1912/13 Balkan Savaşları’nı İzleyen Göçler:
Türkler’in üzerindeki etkisi bakımından Balkan Savaşları, Doksanüç Harbi’nde görülenlere çok benzer etkiler yaratmıştır. Her iki savaşta da öldürme, ırza geçme ve soygunlar Türkler’le diğer Müslümanlar’ı evlerinden-barklarından söküp atmış, Osmanlı Devleti’nin elinde kalabilmiş topraklara sürmüştür.
Öte yandan, Doksanüç Harbi ile 1912/13 Balkan Savaşları arasında farklar da vardır. Doksanüç Harbi sadece Rusya'nın güdümünde yapılmıştı: Türkler’i göç etmeye zorlayacak planları bunlar yürürlüğe koymuşlardı. Balkan Savaşları’nda ise, savaşan birkaç devlet vardı. Zafer kazanan her birisi de zaptettiği topraklarda Türkler'in, Müslümanlar’ın varlığının son bulmasını istemekteydi. Ne var ki, bu amaçlarına ulaşabilecek kadar iyi bir örgütleniş içinde bulunmadıkları gibi, amaçları uğuruna birleşerek ortak davranış da sergileyemiyorlardı. Savaşlara katılan her Balkan ülkesi, Türkler’i ve Müslümanlar’ı kendisinin zaptettiği ülkeden ötekinin ülkesine sürüyor, hatta oraya sürülenin oradan da gerisin geriye sürüldüğü de oluyordu. Bunun Müslümanlar üzerindeki etkisi nasıl nitelenirse nitelensin, şurası kesindir ki Doksanüç Harbi’nden daha kötü oldu. İçlerinde kendini gösteren ölüm telefatı, 1878'de görüldüğünden daha yüksekti.
1877'de, Bulgar köylülerinin ve âsilerinin de yardımıyla, Türkler’i kıyımdan geçiren ve kaçmaya zorlayan dehşete düşürücü birlikler, Kazak birlikleriydi. Balkan Savaşı’nda ise, ön saldırıları yapma işlevini, uzun süreden beri Osmanlı Makedonyası’nda çatışmalara girişmiş bulunan milliyetçi çeteler olan komitacılar üstlendi. Bunlar çoğu kez, davasına hizmet ettikleri devletten destek gördüler16.
Justin McCarthy’nin başka bir eserinden de şu satırları okuyalım:
“Bulgarların ve Sırpların Osmanlı Devleti’nden aldıkları yerdeki Müslüman nüfus 1911’de, savaş başlamadan önce çoğunluktaydı…
Balkan’ların nüfus yapısını değiştirmek için 1877-78 Rus-Türk Savaş’ında kullanılan taktik daha da mükemmelleştirildi. Karadağlı, Bulgar, Sırp ve Rum askerler, önlerine çıkan Müslüman köyleri yakıp yıkmaya başladılar. Müslüman köy ve kasaba halkı, işgalcilerin tacizine uğramaya başladılar, vahşice öldürüldüler. Bu taktik işe yaradı; önceki köy ve kasabalarda neler yaşandığını duyan halk, yaşadıkları yerleri terk etmeye başladılar. Kısa zaman içinde Müslüman halk tümüyle kaçmaya başladı. Selânik ve Manastır kentlerine ulaşabilenler, kendilerini emniyete alabildiler. Ancak çoğu onlar kadar şanslı değildi. Savaş bittiğinde katliamdan kurtulabilenlere, geri dönme izni verilmedi. İngiltere’nin Kavala’daki konsolos muavini, savaş bitene kadar yaşanan süreci şöyle anlatıyor: “İşgalci Bulgar ordusunun neler yapıp ettiği, 80 millik bir hat boyunca yerle bir edilmiş köylerde görülebiliyordu.” Millî devletler, bu taktik uygulanarak kuruluyordu.
Balkan devletlerinin Müslüman halkı evlerinden kaçırtmak için buldukları bir diğer yol da “katliam” dı. Balkan orduları, Müslümanları hem zorunlu göçe zorlamışlar, hem de göçler yapılırken bu insanları öldürmek yolunu seçmişlerdi. Özellikle I. Balkan savaşı sırasında çok sayıda Müslüman, hayatını kaybetti. Örneğin Edirne hapishanelerindeki Türk mahkûmlar, Edirne’nin düşman eline geçmesinden sonra açlıktan ölmeye başladılar. Müslümanlar’ın katli Serez, Dedeağaç ve Istrumca gibi şehirlerde artık sıradan işler hâline gelmişti. Katliamlar özellikle “komitacılar” adı verilen Bulgar çeteleri tarafından yapılıyordu. Bunlar yol ve köylerde önlerine çıkan Müslümanları öldürüyorlardı.
En sonunda, sığınmacıların başına en kötü felâket geldi: Bu insanlar, açlık ve hastalıkla karşılaştılar. Sığınmacıların işe yarar eşyaları yağmalanmıştı. Güvenliğin çok az olduğu bir ortamda kendilerini güvende hissedebilecekleri yerlere yürüyorlardı. İnsanlar açlık ve soğuğun dehşetiyle karşı karşıya kaldılar. Yollarda açlık ve soğuğa teslim olarak ölmüş Müslümanlar vardı. Bu felâketlere göğüs gerebilenleri ise ileride yeni felâketler bekliyordu: Osmanlı kontrol bölgelerine ulaşabilen Müslüman halkı, bu sefer de tifüs, tifo ve kolera salgınları bekliyordu.
Sığınmacıların rahat etmesi hakikaten çok zordu. Bu insanları alabildikleri tek uluslararası yardım, nakil işlemleri sırasında oldu. Eski vatanlarından botlarla, trenlerle ve öküz arabaları ile taşındılar. Bu yollarla kurtulabilen insanlar, şanslı gruba dahildi. Makedonya gibi içeride kalan bölgelerden kaçmaya çalışan Müslüman halkın, liman gibi emniyetli varış noktalarına ulaşma ümidi hemen hemen hiç yok gibiydi. Kurtulmayı başaranlar ise köylerinin ya yok edildiğini ya da Sırplar, Rumlar, Bulgarlar ve Karadağlılar tarafından ele geçirildiğini görüyorlardı17”.
Balkan Savaşında Osmanlı ordusunun yenilgisini değerlendiren Enver Paşa da şunları yazmıştır: "Başıboş sürünen bozguna uğramışlar ordusuna Rumeli'nin bağlarından kopup gelen, daha perişan yüz binlerce muhacirin sürüne sürüne, eriye eriye kalan kafilelerini de eklemeliyiz. Evet Rumeli göçüyordu. Rumeli Türkler’i akıp geliyorlardı… Bu yangının alevleri içinde bilinmez geleceklere doğru akıyorlardı".
Canlarını kurtarabilmek için, Rumeli muhacirlerinin kaçmaktan başka çareleri kalmadığını, İngiltere’nin Kavala Konsolosu da, hükümetine şunları bildirmiştir: “Hiçbir abartmaya düşmeden, denebilir ki Kavala ve Drama yörelerinde Bulgar komitacılarının ve yerel Hristiyan halkın elinden çile çekmemiş tek bir Türk köyü bile yoktur. Çoğunda düzinelerle erkek kıyımdan geçirilmiştir; diğerlerinde ırza geçmeler ve talan devam ediyor.”
Balkan Savaşında Selânik ve çevresinde gelişen olaylar nice insanların yer değiştirmesine, nice insanların ölümüne sebep olmuştur. Selânik göçmenlerinden dinlediğimiz bir türküye de burada yer verelim:
Dostları ilə paylaş: |