*dipnotlar yazıda nerede kullanılmışsa oraya parantez içinde yapıştırılmıştır



Yüklə 1,45 Mb.
səhifə39/119
tarix07.01.2022
ölçüsü1,45 Mb.
#89558
növüYazı
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   119
Sonuç yerine

Sol hareket toplumsal tabanı açısından bunalıma girdiği gibi aynı zamanda ideolojik planda da uzun süredir aşamadığı bir bunalım içerisindedir. İdeolojik planda gelişmeleri açıklayamamak, eklektik ideolojik sistemi daha ileri ve bütünsel bir ideolojik yapılanmaya dönüştürememek, politika alanında da sonuçlarını kaçınılmaz olarak göstermiş, ideolojik plandaki belirsizlik politikada da ataleti beslemiştir.

Geleneksel ideolojik eklektizmin ideolojik bunalıma dönüşmesi ve dün sol hareketin zaaflarını örtebilen pratik mücadeledeki ileriliğin bugün artık ortadan kalkmış olması, bunalımı bu kez çözümü ertelenemez bir biçimde yeniden bu hareketlerin gündemine getirmiştir.

Bugünkü tasfiyecilik rüzgarının arka planında, siyasal demokrasi perspektifinin aşılamamış olmasının yanısıra bu ideolojik bunalımın kendisi vardır. Kurtuluş ve Dev-Yol’un “nasıl bir sosyalizm?” tartışmasını parti tartışmasıyla paralel yürütmesi; Emek dergisinin yasal partiyi tüm solu birleştirecek yeni “ortak ideoloji”nin üretilmesi için bir araç olarak değerlendirmesi, tüm bu olgular ideolojik temelini yitiren bu akımların yeni ideolojik arayışlar içinde olduklarını gösteriyor.("Bu süreçte oluşturulacak ideolojik-teorik-politik üretimler bizim olana varmak amacıyla üretilmeli ve bizim temelinde bir ideolojik birliğin sağlanması hedeflenmelidir. Parti, eylem içerisinde oluşacak temel organlarla bu süreçte şekillenmeye başlayacak ortak ideolojik temel üzerine oturmalı, program ve çatı bu temel üzerine inşa edilmelidir." (Emek, sayı: 24, s. 13))

Legal parti tartışmalarının bir tasfiyeci cereyana dönüşmesinde 20 Ekim seçimlerinin, “demokratikleşme” cereyanının, PKK’nın legal ortak parti arayışlarının ve sınıf hareketindeki nispi durgunluğun, aynı süreçte ortaya çıkan tüm bu konjonktürel etmenlerin de özel bir rolü oldu.

20 Ekim seçimlerinde, SP’nin kullandığı propaganda imkanları ve seçimde sınırlı da olsa bir başarı elde etmesi, HEP’in SHP ile ittifak temelinde parlamentoya 10’u aşkın milletvekili gönderebilmesi, uzun süredir bunalımda olan, içten içe derin bir “güçsüzlük” duygusu yaşayan devrimci hareketle derin etkiler yarattı.

DYP-SHP koalisyon hükümetinin, burjuva basının manşetiyle “devrim gibi” bir “demokratikleşme paketi” vaadetmesi ise, bu etkileri pekiştirdi ve devrimci hareketteki legalist eğilimleri kuvvetlendirdi. Yaşanan süreç açık bir biçimde ortaya çıkardı ki, burjuva koalisyonun demokrasi havariliğini sol hareket oldukça ciddiye almıştır ve rejimin yumuşayacağı beklentisine girmiştir. Örneğin(149)Kurtuluş “bu vaatler bir aldatmacadır demek sorunu hafife almaktır” mealinde yorumlarda bulunurken, Demokrat kendi programatik temelinin elinden alındığı telaşına dahi kapılabildi. TDKP ise “legal parti için koşulların olgunlaşmaya başladığı” saptamasını aynı beklenti üzerinde temellendirdi.

Hiç kuşku yok, düzenin uzun süredir yoğun bir biçimde uyguladığı “öncüsüzleştirme” politikasının da bu tasfiyeci rüzgarın oluşmasında önemli katkıları oldu. Düzen, kitle hareketliliğinin önüne geçme imkanlarının sınırlı olduğu bir dönemde, son derece bilinçli bir tercihle, kitle hareketliliğini devrimci bir mecraya sürükleyebilecek örgütlülüklerin üzerindeki terörü yoğunlaştırmaya başladı. Bu politikanın bir amacı devrimci örgütleri fiilen tasfiye etmekse, diğeri de onları legaliteye zorlayarak tasfiye etmektir.

Tasfiyeci rüzgarı kuvvetlendiren bir diğer olgu, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu dönemde sınıf hareketinin nispi bir durgunluk yaşamasıdır. Tarihi boyunca sınıfa karşı sürekli bir güvensizlik beslemiş olan devrimci hareket, kısa süreli sınıf yöneliminde de kalıcı bir mevzi elde etmeyi başaramayınca, “sınıfın nitel zayıflığı”, “kuşatılmışlığı” üzerine “teorik” vaazlar yeniden ortalığı kaplamaya başladı.

Bu durum sol hareketi sınıf içinde bulamadığı “gücü” başka alanlardan ve buna uygun araçlarla bulmaya yöneltti. Zaten Kurtuluş gibileri çoktandır “sınıfa gitmek” ve “politika yapmak” için önce güç olunması gerektiği gerekçesiyle, kendine sol hareketi ve “örgütsüz sosyalistler’i birleştirme misyonu biçmişti. Şimdi bu “projeye” Kurtuluş, Dev-Yol, PKK gibi akımlarla kurulacak bir “legal parti” önerisiyle TDKP gibileri de katılmış bulunuyor.

Bu aynı dönem içerisinde Kürt ulusal hareketinin tüm siyasal gruplara yönelik bir “cephe” çağrısı oldu. Bu çağrı sonraları HEP içerisinde birlik önerisine dönüştü. Bu sol harekette (Kürt dinamiğine de yaslanılarak) etkin bir yasal parti oluşturulabileceği düşüncesini doğurdu. Nitekim HEP’de birlik savunulsun ya da savunulmasın, hemen tüm legal parti projeleri Kürt dinamiğine yaslanmak ihtiyacı duymaktadırlar. TDKP “Dev-Yol, Kurtuluş, PKK”nın katıldığı bir yasal partiyi savunurken; Kurtuluş seçim partisinin “Kürt dinamiğin de içerildiği takdirde... iki milyonun üzerinde bir oy desteği sağlayabileceği” hesapları yapmaktadır. Toplumsal Kurtuluş, Direniş, Hedef gibi dergi çevreleri ise, gelinen yerde siyasal geleceklerini açıktan açığa “Kürt dinamiğine” ipotek etmişlerdir.

***

Bugün devrimci akımları da içine çeken legal particiliğin arkasında, amorf bir “kitleselleşme” güdüsü vardır. Bu güdünün arkasında ise tam bir güçsüzlük ruh hali... “Örgütsüz sosyalistlere”, “gündelik yaşamın burgacındaki proletarya sosyalistlerine”, Dev-Yol ve Kurtuluş tabanına dayalı güç olma kaygıları, başka türlü açıklanamaz.

Kuşku yok ki, politika aynı zamanda güç edinme ve güçleri sınıfsal-programatik hedefler doğrultusunda iktidar mücadelesine seferber edebilme(150)işidir. Ne var ki “güç” edinme, komünistler açısından, her ne pahasına olursa olsun güçleri arttırmak değildir. Bu güç hangi sınıfsal zeminde ve nasıl bir çalışma tarzı ile elde edilecektir? Gözetilmesi gereken, devrimci hareketin ise muğlaklaştırıp kararttığı, temel sorun işte budur.

Sol hareketin kendi güçsüzlüğünü, bunalımını ve ataletini, yaygın deyimle “marjinalliğini”, “birleşik bir yasal parti” aracılığıyla aşabileceğini düşünebilmesi için, “marjinalliğinin” temel nedenlerine gözlerini tümüyle kapıyor olması gerekir. Zira daha önce de vurguladığımız gibi, sol hareketin “marjinalleşmesi” birbirine bağlı iki temel nedene dayanmaktadır. Birincisi, sol hareket kendi geleneksel toplumsal dinamiğini kaybetmiş ve yenisini de bulamamıştır. İkincisi, toplumsal gündemi belirleyebilmesine hizmet edecek ideolojik ve politik açılımları yapma kudretinden yoksundur. Legal parti, tarihte her dönem görüldüğü üzere, bunların yaratıcısı değil yalnızca birer sonucu olarak işlevsel olabilir. Dolayısıyla “marjinalliğe” yolaçan bu temel etkenler aşılamadığı ölçüde, marjinallerin yasal alandaki birliğinden bir siyasal odak değil, kaçınılmaz olarak bir başka “marjinal” çevre çıkar.

”Marjinallik”ten kurtulabilmek ancak sınıf zeminine oturabilmekle, ideolojik alanda doğan boşluğu doldurabilmekle ve buna bağlı olarak politika üretebilen bir yapıya dönüşebilmekle mümkündür. Sizin eğer ideolojiniz, politikanız ve yöneliminiz devrimci bir toplumsal dinamiğe dayanmıyorsa, böyle bir dinamiğin temsilcisi olamıyorsanız, tüm bu sorunları legal parti aracılığıyla çözme düşüncesi yalnızca çaresizliğinizin ve tasfiyeciliğinizin bir dışavurumu olabilir. Legal parti, kitlesel devrimci hareketin yaratıcısı olmaktan çok bir sonucudur. I. TİP ile II. TİP deneyiminin, II. TİP ile TKP, Dev-Yol, TDKP vb. örneklerinin karşılaştırılması, legal partinin kitleselleşme açısından fetişleştirildiği denli etkili bir araç olamayacağını da net olarak göstermektedir.

İddia edildiğinin aksine, legal parti, solun marjinal konumunu aşmak, sosyalizme “meşruluk” sağlamak vb. alanlarda(Ne var ki, sözde “sosyalizme meşruluk” kazandırmak iddiasını taşıyan legal parti girişimlerinin hemen tümü de “demokrasi” platformunu aşamamaktadırlar. Kurtuluş, “ilerde bir legal sosyalist partinin ve birliğin dayanağı olabilecek bir seçim partisi”, TDKP “anti-emperyalist demokratik kitle partisi”, Komün, Direniş, Hedef ve Toplumsal Kurtuluş ise “HEP çatısı altında birleşmeyi” savunmaktadırlar. Demokrasi platformu tüm bu siyasal hareketlerin kesiştiği nokta olmaktadır. Kuşkusuz böyle bir partinin sosyalist mücadeleyi “meşrulaştırmak” bir yana, onu yozlaştırmaktan başka bir sonucu olamaz.)tek başına ciddi bir kazanım sağlayamaz. Aksine ve tüm tarihsel deneyimlerin de kanıtladığı gibi, ancak bu sayılan faktörlerin bir sonucu olarak etkili olabilirler. En başta Bolşevik Devrimi ve en son yaşanan örnek olarak da PKK deneyimi, bu gerçeğin somut kanıtlarıdır. Yalnızca bunlar değil Küba, Nikaragua, Bulgaristan vb. tüm başarılı devrimci çıkışlar bu gerçeği teyid etmektedir. Kendi sınıfsal-ulusal dinamikleriyle devrimci bir tarzda birleşen bu örgüt ya da hareketler, ancak bu temelde legaliteyi(151)de devrimci bir tarzda fethedebilmişler ve “meşruluklarını” ancak bu gelişim ile sağlayıp kalıcılaştırabilmişlerdir.



***

Gerçekten sol hareket gerek yasal alana, gerekse birlik sorununa gereken önemi vermediği için mi bunalımdan çıkamıyor? Bu soruya evet yanıtı verebilmek için sol hareketin tarihinden, tarihsel şekillenişinden bihaber olmak, onun bugünkü ideolojik ve örgütsel bunalımına ilişkin bir tahlilden yoksun olmak gerekir. Eğer sorun birlik ve yasal alanla ilgili olsaydı, çoktan çözülmüştü bile. Zira sol hareket, son on yıldır, politika Üretme, “proje” üretme adı altında yasal parti ve birlik projeleri üretmek dışında hemen hiçbir uğraşa sahip değildir. Bu projeler ise bırakalım kan tazelemeyi, son on yıldır yalnızca tartışma ve tasfiye üretebilmiştir.

Yasal çalışma alanına gelince, yukarıda belirttik, sol hareket tarihi boyunca yasal alana sürekli olarak gereğinden fazla önem vermiştir. Son on yılda ise legalizmin bir eğilim olmaktan çıkıp bir cereyana dönüştüğü açıktır. Bugün hemen tüm sol yapılanmaların varlığı ancak yasal alandan ve legal yayınlar üzerinden hissedilmektedir. Hiçbir yapılanmanın illegalitede herhangi bir ciddi çabası, örgütlenmesi yoktur. Kurtuluş, Dev-Yol, TKP-B, TKEP, İşçinin Sesi vb. oluşumların varolan yapıları tümüyle tasfiye olmuş durumdadır. TDKP, TKP-ML, TKİH gibi yapıların örgütlülükleri ve çalışmaları son derece sınırlıdır. Dahası TİKB gibi bu soruna daha yakın zamana kadar hep fetiş düzeyinde yaklaşan yapıların ise son bir yıldır illegal çalışması durma noktasına gelmiş, hemen tüm faaliyeti legal eksene kaymıştır. Bu kayışın nerede duracağı da henüz belli değildir. Tüm çalışmalarını legal alana kaydıran bu akımlar acaba niçin “güç” devşirmek bir yana, gün geçtikçe daha fazla kan kaybına uğramaktadırlar? Bu soruyu kendilerine sormak durumundadırlar.

Sorun gerçekten bu güçlerin tek bir çatı altında birleşememesinden mi kaynaklanıyor? İyi ama, içlerinden pek çoğu son yıllarda sürekli birlik proje ve girişimleri peşinde koşturmuş, çok parçalı bir yasal parti fikrini uygulamak için “Leninizm korkusunu” dahi yenebilecek cüreti göstermiş bu yapılar, niçin birleşmemektedirler? Ya da bazı sınırlı örneklerde görüldüğü gibi birleşseler dahi neden bunalımdan kurulamamaktadırlar?

Çünkü nicelik sınırlılığı bunalımın nedeni değil sonucudur. Sorunu bu niteliksel boyutuyla, demek oluyor ki ideolojik-sınıfsal nedenleriyle değil de niceliksel boyutuyla değerlendiren sol hareket, bunalımı köklü bir şekilde aşma imkanlarını yaratamamakta, nicelik sorununu da reformist yönelişlerle çözümlemeye çalışmaktadır.

Artık yolun sonuna gelinmiştir. İdeolojik-sınıfsal bunalım ve bu bunalımın bir sonucu olan belirsizlik ve politikasızlık aşılamadığı ölçüde sol hareket kaçınılmaz olarak bugünkü tasfiyeci yönelişi derinleştirecek, artık “marjinal” bir devrimci çevre olma imkanını da tümüyle kaybedecektir.(152)

Böylesi dönemlerde, gruplar ve tek tek bireyler bunalımdan çıkış için “sihirli formül ve projeler” beklentisine girerler. Doğruların tekrarı geniş bir kesim için bıktırıcı ve işlevsiz görünür. Onların size sorduğu tek soru vardır: “İyi, güzel de sizin bunalımdan çıkıp, kısa zamanda kitleselleşmek için bir somut projeniz, önerdiğiniz somut araçlar var mı?” Siz, hiçbir sihirli formülünüzün olmadığını, böylesi zor dönemlerdeki tek çıkış yolunun konjonktürel zorluklar karşısında gerilememek ve kendi ihtilalci sınıf örgütünü yaratma perspektifiniz doğrultusunda ısrarlı bir çalışma yapmak olduğunu söylediğinizde ise, size gerçekte kendi ruh hallerinin ve içine yuvarlandıkları boşluğun (yoksa batağın mı?) iyi bir göstergesi olan şu küçümseyici karşılığı verirler. “Böyle klasik doğruların bugün artık fazla bir anlamı yok!”

Zira tasfiyecilik irade ve inanç yoksunluğuyla beslenir. Böylesi dönemlerde yapılacak ilk ilkesel ve doğru davranış irade ve inançsızlıktan kopuşmak ve o “klasik” yolda ısrarla ve kararlılıkla yürümektir.

Unutmamak gerekir ki, o “klasik” yol, tarih onu böylesi deneyimlerde doğruladığı içindir ki “klasik” olmaya, böyle nitelenmeye hak kazanmıştır.

Ekim 1992(153)




Yüklə 1,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin