Allak Teâlâ Her Şeyi Olduğu Gibi Bilir ;
Allah Teâlâ, yok olan şeyi yokluk halinde yok olarak bilir. Ve o şeyi var ettiği zaman nasıl olacağını da bilir. Var olan şeyi, varlık halinde mevcut olarak bilir. Yine Allah Teâlâ, var olan şeyin nasıl yok olacağını bilir. Allah Teâlâ, ayakta olanı ayakta bilir, oturduğu zaman oturma halinde bilir. Allah'ın bilgisinde bir değişiklik olmaz. Allah için sonradan bir bilgi de hasıl olmaz, ancak sonradan kulların durumlarında değişiklik meydana gelir.
Küfür De Îman Da Kulun Kendi Kazancıdır.
Allah Teâlâ, yaratıkları, küfür ve imandan boş olarak yarattı, sonra onları emir ve yasaklar ile muhatap kıldı. Kâfir olan kendi işiyle ve inkârıyla kâfir oldu, Allah, yardımını ondan esirgeyerek kâfir oldu. İman eden de kendi fiili, ikrar ve tasdiki ile iman eder. Allah ona yardım edip imanda muvaffak kılar.
Cenabı Hak insanları, kendisine itaat etmeğe de isyan etmeye de kabiliyetli kılmıştır. Nitekim Cenabı Hak şöyle buyuruyor:
“Sizi yaratan Allah'tır. Sizden kâfir olan da vardır, mümin olan da.” 160
Allah'ı inkâr eden kendi inadı ve iradesi ile inkâr eder, Allah da o küfrü yaratır. Allah Teâlâ, kâfirin küfrüne yardımcı olmaz, rıza da göstermez. Bu Allah'ın adaletinin gereğidir. Nitekim Cenabı Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz Cenabı Allah insanlara zerre kadar zulm etmez, lâkin insanlar kendilerine zulm ederler.” 161
Allah Teâlâ, fazileti icabı, kendine iman eden ve iyi amellerde bulunan kişilere yardımcı olur, onları başarıya ulaştırır. Bu konuda yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz Allah Teâlâ, insanlar üzerine fazilet sahibidir, lâkin insanların çoğu buna şükretmezler.” 162
Allah Teâlâ'nın insanlara karşı fazlu keremi, Allah'ın bilgisinde kâfirin küfrüne, müminin imanına aykırı değildir. Bu görüş, aşağıdaki hadis-i kudsi'ye dayanmaktadır:
“Onları cennet için yarattım; aldırmam. Bunları da cehennem için yarattım ona da aldırmam.” 163
Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyuruyor:
“Sizin rabbiniz kulların yaratılmasını tamamladı. Bir fırka cennette, diğer bir fırka da cehennemdedir.” 164
Bu hadîs şerifler, Hz. Peygamber'in:
“Çalışın, herkes ne için yaratılmışsa onu yapar.” 165 sözünü takviye ediyor.
Âdem (A.S.) ın Zürriyetinin Yaratılması:
Allah Teâlâ, Âdem aleyhisselâm'ın zürriyetini, küçük karınca üzerinde, Âdem aleyhisselam'ın neslinden yaratmış, onlara akıl vererek hitab etmiş, emir ve yasaklarda bulunmuştur. Kullar da, O’nun Rableri olduğunu ikrar etmişlerdir. Kulların bu ikrarları iman olmuştur. Bu sebeple bütün kullar, bu iman fıtratı üzerine doğarlar. Fıtrat konusunda Cenabı Allah şöyle buyuruyor:
“O halde gerçek müslüman olarak kendini dine doğrult; Allah'ın dinine ki, insanları onun üzerinde yarattı.” 166
Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem de şöyle buyuruyor:
“Her doğan, İslâm yaratılışı üzerinde doğar. Sonra anası babası onu Yahudîleştirir, yahut hıristiyanlaştırırlar, yahut mecûsîleştirirler. Nihayet bunu dili ile açıklar. Ya şükr edenlerden, yahut küfr edenlerden olur.” 167
Bu hadis-i şerif,
“Doğrusu biz insana, gerçek yolu gösterdik; ister şükr etsin, ister nankörlük etsin.” 168
âyetini açıklamaktadır.
Hülâsa, Allah Teâlâ'nın, kullarından ezelde söz alması Kitapla sabittir. Cenabı Hak şöyle buyuruyor.
Hatırla ki, Rabbin, Âdem oğullarının sulbünden zürriyetlerini çıkarıp da onları nefislerine karşı şahit tutarak: Ben sizin rabbiniz değil miyim? diye buyurduğu vakit, onlar da: Evet, sen bizim rabbimizsin, şahid olduk, dediler.” 169
Sünnetten delil, Mişkât'ül-Mesâbîh ve diğer kitaplarda rivayet edilen, hadîs ve tefsir kitaplarında araştırılan, mahallinde de zikrettiğimize göre hadîs şerhlerinde rivayet edilen hadis-i şeriftir. Mutezile ise buna muhalefet ediyor. Onlar yukarıda geçen âyeti mecazî mânada tevil ediyorlar.
Bir şârih demiştir ki, bu mesele ve buna tâalluk eden delillerden ortaya çıkmıştır ki, müşriklerin çocuklarının cehennemde olduğu görüşü reddedilmiştir. Nasıl terk edilmesin, Şeriat, kendisine İslâm daveti ulaşmadığı halde Allah'ı tanımayan cahil fakat akıllı ve ergin kişiyi şu âyet-i kerîme ile mazur kabul ediyor:
“Biz, peygamber göndermedikçe (hiçbir kavme) azab etmedik.” 170
Bu konudaki hadisler birbiri ile çelişmektedir. Mişkât şerhinde, doğruyu gördüğümüz kadar aralarını birleştirmeğe çalıştık. Fahr'ul İslâm Pezdevî demiştir ki: Kendisine İslâm daveti ulaşmayan cahil-i billah kimse hakkında yalnız akıl ile, mükellef tutulamaz diyoruz. Zira İslâm daveti ulaşmayan kimse iman yahut küfrü tanıyamazsa ve imana aykırı isyana muvafık bir şeye inanmıyorsa özürlü kabul edilir. Fakat küfre inanıp onu tanıtabilirse, yahut küfre inanıp anlatamazsa mazur sayılmaz, cehennem ehlinden olur.
Allah'a Verilen Ezeli Sözü Bozmak :
İmandan sonra her kim Allah'a olan sözünü bozarak küfreder fıtri olan imanını değiştirmiş olur. Kim imanını açıklarsa ve bu açıklamasını kalbi ile tasdik ederse, İslâm dini üzere sabit olur ve devam eder.
Konevî, misak âyetinin tefsirinde iki kavil vardır diyor: Birincisi tefsircilerin sözüdür ki, müctehidlerin büyüklerinden bir toplulukla Ehl-i Sünnet vel-Cemaat âlimlerinin çoğunluğu bu görüştedirler. Bu birinci söz, şu rivayete dayanıyor: Hz. Ömer bu âyetten sorulunca, Resûlullah sallellahu aleyhi vesellem'in şöyle dediğini duydum:
“Cenabı Allah Âdem aleyhisselâm'ı yarattıktan sonra sağ eli ile sırtını sıvazladı ve buradan bir zürriyet çıktı. Bu zürriyet için, Allah Teâlâ buyurdu ki: Bunlar cennet için yaratılmışlardır ve cennet ehlinin amelini yapacaklardır. Sonra sol eli ile yine sırtını sıvazladı, bundan da başka bir zürriyet çıktı. Onlar hakkında: Bunlar cehennem ehlidirler ve cehennem ehlinin amelini yapacaklar, buyurdu.
Bir adam :
“Yâ Resûlâllah! Amel nerde kaldı?” diye sual sorunca Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Allah Teâlâ, bir kulu cennet için yarattığı zaman, ölünceye kadar onu cennet ehlinin ameli ile meşgul eder, öyle ki cennet ehlinin amelinden herhangi bir amel üzerine ölür. Dolayısıyla bu amel sebebiyle onu cennete kor. Yine Cenabı Allah bir kulu cehennem için yarattığı zaman, onu cehennem ehlinin ameli üzere bulundurur, nihayet cehennem ehlinin amellerinden biri üzerinde ölür, dolayısıyla cehenneme girer.” 171
Cebriyye Mezhebi bu hadisin zahirine dayanarak şöyle diyor: Allah Teâlâ, müminleri mümin olarak, kâfirleri de kâfir olarak yaratmıştır. İblis de kâfir olarak kalacaktır. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer İslâm'dan önce de mümin idiler. Bütün peygamberler vahiyden önce de peygamber idiler. Yusuf aleyhisselâm'ın kardeşleri de öyle büyük günah işledikleri vakit peygamber idiler.
Ehl-i Sünnet vel-Cemaat âlimleri demişlerdir ki: peygamberler, vahiy geldikten sonra peygamber olmuşlardır, îblis de sonradan kâfir olmuştur. Bu görüş İblis'in kendi ameli ile kâfir olacağına dair bilgisinin tâalluku itibarıyla Allah katında kâfir olmasına aykırı değildir. Eğer halis bir zorlama olacak olsaydı îblis'den daha önce taat, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'den de kötülük çıkmaması gerekirdi. Bu görüş ile, Cebriyecilerin: Kâfirler küfür ve mâsıyyet üzerinde, müminler de iman ve tâat üzerinde bulunmaya mecburdurlar, sözleri batıl olmuştur. Belki şöyle diyebiliriz: Kul, serbesttir, itaat, yahut isyan etme yetkisine sahiptir, fakat bunlardan birini yapmaya zorlanmış değildir. Başarı Allah Teâlâ'dandır. Cenabı Hakkın şu âyeti de buna delâlet ediyor:
“Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne iman edin.” 172
Eğer kullar, ezelde mümin olsalardı Allah Teâlâ, onlara iman etmelerini emretmezdi ve Cenabı Allah kullara ezelde:
“Ben sizin rabbiniz değil miyim?” 173 hitabını yapıp:
Onlar da “Evet” demezlerdi. Saîd b. Cübeyr'in, İbn-i Abbas'tan rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem bu âyetin tefsirinde şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, Âdem aleyhisselâm'ın sırtından söz aldı. Sırtından zürriyetini çıkararak hepsini önünde yaydı ve onlara şekil verdi, akıl verdi ki bu akılları sebebi ile her şeyi bilsinler, lisan verdi ki konuşsunlar Sonra Allah Teâlâ, Âdem'in gözleri önünde onlarla konuşarak ben sizin rabbiniz değil miyim? dedi. Onlar da evet, sen bizim Rabbimizsin şahidlik ederiz, dediler.” 174 Hz. Peygamber bu sözlerinden sonra âyet-i kerimeyi “Mubtılûn”a kadar okudu.
Bu âyet-i kerîme hangi yönden delil olarak ileri sürülüyor? Halbuki bizler, bu misâktan söz etmiyoruz. Bu konudaki düşüncemiz, gayretimiz, sizinkinin aynıdır. Bunda ittifak halindeyiz. Bu itiraza karşılık şöyle cevap verilir: Cenabı Allah bize bunu unutturdu. Zira dünya imtihan evidir. Bizim ilk önce gayba inanmamız lâzımdır. Bunu düşünürsek, o zaman imtihan mânası zail olur peygamberlerin gönderilmesine ihtiyacımız olmazdı. Bir kerre unutulan her şey delil kabul edilmez ve mazeret olarak ileri sürülemez. Allah Teâlâ, bizim amellerimiz hakkında şöyle buyuruyor:
“Allah onların (dünyada yaptıkları bütün amelleri aleyhlerine muhafaza edip) saymış onlarsa bunu unutmuşlardır.” 175
İkincisi, akıl sahiplerinin görüşüdür. Bu görüş şudur: Allah Teâlâ, zürriyeti çıkardı. Zürriyet, babalarının sulbünden gelen çocuklardır. Bu çıkarma da şöyle olmuştur: Kullar yaratılmadan önce bir damla su idiler. Allah Teâlâ, bu damla suyu, erkeklerden, anaların rahimlerine çıkarmıştır, sonra bu damla suyu bir kan pıhtısı haline getirmiştir, sonra et parçası yapmıştır. Sonra da bir insan haline getirerek tam bir insan yapmıştır. Bundan sonra Allah Teâlâ, o insanları kendileri üzerinde Allah'ın terkib ettiği birlik mucizelerine şahitlik yaptırmıştır. Delâleten şahid getirmek suretiyle kullar “Evet” demiş gibi oldular. Bu ikinci söz, yukarıda birinci görüşü belirten müfessir ve hadis âlimlerinin beyan ettikleri görüşe muhalif değildir. Çünkü bu ikisini de birleştirmek mümkündür.
Mutezile taifesi ise, yukarıda geçen sözkonusu misak âyetinin birinci şekilde tefsir edilmesinin caiz olmadığı üzerinde mutabık kalmışlar ve ikinci görüşe meylederek bunu bir temsil kabilinden kabul etmişlerdir. Bu onların şu görüşüne dayanıyor: Aklın anlayamadığı her şey ile hüküm vermek caiz değildir.Zira onların temel inançları, aklı nakil üzerine tercihtir.Sonra ayet, Allah Teala’nın ruhları cesetlerle beraber, yahut daha evvel yarattığına delalet eder.Doğrusu da budur.Çünkü, Allah Teala’nın ruhları cesedlerden beşyüzbin sene evvel yarattığı hakkında Hadis-i Şerif vardır.Hitab ve cevab ikisi de hem ruhlara hem de cesedleredir.Nitekim öldükten sonra da insanlar hem ruhları, hem de cesetleri ile beraber diriltilecektir.
Dostları ilə paylaş: |