İyilik kapılarını açan, hakemlik yapan,767 her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran. 768
"Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları Ondan başkası bilmez." 769
Rahmet hazinelerini kullarına açan Fettah Tealâ bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. O, nefislere tevfik kapısını açan, dostlarının kalplerinden perdeyi kaldırandır. Kalpler ve gözlerin perdeleri hakkı görmesi için açılır.
O, kullarına melekut âleminin kapılarını açar, o takdirde "feth" açmak ve açıklamak olur.
Fettah'ın bir manası da "mahlukâtı, arasında hükmeden" demek olup, "feth" kökünden gelmektedir ve hüküm demektir. Fettah da bu bağlamda kulları arasındaki kapalı olan örtüyü açan, hakkı batıldan ayıran, hakkı üstün tutan, batılı zelil eden demektir.
Bu anlamda Cenab-ı Hak:
"Ey Rabbimiz aramızda hükmet" mealinde buyurmuştur.
Fatih ise zafer ve zafer kazanan anlamında kullanılmıştır.
"(Ey kafirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (Yenelim derken yenildiniz)" 770
Fettah kelimesi Kur'ân'da bir kere zikredilmiştir
"De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir." 771
"Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın." 772
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (herşeyi) hakkıyle bilendir." 773
el-Fâtih: Hükmeden demektir: el-Fettah, mübalağa kalıplarındandır.
"el-Fettah" hakemlik ve hâkimlik yapan, iyilik yapan ve cömert anlamlarını ihtiva eder. 774 Allah Teâlâ'nın açması iki kısımdır:
1- Dînî ve cezai hükümleri açması,
2- Kaderi hükümleri açması.
Dini hükümlerini açması, peygamberleri vasıtasıyle, mükelleflerin muhtaç olduğu ve onları doğru bir yola sevkedecek olan bütün şer'i hükümleri açıp ortaya koymasıdır. Cezaî hükümlerini açmasına gelince, o da, peygamberleri ile muhalifleri, dostları ile düşmanları arasını, peygamberlerine ve tâbilerine ikram etmek ve onları başarıya ulaştırmak, düşmanlarını da cezalandırıp zillete düşürmek suretiyle hallü fasledip açmasıdır. Kıyamet gününde herkesin yaptığının karşılığını vermek suretiyle insanlar arasında hükmetmesi ve iyilerle kötülerin arasını açması da böyledir.
Kaderî hükümleri açmasına gelince bu, O'nun kulları hakkında hayır ve şerri, fayda ve zararı vermek ve vermemeyi takdir etmesidir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurur:
"Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapsedebilecek yoktur. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O, üstündür, hikmet sahibidir." 775
Rabb Teâlâ, Fettahu'l-Alîm'dir. İtaatkâr kullarına cömertlik ve iyilik hazinelerinin kapılarını açar. Düşmanlarına da bunun zıddını açar. Bu O'nun lütfundan ve adaletindendir. 776
İsm-i şerîf feth'dendir. Feth, kapalı olan şeyi açmak ma'nasınadır. Kapalı bir şeyi açmak çeşit çeşit olur. Maddî olur, bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi. Manevî olur, yürekten tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi. Iztırapla yanan yürekleri, sevindirici şeylerle serinletmek feth olduğu gibi; anlaşılması güç olan ilimlerin üstünden zorluğu kaldırmak, zihnin takılıp kaldığı müşkülleri açmak da fethdir. Bunların en kıymetlisi kalbin kapısını ledünnî ilimlere karşı açmaktır. İsm-i şerîf bunlara ve daha başka ma'nâlara da şâmildir. Çünkü bütün hayr ve bereket anahtarları Allahu teâlâ'nın emrindedir, bütün zorlukları da açacak ancak O'dur. Maddî olsun, mânevi olsun, dince ve dünyaca olsun her hangi bir lûtfunu, ni'metini açarsa onu önliyecek ve tutacak bir kuvvet yoktur, insanlar bu lütuf ve ni'metten doya doya faydalanırlar. Amma herhangi bir ni'met ve rahmetin de kapısını Allah açmazsa, o ni'metin değil kendisini, kokusunu bile duyuracak kuvvet bulunmaz.
Allahu teâlâ, din işlerinde hidâyet ve mağfiret kapıları açıverir, nice insanlar sırlar hazînesi, hikmetler öğreticisi olur. Dünya işlerini açar, nice fakirleri zengin yapar, mazlumlara yardım eder, keder ve ıztırap içinde yaşayanların acılarını giderir. 777
Kula Gereken Şey:
Bilmelidir ki, Allah'ın feth ve yardımı hiç kesilmez. Her insan için her saat, görünmez kapılardan gönlüne bir hayr ve bereket kapısı açılmak mümkündür. Allah'tan bunu istemek ve sebeplerine yapışmak lâzımdır. Meselâ, sıkışmışlara ferahlık vermek, işte bu sebeplerden biridir. Senden zayıf olanlara merhamet et ki, senden kuvvetli olanların kahrına uğramıyasın, gücün yeterse, elinden gelirse düşmüşlere yardım et, düşkün vaktinde sana da bir yardımcı bulunur. Hele hiç insan incitme! Zira felâket ve musibet zamanında böylelerine kimse acımaz. 778
19. EL-ALÎM
Hakkıyla bilen.779 her şeyi çok iyi bilen. 780
İlmi sonsuz olan Allah (c.c.) noksan sıfatlardan münezzehtir. Allah Tealâ'nın ilmi bütün malumata şamil ve her şeyi kuşatmıştır. Ve ilmi ezelidir. Hiçbir gizli şey Allah'a gizli kalmaz. İlminden hiçbir şey hali değildir.
Kıyamet saatinin bilgisini, gökleri ve yerdeki gaybleri sadece Yüce Allah bilir. Hz. Adem ve Muhammed (s.a.v.)'e isimleri O öğretmiştir. Allah risaleti kime vereceğini en iyi bilendir.
"İlm" Kur'ân'da türevleriyle birlikte en çok kullanılan bir kelime olup "bir şeyi tam ve kesin bilmek" anlamındadır ve diğer kelimelerle de terkib halinde kullanılmıştır.
Allah'ın "Alim" ismi 154 yerde zikredilmiş olup bunlar şu şekilde geçmektedir.
"O, muttakileri bilendir.", "O yaptıklarımızı bilendir.", "O, istediklerimizi bilendir.", "O, yaptıklarınızı bilendir.", "Allah yaptıklarınızı bilendir.", "Allah yaptıklarımızı bilir.", "Allah fasidleri bilir.", "Allah zalimleri bilir.", "Allah her şeyi bilir", "Allah göğüslerdekini bilir.", "O, işitendir, bilendir.", "O, hikmet sahibi bilendir.", "O, aziz ve bilendir.", "O'nun, ilmi her şeyi kuşatandır.", "Allah her şeyi bilir ve haberdardır.", "O, her şeyi bilen ve her şeye kadirdir.", "O, her türlü kapıları açan ve bilendir.", "O, her şeyi bilen ve hilm sahibidir.", "O, her türlü noksanlıklardan münezzeh; iyiliğin karşılığını veren ve bilendir."
Bir ayette de "alim", "rahim" sıfatı ile zikredilmiştir.
"Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır." 781
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır." 782
"Şüphesiz ki Allah herşeyi bilendir." 783
O, alimdir, ilmi herşeyi kuşatıcıdır: Varlığı zorunlu olanları, imkansız olanları ve mümkün olanları, herşeyi ilmiyle kuşatmıştır. Kendisini, mukaddes ve muazzam sıfatlarını bilir. Bunlar, varlığı zorunlu olan vâcibâttır. Mümkün olmayan şeylerin imkansızlık durumlarını da, var olmuş olsalardı ortaya çıkacak durumları da bilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:
"Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, yer ve gök (bunların nizamı) kesinlikle bozulurdu." 784
"Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı da yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile gider ve birbirinden üstün olmaya çalışırlardı." 785
Bu ve benzeri anlattığı şeyler, O'nun bildiği ve gerçekleşmesi imkansız olan şeylerdir. Bu tür şeyler bir faraziye olarak gerçekleşmiş olsaydı ortaya çıkacak durumu da Allah haber verir. Allah ayrıca olması imkan dahilinde olan şeyleri de bilir. Bunların meydana gelmesi de, gelmemesi de caizdir. Meydana gelenleri vardır, bir hikmet gereği meydana gelmeyenleri vardır. O, alimdir. O'nun ilmi hem maddî âlimi, hem de ruhî âlemi kuşatmıştır. Hiçbir zaman ve mekan O'nun bilgisinin dışında değildir. Görüleni de görülmeyeni de, gizli olan şeyleri de açık olan şeyleri de bilir.
"Şüphesiz ki Allah herşeyi bilir." 786
Allah'ın ilminin kapsamına ve en ince şeyleri bütün tafsilatıyla bildiğine dair deliller sayılamayacak kadar çoktur. Ne yerde, ne gökte zerre ağırlığınca bir şey O'ndan gizli kalmaz.
Zerreden daha küçük ve daha büyük olan da gizli kalmaz. O, gaflete düşmez ve "unutmaz. Bütün genişliğine ve çeşitliliğine rağmen insanların bilgisi Allah'ın bilgisine nisbetle bir hiç mesabesindedir. Allah'ın kudretine nisbetle kulların kudreti de böyledir. Bunlar hiçbir şekilde birbirine kıyas bile edilemez. İnsanlara bilmedikleri şeyleri öğreten de O'dur. Güçlerinin yetmediği şeylerde onları güç sahibi kılan da O'dur. Nitekim O'nun ilmi hem bütün cismanî âlemi, hem rûhânî âlemi, hem de onlardaki yaratıkların zatlarını, sıfatlarını, fiillerini ve bütün işlerini kuşatmıştır. O, olan şeyleri de, sonsuz gelecekte vuku bulacak şeyleri de bilir. Ayrıca olmayan bir şeyin şayet olsaydı nasıl olacağını da bilir.
Mükelleflerin buluğ çağlarından itibaren her türlü hallerini, öldükten ve tekrar dirildikten sonraki durumlarını bilir. O'nun ilmi, hayır ve şer onların bütün amellerini, bu amellerin ahretteki karşılıklarını ve bunların ayrıntılarını kapsar. 787
Hulasa Allah Teâlâ'nın ilmi gizli olan şeyleri de açık olan şeyleri de zorunlu olan şeyleri de imkansız ve mümkün olan şeyleri de, ruhanî âlemi de cismânî âlemi de, geçmiş zamanı da şimdiki ve gelecek zamanı da kuşatır. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz. 788
Allahu teâlâ Alîm'dir. Her şeyi bilir. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da, olmuşlar kadar açık bilir. Zamanın başladığı tarihten sonuna kadar olmuş, olacak her şey Allah'ın ilminde her lâhza hazırdır. Hiç bir hâdise Allah'ın ilminden bir lâhza dışarıda kalamaz. Hiç bir şey O'na karşı kendini gizliyemez. Mahlûkat O'nun yaratmasıyle var olduğu gibi, O'nun tâyin ettiği kadar yaşar, yer, içer. O'nun müsâade ettiği kadar bilir, ilerisini bilemez. Öteki sıfatları da böyledir. Meselâ, Allah'ın muktedir kıldığı kadar yapar, ilerisine gücü yetmez. O'nun irâde ettiği kadar görür, işitir, ilerisinden haberi olmaz, insanların her şeyi bir hudut içinde ve bîr ölçüye göre olduğu gibi, bilgileri de böyle. 789
İnsanlardaki İlmin Kıymeti:
Bu varlık içinde insanın bildiği bir ise, bilmediği hadsiz ve hesapsızdır. Meselâ, arz küresi, insanın evi demektir. İnsan oturduğu evin muhteviyatını bile henüz tamâmiyle öğrenmiş değildir. Halbuki bu evin içinde, mahzenlerinde, ambarlarında, dolaplarında acaba daha neler var? diye asırlar boyunca durmadan, dinlenmeden araştırmalar yapagelmiştir. Yattığı yerin bir metre altında, altun hazînesini bilemediği için açlıktan ölen bir insan farzedelim. Yahut devasız derde düşmüş, ümitsizlik içinde ıztırap çekiyor. Kimbilir o bilinemeyen deva, belki de hergün çiğneyip geçtiği bir ottadır, işte bu haller, her şeyi öğrendim zanneden insanların hakîkaten acınacak taraflarıdır. Evet insanlar bir çok şeyler öğrenmiştir, fakat daha öğrenilecek o kadar esrar var ki, bilgi arttıkça bunların kesafeti de artıyor. Bir de şu var ki, insanlar bildikleri şeylerde tam ve mutlak bir biliş sahibi olamıyorlar; bütün bilgiler eşyanın ve hâdiselerin dışında kalıyor. İç yüzüne nüfuz etmeye sarfedilen gayretlerin sonu, acze varıp dayanıyor. İnsanların bilgi hususundaki aczleri, asıl istikbâle dönünce daha açık canlanır. Bir lâhza sonra ne olacak? Bunu görebilecek bir göz veya gözlük insana verilmiş değildir. Zaten bir insanın nihayet yüz senelik hayâtı, ezellerin, ebedlerin sonsuzluğu içinde nedir ki? Göz açıp yumacak kadar bir zaman değil mi? Bu kadar kısa bir ömür içinde neyi görecek, neyi bilecek? Eğer aczini görebilirse ne mutlu!
İnsanoğlu, bu günkü atom devrinde elindeki hikmet ve kimyanın ışığıyle denizlerin dibinde yüzmesine, havaların üstünde gezmesine rağmen, bilgisi de, kendisi de dar bir çember içinde bağlı bulunmaktadır. Meselâ, oturduğu arzın sathından merkezine doğru yüz kilometre inemediği gibi, aksi istikamette de başını alıp hudutsuz uzaklaşamaz. Halbuki arzın tabiî büyüklüğüne bakarak bu kadarcık mesafe, bir yumurta kabuğu kalınlığı demek olduğuna göre, mağrur insan, iki kabuk arasına sıkışmış kalmış bir vaziyetle olduğunu unutur veya idrak etmezde, her şeyi bilirim ve her şeyi yaparım zanneder. Zaman olur ki, insan bildiklerini unutur da bilmez hâle gelir. (Unutmak, ilmin âfetidir.) Bâzan da insan bildiği şeyde yanılır ve yanlış bilir. Hakkı bâtıl, bâtılı hak sanır. Hele bu ne kadar fecidir! 790
Kula Gereken Şey:
İnsanda birtakım kemâller bulunduğuna şüphe yok, fakat bunların mahdut olduğunda da şüphe yoktur. Öyle ki; İnsanın yaşayışı mahdut, mevkii mahdut, bilgisi mahdut, iktidarı mahdut, her şey mahduttur. Kendisinde gördüğü bu mahdut kemâllerden nâmahdut kemâl sezmeli ve bütün nâ'mahdut kemâllerin hakîkî sahibi bulunan Allahu teâlâ'yı bilip rızasını gözlemeli. Ebedî sâadet, O'nun rızâsına ermektir. 791
Dostları ilə paylaş: |