Dr nazim beratli


PİRGO'NUN BİLİNMEYEN GEÇMİŞİ DİLLİRO'LAR HAKKINDA BİR İDDİA



Yüklə 0,7 Mb.
səhifə12/40
tarix23.01.2018
ölçüsü0,7 Mb.
#40277
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   40

PİRGO'NUN BİLİNMEYEN GEÇMİŞİ




DİLLİRO'LAR HAKKINDA BİR İDDİA



OSMANLI TOPRAĞINDA GİZLİ DİN SAHİPLERİ

Bilindiği gibi, Osmanlı devrinde, toplumsal yaşamda, " millet sistemi" diye bir sistem yürürlükteydi. Bu sisteme göre, "müslüman milleti" birincil önemde olduğu için, önemli miktarda gayri müslim, devlet karşısında daha avantajlı konuma geçmek için, islamiyete geçmiş, bir kısmı ise 12.yy'da İznik'in fethi üzerine patriğin verdiği " Türkler'e islama geçtim demek, dininizi gizleyerek takiyye yapmak günah değildir" yollu bir fetva dolayısıyla, bütün Osmanlı toprağında, gizli din taşımak, yani hristiyan olduğu halde, müslümanmış gibi davranmak, yolunu seçmişlerdir.

Bu tavır, daha çok katolik halkların başvurduğu bir yöntem olmuştur. Zira Osmanlı'nın, Ortrdoks veya

Gregorien veya Süryani, Nasturi gibi hristiyanlığın doğulu kolları ile bir sorunu olmak bir yana, kendi devlet mekanizması, bu mezheplarin koruyucusu durumundadır. Örneğin, bir Sırp olan Sokollu Mehmet Paşa, sadaret makamında otururken, kardeşi Sırbistan başpiskoposu idi. Öte yandan, katoliklik; Osmanlı'nın Avrupa'daki en önemli rakibi olan Habsburglar'ın mezhebi olduğundan dolayı; ümmi bir kültür taşıyan Osmanlı gözünde, doğudaki en önemli rakibi, Safeviler'in mezhebi olan kızılbaşlık gibi, kabullenilemez bir inanç sistemi idi.

Uzun yüzyıllar , özellikle katoliklerin başvurduğu bu yöntem, sonunda onların eski din ve mezhepleri ile de bağlarını koparmış ve bu 19.yy ortasından itibaren, ulusçuluk Osmanlı toprağına da gelip de halklar uluslaşmaya başlayınca, katolikliğe geri dönmeyip, ya Ortodoks'luğa veya gerçekten İslamiyet'e geçip, modern ulusçuluğun peşine takılmalarına yol açmıştır.

LİNOBAMBAKİLER


Bu topluluklara, çeşitli isimler verilmiştir. Kuzeydoğu Anadolu'da Harumlar, Hemşinler ve Stavriotiler; Girit'te Kourmulidisler, Sırbistan'da Droverstvolar, Makedonya'da Vallahidisler, Arnavutlukta Karamurtadlar ve Laramonoiler gibi; geçmişte gizli din taşıyıp da sonradan ülkenin iki büyük "cemaati" arasında bir seçim yaparak bir tarafa katılan bu insanlara Kıbrıs'ta da Linobambakiler denilmiştir.

Linobambaki, "keten / pamuk" anlamında bir söz olup, " ne birinden ne ötekinden" veya " her ikisinden de" manasında kullanılmıştır. Bu sözcüğün popüler olması, adaya İngiliz yönetiminin gelmesi, ve herkesten ait olduğu tarafı, kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirtmesini, istemesinden sonradır. Linobambakiler'den ilk defa bahseden yazar, 1872'de adayı ziyaret eden, Di Casnola'dır. 1878'de ada hakkında bir kitap yazan Mrs. Scott - Stevenson ve 1879'da " British Cyprus" diye bir eser kaleme alan Dixon da Linobambakiler^den bahsederler. Ne var ki bu üç yazar, Mağusa yöresindeki Latin kökenli topluluğu ele almaktadırlar.1901'de adayı ele alan Hackett, ilk defa Dillirga köylerinin de Linobambaki kökenli olduğunu, dile getirir.

Ünlü İngiliz diplomatı Storrs ise Kıbrıs valisi iken, 1930'da yazdığı bir kitapta, Hackett'i kaynak göstererek, ayni görüşü ileri sürer.

Latin kökeninden gelmeyen Dillirga köylerinin, kökenini aramaya girişenler ise, Ahmet Erdengiz'in Venedik Arşivi'nde yaptığı araştırmalardan sonra, bu insanların adaya sahil muhafızı olarak getirilmiş Arnavut askerlerin soyundan geldiğini işitince, Kıbrıs'ta 18.yy sonlarında yeniçerilerle bir olup isyan çıkaracak önemli bir yekün teşkil ederken, birden kaybolan Arnavutlar'ın da nereye gittiğini, anlamış olur.



DİLLİRGA


Rupert Gunnis, Historic Cyprus adlı eserinde, Pirgo köyünü anlatırken, buranın Lefke ile Poli arasındaki dağlık ve ormanlık araziye yayılmış küçük ve önemsiz köylerin oluşturduğu Dillirga bölgesinin merkezi olduğunu, bir söylentiye göre adanın bu bölümünün, MS327'de St. Helena önderliğinde, Delos Adası'nın halkı tarafından iskan edildiğini anlatır.

St. Helena, Bizans İmparatoru Konstantin'in ( bu, İstanbul / Konstantinopolis'i kuran, Büyük Konstantin'dir.) annesidir. İmparator, annesini İsa'nın gerildiği Kutsal Haç'ı bulması için, Kudüs'e gönderir. Bu yolculuk esnasında, St. Helena Kıbrıs'a da uğrar. O esnada, ada geçirilen büyük bir kuraklık sonucunda halkı başka ülkelere göç ettiği için, tamamen insansız kalmış idi. St. Helena, Kudüs dönüşünde, yine adaya uğrar, orada bulduğu Kutsal Haç'ın iki parçasını burada bırakıp, adlarına iki kilise inşa ettirir. Biri Stavrovouni'de, ötekisi ise Dohni'de bulunan bu kiliseler tamamlanınca, Bizans'a döner ve Ege'deki Delos Adası halkının, Kıbrıs'a göç edip, sonradan Dillirga diye isimlendirilen bölgeye iskan edilmelerini sağlar. 676'da kuraklık sona erer, Tanrı Kıbrıs'a bol bol yağmur yağdırır. Adaya yeniden yağmur yağmaya başladığını öğrenen eski yerliler, Kıbrıs'a geri dönerler ve ada yeniden şenlenir.

Halikarnas Balıkçısı'nın, yanlış olarak yayılan bir inanca göre, Yunan mitolojisinde, Artemis ile Apollo'nun doğum yeri olarak gösterildiğini belirttiği Delos Adası, Ege Denizi'ndedir. Bernard Randolph, 17.yy'da kaleme aldığı Arşipelago ( Ege Takımadaları) isimli eserinde, Delos Adası'nın terkedilmiş bir ada olduğunu ve burada terkedilmiş eski bir Apollon Tapınağı'nın harabelerinin bulunduğunu yazar. Yani, eskiden bir miktar insanın bu adada yaşadığı, burada bir tapınak yapacak belirli bir uygarlık düzeyine erişildiği, sonra da adanın terkedildiği anlaşılmaktadır. Daha eski tarihlere uzananlar, Delos’un altın çağının, Atina şehir devletinin İyonya, Karya ve Likya gibi batı Anadolu devletleri üzerinde egemenlik kurduğu dönemde, Atina ile ada arasında oluşturulan “Atina – Delos Birliği” esnasında yaşandığını görürler. Atina askeri, Delos ise mali merkezdir. Delos’un parlak günleri, Perikles ile sona erer.

Ayni eserde Randolph, Ege Adaları'nda, ticaret ve denizciliği yönlendiren kent halklarının Grek kökenli olduğu, oysa adalarda tarımın daha çok, Arnavutlarca yapıldığı anlatılmaktadır. Ege adalarının bazılarında, kırsal nüfus, efsanede anlatıldığı gibi, gerçekten de Arnavutlar'dan ibaretmiş.



DİLLİROLAR


Gunnis, yerel bir söylentiye göre, Dillirga adının bu yeni " yerleşikler" in, (kendisi bu tabiri kullanıyor) yeni topraklarına eski ülkelerinin adını vermek istemelerinden geldiğini ileri sürmektedir. Yani, Delos adasından gelenler, Deloslular anlamına, Dillirolar... Ondan galat da, Dillirolar Bölgesi anlamına, Dillirga...

Ben de diyorum ki:

İş bu noktaya, yani etnik köken anlamında, bu bölge insanlarının Arnavutluk çıkışlı olduklarına bir kez geldikten ve yerleştikleri bölgeye eski ülkelerinin adını vermek istedikleri açıldıktan sonra, niye Delos Adası'nda duralım? Buyrun, sonuna kadar gidelim. Madem ki, bölgenin adlandırılmasında, oraya yerleşmiş olanların geldikleri yerin isminden hareket edilecek, ilk çıkış noktasına yürüyelim...

Kıbrıs adasında Tillirya varsa, Arnavutluk'ta da İllirya yok mudur?

Bütün bu bilgiler bir kez daha gözden geçirildiğinde varılan sonuç, MS 4. yy'da adaya yerleşen bu insanların Osmanlı döneminde dinlerini gizlemek zorunda kalıp, uluslaşma çağında da adanın iki büyük dininden birini seçtiklerini göstermektedir.


Not: Dr. N. Beratlı Kıbrıslı Türkler'in Tarihi c.l, Ruperd Gunnis Historic Cyprus, Bernard Randolph, Ege Takımadaları ve Halikarnas Balıkçısı Merhaba Anadolu isimli eserlerden yararlanılarak yazılmıştır.


İKİ DÜŞÜNÜRÜN ÖYKÜSÜ


Yüklə 0,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin