Emirül-Mü'minin: 7 Emr-i Bi'l-Ma'ruf Ve'n-Neh-Yi Ani'l Münker: 7



Yüklə 1,14 Mb.
səhifə33/40
tarix12.01.2019
ölçüsü1,14 Mb.
#95669
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   40
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Hızır

Hırsızlık:

Başkasına ait bir malı habersiz ve gizlice almak, çalmak.

İslamiyet hırsızlığı kitap, sünnet ve icma delilleriyle kesin olarak yasakla­mıştır. Hırsızlık yapanların şiddetle cezalandırılması, ellerinin kesilmesi de kesin emirlerdendir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Erkek ve kadın hırsızların yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafın­dan bir ceza olarak ellerini kesin.”243Bu had cezası kesin olmakla birlikte, çalınan mal, hırsızlığı yapan kişinin durumu, cezanın uygulanma şekli gibi konulardaki ayrıntılar ve tar­tışmalar fıkıh kitaplarında yer almakta­dır. 244

Hızır:

Kur'an-ı Kerim'de kendisin­den bahsedilen; fakat İslâm âlimlerinin peygamber mi yoksa veli mi olduğu hususunda ihtilâf ettiği birzattır. Çoğunluğa göre peygamber değildir. Kendisine Allah tarafından özel ilimler ihsan olunan mübarek bir zattır. Hz. Musa onunla buluşmuş ve ondan ilim almıştır. Kenf Sûresi'nin 65. ayetinde abdin(kul) Hızır olduğu âlimlerin çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir. Kehf Sûresi'nde Musa (a.s)'nın Hz. Hızır'dan ilim öğrendiği şöyle anlatılıyor:

Musa uşağına demişti ki: Durma­yıp ya iki denizin birleştiği yere vara­cağım veya uzun bir zaman yürüyeceğim."

İkisi (yürüdüler), iki denizin bir­leştiği yere varınca (bir işaret olmak üzere beraberlerinde götürdükleri tuzlanmış) balığı unuttular, (balık canlandıktan sonra zenbilden) sıy­rılıp (denize atladı ve) denizde yolu­nu tuttu.

Orayı geçip gittiklerinde (Musa) uşağına:

“Kuşluk yemeğimizi bize getir (de yiyelim), andolsun bu yolculuğumuzdan (epey) yorgunluk çek­tik,” dedi. (Hizmetçisi):

“Gördün mü, dedi, kayaya sığındığımız vakit balığı unuttunı. Onu söylememi, bana ancak şeytan unutturdu. (Balık), hayretedilecek şekilde denizin içinde yolu­nu tuttu."

(Musa):


“İşte aradığımız o idi, dedi. Tekrar izlerini takip ederek ge­riye döndüler."(Orada) kulları­mızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiştik ve ona katımızdan bir ilim öğretmiş­tik." "Musa ona:

“Sana öğretilen (i-lim) den bana bir bilgi öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” dedi."

(O da):

“Sen benimle beraber bu­lunmaya (arkadaşlık etmeye) sabredemezsin, dedi." "Sana bildirilme­yen birşeye nasıl dayanabilirsin?" (Musa):

“inşallah beni sabredici bu­lursun, senin emrine karşı gelmem,” dedi.

(O kul):

“O halde, eğer bana tabi olursan ben sana anlatıncaya kadar (yaptığım) hiçbir şey hakkında bana soru sorma, dedi."

Bunun üzerine yürüdüler. Niha­yet gemiye bindikleri zaman (o zat) gemiyi deliverdi. (Musa):

“Halkını boğmak için mi gemiyi deldin? Ger­çekten sen müthiş bir iş yaptın!” de­di."

(O kul):


“Sen benimle beraber bu­lunmaya dayanamazsın demedim mi?” dedi."

(Musa):


“Unuttuğum şeyden dola­yı beni kınama ve bana bu işimden ötürübir güçlük çıkarma!” dedi."

Yine yürüdüler. Nihayet bir er­kek çocuğuna rastladılar. (O kul) hemen onu öldürdü. (Musa):

“Bir can karşılığı olmadan temiz bir canı öl­dürdün ha? Doğrusu sen, çirkin bir iş yaptın!” dedi."

(O kul):


“Ben sana, benimle beraber bulunmaya dayanamazsın de­memiş miydim?” dedi."

(Musa) dedi ki:

“Eğer bundan sonra (bir daha) sana birşey sorar­sam, artık bana arkadaş olma. (O zaman) benim tarafımdan sana özür ulaşmıştır (artık benden ayrılabilir­sin)."

Yine yürüdüler. Nihayet bir kent halkına varıp onlardan yemek istedi­ler. (Kent halkı) onları konuk etmek­ten kaçındılar. Derken orada yıkıl­mak üzere bulunan bir duvar buldu­lar. (O kul) hemen duvarı doğrulttu. (Musa):-“İsteseydin buna karşılık bir ücret alırdın, dedi."

(O kul):

“İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim, dedi."

O (yaraladığım) gemi denizde ça­lışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü onların ile­risinde her (sağlam) gemiyi zorla alan bir kral vardı."

Çocuğa gelince: Onun anası ba­bası mü'min insanlardı. Bunun, on­lara azgınlık ve küfür sarmasından (isyanıyla) onları şerre (kötülüğe) sürüklemesinden, yahut onların İmanına kendi azgınlık ve inkarını bulaştırmasından veya onları da kendisi gibi azgınlığa ve küfresürük-lemesinden) korktuk."

İstedik ki Rab'leri onun yerine kendilerine ondan daha temiz, daha merhametli (ve ana babasına iyilik eden) birini versin."

Duvar ise şehirde iki yetim çocu­ğun idi. Altında onlara ait bir hazine vardı. Babalarıda iyi bir kimse idi.

Rabbin istedi ki onlar (büyüyüp) güçlü çağlarına ersinler ve Rabb’inden bir rahmet olarak hazinelerini Çıkarsınlar. Bunları, ben kendiliğim­den yapmadım. (Allah'ın izniyle yap­tım.) İşte senin sabredemediğin şey­lerin içyüzü!" 245

Resul-i Ekrem (s.a.s) buyurdu ki:

Musa Peygamber İsrailoğulları içinde hutbe okurken kendisine:

“En bilgili olan kimdir?” diye soruldu.

“En bilgili olan benim,” diye cevap verdi. (Bu husutaki) ilmi (Allah bilir diyerek) Allah'a havale etmediğin­den dolayı Allah onu itap etti (azarla­dı). Allahü Teala:

"İki denizin bir­leştiği yerde kullarımdan biri var. O senden daha bilgilidir." diye ona vahyetti. (Hazret-i Musa):

“Onu nasıl bulayım ya Rabbi,” dedi. Ona:

Bir zembil içinde bir balık taşı. Onu nerede kaybedersen (o kulum) oradadır,” denildi. (Musa Aleyhisselam) gitti. Hadimi (uşağı) Yuşa bin Nun'u da beraberinde götürdü. Bir zembil içine bir balık koyup yüklen­diler. (İki denizin birleştiği yerde ki) kayanın yanma varınca başlarını (yere) koyup uyudular, (derken tuz­lanmış ölü) balık zenbilden sıyrıldı (kurtuldu). Ve deniz içinde kendine su küngü gibi (bir boşluk bırakarak) yol açtı. (Deniz içinde böyle bir yolun açılması) Musa ile hâdimince şaşkın­lık uyandırıcı birşey olmuştu. (Uyan­dıktan sonra) o gecenin kalan vaktin­de birlikte gittiler. Sabah olunca Mu­sa (a.s) hadimine:

“Kuşluk yemeğimizi ver. Bu yolcu­luğumuzdan yorgun düşmeye başla­dık,” dedi. (Halbuki) Musa (a.s), emrolunduğu o yerin ötesine geçmedik­çe yorgunluk duymamıştı. Hadimi:

“Bak hele, taşın dibinde barındığı­mız zaman balığı unutmuşum. (Balı­ğın canlanıp denize atladığını sana söylemeyi şeytan unutturmuş),” dedi. Musa (a.s):

“Zaten istediğimiz de bu idi,” dedi.

Bunun üzerine kendi izlerine baka baka geri döndüler. Taşın yanına va­rınca bir de baktılar ki elbisesine bürünmüş bir zat (duruyor). Musa (a.s) selâm verdi. O zat (Hazret-i Hızır):

“Acayib! Burada selâm ne gezer?” dedi.

Hazret-i Musa:

“Ben Musa'yım,” dedi. O:

“Benî İsrail Musası mı?” diye sordu.

“Evet,” dedi Musa (a.s) (Sonra söz­lerine şöyle başladı):

“Sana verilen ilimden (Ledün ilminden) bana öğ­retmen için sana tabi olayım mı?”

Hazret-i Hızır:

“Sen, benimle hiç mi hiç (arkadaş­lık) edemezsin ya Musa! Bende Allah'ın kendi ilminden verdiği öyle bir ilim vardır ki, sen onu bilemez­sin. Sende de Allah'ın verdiği öyle bir ilim vardır ki onu da ben bile­mem,” cevabını verdi.

Musa (a.s):

“İnşaallah beni sabredenlerden bulursun. Hiç bir işinde de sana karşı gelmeyeceğim,” dedi.

Gemileri olmadığı için deniz kıyı­sında yürüyerek gittiler. Bir gemi geçti. (Gemiye) alsınlar diye söyleşti­ler. Hazret-i Hızır'ı gemiciler tanıdı. Ve onları ücretsiz gemiye aldılar. (O sırada) bir serçe geminin kenarına konup denizden bir iki yudum (su) aldı. Hazret-i Hızır:

“Ya Musa, benim ilmimle senin ilmin, İlm-i İlahi'den bu serçenin de­nizden aldığı bir yudum kadar bile eksiltmez,” dedi. Ve (ondan sonra) gemi tahtalarından birine elini atıp söktü. Musa (a.s):

“Adamcağızlar bizi gemilerine ücretsiz almışlarken sen, gemilerine kasdedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun?” dedi.

Hızır (a.s):

“Sen benimle hiç (arkadaşlık) ede­mezsin demedim mi?” dedi.

Musa (a.s):

“Dalgınlığından dolayı beni muhaze edip de bana güçlük gösterme,” ce­vabını verdi.

Gerçekten Musa (a.s)'ın bu ilk muhalefeti bir dalgınlık eseri idi. Yine gittiler. Bir de baktılar ki bir çocuk, arkadaşlarıyla kıyıda oynu­yor. Hazret-i Hızır, çocuğun boynu­nu eliyle kopardı (öldürdü). Musa (a.s):

“Aman! Hiç, bir nefse bedel olma­dan teiniz bir canı telef mi ediyor­sun?” dedi.

Hazret-i Hızır:

“Ben sana benimle (arkadaşlık) edemezsin demedim mi?” cevabını verdi. Yine gittiler. Nihayet bir köye gelince ahalisinden yemek istediler. Ahali onları misafir etmekten imtina ettiler. Orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Hazret-i Hızır, eliyle ona işaret edip doğrulttu. Musa (a.s):

“İsteseydin bunun için (köylüler­den ) bir ücret alabilirdin,” dedi.

Hazret-i Hızır:

“Bu andan itibaren artık ayrılalım,” dedi.

Peygamber (s.a.s) Efendimiz, kıs­sayı buraya kadar naklettikten son­ra şöyle buyurdu:

Allah Musa'ya rahmet etsin. Ne olurda sabredeydi de aralarında geçen maceralar (Allah tarafından) bize hikaye olunaydı.


Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin