Meleklere Îman :
Allah'ın meleklerine şöyle inanırız: Allah'ın emrine karşı gelmezler, emrini yerine getirirler. Melekler günah işlemekten korunmuşturlar, erkeklik dişilik sıfatlarından beridirler. Cenabı Allah Kur'an-ı Kerîmde melekleri dişilikle vasıflayarak Allah'ın kızlarıdır, diyenleri reddediyor; şöyle buyuruyor: .
“Onlar, Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi yaptılar. Yaratılışlarına şahit mi idiler? Onların şahitliklerini yazacağız, onlar Kıyamete kadar sorumlu tutulacaklardır.” 38
“Yoksa Allah kızları oğullara tercih mi etmiş? Ne oluyor size, nasıl böyle hüküm veriyorsunuz.” 39
“Cevâhir'ul-Usûl” adlı kitapta şöyle zikrediliyor: Melekler için cennet nimetleri ve Allah'ı görme nimetinden nasib yoktur. Konevî'nin “Umdet'ün-Nesefi” Şerhinde de böyle yazılmaktadır. Bu kitaplarda yine meleklerin her şekle girebilen havaî latif bir cisme sahib oldukları, ikişer, üçer, dörder kanatları bulunduğu da zikrediliyor. Meskenleri göklerdir. Müslümanların çoğunluğunun görüşü de böyledir.
Kitaplara İman:
Allah'ın kitaplarına iman konusunda Tevrat, İncil, Zebur ve Furkan gibi adet tayin etmeksizin Allah katından indirilen bütün kitaplara iman etmek gerekir.
Peygamberlere İman:
Peygamberlere iman ederken Allah tarafından gönderilen bütün peygamberlere inanmak lâzımdır. Kendine bir kitap veya sayfa verilsin, yahut verilmesin, bütün peygamberleri içine alacak şekilde inanmak şarttır. İmam Âzam yukarıdaki ifadesinde “Resul” kelimesini “Nebi”ye eş anlamlı olarak kullanmıştır. Feth'ul-Kadîr sahibi İbn-i Humam da bu görüşü benimsemiştir. Ancak Cumhura göre, Resul kelimesi Nebi kelimesinden daha hususî bir manâ taşır, Peygamberlere iman ederken belli bir sayı tâyin etmeyiz. Zira sayı tayin edince peygamber olmayanı peygamber yapmak ihtimali olabilir. Yahut peygamber olduğu halde sayıdan çıkarılarak peygamberliğine inanılmayanlar da bulunabilir. İman esaslarındaki tertib, meleklerin kitapları Peygamberlere getiren kişiler olmaları itibariyledir. Yoksa kitaplar ve peygamberler, meleklerden daha faziletlidirler.
Öldükten Sonra Dirilmeye İman
Öldükten sonra dirilmekten maksat, başlangıçtaki şekil ve varlık yok olduktan sonra yeniden var olmaktır. Öldükten sonra dirilmenin delili şu âyet-i kerimelerdir:
“Sonra sizler, şüphesiz Kıyamet gününde diriltileceksiniz.” 40
“O (inkarcı) insan görmedi mi ki biz onu bir damla sudan nasıl yarattık. Şimdi de aşikâr bir mücadeleci kesildi”.
“Bir damla sudan yaratılışını unutarak bize bir de misal getirdi: Bu kemikleri dağılıp çürümüşken kim diriltir? dedi.”
“Ey Resulüm! De kii onları ilk defa yaratan diriltir ve o, her yaratılanı tamamiyle bilir.” 41
“El-Makâsıd” adlı kitapta şöyle deniliyor: Öldükten sonra dirilmeye inanmak dinin zarurî saydığı inanç esaslarındandir, inkârı ise kesinlikle küfürdür.
Öldükten sonra dirilme hâdisesine şöyle itiraz edilebilir: Öldükten sonra dirilmeye inanmak, tenasuh'a, yani ruhun bir bedenden başka bir bedene intikaline hükmetmektir. Çünkü ikinci beden ilk beden değildir. Hadîs-i şerifte de şöyle buyurulmuştur:
“Cennet ehli tüysüz, sakalsızdır. Gençleri ihtiyarlamaz, elbiseleri eskimez.” 42
“Cehennemlik birinin sırtı Uhud dağı gibidir.” 43
Öldükten sonra dirilme ve cesetlerin haşri ile hükmetmek üzerine Celâleddin er-Rûmî rahimehullah şöyle diyor:
“Tenasüh inancının yerleşmediği hiçbir mezhep yoktur.”
Bu itiraza şöyle cevap veririz : İkinci beden, ilk bedenin aslî cüzlerinden yaratılmış olmasaydı o zaman belki tenasüh olabilirdi. Eğer bu inanca yâni cesetlerin haşri inancına tenasüh adı verilecek olursa, bu yalnız isim üzerine bir münakaşa olur. Esas tenasühün tarifi, Tenasuha inananlara göre şöyledir: Tenasüh, ruhların âhirette değil dünyada şahıslara iadesidir. Zira Tenasüh inancına sahib olanlar Cennet ve Cehennemi ve âhirete ait diğer işleri inkâr ediyorlar. Bu sebepten bu inançta olanlar tekfir edilmişlerdir. Cenabı Hak'kın:
“Şüphesiz âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri yarın ateşe atacağız. Onların derileri piştikçe, azabı duysunlar diye kendilerine, derilerinden başka deriler vereceğiz. Çünkü Allah, gerçekten Azizdir, Hakimdir.” 44
Buyruğunun, hissî lezzetlerle mükâfatlandırılacak, cismanî ızdırap ve acılarla cezalandırılacak olan kimsenin, Allah'a itaat eden ve kötülüğü irtikap edenlerden başkası olduğunu ifade ettiği söylenemez. Zira biz deriz ki: öldükten sonra dirilmede cismanî ve hissi olarak tat ve acıları duymada itibar edilen husus bu işi anlamaktır. Acı yahut lezzet tatmak ise ancak ruhun tâalluku ile olabilir. Ve lev ki alet vasıtasiyle olsun. Vücudun aletleri ise aynen bakidir, bedenin diğer asli parçaları da öyle. Bu sebeple çocukluk çağında görülen ve bir çocuk için ihtiyarlık anında şekil ve görünüşü hatta birçok azası ve aleti değişse de, çocukluktaki insanın aynı olduğu rahatlıkla söylenir. Gençlik çağında cinayet işleyip yaşlanınca cezaya çarptırılan bir kimse için, gençliğinde suçu işleyen kimse değildir, denilemez. İşte Hadis-i şerifte belirtilen: “Kâfirin sırtının Uhud dağı kadar büyümesi”, azalarından bir şişme meydana gelmesi gibidir. Parçalar aynı parçalardır.
“Şerh'ül-Mevâkıf”ta şöyle deniliyor: insandaki asıl parçalar, ömrün başından sonuna kadar devam eden parçalardır. Bâzı âlimler de demişlerdir ki: insan vücudunun asıl cüzleri, yaratılışın başlangıcında hâsıl olan cüzlerdir. Yaratılışın başlangıcı, ruhların cesetlere tâalluk etmeğe başladığı zamandır.
Öldükten sonra dirilmede bedenin asıl cüzlerine itibar edildiği hususunda zikrettiğimiz görüş ile cesedlerin bütün cüzleri ile öldükten sonra dirilmeyi inkar edenlerin öldükten sonra haşri inkar sadedinde söyledikleri söz itibardan düşmüştür. Haşir ise ancak her şeyden evvel ömrün evvelinden sonuna kadar cesetlerin bütün cüzleri ile olur. Hatta öyle ki, iade mânasını gerçekleştirmek için Cenabı Allah sünnet yerinden kesilen et parçası ile tırnaklardan, saçlardan kesilenler, dişlerden çıkarılanlar ve benzeri vücudun ilk yaratılışında var olan bütün cüzleri iade edecektir. Sonra Cenabı Allah kemmiyet, keyfiyet ve şekil bakımından iradesinin taallûk ettiğince dilediğini bırakacak, dilediğini yok edecektir. Sonra bilmiş ol ki Cenabı Allah akıllıları dirilteceği gibi, delileri, çocukları, cin ve şeytanları, hayvanları, haşereleri ve kuşları da diriltecektir. Çünkü bu hususta hadîs-i şerif vardır. Azası henüz tamamlanmamış bulunan düşük çocuklar diriltilecek mi? İmam Âzam Ebû Hanife'den rivayet edildiğine göre, düşük çocuğa ruh verilmişse diriltilecektir, ruh verilmeden düşmüşse diriltilmeyecektir. Doğru olan görüş de budur. Zira Allah'a yakın olan muttaki âlimlerin mezhebi, haşrin ruh ve cesedden meydana geleceğidir. Konevi'nin görüşü ise şöyledir: Kendisi şöyle diyor: bizim âlimlerimizin mezhebinin gereği şudur. Çocuğun azalarından bir kısmı belli olmuşsa dirilecektir. Bu görüş Şâbî ve İbn-i Şîrin'in görüşü olup reddedilmiştir. Zira bu hüküm fıkhî bir hükümdür. Bu hüküm üzerine dünyevî bazı hükümler terettüp eder. (Miras gibi). Âhirete ait haller buna kıyas edilemez.
Dostları ilə paylaş: |