European union council of europe joint project


Wegrzynowski ve Smolczewski / Polonya



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə7/11
tarix29.10.2017
ölçüsü0,84 Mb.
#21085
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Wegrzynowski ve Smolczewski / Polonya

16 Temmuz 2013

Bu dava, iki avukatın, itibarlarına zarar veren –ve daha önce görülen iftira davalarında Polonya mahkemelerinin yetersiz bilgiye dayandığına ve avukatların haklarını ihlal ettiğine hükmettiği– bir gazete yazısının gazetenin web sitesinde kamunun erişimine açık olmaya devam ettiği yönündeki şikayetiyle ilgilidir.

Mahkeme, Polonya mahkemelerinin bir yanda halkın bilgiye erişim hakkı ile diğer yanda başvurucunun itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurdukları tespitinde bulunarak, ikinci başvurucuyla ilgili olarak, Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, itiraz konusu yazının gazetenin arşivinden tamamen çıkarılmasının orantısız olacağı değerlendirmesini yapmıştır; aynı zamanda, başvurucu çevrimiçi yazıya lehine çıkan mahkeme kararlarına atıfların eklenmesi talebinde bulunmamıştır.

Mahkeme, ayrıca, şikayetini gereken zaman sınırları içinde, yani Polonya mahkemelerinin son kararını takip eden altı aylık sürede yapmadığı için birinci başvurucunun şikayetinin kabul edilemez olduğunu açıklamıştır.

Polis memurları

Kyriakides / Kıbrıs ve Taliadorou ve Stylianou / Kıbrıs

16 Ekim 2008

Başvurucular, amir rütbesine ulaştıkları Kıbrıs polis teşkilatından emekli olmuşlardır. Davalar, başvurucuların işkence iddialarının bütünlüklerine ve itibarlarına verdiği zarar için alacakları tazminatın Kıbrıs Yüksek Mahkemesi tarafından iptal edilmesiyle ilgilidir. Basında geniş bir şekilde yer alan bir kararla polis teşkilatından çıkarılan başvurucular sonradan eski görevlerine iade edilmişlerdir.

Her iki davada da Mahkeme Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurucuların bütünlük ve itibarlarına verilen zarar için tazminat talep etmelerine dayanak oluşturan Anayasa hükmünü yorumlamak Mahkeme'nin görevi olmamakla birlikte, Mahkeme, Kıbrıs Yüksek Mahkemesi'nin manevi tazminat kararını bozma kararı için yeterli bir açıklama sunmadığını tespit etmiştir ve başvurucuların 8. maddeden doğan haklarını etkileyen bir konuyla ilgili olarak kapsamlı bir değerlendirmenin olmamasının kabul edilebilir takdir payına girmediğine dikkat çekmiştir. Dolayısıyla, bu davada Devlet'in usule ilişkin yükümlülüklerinin bir ihlali mevcuttur.



Öğretmenler ve üniversite öğretim üyeleri

Ion Cârstea / Romanya

28 Ekim 2014

Bu dava, yerel bir gazetede, bir üniversite öğretim üyesi olan başvurucu hakkında, 19 yıl önce onun cinsel hayatına ilişkin bir olayın ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı ve onun rüşvet, şantaj, çocukların cinsel istismarı ve cinsel sapkınlıkla suçlandığı bir yazının yayımlanmasıyla ilgilidir. Başvurucu, yazının ve yazıya eşlik eden resimlerin yayımlanmasının ardından ulusal mahkemelerin onun itibarını korumadıklarını iddia etmiştir. Başvurucu, özellikle, mahkemelerin şikayetini değerlendirirken yazıda yer verilen olguların doğruluğunu denetlemediklerini bildirmiştir.

Mahkeme, Romanya mahkemelerinin gazetecinin ifade özgürlüğü hakkı ile başvurucunun özel hayatına saygı gösterilmesi hakkını titiz bir şekilde dengelemedikleri tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Özellikle, itiraz konusu olan yazının ve ona eşlik eden fotoğrafların başvurucunun onuruna ve itibarına ciddi bir şekilde zarar verdiği ve onun psikolojik bütünlüğü ve özel hayatı için zararlı olduğu konusunda şüphe etmek için fazla neden yoktur. Mahkeme, ulusal mahkemelerin yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkıda bulunup bulunmadığı ve başvurucunun halka malolmuş bir kişi olarak görülmesinin gerekip gerekmediği sorularına gerekli önemi verdiği konusunda da ikna olmamıştır.

Halka malolmuş ya da siyasi kişiler

Petrina / Romanya

14 Ekim 2008

Eski devlet güvenlik servisinin ("Securitate") arşivlerindeki bilgilere erişimle ilgili bir yasa tasarısının tartışıldığı bir televizyon programında ve daha sonra bir mizah dergisinde yayımlanan iki yazıda, bir siyasetçi olan başvurucunun eskiden bir Securitate ajanı olduğu iddia edilmiştir. Başvurucu, karalayıcı yorumlar ve hakaret için ilgili gazeteciler aleyhine iki suç duyurusunda bulunmuştur. Gazetecilerin ulusal mahkemelerde beraat etmelerinin ardından başvurucu onuruna ve iyi şöhretine saygı gösterilmesi hakkının ihlal edildiğinden şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, Romanya mahkemelerinin ifade özgürlüğünün korunmasının başvurucunun itibarından önce geldiğini göstermek için sundukları gerekçeleri tatmin edici bulmadığı için, Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Romanya mahkemeleri bu nedenle söz konusu olan çatışan çıkarlar arasında adil bir denge kuramamışlardır. Mahkeme, özellikle, derginin hiciv ağırlıklı olmasına rağmen, başvurucunun herhangi bir zamanda Securitate'ye mensup olduğunun hiçbir kanıtı sunulmadığı için, söz konusu yazıların başvurucu için kırıcı olabileceğine dikkat çekmiştir. Ayrıca, dava konusu olan yorumlar başvurucunun mesleğiyle değil, doğrudan kişiliğiyle ilgili suçlamalar içermektedir. Bu çerçevede, bu, gazetecilerin basın özgürlüğü bağlamında kendilerine izin verilen belli abartı ya da provokasyon alanından yararlandıkları bir durum değildir. Ayrıca, Mahkeme'ye göre, gazetecilerin iddiaları, başvurucuyu eski rejime hizmet etmek için bir siyasi polis aracı olarak baskı ve terörü kullanan bir gruba mensup olmakla suçlayarak kabul edilebilir sınırların dışına çıkmaktadır. Bunlara ek olarak, ilgili dönemde halkın Securitate dosyalarına erişimine izin veren bir yasal çerçeve yoktur ve bu durumdan başvurucuyu sorumlu tutmak mümkün değildir.



Karakó / Macaristan

28 Nisan 2009

Bir Parlamento Üyesi olan başvurucu, 2002 parlamento seçimleri sırasında başvurucunun kendi ilindeki önemli kararlarla ilgili tutumunu eleştiren bir el ilanı dağıtan başka bir siyasetçi hakkında yaptığı suç duyurusunu işleme koymayı reddeden Macar yetkili makamlarının özel hayat hakkını korumamalarından şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, başka bir siyasetçi tarafından başvurucu aleyhinde yapılan söz konusu olumsuz yorumların iç hukuka ve Sözleşme'ye uygun olduğu tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edilmediğine karar vermiştir. Başvurucu, itibarını lekelediğini iddia ettiği yayının özel hayatı üzerinde kişisel bütünlüğüne zarar verecek derecede ciddi bir hasar yarattığını kanıtlayamamıştır. Başvurucunun sadece itibarı söz konusudur. Ulusal mahkemeler söz konusu siyasetçiye dağıttığı el ilanında yaptığı yorumlardan dolayı bir yaptırım getirmiş olsalardı, onun ifade özgürlüğünü haksız bir şekilde kısıtlamış ve dolayısıyla onun Sözleşme'nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) çerçevesindeki haklarının ihlal edilmesine yol açmış olacaklardı.



Petrenco / Moldova Cumhuriyeti

30 Mart 2010

Başvurucu, olaylar sırasında, Moldova Cumhuriyeti Tarihçiler Birliği'nin Başkanı ve bir üniversite profesörüydü. Başvurucu, Nisan 2002'de Moldova Devleti'nin resmi gazetesinde kendisinin KGB'yle işbirliği yaptığını ima eden açıklamaların yayımlanması sonucunda itibarının zarar görmesinden şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, Moldova mahkemelerinin gazetenin ve itiraz konusu yazının yazarının ifade özgürlüğü hakkının korunması için öne sürdükleri nedenlerin başvurucunun itibarına saygı gösterilmesi hakkını daha geri plana itmek için yetersiz olduğu tespitinde bulunarak Sözleşme'nin 8. maddesinin (özel hayata saygı gösterilmesi hakkının) ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle, yazının önemli bir kamu yararı içeren canlı bir tartışma bağlamında yayımlandığını ve halka malolmuş bir kişi olan başvurucunun özel bir yurttaşa göre daha fazla kamusal gözetime ve eleştiriye katlanmak zorunda olduğunu gözlemlemiştir. Dolayısıyla, yazının genel tonu ve hakaretamiz dili başlı başına başvurucunun itibarına saygı gösterilmesi hakkını ihlal etmemektedir. Bununla birlikte, yazı, aslında sadece yazarın spekülasyonu olmasına rağmen, kanıtlanmış bir gerçekmiş gibi başvurucunun KGB'yle işbirliği yaptığını ima ederek genel çıkarı ilgilendiren bir tartışma bağlamında kabul edilebilir yorumların sınırının dışına çıkmıştır.



Hoon / Birleşik Krallık

13 Kasım 2014 (kabul edilebilirlik kararı)

Bu dava, parlamentonun yetkili makamlarının, daha önceden bakanlık yapan ve bir gazetecinin olası bir iş ortağı gibi davranarak yürüttüğü gizli bir operasyonun hedefi olan başvurucu hakkında yürüttükleri soruşturmayla ilgilidir. Gizli operasyon sırasında, başvurucunun bakan ve NATO Genel Sekreteri'nin özel danışmanı olarak görev yaptığı dönemlerde elde ettiği bilgileri ve bağlantıları belli bir para karşılığında kullanmaya hazır olduğunu söylediği kayıt altına alınmıştır. Daha sonra bu olayın ayrıntıları bir gazetede ve bir televizyon belgeselinde yayımlanmıştır. Parlamento'daki muhalefetten bir üyenin yaptığı resmi şikayetin ardından Parlamento Standartlar Komiseri yayımladığı raporda başvurucunun Parlamento Üyeleri İçin Davranış Kurallarını ihlal ettiği ve Parlamento'nun itibarına gölge düşürdüğü tespitinde bulunmuştur. Başvurucu, özellikle, Komiser'in kendi aleyhinde aldığı, Standartlar ve Ayrıcalıklar Komitesi ve Avam Kamarası tarafından onaylanan ve geniş bir şekilde halka duyurulan kararlardan şikayetçi olmuştur.

Mahkeme, başvurunun kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. Başvurucunun Sözleşme'nin 8. maddesi (özel hayata saygı gösterilmesi hakkı) kapsamındaki şikayetiyle ilgili olarak, Mahkeme başvurucunun özel hayatına müdahalenin, yani soruşturmanın ve raporun başvurucunun itibarına verdiği zararın, kamunun söz konusu davadan ve sonucundan haberdar olmaktaki çıkarları açısından orantılı olduğu konusunda tatmin olmuştur. Mahkeme, bu davada, özellikle, Britanya hukukundaki parlamenterlerin dokunulmazlığı kuralı nedeniyle itibar hakkı için yasal korumanın düzeyinin azalmasının Sözleşme'ye Taraf Devletlerde, Avrupa Konseyi'nde ve Avrupa Birliği'nde genel kabul gören kurallarla uyumlu olduğuna ve bu kuralları yansıttığına ve ilke olarak özel hayata saygı gösterilmesi hakkı için orantısız bir kısıtlama olarak görülemeyeceğine dikkat çekmiştir. Her durumda, gazete yazısının ve televizyon programını sonucunda müdahaleyle ilgili olgular zaten kamusal alandaydı ve başvurucu gazeteye ve televizyon yayıncısına dava açarak iddia edilen olgulara karşı çıkabilirdi. Mahkeme, söz konusu parlamento yargılamalarının başvurucunun medenî haklarını belirlemediği ve bu haklarla ilgili bir ihtilafa yol açmadığı için bir adil yargılama hakkı başvurusu hakkı doğurmadığı tespitinde bulunarak başvurucunun Sözleşme'nin 6. maddesi (adil yargılanma hakkı) kapsamındaki şikayetini de reddetmiştir.









Basın Birimi

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

Tematik Bilgi Notu – Kişimin İmajını Koruma Hakkı

Mart 2016

Bu Bilgi Notu Mahkeme’yi bağlamamaktadır ve sınırlayıcı değildir

Kişinin imajını koruma hakkı

“[Bir] kişinin imajı, o kişinin kendine mahsus özelliklerini ortaya koyduğu ve kişiyi başkalarından ayırdığı için kişiliğinin başlıca niteliklerinden birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, kişinin imajını koruma hakkı, kişisel gelişimin olmazsa olmaz öğelerinden biridir. Esasen, kişinin söz konusu imajın kullanımını denetleme hakkını gerektirmektedir; buna söz konusu imajın yayımlanmasını reddetme hakkı da dahildir ...” (von Hannover/Almanya (no. 2), 7 Şubat 2012 tarihli Büyük Daire kararı, § 96).

“[İ]fade özgürlüğü fotoğrafların yayınını da içerir ... Bu alan başkalarının hak ve itibarlarının korunmasının özel önem arz ettiği bir alandır, zira fotoğraflar bir kişi veya ailesi hakkında son derece kişisel ya da hatta mahrem bilgiler içerebilmektedir ...” (von Hannover/Almanya (no. 2), 7 Şubat 2012 tarihli Büyük Daire kararı, § 103).

Kamuya mal olmuş kişiler veya siyasetçiler



von Hannover/Almanya (Başvuru no. 59320/00)

24 Haziran 2004

Başvurucu Prenses Caroline von Hannover, Alman dergilerinde çıkmış olan özel hayatıyla bağlantılı iki fotoğraf serisinin, özel hayatının ve kişisel imajının korunması hakkını ihlal etmesi sebebiyle başka yerlerde yayımlanmasını engellemek amacıyla bir tedbir kararı alınması için Alman mahkemelerine başvurmuştu. Fotoğraflar Alman mahkemeleri huzurunda üç ayrı yargılamaya konu edilmiş, bu yargılamalar 1995 yılında Federal Yüksek Mahkeme tarafından ve 1999 yılında Federal Anayasa Mahkemesi tarafından verilen, başvurucunun taleplerinin reddedildiği çığır açıcı kararlarla sonuçlanmıştır. Başvurucu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi huzurunda, kendisinin, kökenleri de dikkate alındığında, “tam anlamıyla” çağdaş topluma mal olmuş bir kişi olması sebebiyle, bilgisi olmaksızın paparazziler tarafından çekilmiş fotoğrafların yayınına karşı yeterli koruma sağlanamamış olması dolayısıyla, bu kararların özel hayatının gizliliği hakkını ihlal etmiş olduğunu öne sürmüştür.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Alman mahkemelerinin somut olayda söz konusu menfaatler arasında adil bir denge gözetmemiş olduğu sonucuna vararak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Kamuoyunun, belirli koşullar altında halka mal olmuş kişilerin özel yaşamları hakkında da bilgi edinme hakkı bulunabileceğini, ancak somut olayda böyle bir hakkın var olmadığını tespit etmiştir. Mahkeme genel anlamda kamuoyunun, başvurucunun her durumda münzevi olarak nitelendirilmesi mümkün olmayabilecek, kamuoyunca iyi bilinen yerlerde görünse dahi, nerelerde olduğu veya özel hayatında genel olarak nasıl davranışlar sergilediği hakkında bilgi edinmek konusunda meşru bir menfaati bulunmadığı kanaatine varmıştır. Böyle bir kamu yararı var olsaydı dahi, tıpkı bu fotoğraf ve haberlerin yayımlanması konusunda dergilerin sahip olduğu ticari menfaat açısından olduğu gibi, Mahkeme’nin görüşüne göre, başvurucunun özel hayatına ilişkin etkili koruma hakkı karşısında bu menfaatlerin esnetilmesi gerekecektir. Dolayısıyla halka mal olmuş kişiler de dahil olmak üzere herkesin özel hayatlarının korunacağına dair “meşru bir beklentisi” olmalıydı. Mahkeme’ye göre, ulusal mahkemeler tarafından “tam anlamıyla” çağdaş topluma mal olmuş bir kişiyi, göreceli derecede halka mal olmuş bir kişiden ayırt etmek amacıyla getirilen kriterler başvurucunun özel hayatının etkili bir şekilde korunması için yeterli













değildi ve başvurucunun, somut olay koşullarında, özel hayatının korunmasına yönelik “meşru bir beklentisi” bulunmalıydı.

von Hannover/Almanya (no. 2) (Başvuru no. 40660/08 ve 60641/08)

7 Şubat 2012

Başvurucular Prenses Caroline von Hannover ve kocası Prens Ernst August von Hannover, tatilleri sırasında bilgileri olmaksızın çekilmiş ve iki Alman dergisinde yayımlanmış olan iki fotoğrafın başka yerlerde yayımlanmasının yasaklanmasına yönelik taleplerinin Alman mahkemeleri tarafından reddedildiğini söyleyerek şikâyetçi olmuştur. Bilhassa, ulusal mahkemelerin AİHM’nin von Hannover/Almanya davasında (bkz. yukarı) vermiş olduğu 2004 tarihli kararı yeterince dikkate almamış olduğunu öne sürmüşlerdir.

Mahkeme, Alman mahkemelerinin yayıncı şirketlerin ifade özgürlüğü ile başvurucuların özel hayatlarının gizliliği hakkı arasında titiz bir denge gözetmiş olduğunu kaydederek, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Alman mahkemeleri bu dengeyi gözetirken, beraberindeki haberler ışığında değerlendirildiğinde söz konusu fotoğrafların genel kamuoyunda süren bir tartışmaya katkıda bulunmuş olup olmadığı sorusuna temel bir önem atfetmiştir. Ayrıca, fotoğrafların çekilmiş olduğu koşulları da incelemiştir. Federal Yüksek Mahkeme, AİHM’nin 2004 tarihli ilk von Hannover kararından (bkz. yukarı) sonra yaklaşımını değiştirirken, Federal Anayasa Mahkemesi, kendisi açısından, sadece bu yaklaşımı teyit etmekle kalmayıp, başvurucuların Federal Yüksek Mahkeme’nin Sözleşme’yi ve AİHM içtihadını göz ardı etmiş olduğu yönündeki şikâyetlerine cevaben AİHM içtihatlarına yönelik ayrıntılı bir analiz de gerçekleştirmiş bulunmaktaydı. Mahkeme bu koşullar altında ve ulusal mahkemelerin birbiriyle çekişen menfaatleri dengelerken kullandığı takdir yetkisine itibar ederek, ulusal mahkemelerin somut olayda Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı hareket etmemiş olduğu sonucuna varmıştır.



von Hannover (no. 3)/Almanya (Başvuru no. 8772/10)

19 Eylül 2013

Bu dava Prenses Caroline von Hannover tarafından, kendisinin ve eşinin bilgisi olmaksızın, tatildeyken çekilmiş bir fotoğrafın başka yerlerde yayımlanmasının yasaklanmasına yönelik bir tedbir kararı verilmesi talebinin Alman mahkemeleri tarafından reddedilmesiyle ilgili olarak yönelttiği bir şikâyetle ilgiliydi. Söz konusu fotoğrafla beraber, çok zengin kişilerin yazlık evlerini kiraya verme trendiyle ilgili bir haber yayımlanmıştır.

Mahkeme, Alman mahkemelerinin somut olayda söz konusu farklı menfaatler arasında denge gözetirken temel kriterleri ve AİHM içtihadını dikkate almış olduğunu kaydederek, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, söz konusu haberin sadece mevzu bahis fotoğrafın yayımlanması amacıyla bahane olarak kullanılmış olduğunun veya haber ile fotoğraf arasındaki bağlantının tamamen uyduruk olduğunun öne sürülemeyeceğini dile getirmiştir. Haberin konusunun önce Federal Anayasa Mahkemesi tarafından ve ardından da Federal Yüksek Mahkeme tarafından genel kamu yararına giren bir olay olarak nitelendirilmesi makul olmayan bir tespit olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla Mahkeme, söz konusu fotoğrafın genel kamu yararı içeren bir tartışmaya katkıda bulunduğunu kabul edebilmiştir.



Schüssel/Avusturya

21 Şubat 2002 (kabuledilebilirlik hakkında karar)

Avusturya’nın Başbakan Yardımcısı olan başvurucu, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) dayanarak, fotoğrafının duvar ilanlarında, suratının yarısı sağcı politikacı Jörg Haider tarafından kaplanmış şekilde ve “Sosyal güvenlik kırpanlar ile eğitimden çalanlar aynı yüzü paylaşıyor” sloganıyla birlikte kullanılmasından ötürü şikâyetçi olmuştur.

Mahkeme başvuruyu kabuledilemez ilan etmiştir (açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle). Avusturya Yüksek Mahkemesi’nin Sözleşme’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) tarafından korunan aleni bir siyasi tartışmadaki kamu yararıyla başvurucunun fotoğrafının yayımlanmasına karşı korunma hakkı arasında doğru bir denge gözettiğini saptamıştır.



Bir politikacı söz konusu olduğunda, kabul edilebilir eleştirinin sınırları sıradan bir vatandaşa oranla daha geniştir.



Hachette Filipacchi Associés/Fransa

14 Haziran 2007

Fransa’da bir valinin öldürülmesinden birkaç gün sonra, haftalık Paris Match dergisinde “La République assassinée” (Katledilen Cumhuriyet) başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Cinayetten birkaç dakika sonra çekilmiş olan ve iki sayfa büyüklüğünde renkli biçimde basılan bir fotoğrafta, valinin kameraya dönük bir şekilde, yerde kan gölü içerisinde yatan cansız bedeni gösterilmekteydi. Valinin dul eşi ve çocukları, özel hayatın gizliliği haklarına dayanarak mahkemeden, bu fotoğrafın yer aldığı tüm dergilerin nüshalarının toplatılması ve satışının yasaklanması, aksi yönde hareket edenlerin para cezasına çarptırılması talebiyle ivedilik içeren bir başvuruda bulunmuştur. Başvurucu şirket, valinin fotoğrafının ailesinin rızası olmaksızın basılmış olduğunu dile getiren bir açıklama yayımlamasını, aksi takdirde para cezasına çarptırılacağını emreden kararı şikâyet konusu yapmıştır.

Mahkeme, Fransız mahkemelerinin hem ilgili hem de yeterli gerekçeler sunarak Paris Match’in bir açıklama yayımlamasına yönelik olarak verdiği kararın güdülen meşru amaçla –başkalarının haklarının korunması– orantılı ve dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekli olduğu kanaatine vararak, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına hükmetmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse Mahkeme, söz konusu fotoğrafın yüksek tirajlı bir dergide yayımlanması yüzünden, öldürülen valinin yakın akrabalarının hissettiği travmanın artmış olduğunu, dolayısıyla özel hayatlarının gizliliği hakkına yönelik bir ihlal bulunduğunu öne sürmekte haklı olduklarını saptamıştır. Cezanın basın özgürlüğünün kullanılması açısından ne ölçüde caydırıcı bir etki yaratabileceğini inceleyen Mahkeme, Fransa mahkemelerinin söz konusu yayınların toplatılması talebini reddetmiş olduğuna işaret etmiş ve hükmedilebilecek tüm yaptırımlar arasından, açıklamada bulunulması kararının, hem prensip olarak, hem de içeriğine ilişkin olarak, başvurucu şirketin haklarının kullanımı üzerinde en az kısıtlama yaratan tedbiri oluşturduğu sonucuna varmıştır.



Flinkkilä ve Diğerleri/Finlandiya

6 Nisan 2010

Bu dava, ülke çapında yayın yapan iki dergide çalışan başvurucuların, o sırada Ulusal Ombudsman görevinde bulunan kişinin kız arkadaşıyla ilgili bilgileri yayımlamaktan ötürü mahkûm edilmesiyle ilgiliydi. Mahkûmiyet kararına yol açan haberler esasen, Ombudsmanın evinin dışında kendisi, karısı ve kız arkadaşı arasında yaşanan bir münakaşanın özel ve profesyonel alandaki sonuçlarını konu almaktaydı. Haberlerden birinde, olayla ve olayın ardından hakkında verilen mahkûmiyet ve görevden alınma kararıyla ilgili olarak Ombudsmanla yapılan bir söyleşiyle birlikte, tam adı verilerek anılan kız arkadaşının bir fotoğrafı basılmıştır.

Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Ulusal Ombudsmanın kız arkadaşının bizzat halka mal olmuş bir kişi olmadığı doğru olmakla birlikte, kendisi halka mal olmuş bir kişinin evi dışında, medya tarafından geniş bir şekilde haber yapılan bir olaya karışmış bulunmaktaydı. Bu yüzdendir ki, hiç şüphesiz ki kamusal alana girmiş durumdaydı. Davanın kendine özgü koşulları göz önüne alındığında, ve olayın dergi satışlarını yükseltmek amacıyla bir miktar şişirilerek sunulmuş olabileceğine bakılmaksızın, Mahkeme somut olguların tek başına değerlendirildiğinde başvurucuların mahkûmiyetini haklı kılmaya yeterli nitelik taşımadığı sonucuna varmıştır. Son olarak, Ombudsmanın kız arkadaşına aynı olayla ilgili olarak bir televizyon programında ve başka dergilerde yayımlanan haberlerde kimliğinin açıklanmış olması sebebiyle halihazırda birtakım tazminatlar ödenmiş olduğu göz önüne alındığında, başvuruculara verilen para cezaları da orantısız görülmüştür.



Sapan/Türkiye

8 Haziran 2010

Başvurucu, Türkiye’de starlık olgusunun ortaya çıkışını inceleyen ve bu bağlamda ülkede çok tanınan bir şarkıcıyı örnek olarak ele alan bir kitabı 2001 yılında yayımlamış bulunan bir yayınevi sahibiydi. Başvurucu, gerekçesiz bir şekilde verilen yargı kararlarına dayanılarak kitapların yayımlandıktan sonra neredeyse iki yıl sekiz ay boyunca toplatıldığını söyleyerek şikâyetçi olmuştur. Kitapların toplatılması kararı bahsi geçen şarkıcı tarafından talep edilmiş olup, şarkıcı bilhassa kitabın isminde kendi isminin geçmesine ve kitapta fotoğraflarının yer almasına işaret ederek, kitabının yayınının kendisinin imajını ve kişilik haklarını koruma hakkını ihlal etmiş olduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme, dava konusu yapılan müsaderenin ilgili ve yeterli sebeplere dayandırılmamış olması sebebiyle demokratik bir toplumda gerekli addedilemeyeceği tespitinden hareketle, Sözleşme’nin


Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin