoban piyesleri gibi tarih tezimizle ilgilidir.
BÂLÂDAN BİR SES: Metafizik konuları işlediği nazım nesir arası bir eserdir.
TEZER: Konusunu Endülüs tarihinden alır. Abdurrahman, 929’da Hailfe olmuştur. Sevdiği bir Hristiyan güzeli olan Tezer ile halk istemediğinden birlikte olamaz ve onu öldürür. Ardından kendi canına da kıyar. Teknik olarak zayıf bir oyundur.
SAMİPAŞAZÂDE SEZAİ:
SERGÜZEŞT: Kafkaslardan İstanbul’a esir bir kız olarak getirilen Dilber, Mustafa Efendi adında bir memura satılır. Kızcağız bütün ağır işleri yapmasına rağmen dövülmekten, aşağılanmaktan kurtulamaz. Mustafa Efendi Erzurum’a bağlı bir ilçeye atanır. Dilber’i bir esirciye satar ve Dilber bir paşa konağına düşer. Asaf Paşa konağında dengeli bir hava vardır. Dilber burasını çok sever, ilk kez rahat eder. Ailenin oğlu Celal’le birbirlerine yakınlık duyarlar. Bunun üzerine aile Dilber’i bir esirciye satar. Dilber’in yeni sahibi Mısırlı bir zengindir. Kızı haremine kapamak amacındadır. Bunun için onu Mısır’a götürür. Genç kız hareme girmek istemediğinden üst katta karanlık bir odaya kapatılır. Harem ağası Cevher kıza acır, onu kurtarıp İstanbul’a kaçırmak ister. Gece yarısı odaya ip atarak yukarı tırmanır, önce Dilber’i aşağı indirir. Arkadan kendisi de inerken dengesini kaybeder, düşerek ölür. Dilber yalnız ve çaresiz kalır. Tek başına İstanbul’a gidemeyeceğini anlar. Kendini Nil Nehri’ne atarak intihar eder.
NABİZÂDE NAZIM:
KARABİBİK: İlk köy romanıdır. Karabibik, babadan kalma tarlasının bir bölümünü satarak askerlik bedeli öder. Tarlasının kalanıyla yaşamını sürdürmek zorundadır. Bu tarladan başka bir varlığı ve geçim kaynağı yoktur. Tarlayı sürmek için Koca İmam’ın öküzlerini kiralar. Kızı Huri’yi Koca İmam’ın kayınbiraderi Sarı İsmail’le evlendirebilirse öküzleri kiralamaktan kurtulacaktır ancak Sarı İsmail başka bir kadın ile evlenince bu umudu da suya düşer. Çaresiz kalan Karabibik en sonunda Rum bir tefeci olan Bakkal Yani’den yüksek faizli borç para almak durumda kalır ve bununla bir çift öküz alır. Artık tarlası da vardır, öküzleri de. Bu durumda muhakkak kızını alacak birisi bulunacaktır. Ve sonunda kavgalı olduğu toprak ağası Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin, kızı Huri’yi sever. Bir süre sonra Yosturoğlu’nun yeğeni Hüseyin Huri ile evlenir. Karabibik artık mutludur. Bir süre sonra hastalanır ancak kızının mürüvvetini gördüğü için huzurludur.
ZEHRA: Zehra, zengin bir tüccarın kızıdır. Kocası Suphi evdeki güzel cariye Hüsnücemal’e âşıktır. Zehra, cariyeyi evden kovar. Suphi de Hüsnücemal’le evlenerek Yeşilköy’e taşınır. Zehra, Suphi’yi ondan soğutmak için Rum yosması Ürani’yi devreye sokar. Ürani, Suphi'yi kendine bağlar. Suphi artık ne Hüsnücemal’e ne de Zehra’nın babasından kalan ticarethaneye uğrar. Hüsnücemal çocuğunu düşürür, intihar eder. Zehra Suphi'nin kâtibi Muhsin'le evlenir, ticarethanenin yönetimi ona geçer. Suphi, gitgide parasız kalır. Ürani onu küçümsemeye başlar. Sonra bir gün artık işe yaramaz bulup atar. Suphi beş parasız, bekâr kalınca sokaklara düşer. Gidip tulumbacı yazılır. Bir gün iyice sarhoş olup Ürani’yi yeni dostuyla birlikte öldürür. Mahkeme, delil yetersizliğinden Suphi'yi beraat ettirirse de, böyle bir serserinin, İstanbul'da kalmasını doğru bulmayarak Trablusgarp'a sürülür. Zehra’nın hâlâ sevmekte olduğu Suphi’nin başına kıskançlık belasıyla açtığı dertlerden çok acı çeker. Suphi’nin kimsesiz kalan annesini sokakta ölmüş görünce, vicdan azabından yataklara düşer. Bir daha kendine gelemez, ölür.
MUALLİM NACİ:
DEMDEME: Recaizade Mahmut Ekrem’in Zemzeme ve Takdir-i Elhan’daki eleştirilerine karşı yazılmış bir şiir-eleştiri kitabıdır.
SERVETİFÜNUN DÖNEMİ:
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL:
SEFİLE: Aşkı yüzünden iffetini kaybedip fuhşa sürüklenen ve trajik bir şekilde ölen bir Müslüman Türk kızı anlatır. Fuhuş âlemlerinde yaşayan genç Türk kadınlarını anlattığı için eser bir ara yasaklanmıştır.
MAİ VE SİYAH: Servetifünun neslinin yansıması olacak Ahmet Cemil, liseyi bitirmeden babasını kaybeder. Kız kardeşine ve annesine bakmak zorundadır. Birçok işte çalışır, başarılı olamaz. Kız kardeşi de kötü bir evlilik yapar ve kocasının onu dövmesi sonucu ölür. Ahmet Cemil arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’yı içten içe sevmekte ve onunla bir yuva kurmayı hayal etmektedir. Ancak hiçbir şey yolunda gitmez, son olarak da Lamia’nın başka biriyle evlenmesi üzerine tüm hayalleri yıkılır. Anadolu’da küçük bir memurluğa razı olur, bir gece anasıyla vapura binerek İstanbul’dan uzaklaşır.
AŞK-I MEMNU: Roman Peyker ve Nihat Bey’in evlenmesiyle başlar. Peyker ve Bihter’in annesi Firdevs Hanım duldur ve Adnan Bey’e gizliden ilgi duymaktadır. Ancak Adnan Bey Bihter’den çok hoşlanmaktadır. Onunla evlenir. Adnan Bey varlıklı, asil bir aileden gelmiştir. Annesi bu evliliği hiç kaldıramaz.
Bir gün toplanıp pikniğe giderler, bütün aile oradadır. Adnan Beyin yeğeni Behlül Peyker’e dayanamaz ve onu ensesinden ateşli bir şekilde öper. Peyker buna çok kızar çünkü kocasına çok bağlı birisidir. Behlül Bihter’e göz koyar. Ondan çok hoşlanır, onun fiziki görünüşü Behlül’ü çıldırtma seviyesine getirir. Bihter’in kendisinden hoşlanmasını sağlar ve o günden sonra her gece beraber olurlar.
Behlül ve Bihter’in mektupları Nihal tarafından görülür. Nihal bu olaya inanamaz çünkü Behlül’le evlenmeyi düşünmektedir. Nihal’in tam mutluluğu düşündüğü bir sırada bu olayı öğrenmesi hayatını yıkmıştır. Adnan Beyin bu olayı öğrenmesiyle her şey değişir.
Adnan Bey ve Nihal eskisi gibi beraber yaşamaya karar verirler. Artık hayatlarında ne Behlül ne de Bihter olacaktır.
KIRIK HAYATLAR: Ömer Behiç, ailesine bağlı, iki kız çocuğu babası bir tıp doktorudur. Zamanın kibar geçinen, yozlaşmış ailelerinden birinin kızı olan Neyyire, bu doktoru baştan çıkarır. Ailesi ile bu gizli ilişki arasında bocalayan Ömer Behiç, küçük kızının menenjite yakalanarak ölümü sonrasında, bu durumu manevî bir uyarı olarak düşünür, evine ve karısına geri döner.
NEMİDE: Şevket Bey’e yüklü bir miras kalır. Annesiyle birlikte gezen Naime’ye âşık olur ve onunla evlenir. Kız rahatsızlanır ve kesinlikle çocuk sahibi olmaması söylenir ancak kız hamiledir. Naime doğumdan sonra ölür. Doğan kıza Nemide adı verilir. Şevket Bey yeni doğan bebeğini Dr. Osman Bey’e emanet ederek iki yıllık bir seyahate çıktı. Dönüşte kızını doktordan geri alır fakat kızının da bünyesi annesi gibi çok zayıftır ve ömür boyu sağlığına büyük bir dikkat edilmesi gerekir. Kız büyür ve amcası oğlu Nail’e âşık olur, Nail ise onu kardeş gibi sevmektedir. Nail ona acıdığı için onunla nişanlanır ama Nail teyzesi Nahit’e âşıktır. Bunu fark eden Nemide yüzüğü atar ve bir süre sonra veremden ölür. Nahit ile Nail evlenirler.
BİR ÖLÜNÜN DEFTERİ: Yağmurlu bir gecede Hüsam, karısı ve çocukları İsmet ile Fuat evde otururlarken yaşlı bir adam eve gelir ve Hüsam’ın onunla birlikte gelmesini ister. Hüsam’ı en yakın arkadaşı Vecdi’nin yanına götürür. O gece Vecdi hayata gözlerini yumar ama Hüsam’a kara bir defter bırakır. Bu, Vecdi’nin çocukluktan ölümüne kadar olan hayatını yazdığı günlük niteliğinde bir defterdir. Hüsam defteri okumaya başlar… Vecdi ile Hüsam çocukken bir yatılı okulda kader arkadaşı olurlar. Vecdi’nin bir de halası ve halasının kendi yaşlarında Nigar adında bir kızı vardır. İleriki yıllarda hem Vecdi hem de Hüsam Nigar’a âşık olurlar. Fakat Nigar Vecdi’yi bir kardeş gibi gördüğü için kalbi Hüsam’a vurulur. Vecdi Hüsam’a olan ve çocukluk yıllarından gelen samimi arkadaşlıktan soğur çünkü Hüsam artık Vecdi’yi anlamaz, ona fazla ilgi göstermez olur. Kendisini onlardan uzaklaştırmak ister. O sırada cereyan etmekte olan Balkan savaşlarına gönüllü doktor olarak gider ve orada sol kolunu kaybeder. En sonunda İstanbul’a tekrar döner ama kalbinde hâlâ o aşk acısı vardır. Bir gün kolu yüzünden kaptığı bir rahatsızlıktan dolayı kendisini yataklarda bulur. Yağmurlu bir gecedir ve Hüsam’ı yanına çağırttırır. O gece Vecdi, Nigar’ın aşkını kalbine gömerek hayata gözlerini kapar. Hüsam ise Vecdi’nin kendisi için ne kadar fedakârlıklarda bulunduğunun farkına o gece bir ölünün; Vecdi’nin defterini okuyarak varır…
FERDİ VE ŞÜREKÂSI: Babasının ölümü üzerine öğrenimini yarıda bırakan İsmail Tayfur, babasının çalıştığı ticarethanede onun yerine çalışmaya başlar. Sahibi Ferdi Efendi’dir. Eşini uzun zaman önce kaybeden Ferdi Bey kızına çok bağlıdır. Kızı Hacer’se İsmail Tayfur’a âşık olmuştur. Kızının günlüğünü okuyan Ferdi Bey İsmail Tayfur’a âşık olan kızının durumuna üzülerek İsmail Tayfur’a kızıyla evlenmesi için baskı yapmaktadır. İsmail Tayfur’sa babasının küçük yaşta yanlarına aldığı Saniha’ya âşıktır. Zayıf karakterli İsmail Tayfur bocalar. Gerçekle hayalleri arasında kalmıştır, olayı annesine anlattığında annesinin Hacer’le evlenmesi için telkinlerine maruz kalır ve Hacer’le mutsuz bir evlilik yapar. Ne var ki Hacer, Saniha ve İsmail Tayfur arasında olan aşkı anlar. Ayrıca talihsiz bir konuşmaya da kulak misafiri olur. Kendisini odaya kapatarak mumla perdenin tutuşmasına neden olur ve evde yangın çıkartır, ölür. İsmail Tayfur ve Saniha son anda kurtulur ancak İsmail Tayfur yaşadığı şokla aklını yitirir.
SOLGUN DEMET: Oğlunu pek seven bir anne, bir gün kocasının cüzdanından düşen bir demet solgun çiçeği eline alır, bir süre bakar, sonra yerine koyar demeti. Ardından gelsin paranoya, gelsin buhran. Kadın düşünür. Oğlunu düşünür, kocasını düşünür, kendini düşünür. Soramaz da demeti. Sormaktan çekinir çünkü alacağı cevap her türlü yıkımla sonuçlanacaktır. Bir tarafta kocasından şüphelenmek ve kocasını yeterince sevmemek fikri, diğer yanda ihanetin ipuçlarını şaşkın bir yüzde okumak...
BİR YAZIN TARİHİ: Hasan, üniversiteden mezun olduktan sonra taşrada görev yapmaya gitmiştir. Dört yıl taşrada mühendis olarak çalıştıktan sonra, İstanbul‘daki bir akrabasının evine gelir. Evde beş tane genç kızla karşılaşır. Bunların ikisi akrabasının kızı diğerleri de uzaktan akrabalarıdır. Hasan bunlarla kaynaşır. Bu kızlardan en büyüğü, her zaman solgun ve mutsuz olan Meliha’ya âşık olur. Bir gece kızlar Meliha‘nın hasta olduğunu söylerler. Hasan koşarak Meliha’nın odasına çıkar. Meliha her zaman ki gibi solgun hâliyle yatakta yatmaktadır. Hasan bir an cesaretlenerek ona “seni seviyorum” der. Meliha bundan hoşnut olmasına rağmen onu mutlu edemem, hastayım düşüncesi ile evden bir an önce gitmesini rica eder. Hasan da bu ricayı kırmayarak, kalbinde derin bir yara ile evi terk eder.
Dostları ilə paylaş: |