Tuna yeli esmez oldu
Kılıcımız kesmez oldu
Kör olası murtat paşa
Cephanemiz yetmez oldu
Pilevne'den top atıldı
Herkes Moskof'a katıldı
Ağlaşalım din kardaşlar
Urumeli’miz satıldı
Bir atım var arslan postlu
Çift tabancam altın taşlı
Beyim seni öldürecekler
Bu vezirler hep bir sözlü11
Savaş, yenilgiyle sonuçlanır ve Osman Paşa esir düşer:
Pilevne'nin içinde ordu kuruldu
Osman Paşa sol yanından vuruldu
Kırk beş bin askeriyle esir tutuldu
Kanlı Tuna akar gider
Etrafını yıkar gider
Adlı şanlı Osman Paşa
Boyun eğmiş esir gider
Olur mu, beyim olur mu?
Evlât babayı vurur mu?
Padişahın murtatları
Bu dünya size kalır mı?
Plevne'nin düşman eline geçmesi ve Şipka Balkanı’nda (Dağında) da Süleyman Paşa‘nın yenilgisiyle halk büyük kafileler hâlinde göç etmeye başlar. Çok uzaklara varmadan, geceyi geçirmek için dağlarda, ormanlarda konaklamış muhacir kafilelerinin birçoğu, düşman tarafından topçu ateşine tutulur...
Moskof Muharebesi, Filibe bölgesi Türkleri’ne de onulmaz yaralar açmıştır. Bu bölgenin birkaç Bulgar köyünde 1876 tarihinde Bulgar İsyanı olarak tarihe geçen başkaldırmalar patlak verdiği için, bu savaş bir fırsat bilinerek masum Türkler’den vahşice intikam alınmıştır. Sınırlı çapta kalan ve Bulgar halkı tarafından desteklenmeyen bu İsyan, Ruslar’ın yaygaraları sayesinde Avrupa'ya ve dünyaya Bulgar katliamı olarak tanıtılmıştır. Oysa tüm olaylar bir Türk katliamı olarak da gelişmiştir. Türk köyleri yakılmış, Türkler kıyıma uğratılmıştır. Perutsa (Peruştitsa), Bratsig (Bratsigovo) ve Batak adlı Bulgar köylerinde ortaya çıkan olayların cezasını çeken Filibe ve Tatar Pazarcık bölgelerinin Türkleri olmuştur. Filibe'de Rus Viskonsülü görevinde bulunan, bu bölge doğumlu Bulgar Nayden Gerov, Bulgar halkını ayaklanmaya teşvik etmiştir. Ayaklanma günlerinde Batak'ta ölen Bulgarlar’ın sayısını aslından daha çok göstermek için etraf köylerden taze Bulgar ve Türk mezarlarından cesetler çıkartarak Batak'ta köy meydanına taşıttırmış ve Avrupa Komisyonu’nu dâvet edip bu köye götürmüştür. Tüm bu olaylar Filibe bölgesi Türkler’i tarafından ayrıntılarla günümüzde de anlatılmakta ve türküler söylenmektedir:
Ah neler oldu isyan oldu
Kırçma (Kriçim) bize (h)aram oldu
Kırçma bize zindan oldu...
İsyanın elebaşlarından biri olan ve daha sonraları Bulgar Millet Meclisi Başkanı görevine kadar yükselen Zahari Stoyanov, Doksanüç Harbi’nden birkaç yıl sonra yayımladığı "Bulgar İsyanları Üzerine Notlar" adlı eserinde isyan hakkında gerçekleri açıklamış ve sadece Türk köylerini değil, Bulgar köylerini de kendilerinin yaktıklarını, birçok masum Türkü nasıl vahşice öldürdüklerini itiraf etmiştir.
Filibe’nin Pazarcık (Tatar Pazarcık) kasabasına bağlı Otlukköy (Panagürişte), ayaklanmanın merkezlerinden biri olduğundan, buradaki olaylar bütün şiddetiyle çok çabuk gelişir. Z. Stoyanov bu olayları şöyle anlatıtor:
“Sükünetin koruyucuları veya daha doğrusu, Sultan idaresinin temsilcileri, Hükümet Konağı önündeki kanepelere, güneşe karşı uzanmışlar, ayaklarını yukarı kaldırıp rahatça geriniyorlardı. Bay İvan’ın evindeki silâh sesleri dahi onları hâlen ürkütmemişti”.
Ayaklanmanın liderleri P. Volov ve G. Benkovski isyancıları meydanda toplarlar ve burada bulunan 5-6 Türk öldürülür:
“…Öldürülen 5-6 Türk’ün cesetleri yere serilmişti. Cesetler, fırıncı çeteli gibi doğranmış ve biçimsizleştirilmişti. Çünkü her gelen, bıçağını kanlamak için artık çoktan soğumuş cesetlere acımasızca saplıyordu. Birçokları da parmağını kana batırıp yalıyordu. Böyle bir hareketin şarapla ekmek yeme ayini yerine geçeceği anlamı vardı. P. H. S. sadece yalamakla tatmin olmadı ve cesedin üzerine eğilerek yaraların üzerinde birikmiş kandan bir avuç aldı ve şerbet gibi içti”.
Yazar, manzarayı bu biçimde açıklayarak isyancıların son derece iğrenç hareketinin Türkle’re beslenen kinin, nefretin bir ifadesi olduğunu vurguluyor, isyancıları haklı buluyordu.
Her öldürülen Türk, Bulgarlar’da büyük sevinç duyguları yaratıyor:
“Papaz Gruyu, öfkeli öfkeli:
-
Aramızda Hristiyan sevgisi yok ki. Bu köpekler çoktan boyun eğmeliydiler veya Muhammet’lerinin yanına gitmeliydiler”.
Ayaklanmanın lideri G. Benkovski ve yardımcısı Z. Stoyanov, köylüleri zoraki isyana teşvik etmek için Bulgar köylerinden Smolsko, Kamenitsa ve Rakovo’nun yakılmalarını uygun görüyorlardı. Z. Stoyanov şöyle anlatıyor:
“Petriç’ten gitmeden önce sadece Benkovski ve ben Smolsko, Kamenitsa ve Rakovo köylerini gizlice yakarak köylüleri isyana mecbur ettik”.
Bulgar köylüleri, köylerinin Türkler ve Çerkezler tarafından yakıldığını sanarak, bunlara karşı nefretleri de artar. Bunun için köyleri alevler içinde bırakılmış Bulgarlar,isyancı çetelere bir kurtarıcı gözüyle bakmaya, isyancılara yardım etmeye başlarlar:
“Smolsko’dan olanlar, gözyaşlarıyla bize köylerinin nasıl yandığını anlattılar. Onlara göre, köyleri canavar Çerkezler tarafından yakılmıştır. Biz, Smolsko yönünden geldiğimiz ve Çerkezler’den kendimizi kurtarabildiğimiz için alkışlanıyorduk. Smolsko köylülerinin, bizim tarafımızdan köylerinin yakıldığı akıllarından bile geçmiyordu. Kamenitsa’dan olan isyancılar ise bizi görünce sevindiler. Çünkü bizim burada bulunmamızla köylerini daha iyi koruyabileceklerini sanıyorlardı. Zavallılar! Onlar, bizim en korkunç katiller olduğumuzu bilmiyorlardı”.
G. Benkovski, isyancı çetesiyle bir Türk köyü olan Palanka ve onun çevresindeki boşaltılmış köyleri yakar. Daha sonra İstanbul demiryolunun son durağı olan Belovo garına doğru yola çıkarlar. G. Benkovski’nin başkanlığındaki isyancı çetenin Belovo’ya gelmesi, köylüler arasında Türk egemenliğinin sona erdiği izlenimleri yaratır. Bulgar köylülerine, Belovo’da bulunan Türk halkı ve zaptiyelerin birlikte yakalanması emredilir:
“Biraz sonra garda tüfekler patlamaya başladı ve gar çevresinde alevler yükseliverdi. Bu arada zaptiyeler öldürüldü. Bu imansız zaptiyeler, azap içinde yiğitçe ölmeyi bildiler, boyun eğip teslim olmadılar. Yiğitlik onlarda kaldı”.
İsyan bastırıldıktan sonra birçok isyancı Türkler tarafına geçer:
“…Otlukköy ayaklanmasının bastırılmasından sonra isyancıların birçoğu Türklerin tarafına geçmiştir”.
İsyanın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra isyancılar, elebaşlarını suçlarlar, aralarından ise çete başı G. Benkovski’yi öldürmek isterler:
“Akşama doğru çeteciler arasında, halka her türlü yardım ve başarı vaad ederek onları isyana teşvik eden voyvoda Benkovski’yi ve arkadaşlarını, Otlukköylü birkaç isyancının öldürülmesinin istedikleri söylentisi ortaya yayıldı”.
Olayların böyle cereyanından sonra isyancılar artık çarpışmak istemez ve:
“İsyanına da, çarlığına da, voyvodasına da lânet olsun!” derler.
İsyancılar gizlenmek için dağlara çıkar. Voyvoda G. Benkovski, alevler içindeki köyleri işaret ederek:
“Amacıma ulaştım artık! Zalimin (Türk devletinin – H. S. Y.) kalbinde öylesine bir yara açtım ki, bu yara hiçbir zaman kapanmayacak! Rusya’ya gelince – emretsin, yeter!..., dedi ve gidip bir kayın ağıcının altına oturdu”.
Kocabalkan’da sefil bir durumda dolaşan isyancılar, sadece bundan bir hafta önce Sultana küfreder, isyancı elbiseleriyle gurur duyuyorlardı. Hayal kırıklığına tamamen uğramış bu kişileri teselli edecek herhangi bir tatlı söz söyleyecek bulunmamıştı:
“Allahım, o (Benkovski – H. S. Y.), nasıl tavsiyelerde bulunabilirdi ki, nasıl bir umut olabilirdi? Artık yalanlar da bitmişti”.
Çetenin voyvodası G. Benkovski ile gitmek isteyen isyancılar:
“- Voyvoda! Papaz dede! Bizi bu ıssız, güneş görmeyen ve rutubetli yerde bırakıp gitmeyin! Köylerimizi yaktırmak için bizi aldattınız, şimdi de bizden kaçıyorsunuz!... diye arkamızdan ümitsizlik, çaresizlik içinde acı acı bağrıyorlardı”.
Millî karakteri olmayan ve dışarıdan hazırlanan bu ayaklanmanın elebaşlarının ardında Rusya’nın bulunduğunu Bulgar halkı biliyor:
“Üç sığırtmaçtan en yaşlısı, kuzey yönünü parmakla işaret ederek:
“- Sizin bu işinizin arkasında büyük “AYI” Rusya duruyor galiba ve sizlere onun adamları desem yanılmam”…
Bu insan felâketini Zahari Stoyanov, eserinde işte böyle anlatmaktadır12.
1876 Bulgar İsyanında yaşanan acı olayların onulmaz yaralarına bir yıl sonra, 1877/78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın büyük felâketi de eklenince, neden Filibe ve Tatar Pazarcık bölgesinden göç edenlerin sayısının çok olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Onlarca Türk köyü, yerleşim yeri olarak ortadan kalkmış, onlarca Türk köyü sakinleri de göç yollarına dökülmüşlerdir. Gurbet yollarına çıkarken de şöyle ayrılık türküleri söylemişlerdir:
Dostları ilə paylaş: |