H firat (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 0,88 Mb.
səhifə54/55
tarix25.11.2017
ölçüsü0,88 Mb.
#32875
növüYazı
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   55

Artı Türkiye’nin batısında yaygın küçük-üreticilik vardır. Küçük-üreticinin genellikle kendi toprağı var. Bunun ötesinde bir toprak talebini destekleyemeyiz, zira bu onun zengin köylülüğe dönüşme özleminin bir ifadesi olabilir ancak. Onun küçük-üretici olarak kendi o küçük toprağındaki üretimini, orada yarattığı değerleri, bugün kapitalist tekeller sömürmektedir. Ama ucuz fiyat vererek, ama kendi malını pahalıya satarak, ama bir takım başka yollarla küçük-köylülüğün emeğini sömürmektedir, yağmalamaktadır, onun hayat koşullarını gitgide ağırlaştırmaktadır, kapitalist tekeller ve onların kapitalist devleti. Bundan kaynaklanan sorunlara ve muhalefete nasıl sahip çıkmamız gerektiğini de konuşmamın daha önceki bölümlerinde zaten ifade ettim. Bu nihayet kapitalist sömürünün bir biçimidir. Yani Marks’ın daha önce aktardığım sözlerine geliyoruz. Burada sermayenin köylü üzerindeki sömürüsü, sermayenin sanayi proletaryası üzerindeki sömürüsünden biçimi olarak ayrılıyor. Öz olarak köylülüğün yarattığı artı-ürüne bir biçimde el koyuyor. Ama vergi yoluyla el koyuyor, ama fiyat makası yoluyla el koyuyor, ama bir takım başka yollarla el konuluyor. Köylünün girdisi vardır, girdiyi pahalıya satıyor. Köylünün çıktısı, kendi ürünü vardır, bunu ucuza kapatıyor. Bankalar yoluyla kredi veriyor, faizle bunun bir kısmına el koyuyor. Tefeci-tüccar ara katmanları destekliyor, onları kendi aracısı olarak kullanıyor, o yolla sömürüyor, vb., vb...


Küçük-üretici köylülük bütün kapitalist sömürü biçimleriyle yüzyüze kalıyor. Köylülüğün buradaki tepkisini nasıl değerlendirmemiz gerektiği üzerine de söylenmesi gerekenleri söyledim. Türkiye geleneksel sol hareketinin sorunun bu yanından haberi bile yok. Sorunun bu yanını böyle ortaya koymuyor bile. Marks bunu ta 1851-1852’de ortaya koymuş,(169)1990’lar Türkiye’sinde insanlar daha bu sorunun farkında bile değiller. Sorunun bu yanının, kapitalist tekellerin, kapitalist sermayenin küçük-üretici köylülük üzerindeki bu sömürüsünü ve küçük-üretici köylülüğün bu sömürüye karşı tepkisini nasıl değerlendirmemiz gerektiğinden haberleri bile yok. ‘80 öncesinde toprak devrimi sloganıdır gidiyorlardı, şimdi bu da bırakıldı. Bugün artık kimsenin köylülükle ilgili anlamlı herhangi bir fikir ve politika ortaya koyduğu yok. Kimsenin köylü sorununu tartıştığı, tartışma ve polemiklere konu ettiği yok. Bu şaşırtıcı değildir; zira ne diyeceklerini ve nasıl diyeceklerini bilemiyorlar. Toprak devriminde iş kolaydı; Çin Devrimi’nin bir takım kalıpları vardı, onları tekrarladınız mı, oluyordu size köylü sorununun toprak devrimi çözümü. Şimdi o şablon gözden düştü ve artık yerine yeni bir şey koyamıyorlar.(170)

****************************************************

Ek metin:

“Saf devrim” yanılgısı ve proleter devrimin sorunları

György Lukacs

Güncel tarihsel gerçekliğin soyut ve doğru olarak değerlendirilmesinden ve tüm emperyalist çağın genel devrimci karakterinin ispatlanmasından somuta geçiş, bu devrimin özgül karakterinin ne olduğu sorusuyla doruğa erişir. Marks’ın en büyük teorik başarılarından biri de, burjuva ve proleter devrimi birbirinden açık olarak ayırmasıdır. Bu ayrım bir yandan, çağdaşlarının ham hayalciliği karşısında son derece büyük bir pratik-taktik önem taşırken, öte yandan da, o günün devrimci hareketleri içinde yatan gerçekten yeni, gerçekten proleter devrimci unsurlara açıkça gösterecek tek yöntemsel aracı sunmaktaydı. Bununla birlikte kaba (vulger) Marksizmde, bu ayrım mekanik bir bölünme içinde dondurulmaktaydı. Oportünistler için bu ayrımın pratik sonucu, çağımızda aşağı yukarı her devrimin bir burjuva devrimi olarak başladığı yolundaki, ampirik açıdan doğru olan gözlemin (bu devrim içinde ne kadar çok proleter eylemleri, talepleri yükselse de) şematik biçimde genelleştirmesidir. Oportünistlerin bundan çıkardığı sonuç, bu devrimin yalnızca bir burjuva devrimi olduğudur. Proletaryanın görevi ise, bu devrimi desteklemektir. Burjuva ve proleter devrimin bu ayrımından çıkan sonuç, proletaryanın kendi özel devrimci sınıf hedeflerinden vazgeçmesidir.

Ancak, bu teorinin mekanik yanlış akıl yürütüşünü gören ve çağımızın proleter devrimci karakterinin bilincinde olan radikal sol anlayış da, başka açıdan aynı ölçüde mekanik bir yorumun esiri olmaktadır. Burjuvazinin evrensel (welthistorisch) devrimci rolünün emperyalizm çağında sona erdiği yargısından bu sol yorumun çıkardığı sonuç, -yine burjuva ve proleter dev(171)rimin mekanik ayrımına dayanarak- artık, saf proleter devrimler çağına girdiğimizdir. Bu tavrın tehlikeli pratik sonucu ise, emperyalizm çağında zorunlu olarak ortaya çıkan, ve proleter devrimle olan bağlantısı içinde nesnel olarak devrimci nitelik taşıyan bütün çözülme ve mayalanma hareketlerinin (tarımsal sorun, sömürge sorunu, ulusal sorun) es geçilmesi, hatta küçümsenmesi, inkar edilmesidir; saf proleter devrimi savunan bu teorisyenler, proletaryanın en gerçek ve en önemli müttefiklerinden kendi arzularıyla vazgeçmekte; proleter devrimi somut olarak çok şanslı kılan devrimci çevreye önem vermemekte ve bu devrime hazırlandıklarını sanmaktadırlar. “Saf bir sosyal devrim bekleyen biri”, diyor Lenin, “onu asla yaşayamaz. Ve böyle biri, gerçek devrimi anlamayan, yalnızca lafta devrimci olan bir kişidir.”


Yüklə 0,88 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin