European union council of europe joint project


Büyük Daire önünde bekleyen derdest başvuru



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə6/11
tarix29.10.2017
ölçüsü0,84 Mb.
#21085
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Büyük Daire önünde bekleyen derdest başvuru

Bédat / İsviçre (başvuru no. 56925/08)

1 Temmuz 2014 – Kasım 2014'te Büyük Daire'ye sevk edilen dava

Bu dava, bir grup yayaya çarparak üç kişiyi öldüren ve sekiz kişiyi yaralayan ve sonra bir köprüden uçan ve bu olay nedeniyle tutuklu olarak yargılanan bir sürücüye karşı açılmış bir ceza davasında adlî soruşturmanın gizliliğini ihlal edecek şekilde belge yayımladığı için 4000 İsviçre frangı (yaklaşık 2,667 euro) para cezası ödemeye mahkûm edilen bir gazeteciyle ilgilidir.

Mahkeme, 1 Temmuz 2014 tarihli Daire kararında, üçe karşı dört oyla, Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, İsviçre Devleti'nin bu tür gizli bilgilerin ifşa edilmesinin gerek sanığın masumiyet karinesi hakkı, gerekse davasının sonucu üzerinde nasıl olumsuz bir etki yaratabileceğini ortaya koyamadığını tespit etmiştir. Mahkeme, ayrıca, sanığın İsviçre hukuku çerçevesinde itibarına verilen zararın giderilmesi için başvurabileceği bir hukuk yolunun mevcut olduğuna, ama onun bunu kullanmadığına ve özel hayatına saygı gösterilmesi için yasal işlem başlatmanın birincil olarak ona düştüğüne dikkat çekmiştir.

17 Kasım 2014'te, İsviçre Devleti'nin talebiyle dava Büyük Daire'ye iletilmiştir.

13 Mayıs 2015'te Mahkeme, dava kapsamında bir Büyük Daire duruşması gerçekleştirmiştir.

Hâkimler

Derdest başvuru

Ioniță / Romanya (Başvuru no. 30655/09)

13 Nisan 2012'de Romanya Devleti'ne tebliğ edilen başvuru

Eski bir hâkim olan başvurucu, televizyonda Bacău Noterler Odası'nı ve odanın komünist rejim döneminde istihbarat ajanı olan başkanını eleştirdiği için kendisine verilen disiplin cezası hakkında şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, başvuru hakkında Romanya Devleti'ne bildirimde bulunmuş ve Sözleşme'nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) kapsamında taraflara sorular yöneltmiştir.

Avukatlar

Reznik / Rusya

4 Nisan 2013

Bu dava, bir canlı televizyon programında ünlü bir işadamı olan Mikhail Khodorkovskiy'i temsil eden kadın avukatın üzerini arayan erkek gardiyanların davranışı hakkındaki eleştirel yorumları nedeniyle Moskova Barosu başkanına karşı açılmış hakaret davasıyla ilgilidir. Başvurucu, ifade özgürlüğü hakkının ölçüsüz bir şekilde kısıtlandığından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, başvurucunun kabul edilebilir eleştirinin sınırlarının ötesine geçmediği, açıklamasının arkasında yeterli olgusal dayanak bulunduğu ve kendisini hakaretten suçlu bulan Moskova Şehir Mahkemesi'nin kararını ilgili olguların kabul edilebilir bir değerlendirmesine dayandırmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, Şehir Mahkemesi'nin davacıların itibarının korunması ihtiyacı ile kamu yararı arasında herhangi bir dengeleme çabasında bulunmadığına dikkat çekmiştir. Ayrıca, başvurucu tazminat olarak çok küçük bir tutar ödemek zorunda kalmış olsa da, kendisine hakaret davalarının açılması onun ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki yaratabilir.



Fuchs / Almanya

27 Ocak 2015 (kabul edilebilirlik kararı)

Bu dava, bir avukatın, başka unsurların yanı sıra, bir müvekkilini temsil ederken kovuşturmadaki bilirkişilerden biri aleyhine söylediği hakaret niteliğindeki ifadeler için kendisine verilen ceza ve disiplin yaptırımları hakkındaki şikayetiyle ilgilidir.

Mahkeme, başvurucunun 10. madde (ifade özgürlüğü) kapsamında yaptığı şikayetin açıkça temelden yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. Mahkeme, özellikle, başvurucuya getirilen yaptırımların onun ifade özgürlüğüne müdahale anlamına geldiğine dikkat çekmiştir. Mahkeme, aynı zamanda, yaptırımların kanunda öngörülmüş olduğunu –sırasıyla Alman Ceza Yasası'na ve hukuk mesleğine ilişkin düzenlemelere dayandırıldığını– ve meşru bir amacı, yani yeminli bilirkişinin itibarını ve haklarını korumayı hedeflediğini gözlemlemiştir. Ayrıca, Mahkeme, yaptırımların Sözleşme'nin 10. maddesinin anlamı çerçevesinde demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna ulaşmıştır.



Morice / Fransa

23 Nisan 2015 (Büyük Daire)

Bu dava, bir avukatın basında yer alan bazı yorumlarında Hâkim Bernard Borrel'in ölümü üzerine yürütülen adlî soruşturmadan alınan sorgu hâkimlerine hakarete iştirak ettiği gerekçesiyle aldığı mahkûmiyetle ilgilidir. Başvurucu, başvurusunda özellikle hakarete iştirakten aldığı mahkûmiyetin Sözleşme'nin 10. maddesi çerçevesinde ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğini öne sürmüştür.

Bu davada başvurucunun mahkûmiyetinin onun ifade özgürlüğü hakkını kullanmasına karşı kanunda öngörülmüş ve üçüncü kişilerin itibar ve haklarını koruma amacına yönelik bir müdahale oluşturduğu ihtilaf konusu değildir. Bununla birlikte, Mahkeme, başvurucu aleyhine hakarete iştirak kararı verilmesinin onun ifade özgürlüğü hakkına orantısız bir müdahale olarak görülebileceği ve dolayısıyla 10. maddenin anlamı çerçevesinde "demokratik bir toplumda gerekli" olmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir.



Peruzzi / İtalya

30 Haziran 2015

Bu dava, bir avukat olan başvurucunun, iki müvekkili temsil ettiği bir miras bölüşümü davasının görülmesi sırasında bir sorgu hâkimine (Hâkim X) hakaret ettiği gerekçesiyle aldığı mahkûmiyetle ilgilidir. Başvurucu, Hâkim X'e ve Lucca Bölge Mahkemesi'nin diğer hâkimlerine ortak bir mektup göndererek bu mektubunda önceden Hâkim X'in davranışları hakkında şikayette bulunmak için Yüksek Yargı Konseyi'ne yazmış olduğu bir mektubun metnine yer vermiştir.

Mahkeme, Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, başvurucu tarafından Hâkim X'e yöneltilen iki eleştiriden birinde onun bir hâkim olarak etik yükümlülüklerini göz ardı ettiğinin ve hatta suç işlediğinin ima edildiğini tespit etmiştir. Buna rağmen, başvurucu, görevi kötüye kullanma iddialarının doğruluğunu kanıtlamaya çalışmamıştır. Mahkeme, üçüncü kişilerin itibarını korumak ve yargının otoritesini ve tarafsızlığını sürdürmek için başvurucunun mahkûmiyetinin demokratik bir toplumda gerekli olarak görülmesinin makul olacağı değerlendirmesini yapmıştır.



Bono / Fransa

15 Aralık 20154

Bu dava, bir terör sanığını temsil eden bir avukat olan başvurucuya, Temyiz Mahkemesi'ne verdiği layihalarda yaptığı yorumlar nedeniyle verilen disiplin yaptırımıyla ilgilidir. Başvurucu, Suriye gizli servisinin müvekkiline yaptığı işkenceye Fransız sorgu hâkimlerinin de iştirak ettiğini iddia etmiş ve bu nedenle müvekkilinden işkence sonucunda alınan ifadelerin dava dışında bırakılmasını talep etmiştir. Başvurucu, kendisine verilen disiplin yaptırımı konusunda şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, söz konusu yorumların çok sert olmaları açısından sorgu hâkimlerine yönelik belli bir aşağılama içerdiğini tespit etmiştir. Bununla birlikte, bu yorumlar hâkimlerin kişilikleriyle değil, onların soruşturmayı yürütme biçimleriyle ilgilidir. Sunulan yazılı belgeler olgusal dayanaklara sahiptir, başvurucunun müvekkilinin savunmasına doğrudan katkıda bulunmuştur ve mahkeme salonu dışında kullanılmamıştır. Başvurucu, zaten Paris Temyiz Mahkemesi'ndeki duruşma sırasında ılımlı davranmaya davet edilmiş olduğu için, Mahkeme disiplin yaptırımının orantılı olmadığına hükmetmiştir. Bu davada Mahkeme, yargı sisteminin uygun şekilde işleyebilmesi için yargı ve disiplin makamlarının avukatların bazı davranışlarını cezalandırmalarının gerekli olmasına rağmen, yetkililerin bu tür bir denetiminin avukatların müvekkillerinin çıkarlarını savunmalarını önleyecek bir caydırıcı etkisinin olmamasını sağlamak zorunda olduklarını da hatırlatmıştır.



Rodriguez Ravelo / İspanya

12 Ocak 20165

Bu dava, bir avukatın yazılı bir başvuruda kullandığı ve bir hâkim hakkında değer yargıları içeren ve ona kusurlu davranışlar atfeden ifadelerle ilgilidir. Başvurucu, mesleki görevleri çerçevesinde kendisini özgürce ifade etme hakkını kullanmasına orantısız bir müdahale teşkil ettiği gerekçesiyle aldığı mahkûmiyet ve ceza konusunda şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucunun mahkûmiyeti ve cezasının kanunda öngörülmüş olduğu ve onun ifade özgürlüğü hakkını kullanmasına müdahalenin bölge hâkiminin itibarını ve haklarını ve mahkemenin yetkisini ve tarafsızlığını korumak gibi meşru bir amacı hedeflediği kabul edilmektedir. Bununla birlikte, Mahkeme başvurucunun mahkûmiyetinin müvekkillerini savunmakla görevli olan avukatlar üzerinde caydırıcı bir etkide bulunabileceğini tespit etmiştir. Dolayısıyla, İspanyol ceza mahkemeleri, mahkemenin yetkisini koruma ihtiyacı ile ifade özgürlüğünü koruma ihtiyacı arasında adil bir denge kurmayı başaramamıştır. Bu nedenle, avukata verilen ceza hedeflenen meşru amaç açısından orantılı değildir ve, bu çerçevede, demokratik bir toplumda gerekli de değildir.

Siyasi kişiler

Keller / Macaristan

4 Nisan 2006 (kabul edilebilirlik kararı)

Bu dava, bir Parlamento Üyesi olan başvurucunun, bir bakanı babasına bağlılığı yüzünden görevlerini ihmal etmekle suçlaması üzerine aldığı mahkûmiyetle ilgilidir. Parlamentodaki bir toplantı sırasında başvurucu, Başbakan'a soru yöneltirken, bir ulusal güvenlik meselesi olarak aşırı sağcı örgütlerin uygulamalarının soruşturulamamasının, bu konudan sorumlu Bakan'ın babasının Nazilerle bağlantılı aşırı sağcı bir harekete mensup olmasından kaynaklanıyor olabileceğini iddia etmiştir.

Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkını kullanmasına müdahalenin Macar yetkili makamları tarafından üçüncü kişilerin itibar ve haklarını korumak için demokratik bir toplumda gerekli olarak görülmesinin makul olduğu tespitinde bulunarak, açıkça temelden yoksun olduğu gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. Mahkeme, özellikle, Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. paragrafında öngörüldüğü şekilde üçüncü kişilerin itibarının korunmasının siyasetçileri de kapsadığını, bir siyasetçinin başka bir siyasetçiyi eleştirdiği durumlarda ve özellikle bu eleştiri Parlamento gibi ayrıcalıklı bir alanda dile getirildiğinde bunun daha da geçerli olduğunu hatırlatmıştır. Bununla birlikte, başvurucu muhalif olduğu siyasetçiye Parlamento'da saldırmakla da yetinmemiştir. Başvurucunun hedeflediği kişinin kimliği ancak daha sonra, bir televizyon yayınında yaptığı daha ayrıntılı açıklama sırasında açıklığa kavuşmuştur. Kamuoyu önünde yapılan bu tür imalar için parlamento tartışmaları için tanınan ayrıcalık geçerli değildir. Ayrıca, başvurucuya (ceza mahkemesinde değil) hukuk mahkemesinde dava açılmış ve mahkeme tarafından basında bir düzeltme yayımlanmasını sağlaması ve o dönemde aldığı brüt aylık maaşın iki katından daha az tutarda bir tazminat ödemesi emri verilmiştir. Mahkeme bu yaptırımları, davanın koşulları çerçevesinde aşırı bulmamıştır.

Özel kişiler

Kanellopoulou / Yunanistan

11 Ekim 2007

Bu davada başvurucu, başka konuların yanı sıra, sonradan ciddi yan etkilerini yaşadığı mamoplasti ve mastektomi gibi bazı cerrahi operasyonlar nedeniyle basına "vücudunun korkunç bir şekilde çirkinleştirilmesi" hakkında yaptığı yorumlar üzerine bir plastik cerraha hakaret ettiği gerekçesiyle aldığı mahkûmiyet için şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkının kısıtlanmasının hedeflenen meşru amaç açısından makul bir şekilde orantılı olmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Söz konusu yazıların yayımlanmasının doktorun mesleki imajı üzerinde olumsuz bir etkisinin olabileceği kabul edilmektedir, ama doktorun itibarının korunmasındaki çıkar bir tazminat davası görülmekteyken bir hapis cezası verilmesini haklı çıkarmak için yeterli değildir. Ayrıca, başvurucunun açıklamaları kötü niyetli olduğunu düşündürecek bir unsur içermemektedir. Bu nedenle, başvurucunun niyeti ile davayla büyük ölçüde doktor ünlü olduğu için ilgilenen sansasyon basınının niyetini birbirine karıştırmamak önemlidir. Ne var ki, Yunan mahkemeleri bunu yapmış ve başvurucunun yorumlarını davanın kendine özgü bağlamı içinde değerlendirmeyi ve onun bu açıklamaları yaparken yaşadığı üzüntüyü gerektiği kadar dikkate almayı başaramamış gibi görünmektedir.



Tešić / Sırbistan

11 Şubat 2014

2006'da, çeşitli hastalıklar yaşayan bir emekli olan başvurucu, avukatına hakaretten suçlu bulunmuştur. Temmuz 2009'da Belediye Mahkemesi, tazminat olarak belirlenen tutarın tamamı ödeninceye kadar, her ay başvurucunun emekli maaşının üçte ikisinin avukatın banka hesabına transfer edilmesine yönelik bir icra emri vermiştir. Başvurucu, hukuk davasındaki hakaret kararından ve tazminat ödemesinin icra ediliş biçiminden şikayetçi olmuştur. Başvurucu, özellikle, icranın kendisi için çok büyük bir mali güçlük yarattığını belirtmiştir.

Mahkeme, dava konusu olan tedbirler kanunda öngörülmüş ve meşru bir amaç, yani üçüncü bir kişinin itibarının korunması amacı hedeflenerek benimsenmiş olmakla birlikte, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına bu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, başvurucunun eski avukatıyla ilgili olarak söylediklerinin sadece keyfi bir kişisel saldırı olarak görülemeyeceğine dikkat çekmiştir. Sonuçta polis de bu iddialarda bir doğruluk payı olduğunu açıkça görmüştür. Ayrıca, Sırbistan Devleti'nin mesleğini icra eden bir avukatın mesleki davranışlarının tartışılmasının kamu yararına hizmet etmediğinin açık olduğu yönündeki iddiası, özellikle avukatların adalet sisteminin uygun şekilde işlemesinde oynadıkları rol düşünüldüğünde, başlı başına tartışmalıdır.

Kamu görevlileri

Poyraz / Türkiye

7 Aralık 2010

Bu dava, başvurucunun Adalet Bakanlığı başmüfettişi olarak hazırladığı ve basına sızdırılan bir raporda üst düzey bir hâkimin görevini kötüye kullanması iddialarına yer vererek ona hakaret ettiği gerekçesiyle aleyhinde verilen hukuk davası kararıyla ilgilidir. Başvurucu, özellikle, aleyhindeki kararın ifade özgürlüğü hakkına haksız ve orantısız bir müdahale oluşturmasından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, yetkili makamların başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahalesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğu ve kullanılan araçların hedeflenen amaç, yani üçüncü kişilerin itibar ve haklarını koruma amacı açısından orantılı olduğu tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, kamusal sorumluluklar üstlenen ve medyaya erişim açısından ayrıcalıklı bir konumda bulunan kişilerin, medyaya erişimleri daha sınırlı olan sıradan yurttaşlar hakkında kamuoyu önünde açıklamalar yaparken eşitsizlik durumları yaratmamak için orantılı davranmaları gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, adaletin gerektiği gibi işlemesini sağlamak için tasarlanmış resmi gizlilik kararlarına tabi olan bilgilerin söz konusu olduğu soruşturmalardan sorumlu olan kamu görevlilerinin daha da dikkatli davranmaları gerekmektedir.

Öğretmenler ve üniversite öğretim üyeleri

Boldea / Romanya

15 Şubat 2007

Başvurucu bir üniversite öğretim üyesidir. Başvurucunun bölümünde öğretim kadrosunun yaptığı ve bölümde üretilen yayınlara ilişkin genel bir memnuniyetsizliğin olduğunun ortaya çıktığı bir toplantıda fakülte Dekanı bilimsel yayınlarda intihal iddialarını gündeme getirmiştir. Başvurucu, toplantının katılımcıları arasında iki yazarın yayınlarının intihal kapsamına girdiğini açık bir şekilde söyleyen tek kişi olmuştur. Bu tezlerin yazarları hakaret davaları açmışlar ve başvurucu idari para cezası ödemeye mahkûm olmuştur. Başvurucu, özellikle, kendisine verilen hakaret cezasının ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğini öne sürmüştür.

Mahkeme, yetkili ulusal makamların başvurucuya idari para cezası ve davacıların masraflarını karşılama emri vermelerini haklı çıkaracak ilgili ve yeterli gerekçeler sunmadıkları ve dolayısıyla ona verilen para cezasının bir acil toplumsal ihtiyacı karşılamadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, başvurucunun iddialarının iki çalışma arkadaşını intihalle suçlamak açısından ciddi olduğuna ve bu iddiaların olgusal dayanağının bulunduğuna dikkat çekmiştir. Ayrıca, söz konusu ifadeler başvurucunun çalışma arkadaşlarının özel hayatlarıyla değil, onların akademisyen sıfatıyla yaptıklarıyla ilgilidir.



Sorguç / Türkiye

23 Haziran 2009

Bu dava, araştırma görevlilerini işe alma ve terfi ettirme prosedürlerini eleştirdiği bir akademik çalışmasında bir meslektaşını karaladığı iddiasıyla bir üniversite profesörü olan başvurucu aleyhine verilen tazminat kararıyla ilgilidir. Eleştirdiği meslektaşı başvurucunun çalışmasında kullandığı bazı ifadelerin itibarına saldırı anlamına geldiğini iddia ederek başvurucu aleyhinde tazminat talebiyle hukuk davası açmıştır. Başvurucu, ülke mahkemelerinin kendisini hakaretten suçlu buldukları kararlarından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, Türkiye yetkili makamlarının ilgili çıkarlar arasında adil bir denge kurmayı başaramadıkları tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Özellikle, ulusal mahkemeler, başvurucunun argümanlarını ele almaksızın dava konusu ifadelerin davacının itibarına karşı bir saldırı teşkil ettiği sonucuna ulaşmışlardır. Ayrıca, ulusal mahkemeler, çalışmada adı bile geçmeyen davacının itibarının neden başvurucunun ifade özgürlüğüne ağır bastığını açıklamamıştır. Mahkeme, bu kararda, akademik özgürlüğün, özellikle de akademisyenlerin içinde çalıştıkları kurum ya da sistem hakkındaki görüşlerini özgürce açıklama özgürlüklerinin ve bilgi ve hakikatleri kısıtlamalarla karşılaşmaksızın yayma özgürlüklerinin önemini de vurgulamıştır.



Mustafa Erdoğan ve Diğerleri / Türkiye

27 Mayıs 2014

Bu dava, bir hukuk profesörü, yayın yönetmeni ve yayıncının, Türk mahkemelerinin, bir siyasi partinin kapatılması kararına ilişkin bir dergi yazısında hakaret ettikleri iddia edilen üç Anayasa Mahkemesi hâkimine tazminat ödeme emri vermesiyle ilgili olarak yaptıkları şikayetle ilgilidir. Yazı, 2001 yılında üç ayda bir çıkan bir hukuk dergisinde yayımlanmıştır. Başvurucular ulusal mahkemelerin aleyhlerine verdikleri kararların, özellikle hâkimlere yönelik eleştirilerinin olgusal dayanağı olması, kanuna uygun olması ve demokratik bir toplumda hâkimler için kabul edilebilir olan eleştiri sınırları içinde kalması açısından, ifade özgürlüğü haklarını ihlal ettiğinden şikayetçi olmuşlardır.

Mahkeme, Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, resmi bir görevi yerine getiren yargı mensuplarının sıradan yurttaşlara göre daha geniş kabul edilebilir eleştiri sınırlarına tabi olmayı beklemeleri gerektiğini belirtmiştir. Başvuruculara karşı açılmış hakaret davalarında ulusal mahkemeler gerek yazının yazıldığı bağlamı (Anayasa Mahkemesi'nin kararları üzerine şiddetli bir kamusal tartışmanın yapılması), gerekse kullanılan biçimi (popüler bir gazete yerine yarı akademik bir derginin seçilmesi) yeterince göz önünde bulundurmamışlardır. Mahkeme, akademik özgürlüğün, özellikle de, tartışmalı ya da rağbet görmeyen görüşler söz konusu olsa bile, akademisyenlerin kendi araştırma, mesleki uzmanlık ve yetkinlik alanlarında görüşlerini özgürce ifade edebilmelerinin önemini vurgulamıştır. Makalenin içeriğine bakıldığında da, yapılan bazı yorumlar sert olmakla birlikte, bunlar büyük ölçüde genel biçimde ifade edilmiş ve yeterli olgusal dayanağı olan değer yargılarıdır. Bu yorumlar, üç hâkime karşı yapılmış keyfi kişisel saldırılar olarak görülemez. Bu çerçevede, Mahkeme, başvurucuların kamu yararını ilgilendiren bir konuda eleştirilerini dile getirme haklarına müdahale etmek için gösterilen nedenlerin, yani hâkimlerin kişisel hakarete karşı korunmaya haklarının olmasının, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu göstermek için yeterli olmadığını tespit etmiştir.



Kharlamov / Rusya

8 Ekim 2015

Bu dava, bir üniversite profesörü olan başvurucunun, işvereni olan Orel Devlet Teknik Üniversitesi'nin yönetim biriminin seçim usulündeki kusurlar nedeniyle meşru sayılamayacağı görüşünü ifade etmesinin ardından Üniversite tarafından hakaret gerekçesiyle başvurucu aleyhine açılmış bir hukuk davasıyla ilgilidir. Başvurucu, aleyhine açılan hakaret davasının ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğinden şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, Rus mahkemelerinin başvurucu aleyhine kararlarında akademik ilişkilerin kendine has özelliklerini belirgin bir şekilde dikkate almadıklarını tespit etmiştir. Özellikle, Sözleşme uyarınca bir üniversitenin yetki ya da itibarının korunması bir kişinin itibarının korunmasıyla eşit görülemez. Rusya mahkemeleri, dikkatlerini tamamen başvurucunun seçilmiş senatoyu meşru olarak görmemesine odakladıkları için, Üniversite'nin itibarını koruma ihtiyacı ile başvurucunun akademik hayatın organizasyonu üzerine görüşlerini ifade etme özgürlüğü arasında adil bir denge kurmayı başaramamışlardır.

Sendikacılar

Palomo Sánchez ve Diğerleri / İspanya

12 Eylül 2011 (Büyük Daire)

Bu dava, bir grup sendikacının, sendikanın bülteninde iki çalışan ve bir yöneticiye hakaret içerdiği iddia edilen bir karikatür ve yazılar yayımlandıktan sonra işten çıkarılmalarıyla ilgilidir.

Mahkeme, başvurucuların işten çıkarılmalarının Devletin iptal ederek ya da yerine daha hafif bir tedbir getirerek bir tamir yolu sunmasını gerektirecek kadar açık şekilde orantısız ya da aşırı bir yaptırım olmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 11. maddesi (toplanma ve örgütlenme özgürlüğü) ışığında okunduğunda Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, İspanya mahkemelerinin bültenin içeriğinin kırıcı ve üçüncü kişilerin itibarına zarar verebilecek bir içerik olduğu yönündeki hükümlerinin doğruluğunu sorgulamak için bir neden görmemiştir. Mahkeme, eleştiri ile hakaret arasında açık bir ayrım yapmak gerektiğini ve hakaretin, ilke olarak, yaptırımlara gerekçe oluşturabileceğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede, ulusal mahkemelerin sunduğu gerekçeler, söz konusu karikatürün ve yazıların hedeflediği kişilerin itibarını korumak şeklindeki meşru amaçla tutarlıdır ve başvurucuların işçi-işveren ilişkilerindeki kabul edilebilir eleştirinin sınırlarını aştıkları sonucu temelsiz ya da makul bir olgusal dayanaktan yoksun olarak görülemez.



Vellutini ve Michel / Fransa

6 Ekim 2011

Bu dava, sendika liderlerinin işverenleri olan belediye başkanını aleni ve sert bir şekilde eleştirdikten sonra hakaretten mahkum olmalarıyla ilgilidir.

Mahkeme, başvurucuların sendika yöneticileri sıfatlarıyla ifade özgürlüğü hakkına müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, başvurucuların bir sendikanın temsilcileri sıfatıyla da olsa yorumlarının ifade özgürlüğü hakkı sınırları içinde kalmasını sağlamak, yani üçüncü kişilerin itibar ve haklarını koruma çıkarını göz önünde bulundurmak zorunda olduklarını gözlemleyerek, söz konusu broşürde belediye başkanından bahsedildiği anlaşılabiliyor olsa bile onun adının geçmediğine dikkat çekmiştir. Belediye başkanı sadece görevleriyle ilgili olarak eleştirilmiş ve kendisine karşı özel nitelikte hiçbir iddiada bulunulmamıştır. Mahkeme, bu bağlamda, siyasetçiler söz konusu olduğunda kabul edilebilir eleştirinin sınırlarının özel bir kişi için geçerli olandan daha geniş olduğunu yinelemiştir. Siyasetçiler kaçınılmaz olarak ve bilinçli bir şekilde her sözlerini ve eylemlerini hem gazetecilerin, hem de genel olarak kamunun yakın denetimine açık hale getirmişlerdir ve bunun sonucu olarak eleştiriye karşı daha fazla hoşgörü göstermek zorundadırlar.

Özel hayata saygı gösterilmesi hakkının bir yönü olarak itibarın korunması hakkı

Tarihi kişiler



Dzhugashvili / Rusya

9 Aralık 2014 (kabul edilebilirlik kararı)

Bu dava, Novaya Gazeta gazetesinde yayımlanan ve 1940'ta Katyń'de Polonyalı savaş esirlerinin vurulmasını ve eski Sovyet liderlerinin bu trajedide oynadıkları iddia edilen rolü konu alan yazılarla ilgilidir. Eski Sovyet lideri Joseph Stalin'in torunu olan başvurucu, dedesine hakaret edildiği iddiasıyla gazeteye dava açmış ama bir sonuç alamamıştır. Başvurucu Mahkeme önünde özellikle Moskova Bölge Mahkemesi'nin çok tanınan bir kişi olan dedesini itibarına karşı yapılan saldırılardan korumamasından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, ulusal mahkemelerin başvurucunun gizlilik hakları ile gazetecilikte ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurdukları tespitinde bulunarak, açıkça temelden yoksun olduğu gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. Mahkeme, bir kişinin ailesinin ölmüş bir üyesinin itibarına ilişkin yayınların belli durumlarda kişinin özel hayatını ve kimliğini etkileyebileceği ve dolayısıyla Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) kapsamına gireceği ilkesini kabul etmekle birlikte, itibarı ailesinin itibarının ayrılmaz bir parçası olarak 8. maddenin kapsamı içinde kalan özel bir kişiye hakaret ile kendilerini dış gözetime açan halka malolmuş kişilere yönelik meşru eleştiriler arasında ayrım yapmıştır. Bu davada, Mahkeme, özellikle, Novaya Gazeta'da yayımlanan yazıların büyük bir tarihi önem taşıyan bir olayla ilgili olduğunu ve gerek olayın, gerekse olaya karışan tarihi kişilerin, örneğin başvurucunun dedesinin, kaçınılmaz olarak kamusal gözetime ve eleştiriye açık kalacaklarını tespit etmiştir. Mahkeme, ayrıca, Rus mahkemelerinin, Avrupa Mahkemesi'nin içtihadını dikkate alarak, çatışan çıkarlar olan gazetecilerin ifade özgürlüğü ile başvurucunun özel hayatına ve dedesinin özel hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında dikkatle denge kurduğunu tespit etmiştir.

Tutuklu ya da hakkında ceza kovuşturması başlatılmış olan kişiler

White / İsveç

19 Eylül 2006

Bulunduğu iddia edilen yasadışı faaliyetleri halihazırda medyanın ilgi odağında bulunan tanınmış bir kişi olan başvurucu, İsveç'in iki büyük akşam gazetesinde başvurucunun, on yıl önce İsveç Başbakanı'nın öldürülmesi de dahil olmak üzere, çeşitli suçlarla itham edildiği bir dizi yazı yayımlanmasının ardından, İsveç mahkemelerinin adı ve itibarı için yeterli koruma sağlamamalarından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, yazı dizilerinde gazetelerin yapılmış çeşitli suçlamaları özetlemeye çalıştıklarına, bu özetin mümkün olduğunca dengeli bir şekilde yapıldığına ve gazetecilerin iyi niyetle hareket ettiklerine dikkat çekmiştir. Mahkeme, İsveç mahkemelerinin davayı kapsamlı bir şekilde inceledikleri ve ilgili çatışan çıkarları dengeledikleri değerlendirmesini de yapmıştır. Mahkeme, bu davada, ulusal mahkemelerin söz konusu bilgileri yayımlamaktaki kamu yararının başvurucunun itibarının korunması hakkına ağır bastığı hükmüne varmakta haklı gerekçelere dayandıklarını tespit etmiştir. Sonuç olarak, İsveç Devleti'nin başvurucunun haklarının yeterli derecede korunmasını sağlamak açısından bir hatası yoktur.



A. / Norveç (Başvuru no. 28070/06)

9 Nisan 2009

Bu dava, başvurucunun 2000 yılında iki genç kızın tecavüze uğraması ve öldürülmesi olayıyla (Baneheia davası adı verilen davayla) ilgili ilk incelemelere ilişkin, kendisini de olaya karışmış olarak gösteren haberleri yayımlaması nedeniyle bir gazeteye açtığı hakaret davasının olumsuz sonuçlanması konusundaki şikayetiyle ilgilidir. Başvurucu cinayetlerle ilgili olarak sorgulanmış, ama 10 saat sonra serbest bırakılmıştır ve sonradan bu suçlardan dolayı başka iki adam mahkûm edilmiştir.

Mahkeme, Norveç mahkemelerinin gazetenin ifade özgürlüğü ile başvurucunun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir denge kurmayı başaramadıkları tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, haberin yanlış bir şekilde başvurucunun zanlı olduğuna işaret eden olgular bulunduğu fikrini aktardığı değerlendirmesini yapmıştır. Basının halka bilgi sunma ve halkın da bu bilgileri alma hakkının bulunduğu tartışmasız olsa da, bu değerlendirmeler başvurucu aleyhindeki hakaret niteliğindeki iddiaları ve bunun sonucunda başvurucunun göreceği zararı haklı çıkarmamaktadır. Başvurucu, üstelik de rehabilitasyon ve yeniden topluma entegrasyon sürecinden geçtiği bir dönemde, fotoğraflarını çekmek ve kendisiyle röportaj yapmak isteyen gazeteciler tarafından ciddi derecede rahatsız edilmiştir. Bu gazete haberlerinin sonucunda işine devam edememiş, evinden ayrılmak zorunda kalmış ve sosyal olarak dışlanmıştır. Dolayısıyla, söz konusu yayınlar başvurucunun itibarını ve onurunu ciddi biçimde zedelemiştir ve özellikle onun ahlaki ve psikolojik bütünlüğüne ve özel hayatına zarar vermiştir.

Özel kişiler

Sanchez Cardenas / Norveç

4 Ekim 2007

Başvurucu, 1995 yılında, iki oğlunun annesi olan kadından ayrılmıştır. Haziran 1997'de, annenin polise başvurucunun çocuklardan birini cinsel olarak istismar etmekle suçladığı iddialarda bulunmasının ardından başvurucunun çocuklara erişimiyle ilgili bir ihtilaf ortaya çıkmıştır. Bu iddialarla ilgili soruşturma 1998'de sona erdirilmiştir. Başvurucu, 2002'de Yüksek Mahkeme'nin çocuklarına erişim hakkını reddettiği bir kararın haksızlığından şikayetçi olmuş ve özellikle karardaki bir bölümün oğlunu istismar ettiği şüphesinin tasdik edilmesi anlamına geldiğini iddia etmiştir. Ayrıca, cinsel istismarcı olmakla yaftalandığı için, anksiyete ve depresyon sorunları yaşadığı ve bu durumun doktor raporlarıyla da desteklendiği iddiasında bulunmuştur.

Mahkeme, Yüksek Mahkeme kararındaki dava konusu olan bölümün, mevcut koşullar çerçevesinde yeterince gerekçelendirilmediği ve hedeflenen amaçlar açısından orantısız olduğu tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Özellikle, Yüksek Mahkeme'nin söz konusu istismar olayının gerçekleşmiş olabileceğine değindiği ve böylece başvurucunun ciddi bir suç işlemiş olduğu yönündeki kendi şüphesini teyit ettiği halde neden bu konu üzerinde daha fazla durmaya gerek duymadığı açık değildir. Mahkeme'nin görüşüne göre, söz konusu mahkeme ya cinsel istismar meselesini tam olarak ele almalı (yani delilleri inceleyerek bir dayanağı olan bir sonuca ulaşmalı) ya da bu konuyu tamamen bir kenara bırakmalıydı. Başvurucunun davranışlarına ilişkin olarak alınmış böylesine üst düzeyde bir adlî karar, onun damgalanmasına yol açmış, onuru ve itibarı üzerinde önemli bir etki yaratmış ve özel ve aile hayatına zarar vermiştir.



Polanco Torres ve Movilla Polanco / İspanya

21 Eylül 2010

Başvurucular 1998'de ölen üst düzey bir hâkimin karısı ve kızıdır. Dava 1994'te ulusal günlük gazete El Mundo'da yayımlanan ve eski bir muhasebecinin yorumlarına dayanarak birinci başvurucuyu bir şirketle yürütülen usulsüz işlere karışmakla suçlayan bir yazıyla ilgilidir. Başvurucular, İspanya mahkemelerinin El Mundo lehine karar vererek kendilerinin onurunu ve iyi şöhretini ihlal ettiklerini iddia etmişlerdir.

Mahkeme, İspanya Anayasa Mahkemesi'nin ulusal gazetenin bilgi aktarma hakkına başvurucuların itibarının korunması hakkından daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği tespiti için yeterli gerekçe öne sürdüğü ve, buna uygun olarak, Anayasa Mahkemesi'nin çatışan çıkarların dengelenmesinde takdir payının dışına çıktığı sonucuna ulaşmak için hiçbir neden olmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, dava konusu olan yazının tarafsız bir haberin özelliklerini taşıdığını, hem eski muhasebecinin açıklamalarına, hem de hâkimin karısının bu açıklamaları reddetmesine yer verdiğini gözlemlemiştir. Ayrıca, sırf ilgili kişiler bir yazıdaki iddiaları reddettiği için o yazının yayımlanması önlenemez. Gazeteci açısından ulaşabildiği kaynakları esas almak makuldür ve gazeteci yazısının içerdiği iddiaların doğruluğunu araştırmak için yeterli önlemleri almıştır.



Mikolajová / Slovakya

18 Ocak 2011

2000 yılında başvurucunun kocası polise şikayette bulunup karısının kendisini dövdüğünü ve yaraladığını iddia etmiştir. Ama, sonradan, başvurucunun kocası karısına karşı ceza davası açılmasını kabul etmediği için dava düşmüştür. Başvurucu, polisin olayla ilgili olarak hazırladığı ve soruşturma çerçevesinde başvurucunun bir suç işlediği görülmekle birlikte mağdur kabul etmediği için ceza davasının açılmadığını bildirdiği kararından dolayı şikayetçi olmuştur. Başvurucu, bir buçuk yıl sonra, bir sağlık sigortası şirketi kocasının onun neden olduğu yaralanmaların ardından gördüğü tıbbi tedavinin masraflarını karşılamasını talep ederken değinince bu karardan haberdar olmuştur.

Mahkeme, Slovakya yetkili makamlarının başvurucunun 8. madde hakları ile Devletin polis kararının hükümlerini ve üçüncü bir kişiye ifşa edilmesini gerekçelendirmek konusunda esas aldığı tüm çıkarlar arasında adil bir denge kurmayı başaramadıkları tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, polis kararının olayın olgusal boyutunun açıklanması olarak formüle edildiğini ve dolayısıyla polisin başvurucuyu iddia edilen suçtan sorumlu olarak gördüğünü gösterdiğini gözlemlemiştir. Başvurucu hiçbir zaman bir suçla itham edilmiş olmamakla birlikte, belki de sınırsız bir süre için kayıtlara bir suçlu olarak geçmiştir ve bu durum onun itibarına zarar vermiş olmalıdır. Ayrıca, Mahkeme, başvurucunun dava konusu olan polis kararının sonradan geri çekilmesi ya da açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için başvurabileceği hiçbir çözüm yolu olmaması açısından usule ilişkin herhangi bir korumanın mevcut olmamasına da dikkat çekmiştir.



Ageyevy / Rusya

18 Nisan 2013

2008'de, evli bir çift olan başvurucular iki küçük çocuk (bir oğlan ve bir kız) evlat edinmişlerdir. Mart 2009'da oğlanın evde ciddi bir şekilde yandığı ve tedavi için hastaneye götürülmek zorunda kaldığı bir olayın ardından yetkili makamlar istismardan şüphelendikleri için çocukları koruma altına almışlardır. Anne, özellikle, oğluna kötü muamele gösterdiğini iddia eden medya haberleri için açtığı hakaret davalarında Rusya mahkemelerinin onun itibarını koruyamadıklarından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, ilgili medya şirketi aleyhine açılan hakaret davalarında Rusya mahkemelerinin medya şirketinin ifade özgürlüğünün korunmasının annenin itibarının ve masumiyet karinesi hakkının korunması haklarına ağır basmasına ilişkin olarak öne sürdüğü gerekçelerden ikna olmadığı için, mahkemelerin bu davalarda annenin itibar hakkını koruyamamaları açısından Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Özellikle, ulusal mahkemelerin hakaret davalarında masumiyet karinesi hakkına herhangi bir önem vermiş oldukları açık değildir. Mahkemeler gazetecilerin iyi niyetle hareket edip etmediklerini ve gazetecilik etiğine uygun şekilde güvenilir ve doğru bilgiler sağlayıp sağlamadıklarını da ayrıntılı bir şekilde incelememişlerdir. Ayrıca, dava dosyasında gazetecilerin iyi niyetle hareket etmediklerini düşündürecek herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte, gazetecilerin olayı nesnel ve titiz bir şekilde aktarmak için gerekli adımları atmadıkları ve bunun yerine olayın ardındaki gerçeği abartmaya ya da aşırı basitleştirmeye çalıştıkları açıktır.



Popovski / Makedonya

31 Ekim 2013

Bu dava, başvurucu hakkında günlük bir gazetede yayımlanan ve başvurucunun bir traktör çaldığının iddia edildiği bir yazıyla ve ardından açılan hakaret davalarıyla ilgilidir. Başvurucu, özellikle, ulusal mahkemelerin, kendisine hakaret ettiğini iddia ettiği kişilerin duruşmaya katılmalarını sağlamayarak, söz konusu yazıyla önemli ölçüde zarar gören itibarını koruyamamış olmalarından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, ceza kanunu mekanizmasının başvurucunun davasında uygulanma biçiminin davalı Devletin 8. madde kapsamında ortaya çıkan, başvurucunun özel hayatına, özellikle de itibarına saygı gösterilmesi hakkına etkin bir şekilde saygı gösterilmesini sağlamak şeklindeki pozitif yükümlülüklerinin ihlalini teşkil edecek ölçüde hatalı olduğu tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir.



Putistin / Ukrayna

21 Kasım 2013

Bu dava, 1942'de Kiev'de Ukraynalı futbolcular ile Alman Luftwaffe üyeleri arasında oynanan efsanevi "Ölüm Maçı" hakkında yazılmış bir yazıyla ilgilidir. Başvurucu, söz konusu yazıda maçta oynayan babasının işbirlikçi olduğu ima edilerek onun itibarının zedelendiğini öne sürmüştür. Başvurucu, Ukrayna mahkemelerinin yazının düzeltilmesi taleplerini reddederek kendisinin ve ailesinin itibarını koruyamadıklarını iddia etmiştir.

Mahkeme, Ukrayna mahkemelerinin başvurucunun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkı ile gazetenin ve gazetecinin ifade özgürlüğü hakkı arasında adil bir denge kurdukları tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, mahkemelerin bazen ölenlerin haklarını korumak zorunda olabildiklerini gözlemlemiştir. Ayrıca, bir kişinin ailesinin ölmüş bir üyesinin itibarının o kişinin özel hayatını ve kimliğini etkileyebileceğini ve dolayısıyla 8. maddenin kapsamına girdiğini de kabul etmiştir. Bununla birlikte, bu davada başvurucu yayından sadece uzaktan etkilenmiştir, çünkü yazıda babasının adı hiç geçmemektedir ve babasının işbirlikçi olduğu doğrudan ima edilmemektedir.



Jelševar ve Diğerleri / Slovenya

11 Mart 2014 (kabul edilebilirlik kararı)

Bu dava, dört başvurucunun, ölmüş annelerinin yaşadıklarından esinlenilerek geliştirilmiş bir kurgusal karakterin hikâyesinin anlatıldığı bir kitabın yayımlanması nedeniyle itibarlarının etkilenmesi konusunda şikayetçi olmalarıyla ilgilidir. Başvurucular, özellikle, Anayasa Mahkemesi'nin kendi özel ve aile hayatlarına saygı gösterilmesi hakları ile romanın yazarının ifade özgürlüğü hakkı arasında adil bir denge kuramamasından şikayetçi olmuşlardır.

Mahkeme, bu davada başvurucuların itibarının ciddi şekilde etkilenmediği tespitinde bulunarak başvurunun Sözleşme'nin 8. maddesi (özel hayata saygı gösterilmesi hakkı) kapsamında açıkça temelden yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. Mahkeme, özellikle –hikâyenin ortalama bir okur tarafından gerçek ya da kırıcı olarak algılanıp algılanmayacağının değerlendirilmesi de dahil olmak üzere– Slovenya mahkemelerinin yaklaşımının makul ve kendi içtihadıyla tutarlı olduğu değerlendirmesini yapmıştır. Bu nedenle, Mahkeme çatışan çıkarlar, yani başvurucuların özel ve aile hayatlarına saygı gösterilmesi hakkı ile yazarın ifade özgürlüğü hakkı arasında adil bir dengenin kurulduğu sonucuna ulaşmıştır.



Sõro / Estonya

3 Eylül 2015

Bu dava, başvurucunun Sovyet döneminde SSCB Devlet Güvenlik Komitesi'nde (KGB) sürücü olarak çalışması konusundaki bilgilerin 2004'te Estonya Resmi Gazetesi'nde yayımlanmasına ilişkin şikayetiyle ilgilidir.

Mahkeme, Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Müdahale, özellikle, başvurucunun sürücü olarak KGB'de çalışması hakkındaki bilgilerin onun itibarını etkilediğini ve dolayısıyla onun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına bir müdahale oluşturduğunu gözlemlemiştir. Bu müdahalenin İfşa Yasası'na dayanması açısından yasalara uygun olduğu ve 8. maddenin amacı, yani ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin korunması, kargaşanın önlenmesi ve üçüncü kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması açısından meşru bir amaç hedeflediği kabul edilmektedir. Bununla birlikte, Mahkeme, başvurucunun davasında alınan tedbirin hedeflenen amaçlar açısından orantısız olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, bu açıdan, özellikle, ilgili ulusal mevzuat çerçevesinde –başvurucunun durumunda olduğu gibi sürücüler de dahil olmak üzere– eski güvenlik servislerinin tüm çalışanları hakkındaki bilgilerin bu kişilerin hangi görevi yerine getirdiklerine bakılmaksızın yayımlandığına dikkat çekmiştir. Bu davada, İfşa Yasası başlı başına başvurucunun istihdamına herhangi bir kısıtlama getirmemekle birlikte, başvurucunun kendisinin verdiği bilgilere göre başvurucu çalışma arkadaşlarının aşağılamalarına maruz kalmış ve işinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Yasa tarafından böyle bir sonuç hedeflenmemiş olsa da, bu durum başvurucunun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına müdahale edilmesinin ne kadar ciddi sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.

Profesyoneller

İşadamları

Pipi / Türkiye

12 Mayıs 2009 (kabul edilebilirlik kararı)

Bu davada, bir işadamı olan başvurucu, itibarına zarar veren bir gazete yazısı ve bir televizyon programı hakkında şikayetçi olmuştur. Başvurucu, özellikle, söz konusu bilgileri yayımlamanın, özellikle de yorumlar gerçeği yansıtmadığı ve kamuoyunu herhangi bir şekilde ilgilendirmediği için, özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına haksız bir müdahale anlamına geldiğini iddia etmiştir.

Mahkeme, açıkça temelden yoksun olduğu gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. Mahkeme, söz konusu yazı ve programla ilgili olarak, özellikle bu yayınların adlî bir olaya dayanan ve söz konusu medya organları için tipik bir durum olarak söylenti şeklinde sunulan bir dizi spekülasyon aktardığını, ama bu bilgilerin başvurucunun hayatının tamamen kişisel ayrıntılarıyla ilgili ve bu hayatını rahatsız edici ve sürekli bir müdahalenin sonucu olmadığını gözlemlemiştir. Dolayısıyla bu tür bilgiler, başvurucunun özel hayatı için kişisel bütünlüğüne zarar verecek ciddiyette bir müdahale oluşturmuş olamaz ve sadece başvurucunun itibarı etkilenmiş olabilir. Mahkeme, Türk mahkemelerinin bu konuda benimsedikleri görüşü incelediğinde, mahkemelerin Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkının) anlamı çerçevesinde, başvurucunun özel hayatının korunması hakkının ağırlığı ile Sözleşme'nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğünün) ışığında söz konusu medya organlarının çatışan çıkarlarını teraziye koyarak karşılaştırırken takdir paylarını aştıklarını düşündürecek bir durum bulunmadığını tespit etmiştir.



Gazeteciler

Pfeifer / Avusturya

15 Kasım 2007

Viyana Yahudi cemaatinin resmi dergisinin genel yayın yönetmeni olan başvurucu, Yahudilerin 1933'te Almanya'ya savaş ilan ettiklerini iddia eden ve Nazi rejiminin suçlarını önemsiz göstermeye çalışan bir makale yazan bir öğretim üyesini şiddetli bir şekilde eleştiren bir yorum yazısı yayımlamıştır. Bu öğretim üyesine karşı dava açılmış ve öğretim üyesi duruşması için belirlenen tarihten kısa bir süre önce intihar etmiştir. Başvurucu, Avusturya mahkemelerinin, başka bir derginin genel yayın yönetmeninin yaptığı hakaret niteliğindeki açıklamalara karşı itibarını korumadığını iddia etmiştir. Bahsi geçen kişi, özellikle, başvurucunun ve başkalarının öğretim üyesinin peşine düşerek onu ölüme sürüklediklerini belirtmiştir.

Mahkeme, Avusturya mahkemelerinin ifade özgürlüğünün korunmasının başvurucunun itibarının korunması hakkına ağır bastığına dair öne sürdükleri gerekçelerden ikna olmadığı için, Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, bir kamusal tartışma bağlamında bile, bir kişinin itibarının onun kişisel kimliğinin ve psikolojik bütünlüğünün bir parçasını oluşturduğunu ve dolayısıyla onun "özel hayat"ının kapsamına girdiğini gözlemlemiştir. Ulusal mahkemeler dava konusu olan açıklamanın, yeterli olgusal dayanağa sahip olduğu için hakaret niteliği taşımayan bir değer yargısı olduğu değerlendirmesini yapmıştır. Açıklama başvurucunun eylemleri ile öğretim üyesinin intiharı arasında açıkça bir nedensellik bağlantısı kurduğu için Mahkeme bu değerlendirmeden ikna olmamıştır. Bu tür bir bağlantı spekülatif bir konu değil, kanıtlanması mümkün olan bir olgudur ve bu olgunun varlığı için hiçbir kanıt sunulmamıştır. Ayrıca, şok edici ya da kırıcı ifadelerin bile ifade özgürlüğü hakkı tarafından korunduğu doğru olmakla birlikte, buradaki açıklama başvurucunun sonuçta öğretim üyesini intihara sürüklediğinin iddia edilmesi açısından onu suç teşkil eden davranış anlamına gelecek eylemlerle itham ederek kabul edilebilir sınırların dışına çıkmıştır.



Sipoş / Romanya

3 Mayıs 2011

Bu dava, Romanya Devlet Televizyonu kanalının yönetiminin başvurucuyu yapımcısı ve sunucusu olduğu bir programdan aldıktan sonra yayımladığı bir basın bülteniyle ilgilidir. Başvurucu basın bülteninin itibar hakkını ihlal ettiğini ve Romanya mahkemeleri tarafından kınanması gerektiğini iddia etmiştir.

Mahkeme, başvurucunun şikayetçi olduğu iddiaların kabul edilebilir sınırın dışına çıktığı ve Romanya mahkemelerinin başvurucunun itibar hakkının korunması ile Sözleşme'nin 10. maddesi tarafından korunan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kuramadıkları tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir.



Hâkimler

Özpınar / Türkiye

19 Ekim 2010

Başvurucu, başka konuların yanı sıra, başvurucunun birden fazla erkekle yakın ilişki içinde olduğu iddiasıyla, dış görünüşüyle ve işe sürekli olarak geç gelmesiyle ilgili bir disiplin soruşturmasının ardından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kararıyla hâkimlik görevinden alınmıştır. Başvurucu, özellikle, onuruna ve itibarına zarar veren söylentilere ve suçlamalara dayanılarak işten çıkarıldığını iddia etmiştir.

Mahkeme başvurucuyu görevden alma kararının doğrudan onun gerek mesleki gerekse özel hayatındaki davranışlarıyla ilgili olduğunu gözlemlemiştir. Ayrıca, başvurucunun itibarı zarar görmüştür. Dolayısıyla, başvurucunun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına bir müdahale söz konusudur ve hâkimlerin kararlarının bağımsızlığını ve verdikleri kararların ağırlığını koruyabilmeleri için ölçülü davranma görevleriyle bağlantılı olarak bu müdahalenin meşru bir amacı olduğu söylenebilir. Mahkeme, bu davada başvurucunun özel hayatına müdahalenin hedeflenen meşru amaç açısından orantılı olmadığı tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, davranışları yargının imajını ya da itibarını lekelediği takdirde hâkimlerin etik yükümlülüklerinin özel hayatlarının önüne geçebileceğine dikkat çekmektedir. Bununla birlikte, başvurucu, 8. maddenin sağladığı korumadan yararlanmaya hakkı olan özel bir kişi olmaya devam etmektedir ve, kendisine atfedilen davranışların belli yönleri görevden alınmasını haklı çıkarsa bile, soruşturmada bu suçlamalar kanıtlanmamıştır ve başvurucunun mesleki faaliyetleriyle bağlantılı olmayan pek çok eylemi dikkate alınmıştır.



Oleksandr Volkov / Ukrayna

9 Ocak 2013

Bu dava, bir Yüksek Mahkeme Hâkiminin işten çıkarılmasıyla ilgilidir. Başvurucu özellikle hâkimlik görevinden alınmasının özel ve mesleki hayatına bir müdahale olmasından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, özellikle, başvurucunun hâkimlik görevinden alınmasının onun başka kişilerle arasında olan, mesleki nitelikte olan ilişkiler de dahil olmak üzere, çok çeşitli türdeki ilişkilerini etkilediğini gözlemlemiştir. Benzer şekilde, bu durum onun "yakın çevre"sini de etkilemiştir, çünkü başvurucunun işini kaybetmesinin muhtemelen onun ve ailesinin maddi durumu üzerinde somut sonuçları olmuştur. Ayrıca, başvurucunun işten çıkarılmasının nedeninin yargı yeminini çiğnemek olarak gösterilmesi onun mesleki itibarının da etkilendiği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, başvurucunun işten çıkarılması, Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) anlamı çerçevesinde onun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına bir müdahale oluşturmaktadır. Başvurucunun davasında Mahkeme, başvurucunun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına müdahalenin yasal olmadığı; müdahalenin iç hukuka uygun olmadığı ve, ayrıca, geçerli iç hukukun öngörülebilirlik ve keyfiliğe karşı gerekli korumanın sağlanması gerekliliklerini karşılamadığı tespitinde bulunarak 8. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir.



Avukatlar

Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin