Eserin özgün adı: روش تفسیر قران Reveş-i Tefsir-i Kur’an Yayın Yönetmeni


“Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar



Yüklə 3,24 Mb.
səhifə34/41
tarix30.11.2017
ölçüsü3,24 Mb.
#33403
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   41
Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. (Fatır/1) ayet-i kerimesinin açıklamasında şöyle yazmıştır: “O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar” cümlesi siyaka göre meleklerden dört kanattan fazlasına sahip olanların da varlığına işaretten uzak değildir. Rivai bahis bölümünde de melekleri üç kısma ayıran; onlardan bir kısmının iki, bir kısmının üç ve bir kısmının da dört kanatlı olduğunu ifade eden rivayetin zahirinde tasarruf etmiş ve şöyle demiştir: “Şayet bu hadisten maksat meleklerin çoğunluğunun vasfıdır.” (Bu görüş ayetin siyakı ve diğer rivayetlerle çatışmasına kadar doğru sayılabilir.) Bu sözün, metinde zikredilen açıklama dikkate alındığında açık bir vechi yoktur. Ayetten bu manayı anlamak için siyaktan faydalanmak ve onun yazısında geçen rivayetleri tevcih etmenin doğru bir bahanesi yoktur. Zira metinde de ifade ettiğimiz gibi “Yüce Allah’ın varlıkları yaratmayı da artırdığı” siyakla uyumludur. Elbette eğer daha fazla kanatları olan meleklerin bulunduğuna delalet eden başka rivayetler olursa (ve onların itibarı da ispatlanırsa) onlardan istifade ederek bu siyak tercih edilebilir. Yine Allame “Cehennemde kâfirlere yer mi yok?” (Ankebut/68) ayeti hakkında siyak deliline dayanarak onun Peygamber (s.a.a) döneminde yaşayan müşriklere veya o Hazretin (s.a.a) ümmetinin müşriklerine has olduğunu söylemiştir. (el-Mizan, c.17, s.26). Hâlbuki daha önce yaptığımız açıklamaya göre siyaktan böyle bir sonuç çıkmadığı açıktır.

b)
Mustafa Sadıki Rafii, Tarih-i Adab’il Arab kitabında (c.2, s.71 ve 72) şöyle der: Biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. (Kıyamet/18) ayetine, siyak deliline göre “Biz onu beyan ettiğimizde sen ona amel et” şeklinde mana vermiştir. Hâlbuki siyak böyle bir taayyünü ıktıza etmemektedir.

c)
Tefsir-i Kurâni ve Zeban-i İrfani’de (s.29-30) geçen nakle göre Mukatil “İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?” (Rahman/60) ayetini şöyle tercüme etmiştir: “Acaba dünyada tevhid ehli olanın mükâfatı, cennetten başka bir şey midir?” Sonra şöyle demiştir: “(Mukatil) tercümede bir kavramın siyakta omuzlandığı tablo manasını dikkate almıştır.” Yaptığımız açıklamanın ışığında siyaktan bu şekilde istifade etmenin zaafı da aşikâr olmaktadır.



d)
Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlallah Bakara suresinin 284. ayetinin “Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir.” tefsirinde şöyle der: “Zahiren bu ayetler amelin muhasebesinin, ameli yaptıran niyetin türüne göre olacağı sözünün siyakında gelmiştir…” Seyyid Fadlallah, Min Vahy’il-Kurân, c.5, s.123. yukarıdaki açıklamadan onun sözünün zaafı da ortaya çıkmaktadır. Çünkü ayetin hiçbir siyakı yoktur.

372Fatiha/4.


373Tevbe/33.


374Beyyine/5.


375Yusuf/76.


376Fatır/11.


377Al-i İmran/110.


378Yusuf/45.


379Hud/8.


380Zuhruf/22-23.


381Bakara/6.


382Enbiya/30.


383Muhammed b. Cerir Taberi, Cami’ul-Beyan an Tevil-i Ayel-Kurân, c.9, s.21.


384Al-i İmran/26.


385Muhammed Seyyid Razi, Hakaik’ut-Tevil fi Müteşabeh’it-Tenzil, s.65 ve 66.


386Bakara/282.


387Allame Tabatabai’ye göre bu ayet otuzdan fazla cümle içermektedir (Kurân der İslam, s.170) elbette bu, sahih görünmemekte ve muhtemelen bir baskı hatasıdır.


388Rahman/64.


389Bakara/240. ayet-i kerinde şöyle geçmiştir: “Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, zevcelerinin, evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkında yaptıkları meşru şeylerden size bir günah yoktur. Allah azizdir, hâkimdir.” Bu ayetin hükmünün mütevaffanın eşinin vefat iddeti (4 ay on gün) beklemesi gerektiğini ifade eden Bakara/234’le neshedildiği konusunda icma vardır. Ayette şöyle buyurmuştur: İçinizden ölenlerin, geriye bıraktıkları eşleri, dört ay on gün (bekleyip) kendilerini gözetlerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için uygun olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızı haber alır.” Kadına bir yıla kadar mal, yiyecek ve giyecek verilmesi hususu da Nisa suresi 12. ayeti ile (Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır) neshedilmiştir. Bkz. Tefsir-i Şubber, s.76: “Bu ayetin neshedildiği hususunda icma vardır. İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) gelen rivayete göre bu ayet dört ay on gün (iddet bekleme süresini ifade eden ayet) ile neshedilmiştir. ” Tefsir-i Safi, 240. ayetin açıklamasında: “İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Sadık’tan (a.s) nakledilmiş birçok rivayete göre bu ayet neshedilmiştir. “…dört ay on gün beklerler” ayeti ve miras ayeti, bu ayeti neshetmiştir. Hal böyle olunca ben de derim ki: Müddet, iddet bekleme ayetiyle, nafaka ise miras ayetleri ile neshedilmiştir.” Bihar’ul-Envar, c.92, s.67 ve c.93, s.6; Mecme’ul-Beyan, c.2, s.345, 240. ayetin altında: “Ulema bu ayetin neshedildiği konusunda ittifak etmiştir… İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen rivayete göre “…dört ay on gün beklerler” ayeti ve miras ayetleri, bu ayeti neshetmiştir.” Vesail’uş-Şia, c.15, s.453, 454, 30. Bab, Ebvab’ul-İded, hadis 4, 5, 7, 9. Fakat et-Temhid fi Ulum’il-Kurân kitabında (c.2, s.304) Ayetullah Hoi’nin sözlü olarak şöyle söylediği nakledilmiştir: “Bu ayet muhkemdir ve neshedilmemiştir. Çünkü iddet ve miras ayetinde bu ayet dikkate alınmamıştır. Bu ayetin neshedildiğine dair gelen rivayetlerin tümü zayıf veya senedi kopuk olduğu için delil sayılmaz.”


390Tarih-i Taberi, c.2, s.155; Cafer Sübhani, Furuğ-i Ebediyet, c.2, s.712, 713; Mecme’ul-Beyan, c.9, s.445 (Mumtehine suresinin ilk ayetlerinin açıklamasında); Bihar’ul-Envar, c.92, s.69.


391Mecme’ul-Beyan, c.9, s.452, Mümtehine suresi 10 ve 11. ayetlerinin altında; Tarih-i Taberi, c.2, s.125; Furuğ-i Ebediyet, c.2, s.602; Bihar’ul-Envar, c.92, s.68 ve 92.


392Mecme’ul-Beyan, c.9, s.456, Mümtehine/12. ayetin açıklamasında; Tarih-i Taberi, c.2, s.161; Furuğ-i Ebediyet, c.2, s.737 ve 738.


393Mecme’ul-Beyan, c.9, s.458, Mümtehine suresinin son bölümünün tefsirinde, “en-Nezm” başlığı altında; et-Temhid, c.1, s.278; Mümtehine suresinde ayetlerin inişindeki dağınıklık ve sure düzeninin ayetlerin iniş tertibine uygun olmadığı hakkında bkz. Bihar’ul-Envar, c.92, s.67 ve sonrası.


394Esbab’un-Nüzul, s.198-205.


395Mecme’ul-Beyan, c.8, s.116.


396A.g.e, s.51-339.


397Furuğ-i Ebediyet, c.2, s.532-566.


398Furuğ-i Ebediyet, c.2, s.661.


399Mecme’ul-Beyan, c.8, s.160 ve 161.


400Tarih-i Taberi, c.2, s.89.


401Mecme’ul-Beyan, c.8, s.160 ve 161; Furuğ-i Ebediyet, c.2, s.661.


402Ahzab/33.


403Bihar’ul-Envar, c.25, s.255; c.36, s.309; Celaluddin Suyuti, ed-Durr’ul-Mensur, c.5, s.376-378; Tefsir-i Taberi, c.10, s.296-298; Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.492.


404Bkz. Bihar’ul-Envar, c.35, s.208-209 ve 216-222; Gayet’ul-Meram, s.286, 288-289, 290, 294-295, hadis 17; Mecme’ul-Beyan, c.8, s.156-157; Usul-i Kafi, c.2, s.41; ed-Durr’ul-Mensur, c.5, s.376 ve 377; Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.492-495.


405Maide/3.


406Bkz. Tefsir-i Nur’us-Sakaleyn, c.1, s.587-590; Durr’ul-Mensur, c.2, s.457, 458. Allame Tabatabai el-Mizan tefsirinde (c.5, s.167) ayetin başı ve sonunu dikkate alarak ve bu ayetin benzerinin Bakara, En’am ve Nahl surelerinde de geçtiğinden söz ederek Bugün kâfirler, sizin dininizden ümit kesmişlerdir... Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.” cümlesinin parantez cümlesi olduğunu belirttikten sonra şöyle der: “Bunu, ayetin iniş sebebi hakkında gelmiş olan rivayetlerin tümü olmasa da büyük bir kısmının “Bugün kâfirler, sizin dininizden ümit kesmişlerdir…” cümlesini ayetin başı ve sonunudan söz etmeksizin ayrı şekilde belirtmeleri de desteklemektedir. Ayetin, bu ayetin ortasında bulunması Peygamberin ve ondan sonraki müminlerin düzenleyişine dayanmaktadır.”


407Daha fazla bilgi için bkz. et-Temhid fi Ulum’il-Kurân, c.1, s.276-280; Bihar’ul-Envar, c.92, s.66-73; Suyuti el-İtkan’da (c.1, s.119, XIII. madde) Kurân surelerini, dağınık şekilde inmiş olanlar ve tek çırpıda inmiş olanlar şeklinde ikiye ayırdıktan sonra şöyle der: Alak ve Duha suresi dağınık şekilde inmiş surelerdendir. Ayrıca bkz.el-Burhan fi Ulum’il-Kurân, c.1, s.287-290 (IX. madde). Rihab’ul-Kurân kitabında (c.1, s.130) Muhammed Salim Muheysin’in bazı Medeni ayetleri Mekki ayetlerin zımnında ve bazı Mekki ayetleri de Medeni ayetlerin zımnında getirmiş olması da bu iddiayı desteklemektedir.


408Ehl-i Sünnet müfessirlerinin bu şarttan gaflete düşmeleri sonucu siyakı etkin sayarak hata ettikleri yerlerden birisi Ey Ehl-i Beyt! Allah sadece sizden her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor (Ahzab/33) ayetinin manasını Peygamberin eşlerini de kapsayacak şekilde genişletmiş olmalarıdır.


409Allame Meclisi Bihar’ul-Envar’da (c.35, s.234) Tathir ayetinin Ehl-i Beyt’in (a.s) ismet ve masumiyetine delaletini açıklayıp, buna muhalefet edenlerin şüphelerine cevap verirken şöyle demiştir: “Siyak burada reddedilmiştir; çünkü Kurân’ın yazılması konusunda her iki ekolden nakledilmiş olan rivayetlere göre elimizde bulunan Kurân’ın tertibi masumun fiiline dayalı değildir. Hal böyle olunca da (dizilişine) hata olmuş olabilir. Şayet Tathir ayetini de münasip olduğunu zannettikleri bir yere koydular veya birtakım dünyevi maslahatlardan dolayı onu Peygamber (s.a.a) eşlerini muhatap alan ayetlerin siyakına yerleştirdiler. Çünkü hadislerden açıkça anlaşılan bu ayetin onlarla hiçbir ilgisinin olmadığıdır. Dolayısıyla burada ayetlerin düzen ve tertibine itimat etmenin geçersizliği aşikârdır.” Telif’il-Kurân ve Ennehu a’la Gayr-i ma Enzelellah babında (c.92, s.66’dan sonrası) iddiasına birtakım deliller de getirmiştir. Allame Tabatabai Kurân der İslam kitabında (s.205) şöyle yazmıştır: “Bazı rivayetlerde ifade edildiği gibi sureler ve Kurân ayetlerinin hepsinin Peygamberin (s.a.a) bizzat kendi emri ile muayyen ve müşahhas olduğu konusu diğer rivayetlerin genel olarak tekzip ettiği bir konudur.” El-Mizan tefsirinde (c.5, s.168) “Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir.. ayetinin Size leş… haram kılındı ayetinin arasında gelmesi konusunda şöyle yazmıştır: “Ayetin bu ayet arasında yer alışı Peygamber (s.a.a) veya ondan sonraki müminlerin telifine isnat edilmiştir.” Tathir ayetinin tefsirinde de şu açıklamayı yapmıştır: “Bu ayet iniş sebebi itibariyle Hazret-i Peygamberin (s.a.a) eşleri hakkındaki ayetlerden bir parça olmadığı gibi onlara muttasıl da değildir; bu ayetlerin arasına ya Peygamberin (s.a.a) emriyle veya onun rıhletinden sonra Kurân toplandığında koyulmuştur.” (A.g.e, c.16, s.312). Muhaddis Nuri de Fasl’ul-Hitab kitabında (s.73) bu görüşü (ayetlerin tertibinin içtihada dayalı olduğu görüşü) kabul etmiştir.


410Hasan b. Muhammed Kummi Nişaburi Geraib’il-Kurân kitabında (c.1, s.28, dördüncü mukaddime) şöyle yazmıştır: “Kurân’ın Resulullah (s.a.a) döneminde toplanmış olduğu bilinmesi gereken bir gerçektir. Zira Resulullah (s.a.a) her inen ayetin yazılmasını ve belirlenen suredeki yerine konulmasını emrederdi. Her inen sureyi de falan surenin yanına konulmasını emrederdi.” Mahmud Alusi Ruh’ul-Meani’de (c.1, s.25) Kurân’ın mevcut tertibinin tevkifi olduğu görüşünü desteklemiştir; zira Tabersi’nin de Mecme’ul-Beyan’ın da mukaddimesinde getirdiği Seyyid Murtaza’nın sözünün eleştirisinde şöyle demiştir: “İkincisi de şudur; eğer “Kurân Resulullah’ın (s.a.a) hayatı döneminde toplanmış ve şu anki gibi düzenlenmişti…” sözünden maksadı ayetler ve surelerin bugünkü tertibinin ezberden ve sineden sineye ashab tarafından okunduğu ise bu doğrudur.” İbrahim Abyari Kurân Tarihi’nde (s.72), Mekki b. Ebu Talib Kaysi ve Beyhaki Delail’un-Nubuvvet’te, Ebu Bekir Baklani el-Burhan’ın nakline göre (c.1, s.353, XIV. madde), el-İntisar’da, Seyyid Muhammed Bakır Hücceti Pejoheş-i der Tarih-i Kurân-i Kerim’de (s.66), Mir Ebulfazl Mir Muhammedi Tarih ve Ulum-i Kur’an’da (s.130 ve 131), İbn-i Hessar (el-İtkan’ın nakline göre c.1, s.194, XVIII. maddede ve fi Rihab’il-Kur’an’ın nakline göre c.1, s.128), Kirmani el-Burhan fi Tevcih-i Müteşabih’il-Kurân’da (s.24), Beğavi Şerh’is-Sünnet’de (el- İtkan’ın c, 1, s.194 XVIII. maddedeki nakline göre) ve Şeyh Veliyuddin Melevi (el-İtkan’ın c.2, s.977 ve LXII. maddesinin nakline göre) Kurân’ın tertibi konusunda bu görüşü kabul etmektedirler.


411Zerkeşi el-Burhan’da (c.1, s.353, XIV. madde) şöyle yazmıştır: “Her suredeki ayetler, surelerin başlarındaki besmeleler ve onların tertibi hiç şüphesiz tevkifidir, onda hiçbir ihtilaf yoktur.” Suyuti de el-İtkan’da (c.1, s.189, XVIII. madde) şöyle der: “Ayetlerin tertibinin tevkifi olduğuna dair hiçbir şüphe kalmayacak şekilde icma ve bu manada açık naslar vardır.” İcma birçok kişden nakledilmiştir. Min cümle Zerkeşi el-Burhan’da ve Ebu Cafer b. Zübeyr Münasebat’ında bu konuda icma nakletmiştir. Onun ibaresi şöyledir: “Ayetlerin surelerdeki tertibinin Peygamberin (s.a.a) gözetimi ve emriyle Müslümanlar arasında yaygın olduğu hususunda hiçbir ihtilaf yoktur.” Muhammed Abdula’zim Zerkani Menahil’ul İrfan fi Ulum’il-Kuran’da (c.1, s.346, Kurân Ayetlerinin Tertibi başlıklı dokuzuncu konuda) şöyle yazmıştır: “Kurân-ı Kerim ayetlerinin bugün mevcut olan mushaflarda müşahede ettiğimiz şeklinde olan tertibinin Peygamberin (s.a.a) Yüce Allah’tan aldığı emir doğrultusundaki gözetiminde gerçekleştiği noktasında ümmet arasında icma vardır; burada rey ve içtihat için hiçbir hareket alanı yoktur.” Muhammed Salim Muheysin Rihab’ul-Kurân’da (c.1, s.124 ve 125) şöyle yazmıştır: “Kurân ayetlerinin surelerdeki tertibinin bugün mevcut olan mushaflarda görülen şekliyle Peygamerin (s.a.a) tevkifiyle Cebrail’den (a.s), izzet ve celal sahibi Yüce Allah’tan geldiği hususunda ümmetin icması vardır; bu konuda rey ve içtihat için yetki yoktur. Bu icma, Kurân ayetlerindeki tertibin külliyatı ve tafsilatının tevkifi olduğuna delalet eden naslara dayanmaktadır.”


412et-Temhid’in müellifi (c.1, s.28) yukarıdaki konu için faydalı olacak bir söz söylemiştir. Onun sözü şudur: “…Zira asıl yerine az da olsa aykırı şekilde oturmuş gibi görünen ayete gelince; hiç şüphesiz o, Peygamberin (s.a.a) emri ve özel irşadı ile gerçekleştiğinden kesinlikle burada bir münasebet mülahaza edilmiştir; sadece bu bile siyakın hikmeti için yeterlidir.”


413Bazı âlimler, min cümle Beğavi es-Sünne Şerhinde el-İtkan’dan (c.1, s.194) naklederek ve Kirmani el-Burhan fi Tevcih-i Müteşabih’il-Kurân kitabında Kurân ayetlerinin mevcut düzen ve tertibinin Levh-i Mahfuzdaki Kurân’la mutabık olduğunu; onun tümünün bir defada dördüncü göğe veya dünya semasına ya da Peygamberin (s.a.a) kalbine nazil olduğunu, ancak insanlara tebliğ ve tilavet edilmesinin tedrici şekilde zamanla ortaya çıkan olaylar ve münasebetlere göre mevcut tertibine aykırı şekilde gerçekleştiğini; her zaman ve durumda Allah Resulüne (s.a.a) ona uyumlu sure veya ayetlerin okunduğunu ve o Hazretin de (s.a.a) o ayeti tebliğ etmekle memur kılındığını iddia etmişlerdir. Fakat bunun için hiçbir muteber delil zikretmemişlerdir.


414“Burada ona ait amelleri ve niyetlerini içeren sahifeler takdim edilir. Böylece öncelediği ve ötelediği şeyler ona haber verilir… O anda sahifesinden kurtulmak için çabalar; onun çabuk dürülmesi için; hesabından ve zillet durağından çıkmak için sahifesini okumakta acele eder. Ona bu hususta işin kendi elinde olmadığı ve tamamen Allah’a ait olduğu bildirilir.” Mahmut Şeltut, İlel-Kurân’il-Kerim, s.181; Mecme’ul-Beyan’da (c.10, s.197) mezkûr ayetlerin altında şöyle gelmiştir: “Kurân’ın irade edilmediği, sadece kulların kıyamet gününde kendi kitaplarını okumalarının kastedildiği görüşünü seçen Belhi şöyle demiştir: Bu manaya ayetin öncesi ve sonrası delalet etmektedir. Burada maksadın Kurân veya dünyaya ait hükümlerden biri olduğuna delalet eden bir şey yoktur.” El-Mizan’da (c.20, s.111) Belhi’nin sözünün reddinde şöyle gelmiştir: “Mutariza cümlenin manasının tamamlanmasında öncesi ve sonrasının delaletine ihtiyacı olmamakla birlikte “Sana vahyi ulaşmadan önce (Kurân’ı) okumakta acele etme” ayetinin bu ayetlerle manada benzeşmesindeki siyak da bu görüşü reddetmektedir.


415Enbiya/30.


416Bkz. Cami’ul-Beyan an Tevil-i Ayel-Kurân, c.9, s.21 ve yine bkz. A.g.e, s. 164’de geçen “cümlelerin siyakı” bölümü.


417Kıyamet/16-18.


418Ayet, tekrim (yüceltme) tonundadır, hem de en yüksek perdeden; zira masumiyeti ispat etmektedir. Oysaki öncesi ve sonrasındaki ayetler, vazife beyanı ve tehdit tonundadır. Bu hususta daha geniş açıklama için Şia tefsirlerine müracaat ediniz.


419Ahzab/33.


420Maide/67.


421et-Temhid, c.1, s.280. Elbette şunu hatırlatmakta yarar var. Değerli müellif, kitabının ilk baskısında (et-Temhid, c.1, s.214) ayetlerin mevcut tertibinin doğal tertibine muğayır oluşunu, onlar hakkında özel bir nas bulunmayışı ve vahiy kâtiplerine uzanan bir hata ihtimali olarak algılamış, bu ihtimalin de ayetin mefhumunu anlamada [münasebetin aşikâr olduğu veya hariçten malum olduğu yerler müstesna] siyaka istidlal etmeyi imkânsız kıldığına inanmıştır.

Sayfa 217’de şöyle yazar: “Kısaca bu konudan şu sonuca varılmaktadır: Aramızdaki mevcut tertibin ve bir defada inmiş mecmualar arasındaki tertibin asaletine yakin edimesi durumu hariç bir ayetin tefsiri veya onun mefhumunu anlamada öncesi ve sonrasındaki ayetlerin özel konumuna istinat etmek mümkün değildir.”




422Mirza Ebu’l-Kasım Kummi “Tearuz-u Ahval” bahsinde “zan, bir şeyi kapsamı daha galip olana katar” delilini zikretmiş; suğra hakkında eleştiride bulunduktan sonra şöyle demiştir: “Faraza bunu kabul etsek dahi yine böyle bir zannın hücciyetini kabul edemeyiz.” Birkaç satır sonrasında ise şu açıklamada bulunur: “Böyle bir zannın delil sayılmasının kanıtı, karinenin gizli olması ve mecaz ihtimali bulunması halinde “hakiki mananın asl oluşu” kaidesine delalet eden şeydir.” Birkaç satır sonrasında da şöyle yazar: “Fakihlerden bu zannın itibarını kabul etmeyen birini görmedik. İcmalen, özellikle de bir delil bulunmadıkça aslolan şeyin zanna göre amel etmek olduğunu savunanlara göre lafızların delaletindeki zanna amel etmekten kaçış mümkün değildir. Birçok şer’i hüküm ve hadisler üzerinde yapılan araştırmalardan da bu zannın muteber olduğu görülmektedir. İstenilirse biraz dikkatlice bu konuda şu örnek üzerinde düşünülebilir. Müslüman pazarında satılan bir şeyi satın almak hatta Müslümanlığı meçhul olan birisinin elinden dahi olsa caizdir. İshak b. Ammar muvessak bir hadiste İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “İslam toprakları üzerinde yapılmış olan bir kürkle namaz kılmanın hiçbir sakıncası yoktur.” İshak diyor ki: [İmam’a] “Peki, eğer İslam toprağında gayri Müslim olsa bu durum nasıl olurdu?” diye sordum. Şöyle buyurdu: Oradakilerin çoğunluğu Müslümanlarsa bunda sakınca yoktur.” Örf de bunu delil kabul etmektedir.” (Mirza Ebul-Kasım Kummi, Kavanin’il-Usul, c.1, s.29-31).


423Elbette siyakın asloluşunu şu şekilde de beyan etmek mümkündür: İniş tertibinin riayet edildiği yerlerde siyak mahfuzdur. İniş tertibine aykırı bir dizilişin olduğu yerlere gelince; bu, Peygamberin (s.a.a) emri ve Masum İmamların (a.s) onayı ile olmuştur. Peygamber (s.a.a) ve İmamların (a.s) Müslümanlar arasında bulunan Kurân’a yönlendirip, teşvik etmeleri göz önünde bulundurulursa ve insanların da mevcut Kurân’ı [siyakın olmayışının kesin belli olduğu yerler hariç] siyakla anladıkları dikkate alındığında; ayrıca Masum İmamlardan (a.s) her yerde siyakı göz önünde bulundurma konusunda bir uyarı veya yasağın gelmemesinden şu sonucu alabiliriz: Siyakın varlığı Kurân’ın tüm ayetlerinde sabittir. Ancak siyak olmadığına dair bir delilin olduğu yerler müstesnadır. Bu da siyakın aslolduğunu göstermektedir. Fakat bu istidlalin de mukaddimeleri eleştiriye açıktır.


424Tabersi, surelerin çoğunda onların birbiriyle olan irtibatını açıklamak için bir münasebet zikretmiştir. Bkz. Mecme’ul-Beyan, c.2, s.407; Al-i İmran suresinin başlangıcı, c.3, s.150; Nisa suresinin başlangıcı, c.4, s.516; Enfal suresinin başlangıcı, c.5, s.2; Tevbe suresinin başlangıcı, c.5, s.87; Yunus suresinin başlangıcı, c.5, s.140; Hud suresinin başlangıcı, c.5, s.206; Yusuf suresinin başlangıcı ve aynı şekilde diğer sureler. Ehl-i Sünnet’in tanınmış müfessirlerinden biri olan Fahri Razi et-Tefsir’ul-Kebir kitabında surelerin birçoğunda onların birbirine yakın oluşuna ve bazı yerlerde de surenin ilk ayeti ile önceki surenin son ayeti arasında bir münasebet zikretmiştir. Bkz. et-Tefsir’ul-Kebir, c.28, s.36, 110, 193, 239, 277; c.29, s.28, 82, 139, 296, 310; c.30, s.2, 12, 20, 29, 41; c.31, s.57, 70,103, 117, 189, 189.

Zerkeşi, el-Burhan’da (c.1, s.130’dan sonra, II. madde) surelerin irtibatı ve münasebeti hakkında açıklama yapmıştır. Zerkeşi, El-İtkan kitabında da (c.2, s.993, LXII. madde) başkalarından bazı sureler arasındaki münasebetle ilgili birtakım sözler nakletmiştir. Bu hususta şu kaynaklara bkz. Tefsir-i Ebul Futuh Razi, Mevla Fethullah Kaşani’ye ait Tefsir-i Minhec’is Sadikin, Tefsir-i Kurân-i Azim, Seyyid Ali Naki Feyzul İslam, Tefsir-i Nevin, Muhammed Taki Şeriati, Tefsir-i Kaşif, Seyyid Muhammed Bakır Hücceti ve Abdulkerim Biazar Şirazi, c.2, s.20-22 ve s.196, 197 ve…




425Ahmet b. İbrahim b. Zübeyr el-Garnati (ö. 708 Hicri) el-Burhan fi Münasebeti Tertib-i Suver’il-Kurân, Suyuti (ö. 911 Hicri) Esrar-u Tertib’il-Kurân veya Tenasuk’ud-Durer fi Tenasub’is-Suver, Abdullah b. Muhammed Sıddıki Gamari Cevahir’ul-Beyan fi Tenasub-i Süver’il-Kurân, İbrahim b. Ömer Bukai (ö. 885 Hicri) Nezm’ud-Durer fi Tenasub’il-Ayat ves-Süver bu dalda yazılmış kitaplardandır.


426Bkz. el-İtkan, c.1, s.194 (XVIII. madde): “Acaba surelerin tertibi, aynı şekilde tevkifi mi yoksa sahabenin içtihadıyla mıdır? Bu hususta ihtilaf vardır. Âlimlerin cumhuru ikinci görüşü kabul etmişlerdir. Malik, bu görüşü kabul edenlerden biridir ve Kazi Ebu Bekir de iki sözünden birinde bu görüşü kabullenmiştir. İbn-i Faris şöyle der: Kurân iki şekilde toplanmıştır. Birincisi surelerin bir araya getirilişi… Bu işi sahabe üstlenmiştir.” Muhammed Bakır Hücceti de Pejoheş-i der Tarih-i Kurân adlı kitabında (s.86) şöyle yazmıştır: “Kurân ilimleri uzmanlarının çoğuna göre Kurân surelerinin mevcut tertibi içtihadidir. Yani bu tertip, Peygamberin (s.a.a) vefatından sonra onların stil ve beğenisine göre gerçekleşmiştir.” Elbette buna karşılık Ebu Bekir b. Enbari, Kirmani, Zerkeşi, Tayyibi, Ebu Cafer Nehhas, Beyhaki, İbn-i Hassar, Beğavi, Nişaburi ve Subhi Salih gibi âlimler de (Mebahis fi Ulum’il-Kurân, s.71 ve 73) surelerin mevcut tertibinin tevkifi olduğu görüşünü benimsemişlerdir. İbn-i Atiyye gibi bazı âlimler de tafsilde (bazı yerde içtihadi ve bazı yerde tevkifi olduğu söyleminde) bulunmuşlardır. Daha fazla araştırma için mezkur iki kitaba müracaat edilsin.


427Daha önce de belirttiğimiz gibi Beğavi, Kirmani ve Melevi’nin yanı sıra Tayyibi de bu görüşü iddia etmiştir. (Suyuti’nin nakline göre el-İtkan, c.1, s.194, XVIII. madde).


428Zikredilen tanım bu hususta teknik, tenkih ve tasarruf ehli kişilerin tanımları dikkate alınarak yapılmıştır ve bu tanımın aynısı başkalarının ibarelerinde yoktur. Sebeb-i nüzul hakkında diğerlerinin getirdikleri tanımlar şöyledir: Suyuti (el-İtkan, c.1, s.101, IX. madde) Nüzul sebebi hakkında yazılan şudur: “Bir olayın vuku bulduğu sırada ayetin inmesidir.” Böylece Vahidi’nin Fil suresinin iniş sebebi hakkında zikrettiği Habeşe’nin gelişi hikâyesi bu tanımın dışında kalır. Zira bu, iniş sebepleri babından değil, sadece geçmiş olaylardan haber verme kabilindendir. Zerkani (Menahil’ul-İrfan, c.1, s.106): İniş sebebi, bir ayet veya birkaçının indiği dönemde vuku bulan bir olaydır. Söz konusu ayet veya ayetler onun hakkındadır ve onun hükmünü açıklar. Sebeb-i nüzul, mana olarak şudur: “Bir olay Peygamber (s.a.a) döneminde vuku bulmuş veya o Hazret’e (s.a.a) bir soru yöneltilmiş; bunun üzerine Yüce Allah katından inen ayet veya ayetler malum olaydan söz etmiş veya sorulan soruya cevap olmuştur.” Marifet (et-Temhid, c.1, s.245): Esbab-ı nüzul, hakkında Kurân’ın inişini icap eden etken ve sebeptir. Hücceti (Esbab-ı Nüzul, s.20): Esbab-ı nüzul şu şekilde tanımlanabilir: Ardından veya hakkında bir veya birkaç ayet veya bir sure inmiş olan konulardır.


429Birçok kitapta “Esbab-ı Nüzul” ifadesi kullanılmıştır. Min cümle el-Burhan, el-İtkan, Menahil’ul-İrfan Zerkani. Hatta “Esbab-ı Nüzul” isminde birçok kitap yazılmıştır. Örneğin; Esbab-ı Nüzul (Suyuti); Esbab-ı Nüzul (Vahidi); Esbab-i Nüzul (Muhammed Bakır Hücceti). Fakat bazı tefsir kitaplarında, mesela Mecme’ul-Beyan’da ayetlerin iniş sebebi “en-nüzul” unvanıyla zikredilmiştir.


430el-Burhan, c.1, s.117 (I. madde).


431el-İtkan, c.1, s.93 (IX. madde)


432A.g.e.


433Menahil’ul-İrfan, c.1, s.109 (Beşinci Konu).


434et-Temhid, c.1, s.242.


435Allame Tabatabai, Kurân der İslam, s.120. kitabında bu konu hakkında şöyle yazmıştır: “Kurân-ı Mecid’in yüce manalarının temeli evrensel ve ebedi maarif olduğundan, ayetlerden istifade etmede esbab-ı nüzul rivayetlerine hiçbir ihtiyaç veya ciddi anlamda bir gereksinim duyulmaz.”


436A.g.e, s.118; Murtaza Mutahhari, Şinaht-i Kurân, s.19.


437Maksat şudur: Eğer ayetin mefhumu genel ve kapsayıcı olur da daha sonra onun tahsisine bir delil bulunursa, ayetin iniş sebebini bilmemiz durumunda bu tahsisin iniş sebebini kapsamayacağı bellidir. Zira ayet onu (iniş sebebini) açıklamak ve beyan etmek için inmiştir.


438Bkz. el-Burhan c.1, s.116-123 (I. madde); el-İtkan, c.1, s.92-95 (IX. madde); Menahil’ul-İrfan, c.1, s.109-113 (beşinci bahis).


439Bazıları ikinci fayda (tahsisin sebeb-i nüzulu kapsamayışı) hakkında
Yüklə 3,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin