67. EL-EHAD
Allah Teâlâ şöyle buyur:
"De ki: O Allah birdir."1268
"De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O birdir, karşı durulamaz güç sahibidir."1269
Allah Teâlâ bütün mükemmelliklerin yegane sahibidir. Hiç kimse ve hiç bir şey bu konuda O'na ortak değildir.
Bütün kulların akide, söz ve davranış olarak O'nun mutlak mükemmelliğini ve vahdaniyetini itiraf etmek suretiyle O'nu birlemesi ve her türlü kulluğu ve ibadeti sadece O'na yapması gerekir.1270
el-Ehad, bütün kemalâtı, şan ve şerefi yücelik ve güzelliği, övgü ve senayı hikmet ve rahmeti ve diğer kemal sıfatları sadece kendisinde toplayan demektir,
O'nun bunların hiç birisinde bir benzeri ve eşi yoktur. O, diriliğinde ve kendi kendine varoluşunda, ilminde ve kudretinde, azamet ve celâlinde, güzellik ve övgüye liyakatinde, hikmet ve rahmetinde ve diğer sıfatlarında tektir. Sonsuz mükemmellik ile muttasıftır, nitelendirilmiştir.
O'nun birliğini ve tekliğini gerekli kılan şeylerden birisi de "es-Samed" oluşudur. Yani O, bütün kemalâtı kendisinde toplayan bir Rabb ve büyük bir efendidir. Onun nitelendirilmediği hiç bir kemal sıfatı kalmamıştır. Bunların en mükemmelleriyle nitelendirilmiştir. Öyle ki, bu sıfatların bir kısmını bile insanlar tam manasıyla kavrayanı azlar ve dilleriyle ifade edemezler. 1271
68. ES-SEYYİD, ES-SAMED
Arzu, ihtiyaçları sebebiyle, herkesin yöneldiği ulular ulusu, müstağni,1272 hacetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek mercî'. 1273
"Allah hiçbir şeye muhtaç değil, aksine her şey ona muhtaçtır. "1274
"Kasd" insanın bizatihi açıktan kasdedilene yönelmesi. Onun bir benzeri de kalplerin gizlice maksuda yönelmesidir. İster gizli ister açıktan elbetteki kasdın sadece Allah'a olması gerekir. İnsanın bizatihi kendisinin veya kalbinin Allah'tan başkasına yönelmesi onun müşrik olmasını gerektirir.
"Es-Samed", bütün işlerin kendisine yöneldiği kimsedir ki, O'ndan başka bunu yerine getiremez.
Kur'ân-ı Mecid'de es-Samed İhlâs süresinde bir defa zikredilmiştir.
Resulullah (s.a.v.):
"Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, "kul huvellahu ehad" sûresi Kur'an'ın üçte birine denktir" buyurmuştur.
Kur'ân'ın üçte biri ahkam üzere, üçte biri va'd ve vaid üzere, üçte biri ise Allah'ın isim ve sıfatlarından müteşekkildir ki, bu da İhlâs sûresinde toplanmıştır. Bundan dolayıdır ki İhlas suresi Kur'ân'ın üçte biri diye nitelendirilmiştir. 1275
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir."1276
Rasûlullah da (s.a.v.) şöyle buyurur:
"es-Seyyid, Allah Tebâreke ve Teâlâdır."1277
"es-Seyyid", Rabb için verilen bir isimdir. Bu kelime, mülk sahibi, şerefli, faziletli, kerim, halîm, reis ve bay gibi anlamlara da gelir. Kavminin eziyetine katlanana da "Seyyid" denilir, Allah (c.c) bütün mahlukatın kaderine sahip olan seyyiddir ve onların mevlâsıdır. Bütün ululuk ve yücelik gerçekten Allah içindir. Halkın tamamı O'nun kuludur. Bu, insan bireylerine mahsus izafî riyasete aykırı değildir. Halik Teâlâ'nın riyaseti, zayıf mahlûkâtın riyaseti gibi değildir. 1278
"es-Samed" ismi ise bu yüce ismi yorumlayan bütün anlamları içinde toplayan bir isimdir. Allah Teâlâ "es-Samed"dir. Bütün mahlûkat, zillet, ihtiyaç ve zaruret içerisinde O'na yönelir. Bütün âlemler O'na iltica eder, O'na sığınır. O, ilminde, hikmetinde, hilminde, kudretinde, azametinde, rahmetinde ve sâir sıfatlarında kemal sahibidir. es-Samed, bütün sıfatları mükemmel olandır. Mahlûkâtın her türlü ihtiyacı için kendisine yöneldiği kimsedir. 1279
O, efendilik ve ululuğunda mükemmel olan Seyyid'dir; ilminde mükemmel olan Alimdir; hilminde mükemmel olan Halimdir; zenginliğinde mükemmel olan Ganiyy'dir; Ceberûtunda mükemmel olan Cebbar'dır, şerefinde mükemmel olan Şeriftir; azametinde mükemmel olan Azimdir; hikmetinde mükemmel olan Hakimdir. O, her türlü şeref ve ululukta mükemmel olandır. Bu, O'nun sıfatıdır. Başka hiç kimsede bu sıfat yoktur. Hiç bir şey O'na denk değildir. Hiç bir şey O'na benzemez. O, her türlü kusur ve noksanlıktan münezzehtir, birdir, her şeye gâalip ve hâkimdir. 1280
Samed Mesmûdü'n-ileyh ma'nâsına "yüsmedü ileyhi fî'l-havâici" demektir. Kapısına hacet sahiplerinin akın ettikleri şerefli zâta, "Samedü'1-kavm" derler. Bir sıkıntıya düşen, bir müşküle çatan insan, bu vaziyetten kurtulmak için bir halaskar arar. Bu herkes için tabiî bir haldir. Aranan halaskar, sıkıntının nev'ine göre değişir. Bu, ya bir âlimdir veya bir zengindir veyahut bir makam ve selâhiyet sahibidir. Çünkü bir ilim mes'elesinin çözülmesi için, bir zengine müracaat edilmediği gibi, bir sermaye buhranından dolayı da, sırf ilimle uğraşan bir zâta baş vurulmaz. Şurası yüksek ihtisas sahibi bir doktorun kapısıdır denir. Bu kapı uzaktan, yakından gelen hastaların merciidir. Ötede yüksek bir makam sahibinin bulunduğu söylenir. Bu zât o kadar meşgul ki, ziyaretçilerinin kendisiyle görüşebilmeleri için sıra, nöbet, gün ve saat beklenir, işte bunların hepsi de "Samedü'l-kavm" dır. Çünkü, gece gündüz her birinin kapısına, uzak uzak yerlerden nice hacet sahipleri doğrulup gelmektedir.
İçimizde bu çeşit şerefli insanların olması ve hacet sahiplerinin ihtiyâçlarına göre merci' bulunması da, Allah'ın büyük bir ni'metidir. Allahu teâlâ onların herbirini bir çeşit ihtiyâca cevap verecek duruma yükseltmiş ve onlarla asıl kendi samediyetini göstermiştir. Allahu teâlâ her dileğin biricik merciidir. Yerde, göklerde bütün hacet sahipleri, yüzlerini O'na döndürmekte, gönüllerini O'na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O'na arzetmektedirler. Her şey O'na dayanır ve her şeyin mercîi ve maksûdu ancak O'dur. 1281
Kula Gereken Şey:
Haceti, insan eliyle bitmişse de, hacet bitiren insan, o kudreti kazanmak için uzun zamanlar emek vermiş, çalışmış, Allah da onun emeğini boşa gidermemiş, ona bir meziyeti ihsan buyurmuştur. O halde hacet sahibine yaraşan şey, hacetini bitirene karşı teşekkür ve böyle insanları yaratıp yetiştirdiğinden dolayı da Allahu teâlâ'ya hamd-ü sena etmektir. Meselâ, iki kişi farzedelim; biri Allah’ı unutmuş, sırf esbaba tapıyor... Öteki Allah'ı biliyor. Evvelki şahıs hastalandı. Kısa görüşlü doktorlarla tedaviye çalıştı, düzelemedi; çok ızdırap çekti, nihayet uzak bir bölgede bulunan hastalığın mütehassısını öğrendi. Onun geniş bilgisiyle hastalıktan kurtuldu.
Şimdi coşkun bir sevinç içindedir. Teşekkür için husûsî surette doktoru ziyaret etti. Bir hâtıra olmak üzere fotoğrafını aldı; büyüttü, altın yaldızlı çerçeve içine koydurdu; evinin i'tinâlı bir yerine astı. Akşam sabah doktorun gölgesini ziyaret etmektedir. Fikrince hastalığın iyileşmesinde biricik müessir doktordur. Şayet hastalık nüksederse doktor hazır, öyleyse doktorla ilgi kesilmemeli, hastalığa karşı böyle bir siper bulmuştur. Artık ondan korkusu yoktur. Doktorla münasebeti devam ettirmek için her fırsattan istifade ediyor, samimiyet mektupları, hediyeler, teşekkürler... Fakat Allah'tan bütün bütün gaflet içindedir. Allah'ı anmak ve O'na hamd ü sena etmek ne aklına geliyor, ne diline. Halbuki bütün bunları yaratan ve muvaffak kılan asıl O'dur. Derken bir gün acı bir haber, doktor ansızın öluvermiş... Şimdi adamcağızın gönlünde çeşitli ızdıraplar kaynaşmaktadır.
Allah'a inanmış olan ikinci şahıs da, ayni surette hastalanmış ve aynı yollardan ve aynı ellerden tedavi görmüştür. Bunun fikri de şudur: Allah kendisine şifâ vermiş, tekrar sıhhat ni'metine kavuşturmuştur. Doktor, eczacı, ilâç hep o ni'metin husulü için birer vâsıta olmuştur. Doktoru, eczacıyı o da sever, teşekkür eder, hediyeler gönderir. Fakat hakîki minnet ve şükranlarını Allah'a arzeder de "Yâ Rab! Sana hamd ü senâlar olsun ki, kulların içinde derdimin inceliklerini görebilecek insanlar yarattın ve ona göre de devalar ihsan buyurdun" der. (Diğer hacet sahiplerini de bu ölçüye göre düşünmelidir.) 1282
Dostları ilə paylaş: |