Evliya deneme


Evsâf ı ziyâretgâh ı Erzincân



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə39/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   57

Evsâf ı ziyâretgâh ı Erzincân;: Lüğat i Fârisî'de "câna erici" demekdir. Ya‘nî erzânî ma‘nâ­sına da gelir. Evvelâ bâğçeler içre Hazret i Hızır Makâmı, âsitâne i Bektâşiyân'dır kim ziyâret­gâh ı ünâsdır. Ve ziyâret i Mevlevîhâne Şeyhi Hâlid Efendi ve ziyâ­retgâh ı Vezîr Hemdem Paşa, Sultân Selîm vezîrle­rindendir. Çıldır gazâsına giderken Selîm bu vezîri katl edüp bu şehr içre defn etmişdir. Niçe ziyâretler dahi vardır, ammâ ma‘lû­mum olan bunlardır. Zîra bu şehrde üç gün paşa ile meks edüp Kemâh tuzla emîninden ve Kuruçay subaşısından tahsîl etdiğimiz malları verüp ahâlî i vilâyet paşaya azîm ziyâfetler edüp sürûr [u] şâdmânda iken Varvar Alî Paşa tara­fından ulaklar gelüp,

{Sene (   ) târîhinde Varvar Alî Paşa'nın celâlî olması sebebi ve Defterdârzâde Mehemmed Pa­şa'nın imdâdına gidüp isyânların bildirir}

"Benim oğlum! İbrâhîm Hân vezîri Hezârpâre Ahmed Paşa on bir vezîri katl etmişdir. Bizi dahi eyâlet i Sivas'dan ma‘zûl edüp İpşir Paşa'nın hâtû­nu, Gürcîstân Hâkimi Mavrol Hân kızı Perî Hân'ı İbrâhîm Hân'a göndermediğim içün üç kerre ba­şıma kapucubaşılar ve hasekîler gelüp hamd i Hudâ başım vermeyüp Âsitâne i sa‘âdetde cümle vüzerâ ve vükelâ ve a‘yân-ı kibârdan ve yedi ocak halkın­dan mektûblar ve Vâlide Sultân'dan tezkireler gelüp ayak sürüyerek deryâ-misâl asker ile Üsküdar'a ge­lüp şer‘ile da‘vâm vardır deyüp Vezîr'i ve Cinci'yi ve Müfti'yi ve Mülakkab kadı‘asker'i ve Bektâş Ağa'yı ve Çelebi Kethüdâ'yı ve Muslihiddîn Ağa'yı ve Kara Çavuş'u isteyesin, demişler. İşte be­nim oğlum! Ben azîm asker ile Sivas'dan ma‘zûl olup der i devlete Çavuşzâde Mehemmed Paşa ve halâlin İbrâhîm Hân'a vermediğim İpşir Paşa oğlum ve Şehsüvâr oğlu Gâzî Paşa oğlum ve Kütahiyye Paşası Küçük Çavuş oğlum, hâsıl ı kelâm üç vezîr ve yedi mîr i mîrân ve on bir mîr i livâ ordu yı İs­lâmıma cem‘ olup Âsitâne tarafına müteveccih ol­mak üz­re­yiz. Eğer sen de Ahmed Paşa'dan başın kur­tar­mak murâdın ise Tokat kal‘ası altında senin ile mülâkât olup yek dil [ü] yek cihet der i devlet tarafına gideğem. Umayızdır kim yâ taht ola, yâ baht" deyü Varvar Alî Paşa'nın bu gûne mektûbu şehr i Erzin­cân'da geldikde kırâ’at edüp mefhûm-ı ma‘lûm ı şerîfleri oldukda cümle ağavâtlarıyla meş­veret edüp cümle levendât makûlesi "Uğuruna ölü­rüz Bismil­lah". deyüp ol niyyete Fâtiha tilâvet olunup Varvar Alî Paşa ile celâlî olmağıla, azîmet edüp tuğ­larla Ala­caatlı Hasan Ağa, bin aded güzîde asker ile zahî­re­ciler ve kilârcı ve matbah emîniyle konakcı olup tuğ ile bir gün mukaddem talî‘a i asker olup Varvar Alî Paşa'ya mektûblar tahrîr olunup "İnşâal­lahu'r-Rahmân senin ile Âsitâne tarafına gitmek üz­reyiz" deyü yemîn billah ile muhabbetnâmeleri çâşnigîrbaşı Siyâvuş Paşa; ile Var­var'a varmağa gönderildi. Hakîrin aklı başından gidüp bir katar mâlım ve hayli menâlim olup "Ayâ! Bu kadar mâl ile hâlim neye müncer olur" deyü teşvîşe düşüp "Ayâ! Bâr ı sakîli bu erba‘în ve zemherîr günlerinde

"es-Seferu kıt‘atun mine's-sakar ve lev-kâne fersahen"1

mazmûnu üzre bu âlâm-ı şedâ’id günlerinde bâ­rımı kankı diyâr ı yârime emânet verüp sebük-bâr kalup huddâm­la­rımla birer at ve birer kılıç ile kal­sam" deyü efkâre düşüp,


Şehr i Erzincân'dan Celâlî Varvar Alî Paşa imdâdına gitdiğimiz konakları ve ol zemistânda ma‘zûlen çekdiği­miz âlâm-ı şedâ’idleri beyân eder

Evvelâ Erzincân'dan cânib i şimâle 7 sâ‘atde menzil i Başhân, andan (   ) sâ’atde,



Menzil i karye i Erzinsi: Ma‘mûr Ermeni ve müselmân kö­yüdür ve ze‘âmetdir. Andan yine cânib i şimâle 6 sâ‘atde,

Menzil i karye i Şeyh Sinân: Tarîk i hâce­gândan ulu sultândır. Bir âsitâne i [342b] kübrâda medfûndur. Ziyâretgâh ı erbâb ı hâcâtdır. Bu Şeyh Sinân köyüne karîb Bârû köyünde ziyâretgâh ı Hazret i Behlûl i Semerkandî; bir hadîka i ravza i rıdvân içinde kıbâb ı azîm ile bir âsitânede âsû­de­dir. Tarîk i Bektâşiyândan âşık ı sâdık pâ-bürehne ve ser-bürehne, sîne-çâk, dervîşân ı pâk fuka­râlar var­dır. Ve Hasankal‘ası'ndan 3 sâ‘at ba‘îd nehr i Araz üzre Çoban köprüsü sâhibi Âl i Ço­ba­ni­yân'dan Sultân Çoban ı Kordumân Şâh dahi bu Bârû kö­yünde Behlûl i Semerkândî Sultân haz­ret­le­riy­le bir mahalde medfûnlardır. "Zağapa Deresi'n­deki defî­neye dahme-küşâlık ederken ol mutalsam gencîne­den bir âteş zâhir olup Melik Çoban ı Kırdumân cümle tavâbi‘iyle helâk oldu", deyü yazmışlar. Ammâ acâ’ib, muhibb i hayrât [u] hasenât sâhibi server imiş. Tiflis kal‘ası cisri ve Malâzcird kal‘ası kurbunda nehr i Araz üzre altun halkalı cisri ve Çoban köprüsü dedikleri yine Araz üzre mezkûr cisr anındır. Târîhleriyle mestûr ağreb u garâ’ibden hem cisr, hem altında âyende vü revende içün kârbâ­nsarâydır. Cisrin tâk i kisrâsın­dan suya nâzır rev­zenleri vardır. Cümle müsâfirîn hücrelerinden şebe­keler ile mâhî i gûnâ-gûnlar sayd edüp ervâh ı sâhi­bü'l-hayrât şâd ola bi-hakkı Rabbi'l-ibâd, deyü du‘a ederler. Rahmetullahi aleyh.

Revân;a Vana gidüp gelirken bir kaç kerre cisrlerinden ubûr etmek mü­yesser olmuşdur. Rahmetullahi aleyh.

Hamd i Hudâ bu sene kabr i şerîfin ziyâret edüp rûh ı şerîfiyçün bir Yâsîn i şerîf tilâvet edüp sevâbın rûh ı şerîfine hîbe eyledik. Bu ziyâretlerden sonra Bârû köyün­den kalkup yine cânib i şimâle 8 sa‘atde,

Menzil i karye-i Ezin; derler Tercân nevâhîsi hudûdunda ma‘mûr karyedir. Andan yine şimâle 4 sa‘atde,

Menzil i Tayan Ahmed Ağa Çiftliği: Ahmed Ağa, paşayı bunda on gün ziyâfet etmeğe ricâ edüp on gün tekâ‘üd içün çavuşlar tenbîh edüp cümle paşa askerine kurâlarda konaklar ta‘yîn olunup bu hakîr paşadan me’zûn olup, Ahmed Ağa âdem­leriyle,

Şebin Karahisâr'a gitdiğimiz menâzilleri beyân eder: Evvelâ cânib i şarka kâh çengelistân ve kâh hıyâbân ve kâh bî-hâsıl beyâbân Karahisâr dere­si kenarıyla me‘mûr u âbâdân Karahisâr köy­leri içre 9 sâ‘atde,

Evsâf ı hısn ı hasîn ve sedd i Kahkahâ yı metîn ya‘nî Karahisâr ı Şarkî

Ve Şebin Karahisâr; dahi derler. Devlet i Âl i Osmân'da (   ) aded Karahisâr vardır. Meşhûr ı âfâkı bu Erzurûm hâkinde Karahisâr ı Şarkî'dir ve Anadolu hâkinde Afyon Karahisârı'na, Karahisâr ı Sahib derler ve Develi Karahisârı ve Adalya Kara­hisârı ve Van Karahisârı (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Bunlar meşhûr ı âfâk hisârlardır ammâ Afyon Kara­hi­sâ­rı'yla bu Şebin Karahisârı'nın edîm i arzda nazîri yok bî-bedel kal‘ateyndir. Amma bu Kara­hi­sâr'ın dağlarında şeb [şap] ma‘adini olmağıla Şebin Karahisârı derler. Ve cânib i şarkda olmağıla Kara­hisâr ı Şarkî derler. Ve vech i tesmiyesinin bir aslı dahi kal‘anın ekseriyyâ taşları siyâh gûndur. Ve ibtidâ bânîsi Er­men pâdişâhlarından kayasıralar binâsıdır. Ba‘dehû Tarabefzûn'dan Rûm kefereleri istîlâ etdi. Ba‘dehû sene (   ) târîhinde Erzincân pâdişâhı Sultân Zâhi­reddîn hîle ile şeb i muzlimde şebhûn edüp feth etdiğiyçün şeb-in kal‘asından galat Şebîn Karahisâr derler. Ya‘nî şeb-in bu gice feth olur kal‘ası derler. Ba‘dehû Azerbaycân Şâhı Uzun Hasan hükmünde iken be-dest i Ebü'l-feth Gâzî, Uzun Hasan'ın ömrü küteh olup münhedim oldukdan sonra bu kal‘a i Karahisârı Ebü'l-feth muhâsara edüp ceng i azîm ile sene (   ) târîhinde feth olup ba‘dehû Selîm Hân tahrîrinde Erzurûm eyâleti hâkinde başka sancak beği tahtı olmuşdur. Hâlâ beğinin taraf ı pâdişâhî­den hâss-ı hümâyûnu, kânûn ı Süleymân üzre 130.000 akçe eder. Livâsın­da ze‘âmet 32, timar 940, hîn i gazâda paşasının askeriyle cümle iki bin güzîde, yarar ve nâmdâr asker i kerrâr olur. Paşasına senevî kırk kîse olur. Niçe kerre üç tuğlu vüzerâlara ber-vech i arpalık ihsân olunmuşdu. Sancağ ı azîmdir. Hattâ Ahıska Vezîri Gâzî Sefer Paşa'ya Ahıska ilhâkıyla ihsân olunup müsellimi Dervîş Ağa Gürcî âdemîsi bir zâbıt u râbıt, hâkim i şedîd idi, bu sancakdan elli bin guruş tahsîl etdi, derler. Bir sahiyyü'l-vücûd hakkâ ki dervîş desek dervîş i dilrîş idi. Ammâ bir mücrim âdemin girîbânı anın destine girince ol âdemi dilim dilim dilrîş edüp ana bir iş ederdi kim ol âdemin âhir işi tamâm olurdu. Hakîr bir kerre bir hizmetle Mandoval deresine ve Kur de­resine vardıkda ol hizmetden yedi yü[z] riyâl ve bir at ve bir kılıç ve iki kızıl katır alıverüp kendisi dahi hakîre bir Gürcî gulâmı ihsân etdi. Aceb hâkim i mu­hassıl idi. Bir hâkimi dahi [343a] yüz elli akçe pâ­yesiyle şerîf kazâ yı latîfdir. Cümle (   ) nâhiyesi (   ) vardır. Evvelâ nâhiye i

................ (1.5 satır boş) ................

Bu nâhiyelerden senevî kadısına dör[d] bin guruş hâsıl olur. Şeyhülislâmı ve nakîbü'l-eşrâfı ve a‘yân [u] eşrâfı vardır ve sipâh kethüdâyeri Tapan Ahmed Ağa'dır ve yeniçeri serdârı ve subaşısı ve muhtesibi ve kapan emîni ve şeb emîni ve kal‘a dizdârı ve yüz elli aded timarlı kal‘a neferâtları vardır.

Eşkâl i kal‘a i Şabin Karahisâr;: Evc i âsu­mâ­na ser çekmiş bir kûh ı bülendin tâ zirve i a‘lâsında burc [u] bârûları ebr i kebûd içre şekl i müsebbâ‘ bir nazarda direksiz ve serensiz kalyon gemi gibi görünür, bir şekl i keştî kal‘a i üstüvârdır. Seyr [ü] temâşâ etdiğimiz kal‘alarda bu gûne kal‘a i seng-âbâd-ı binâ yı üstâd ı Ferhâd bir sûr ı Şeddâd'dır. Hakkâ ki Âl i Osmân devletinde havâlesiz yed i kudret ile binâ olunan on iki kal‘anın biri dahi bu­dur kim meşhûr ı âfâk kal‘a i nüh-tâkdır. Heft tara­fında dîvârlarının kaddi yetmişer zirâ‘ ı âlîdir. Ve cümle yetmiş burcdur ve yedi yüz bedendir ve etrâfı dâiren-mâdâr üç bin altı yüz adım ihâta eder ve cânib i erba‘ası câh ı cahîm-vâr gayyâ dereleri olmağıla aslâ handakı yokdur. Ve cânib i (   ) nâzır üç kat kavî demir kapuları vardır. Şeb [u] rûz müstah­fızânları nevbet ile kapular mâbeyninde dîdebân [u] nigehbânlık edüp oturur. Zîrâ Kara­deniz'e karîb olan kurâ ve kasabât ahâlîlerinin Kazak ı Ak kefere­leri havflerinden ol diyâr halkının zî-kıymet malları bu kal‘ada mahfûzdur. Bu kal‘a içre yetmiş kadar toprak örtülü neferât hâneleri vardır, ammâ büyûtları dardır. Susuzlukdan halkı atşân ı zâr ı nizârdır. Hımârlar ile suyu tâ aşağı (   ) nehirden getirirler. Kayalar içre su yolları vardır. Ammâ hîn i muhâsa­rada işler kal‘a içre su sarnıcı ve buğday anbâr­larında niçe yüz yıllık daru ve pirinç çeltiği ile memlûdur. Lâkin iç il olmağıla cebe­hânesi ve sağîr ve kebîr elli altı pâre topları kal‘asına göre azdır. Neferâtının nısfını Defter­dârzâde Me­hem­med Paşa efendimiz timarlar ile Gönye kal‘asına ref‘ eyledi. Ve bu kal‘a içre bir müfîd ü muhtasar Ebü'l-feth câmi‘i var. Andan gayrı hân ve hammâm ve çârsû-yı bâzâr yokdur. Cümle aşağı varoşdadır.

Evsâf ı varoş ı Karahisâr ı Şarkî: Cümle tokuz mahalle ve bin altı yüz türâb ı pâk ile mestûr, tarz ı kadîm, ber-cânib i kal‘a kayası zeylinde hevâ­dâr hâne i zîbâlardır. Revzenleri cânib i şimâle nâ­zırdır. Bir hayli hâneleri aşağı düzde, esvâk ı sultânî olan yerde vâkı‘ olup havlıları vâsi‘ bâğlı ve bâğçeli beyt i atîklerdir.

Ve cümle kırk iki mihrâbdır. (   ) salât ı cum‘a edâ olunur câmi‘lerdir. Ammâ selâtin cevâmi‘leri gibi kurşum örtülü binâlar değildir. Ev­velâ çârsû içre mahkeme kurbunda (   ) câmi‘i

................ (1 satır boş) ................

Anlardan mâ‘adâ mesâcidlerdir.



Üç tekyesi ve iki hammâmı var. Eski hammâmın âb [u] hevâsı ve binâsı gâyet latîfdir. Ve dörd hânı ve yedi mekteb i sıbyânı ve yüz elli kadar dükkânı vardır. Şâhrâh şehir olmayup sapa yerde vâki‘ol­ma­ğıla çârsû-yı bâzârı ve sâ’ir imâretleri ol kadar müzeyyen değildir. Lâkin Tapan Ahmed Ağa nev binâ yı kârgîr bir bezzâzis­tân inşa etmiş, tarafey­nin­de cümle seksen dükkân ı cedîdlerdir. Ortası şâhrâhdır ve üzerleri mestûrdur. Tarîk i âm üzre kar ve yağmur yağmadan emîn bir çârsû yı hüsn olmuşdur. İki başında kavî kapuları vardır. Her şeb mesdûd durup içinde dîdebânları vardır. Zîrâ bu dekâkînlerde zî-kıymet mâl ı firâvân vardır.

{Der-vasf ı Esed i Kûhî;} şehre nâzır kapusunun iç yüzünde kapu üzre bir taht ı revân ı vâsi‘ ile bir arslan derisin pembe ile doldurup gözlerine iri tu­runç komuşlar ve ağzın ejder i heft-ser gibi açup dili yerine bir kırmızı keçe pâresi komuşlar. İri diş­leri var, her biri hançer i Türkmândan ve sinân ı Ur­bân'dan nişân verir. Burnundan kuyruğunun nihâ­yetine varınca kırk beş karış bir mefret subû‘ esed i dağî, bir mehîb arslan ı âsî imiş. Yedi sene bu dağ­larda yaban koyunu ve keçisi ve sığını tenâvül ide ide pîl i Mahmûdî-misâl olup dağlarda hay­vânâtla­rın ırkın kesüp dağlardan kurâ ve kasabâtlara nüzûl edüp at ve katır ve deve ve hımâr ve benî Âdem sayd [u] şikâr etmeğe başlayup âhir i kâr kolu kuvvetli cânın birisi çatal kurguşum ile şikâr yerken urup kellesi hûrd olup ale'l-fevr mürd, ölüdür, postun yü­züp Tapan Ahmed Ağa'ya getirüp ol dahi ibret i âlem içün bu taht ı revân üzre koyup bezzâzis­tâ­nı­nın kapusunun iç yüzünde asmışdır. Ammâ Hudâ âlimdir, anı gören zî-rûh zann eder. Dörd ayakları sütûna benzer. Pençeleri arvana deve taba­nına ben­zer. Kellesi husrevânî küp'e mânend bir ga­zanfer-i nerrende, lâkin Bağdâd ve Hille ve Cevâzir ve Kurna arslanları gibi mahbûb değildir. Yine asfa­ru'l-levndir amma Engürü keçisi gibi yünleri birer karış burma burma sakmış bir mehîb ve acebe- [343b] likâ, garîbü'ş-şekl bir esed i dağîdir. Arslan çölde halk olunmuşdur. Bu dağda hâsıl olmağıla bu gûne halk olunmuşdur. Hiç ol kıyâfetde arslan gö­rül­me­mişdir. Ammâ hakî­katü'l-hâl bu Karahisâr dağları Rûm, Arab ve Acem'de meşhûr sarp dağlar ve beller ve sengistân ve çen­ge­lis­tân ormanlar ol­mağıla kaplanı ve vaşakı ve yaban gûsfendi ve sığını ve zerdeva ve sansarı ve sırtlan kurdu ve andık kurdu ve kara kurdu ve tilki ve çakalı gâyet çokdur. Dağla­rına oduncular gitmeğe âcizlerdir. Tâ bu mertebe hayvânât ı gûnâ-gûn ile memlû azîm kûh ı bülend­lerdir. Bir kerre "Kara­de­niz'den Kazaklar çıkup bu dağları ubûr edüp niçe kurâ ve kasabâtları nehb u gâret etmeğe dağlara çıkup cümlesini dağlarda kap­lanlar ve kurdlar ve ayı­lar ve sâ’ir yırtıcı hayvânlar yırtup helâk edüp şikâr almak sadedinde iken ken­düleri yırtıcı hayvânlara şikâr olup cân kurtarmadı­lar. Ol zamandan berü Kazak ı Ak'dan şehrimiz emn [ü] emândır", deyü nakl etdiler. Zîrâ Karadeniz sâ­hilinde (   ) şehri bu Karahisâr ı Şarkî'ye (   ) mer­hale yer karîbdir.

Diğer ve-mine'l-acâ’ib i sun‘ ı Hudâ: Bu şehr i Karahisâr'ın bir berber dükkânı önünde bir ma‘sûm ı pâk gördüm. Babası yanında durup âyende vü revendeye arz ı hâcât edüp ol ma‘sûm ı nâ-resîde içün sadaka ricâ eder. Ammâ ol ma‘sûm tahmînen sekizinde ve tokuzuna bâliğ idi. Sâni‘ i Ezel hikmet i kudretin izhâr içün bu gulâma bir baş halk etmiş kim Âd [u] Semûd kavminden berü eyle bir baş meğer Akkirmân'da Salsal'in başı halk olmuş ola. Ol kadar büyük başdır kim gûyâ Adana kabağı ve Van lahanası ve husrevânî küp ka­dar var ve gerdeni ol kadar rakîkdir kim gûyâ kol kalınlığıdır. Bu nahîf gerden bu kellem seri dutmağa iktidârı olmaduğundan iki aded çatal çubuğun çatal­larına keçeler sarup ma‘sûmun kellesinin iki câni­bine çatal ağaçları destek edüp dayamışlar. Ağaçların uç­la­rı demir temrenli yire sancmışlar, durup gulâmın kellesin ol çatal ağaçlar zabt eder. Yohsa bir vech ile ol devletlü başı ol gerden i nahîf dutmak mümkün değildir. Ol gulâm ensesin berber dükkânına daya­yup geleni geçeni temâşâ edüp tebessüm etmededir. Bu kelleye kelle-pûş ve kalpak ve gulpûş ve sarık ve kavuk ı terpûş olamadığından mutâflarda dokunmuş bir gûne at çulundan kâr ı gazâlî bir gûne at tobrası gibi çuldan başına bir arakıyye etmişler. Tâ bu mer­tebe kazan kadar kellesi var. Kaşları iki parmak enli ördek zülüfü gibi büklüm büklüm siyâh kaşı tâ ku­laklarına dek varmış ve kulakları yine benî Âdem gûşu gibi ammâ Kürd kavmi çarığı kadarlar. Ve gözleri; uğu kuşu gibi müdevver elâ gözleri var, gâ­yet büyükdür. Ve kirpikleri, tîr i müjgân gibi siyâh kirpikleri var. Ve burnu, asma bir gûne minkârı var kim gûyâ Mora patlıcanı kadar var. Nefes alup ver­dikçe sakağı olmuş bârgîr burnu gibi burnunun kılâ­ğları varup gelirdi. Ve ağzı ol kadar vâsi‘dir kim dehânın küşâde etse bir karış açılup bir hûrde kar­puzu hora geçirüp tenâvül ederdi. Ammâ hikmet i Hudâ yine otuz iki dişi vardır. Lâkin iki dişi dudak­larından aşağı üst çenesinden sarkmış, iki dişi aşağı çenesinden yukaru dudağından taşra çıkmış dişleri var. Dördü dahi sivri, keskin dişlerdir. Ve dudakları la‘l-gûndır ammâ gâyet şütürlüdür. Dâ’imâ ağzın­dan salyârı akar ve dâ’imâ halka güle güle ba­kar. Tatarî ve Kalmağî çehre i kebîri var. Saçı kıvrak Arab geysuları gibi kıvırcık saçlıdır. Kolları ve sînesi yine sekiz yaşında ma‘sûm gövdesi gibidir. Ammâ parmakları incecik ve ayakları nâne çöpü gibi bir ma‘sûm idi. Âyet:

1.

Hakîr; bu ma‘sûmu görüp âlem i hayretde kalup gulâmın babasına eyitdim "Ey pe­der! Bu ma‘sûmun vâlidesi sağ mıdır?" dedim. "Belî hâlâ hayâttadır ve yine hâmiledir" dedi. Hakîr eyitdim: "Eğer hâmile ise karnındaki birâderini bek bağlan, belki vâlidesi masdarından müddeti tamâm olmadan düşe. Zirâ böyle kelle ile mâsdardan sâdır olunca haylice kabîh masdar olmak var" dedim. Pederi meğer ârif imiş. "Oğul! Cevâbın anladım. Murâdın latîfedir ammâ vâlidesi bu ma‘sûmu doğurdukda "Aslâ haberim olmadı. Bî-renc ü bî-anâ ve bî-zah­met, larkkadak doğurdum" deyü hamd eder" deyü ma‘sûmun pederi vâlidesinin ağzından bu gûne nakl etdi. Hakîr eyitdim "Cânım baba! Bu ne hik­metdir kim benî Âdemde böyle kelleli ve bu gûne çehreli ve dişli ve başlı benî Âdem bu karîbü'l-ahdde halk olunmamışdır. Eyâ hiç zann ı gâlibin var mı ki böyle evlâd sulbünden vücûda gelmişdir" dedim. [344a] Herîf i zarîf eyitdi: "Vallahi oğlum! Bir gün bu ma‘sûmun vâlidesiyle dağa odun kes­me­ğe gitdiğimizde rücûliyyetdir, vecd i hâlet i merdân tokana gelüp ehlim ile dağda bir güleş edüp ehlim beni ben ehlimi yenüp cân sohbeti etdik. Ehlim al­tımdan kalkup bir dıraht ı mün­te­hânın sâyesinde is­tirâhat edüp ben odun keserken hemân ehlim bir feryâd u feza‘ u ceza‘ ederek firâr edüp yanıma geldi. Ânî gördüm, başı serâmed çam ağaçlarına be­râber başı büyük, kolları çınâr-pâre-misâl zeker i dı­râzı elinde bizi kova kova firâr edüp hânemize gelüp ehlim bir ay havfinden haste-hâl olup günden güne karnı şişüp hamli âşikâre olup kâmil bir seneden sonra bu ma‘sûm vücûda bu eşkâl ile gelüp günden güne başı büyümededir. Hâlâ tokuz yaşındadır. Bundan gayrı ne hâl olduğun bilmedik. Vâlidesi eydür: "Ol herîfi görüp nefsi nefsime geldiğinden gayrı bilmem ne hâl oldu", deyü ser-güzeşt [u] ser-encâmı ve ehlinin gül-fâ­mın­dan geçeni bu ta‘bîr ile takrîr etdi. Hakîr eyit­dim: "Ey imdi baba! İnşâallah bu ma‘sûm büyü­dük­çe kellesi büyürse seninle bu evlâdın İslâmbol'a gö­türelim, cemî‘î vüzerâ ve vüke­lâya ve a‘yân-ı ki­bâra temâşâ etdirelim. Bir yılda iki bin guruş senin ve iki bin guruş benim" deyü bu gûne bir latîfe edüp bu ma‘sûmu bu gûne temâşâ etdik, ve's-selâm.



Der-sitâyiş i şeb i Süleymânî;: Kudret i Per­verdigâr ile dağlarında bir gûne ahmerü'l-levn şeb olduğundan Şebin Karahisâr derler. Cemî‘î diyârda kuyumculara bundan müstevlî olur. Yedi yük akçe emânetdir. Dağlarda hâsıl olur. Şekl i murabba‘ ve muhammes ve müseddes şekl i mühr i Süleymânî gibi taşlardır. Anınla kuyumcular gümüş ağardırlar ve cerrâhlar sirke merhemine kor ve nasır olan ya­raya şeb ekerler. Niçe yüz hâssası vardır.

Bu şehr içre niçe ibret-nümâlar vardır. Ammâ müsâferetimiz hasebiyle bu kadar ıttılâ‘ hâsıl etdik. Âb [u] hevâsı gâyet latîf olduğundan dilberânı memdûhdur. Ve ayvası dahi meşhûrdur. Ve lavaşe yufka ekmeği mevsûf ı cihân-ârâdır. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )



Ziyâretgâh ı Karahisâr ı Şabin; (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Üç gün kal‘a zeylinde Tapan Ahmed Ağa'nın nev-binâ ma‘mûr [u] âbâdân cihân-nümâ sarây ı âlîsinde mihmân olup esvâk ı sultânîden kahve ve at na‘lı ve niçe levâzımâtlar alup yine refîklerimizle, avdet etdiğimiz menâzilleri beyân eder

Andan nehr i (   ) ubûr edüp nehr i Kerkük'e mahlût olur çay ı azîmdir. Mandoval derelerinden ve Kurd derelerinden cem‘ olur âb ı hayâtdır, anı atlar ile geçüp cânib i garba 6 sâ‘atde,

Menzil i karye i Ya‘kûb Ağa: Müselmânı ve Ermenisi var ma‘mûr ze‘âmetdir. Andan yine garba nehr i Ker­kük kenarınca beş sâ‘at sarp dereli ve depeli yollar ile Koylıhisâr deresiyle Boğazkesen nâm muhavvif ve muhâtara[lı] yerde Amasiyye içinden cereyân eden (   ) nehriyle nehr i Kerkük bu mahalde birbirle­rine mahlût olup iner. Kasaba i Çârşenbe içre cere­yân edüp iner (   ) nâm mahalde Karadeniz'e mun­sab olur, nehr i azîmdir. Anı ubûr edüp sekiz sâ‘atde dağlar ve dere ve depeler aşup,

Evsâf ı kal‘a i Hacı Murâd:: Sene (   ) târî­hinde Uzun Hasan Sultân vüzerâlarından Hacı Mu­râd Hân nâm bir vezîr i âsaf-tedbîri binâ edüp Ebü'l-feth, Uzun Hasan'ı münhezim etdikden sonra küçük kal‘a olmağıla bilâ-ceng Ebü'l-feth vezîri Koca Mahmûd Paşa'ya miftâhları teslîm etdiler. Ammâ bu dahi Koylıhisâr gibi evce ser çekmiş sa‘b u metîn kal‘adır. Dâiren-mâdâr cirmi bin adımdır. Cânib i cenûba bir demir kapusu var. Bir püşte üzre vâkı‘ olmağıla aslâ bir tarafında handakı yokdur.

Derûn ı kal‘ada yetmiş aded hurdece hâneleri vardır. Bir câmi‘i var. Enderûn [u] bîrûnında aslâ çârsû-yı bâzâr ve hân ve hammâm ve imâret ve medreseden bir âsâr ı binâ yokdur. Ammâ bâğı ve bâğçesi ve cevizliği gâyet çokdur. Aşağı gayyâ deresi kadar amîk uçu­rum kayalar dibinden cere­yân eden nehr i Kerkük kenarında bir müfîd [u] muhtasar hânı vardır. Ve bu kal‘a Şebin Kara­hisâr hâkinde subaşılıkdır. Ve Koylıhisâr nevâhî­lerin­den Paşa efendimizi bunda bulup Şebin Kara­hisâr meyvelerinden hedâyâlar ve­rüp Karahisâr evsâfın nakl edüp sa‘b [u] metîn ol­duğuna ta‘accüb etdi. Andan kalkup yine cânib i şimâle bir kûh ı balaya urûc edüp 6 sâ‘atde,



Menzil i karye i Çavdar: Ma‘mûr ze‘âmet köydür. Andan Çardaklıçay'ı aşup (   ) sâ‘atde,

Menzil i karye i Emirler: Şebin hâkinde ma‘mûr köydür. Andan [344b] cânib i garba 5 sâ‘atde,

Menzil i karye i Ermeni: Ze‘âmetdir. Andan yine garba 4 sâ‘atde Yüksek Kilisecik'i geçüp,

Menzil i karye i Kilârcı Velî Ağa: Karahisâr hâkinde İskefsir kazâ­sında bir kûh ı bülendin dâmeninde iki yüz hâneli Veli Ağa ze‘âmetidir. Andan cânib i garba (   ) sâ‘atde,

Menzil i karye i Baş Çiftlik: Bu dahi Kara­hisâr hâkinde İskefsir kazâsında Erzurûm ile Sivas eyâleti hudûdunda âbâdân kurâ olduğu bâlâda Er­zurûm'a giderken mevsûfdur. Andan yine cânib i garba (   ) sâ‘atde,

Evsâf ı menzil i kal‘a i dârü'l-ikbâl Nîk-hisâr: : İyi hisâr demekdir. Mukaddemâ Erzurûm'a gider­ken cümle asâkir ile Ilıca sahrâsında meks olundu idi. Şimdi zemistân olmağıla sâhib i devlet Halîl Efendi hânesinde meks edüp üç gün mihmân oldu. Hakîr Eski câmi‘ imâmında konuk olduk. Paşanın hâne sâhibi Varvar Alî Paşa'nın dîvân efendiliği hiz­me­tinde olmağıla Alî Paşa ile celâlî olmuşdu. Andan kalkup cânib i garba (   ) sâ‘atde,

Menzil i karye i Kazankaya: Sivas eyâletinde Niksâr nâhi­yesinde ma‘mûr köydür. Andan yine cânib i garba Boğazkesen nâm mahalli ubûr edüp sarp çengelistâ­nlar içre (   ) sâ‘atde,

Karye i Kumanova: Niksâr hâkinde ma‘mûr köydür. Andan yine garba 9 sâ‘atde,

Menzil i karye i Sonisa: Sivas hâkinde Nik­sâr hudûdunda üç yüz hâneli ve câmi‘li ve hânlı ve mesâcidli, bâğ u bâğçeli ma‘mûr kasabacıkdır. An­dan (   ) sâ‘atde,

Menzil i karye i Zuday Tekyesi: Bir bülend dağın başında iki yüz hâneli, ma‘mûr u âbâdân ve bâğlı ve bâğçeli Lâdik kazâsı hudûdunda evkâf ı azîm beldedir. Bu belde i ma‘mûr içre kutb ı âfâk eş-Şeyh-i ale'l-ıtlâk Hazret i (   ) Sultân medfûn­dur. Âbâdân bir tekye i azîmi var. Huddâm­ları ve fukarâları ekseriyyâ sâdât ı kirâmdan su­lehâ yı ümmet kimesnelerdir. Paşa efendimizle bunda bin elli yedi ıyd ı adhâsı namâzın kılup ve kurbânlarımız kesüp şeyh hazretleri ziyâfet i azîm edüp andan tuğlar gitdi.

Ale‘s-sabah yine cânib i garba 5 sâ‘atde Sepetlibeli dağın geçüp,



Menzil i karye i Hamîd: Lâdik buhayresi sâhilinde Lâdik şehri nevâhîlerinden câmi‘li ve bâğ u bâğçeli, ma‘mûr [u] âbâdan karye i ehl i îmândır. Ve gâyet mahsûldâr, kend i çemenzâr ı murgzârdır. Andan yine cânib i garba 5 sâ‘atde,

Evsâf ı kal‘a i Havik, şehr i kadîm Lâdik

Amasiyye kayâsıralarından Havik nâm bir cehe­lenin binâsıdır. Niçe mülûk eline girüp âhir Âl i Dânişmendiyye'den Melik Gâzî hazretleri Mâhân diyârından Selçûkiyân ile gelüp Nîkhisâr'ı ve bu Lâdik'i sene (   ) târîhinde feth etdükde vezîri Sal­mân Hân, "Sancakı kal‘a üzre dikmeyelim" der, Melik Gâzî "Lâ, dik" sancağı der. Ol ismile bu kal‘a tesmiye olunup Lâdik şehri derler. Hükm i Âl i Osmânda üç Lâdik şehri vardır. Biri Konya Lâdik'i, şehr i kebîr iken celâlî ve cemâlî ve paşalar zul­mün­den hâlâ bir kasabacıkdır. {Biri dahi Van eyâletinde Kör Lâdik sancağıdır}. Biri dahi bu Amasiyye Lâdik'i şehridir. Vakfullah olmağıla harâb olma­mış­dır. Ba‘dehû dest i Âl i Osmâni­yân'dan sene (   ) târîhinde Yıldı­rım Bâyezîd Hân Amasiyye kal‘asın feth etdikde bu Lâdik kal‘ası emân ile bilâ-ceng ü cidâl kal‘ayı Ti­murtaş Paşa'ya teslîm edüp mif­tâh­ların Bâyezîd Hân'a teslîm etdiğinde Lâdik ahâlî­le­rine "Mu‘ammer olup refâhiyyet üzre safâ ideler" deyü hayr du‘â eder.

Hâlâ ol hayr du‘â sebebiyle cümle ünâsı mu‘am­mer ve mu‘ammere ve ehl i zevk ve ehl i şevk sulehâ yı ümmetden garîb-dost âdemleri vardır. Ba‘dehû Bâyezîd i Velî şehzâdeliği âleminde Amasiyye hâkimiyken her sene yaylağa gelüp altı ay bu şehr i Lâdik'de yay­lalanup zevk u safâ etme­ğiçün pâdişâhlara mahsûs ürd i behişt-âsâ bir bâğçe i dilküşâ edüp hâlâ bâğçe üstâdı ve kırk aded sivri külâhlı bostâncı huddâmları ve korucuları ve taylakçıları vardır. Çayırı büyük emîr i ahûr tarafın­dan zabt olunur. Bir hâkim i aslîsi dahi Dârü's-sa‘âde ağası tarafından bir ağa gelüp maktû‘u'l-ka­lem ve mefrûzu'l-kadem olmak üzre cemî‘î tekâlif i örfîden mu‘âf [u] müsellem şehr i sâlimdir. Zîrâ merhûm ve mağfûrun leh Sultân Ahmed Hân vâli­desi Bülbül Hâtûn evkâfıdır. Eyâlet sâhibi Sivas valisi tarafından bir avân şehre girüp müdâhale etmeğe kâdir değildir.

Bir hâkimi dahi hâkim i şer‘ i mübîn üç yüz akçe pâyesiyle şerîf kazâdır. Ve cümle (   ) aded nâhiye kurâ­larıdır. Bu nevâhîlerden kadıya se­nevî ber-vech i adâlet altı kîse i Rûmî hâsıl olur. Cümle ahâlîsi şer‘ i şerîfe mutî‘ [u] münkâd âdemlerdir. Şeyhülislâmı ve nakîbü'l-eşrâfı ve ulemâ ve sulehâ ve a‘yân [u] eşrâfı dahi vardır. Si­pâh [u] kethü­dâ­yeri ve yeniçeri serdârı ve şehir nâ’ibi ve muhtesibi ve kapan emîni ve buhayre emîni var. Ammâ kal‘ası şehrin cânib i [345a] cenûbunda evc i semâya ser çekmiş şekl i murabba‘ bir seng-binâ bir küçük kal‘a i bâlâ ve köhne-binâ yı ulyâ olmağıla içinde âsâr ı binâdan bir imâret olmama­ğıla dizdârı ve kal‘a neferâtı yokdur. Ancak hünkâr bâğçesi üstâdı vardır. Bostâncı neferleriyle kal‘a dağların ve sâ’ir koru ormanların korudup hıfz [u] hırâset edüp hükûmet eder.

Bu şehir cümle on yedi mahalledir. Evvelâ Beğ mahallesi ve Güller mahal­lesi ve Yeni Câmi‘ mahallesi ve Kavak mahallesi ve Tekye mahallesi ve Şehre Küsdü mahallesi ve Ya­rımca mahallesi ve Dağ mahallesi ve Polad mahallesi ve Yahşi mahallesi Meşhûr mahallâtlar bunlardır.

Bu mahallâtlar içre cümle sağîr ve kebîr kırk yedi mih­râbdır. Altısı sâlât ı cum‘a edâ olunur, üçü câmi‘ i selâtîn i selefdir. Evvelâ Sultân Ahmed Hân Câmi‘i ve Dâvûd Paşa Câmi‘i ve Tekye Câmi‘i ve Şehre Küsdü Câmi‘i ve Güller Câmi‘i, bunlardan mâ‘adâ mesâcidlerdir.

Ve cümle üç bin yigirmi aded kire­mitli, bâğlı ve bâğçeli ve âb ı revân sulu sarây ı âlîler ve gayrı büyût ı âhâli-yi beleddir. Ve cümle yedi tekyegâh ı ehl i tarîk vardır. Cümleden Hazret i Seyyid Ah­med i Kebîr Tekyesi, ma‘mûr [u] âbâdân, nazar­gâh ı ehl i irfân ve mihmângâh ı ehl i dilân ve karâ­rgâh ı dervîşân ı zîşân yerdir. Âyende vü revendeye ni‘meti mebzûl evkâf ı azîmdir.

Ve iki hammâmdır. Çârsû içre Eski hammâmın âb [u] hevâsı ve binâsı latîf hammâm ı rûşenâdır. Ve Yeni Câmi‘ ma­hallesindeki Yeni hammâm dahi pâk ve latîf, dellâk­leri nazîf hammâm ı dilküşâdır.

Ve cümle yedi hânı vardır. Evvelâ Kapan hânı ve Halîm Beğ hânı ve Emîr Hüseyinoğlu hânı ve Seydî Ahmed Efendizâ­de Alî Çelebi hânı ve Buğday bâzârında Tennik hânı. Ammâ kârbân­sa­rây ı sebîl i âm birdir, çârsû içinde kârgîr binâ yı azîm, merhûm Dâvûd Paşa'nındır kim âyende vü revendeye hasbeten-lillah menzilgâhdır. Yanında bir ayn ı zülâli cereyân eder.

Ve cümle dörd yüz dükkândır. Bir fâhir kârgîr binâ bezzâzistânı Dâvûd Paşa'nın hayrâtıdır. Cümle iki ta­rafda seksen aded dekâkîn i ma‘mûrlardır kim câmi‘inin evkâfıdır. Ve cümle kırk bir vezîr [u] vü­zerâ ve mîr i mîrân ve sâ’ir a‘yân sarâyları vardır. Evvelâ Osmân Paşa sarâyı ve İbrâhîm Beğ sarâyı ve Hacı Beğ sarâyı ve Hüseyin Beğ sarâyı ve Alay Beği sarâyı ve Mustafâ Beğ Sarâyı, niçe sarâylar dahi vardır ammâ ma‘lûmumuz olan bunlardır. Ve bu sarâyların her birinde birer hammâm olduğundan mâ‘adâ kırk beş ev hammâmları vardır.

Ve mahsûs dârü't-tedrîsi yokdur. Ammâ her câmi‘de gûnâ-gûn mübâhase i ulûm olur, ders i âmları vardır. Ve on sekiz yerde dârü't-ta‘lîm i mek­teb i sıbyân ı ebced-hânı vardır. Ve hâlâ iki yerde imâret i it‘âmı vardır.



Ve âb [u] hevâsının letâfetinden mahbûb ve mahbû­besi memdûh ı cihân-ârâdır. A‘yânı akmişe i fâhire ve semmûr kürk giyer. Beğleri ve paşaları ve iki yüzden mütecâviz menâsıb ı âlî zabt etmiş kudât efendileri ve meşâyih i izâmları ve sulehâ yı üm­metden halûk ve halîm ü selîm âdemleri vardır. Gerçi Türkistân şehirlerindendir ammâ fârisü'l-hayl sipâhîleri ve erbâb ı ma‘ârif yârânları çokdur. Vasa­tu'l-hâl olanları tüccâr ve ehl i hirefdir. Çuka ferâce ve kontuş giyüp gûnâ-gûn akça ve gökçe ve pâkça esbâb giyerler. Zenâneleri katîfe çakşır üzre sarı çizme ve çuka ferâce ve beyâz ızâr ve nikâb burka‘ dutunup sivri dîbâ arakçîn zîbâ giyüp mü­’eddebâne reftâr ederek hammâmdan ve ziyâretler­den gayrı bir cânibe gitmek ihtimâlleri yokdur. Gâ­yet mü’ed­de­be ve sâliha [ve] afîfe havâtînleri vardır kim giysû yı müşk-bârların târ kıldıklarında uş­şâk ı dilfikârı bir vechile mu’âheze edüp akl ı uşşâkı târumâr ederler. Zîrâ gâyet hüsn i cemâlde ve lûtf i i‘tidâlde olup kelimâtları mevzûn ve dür dişleri dürr i meknûn ve her evzâ‘ ı cünbüşleri gûnâ-gûn işve ile söze gelseler bedî‘u'l-beyân ve fasîhu'l-lisân kelimât etdiklerinde âdem hayrân kalur.

Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin