189 Direklerarası
ya da zihinsel görüntüsünü vermeye girişmedi.
Maddenin atom yapısının matematiksel tanımına katkılarda bulunan Dirac aynca, ışınıma ilişkin bir kuvantum kuramı geliştirdi. Öte yandan, Enrico Fermi ile birlikte Fermi-Dirac istatistiğini kurdu. 1933'te Nobel Fizik Ödülü'nü, 1939'da da Royal Society'nin madalyasını kazandı. Doktora çalışmasını Cambridge'de yapan Dirac, daha sonra aynı okulda dersler verdi ve 1932'de, daha önceleri Isaac Nevvton'ın olan Lucas Kürsüsü matematik profesörlüğüne atandı. 1968'e değin bu görevini sürdürdükten sonra ABD'ye geçti. 1971'de, Florida'daki Tallahassee'de Florida Eyalet Üniversitesi'nde, emekliye ayrıldıktan sonra da ders vermeyi sürdürdü. Dirac'ın yayımlanan yapıtları arasında Lectures on Quantum Mechanics (1966: Kuvantum Mekaniği Üzerine Dersler), The Development of Quantum Theory (1971; Kuvantum Kuramının Gelişimi), Spinors in Hilbert Space (1974; Hilbert Uzayında Spi- norlar) ve General Theory of Relativity (1975; Genel Görelilik Kuramı) vardır.
Dire Dava, Etiyopya'nın ortadoğu kesiminde Hararge iline bağlı kent. Büyük Rift Vadisinde, Harer'in 48 km kuzeybatısında kurulmuştur. Addis Ababa, Harer ve Cibuti'den gelen karayollarının kavşağında yer alan kentte bir havalimanı vardır. Çok eskiden beri keı vanlann merkezi olan Dire Dava, 1904'te Cibuti limanından gelen demiryolunun son istasyonu olduktan sonra Harer'deki ticaretin çıkış noktası olarak gelişti. Demiryolu, bugün Addis Ababa'ya kadar uzatılmıştır. Kurak mevsimde yatağından yaya geçebilen kısa ömürlü Dac- hatu Irmağı kentin modern kesimini eski kesimden ayırır. Fransızlarca inşa edilmiş olan modern kesimde bir Kopt kilisesiyle bir de saray vardır. Eski kesimde bir camiyle büyük bir Müslüman mezarlığı bulunur. "Boş Ovalar" anlamına gelen Dire Dava'nın çevresindeki kurak tarlalar tanma elverişsiz olduğundan güneydeki yaylalardan buğday ithal edilir. Kentte demiryolu tamirhaneleri, tekstil ve çimento fabrikaları ile kahve ve et konservesi yapan fabrikalar vardır; kahve ve deri ticareti yapılır. Halkın çoğunluğunu Oromolar (Galalar) ve Soma- liler oluşturur. Çevredeki mağaralarda, tarihöncesi çağlara ait resimler vardır. Nüfus (1987 tah.) 107.287.
Direklerarası, İstanbul'da, Şehzadebaşı semtinde, bugünkü Vezneciler Caddesi'nin bir bölümündeki 19. yüzyılın önemli eğlence merkezi. Bizans döneminde buraya Philadelphion deniyordu. Osmanlı döneminde, 19. yüzyıla değin yeniçerilerin gezinti ve eğlence yeriydi. Direklerarası adı, caddenin bir yerindeki mermer sütunlu revaklardan gelmektedir. Direklerarası'nın, Türk sahne yaşamının kuruluş ve gelişmesinde büyük payı oldu. İlk tiyatroculardan Güllü Agop burada temsiller verdi. Ama o yıllarda Direklerarası'nın asıl eğlenceleri Karagöz, meddah ve pehlivan güreşleriydi. Güllü Agop'un suf- îörlü tiyatro oynama tekelini elde etmesinden sonra bazı oyuncular suflörsüz oyunlar oynamaya giriştiler. Bunun sonucunda tuluat tiyatroları denen ve Hamdi, Abdürrezzak, İsmail, Şevki, Kel Hasan gibi büyük oyuncuların kurduğu topluluklar Direkler- arası'nda oyunlar sahnelemeye başladı. 1880'lerde Şems Tiyatrosu, Mınakyan Tiyatrosu ve Benliyan Kumpanyası gibi döne-
Direktuvar 190
min ünlü toplulukları da Direklerarası'nda oyunlar sahneledi.
Direklerarası'nda oyunlar önceleri kıraathanelerde oynanıyordu. 1880'den sonra çeşitli tiyatro yapıları yaptırıldı. Bunlar Beyazıt yönünden gelirken solda üç, sağda iki olmak üzere beş taneydi. Ferah, Turan, Milli, Felek ve Hilal sinemaları da burada bulunuyordu. II. Meşrutiyet sonrası Sahne-i Heves, Sa- nayi-i Nefise Tiyatrosu, Mürebbi-i Hissiyat, Burhanettin Tiyatrosu, Darüttemsil-i Os- mani gibi topluluklar Direklerarası'nda kurulup gelişti. Odeon Tiyatrosu ve sonradan İstanbul Şehir Tiyatrosu'na dönüşecek olan Darülbedayi-i Osmani de burada kuruldu. 1924'ün ünlü "Ferah Sezonu", Muhsin Er- tuğrul yönetiminde Direklerarası'ndaki Ferah Sineması'nda gerçekleşti. İstanbul'da gece yaşamının Beyoğlu semtine kaymasıyla Direklerarası eski canlılığını yitirdi. Buradaki salonlar birer birer kapandı ve yakın zamana değin çalışan sinemalar, biri dışında iş hanına dönüştü.
Direktuvar, Fransızca directoire, Fransa' da dört yıl (26 Ekim 1795 - 9 Kasım 1799) süren siyasal rejim. Terör Dönemi'nin (1793-94) ardından Ağustos 1795'te kabul edilen III. Yıl Anayasası'yla kurulmuş, Napoleon Bonaparte'ın 18 Brumaire Dar- besi'yle son bulmuştur. Direktuvar rejiminde Corps Legislatif olarak bilinen iki meclisli yasama organı, Beş Yüzler Konseyi (Conseil de cinq-cents) ve Yaşlılar Meclisi'nden (Conseil des Anciens) oluşuyordu. Yasa önerileri 30 ya da daha ileri yaşta 500 delegeden oluşan Beş Yüzler Konseyi'nce hazırlanır, 40 ya da daha ileri yaşta 250 delegeden oluşan Yaşlılar Mecli- si'nce kabul ya da veto edilirdi. Yaşlılar Meclisi, Beş Yüzler Konseyi'nin önerdiği adlar arasından beş kişiden oluşan direktörler Meclisi'ni (Directeurs) de seçerdi. En az 40 yaşında ve daha önce milletvekili ya da bakan olarak görev yapmış olanlar arasından seçilen direktörlerden biri, her yıl dönüşümlü olarak yerini yeni bir direktöre bırakırdı. Direktörler Meclisi yürütmeden sorumlu bakanlan, büyükelçileri, ordu komutanlarını, vergi toplayıcılarını ve öteki memurları seçerdi. Kamu Güvenliği Komitesinin merkezî yetkilerini devralmış olmakla birlikte, tasarılarını uygulamak için gerekli parasal kaynaktan ve yaptırım gücü olan yargı kurumlarından yoksundu. Terör Dönemi'nin (1793-94) katı ahlakçı diktatörlüğüne karşı bir tepki olarak ortaya çıkan Direktuvar rejimi, kaçınılmaz olarak güçsüz yürütme erkine yol açtı ve yerini Napoleon Bonaparte'ın kurduğu daha disiplinli bir diktatörlüğe bıraktı.
Fransa'nın gördüğü en yoz rejim sayılan Direktuvar döneminin politikaları öncelikle siyasal ve ekonomik iktidarı elinde tutanların çıkarlarını koruyup geliştirmeye, ikinci olarak da Bourbonların dönüşünü ya da mülkiyetin yeniden dağılımı gibi yollarla iktidardakileri tehdit edebilecek başka bir rejimin kurulmasını önlemeye yönelikti. Direktuvar dönemi ayrıca giyim ve eğlencedeki aşırılıklar ve gevşek ahlak anlayışıyla da dikkat çekmiştir.
Direktuvar üslubu, Direktuvar döneminde (1795-99) Fransa'da yaygınlık kazanan giyim, mobilya ve bezeme üslubu. Geçmişin ve o günün öğelerini birleştiren erkek giysileri, uzun çizmeler içine giyilen pantolonlar, yelekler, uzun ve önü açık ceketler ve silindir şapkalardan oluşuyordu. Kadınlar ise Jacques Louis David'in "Madame
Seriziat'nın Portresi" (1795; Louvre Müzesi, Paris) adlı resminde olduğu gibi, göğüs altından büzgülü, uzun kollu, "V" yakalı bluzlar ve fırfırları kulak üzerinde toplanan kepler giyiyorlardı.
Mobilya ve bezemelerde düşeyliğin vurgulandığı, ince uzun, kesin çizgili basit biçimler yeğlendi ve çok sınırlı tutulan ayrıntılarda çoğunlukla, o sıralarda Ponıpei kazılarında ortaya çıkarılan yapıtlardan esinlenildi. Direktuvar üslubu mobilyalar XVI. Louis üslubunun son dönemini oluşturur.
■Diren, Sadi (d. 1927, İstanbul), Türk seramik sanatçısı. Ortaöğrenimini Saint Michel Fransız Lisesi'nde tamamladıktan sonra (1946) Güzel Sanatlar Akademisi (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) Seramik Bölümü'nü bitirdi (1953). 1955'te çağrılı olarak gittiği Almanya'da 1964'e değin kalarak bir yandan seramik sanayisinde tasarımcı, bir yandan da serbest sanatçı olarak çalıştı, araştırma ve incelemeler yaptı, sergiler açtı. 1964'te Türkiye'ye dönerek Ecza- cıbaşı Seramik Fabrikaİan'nm Süs ve Mutfak Eşyaları Bölümü'ne müdür ve sanatçı olarak girdi. Aynı yıl Akademi'nin Seramik Bölümü'ne öğretim üyesi atandı. 1970'te profesör oldu, 1983-85 arasında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin dekanlığını yaptı.
1950'lerde, Tarihöncesi ve Osmanlı seramik sanatlarından esinlenerek çalışan Diren, 1955-59 arasında yüzeylerde plastik süslemeyi ön planda tutarak yalın biçimli yapıtlar üretti. Kendi bulduğu özgün sır tekniğiyle, 1964-66 arasında büyük duvar seramikleri, 1967-69 arasında seramik heykeller, 1973'ten sonra da ayrıntıların ağır bastığı duvar seramikleri gerçekleştirdi.
direnç, rezistans olarak da bilinir, elektrik enerjisini ısı enerjisine çeviren bir elektrik devresinin ya da devrenin bir bölümünün, elektrik akımına karşı koyma özelliği. Dirence yol açan temel süreç, iletken malzemenin yapısını oluşturan sabit parçacıklar ile akımı taşıyan yüklü parçacıkların çarpış- masıdır. Lamba, ısıtıcı ve direnç (rezistör) gibi aygıtlara bakılarak, direncin, devrenin yalnızca bir bölümüyle sınırlı olduğu düşünülür. Oysa bu olgu, bir devrenin her bölümünde, bu arada bağlantı kablolarında ve elektrik iletim hatlarında da ortaya çıkar. Elektrik enerjisinin, çok az da olsa ısı halinde dağılması, devrede istenilen akımın oluşması için gereken elektromotor kuvvetinin (gerilim) miktarını etkiler. Bir devredeki elektromotor kuvvetinin (V, volt), o devreden geçen akıma (/, amper) bölünmesi, direnç (R) miktarını verir (R=VU). Örneğin, 12 voltluk bir pil, bir telin içinden düzenli olarak 2 amperlik bir akımın geçmesini sağlıyorsa, bu telin direnci 6 volt/amper ya da 6 ohm demektir. Elektrik direncinin birimi ohm, amper başına bir volta eşdeğerdir ve Yunan alfabesindeki onıega (fi) harfiyle simgelenir. Bir telin direnci, telin boyuyla doğru, enkesit alanıyla ters orantılıdır. Direnç ayrıca, iletkenin yapıldığı malzemenin özelliklerine de bağlıdır (bak. öz- direnç).
Bir iletkenin ya da devre elemanının direnci, genellikle sıcaklığa bağlı olarak artar. Çok düşük sıcaklıklara kadar soğutulan bazı iletkenlerin direnci tümüyle yok olur. Üstüniletken olarak adlandırılan bu malzemelerin üzerindeki elektromotor kuvveti kaldırıldığında bile, elektrik akımı geçişi sürer.
Direncin tersine (l/R), elektriksel iletkenliktir ve birimi, "ohm"un tersi olan "mho"dur.
direnç, rezîstör olarak da bilinir, üzerinden geçen doğru ya da alternatif akıma karşı direnç gösteren ve elektrik devrelerinin korunması, çalıştırılması ya da denetlenmesi amacıyla kullanılan devre elemanı. Elektrik gerilimlerinin bölünmesinde kullanılan dirençlerden ayrıca, öteki devre elemanları ile birlikte uygulanarak, elektrik dalgalarının gerektiği gibi biçimlendirilmesi işleminde yararlanılır. Sabit değerli dirençler olduğu gibi, direnç değerleri ayarlanabilir olanlar vardır. Reostalar(*) ve potansi- yometreler(*), direnç değerleri belirli ara- İıklarda değiştirilebilen direnç türleridir.
dirençölçer bak. ohmmetre
direnim, temerrüt olarak da bilinir, borçlunun borcunu ödememekte ya da alacaklının alacağını almamakta direnmesi.
Borçlunun direnimi, borcun yerine getirilmesi istenebilir nitelikte olması, borcun ivedili (muaccel) olması, alacaklının borçluya uyanda bulunması durumunda ortaya çıkar. Uyan kural olarak herhangi bir biçime bağlı değildir. Yalnız tacirler arasındaki ilişkilerde uyannm noter eliyle, taahhütlü bir mektupla ya da telgrafla yapılması zorunludur. Borçlar Kanunu'na göre, borcun ödenmesi için kesin bir vadenin öngörüldüğü, iki taraftan birinin sözleşmeyle vadeyi tek taraflı olarak belirlemeye yetkili kılındığı ya da borçlunun borcunu yerine getirme niyetinde olmadığı açıkça bildirdiği durumlarda uyarıya gerek kalmadan borçlunun direnimi ortaya çıkar. Borçlu direnim durumuna düştüğünde, borcun yerine getirilmesinin gecikmesi nedeniyle alacaklanı- nın uğradığı bütün zararlan ödeme yükümlülüğü altına girer. Edimin beklenilmeyen durumlar sonucunda olanaksızlaşmasından da sorumlu olur.
Edimin konusu bir paranın ödenmesiyse direnim faizi ödemekle de yükümlü tutulur. Bu faiz, sözleşmede daha fazlası kararlaştı- nlmamışsa yıllık yüzde 5, ticari ilişkilerde de yüzde 10'dur. Faiz, direnimin gerçekleştiği günden işlemeye başlar. Öte yandan alacaklı, iki yanlı borç ilişkisi söz konusu olan durumlarda kendi borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Aynca edimi içeren sözleşmenin feshi yoluna giderek edim yerine tazminat ve direnim faizi isteyeceğini bildirebilir.
Alacaklının direnimi, borçlunun usulüne uygun biçimde sunduğu edimi haklı bir neden olmaksızın reddetmesi ya da borçlunun borcunu yerine getirebilmesi için daha önce kendisince yapılması gereken işlemleri yapmaktan kaçınması durumunda ortaya çıkar. Alacaklının direnimi karşısında, borçlu vereceği nesneyi, zarar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, yargıcın belirleyeceği yere yatırarak borcundan kurtulabilir. Sözleşme konusu nesnenin türü ya da işin niteliği yatırmaya engel oluşturduğunda uyarıda bulunduktan sonra yargıcın izniyle söz konusu nesneyi açık artırmada satarak satış parasını yatırabilir. Alacaklının yatın- lan nesneyi kabul ettiğini bildirmesi ya da yatırma sonucunda borcun bağlı olduğu bir rehin hakkının ortadan kalkmış olmaması koşuluyla yatırdığı şeyi geri alma hakkı saklı kalır.
Direniş Hareketi, II. Dünya Savaşı sırasında Alman işgali altındaki Avrupa ülkelerinde Nazi egemenliğine karşı direnen çeşitli yeraltı örgütlerine verilen ad. Alman işgaline karşı direniş, ülkeler arasında birleşik tek bir harekete dönüşmemiş, kimi ülkelerde de birden çok direnişçi grup tarafından sürdürülmüştür. Direniş hareketlerine katılanların sayısı tam olarak bilinmemektedir, ama partizan ve gerilla güçlerinin yanı sıra siviller de bu hareketlerde yer almıştır. Direnişçiler, gizli gazete çıkarmaktan, Yahudilerin ve düşman toprakları üzerinde düşürülen Müttefik uçaklarının pilotlarının kaçışlarına yardımcı olmaya, sabotaj eylemlerine, Alman devriyelerine baskın düzenlemeye ve Müttefiklere bilgi aktarmaya kadar uzanan çok çeşitli eylemlerde bulunmuştur.
II. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan çok sayıda direnişçi grup Nazilere karşı olduğu kadar kimi zaman birbirleriyle de savaştılar. Bazı ülkelerde komünist ve komünist olmayan direniş grupları kesin biçimde ayrılmıştı. Başlangıçta pasifist bir çizgi izleyen komünistler, Haziran 1941'de Hitler SSCB'yi işgal ettikten sonra, yeraltı gruplarına katıldılar ve bazı bölgelerde egemen oldular. Yugoslavya'da Dragoljub Mihajlovic önderliğindeki Sırp milliyetçisi Çetniklerle, Tito'nun önderliğindeki Komünist Partizanlar, Almanlarla olduğu kadar birbirleriyle de savaştılar. Yunanistan' da ise biri milliyetçi (EDES; Yunan Demokratik Ulusal Ordusu), öbürü komünist (EAM-ELAS; Ulusal Kurtuluş Cephesi- Ulusal Halk Kurtuluş Ordusu) iki büyük hareket, yalnızca bir kez, 1942'de bir demiryolu köprüsünü havaya uçurarak, önemli bir askeri harekâtta işbirliği yapabildiler. Savaşın sonlarında, SSCB'nin, Londra'daki sürgün hükümetine karşı geçici hükümeti desteklediği Polonya'da da benzer bir bölünme vardı. Almanların başlangıçta kurtarıcı olarak karşılandığı Ukrayna'da, Hitler' in Slav kökenli halkları aşağı ırk olarak görmesi sonucunda ulusal direniş hareketi örgütlendi. Hareket yalnızca Almanlara karşı değil, aynı zamanda Sovyetler'in Almanların Doğu Cephesi'ne giden uzun ikmal hatlarını kesmek için örgütledikleri Partizanlara ve Kızıl Ordu'ya karşı da savaştı.
Belçika'da komünistlerin egemenliğindeki güçlü hareketin karşısında eski subaylardan oluşan bir grup vardı. Öte yandan Norveç ve Danimarka'daki başlıca direniş örgütleri ise sürgündeki krallık hükümetleriyle yakın ilişki içindeydiler. 1943'te Almanların yasal Danimarka hükümetini görevden uzaklaştırması sonucunda, direniş grupları birleşik bir konsey kurdu. Konsey, ertesi kış Alman birliklerinin Norveç'ten çekilmesiyle birlikte önemli ölçüde müdahale olanağı elde etti. Fransa'nın işgal altındaki kuzey bölgelerinde komünistlerin direniş hareketine egemen olmalarına karşın, hem kuzeyde, hem de kukla Vichy Hükümeti'nin yönetimi altındaki güney bölgelerinde eski subaylardan, sosyalistlerden, işçi önderlerinden ve aydınlardan oluşan gruplar da vardı. 1943'te merkezî eşgüdümü sağlamak üzere gizli Ulusal Direniş Konseyi kuruldu. Ertesi yılın başlarında, gizlendikleri yerlerden ötürü maqui'ler (maki) adı verilen çeşitli savaşçı güçler Fransız İç Güçleri (FFİ) adı altında resmen birleştiler. Birçok direniş grubu, savaş sırasında Avrupa'da Almanlara karşı yıkıcı etkinliklerden sorumlu İngiliz Özel Harekât Organı ile ilişki içindeydi. İngilizlerle Amerikalılar, Mihver Devletleri'nin egemenliği altındaki topraklarda direnişçileri, silah sağlayarak ve uçaklarla havadan yiyecek atarak destekliyorlardı. Müttefiklerin 6 Haziran 1944'teki Normandiya Çıkarması'nın ardından FFI yaygın bir harekâta girişti ve ağustosta Paris'teki ayaklanmaya katıldı. Öteki Kuzey Avrupa ülkelerindeki direniş grupları da Müttefik ordularını desteklemek için askeri eylemlere giriştiler.
direnme, israr olarak da bilinir, ilk derece mahkemesinin temyiz merciinden dönen kararında ısrar etmesi. Türk ve Fransız hukuk sistemlerinde kabul edilen bu yetkiye İngiliz, Alman, Avusturya ve İtalyan hukuk sistemlerinde yer verilmemiştir.
Türk hukukunda ilk derece mahkemesinin direnme kararına karşı ikinci kez temyiz yoluna başvurulabilir. Bu durumda ceza davaları Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca, hukuk davaları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca, idari davalar Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nca, vergi davaları ise Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu'nca incelenerek karara bağlanır. Bu mercilerin verdiği onama ve bozma kararları kesin bir nitelik taşır. İlk derece mahkemesi, kararının yalnızca bir bölümünde de direnebilir. Bu durumda önce uyduğu bozma nedenleriyle ilgili soruşturmasını bitirir; daha sonra direndiği bölümlerin tümüne ilişkin gerekçeli son karannı yazarak taraflara bildirir. Taraflar da bu son kararı yeniden temyiz edebilir, Temyiz merciinin, kararın direnilen bölümü hakkında verdiği karar bağlayıcıdır. İlk derece mahkemesi, temyiz merciinin "merci tayini" kararı verdiği; davanın taraflarının hepsinin bozma kararına uyulmasını istediği; temyiz merciinin kanun yararına bozma kararı verdiği durumlarda direnme karan veremez. Aynca hukuk işlerinde yargıç kararlanmn Yargıtay'ca bozulması durumunda da direnme yetkisi söz konusu olmaz.
Öğretide, alt derece mahkemeleri yargıçla- nna görüşlerini savunma olanağı verdiği için direnme yetkisini savunanlar bulunduğu gibi, derece sistemiyle bağdaşmadığı ve görülmekte olan davayı uzatıp temyiz merciinin işini artırdığı gerekçesiyle bu yetkiye karşı çıkanlar da vardır.
direnme hakkı, anayasa ve hukuka aykın tutum ve davranışlanyla yasallığını yitiren bir iktidara karşı koyma hakkı. Baskıya karşı direnme düşüncesinin temelleri ortaçağ Hıristiyan felsefesine değin iner. Kilise ve krallar arasında üstünlük mücadelesinin başlamasıyla birlikte, Hıristiyan düşünürler zalim hükümdarlara karşı direnme hakkını savunmaya başladılar. Ama bu düşünürler direnme hakkını toplu ve bilinçli bir halk hareketinden çok, zalimlerin öldürülmesinin meşruluğu çerçevesinde ele alıyordu. Aquino'lu Tommaso ikti- dan zorbalıkla ele geçiren ya da meşru yollardan gelmekle birlikte sonradan zulüm yoluna sapan hükümdara karşı ayaklanmayı bir hak olarak savundu. Reform hareketinden ve özellikle Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı'ndan(*) sonra Protestan yazarlar zulme karşı her türlü yoldan direnmenin meşruluğu tezini işlediler. 17. yüzyıl sonlannda siyasal bir içerik kazanan ve toplumsal sözleşmenin doğal ve mantıklı bir sonucu olarak ele alınan direnme hakkı, 18. yüzyıl sonlarından başlayarak pozitif hukuk metinlerine de girdi. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde, "yönetimler bireylerin yaşam, özgürlük ve mutluluğa erişmek gibi doğal ve devredilmez haklarını sağlamak için kurulmuştur; eğer bir yönetim, bu kuruluş amacını yıkıcı bir yön tutacak olursa, halk onu değiştirmek ve devirmek hakkına sahiptir" görüşüne yer verildi. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi'nde "zulme karşı direnme hakkı, özgürlük, mülkiyet ve güvenlik ile birlikte, insanın doğal ve zamanaşımına uğramaz haklanndan" biri olarak sayıldı. 1793 İnsan Haklan Bildirisi'nde "yönetim halkın haklannı çiğnediği zaman, isyan etmek halkın her kesimi için hakların en kutsalı ve ödevlerin en gereklisidir" biçiminde daha kesin bir ifade kullanıldı. Fransız Devrimi'nden sonra bazı anayasalarda zulme karşı direnme ilkesine yer verildiyse de, "halkın her zaman için yönetim biçimini değiştirme hakkına sahip olması" ya da "halkın anayasa ile tanınan
191 dirhem
haklann koruyucusu olması" gibi daha yumuşak ve dolaylı formüller kullanma yoluna gidildi. Direnme hakkına yer veren çağdaş anayasalar içinde, 1961 TC Anayasası özel bir yer tutar. 1961 Anayasası'nın "Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlanyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni yapan Türk Milleti..." diye başlayan başlangıç bölümünde, anayasanın, "asıl teminatın vatandaşlann gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı inancı ile Türk Milletinin hürriyete, adalete ve fazilete âşık evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet edildiği" belirtilmiştir. 1982 Anayasası direnme hakkından doğrudan söz etmemekle birlikte, başlangıç bölümünün son paragrafında anayasanın "Türk Milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlannın vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunduğu" ifadesiyle, anayasanın uygulanmasında uyanıklık ve titizlik göstermeye çağrı niteliğinde, dolaylı olarak direnme hakkına yer vermiştir.
Direnme hakkı ile ilgili en önemli sorun bu hakkın ne zaman ve hangi koşullar altında kullanılabileceğidir. Direnme hakkını doğuran baskı ve zulmün somut ve nesnel bir tanımının yapılması çok güçtür. Ama iktidarın hukuk yollanm kapatmasının ve temel özgürlükleri kasıtlı ve sistemli bir biçimde yok etmesinin direnme hakkını gündeme getireceği söylenebilir. Anayasalar bir yandan direnme hakkına yer verirken, bir yandan da ceza yasalarıyla da desteklenen hükümlerle yerleşmiş siyasal düzeni zor kullanarak değiştirme girişimlerini ağır ceza yaptınmlarıyla yasaklar. Bu nedenle anayasalarda yer alan direnme hakkı çoğu kez iktidan kullananlara hak ve özgürlüklere saygılı olmayı anımsatma amacının ötesine gitmez. Ayrıca direnme hakkının kullanılabilmesi yeterli maddi ve manevi güce ulaşmaya bağlıdır. Öte yandan direnme için bütün koşulların olduğu ve yeterli maddi ve manevi gücün sağlandığı bir ortamda, harekete geçmek için direnme hakkının anayasada yazılı olup olmaması pek önem taşımaz. Günümüzde direnme hakkının kullanılması, uygulamada yöneticilerin karar ve emirlerine bilinçli olarak uymama, açlık grevi, boykot, protesto yürüyüşü gibi pasif direniş eylemleri ya da zor ve şiddet yoluyla iktidarı devirmeyi hedefleyen mücadele yöntemleri biçiminde ortaya çıkabilir.
dirgen, tarlada ve harman yerinde tahıl saplannı kaldırmaya, yaymaya ve kanştır- maya, ot demetlerini bir yerden başka bir yere aktarmaya yarayan, çatallı bir uç (parmak) ve uzun bir saptan oluşan alet. Dirgen gübre, çakıl, kömür gibi iri taneli maddeleri karıştırmada ve aktarmada da kullanılır. Sapı ağaçtan, ucu demirden ya da tümüyle ağaçtan olur. Sapı ve ucu ağaçtan olanlarda çitlembik ve dişbudak gibi dayanıklı ağaçlar kullanılır. Dirgenin uç bölümü iki, üç ya da dört çatallıdır. Dirgene benzeyen yabanın beş, beldenatın yedi çatalı vardır.
dirhem, eski bir ağırlık ölçüsü ve gümüş para birimi. Ağırlık ölçüsü olarak (dirhem-i keyl), okkanın 1/400'üne (3.118 gr) eşitti. Eski ölçümle 70 arpa ya da 1/2 miskal kabul edilirdi. 1/4'üne "denk" ya da "dirhem-i Yemeni", 3 denke "dirffeta-i Mağribi", 2 dirheme ise "dirhem-i bağali" denirdi. Okka, kantar, çeki ve lodra da dirhemin üst birimleriydi.
Diriamba 192
Para birimi olarak "dirhem-i şer i" 14 kırat, "dirhem-i örfi" 16 kırattı; kırat 5 arpa sayılırdı. Dirhem miskalın 7/10'uydu. Örfi dirhem 3,25 gr, şeri dirhem 2,0125 gr saf gümüştü. İlk dirhem 2,97 gr gümüş olarak Hz. Ömer döneminde (634-644) kesildi. Sonraki dönemlerde örfi dirhemin ağırlığı ve ayarı birçok kez değiştiyse de şeri dirhem, zekât ve mehir hesaplaması için hep aynı kaldı.
İlk dirhemler işlemesiz ve zeytin çekirdeği biçimindeydi. İlk damga ve yazı Abdulah bin Zübeyr (ö. 692) tarafından konuldu. İslam dininin yayılmasından sonra İran'da 4,10 gramlık eski dirhemin yerini 2,90 gr ağırlığındaki yeni dirhem aldı. 12. ve 13. yüzyıllarda Türk ve İslam devletlerinde bazı bakır paralara da dirhem dendi. En ağır dirhem İlhanlılar tarafından 3,56 gr olarak kesildi. Anadolu Selçukluları ve beylikler döneminde ise örfi dirhem, şeri dirhem ağır İlgındaydı. 1845'te Mısır'da 3,0898 gr olan dirhem İstanbul'da 3,207 gr idi.
Diriamba, Nikaragua'nın güneybatısında, Carazo ilinin ortakuzey kesiminde kent. Diriamba Platosunda kurulu olan kentin deniz düzeyinden yüksekliği 576 m'dir. Önemli bir ticaret ve imalat merkezidir; hinterlandı temel olarak kahvesiyle tanınır, ama kerestecilik de önemlidir. Çevrede kireçtaşı ocakları ve tuzlalar bulunur; buradan çıkartılan hammadde kentteki çeşitli fabrikalarda işlenir. Diriamba, başkent Ma- nagua'nın güneyinden geçen Pan-Amerikan Karayolu'nun üzerinde ve il merkezi Jinote- pe'nin tam batısmdadır. Pasifik Demiryolu' nun bir kolu da burada sona erer. Kent, 1978-79 yıllarında Sandinist gerillalar ile hükümet birlikleri arasında önemli çarpışmalara sahne olmuş ve büyük hasar görmüştür. Nüfus (1985 tah.) 19.728.
Dirichlet, Peter Gustav Lejeune (d. 13
Şubat 1805, Düren, Fransa - ö. 5 Mayıs 1859, Göttingen, Hannover, Almanya), sayılar kuramı, analiz ve mekanik alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Fransız matematikçi. 1827'de Breslau Üniversitesi'nde, 1828-55 arasında da Berlin Üniversitesi'nde dersler verdikten sonra, 1855'te Göttingen Üniversitesi'nde Cari Friedrich Gauss'tan boşalan kürsüye atandı. Dirichlet, matematiğin çeşitli dallarına, bugün kendi adıyla anılan birçok katkıda bulundu. Sayılar kuramı alanında, a ve b birbirine bölünemeyen sayılar olmak üzere, a b, 2ab, 3ab, ..., nab biçimindeki herhangi bir eşartanlı (aritmetik) dizide, sonsuz sayıda asal sayının bulunduğunu kanıtladı. Ayrıca, cebirsel sayılar kuramına ilişkin olarak, genel bir birimler kuramı geliştirdi. Vorlesungen über Zahlentheorie (1863; Sayılar Kuramı Üzerine Dersler) adlı yapıtında, idealler kuramına önemli katkılarda bulundu.
1837'de Dirichlet, her x değeri için tek bir y değerinin bulunduğu, y=f(x) biçimindeki modern fonksiyon anlayışını geliştirdi. Mekanik alanında ise, sistemlerin dengesi ve potansiyel kuramı üzerine araştırmalar yaptı ve elde ettiği bulgulardan kalkarak, önceden belirlenmiş sınır değerlerine sahip harmonik fonksiyonlara ilişkin Dirichlet problemini kurdu. Toplu yapıtları ölümünden sonra (1889, 1897) dört cilt olarak yayımlandı.
Dirichlet problemi, ısı, elektrik ve akışkanların akışı alanlarında ortaya çıkan belirli kısmi diferansiyel denklemlerin formül- leştirilmesi ve çözülmesine ilişkin problem. Problem önceleri, bir diskin üzerindeki denge sıcaklığı dağılımının, diskin çeperleri (sınırları) boyunca yapılan ölçümlere dayalı olarak belirlenmesine yönelikti. Diskin içindeki çeşitli noktaların sıcaklığı, diskin içerdiği toplam ısı enerjisinin en düşük olduğu fiziksel duruma karşılık gelen Laplace kısmi diferansiyel denklemini sağlamalıdır. Bu problemin biraz farklı bir biçimi de, her noktadaki sıcaklığın yine sabit kalması koşuluyla, diskin içinde ısı eklemesinin ya da azaltmasının yapıldığı belirli noktaların bulunması durumunda ortaya çıkar; bu durumda da Poisson denkleminin sağlanması gerekir. Dirichlet problemi ayrıca, sıcaklığı sınırları boyunca giderek değişen basit bağlantılı (delik içermeyen) herhangi bir bölge için de çözülebilir.
Konuya ilişkin Neumann probleminde ısı, çeperler boyunca, sıcaklık dağılımını sabit tutacak biçimde eklenir ya da alınır. Robin probleminde ise ısının, çeperler boyunca sıcaklık azalmasıyla orantılı bir hızda ve böylece kararlı bir ısı dağılımına yol açacak biçimde ışıması yoluyla yayılması dikkate alınır. Isı akışının yanı sıra, elektrik yükü dağılımı ve kararlı akışkan akışı gibi başka fiziksel olaylarda da, benzer matematiksel denklemler elde edilebilir. Bunlar, ikinci dereceden kısmi diferansiyel denklemler olan eliptik denklemler sınıfından, daha genel sınır değeri problemlerinin özel türleridir.
Dirichlet teoremi, a ve b sabitleri, l'den ve kendilerinden başka bir sayıyla bölünemeyen doğal sayılar ya da bunların negatifleri, n değişkeni ise herhangi bir doğal sayı olmak üzere, (axn)+b biçiminde elde edilebilecek bütün sayılardan oluşan bir topluluk içinde, sonsuz sayıda asal sayının bulunduğu belirtilen teorem. 19. yüzyıl başlarında Alman matematikçi Cari Friedrich Gauss tarafından ortaya atılan teorem, ilk olarak 1926'da Fransız matematikçi Peter Gustav Lejeune Dirichlet tarafından kanıtlanmıştır.
diriodun, ağaçların ikincil odununun, topraktan alınan su ve mineralleri dal ve yapraklara ileten canlı dış katmanları. Hücreleri daha çok su içerdiği için, özodunda olduğu gibi koyu renkli kimyasal madde birikintisiyle yüklü olmayan diriodun, özo- dundan daha yumuşak ve açık renklidir ve ağaç gövdesinin enine kesitinde kolayca ayırt edilebilir.
Dirk Hartog Adası, Hint Okyanusunda, Avustralya'ya ait ada. Batı Avustralya eyaletindeki Edel Land Yarımadasının tam kuzeyinde yer alır. Kuzeyinden geçen Natu- raliste Kanalı doğu kıyısına sokulan Den- ham Boğazına girer; adanın kuzeydoğusunda Shark Koyu uzanır. Adını, 1616'da buraya gelen ve adanın kuzey ucunda bir direğe üstü yazılı bakır bir levha asan Felemenkli denizciden almıştır. Direğin bulunduğu yerde bugün bir deniz feneri vardır. Eyaletin en büyük adası olan Dirk Hartog'un uzunluğu 77 km, genişliği 5-11 km ve yüzölçümü 620 km2'dir. Adada bir koyun çiftliği bulunur. Batıda, denize bakan kenarları 180 m'yi aşan sarp kireçtaşı yarlarından, doğuda kum tepeciklerine doğru alçalır. Adadaki Batı Burnu, Avustralya'nın batıdaki en uç noktasıdır.
Dirks, Rudolph (d. 26 Şubat 1877, Heide, Almanya - ö. 20 Nisan 1968, New York kenti, ABD), "Katzenjammer Kids" adlı komik resimli öykü dizisinin yaratıcısı ABD'li karikatürcü.
Dirks yedi yaşında ailesiyle birlikte Chicago'ya gitti; 17 yaşında New York'a gidip William Randolph Hearst'ün Ne w York Journal adlı gazetesinde çalıştı. Hearst'ün
Almanya'da gördüğü, Wilhelm Busch'un Max und Moritz adlı resimli öyküsünden esinlenen Dirks, 1897'de "The Katzenjammer Kids"i yarattı. 1912'de New York World's geçince "The Katzenjammer Kids" adı üzerindeki haklarını kaybetti. Diziye yaramaz Katzenjammer kardeşler Hans ve Fritz'in adını verdi, bir süre sonra da I. Dünya Savaşı'nda oluşan Almanya karşıtı havadan dolayı dizinin adını "The Captain and the Kids" olarak değiştirdi. Bu çizgi roman Türkiye'de "Kaptan ve Edi ile Büdü" adıyla yayımlanmıştır. "The Katzenjammer Kids"i ise H. H. Knerr adlı başka bir çizer sürdürdü. Kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olan Dirks, öyküsünün çizimini oğlu John'a bırakarak, zamanının çoğunu deniz ve manzara resimleri yapmaya ayırdı. Ayrıca bak. çizgi roman.
dirlik, Batı ortaçağındaki fief(*) kurumunun Osmanlılardaki karşılığı. Hukuki görüntüsüyle, devlet hizmetinde çalışanlara görevleri karşılığında, sosyolojik açıdan, egemen sınıf mensuplarına, bu sınıfsal konumlarının bir parçası olarak sağlanan gelir ya da tahsis edilen gelir kaynağı. Genelde, dirlik bir toprak parçası olabileceği gibi parasal ödeme biçimini de alabilirdi. Ulufe, müşahere, salyane, tımar, zeamet, has, arpalık, yurtluk ve ocaklık, malikâne başlıca dirlik türleriydi. Ama temelde, bir köylü toplumu üzerine oturan Osmanlı Devleti'n- de(*) artıürün çok büyük ölçüde tarımdan kaynaklandığından, koşullu toprak tahsisleri dirlik sisteminin belkemiğini oluşturuyor ve dolayısıyla özel anlamda dirlik, yalnız tımar(*), zeamet(*) ve hası(*) ifade ediyordu.
En evrensel sosyo-ekonomik belirlenimiy- le dirlik sistemi, geleneksel tarım toplumlarının paylaştığı genel bir zorunluluğun ürünüydü. Ulaşım teknolojisinin ve para ekonomisinin henüz kapitalist gelişme sonucu ulaşacağı düzeylere gelmemiş olduğu koşullarda, ülke çapında vergileri parasal olarak toplayıp kapsamlı bir merkezî bürokrasi ve orduya gene parasal maaş ödemek söz konusu değildi. Egemen sınıf mensuplarını toprak gelirlerini yerel ölçekte ve ayni olarak toplayabilecek biçimde ülkeye yaymak, genellikle benimsenen usuldü. Bu aynı zamanda kanun ve nizamı sağlamaya, artıürün aktarımını güvence altına almaya, askeri sınıf(*) mensuplarını belirli bir hiyerarşi içinde örgütlemeye, savaş zamanında ordunun kolay toplanıp dağılmasını sağlamaya hizmet ediyordu. Özgül biçimiyle Osmanlı dirlik sistemi ise, temelde Osmanlı öncesi Müslüman Türk devletlerindeki, özellikle de Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerindeki ikta(*) sisteminden; bunun yanı sıra, İlhanlılardaki benzer toprak tahsisi usullerinden türeyip gelişirken, belki bir ölçüde Bizans pronoia'sından ve Ösmanlıların 15. yüzyılda ele geçirdikleri Mora Yarımadasında karşılaştıktan /deflerden de-etkilenmişti. Bu arada, 14. yüzyıl ve sonrası gibi görece geç bir dönemde biçimlenmesi nedeniyle, biraz daha ileri bir para ekonomisinin varlığından, daha güçlü bir devlet yönetme deneyimi birikiminden ve ateşli silahlann varlığından yararlanarak, ortaçağ Avrupa fief lerine oranla daha merkeziyetçi özellikler kazanmıştı. Bu çerçevede Osmanlı dirlik sisteminin en önemli yanı, rakabesi(*) devlete ait olan miri arazi(*) içinden yapılması; buna bağlı olarak dirliklerin hizmet ile sınırlı tutulması ve mirasla geçen mülk biçiminde özelleştirilmelerinin devlet tarafından engellenebilme- siydi. Miri arazinin ve öbür gelir alanlarının vergilerini toplama hakkı kendilerine bırakılan dirlik sahipleri "sahib-i arz" olarak adlandırılır, ama bu, toprağın maliki olduk- lan anlamına gelmezdi. Sahib-i arz, dirlik karşılığı olarak devletin kendisinden istediği hizmetleri yerine getirir, kalan gelirle de geçimini sağlardı. Askeri nitelikli dirlik olan tımarlar babadan oğula geçtiği gibi, tımar sahibinin reayaya kötü davranması halinde geri de alınabilirdi.
Fethedilen topraklar miri arazi kapsamında havass-ı hümayun ve dirlik olarak ayrılıp vezirler, eminler, zaimler ve tımarlılara; arpalık adı altında sancakbeyleri, dizdarlar ve muhafızlara; tahsisat olarak da gazilere dağıtılırdı. Dirlik işlemleri İstanbul'daki Defterhane'nin Tahvil Kalemi'nde yürütülürdü. Dirlik gelirleri tekalif-i şeriye ile sınırlıydı. Sevaim zekâtı (ağnam, selamet, geçit, otlak, yaylak, kasabhane, serçinj denen vergiler, toprak vergileri (öşür, cizye, zemin, çift, tapu, bennak, raiyyet resimleri), maden, gümrük, mukataat, ilti- zamat bu kapsamdaki başlıca gelir türleriydi. Tahrirlerde saptanan 100 bin akçeden fazla dirlikler "has", 20-100 bin akçe arasındakiler "zeamet", 3-20 bin akçe arasındakiler de "tımar" yazılırdı. Bunlardan 3 bin akçelik olanlara "kılıç" denirdi. İbtida (başlangıç) beratıyla verilen dirliklerin her yıl yenilenmesi yasa hükmüydü. Kılıç hakkı olarak tanımlanan ilk 3 bin akçeden sonraki her 3 bin akçe için sahib-i arzın bir cebelü- yü, istendiğinde atı, harçlığı ve iaşesiyle sefere götürmesi de yasa gereğiydi. Toprağın verimsizleşmesi, gelirin düşmesi gibi nedenlerle dirlik beratı yeniden düzenlenebilirdi. Dirlik sahibi, sefer dışı zamanlarını toprak işleriyle ilgilenerek geçirirdi. Dirli- ğindeki sahipsiz ve ekilmemiş toprakları tapu resmi karşılığında işlemek üzere başkasına verebilir, ama kendi mülkiyetine geçiremezdi.
Dirliklerin özel bir cetveli vardı. Tımara çıkan bir yeniçeri 9 bin akçelik dirlik elde ederken, ocak hasekilerine 10 bin akçelik, yaya ve bölükbaşılanna 15 bin akçelik tımar verilirdi. Defterdarlara 130-160 bin, nişancıya 180 bin, yeniçeri ağasına 200 bin, vezirlere 1 milyon, sadrazama 1,2 milyon akçelik dirlikler tahsis edilirdi. Yenilenen tahrirler sırasında ortaya çıkan ve yeni işletmeye açılmış topraklar, orman ve madenler "hariç-ez-defter" olarak Defterhane kayıtlarına geçirilir, hizmetlilere bırakılırdı. 17. yüzyılda devletin gelir kaynaklarının artırmayla satılması, yani iltizama(*) verilmesi kurallaşınca, mukataa(*) denen toprak düzeni dirliklerin yerini aldı.
dirsek kemiği,ulna olarak da bilinir, karada yaşayan tüm omurgalılarda, önkoldaki (altkol) iki kemikten, el ayası üste baktığı zaman içte kalanı. Öbürü döner kemiktir (radius).
İnsanda, dirsek kemiğinin üst ucunda, üstkol kemiğinin (humerus) makara biçimindeki çıkıntısıyla eklemlenen (dirsek eklemi) yarımay biçiminde b^yük bir çentik bulunur. Bu çentiğin üst kenanndaki dirsek çıkıntısı, üstkol kemiğinin arkasındaki dirsek çukuruyla eklemlenir ve derinin üstünden bile ele gelen sivri dirsek ucunu oluşturur. Yarımay çentiğinin alt kenarında, dirsek büküldüğü zaman üstkol kemiğinin gagamsı çukuruna yerleşen gagamsı çıkıntı, dışa bakan kenarında ise döner kemiğin başıyla eklemlenen döner kemik çentiği yer alır. Dirsek kemiğinin başı, kasların bağlanmasını kolaylaştıracak biçimde pürtüklü, gövdesinin enine kesiti üçgen biçimindedir; döner kemiğe bakan yüzünde, iki kemiği birbirine bağlayan kemikler arası zarm yapıştığı bir çıkıntı boydan boya uzanır. Kemiğin toparlak olan alt ucu (başçık), yanda döner kemikle, altta bilek kemikle- riyle eklemlenir. Alt ucun içe bakan yanında, dirsek kemiği ile bilekteki üç köşeli kemik arasındaki kıkırdakla eklemlenen milsi çıkıntı bulunur.
Amfibyumlarda ve bazı sürüngenlerde, dirsek kemiği ile döner kemik birbiriyle eklemlenmez. Evrim sürecinde, dirsek ekleminin oluştuğu ilk canlılar kuşlar ve memelilerdir. Kuşlarda döner kemik biraz daha ince, buna karşılık özellikle koşmaya ya da uçmaya uyum sağlamış memelilerin dirsek kemiği daha küçüktür.
Dis Pater (Latincede "Zengin Baba"), Eski Roma dininde Cehennem tanrısı. Yunan tannsı Hades (Görünmez) ya da Plu- ton'un (Zengin) karşılığıdır. Romalılarca Orcus olarak da adlandırılan tann, Jüpiter' in erkek kardeşi sayılır ve büyük korku uyandırırdı. Karısı Proserpina (Yunanlı Persephone'nin karşılığı), yeraltında geçirdiği sürede ölüm tannçası, yeryüzünde bulunduğu sürede ise bereket tanrıçası sayılırdı.
Disa, salepgiller (Orchidaceae) familyasından, 200'den çok türü içeren orkide cinsi. Güneydoğu Afrika ile Madagaskar'daki batakîık ve otlaklarda yetişen bu orkidelerden çoğunun, rengi beyaz ile mor arasında değişen, 0,5-10 cm çapında çiçekleri vardır. Çiçeklerin mahmuzlu üst çanakyapraklan bir kukuleta gibi dik durur. Anayurdu Güney Afrika olan D. uniflora, pembe ve kırmızı renkli, iki-beş kadar.çiçek verir.
disakarit, birbirine bağlanmış iki basit şeker (monosakarit) molekülünden oluşan karbonhidratların ortak adı. Yeşil bitkilerde fotosentez sonrasında oluşan sükroz, bir glikoz molekülü ile bir früktoz molekülünden; tüm memelilerin sütünde bulunan laktoz (süt şekeri), glikoz ve galaktozdan; sindirim sırasında nişastanın ayrışma ürünlerinden biri olan maltoz ise, iki glikoz molekülünden oluşur. Bir başka önemli disakarit olan ve pek çok böceğin dolanım suyunda, bulunan trehaloz da iki glikoz molekülünden oluşur, ama bu moleküller birbiriyle öylesine bağlanmıştır ki, trehaloz maltozdan daha farklı bir yapı taşır. Ayrıca bak. karbonhidrat.
discantus (Latincede "ayn şarkı"), bilinen (örn. bazı ilahi kitaplarından alman) bir melodinin üst bölümünde olmak üzere bestelenen ya da doğaçlanan karşı-melodi. Ana melodiyle aynı anda, ama bir üst seste (genellikle soprano) söylenen kontrapuntal melodidir. Sözcük ayrıca descant düz flüt örneğindeki gibi normal perdeden daha tiz ses veren çalgılar için kullanılır. Ortaçağ sonlarında ise yeni bir biçimde ritimlendiri- len bir düz şarkıya (örn. dinsel ezgi) bir ya da daha çok karşı-melodinin eklendiği özel bir tür organum'a discantus denirdi.
Discoglossidae, Anura takımından ilkel kurbağa familyası. Dört cinsi içeren bu familyanın yalnızca Eskidünya'da dağılmış olan türleri Avrupa, Afrika'nın kuzeyi, Çin, Kore ve Filipinler'de yaşar.
Bu kurbağalann Avrupa'daki Jura Dönemi (y. 190-136 milyon yıl önce) çökellerinde bulunan kalıntıları, bilinen en eski kurbağa fosillerindendir. Karnı parlak, göz alıcı renklerde olan Bombina cinsinden kızılca kurbağa(*) ile yumurtaları erkeklerin taşıması gibi ilginç bir üreme davranışı gösteren ebe kurbağa(*) familyanın en tanınmış üyeleridir.
Discomycetes bak. kadehmantarları
Discoverer, ABD Hava Kuvvetleri tarafından fırlatılan insansız deney uyduları dizisi- 193 disiplin cezaları
nin ortak adı. Yörünge manevraları, kenetlenme deneyleri gibi çeşitli uygulamalarda kullanılmakla birlikte, "Discoverer" uydu- lannın temel görevinin askeri amaçlı uzay keşiflerine yönelik olduğu düşünülmektedir. 28 Şubat 1959'da fırlatılan "Discoverer 1", bir fotoğraf makinesi ile çekilen filmleri Yer'e taşıyan bir uzay kabiniyle donatılmıştı. Daha sonraki keşif uydulan gibi "Discoverer 1" de yakın bir kutupsal yörengeye oturtulmuştu. Böylece 24 saat boyunca Yer'in tüm yüzeyinin fotoğraflarını çekebiliyordu. Bu dizinin tüm uyduları, benzer bir sabit yörüngeye oturtulmuştur. Kabin indirme sistemi her defasında denenmiş ama ancak 18 Ağustos 1960'ta, "Discoverer 14"ün fırlattığı kabin, bir "C-119" nakliye uçağı tarafından havada yakalanabilmiştir. Discoverer programı, son uydu "Discoverer 38"in fırlatılmasından sonra, 27 Şubat 1962'de resmen sona erdirilmiş, ama birkaç yıl daha gizlice sürdürülmüştür.
disfaji bak. yutma güçlüğü
disfazi bak. afazi
disfemi bak. kekemelik
disilikat bak. filosilikat
disiplin cezaları, kamu hizmetlerinin gerektiği biçimde görülmesi amacıyla memurlar için konmuş önlem ve kurallar.
Ceza hukuku anlamında bir ceza niteliği taşımayan disiplin cezalarını doğuran işlemler de tam bir yargısal işlem değildir. Disiplin cezası aslında hiyerarşi gücüne dayanılarak alınmış idari bir önlemdir. Bir eyleme ceza kanunu bakımından bir ceza uygulanması, bu eylemden dolayı disiplin cezası verilmesini engellemez. Cezalar durumun niteliğine ve ağırlık derecesine göre verilir.
657 sayılı Devlet Memurlan Kanunu'na göre, disiplin cezaları, uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve devlet memurluğundan çıkarmadır. Uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalan disiplin amirleri tarafından, kademe ilerlemesinin durdurulması cezaları memurun bağlı olduğu kurumdaki disiplin kurulunun kararı alındıktan sonra atamaya yetkili amir tarafından verilir. Devlet memurluğundan çıkarma cezası amirlerin bu yolda isteği üzerine memurun bağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir. Yüksek disiplin kurulu gerekli gördüğü durumlarda ilgilinin sicil dosyasını ve her türlü evrakı incelemeye, ilgili kurumlardan bilgi almaya, yeminli tanık ve bilirkişi dinlemeye, yerinde keşif yaptırmaya yetkilidir. Hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, sicil dosyası dışında soruşturma evrakını inceleme, tanık dinletme, disiplin kurulunda sözlü ya da yazılı olarak, kendisi ya da vekili aracılığıyla savunma yapma hakkına sahiptir. Devlet memuru hakkında savunma alınmadan disiplin cezası verilemez. Memur kendisine verilen süre içinde savunmasını yapmazsa bu hakkından vazgeçmiş sayılır.
Disiplin amirlerinin verdiği uyarma ve kınama cezalanna karşı itiraz, varsa bir üst disiplin amirine, yoksa disiplin kurullarına yapılır. Aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve devlet memurluğundan çıkarma cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurulabilir. 1982 Anayasası uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunu kapatmıştır (m. 129).
Dostları ilə paylaş: |