European union council of europe joint project



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə8/11
tarix29.10.2017
ölçüsü0,84 Mb.
#21085
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, yazar starlık olgusunu ve bunun Türkiye’de ortaya çıkışını bahsi geçen şarkıcı üzerinden ve bilimsel yöntemler kullanarak analiz ettiği içindir ki, bu kitabın, esas rolü genel anlamda belirli bir okur kitlesinin ünlülerin özel yaşamlarına dair ayrıntılar hakkında duyduğu merakı gidermek olan magazin basınında veya dedikodu köşelerinde çıkan yayınlarla aynı kefeye konması mümkün değildi. Dahası, kitapta yer alan fotoğrafların hepsi, şarkıcının poz vermiş olduğu ve halihazırda yayımlanmış fotoğraflardı. Dolayısıyla ulusal mahkemelerin, söz konusu haklara, yani bilgi yayma özgürlüğü ile başkalarının haklarının korunması arasında adil bir denge gözetmek bakımından göz önüne alınması gereken kriterleri ayrıntılı bir şekilde incelemiş olduğunu söylemek mümkün değildi.

Mgn Limited/Birleşik Krallık

18 Ocak 2011

Başvurucu, çok tanınmış bir modelin uyuşturucu tedavisi hakkında ayrıntılı bilgiler veren bir haberin basıldığı ulusal bir günlük gazetenin yayıncısıydı. Haberde yer alan fotoğraflardan bir tanesi, bahsi geçen modelin o sırada katıldığı Adsız Uyuşturucu Müptelaları merkezi yakınında gizlice çekilmişti. Modelin avukatının, müvekkilinin mahremiyetinin ihlal edildiği şikâyetiyle başvurucuya müracaat etmesi üzerine, aynı gazete benzer bir fotoğrafla birlikte, modelin hayat tarzını ve mahremiyet iddiasını eleştiren iki haber daha yayımlamıştır. Başvurucu şirket, Lordlar Kamarası’nın, söz konusu haberler ve fotoğrafların yayımlanması suretiyle modelin özel hayatının ihlal edilmiş olduğu yönünde vardığı karar sebebiyle kendi ifade özgürlüğünün çiğnendiğini öne sürmüştür. Ayrıca, bahsi geçen davada model ile avukatları arasında kararlaştırılmış olan “başarı primlerinin” kendisine ödetilmesini de şikâyet konusu yapmıştır.

Mahkeme, başvurucu şirketin ihlalden ötürü tazminat ödenmesine hükmedilmesi konusunda Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına hükmetmiştir. Lordlar Kamarası’nın bu karara ilişkin olarak ikna edici gerekçeler sunmuş olduğuna kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, üzüntü verici yanı tartışmasız olan fotoğraflar gizlice çekilmiştir. Ayrıca, kamu yararı davacının müptelalığı ve tedavisine dair temel olguların yayımlanmasıyla tatmin edilebileceği içindir ki, haberin inandırıcılığını sağlamak amacıyla fotoğraflara ihtiyaç bulunmamaktaydı. Bunun yanı sıra, Mahkeme, gazetenin karşı tarafın avukatları tarafından istenen “başarı primlerini” ödemek durumunda bırakılması bakımından Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna hükmetmiştir. Başvurucu şirket tarafından ifade özgürlüğünün kullanımına yönelik müdahale kanunen öngörülmüş olup, özel şahıslarca finanse edilen hukuk davalarındaki yasal hizmetlere mümkün olan geniş kamusal erişimi sağlama ve dolayısıyla başkalarının haklarını koruma yönünde meşru bir amaca hizmet etmekteydi. Ne var ki, davacı gayet varlıklı olup, maddi sebeplerden ötürü adalete erişim imkânı dışında kalma tehlikesi bulunmuyordu; dahası, ulusal mahkemeler arasındaki görüş farklılıklarıyla da ortaya konulmuş olduğu üzere, başvurucunun davası mesnetten yoksun değildi. Bu nedenledir ki, davacıya “başarı primleri” ödenmesi kararı, güdülen meşru amaçla orantısız olup, bu tür konularda Devlete tanınan geniş takdir yetkisini aşmıştır.


Mosley/Birleşik Krallık

10 Mayıs 2011



Ulusal bir haftalık gazetenin ön sayfasında, International Automobile Federation (Uluslararası Otomobil Federasyonu) ve Formula One bünyesinde tanınmış bir isim olan başvurucunun “Nazi” cinsel faaliyetlerinde bulunduğu iddiasıyla ilgili olarak gizlice çekilmiş bir video kaydından alınmış mahrem fotoğrafları da içeren bir haber yayımlanmıştır.

Gazetenin internet sitesinde de video kaydından bir parça ve başkaca benzeri görseller yayımlanmış olup, bunlar internette başka yerlerde de çoğaltılarak yayımlanmıştır. Başvurucu, yayıncıya gizliliği ve mahremiyeti ihlal ettiği iddiasıyla dava açmış ve tazminat talep etmiştir. Ayrıca, gazetenin üzerinde düzenleme yapılmış video kaydını internet sitesinde göstermesinin engellenmesi amacıyla bir tedbir talep etmiştir. Başvurucu, bireylere, özel hayatları hakkındaki materyalleri yayımlamadan önce gazeteler tarafından bildirimde bulunularak, ihtiyati tedbir talep etmek suretiyle bu yayınları engelleme fırsatı tanınması yönünde yasal bir gereklilik bulunmamasını şikâyet konusu yapmıştır.

Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Mahkeme’ye göre, toplumun gözü önünde olan insanların özel hayatları hakkındaki bilgilerin ifşası genellikle eğitimden ziyade eğlence amacı taşısa da, yine de Sözleşme’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) korumasından yararlandığı tartışmasızdır. Söz konusu bilgi özel ve mahrem bir nitelik taşıdığında ve ifşasında hiçbir kamu yararı bulunmadığında, 8. madde şartları uyarınca, yayıncılara tanınan 10. madde korumasından vazgeçilebilmektedir. Ne var ki, bir ön bildirim şartının yol açabileceği caydırıcı etki, böyle bir şartın etkinliğine dair şüpheler ve Birleşik Krallık’a bu alanda tanınan geniş takdir yetkisi göz önüne alındığında, Mahkeme 8. maddenin hukuken bağlayıcı bir ön bildirim şartı gerektirmediği sonucuna varmıştır.

Lillo-Stenberg ve Saether/Norveç

16 Ocak 2014

Norveç’te tanınmış bir müzisyen ve aktris olan başvurucular, Ağustos 2005’teki düğünleri sırasında mahremiyetlerinin basın tarafından ihlal edildiğini söyleyerek şikâyetçi olmuşlardır. Açık havada yapılan düğün, Oslo fiyordunda halkın da erişebildiği bir adacıkta düzenlenmiştir. Haftalık Se og Hor dergisi düğünden sonra, çiftin rızası olmaksızın, düğün hakkında iki sayfalık bir haber yapmış ve bu haberle birlikte altı adet fotoğraf yayımlamıştır. Fotoğraflarda gelin, gelinin babası ve nedimeler küçük bir kayık içerisinde adaya gelirken, gelin babası tarafından damada teslim edilirken ve gelin ile damat taşlar üzerine basarak gölü geçip anakaraya dönerken görülmekteydi. Çift, dergiye karşı tazminat davası açmış ve ilk iki yargılama aşamasında davayı kazanmıştır. Ancak Eylül 2008’de Yüksek Mahkeme çiftin aleyhinde bir karar vermiştir. Halka açık bir yerde evlenmiş olduklarına ve haberlerin ne tacizkar, ne de olumsuz bir nitelik taşıdığına kanaat getirmiştir. Başvurucular, Yüksek Mahkeme kararının özel hayatlarının gizliliği hakkını ihlal etmiş olduğu şikâyetinde bulunmuşlardır.

Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Ulusal mahkemelere birbiriyle çekişmeli menfaatler arasında denge gözetmek konusunda tanınan takdir yetkisi göz önüne alındığında, Yüksek Mahkeme’nin Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun davranmış olduğu sonucuna varmıştır.



Couderc ve Hachette Filipacchi Associés/Fransa

10 Kasım 2015 (Büyük Daire)

Bu dava başvurucuların –haftalık Paris Match dergisinin yayın direktörü ile yayıncısı– Mayıs 2005’te derginin kapağından “Monakolu Albert: A., gizli çocuk” manşetiyle duyurduğu ve birçok fotoğrafla birlikte yayımladığı on sayfalık bir haberin ardından mahkûm edilmesiyle ilgiliydi. Başvurucular haklarında verilen kararın bilgi özgürlüğü haklarının kullanımına yönelik haksız bir müdahale oluşturduğunu iddia etmişlerdir.

Mahkeme, Fransız Hükümeti tarafından Prens Albert’in özel hayatının ve imajının korunmasına ilişkin olarak ileri sürülen savların söz konusu kararla gerçekleştirilen müdahaleyi haklı kılmaya yeterli görülemeyeceğini ve ulusal mahkemelerin özel hayatın gizliliği hakkı ile ifade özgürlüğü arasında denge gözetmek bakımından geçerli prensiplere ve kriterlere gereğince itibar etmemiş olduğunu tespit ederek, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Mahkeme bilhassa, söz konusu bilginin niteliği göz önüne alındığında, başvurucuların kamu yararına giren bir konunun haberleştirilmesine katkıda bulunmuş addedilebileceği kanaatine varmıştır. Ayrıca, uyuşmazlık konusu yayının Prens Albert’in özel hayatına girdiği kabul edilebilirse de, Prens Albert’in Monako Hanedanlığı’nın varisi olma konumu düşünülürse, haberde yer alan bilginin temel unsurunun –çocuğun varlığı– özel hayatın ötesine uzandığı sonucuna varmıştır.

Kahn/Almanya

17 Mart 20161

İki başvurucu on sekiz yaşından küçük olup, ünlü bir futbol oyuncusunun çocuklarıydı. Dava, başvurucuların fotoğraflarının, mahkeme tarafından verilmiş genel bir yayın yasağına rağmen genel kamuoyuna yönelik iki dergide mükerrer biçimde yayımlanmasıyla ilgiliydi. Başvurucular davadaki olayların, özel hayatlarının gizliliğine Almanya açısından saygı duyulmadığını gösterdiğini öne sürmüştür. Özellikle de tazminat taleplerinin ulusal mahkemelerce reddedilmesini eleştirmişlerdir.

Mahkeme, Alman makamlarının başvuruculara yönelik pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmamış ve başvuruculara yeterli korumayı sağlamış olduğu tespitinden hareketle Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Mahkeme bilhassa, başvurucular tarafından açılan davalar neticesinde yayıncının talep ettiği miktarın yaklaşık olarak %68’ine varan para cezaları ödemeye çarptırılmış olduğunu kaydetmiştir. Federal Yüksek Mahkeme, başvurucuların –yüzleri görünmeyen veya karartılmış haldeki– fotoğraflarda ancak ebeveynlerinin varlığı yoluyla ve haber metnine bakılarak teşhis edilebildiğini ve ebeveynlerinin boşandıktan sonra nasıl bir ilişki sürdürdüklerine odaklanmış olan haberlerin esas konusunu başvurucuların oluşturmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla Mahkeme, fotoğrafların bu niteliği ışığında, Alman mahkemelerinin başvurucuların talep ettiği ek tazminatlara hükmedilmesine gerek bulunmadığı yönündeki tespitini kabul etmiştir.

Meslek sahipleri (avukatlar, gazeteciler, vb.)

Minelli/İsviçre

14 Haziran 2005 (kabuledilebilirlik hakkında karar)

Gündemdeki meseleler hakkında yapılan kamuoyu tartışmalarına sık sık katılan tanınmış bir avukat ve gazeteci olan başvurucu, bir dergide basılan profil yazısında “kaçak avcı” tabirinin kullanılması sebebiyle özel hayatının ihlal edilmiş olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca haberle birlikte fotoğraflarının yayımlanmasını da şikâyet konusu yapmıştır.

Mahkeme, İsviçre Federal Mahkemesi’nin başvurucunun kendisini bu denli göz önüne çıkardıktan sonra kişilik haklarına yönelik mutlak bir koruma talep edemeyeceği görüşünü teyit ederek, şikâyeti kabuledilemez (açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle) ilan etmiştir. Haberle birlikte yayımlanan ve başvurucunun katılmış olduğu bir televizyon programında çekilmiş olan fotoğrafla ilgili olarak imajının korunması hakkı bakımından da aynı şey geçerliydi.

Özel şahıslar

Peck/Birleşik Krallık

28 Ocak 2003

Bu davada, depresyon hastası olan başvurucu, elinde bir ekmek bıçağıyla birlikte tek başına sokakta yürürken kapalı devre televizyon (CCTV) kamerası tarafından çekilmiş bir görüntünün (sonrasında bileklerini keserek intihara teşebbüs etmiştir, ancak CCTV görüntüsünde bu kısım yer almamıştır) medyada ifşa edilmesi sonucu kendi görüntülerinin yazılı ve görsel basında geniş biçimde yayımlanması sebebiyle şikâyette bulunmuştur. Ayrıca bu konuda etkili bir hukuk yolunun bulunmadığından da yakınmıştır.

1. Bu karar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 44(2). maddesinde (nihai kararlar) belirtilen koşullarda nihailik kazanacaktır.

Mahkeme belediye konseyi tarafından bu görüntü ifşa edilirken yeterli güvencelerin alınmamış olduğunu ve bu durumun, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) aykırı biçimde, başvurucunun özel hayatına yönelik orantısız ve haksız bir müdahale teşkil ettiğini saptamıştır. Dahası, ilgili tarihte başvurucunun bu ihlale ilişkin



olarak başvurabileceği etkili bir hukuk yolu da bulunmadığından, Sözleşme’nin 8. maddesiyle birlikte yorumlandığında 13. maddeye (etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı) yönelik bir ihlal de oluşturduğuna hükmetmiştir.



Gurgenidze/Gürcistan

17 Ekim 2006

İlgili tarihte işsiz eski bir üniversite hocası olan başvurucu, ailesine destek olmak amacıyla babasından miras kalan el yazmalarından bazılarını satmaya karar vermiştir. Bu nedenle ünlü bir yazarın el yazmasını satışa çıkartmış, yazarın gelini ise kendisiyle bir görüşme talep etmiştir. Yazarın gelini görüşmeye bir akrabası ve bir gazeteci ile birlikte gelmiştir. Daha sonrasında başvurucunun fotoğrafı da basılarak yayımlanan bir dizi röportaj ve haberde, yazarın gelini başvurucuyu söz konusu el yazmasını çalmakla suçlamıştır. Başvurucu, bir gazetede yayımlanan bu bilginin ve kendi fotoğrafının ve ayrıca ulusal mahkemelerin bu konudaki kararlarının özel hayatının gizliliğini ihlal etmiş olduğunu söyleyerek şikâyetçi olmuştur.

Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Söz konusu bilgi ve fotoğrafın yayını konusunda ulusal mahkemelerin çekişmeli menfaatler arasında adil bir denge gözetmemiş olduğunu saptamıştır. Dolayısıyla ulusal mahkemelerin davayı ele alma biçimi, başvurucuya özel hayatına yönelik yeterli ve etkili bir koruma sağlamamıştır.



Reklos ve Davourlis/Yunanistan

15 Ocak 2009

Bu dava, yeni doğmuş bir bebeğin özel bir klinikte ebeveynlerinin önceden rızası alınmaksızın çekilmiş fotoğraflarıyla ve bu fotoğrafların negatiflerinin alıkonmasıyla ilgiliydi. Bebek doğduktan hemen sonra, sadece klinikteki sağlık personelinin girebildiği steril bir bölüme yerleştirilmiştir. Ertesi gün anneye, klinikte bulunan profesyonel bir fotoğrafçı tarafından steril bölümün içerisinde, bebeğin yüzü kameraya dönük şekilde çekilmiş iki fotoğraf verilmiştir. Başvurucular fotoğrafçının, sadece sağlık personelinin girişine izin verilen bir ortama girmiş olmasından ve yenidoğanın yüzü kameraya dönük şekilde fotoğrafının çekilmesinin yaratmış olabileceği rahatsızlıktan ötürü şikâyetçi olmuşlardır. Kliniğin bu şikâyetlere kayıtsız kalması ve fotoğrafların negatiflerini vermeyi kabul etmemesi üzerine başvurucular tazminat davası açmış, bu dava esastan yoksun bulunarak reddedilmiştir.

Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Her ne kadar fotoğraflarda bebek sadece önden görüntülenmiş olsa ve küçültücü veya başka bir şekilde kişiliğini zedeleyebilecek bir durumda bulunmasa da, bu olayda ağır basan mesele fotoğrafların zararlı olup olmaması değil, fotoğrafçının bu fotoğrafları başvurucuların rızası olmaksızın elde etmiş olmasıdır. Dolayısıyla bebeğin imajı, çocuğun ve/veya ebeveynlerinin isteklerine aykırı bir şekilde müteakiben kullanılma ihtimalini de içerecek şekilde, kimliği teşhis edilebilir bir biçimde fotoğrafçının ellerine bırakılmış durumdaydı. Ulusal mahkemeler, fotoğrafların çekilmesi veya negatiflerin fotoğrafçıda kalması konusunda ebeveyn rızası bulunmayışını dikkate almamış olup, bu yüzden çocuğun özel hayatının korunması hakkını yeterince güvence altına almamıştır.



Kurier Zeitungsverlag und Druckerei GmbH (no. 2)/Avusturya ve Krone Verlag GmbH/Avusturya

19 Haziran 2012

Bu iki dava, bir anne ve çocuk tarafından iki yayıncı şirkete karşı, ebeveynler arasında çocuğun velayeti hakkında yaşanan uyuşmazlığa ilişkin olarak bu şirketlerin gazetelerinde çıkan haberlere dayanılarak Medya Yasası kapsamında açılmış olan tazminat davalarıyla ilgiliydi. İki gazetede çıkan yazılar çocuğun kimliğini açık etmiş ve aile yaşamının ayrıntılarına girmiş olup, çocuğu bariz bir acı ve çaresizlik hali içerisinde gösteren fotoğraflarla birlikte yayımlanmıştır.











Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Haberlerde gerçekten kamuoyunu ilgilendiren bir konu ele alındığı doğruydu. Ancak, ne çocuğun ne de ebeveynlerinin halka mal olmuş kişiler olmaması ve öncesinde kamusal alana dahil olmamaları göz önüne alındığında, olayın anlaşılması bakımından çocuğun kimliğinin ifşa edilmesi, yaşamına ait en mahrem ayrıntıların ortaya serilmesi ve tanınabileceği bir fotoğrafın yayımlanması şart değildi. Başvurucuların, kamuoyunun dikkatinin meseleye çekilebilmek veya haberin inandırıcılığının sağlanabilmesi için çocuğu acı çekerken gösteren bir resmin yayımlanmasının gerekli olduğu yönündeki savları Mahkeme’yi ikna etmemiştir. Son olarak, başvurucuların haklarına yönelik müdahale güdülen amaçlarla orantılıydı. Başvurucular ceza yargılamasında para cezasına çarptırılmış olmayıp, sadece çocuğun gerçek anlamda özel yaşamının gizliliğine müdahale etmeleri sebebiyle doğan zarardan ötürü çocuğa tazminat ödemelerine hükmedilmiş bulunmaktaydı.

Küchl/Avusturya, Rothe/Avusturya ve Verlagsgruppe News GmbH ve Bobi/Avusturya

4 Aralık 2012

İlk iki davadaki başvurucular, Roman Katolik rahip adaylarının eğitim aldığı bir ruhban okulunun müdürü ve müdür yardımcısıydı. 2004 yılında haftalık haber dergisi Profil başvurucuların ruhban okulundaki öğrencilerle cinsel ilişkiye girdiklerini yazan bir haber yayımlamıştır. Haberin yanında, birinci başvurucuyu öğrencilerden birinin bacaklarının arasına elini sokmuş şekilde gösteren bir fotoğraf ile ikinci başvurucuyu bir öğrenciye sarılıp öpmek üzereyken gösteren iki fotoğraf yer almaktaydı. Her iki başvurucu da derginin yayıncısı olan Verlagsgruppe News GmbH aleyhinde dava açarak, hakaret sebebiyle ve tamamen özel alanlarının ihlal edilmesi dolayısıyla tazminat talep etmişlerdir. Bu başvurucular, Avusturya mahkemelerinin bu haberin ve fotoğrafların yayımlanması sebebiyle tazminata hükmetmeyi reddettiği nihai kararları şikâyet konusu yapmışlardır. Üçüncü davada ise Profil dergisinin yayıncısı ve yazı işleri müdürü, Avusturya Yüksek Mahkemesi tarafından onaylanan ve ruhban okulu öğrencilerine karşı istenmeyen homoseksüel davranışlarda bulunduğu veya yine bu öğrencilerle cinsel tuhaflıklar içerisine girdiği iddialarıyla bağlantılı olarak birinci başvurucunun fotoğrafını yayımlamasını yasaklayan bir tedbir kararı hakkında şikâyetçi olmuştur.

Mahkeme ilk iki davada Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Üçüncü davada ise, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir



Bremner/Türkiye

13 Ekim 2015

Bu dava, başvurucuyu Hıristiyanlık inançları öğretisini tanıtırken resmeden ve Türkiye’de gizli faaliyetlerde bulunan bir “yabancı din tüccarı” olarak niteleyen televizyondaki bir belgesel programının yayınıyla ilgiliydi. Başvurucu, belgesel yayınının ve yargı makamlarının başvurucunun tazminat talebini reddetmesinin özel hayatının gizliliği hakkını ihlal etmiş olduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme, Türk makamlarının çekişmeli menfaatler arasında adil bir denge gözetmemiş olduğunu ve davayı ele alma biçimlerinin başvurucuya kendi imajına ve dolayısıyla özel hayatının gizliliğine dair yeterli ve etkili bir koruma sağlamamış olduğunu tespit ederek, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, televizyonda başvurucunun görüntüsü yayımlanarak genel anlamda kamuoyunu ilgilendiren bir tartışmaya yapıldığı öne sürülen katkıya ilişkin olarak Mahkeme, gazetecilerin bu görüntünün üzerini bulanıklaştırmaksızın yayımlama kararını haklı kılan hiçbir genel kamu yararı saptamamıştır. Başvurucunun ünlü biri olmadığı da düşünüldüğünde, görüntüsünün yayımlanmasının haber değeri taşıyacağını veya faydalı olacağını düşündürecek hiçbir husus bulunmamaktaydı. Ayrıca, Mahkeme ulusal mahkemelerin hiçbirinin başvurucunun görüntüsünün üzeri bulanıklaştırılmaksızın yayımlanmasının, genel anlamda kamuoyunu ilgilendiren bir tartışmaya ne ölçüde katkıda bulunduğunu değerlendirmiş görünmediğini de kaydetmiştir.




Société de Conception de Presse et d’Edition/Fransa

25 Şubat 20162

Bu dava başvurucunun –aylık Choc dergisinin yayıncısı– derginin 120. sayısının ön kapağında ve ardından dört kere iç sayfalarda genç bir adamın tutsaklığı sırasında işkencecileri tarafından çekilmiş olan bir fotoğrafının –kelepçeli halde ve uğradığı kötü muameleye dair izler görülür biçimde– izinsiz bir şekilde yayımlanmasından ötürü aldığı mahkûmiyet kararıyla ilgiliydi. Başvurucu ifade ve bilgi özgürlüğü hakkına yönelik bir ihlal şikâyetinde bulunmuştur.

Mahkeme, Fransız mahkemeleri tarafından yayıncı şirketin haklarından yararlanmasına yönelik olarak getirilen kısıtlamanın ilgili ve yeterli sebeplere dayandığını ve güdülen meşru amaçla orantılı olduğunu tespit ederek, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Dolayısıyla bu müdahale demokratik bir toplumun usulünce işleyişi bakımından gerekliydi. Mahkeme bilhassa, kamuoyu tarafından görülmesi amaçlanarak çekilmiş olmayan fotoğrafın yayımlanmasının, genç adamın akrabalarının özel hayatına yönelik ciddi bir müdahale teşkil ettiği sonucuna varmıştır. Dahası, ulusal mahkemeler habere yönelik bir sansür uygulamadan veya haberin geri çekilmesini istemeden, sadece söz konusu fotoğrafın karartılmasını emretmiş olduğu içindir ki, ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlama orantılıydı.

Yakalanan veya cezai kovuşturmaya uğrayan kişiler

Sciacca/İtalya

11 Ocak 2005

Başvurucu, eğitim verdiği okulun yönetimindeki usulsüzlüklere ilişkin bir soruşturma sırasında komplo, vergi kaçırma ve sahtecilik suçlarından ötürü kovuşturmaya uğramıştır. Savcılık ve Mali Polis tarafından yapılan bir basın toplantısının ardından, iki günlük gazete söz konusu kovuşturmaya yol açan olaylar hakkında haberler yaparak, başvurucunun yer aldığı bir fotoğraf yayımlamıştır. Dört yerde çıkan bu fotoğraf, başvurucu hakkındaki dosya düzenlendiğinde ve basına açıklandığında Mali Polis tarafından çekilmiş olan fotoğraftı. Başvurucu basın toplantısında fotoğrafının dağıtılmasının özel hayatının gizliliği hakkını ihlal etmiş olduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, resmi bir dosyanın hazırlanması amacıyla çekilmiş fotoğrafın Mali Polis tarafından basına dağıtılmış olduğunu kaydetmiştir. Dahası, Mahkeme’nin elindeki bilgilere göre, İtalya’da şüphe altında bulunan veya gözaltına alınmış olan insanların fotoğraflarının çekilmesini ve bu fotoğrafların basına dağıtılmasını düzenleyen bir kanun bulunmamaktaydı. Bu daha ziyade yeni gelişmekte olan bir konuydu. Bu nedenledir ki Mahkeme, başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına yönelik müdahalenin Sözleşme’nin 8. maddesi anlamı dahilinde “kanunlara uygun olmadığını” saptamıştır.



Österreichischer Rundfunk/Avusturya

7 Aralık 2006

Temmuz 1999’da başvurucu (Avusturya Radyo Televizyon Yayıncılığı Kuruluşu) Nasyonal Sosyalist Yasak Yasası kapsamında ceza almış olan bir neo-Nazi örgütünün başındaki ismin şartlı salıverilmesi hakkında bir bilgi yayımlamıştır. Bu haberde söz konusu kişinin, daha öncesinde aynı Yasa kapsamında mahkûm edilmiş ve beş hafta öncesinde şartlı salıverilmiş olan yardımcısından da bahsedilmiştir. Yayın sırasında, yardımcının dava sırasındaki bir görüntüsü birkaç saniyeliğine gösterilmiştir. Bu kişi Telif Hakkı Yasası kapsamında açtığı davayı kazanmış ve başvurucunun yardımcının görüntüsünü yayımlaması hakkında kısıtlama kararı alınmıştır. Başvurucu, Avusturya mahkemelerinin bu kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini söyleyerek şikâyetçi olmuştur. Ayrıca, başka medya organlarının bu konuda özgürlüğü sürerken, söz konusu tedbirin sadece kendisine uygulandığından da yakınmıştır.

2. Bu karar, Sözleşme’nin 44(2). maddesinde (nihai kararlar) belirtilen koşullarda nihailik kazanacaktır.


Mahkeme, ulusal mahkemeler tarafından sunulan gerekçelerin tedbiri haklı kılmak için yeterli ve ilgili olmadığını ve başvurucunun haklarına yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli addedilemeyeceğini tespit ederek, Sözleşme’nin


Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin