Dinyester Irmağı, Rusça dnyestr, Rumence nistrul, Osmanlı döneminde turla. Ukrayna ve Moldova'da ırmak. Karpat Dağlarından doğarak güney ve batı doğrul-
tusunda 1.352 km aktıktan sonra Odessa yakınlarında Karadeniz'e dökülür. Ukrayna'nın ikinci uzun ırmağı, Moldova'nın da başlıca su kaynağıdır.
Kollarıyla birlikte 72.000 km2'lik dar ve uzun bir alanın sularını toplar. Havza kuzeyde Volın-Podolsk Platosuyla ve yukarı çığırının güneyinde Karpat Dağlarıyla çevrilidir; daha güneyde tepelik ovalar ve Moldova Platosu, güney ucundaysa Karadeniz'deki düzlükler yer alır. Denizin Dinyester Vadisinin alçak bölümlerini basmasıyla oluşan haliç, sığ bir havzadır ve deniz-
Dio Cassius 178
den dar bir şeritle ayrılır. Dinyester Irmağının pek çok kolu vardır; bunlardan yalnızca 15 tanesinin uzunluğu 95 km'yi geçer. Başlı- caları Stri, Sviça, Lomnitsa, Bıstritsa, Zolo- taya Lipa, Strıpa, Seret, Smotriç, Uşitsa, Murafa, Reut, Bik ve Botna'dır.
Havzanın iklimi nemlidir ve yazlar sıcak geçer. Yıllık yağış miktarı Karpatlar'da 1.000-1.250 mm arasında değişirken Karadeniz yakınlarında 500 mm'ye kadar düşer. Havzanın büyük bölümünde tarım yapılır.
Dinyester sık sık taşarak çevresindeki yerleşim alanlarında büyük zarara neden olur. Irmağın orta çığırmdaki su düzeyi, havzasının yukarı bölümlerinin aldığı yağış ve eriyen kar nedeniyle yıl içinde 7,5-10,5 m arasında değişiklik gösterir. Ortalama debisi yaklaşık 300 m3/sn'dir, ama orta çığırında bunun 7.000 m3/sn, hatta daha fazla olduğu da görülmüştür. Don, genellikle aralık sonlarına doğru ya da ocak başlarında başlar ve iki ay kadar sürer; bazı yıllar don olayı görülmez.
Dinyester Irmağı havzasının kalabalık olmasına karşın ırmak üzerinde büyük kentler bulunmaz. Ukrayna'daki Lvov, Ternopol ve İvano-Frankovsk (Stanislawöw) ile Mol- dova'nın başkenti Kişinyov ve öteki kentler ana vadinin üzerinde, ırmak kollarında kurulmuştur.
Dinyester, ağzından Ukrayna'daki Rozva- duv'a kadar olan 1.200 km'lik bölümünde ulaşıma elverişlidir; Moldova'da Soroki' den Dubossari'ye ve Dubossari'den de denize yapılan düzenli yolcu ve yük seferleri vardır. Irmağın aşağı çığırında sığ alanlar ve kumluklar bulunduğundan ulaşım güçtür. Irmak kütük taşımacılığında önem taşır. Sal gibi birbirine bağlanan kütükler ırmağın Karpatlar'daki kollarının ağzından aşağı gönderilir. Balıkçılık deniz kıyısına yakın yerler dışında önemsizdir. Irmağın aşağı çığırında ve Dubossari Baraj Gölünde mersin, sigibalığı, turna ve sazan üreten balık çiftlikleri vardır.
Dio Cassius, dîon cassius olarak da yazılır, tam adı cassius Dio cocceianus (d. y. 150, Nikaia [İznik], Bitinya - ö. 235), Romalı yönetici ve tarihçi. Yunanca yazdığı Roma tarihi Romaika, cumhuriyetin son yılları ile imparatorluğun ilk yıllarına ilişkin en önemli kaynaklardan biridir.
Marcus Aurelius'un hükümdarlığı (İS 161- 180) sırasında Dalmaçya ve Kilikya valisi olan Cassius Apronianus'un oğlu ve Dion Khrisostomos'un torunuydu. Dio Cassius, babasının ölümünden sonra 180'de Roma' ya giderek Senato üyesi oldu. Macrinus tarafından Pergamon (Bergama) ve Smyrna (İzmir) yöneticiliğine atandı, Roma'ya dönüşünde de konsül oldu. Dio Cassius, daha sonra Afrika prokonsüllüğüne getirildi. Roma'ya ikinci kez dönüşünde önce Dalmaç- ya'ya, ardından da Pannonia'ya elçi olarak gönderildi. Alexander Severus tarafından 229'da ikinci kez konsüllüğe getirildi, ama kısa süre sonra devlet görevlerinden çekildi. Seksen kitaptan oluşan Romaika, Aineias' ın İtalya'ya ayak basmasıyla başlar ve Alexander Severus'un hükümdarlığı (222- 235) döneminde sona erer. Bu yapıtın büyük bölümü daha sonra VII. Konstanti- nos Porphyrogennetos, VIII. İoannes Ksip- hilinos ve İoannes Zonaras'm yapıtlarında yer almıştır. Çeşitli görevlerde bulunması, çok çalışkan bir yazar olan Dio Cassius'a tarih araştırmalarında geniş olanaklar sağlamıştır. Yazdıkları, onun deneyimli bir asker ve siyaset adamı olduğunu gösterir. Dili, konuyla uyumlu ve yapmacıklıktan uzaktır. Romaika, sıradan bir derleme düzeyini çok aşmasına karşın tarafsızlığı, yargıları ya da eleştirel yaklaşımı bakımından çok başarılı değildir.
Diocletianus, Latince tam adı gaius aure-
LIUS VALERIUS DİOCLETİANUS, aSll adi DIOCLES
(d. İS 245, Salonae? - ö. 316, Salonae, Dalmaçya), 285-305 arasında Roma imparatoru. 3. yüzyılda anarşinin eşiğine gelen imparatorluğu yeniden etkili bir yönetime kavuşturmuş, mali, idari ve asken düzenlemeleriyle Doğu'da Bizans İmparatorluğu nun temellerini atmış, Batı'da da çökmekte olan imparatorluk merkezini geçici olarak ayakta tutmuştur. Hıristiyanlara yönelik son büyük katliam gene onun hükümdarlığı sırasında yapılmıştır.
Yükselişi. Hasımlanmn suçlamalan, yaşamına ilişkin belgelerin kuşkululuğu, kişiliği çevresinde oluşturulan efsane ve abartılı öyküler nedeniyle yaşamöyküsünde kesin bilgilerden söz' etmek zordur. Ailesi hakkında da pek az bilgi vardır. Babasının bir yazıcı ya da Anullinus adlı bir senatörün azat edilmiş kölesi olduğu sanılmaktadır. Gens(*) adı olan Aurelius'u tahta geçtikten sonra, 1 Mart 286'da aldı. Ordu tarafından başa geçirilen Diocletianus. sıkkelerdeki tasvirlerinden ve heykellerinden anlaşıldığına göre zayıf, uzun boylu, geniş alınlı, yüz çizgileri sert biriydi.
İmparator olmadan önce ömrü genellikle ordugâhlarda geçti. Galya ya da Moesia'da- ki askeri kamplarda ya da İmparator Ca- rinus'un özel muhafız birliğinde bulunduğu sanılır. Diocletianus'un bu dönemi hakkındaki tek kesin bilgi, Carinus'un 284'te İUyrialılarla birlikte Sasanilere karşı savaşmak üzere oluşturduğu ordunun komutanları arasında yer aldığıdır. Bu sefer sırasında Carinus'un kardeşi ve tahtın ortağı Numeri- anus tahtırevanında ölü bulundu. Askerler tarafından imparator ilan edilen Diocletianus, mor imparatorluk giysisi içinde yaptığı ilk konuşmada praefectus praetorio (imparatorun temsilcisi) Aperius'u Numerianus'u öldürmekle suçladı ve onu kendi eliyle öldürdü. Söylentilere göre Diocletanius'un bu davranışının ardında bir yaban domuzunu (Latince; aper) öldürdüğü gün imparator olacağına ilişkin bir kehanet yatmaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla da yaban domuzunu daha fazla beklemek niyetinde değildi.
17 Kasım 284'te imparator ilan edildiğinde iktidarı, ordusunun egemen olduğu Anadolu ve Suriye ile sınırlıydı. İmparatorluğun geri kalan bölümünün bağlı kaldığı Carinus, Iulianus'un Pannonia'da başlattığı bir ayaklanmayı bastırdıktan sonra Tuna ve Margus (bugün Morava) ırmaklarının buluştuğu yerin yakınlannda Diocletianus'la savaşa tutuştu. Diocletianus yenilmek üzereyken Carinus'un bir grup asker tarafından öldürülmesiyle savaşı kazandı. 285 yazı ortalarında bütün imparatorluğa egemen oldu.
Diocletianus'un bir büstünden ayrıntı, Capitolino Müzesi, Roma
Alınari-Art Resource/EB Inc.
İmparatorluğun yeniden düzenlenmesi. 286 başlannda Nikomedeia'da (İzmit) bulunan Diocletianus bu arada, sınırlardaki kıpır- danmalan yatıştırmıştı. Bu tarihten sonra, orduyu siyasetten uzaklaştırarak yeniden sivil düzeni sağlamaya girişti. Ordu saflarından gelmekle birlikte gerçek anlamıyla asker değildi. İktidarı daha yeni ele geçirmişken beklenmedik bir biçimde tahtı kendi seçeceği biriyle paylaşmaya karar verdi. İmparatorluk bir kişinin yönetemeyeceği kadar büyüktü. Britanya'dan Basra Körfezine kadar uzanan Roma topraklarında neredeyse haftada bir ayaklanma ve barbar istilası görülüyordu. Daha çok yönetimle ilgilenen Diocletianus, İllyrialı Maximia- nus'u askeri savunmayı üstlenmek üzere tahta ortak etti. Roma'yı resmî başkent olarak tutmakla birlikte, bir süre sonra Germen istilalarının önünü almak amacıyla Maximianus için Milano'yu, Doğu'yu denetim altında tutmak üzere kendisi için de Nikomedeia'yı merkez seçti. Maximianus ile birlikte "augustus" unvanını aldıktan sonra, 293'te Galerius'u ve I. Constantius'u "caesar" unvanıyla yönetime ortak etti. Her "caesar"ı bir "augustus"a (I. Constantius'u Maximianus'a, Galerius'u da kendisine) bağlayarak Dörtlü Yönetim'i (Tetrarchia) oluşturdu.
Bu düzenlemeyle imparatorluk mirasının bölünmemişliği (patrimonium indivisum) korunmakla birlikte, ülke yönetsel açıdan dörde aynlıyordu. Nikomedeia'da oturan Diocletianus Trakya, Asya ve Mısır'ı; Sir- mium'daki Galerius Illyria, Tuna eyaletleri ve Akhaia'yı; Milano'daki Maximianus İtalya, Sicilya ve Afrika'yı; Trier'deki I. Cons- tantius Galya, İspanya ve Britanya'yı yönetiyordu. Aralanndaki birliği güçlendirmek için her "augustus" kendi "caesar"ını evlat edindi. Ayrıca Galerius, Diocletianus'un kızı Valeria ile, kansından aynlan I. Cons- tantius da Maximianus'un üvey kızı Theo- dora ile evlendi. Diocletianus 17. yüzyılda yayımlanan Historia Augusta adlı yapıtta quattuor principes mundi (dünyanın dört hükümdan) olarak anılan bu birliğe kutsal bir nitelik de kattı; iktidara gelişini bir kehanetin gerçekleşmesi, tanrısal iradenin yerini bulması olarak görüyordu. 287'de kendisine Iovius (Jüpiter), Maximianus'a da Herculius (Hercules) adlarını seçti. Sonra- lan sikke ve yazıtlarda da kendisini domi- nus et deus (efendi ve tann) olarak nitelendirdi. Hükümdarlığı sırasında imparatorluk teokratik bir yapı kazandı. Diocletianus'un reformlan başarılı oldu; içerideki anarşi sona erdiği gibi Maximianus da Galya'daki Bagaudae köylülerinin ağır vergiler yüzünden başlattıkları ayaklanma- lan bastırabildi. Germenlere karşı düzenlenen seferin ardından henüz barış sağlanmışken Maximianus 287'de Britanya'da kendisini imparator ilan eden Carausius'la savaşmak zorunda kaldı. Britanya ancak 296'da, Carausius'un 293'te öldürülmesinden üç yıl sonra yeniden imparatorluk yönetimine girdi. Mauretania ve Tuna bölgesindeki sorunlara çözüm bulunduğu sırada ise kendisini hükümdar ilan eden Akhilleus yönetimindeki Mısır imparatorluktan ayrıldı. 296'da burayı yeniden fetheden Diocletianus ertesi yıl Sasani hükümdarı Narses'in işgal ettiği Suriye'ye Galerius'u gönderdi. Galerius zorlu ve uzun bir seferin ardından Narses'i yenilgiye uğrattı. Böylece Dicle Irmağı imparatorluğun doğu sınırı haline geldi ve bölgede sağlanan barış I. Constantinus dönemine (306:377) değin sürdü. Reformlar. İmparatorluğun ayakta kalmasında Diocletianus'un reform programının daha önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Önceki imparatorlar da bazı reform denemelerinde bulunmuş, örneğin İmparator Galienus senatörleri ordunun dışında tutarak askeri ve sivil görevleri ayırmıştı. Ayrıca Senato'nun ayrıcalıkları da adım adım kaldırılmıştı. Ama Diocletianus bu düzenlemeleri sistemli bir hale getirerek bütün yetkilerin kendi elinde toplandığı merkezî ve mutlak bir monarşi oluşturdu. Konsülleri kendisi belirledi; yasama işlerinde senatörleri devre dışı bıraktı; imparatorluk danışmanlarını (consilia sacra) çeşitli uzmanlık dairelerinin başına getirdi ve praefectus praetorio'l&nn gücünü sınırladı. Böylece yönetsel işlerde uzmanlaşmayla birlikte bürokrasinin de temelleri atıldı.
Yeni örgütlenme kişisel yönetim yerine yasa metinlerinin uygulanmasına dayanan bir devlet yapısı getirdi. Gregorius ve Hermogenes gibi hukukçuların derlediği imparatorluk yasaları yeniden bu dönemde yazıldı. Bunların pek azı günümüze ulaş- mışsa da, bugüne kalan 1.200 imparatorluk genelgesinden Diocletianus'un eski erdemleri korumaya çalıştığı anlaşılmaktadır Bunlarda çocuklann yaşlılıkta anne ve babalarına bakmaları, anne ve babaların çocuklarına adil davranmaları, eşlerin evlilik kurallarına uymaları, oğulların babalarına ve kölelerin efendilerine karşı tanıklık yapmamalarının yanı sıra özel mülkiyetin, alacaklı haklarının ve sözleşme hükümlerinin korunması gibi konular işlenmektedir.
Bu dönemde ordu da yeniden düzenlenerek eski disiplinine kavuşturuldu. Sınır bölgelerinde yerel birlikler, ülke içinde de hazır ordu görevlendirildi. Asker sayısı dörtte bir oranında artırıldı. Hizmet süresi 20 yıl olarak belirlendi; özellikle askerlerin yaşam koşullan düşünülerek fiyatlar sınır- landınldı. Diocletianus'un eyaletleri bölmekteki amacı ise valilerin, hem yönetimlerindeki insanlarla daha çok kaynaşmasını sağlamak, hem de yetkilerini azaltarak on- lann yerel güçlerini zayıflatmaktı. Tarım ve inşaat etkinlikleriyle de ekonomik gelişmenin önünü açmaya çalıştı.
Savaşların ve devralman mali sorunlann yanı sıra izlenen bu politikalar da harcama- İan artırdı. Bunun üzerine Diocletianus günümüzde de tartışılan mali çözümlere başvurdu. Ekilebilir birim araziye göre alınan iugum ve kişi başına alınan capitatio adlı iki yeni vergi koydu. Vergi, verimliliğe ve ürün türüne bağlı olarak toplanıyor, toprak mülkiyetine de bakılarak bir tür sosyo ekonomik vergilendirme yöntemi uygulanıyordu. Değerlendirme önceleri beş yılda bir yapılırken sonradan indictio (bildirilen) denen 15 yıllık dönemlerde karar kılındı. Vergilendirilecek yetişkinleri belirlemeye yönelik sayımlar şiddetli eleştirilere uğradıysa da, önceki gelişigüzel vergilerin böylelikle kaldırılmış olması bir üstünlüktü. Gene de vergilendirmede aşırıya kaçılmış, fon yaratmak isteyen Diocletianus, o zamana değin toprak vergisinden bağışık tutulan italya'yı bile bu verginin kapsamına almıştır.
Vergilendirmeyle birlikte yürütülen para reformuyla altm ve gümüş sikkelerin ayar ve biçimi belirlendi; ayrıca yeni bir tunç sikke çıkarıldı. Darphanelerin sayısı artırıldı. Bütün bu önlemler mali bunalımın bir ölçüde atlatılmasını sağladı. Enflasyonu, yolsuz kazançları ve alıcıların aldatılmasını önlemek amacıyla ücretleri donduran ve fiyatlann üst sınınnı belirleyen ünlü Edic- tum de Maximis Pretiis (301; Fiyatlann Üst Sınınna İlişkin Kararname) çıkarıldı. Yaklaşık 1.000 maddelik yasaklamalara uymayanlara ölüm cezası kondu. Karaborsacılığa karşı ağır cezalar getirildi. Ama fiyat ve ücret düzenlemeleri uygulanamadı ve sonradan bu kararname kaldırıldı.
Hıristiyan katliamı. Diocletianus yönetiminin son yıllarında Hıristiyanlara karşı şiddetli baskı ve katliama tanık olundu. Nedenleri tam açıklığa kavuşmayan bu baskıya geleneksel Roma dinine fanatik biçimde bağlı olan Galenus'un etkisi, imparatorlukta tam bir birlik sağlama isteği, Hıristiyanlığa karşı olan Porphyıios gibi filozoflann ve Hierocles gibi valilerin çabaları ve belki de Hıristiyanların kencjj aralarındaki karışık lıklar gibi çeşitli etkenlerin yol açtığı öne sürülmüştür Diocletianus 303-304 tarihli dört kararnamesinde kan dökülmeyeceğıne söz verdiyse de, pervasız bir şiddet biçimine bürünen sindirme hareketi bütün imparatorluğa yayıldı. Ama katliamlar Hıristiyanlığı yok etmek yerine, bu inancın güçlenmesine yol açtı.
Değerlendirme. Hastalığı yüzünden zamanından önce çöken Diocletianus, 20 yıllık hükümdarlığın ardından, görevden ayrılmayı da "kader" saymış olabilir. İmparatorluk işlerini gençlere bırakarak önce Nikomedeia' ya çekildi, daha sonra Adriyatik kıyısındaki Salonae dolayında yaptırdığı görkemli saraya (yıkıntıları günümüzde Hırvatistan' daki Split'te) yerleşti 1 Mayıs 305'te resmen tahttan çekildi ve gözlerden uzak bir biçimde öldü
Diocletianus imparatorluğun yeniden düzenlenmesinde siyasal romantizme düşmedi Yaptığı reformlar önceden tasarlanmış bir planın ürünü olmaktan çok, tarihsel zorunluluklara bir sonucuydu. Acımasız olmakla birlikte sertliği hiçbir zaman vahşete varmadı Cimriliğinin temelinde devlete kaynak sağlama isteği yatmaktaydı. Devlet yapısında bürokrasi ve teknokrasiye ağırlık vermesi ise etkili yönetim uğrunaydı. Olağandışı bir dindarlığı yoktu, ama dünyayı imparatorların tanrılarının yönettiğine inanırdı. "Tanrısal hak" saydığı mutlak hükümdarlığını daha çok Doğu'ya özgü bir ululukla süsledi.
Diocletianus'un amacına tam ulaşamadığı ve biçimlendirdiği devletin de, "düşünü kurduğu yeni evden çok, olağanüstü döneme özgü bir sığmak" olduğu söylenebilir Gene de eylemleri, inancı ve dönemi açısından "Devlet'in gerek duyduğu adam" (vır rei publicae necessarius) oldu
Diocletianus penceresi, klasik mimarlıkta kullanılan, yanm daire biçimli, iki düşey kayıtla üçe bölünmüş pencere. Orta bölümü yan bölümlerden daha geniştir. İlk örneklerine Roma imparatoru Diocletianus'un Spa- lato'da (bugün Split, Hırvatistan) yaptırdığı sarayla Roma'da yaptırdığı hamamda (bugün Sta. Maria degli Angeli Kilisesi) rastlanır; adı da buradan gelir. 16. yüzyıl Rönesans mimarlığında sık sık uyguİanmıştır. Andrea Palladio da yapılarında benzer bir pencereyi çok kullanmıştır. Diocletianus penceresi 18. yüzyıl sonunda Robert Adam'ın, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında da Rönesans üslubunu canlandırmaya çalışan mimarlann yapılarında görülür.
Diocletianus Sarayı, Hırvatistan'ın Split (eskiden Spaiato) kentinde. İmparator Diocletianus'un İS 295-305 arasında tahttan çekildiğinde oturmak için yaptırdığı Eski Roma sarayı; 305'te imparatorluktan çekilen Diocletianus, 316'da ölene değin Split'te yaşamıştır. Hem bir kent ıçı imparatorluk sarayı, hem de bir deniz istihkâmı olan yapı, ayrıca 4 hektarlık bir alanı kaplayan, çok büyük, görkemli bir kır evi özelliği de taşıyordu. Kalınlığı yaklaşık 1,5 m olan duvarların yüksekliği, Adriya Denizi kıyısında 22 m kuzey cephesinde ise 18 m'ydi. Kuzey-güney doğrultusundaki duvarın uzunluğu 215 m'ydi. Sarayın 16 kulesi ve
179 Diodotos I
dört girişi vardı Bunlar kuzeyde Altın Kapı (Porta Aurea). doğuda Gümüş Kapı (Porta Argentea). batıda Demir Kapı (Porta Fer- rea) ve güneyde Tunç Kapı'ydı (Porta Aenea). Dikdörtgen yerleşim planı, ortada kesişen 11 m genişliğindeki arkadlı iki caddesiyle bir Roma karargâhını andırıyordu. İmparatorluk daireleri güneydeki bölümlerde yer alıyordu. Uzunluğu |160 m, genişliği 7 m olan büyük bir arkadlı galeri, imparatorluk dairelerinin enine paralel uzanıyordu. Dalmaçya kıyılarına bakan, deniz manzaralı galen büyük olasılıkla gezinti ve sergi alanı işlevi görüyordu. İmparatorluk bölümünün avluları içinde de, Jüpiter Tapınağı ile 7. yüzyıldan sonra katedral yapılan Diocletianus Anıtmezarı vardı. Kuzeydeki bölümler ise konuklar ve hizmet görevlilerine ayrılmıştı. Saray Avar akınları sırasında büyük hasara uğradı. 639'da akınlar kesildikten sonra, kentleri tahrip olan Salona (Salonae; Diocletianus'un doğum yeri) halkı yıkıntıların içine sığındı. Salonalılar eski duvar, sütun ve süslemelerden de yararlanarak evlerini buraya inşa ettiler. Burası, günümüzde Splıt'in "Eski Kent" denen bölgesini oluşturur.
Diodoroş kronos (d. İassos, Karya, Anadolu; ü. İÖ 4. yy), Megara okulu filozoflarından. Mantıkta gerçekleştirdiği yeniliklerle ünlüdür. 4. yüzyıl başlarında Megaralı Eukleides'in kurduğu Megara okulu özellikle biçimsel mantıkta güçlüydü. Diodoroş ile gene Kronos soyadıyla anılan hocası Kyreneli Apol- lonios ve Miletoslu Eubulides bu okulun önde gelen mantıkçılarıydı. Usavurma yöntemi bakımından Megara okulunun diyalektik ustalarından sayılan Diodoroş, Elealı Zenon'un, hareketin olanaksızlığı kuramına ilişkin kanıtlamalanm yineledi. Ünlü kanıtlaması kurieuon (zaptedilme), özgür irade üzerine çıkan tartışmalarda önemli bir rol oynadı. Tarihçi Diogenes Laertios'un 3. yüzyılda verdiği bilgiye göre, Ptolemaios Soter'in sarayında Stilpon'un ortaya attığı bir mantık sorusunu yanıtlayamayan Diodoroş bu başarısızlığın doğurduğu utanç yüzünden öldü (y. 307). Diodoros'un hiçbir yazısı günümüze ulaşmamıştır.
Diodoroş Sikeliotes, Latince diodorus siculus (ü. İÖ 1. yy, Agyrion, Sicilya), Bibliotheke hısiorike (Tarih Kitaplığı) adlı dünya tarihiyle ünlü Yunanlı tarihçi. Jufius Caesar ve Augustus döneminde yaşayan Diodoros'un İÖ 60-57 arasında Mısır'ı dolaştığı ve birkaç yılını Roma'da geçirdiği, kendi anlattıklanndan anlaşılmaktadır. Kitabında sözü edilen son olay İÖ 21 tarihini taşır. Kırk kitaptan oluşan yapıt üç bölüme ayrılmıştır. İlk bölümde, Yunanlı öteki kabilelerin Troya'mn yıkılmasından önceki efsanevi tarihi işlenir; ikinci bölüm Büyük İskender'in ölümüyle sona erer; üçüncü bölüm ise Galya Savaşı'nın başlangıcına değin gelir. Bu tarihsel dönemi kesintisiz işleyen öteki tarih yapıtlanndan hiçbiri günümüze ulaşamadığı için Bibliotheke büyük değer taşır Bibliotheke, kaynak olarak yaı arlandığı önceki yazarlardan yaptığı aktarmalarla bir ölçüde bu yitik yapıtla- nn da yerini tutmaktadır. Yapıtta, yazann dayandığı kaynaklar her zaman belirtilmemiştir; ama 40 kitaptan günümüze ulaşanlarda Yunan tarihine ilişkin bilgilerin en önemli kaynakları Ephoros (İÖ 480-340 dönemi için) île Kardialı Hieronymos'tur (İÖ 323-302 dönemi için).
Diodotos I (ü. İÖ 3. yy ortalan), Selevkos- lann Baktriane satrapı Aynı adı-taşıyan
Diodotos II 180
oğluyla birlikte Baktriane'de bir Yunan krallığı kurmuştur. Önce Selevkos kralı I. Antiokhos'a, daha sonra da II. Antiokhos'a bağımlı olan Diodotos İÖ y. 250'de ayaklanarak kendini kral ilan etti. Hüküm sürdüğü dönemle ilgili pek az bilgi vardır. Bazı araştırmacılara göre, Selevkos Krallığının kargaşa içinde olduğu bir dönemde (IÖ 246) II. Selevkos, Diodotos'un dostluğunu kazanmak için kız kardeşlerinden birini onunla evlendirmiştir. Ölümünden sonra Soter (Kurtarıcı) lakabıyla efsaneleşen Diodotos'un yerine oğlu II. Diodotos geçti.
Diodotos II (ü. İÖ 3. yy sonları), Baktria- ne kralı I. Diodotos'un oğlu ve ardılı. Babasının, Selevkos Krallığı karşısında ne ölçüde bağımsızlığını elde ettiği belli değildir; buna karşılık II. Diodotos gerçekten bağımsız bir kral olarak hüküm sürmüş ve kendi adına sikke bastırmıştır. Babasının Selevkoslarla dostluk politikasına da son vermiş ve II. Selevkos'a karşı Partlarla birlik kurmuştur. Bir olasılıkla IÖ y. 235'te Euthydemos, II. Diodotos'u devirerek tahtı zorla ele geçirmiştir.
Diogenes (d. y İÖ 412, Sinope [Sinop] - ö. y. İO 320, Korinthos), kendine yeterlilik ve sadelik ilkelerine dayalı Kynik yaşam biçiminin öncülerinden çileci düşünür. Kimilerince felsefede Kynik okulun kurucusu sayılmakla birlikte, bu alanda Anthistenes'in öncülüğünü Diogenes de kabul eder. Diogenes'e ilişkin doğruluğu kuşkulu pek çok öykü anlatılır. Bunlardan birine göre Diogenes, köle olarak satılması üzerine, efendisine mesleğinin insanları yönetmek olduğunu söylemiş ve onun çocuklarına ders vermiştir. Gündüzleri Atina sokaklarında elinde bir fenerle dolaşarak dürüst bir adam aradığı da söylenir. Büyük İskender' in, bir dileği olup olmadığı yönündeki sorusuna, "Gölge etme başka ihsan istemem" biçiminde yanıt verdiği de anlatılanlar arasındadır. Sinope darphanesinin sorumlusu olan babasıyla birlikte, sahte para bastığı suçlamasıyla bu kentten sürgün edildiği hemen hemen kesindir. Diogenes, büyük olasılıkla daha Atina'ya gelmeden önce çileci yaşam biçimini benimsemişti. Aristoteles'in, Atina'da herkesçe tanınan bir kişi olarak söz ettiği Diogenes burada gelenekçiliğe karşı tutumunu açığa vurmaya başladı. Burada da görevini "paranın üzerini kazımak" biçiminde tanımlıyor, bu yolla belki de "piyasayı sahte paralardan temizlemek" eğretilemesiyle toplumlardaki yapaylıklara ve uzlaşımsal değerlere meydan okuyordu. Amacı, toplumun bütün yerleşik kurallarına karşı çıkmaktı; ona göre her türlü yerleşik kural insanın doğallığına aykırıydı. Uzlaşımsal ölçülerin ve inanışların çoğunun boş olduğunu göstermek, insanları yalın ve doğal bir yaşam biçimine çağırmak istiyordu.
Diogenes'e göre yalın yaşam biçimi yalnızca sadelik değil, ayrıca örgütlenmiş, dolayısıyla "uzlaşımsal" toplumların görenek ve yasalarını da önemsememek demekti. Doğaya aykırı bir kurum olan ailenin yerini, kadınların ve erkeklerin tek bir eşe bağlı olmadığı, çocukların ise bütün toplumun sorumluluğunda bulunduğu doğal bir durum alacaktı. Diogenes, yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin bu biçimde yaşaması gerektiği görüşünde değildi; onun tek amacı, en kısıtlı yaşam koşullarında bile kişinin mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermekti.
Diogenes'in savunduğu yaşam biçiminin ilk ilkesi kendine yeterlilik, yani kişinin, mutluluk için gerekli her şeyi kendi içinde taşıyabilmesiydi. İkinci ilke olan "utanmazlık", kendi başına zararsız olan bazı eylemlerin her durumda yapılamayacağını öne süren uzlaşımlan umursamamak anlamına geliyordu. Bu ilkeden yola çıkarak yerleşik davranış kalıplarına uymadığı için, ayrıca kendi açısından sade ve doğal, toplumsal değerler açısındansa sefil denebilecek bir yaşam sürdürdüğü için Diogenes'e kynik (Yunanca: kyon "köpek") denmiştir. Diogenes'in üçüncü ilkesi, yozluğu ve kendini beğenmişliği açığa vurmaktan ve insanları yenilenmeye yöneltmekten asla çekinmemek anlamında "sözünü sakınmazlık"tı. Düşünürün dördüncü ilkesine göre ahlaki yetkinliğe ancak yöntemli eğitimle (askesis) ulaşılabilirdi. Diogenes'in hiçbir yapıtı günümüze ulaşmamıştır. Çeşitli diyalog ve oyunlar yazdığı, Devlet adlı bir yapıtta ise insanların "doğal" bir yaşam sürdüğü bir düş ülkesini anlattığı sanılmaktadır.
Diogenes (apolloniali) (ü. İÖ 5. yy), kozmolojisiyle ünlü Yunanlı filozof. Eski düşünceler ile yeni buluşlar arasında bir bireşim gerçekleştirmeye çalışmış, Anaksi- menes'in öğretisini temel alarak İonya geleneğini sürdürmüştür.
Diogenes'in doğum yerinin Girit'teki Apollonia mı, yoksa Anadolu'da Frigya'da- ki Apollonia mı (Uluborlu) olduğu bilinmemektedir. Ömrünün büyük bölümünü Atina'da geçiren Diogenes'in görüşleri burada yaşamını bile tehlikeye sokmuş, ayrıca oyun yazan Aristophanes'in Nephelai (Bulutlar, 1959) adlı yapıtında alay konusu edilmiştir. Diogenes'in İonya Yunancası ile yazılmış yapıtları arasında en önemlisi Peri physeos' tur (Doğa Üzerine), Sofistlere Karşı ve İnsanın Doğası başlıklı metinler bir olasılıkla bu yapıtın birer parçasıdır. Aristoteles, Historia animalium (Hayvanların Tarihi) adlı yapıtında, Diogenes'ten damarlar üzerine uzun bir bölüm aktanr. Diogenes, metafizik görüşlerini desteklemek için anatomi ve fizyoloji konularında titiz gözlemler yaptığından ilk deneyci filozoflar arasında sayılır.
Diogenes laertios, Latince laertius (ü. 3. yy), Eski Yunan felsefesinin tarihini anlatan yapıtıyla ünlü Yunanlı yazar. Peri bion dogmaton kai apophthegmaton ton en philosophia eudokimesanton (Ünlü Filozof- lann Yaşamlan, Öğretileri ve Deyişleri Üzerine) adlı yapıtı, bu alanla ilgili ikinci elden bilgi kaynaklarının en önemlisidir. Çok sayıda parçanın sonradan bir araya getirilmesiyle oluşan kitabın, çoğunlukla yanlış sıralandığı anlaşılan özgün parçalarını birbirinden ayırmak olanaklıdır. Bu parçalar arasında önemsiz dedikoduların yanı sıra, ilgili filozoflann yaşamlarına ve yapıtla- nna ilişkin değerli bilgiler, öğretilerinin çok başarılı özetleri, vasiyetnamelerden felsefe metinlerine kadar önemli belgelerin örnekleri bulunur. Diogenes, aktardığı yüzlerce kaynağın pek çoğunu ancak ikinci elden tanımaktadır; yararlandığı gerçek kaynakla- nn ise yalnızca birkaç tanesi belirlenebilmiştir. Yapıtın giriş kitabını izleyen 2-7. kitaplarında Yunan felsefesinin İonya kolu, 8. kitabında ise İtalya kolu işlenir ve her kitapta filozofların "ardıllığına" göre çeşitli okullar ele alınır. "Okul dışı" filozoflar ise 9-10. kitaplarda ayrıca anlatılır. Yapıtın günümüze ulaşmış en eski yazması 12. yüzyıldan kalmadır. Bütün yazmalarda 7. kitabın bir bölümü eksiktir.
Diognetos'a Mektup, İS 2. ya da 3.
yüzyılda yazılmış apolojetik metinlerden biri. Genellikle Apostolik Babalar'ın yapıt- lan arasında sayılmakla birlikte, daha büyük olasılıkla ilk apolojistlerce kaleme alınmıştır. Ama mektubu apolojist Aziz İusti- nos'un yazdığı yönündeki eski varsayım da doğru değildir. Mektubun kime seslendiği de bilinmemektedir. Mektubun 13-14. yüzyıllardan kalma bir el yazması 1870'te Strasbourg'da çıkan bir yangın sonucunda yok olmuştur.
Diognetos'a Mektup'un ilk 10 bölümünde putperestlik ve Yahudilik tartışılır, Hıristiyanların ve komşulannm yaşam biçimleri karşılaştırılır, Hıristiyanlığın Tann'nın tek vahyi olduğu savunulur. Vaaz biçimindeki son iki bölümün gene kimliği bilinmeyen bir yazarca kaleme alındığı bellidir.
dioksin, zararlı otlara karşı kullanılan tarım ilaçlarının, dezenfektanların ve başka bazı maddelerin üretimi sırasında istenmeyen yan ürün olarak ortaya çıkan bir grup kimyasal bileşiğin ortak adı. Yapay kimyasal maddelerin en zehirlilerinden biridir. (Dioksin adı özellikle 2,3,7,8-tetraklorodi- benzo-p-dioksin için yaygın olarak kullanılmaktadır.)
Dioksin (teknik adı dibenzo-p-dioksin), bir çift oksijen atomuyla birbirine bağlanmış iki benzen halkasından oluşur. Halkalarda yer alan ve oksijene bağlı olmayan sekiz karbon atomunun her biri hidrojenin ya da başka bir elementin atomlarıyla bağ oluşturabilir. Söz konusu olan bu konumlar sırasıyla l'den 4'e ve 6'dan 9'a kadar numaralandırılır. Bütün dioksin bileşikleri bu konumlarda klor atomları taşıyabilir. Kuramsal olarak, moleküle bir ya da daha çok klor atomunun eklenmesiyle 75 değişik izomer, bileşiğinin yaratılması olasıdır. Dibenzo-p-dioksinler (TCDD'ler) için 22 olası düzenleme söz konusudur. Dioksinle- rin en zehirli olanı da bu grupta yer alır ve klor atomlan 2.,3.,7. ve 8. konumlardadır. Bu izomer (2,3,7,8-TCDD) kimyasal açıdan son derece kararlı bir yapı gösterir. Suda ve organik bileşiklerin çoğunda çözünmez, ancak yağlarda çözünür. Bu özellikleri nedeniyle yağmur sulanndan etkilenmeyip toprakta kalır ve yiyecekler yoluyla vücuda girdiğinde yağlı dokularda depolanır. Hiçbir yararı olmayan dioksin, 2,4,5-tri- klorofenol ve bazı başka yararlı maddelerin bireşimi (sentezi) sırasında istenmeyen bir yan ürün olarak ortaya çıkar. Örneğin, 2,4,5-triklorofenolün bireşimlenmesinde kullanılan tepken kanşımının sıcaklığı 180°C'yi aşarsa, eksotermik (ısıveren) bir tepkime gerçekleşir ve bir miktar dioksin oluşur. Aslında dioksinlerin ortaya çıkışı çoğunlukla bu tip aşırı ışınmaların sonucudur ve patlama tepkimesine yol açar. (1976'da italya'nın Seveso kentinde bu'biçimde meydana gelen büyük bir sanayi kazasında 700 kişi evsiz kalmış, çevredeki hayvan ve bitki varlığının bir bölümü yok olmuş, bir bölümü de zehirlenmiştir.) 2,4,5- triklorofenol bileşiği Silvex ve 2,4,5-T (2,4,5-triklorofenoksiasetik asit) adlı zararlı ot öldürücülerin üretiminde hammadde olarak kullanılır. Bunlardan ikincisi, Agent Orange denen ve eskiden ABD ordusu tarafından Vietnam'da yoğun bitki örtüsünü zayıflatma, ayrıca yine ABD'de karayolu yapımı, demiryolu ve enerji hattı döşeme, orman bölgelerinde istenmeyen bitki örtüsünü yok etme çalışmalarında kullanılan zehirli maddenin başlıca etkili bileşenidir. 2,4,5-triklorofenolden ayrıca, eskiden deodoran ve sabunlarda kullanılan bakteri öldürücü heksaklorofenin üretiminde de yararlanılır. Çok zehirli bir madde olan dioksinin 1.000.000.000.000'da 5'i bazı yeni doğmuş memeli ve balık türlerini öldürebilir. Bir fareyi öldürmek içinse bir gramın otuz binde biri kadar dioksin yeterlidir. Bütün olası yollardan, yani deriden (doğrudan temas yoluyla), akciğerlerden (tozunu, dumanını ya da buharım solumakla) ve ağızdan vücuda girebilmesi, dioksinin zehirleyici özelliğini artırmaktadır. Bu yolların herhangi birinden giren dioksin tüm vücudu etkiler. Zehirleyici etkilerine yönelik araştırmalar henüz sonuçlanmamışsa da, kronik deri hastalıklarına, kasların işlevsiz kalmasına, vücutta çeşitli iltihaplara, cinsel yetersizliğe, anormal doğumlara, genetik değşi- nime (mutasyon) ve sinir sistemi bozukluklarına yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca bazı kanser olaylarına neden olduğu da düşünülmektedir.
Dioksin içeren kimyasal atıkların gerekli önlemler alınmaksızın boşaltılmasının yerleşim bölgeleri, tarım alanları ve doğal çevrede doğurabileceği tehlikelere ilişkin kaygılar giderek çoğalmaktadır. 1971'de ABD'nin Missouri eyaletinde bazı at yarışı alanlarına tozu önlemek için atık yağ püs- kürtülmüştü. Birkaç hafta içinde bu alanlarda ve çevresinde yüzlerce kemirici hayvan, böcek, köpek, kedi ve kuş ölüsü bulundu. Atların ise 80'den fazlası hastalandı ve 16 ay içinde çoğunda, birden çok organı etkileyen hastalıklar, felç, aşırı kilo kaybı ve ölüm görüldü. Zehir çocuklarla yetişkinleri de etkiledi. Sonunda bütün bunlara püskürtülen yağın neden olduğu anlaşılınca yarış alanlarındaki üst toprak katmanı 10 cm kadar kazılıp atıldı. Ama püskürtülen madde içinde dioksin olduğu anlaşılana değin (bir yarış alanındaki dioksin yoğunluğu 1.000.000'da 33'tü) kazılan toprağın bir bölümü Mıssouri'nin başka bölgelerindeki inşaatlarda dolgu malzemesi olarak kullanılmıştı bile. Dioksin bulaşmış yağın Misso- uri'nin başka bölgelerinde tozlu yollara dökülmesi yüzünden sonunda birçok yerleşim bölgesini boşaltmak gerekti.
Diomedes, Yunan mitolojisinde, 80 Argos gemisinin komutanı. Troya Savaşı'nın en saygın önderlerinden biridir. Diomedes, Aphrodite'yi yaralar, Rhesos'u ve onun önderliğindeki Trakyalıları öldürür, Troya' yı koruyan tannça Pallas Athena'nın kutsal heykeli Troya Palladiumu'nu ele geçirir. Savaştan sonra İtalya'ya yelken açar ve Apulia'da Arpi kentini kurar. Sonunda Troyalılar ile barış yapılır. Diomedes'in yoldaşları birer kuşa dönüşür. Argos ve Metapontum'da bir kahraman olarak Dio- medes'e tapındırdı.
Dion (d. İÖ y. 408 - ö. İÖ 354), Sicilya'daki Syrakusa (Siracusa) kenti tiranı, Yaşlı Dionysios'un kayınbiraderi. Syrakusa kentini İÖ 357-354 arasında geçici aralıklarla yönetmiştir.
Güçsüz ve deneyimsiz Genç Dionysios'un İÖ 367'de tahta geçmesinden sonra, denetimi eline geçirerek dostu Platon'u felsefi ilkelerini uygulamaya geçirmek amacıyla yeni tiranı yetiştirmeye ikna etti. Ama deneme başarısızlıkla sonuçlandı ve sürgüne gönderildi. İÖ 357'de Zekynthos'ta topladığı 1.500 ücretli askerle Sicilya'ya doğru yola çıktı ve burada sevinç gösterileriyle karşılandı. Kısa süren yönetim döneminin ardından yeniden sürgüne gönderildiyse de geri çağrıldı. İÖ 354'te öldürüldü. Plutark- hos Bio paralleloi (Hayatlar, 1945 , 2 cilt) adlı kitabında Dion'a da yer vermiştir.
Dion khrysostomos (Yunancada "altın ağızlı"), Latincede dio chrysostomuş, dio prusaeus ya da dio cocceianus (d. y. İS 40, Prusa [Bursa], Bitinya - ö. y 112), Eski Yunanlı hatip ve filozof.
İS 82'de siyasal nedenlerle hem Bitinya' dan, hem de italya'dan sürgün edildi. On dört yıl boyunca Karadeniz çevresinde dolaştı ve Kyniklerin yoksul yaşam biçimini benimsedi. İmparator Domitianus'un ölmesi üzerine sürgün cezası sona erdikten sonra hatip ve filozof olarak ün kazandı.
Dion'un 80 "söylev"i ile başka söylevlerinin parçalarından oluşan bir derleme günümüze ulaşmıştır. Ama bunlardan bir bölümü diyaloglar ya da ahlak üzerine denemeler niteliğindedir; bazıları da sahtedir. Dion, Bir Prensin Görevi Üzerine başlığı altında topladığı dört söylevde Traianus'a seslenir. Olympikos'ta heykelci Phidias'ın ağzından, ünlü Zeus heykelinin yapılışında izlenen ilkeler anlatılır. Bazı uzmanlar bu metnin bir bölümünün Alman oyun yazarı Gotthold Lessing'in 1766'da yazdığı Laoko- on adlı yapıtına esin kaynağı olduğu görüşündedir. Aiskhylos, Sophokles ve Euripi- des Üzerine'de Dion, bu üç tragedya yazarını Philoktetes'in öyküsünü ele alışları açısından karşılaştım. En ünlü yapıtı, Euboia (Eğriboz) Adasındaki yaşam koşullarını betimleyen, toplumsal ve ekonomik tarih için önemli bir belge niteliğindeki Euboi- kos'tm. Roma yönetimini benimsemiş Yunanlı bir yurtsever olarak Dion, IS 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nda Yunanlılar arasında yeni bir sofist dalganın doğuşunu belirleyen özgüvenin simgelerinden biridir.
Dione, Yunan mitolojisinde, Zeus'la birlikte anılan tanrıça. Zeus'un asıl eşi olarak Hera kabul edildiği için, Dione değişik biçimlerde nitelenir, llyada'ya göre Dione, Zeus ile evlenerek Aphrodite'yi doğurur. Hesiodos'un Theogonia'şmda ise Okeanos' un kızlarından biridir. Öteki yazarlar Dio- ne'yi bazen Dionysos'un annesi Dodona'nın nympha'larmdan (su perisi) biri, bazen Dionysos'un annesi, bazen Atlas'ın kızı, bazen de Uranos ile Gaia'nın kızı olarak tanımlar.
Dione, Satürn'ün sekiz büyük, düzenli uydusundan dördüncüsü. Çapı 1.120 km'dir ve Satürn'ün çevresinde, ortalama 377.400 km uzakhkta, çembere yakın bir yörüngede döner. Satürn sistemindeki birçok cisim gibi Dione da, katlı yörünge düzenindedir; yani 66 saatlik dolanım süresi, Satürn'ün öteki uydularından Enkelados'unkinin tam iki katıdır. Enkelados'ta belirlenen gelgit ısınmalarının bu olgudan kaynaklandığı sanılmaktadır.
Gelgit sürtünmelerinin etkisiyle, Dione'un kendi ekseni çevresindeki dünüşü ile yörüngedeki dolanımı periyodik uyum içindedir. Bu nedenle Satürn'e hep aynı yüzünü gösterir. Dione'un Satürn'e bakan bölümünün parlaklığı, öteki yarıküreye oranla çok daha fazladır. Ama genel olarak, büyük bölümü buzlarla kaplı olan yüzeyinin yansıtma özelliği çok yüksektir. Oldukça düşük olan yoğunluğu suyun 1,4 katıdır ve bu da yaklaşık yüzde 60 su ve yüzde 40 oranında kayaçtan oluşan bir kütle yapısına karşılık gelir. Satürn'ün öteki uydularına oranla yüzeyinde daha az sayıda krater bulunması önemli miktarlarda buz erimesi ve yeniden yüzey oluşumu olaylarının gerçekleşmiş olduğuna işaret eder. Kraterlerinin büyük bölümü daha parlak olan ön yarıkürede yer alır. Karanlık arka yarıkürede bir dizi parlak çizgi bulunur. Bu çizgilerin bazıları, çizgisel çöküntüler ve sırtlarla uyum içindedir. Dolayısıyla!, parlaklığın, bu çizgisel çatlaklardan dışarı sızan uçucu maddelerin yeniden yoğunlaşmasından kaynaklandığı sanılmaktadır. Dione'un arka yüzeyinde yer alan ve çokgen bir örgü görünümü veren bu
Dostları ilə paylaş: |