İkincisi; toplumdaki genel sosyopolitik gelişmeler, sınıf çelişkilerinin keskinleşmesi, emek-sermaye çatışmasının sertleşmesi, işçi hareketinin canlanması, öğrenci kesiminde, Lenin’in sözleriyle, “toplumun geri kalan kısmından ayrı olmayan”, “aydınların bu en duyarlı kesimi”nde, kaçınılmaz olarak etkilerini ve sonuçlarını gösterecek, devrimci öğrenci hareketini besleyecektir. Öğrenci hareketinin geçmiş birikimi ve gelenekleri, böyle bir gelişmenin olanaklarını artırmaktadır. Bir kez daha öğrenci gençlik hareketinin en ön safını marksist eğilimli gençlerin tutuyor olması -ki şimdiki(37) durum budur- bunun açık kanıtlarını sunuyor.
Öğrenci hareketi henüz zayıf ve politik açıdan geri ama, daha şimdiden bu alanda etkinlik kurmaya çalışan yarım düzine politik gençlik dergisi var. Bunu gençlik hareketindeki politik hareketlilik ve fikri canlılığın bir göstergesi sayanlar var ise de, biz bu kanıda değiliz. Bu daha çok, geçmiş “tecrübe”nin etkisiyle, geçmişin bu “çok verimli” alanında öncelikle yer tutmak kaygısından kaynaklanan sağlıksız bir üşüşmenin göstergesidir. Geçmişte hareketin kitleselliği ve politik canlılığı, gençlik dergilerini bir ihtiyaç haline getirmişti. Oysa şimdiki dergiler daha çok “önden” hazırlığın bir ifadesi.
Bu dergiler gerçekten devrimci gençlik hareketinin temel politik sorunlarını, talep ve hedeflerini, geçmişin temel politik ve örgütsel tecrübelerini tartışıyor olsalardı, onları yine de, gençlik hareketindeki politik canlanmanın ilk belirtileri, habercileri saymak olanaklı olurdu. Oysa genellikle böyle bir içerik ve nitelikten yoksunlar. Kaldı ki, revizyonistlere ait olanları, öğrenci gençliği devrimci politik mücadeleden alıkoymak, onu yasal akademik mücadelenin dar çerçevesine hapsetmek, politik ilgiyi “en üstün otorite” ilan ettikleri parlamentonun burjuva ekseniyle sınırlamak çabası içindeler.
Devrimci demokrasinin değişik temsilcilerine gelince, en keskin şiarlarla hareket edenler bile, gerçekte, devrimci öğrenci hareketine, “demokratik-özerk üniversite” burjuva-demokratik şiarının ötesinde bir şey önermiyorlar. İçerik ve gerekçeleri ile gerçekleşme biçimleri farklı sunulsa da, aslında bu şiar, tüm gençlik dergilerinin devrimci öğrenci hareketine sundukları ortak program durumundadır...
“İki devrimci yükseliş döneminin açıklıkla gösterdiği, bugün(38)üçüncü bir kez açıklıkla gözlenen olgu şudur: Revizyonist-reformist akımlar, devrimci gençliğin militan mücadelesine, devrimci dinamizmine, coşkusuna ve istemlerine ayak uyduramamakta, bu durum gençlik mücadelesindeki gelişmeyle orantılı olarak onları tecrit etmektedir. ”
Bu değerlendirme, aynı zamanda, revizyonist akımların ancak gençlik hareketinin geri ve durgun aşamalarında, bu hareket içinde güç ve etkinlik kazanabildiğini anlatıyor. Revizyonistlere bu zemini bizzat karşıdevrim hazırlıyor. Karşıdevrim yığın hareketini bastırarak, baskıyla, terörle, yasaklarla, sürekli ve sistemli ideolojik saldırıyla yığınları politik yaşamın dışına iterek; düzene karşı devrimci-ihtilalci bir mücadele yolunu seçmiş parti ve gruplara ağır darbeler indirerek; yılgınlık, teslimiyet, devrimden yüzgeri etme, yasalcılık, icazet vb. düşünce ve eğilimleri güçlendirerek, böylece reviyonist-reformist akımların meyvelerini devşirecekleri elverişli bir zemin hazırlar. 12 Mart’tan, fakat özellikle 12 Eylül’den sonra, bu açıklıkla gözlenebildi. Buna, revizyonist akımların, belli bir pay, alsalar bile, genel reformist konumları ve teslimiyetçi tutumları sayesinde, bu dönemleri belirli ölçüde kazasız belasız atlatabildiklerini de eklemek gerekiyor. Hatta onlar belli bir müsamahayla bile karşılaşabiliyorlar. Bugün gençlik hareketini gerici-burjuva parlamentonun yedeği ve uzantısı haline getirmeyi temel görev olarak üstlenmiş Yarındergisinin, devrimci gençliğe kan kusturulduğu bu aynı dönemde kazasız belasız yayınlanabilmiş olması, buna yalnızca bir örnek. Burada söz konusu olan, hiç de bu aynı çevrelerin yutturmaya çalıştıkları gibi “politik esneklik” ve “koşullara uyum yeteneği” değil, karşıdevrimin açık müsamahasıdır. Elbette, onlar bunu karşıdevrime boyun eğişleri ve genel reformist konumlarına borçlular.
12 Mart sonrasında olduğu gibi 12 Eylül sonrasında da, karşıdevrimin kendileri için hazırladığı uygun zeminden yararlanmak üzere revizyonist-reformist akımlar harekete geçtiler. 12 Mart sonrasında PDA ve TSİP’in yaptığını, 12 Eylül sonrasında PDA ve TİP yaptı. 12 Mart sonrasında kısa bir şaşkınlık ve dağınıklık döneminin ardından gençlik hareketi hızla politik ve(39)militan bir nitelik kazandı, kitleselleşti. Bu gelişme revizyonizmin kısa süreli etkinliğinin sonu oldu. 12 Eylül sonrasında, öğrenci hareketi, oldukça ağır denebilecek bir gelişme seyri izledi. Bu olgunun kendisi, sürekli bir güç ve etkinlik kaybetme süreci yaşasa da, revizyonizmin bugünkü kısmi etkinliğini açıklıyor. Fakat buna rağmen, öğrenci hareketindeki ilk canlanmanın Gökyüzü (PDA) çevresini sildiğini, “Nisan Direnişleri” diye bilinen devrimci öğrenci hareketinin bu ilk büyük atılımının ise, Yarın çevresinin etkinliğine büyük bir darbe vurduğunu, onu hızlanan bir tecrit sürecine soktuğunu unutmamak gerekir. Son üniversite işgali ve polisle çatışma eylemi genel öğrenci hareketini etkilediği ölçüde, Yarın çizgisini tecrit etmenin zemini daha da güçlenecektir. Türkiye’nin son 20-25 yıllık siyasal deneyimi, devrimci gençlik hareketindeki her gerçek ilerlemenin, revizyonist etkinliğin ölüm çanı olduğunu hep göstermiştir. Bugün üçüncü kez gösteriyor.
Burada söz konusu olan yalnızca gelişen, devrimci politik bir nitelik kazanan gençlik hareketine ayak uyduramamak, gerisinde kalmak değildir. Hayır, onlar bundan da öte, gençlik hareketinin önüne açık engeller dikerek ve barikatlar kurarak onu dizginlemeye de çalıştılar, çalışıyorlar.