Halkbilimi, insan davranışları ve geleneklerini çalışarak objesi olan insanı daha iyi anlamaya ve onun hakkında daha derin bilgiye kavuşmak amacıyla 19. yy başlarında bağımsız olarak ortaya çıkmıştır



Yüklə 0,66 Mb.
səhifə3/14
tarix27.10.2017
ölçüsü0,66 Mb.
#16229
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

Çalışma Alanının Sınırlanması: Bir metodolojinin tanıtılması için bunun kullanacağı çalışma alanının sınırlandırılması gerekmektedir. Bilimsel bir alan, belirli bir parçanın tutarlı bilimsel bir yaklaşımla aynı alan araştırmacısı tarafından işlenebildiği bir alan olmalıdır. Halk bilgisi geleneksel, hayal gücüyle yeniden işlenmiş ve gerçekten halk olduğu zaman halkbilimcinin araştırma alanının kapsamına girer.




    • Konunun Seçimi ve Etkinlik Alanı: Bu husus son derece önemlidir. Halkbilimcinin araştırma alanında yapması beklenilen ilk şey konunun seçimi ve etkinlik alanıdır. Bu alanı sınırlamadan önce çok geniş bir çevre içinde incelemenin yararı vardır. Çeşitli temalar çoğu zaman birbirlerine öylesine ilgili ve iç içe görülmüştür ki, diğer birkaç unsur hakkında iyice bilgi sahibi olmadan bir temanın unsurlarını çözümlemek çoğu zaman imkânsızdır. Gerekli malzemeyi ararken yapılan aşırı kısıtlama ise yanında yalnızca birkaç önemsiz ayrıntı için güçlükle yapılan incelemelerin tümüyle bir daha yapılması riskini getirir. Ancak her açıdan incelenmesi gereken temanın kendisi tam anmalıyla tanımlanmalıdır. Bu husus, konu seçimi ve daraltılıp genişletilmesine dair çeşitli örnekler vererek bir motiften anektoda, bir masala hatta birkaç masala kadar genişleyen konu ve etkinlik alanının tanımlanması avantaj ve dezavantajları bakımından ele alınır. Ayrıca söz konusu yaklaşımın masalın yanı sıra bilmecelere ve atasözlerine nasıl uygulanabileceği değişik noktalardan tartışılır. Bir araştırmacının görevi bu yüzden iyi tanımlanmış ve tamamıyla sınırlandırılmış olmalıdır. Ancak bu sınırın fazla dar olmamasına da özen gösterilmelidir. Çalışmanın tekrar edilmemesi için malzeme en azından oldukça geniş bir çevre içinde toplanmalıdır.




    • Malzemenin Elde Edilmesi: Araştırma konusunu oluşturduktan sonra aynı geleneksel unsurun olabildiğince çok varyantını toplamak gerekir. Yalnızca yeterli sayıdaki varyantların karşılaştırılması bir ya da birkaç varyantta tesadüfen ortaya çıkabilecek etmenleri yok edebilir. Birkaç geniş bölgeden elde edilen transkripsiyonların tümüyle tamamlanması gerçekte olanaksız olduğu gibi, yoğun çalışmanın yürütüldüğü ve bu çalışmaların sonuçlarının araştırma için kullanıma hazır olduğu hiç olmazsa bir bölgenin dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Bundan başka, çok büyük çabalara karşın günümüze dek gelen malzeme bütünüyle elde edilemediği zaman bile mümkün olan her bölgeden bir örneğin elde olmasına dikkat etmek gerekir. İlk olarak araştırmacının içlerinde folklorla ilgili basılmış her şeyin, hiç olmazsa genel olarak yer aldığı her ülkeden bir bibliyografyaya sahip olması gerekir. Bunun dışında özellikle Doğu Avrupa’ dan elde edilenlerin Slavik dillerle yazılmış olması, Batı Avrupa ve İskandinavya’ dan bile elde edilenlerin yerel ağızlarla kaydedilmiş olması ve bunların çözüm zorlukları bu okula mensup bir halkbilimcinin karşılaştığı sorunların başındadır. Bu bağlamda Krohn, Folklor birliğinin üyelerinin kendi bölgelerinde derleyip arşivledikleri malzemenin birer kopyasının ve çevirilerinin merkezi bir kütüphanede toplanmasını veya daha da olmazsa özetlerinin yaygın olarak bilinen bir dilde değişik ülkelerin kataloglarından alınarak basılmasını ve bunlardan da yabancı halkbilimcilerin yararlanabileceğini düşünmüştür. Ancak bunun da zorluğunu göz önünde bulundurarak her geleneğin bütün önemli özelliklerini koruyarak mümkün olan en kısa formda yayımlanmasını önerir. Bunun için de içindeki bütün önemsiz sözcüklerin atıldığı bir üslubu, bir telgraf üslubunu ve bunun sonucu olarak kısaltma işaretlerinin kullanımını dile getirir. Fakat buna rağmen okulun, konuyla ilgili bütün varyantların derlenmesi gerekliliği dolayısıyla bu malzemeler de eksik kalacaktır. Fakat buna rağmen Krohn sosyokültürel değişme neticesinde kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan malzemelerin derlenmesinin önemini, aksi takdirde insanların bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğini vurgulamaktadır.




    • Malzemenin Elenmesi: Bu ölçütler doğrultusunda yapılan bir malzeme derlemesi sürecin bitiminden itibaren çeşitli ölçütler göz önünde bulundurularak elenecektir. Malzemelerin elenirken uyulması gereken kurallar ise şunlardır: öncelikle az çok sanatsal üsluplu örnekler yalnızca sözel olan folklor unsurlarının transkripsiyonlarından ayrılmalıdır. Bir halkbilimci, görünüşte folklorik olan malzemenin değiştirilmesi ve taklit edilmemesi için önceden önlem almalıdır. Kopya eden kişinin notlarına hayal ürünü şeyler ekleyerek ilgiyi arttırmak eğilimine dikkat edilmelidir. İki ya da fazla derlenmiş kaydının çeşitli boşlukları doldurmak için birbirlerine eklenmesi daha ciddi bir durumdur. En tehlikelisi ise malzemeyi kopyalayan kişinin malzemeye kendi bilgisini ve hayal gücünü kullanarak yaptığı eklemelerdir. Kuşku duyulan unsurlar ayrıca işlenmelidir. Dikkatsiz bir derleyici kendi bildiklerini yanlış düzenlenmiş sorularla bilgi veren kişiye yükleyebilir bu durumda gerçek malzemelerin özel işlemden geçirilmesi gerekebilir. Sonuç olarak derlenmiş kayıtların araştırılan geleneksel yapıların varyantları olarak görülebilecekleri konusunda bir kuşku olduğunda ayrılarak işlemden geçirilmeleri gerekir. Genetik benzerlikleri şans eseri ortaya çıkan benzerliklerden ayırabilmek için daha sonraki bölümlerde bulunacak benzerlikleri, türleri ve dereceleri konusunda kesin bir bilgiye sahip olmamız gerekir.




    • Malzemenin Düzenlenmesi: Toplanmış malzemeler gözden geçirildikten sonra kullanılmak üzere düzenlenmelidir. Edebi belgeler genellikle kronolojik olarak düzenlenirler. Bunlar el yazması kitabın, basılı kopyanın ya da yazarının kısaltılmış adlarıyla sıfatlandırılırlar. Folklor ürünlerinin varyantları genelde en seçici özellikleri olan dillerine göre düzenlenirler. Kural olarak transkripsiyonun dili çeviride bile belirtildiğinden bu etkenden kimsenin kuşku duymasına gerek yoktur. Aynı dilbilim alanında, eğer adları verili ve doğrulukları onaylanabilirse kasaba ve köylere göre daha ileri bir sınıflandırma yapılabilir. Daha ileri aşamada yapılan bir dilbilim sınıflandırmasının yararı, en fazla bilgiyi en kısa ve en kolay yoldan sunmasıdır. Avrupa dileri ve ulusları birkaçı dışında baş harflerine göre altı grupta toplanarak sınıflandırılabilir. ( C: Kelt, F: Fin-Ural-Altay, G: Alman, R: Latin, S: Slav, T: Türk) diğer birçok durumda yakın akrabalığı olanları da kapsayan özel dil gruplarını adlandırmak için ikinci bir harf yeterli olur. Böylece ilgili bir okuyucu bile derlenmiş bir kaydın zamanı, yeri ve tipi ile ilgili kesin delilleri daha kolay arayabilir ve varyantın içeriği özetlenmişse en küçük bir çaba bile harcamadan çözümsel olarak işlenmiş özeliklerinin bağlantısını kendi kendine öğrenebilir. Tipolojik düzenlemenin daha ileri aşamasında numaralandırma işlemi söz konusu varyantla ilk örnek (urform) olduğu sanılan varyant arasındaki bağlantıya göre bir düzen içinde sırayla yapılır. Bu işlemde temel yapı üzerindeki çalışma, varyantlara sayı verilmeden önce yapılmalıdır. Ancak birkaç numaralandırma yapılmadan bu çalışma başlayamaz. Öte yandan geçici sayı verme işlemi ise sürekli düzenleme yapmayı gerektirebilir.




    • Coğrafi Sınıflandırmanın Yapılması: Folklorun oluştuğu bölgenin dışına sözlü olarak yayılması, bütün bir topluluğun ya da tek tek kişilerin özellikle evlilik sonucu göç etmesiyle gerçekleşebilir. Geçici ziyaretlerin de dikkate alınması gerekmektedir ancak komşu bir ülkede sürekli olarak kalmak üzere taşınmanın kesin etkisi daha önemlidir. Gelenekler, bu tür kesintisiz zincirle sözlü olarak halk ağzından yayılmıştır. Evrensel masalda coğrafik varyasyonlar zincirinin izini bulmak kolaydır. Kat edilen yol uzadıkça dönüşümlere yol açan etkenlerin sayısı da artmıştır. Birbirinden oldukça uzakta yaşayan, bağı bulunmayan halkların varyantları arasında da benzerlikler görülmektedir. Uzun bir süredir yok olmuş bir prototip meselesi değilse o vakit insan hayal gücünün benzer çalışmasının belki de delili olan, yeni yerlerdeki bağımsız varyasyonların ya da ürünlerin olabileceğini düşünmemiz gerekir. Yakın bağları olan haklar yada komşu bölgeler arasında bunun tersine yanlış hatırlama sonucu tek bir masalın birbirinden oldukça farklı varyantlarıyla karşılaşabiliriz. İki yarı coğrafya bölgesinden gelen geleneksel bir temanın benzerliğini incelerken doğru bir yargıda bulunabilmek için her bölgenin ayrı ayrı izinin bulunabileceği bir model yapıyı belirlememiz gerekir. Bir unsurun tam olarak gelişmesini daha fazla izlemek için, ortak varyantların ilk örneğini arayıp bulmalıyız.




    • Analiz İşlemi: Bir geleneğin temel yapısının ne olduğunu anlamak için, o geleneğin yerel örnek yapısıyla birlikte, varyantlarının coğrafya sırasına göre tek tek özelliklerinin analiz edilmesi gerekir. Bu çözümleme teknik açıdan zaman gerektirmemeli ve anlaşılır olmalıdır. Tek tarafı kullanılmayan ayrı sayfalardan oluşan bir formanın genel düzeni bu iş için çok uygundur. Varyasyonlar tam bir dizi halinde tutulurken, her listeye aynı sırayla kaydedilir. Varyasyonların yazılış üslupları için bazı basitleştirilmiş ifadeler kullanılabileceği gibi aktarılan bölümler için semboller kullanılabilir. Bu varyasyonlar daha kolay ulaşılabilecek şekilde numaralandırılarak kataloglanır ve içeriklerine göre yazılmış bir düzende başka listelere kopyalanarak hazırlanır. Bu analizin amacı çeşitli yörelerdeki örnek yapıyla birlikte temel yapıyı saptamak incelemekte olan temanın herhangi bir özelliğinin urformunu ve bu özelliklerin asıl bileşimi ve düzenlenmesinin belirlenmesidir.




    • Yanlış Hatırlamanın Etkisi: Manzume şeklindeki epik bir şiirin yenilenmiş kopyalarında çok açık bir şekilde görülebilir. İlkinde hatırlanan bir dize ikincisinde unutulabilir. Aynı ozan tarafından yapılan ezbere okumalar nispeten uzun süren aralardan sonra yapılırsa değişmeler daha da fazlalaşır.




    • Yayılma (Genişleme) Eğilimi: Unutmanın karşı tezi olan yayılma eğilimine ya unutma eyleminin kendisi ya da irticalen söyleme isteğinin ortaya çıkışı neden olur. Bir geleneğe yapılan ekler, ya yeni buluşlar ya da bir başka metinden ödünç alma ile gerçekleşir. En basit yayılma türü bir dizenin ya da dize grubunun yinelenmesidir. Unutularak ortaya çıkan genelleştirmelerin karşıtı, bir öğeye yeni bir yeni bir farklılık veren özelleştirmedir. Tanımlamayı şöyle genişletebiliriz, halk belleğinde tutuşlu olan geleneksel bilginin diğer yapılardan genellikle eklemelerin ödünç olarak alınmasıdır.




    • Dönüşme Yaraları: Bir özelliğin unutulması ya da saklanması aslında yeni bir özelliğin eklenmesinde ya da var olan bir özelliğin açıklanmasında olduğu gibi çoğunlukla bir dönüşmeye yol açar. Unutmayla ekleme birlikte yapılırsa dönüşüm daha da belirginleşir. Unutma ve ekleme doğan varyasyona yol açan tek etken değildir. Bir kişi bir sözcüğü unutabilir veya yanlış anlayabilir veya doğru duyduğu bir sözcük yabancı bir diyalekten gelmiş olabilir. O dilin daha eski bir aşamasından da gelmiş olabilir. Bu durumlarda sözcüğün doğru telaffuzuyla hatırlanması zor olabilir. O zaman ya bozularak anlaşılmaz bir fonetik kaynaşmaya yol açar ya da bildik başka bir sözcüğe bağımlı olur. Genel olarak modernize edilmelerinin yanında arada bir tarih hatalarıyla da karşılaşmak mümkündür. Bir anlatıcı hikâyedeki karaktere kendi yaşamındaki durumunu yükleyebilir. Gezgin efsanelerin birkaç ünlü tarihi adın daha geleneksel olanlarla değiştirilmesinde belli bir çevreye uyarlama olgusu daha çok göze çarpar. Yanı geleneğin iki varyantı birbirinden özelikler ödünç alabilir ya da birbirinin üzerinde tesirli bir güç oluşturabilir. Aynı türden çeşitli gruplar birbirinden tema ödünç alabilirler. Gerçekten yeni bir yaratma ve yaratıcı değişiklikler yavaş yavaş değil daha çok birdenbire olur.

Birbirinden son derece farklı iki uyarlamayı karşılaştırırken, daha basit olan uyarlamanın basitleştirme yoluyla daha karmaşık olandan değil, daha karmaşık bir uyarlamanın genişletme yoluyla daha basit olandan ortaya çıkarıldığının saptanması gerekir. Ayrıca genişletmenin diğer geleneklerin birleşmesinden değil, özgür yaratıcılık sonucu ortaya çıktığı ve sonuç olarak bu uyarlamaların bağımsız ürünler değil tek bir geleneğin gerçek uyarlamaları olduğuna karar vermek gerekir.




    • Ölçütler: Bir uyarlamanın önceliğine karar vermek için ilk ölçüt, onun sayısız derlenmiş kayıtlarının dağılımıdır. Coğrafya olarak birbirleriyle ilgili yalnızca bir ya da birkaç örnekte görülen bir değişim, genel olarak yalnızca sınırlı bir alanda ayakta kalmış veya beğenilerek benimsenmiş tesadüfi bir biçim olarak görülebilir. Bununla birlikte önemli sayıdaki kaynaklarca verilen iki seçenek arasındaki istatistiki sonuçlar bu konudaki araştırma ve çalışmaların değişen yoğunluğuna bağlı olabileceği için hiçbir zaman kesin bir etken olamaz. Coğrafik dağılıma karar verirken daha sonra sömürgeleştirme yoluyla ya da tesadüfi göçlerle taşınmış olan bu uyarlamalar dikkate alınmayabilir. Çok geniş bir alana yayılmış oldukça az sayıdaki uyarlamaların, tek bir özelliği birbirinden bağımsız olarak benimsenmeleri ya da bu özelliği aynı biçimde değiştirmeleri ihtimalinin de göz önünde bulundurulması gerekir. Uyarlamalar yalnızca bölgeleri göz önünde tutularak sınıflandırılmamalı aynı zamanda değerlendirilmelidir. Çünkü asıl özellik yalnızca bu varyasyonda tutulmuştur. Dağılma yönü her zaman kolayca anlaşılmaz. Uyarlamanın çıkış yerine uzak bir alanda, çıkış yerine daha yakın bulunanlardan daha eski bir uyarlamanın ortaya çıkabileceği belki tek bir özelliğiyle diğerlerinden ayrılabileceği unutulmamalıdır. Bir folklor unsurunun daha geç göç ettiği bir bölgede zamanın etkisi o unsurun daha önce ulaşmış olduğu bölgeye göre bazı yönlerden daha az zararlı olmuştur. Bir uyarlamanın ana yurdundan ayrılan bir sömürgede ortaya çıkması eğer sonra komşu bölgelerden yayılma ya da ödünç alma yoluyla alınmamışsa bu uyarlamanın sömürgeleşme tarihinden önce de orada olduğunu gösterir. İki ya da daha fazla folklor unsurunu karıştırırken ya da birleştirirken çeşitli öğelerin ayırıcı özellikleri bağımsız varyantların kendilerinden daha fazla değişime açıktır. Buna karşın belli ayrıntılar bazen karışmış bir uyarlamanın el değmemiş bir bölümünde daha basit bir uyarlamada olduğundan daha iyi korunur. Yabancı bir çevredeki parçalar, dağınık parçalar gibi değişime çok açıktır. Taşınan özelliklerin eksiksiz olması, iyi korunmuş bir yapının göstergesidir.

Değişik uyarlamalar arasında yapılacak bir seçimde, diğer uyarlamaların doğrudan ya da dolaylı olarak gelişebildiği ilk yapıyı sağlayan bir uyarlama tercih edilmelidir. Coğrafya ve zamanla ilgili şartların sunduğu delil kendi aralarındaki karşılaştırma ile daha da güçlenir. Motiflerden birisinin başka bir metin için kesinlikle gerekli olduğu paralel motif arasında seçim yaparken aynı öçlük gereklidir. Ortak bir motifin, prototipi kadar gerekli olduğu ikinci derecede önemli bir yapı ihtimali yine de dikkate alınmalıdır.


Bir dilde belli sayıda hece ve hece sayısında sözcük gerektiren şiir vezni, zayıflama ya da sözcük sonundaki harf ya da hecenin çıkarılmasıyla eksilmişse, geleneksel bir dize yapısının muhtemel yaşına, eski bir konuşma yapısında bu sözcüklerin izini bularak karar verebiliriz.


    • Epik Yasalar: Bu yasalar kısmen edebi üretimde evrensel geçerliliği olan konunun birliği, yoğunlaşma, yapı ve mantık gibi genel kurallardır. Taslağın sunulması, tekrar ve eksik olanı, önceden gerekli olan bilgiyi telafi etmek için yönlendirmenin tekliği, halk edebiyatının daha ayırıcı özellikleridir. Odaksal yoğunlaşma yasası, bir dizinin en önemli kişisini yerine koymak için bize yalnızca bir dizi kriter veriri. Dizinin asıl nedeninden söz etmez, bu durum hikayedeki karakterin durumuna bağlı olan değişen bir durum gibi görünmektedir. Kahramanın hasım ve yardımcılarının üçlü sayısında önce en geç, en küçük ve en zayıfı tanıtır, sonra en büyük en güçlü ve en irisi, buna karşın kahramanın kendisi ise üç erkek kardeşin en genci, en küçüğü, en zayıfı ve en aptalıdır. (Sözlü folklorda üç sayısının yeğlenmesini özgün urformun kendisinde de görebiliriz.) Giriş ve bitiş bölümünün değişmezlik prensibi halk geleneğinin bütün türleri için aynı oranda geçerli değildir. Örneğin şiirde önemli bir durum ya da etkileyici bir sözle keserek birden bire eyleme geçme eğilimi vardır. Geriye kalan epik yasaların içinde mantık, daha yakın bir incelemeyi gerektirir. Özellikle kapsamları ve konuda çeşitli kriterlere göre önemleri açısında hikayeyi etkileyen motifleri öne çıkarmak önemlidir. Fakat halk edebiyatında dışarıdan görünen gerçeklerin düzeyinden farklı bir düzeyde ilerleyen mantığın doğasına göre yani mite özgü düşünce işlemine göre sözcüğün bildiğimiz anlamıyla olağanüstü oldan doğal olandan daha mantıklı olabilir. Halk edebiyatının kolayca olağanüstüye dönüşen aşırılır veya abartma boyutu hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Doğal olanla birlikte uyumlu, duygusal, karakteristik olana karar verilen kişiyi kolayca yanlış bir yöne sürükleyecek sübjektif bir etken vardır. Bu tehlike genel olarak malzeme bilgisinin genişletilmesi ve yoğunlaştırılmasıyla ya da bireysel temaları araştırırken sarfedilen sürekli çabalarla önemli oranda azaltılır.

Objektif ölçüt bize en çok göreceli başvuru noktaları sağlar. Bu nedenle daha güç durumlarda kanıtlarının benzerliğin e yada uyuşmazlığına karar vermek için olabildiğince bağımsız bir kriter uygulanmalıdır. Bunu yaparken sık sık varyantların kendisine ya da çeşitli ayırıcı özelliğin değişen düzenlerinde gösterildiği varyant özetlerine dönmek gerekir. Böylece araştırmacı bireysel özelliklerin varyasyonunu yorumlarken karşılaştırırken doğru bir kriter koyup koymadığını ya da türlere ayrılmış varyasyonları yorumlarken karşıt bir varsayımın daha uygun olup olmayacağını sınayabilir.




    • Temel Yapı: Elimizin altında bulunan bütün kriterlere başvurarak yeniden kurmaya giriştiğimiz bir geleneğin temel ya da asıl yapısı (urform) soyut ya da şematik bir ifade değil, daha çok kendine ait olan bütün özellikleri içinde bulunduran bitmiş bir üründür. Bu nedenle bu yapıyı, varyasyonların birbiriyle en ince noktansa kadar karşılaştırılmasıyla ortaya çıkan çözümsel bir araştırma yoluyla olabildiğince eksiksiz kılmak önemlidir. Halk masallarında normdan oluşan her değişme önce bir hata olarak ortaya çıkar ancak şanslı bir sapma belirli koşullar altında özellikle dinleyicisini hoşnut eder ve bu değişmelerin karışımıyla istisna yavaş yavaş kural olmaya başlar. bu durumda hikayenin belli bir yerel uyarlamasının ortaya çıkışından söz edebiliriz. Arada bir urformdan çıkan başarılı bir sapma gittikçe yayılır ve sonunda masalın dağıldığı bütün yöreyi etkileyerek masal varyantlarının hepsine ya da çoğuna nüfuz eder. Böyle bir düzeltmeden sonra, yeterli sayıdaki modern varyantların karşılaştırılmasıyla elde edilebilecek masal yapısının özgün masal yapısıyla hiçbir benzerliği kalmaz.

Hazır edebi varyantların dönemi bile sınırlıdır ve bir geleneğin nasıl oluştuğu zamana kadar çok seyrek uzanırlar. Bütün hazır varyantlardan elde edilmiş olan temel yapının geçici güncelliği bu yüzden göz ardı edilemez. Tükenmiş bir modelin ayrı kalmış modern örnekleri daha eski edebi varyantların yardımı olmadan da tanımlanabilir. Bu örnekler, yalnızca dünyanın ulaşılamayan köşelerinde, özellikle daha eski yapının dana sonra göç ettiği çevrede değil, aynı zamanda bu folklor unsurunun ihraç edildiği ve ayrıca yeni yapının bir başka bölgede gelişip bilinen yönlerde yayılmasından önce bu unsurun içinden geçtiği alanlarda bulunur. Geleneksel bir yapı bütün yönlerde düzenli bir biçimde yayılmaz, çoğunlukla toplumsal ilişki yollarına yakın olanlarda daha çok bulunur ve kültürel bir sürüklenme yolunu izler. Varyantlardan elde edilen temel yapının yalnızca geçici zamana bağlı değişkenliğiyle de ilgilenmemiz gerekir. Temel bir yapıyı bile malzemelere ulaşamamamız nedeniyle bir urformuna ulaşmadan da belirleyebiliriz. Bu eksiklik özellikle Hindistan’ da birçok masalın olası doğum yerinde sürekli, sistematik bir koleksiyon çalışması yaparak giderilebilir. Belli sayıda derlenmiş boyutların hazır olduğu belli bölgelere ait varyantların zamana ya da yere bağlı olarak sınırlı bir modelini oluşturmak, bize aynı yapının daha fazla araştırılması için sağlam basamaklar sağlar. Aynı biçimde, birkaç ayırıcı özelliğin temel yapısına karar vermemiz, aynı gelenekteki diğer ayırıcı özelliklerin temel yapısını bulmamıza yardımcı olur.




    • Özdeşlik (Aynilik): Temel bir yapıyı yeniden oluştururken, karşılaştırılan varyantların hepsinin tek bir ana kaynağa uzandığını varsaymalıyız. Ancak bu varyantlar farklı ilk orijinal oluşumlardan ortaya çıkabilirler. Folklor varyantlarını oluştururken, genellikle, daha yakından araştırılmaları için bir kenara bırakılması ya da kuşkulu durumlarda incelenmeleri gereken birtakım derlenmiş kayıtlar alınır. Tek bir orijinalin gerçek varyantlar olup olmadıklarına karar veren şey özdeşlik ölçütüdür. Özdeşlik, bireysel özelliklerde, bunların karışımlarında, epizotlardaki oluşumlarında ve bu son bileşimlerin bütün hikâyelerdeki birleşimlerinde gösterilir. Özdeşliğin farklı derecelerini de aslında imkânsız olandan mümkün olana fazlasıyla muhtemel olana ve sonunda tümüyle kesin olana dek birbirini izleyen derecelerini belirleyebiliriz.

Asıl bağlantıyı kanıtlamak için bireysel bir özelliğin ya da dağınık birkaç özelliğin özdeşliği yeterli değildir. Gerekli öğeleri içeren bir an ya da motif içinde motifin bulunduğu geleneklerin ortak bir kökenden geldikleri olasılığını öne sürer. İki geleneğin, birlikte aynı kökene ait olup olmadıklarını incelerken, benzer özellikleri, anların epizotların sırası dikkate alınmalıdır. Özdeşlik incelemesi bize ayrıca değişken bir kriter verir. İki folklor unsuru, çok az özellikler içeriyorsa, onların tümüyle benzemesi bile genetik bir bağ olduğunu ileri sürmemiz için yeterli değildir. Zira varyantların çok kaynaklı olma ihtimali ortaya çıkabilir. Bu durumlarda bunların asıl bilgi yığınından ayrılması önerilir. Şüpheli özdeşlik konusunda son kararı verirken, coğrafik uzaklık dikkate alınmalıdır. Uzaklık arttıkça genetik bir bağ kalmaz. Bununla birlikte, ayrıntılı olarak tanımlanmış varyantların büyük bir bölümü, kökenlerin ortak bir kaynaktan gelip gelmediğini kesin olarak saptamaya yetecek kadar benzeyen yeterli sayıda özellikler sunar.




    • Anavatan ve Göç: Grimm Kardeşler masalların anavatanının Hint – Avrupa kabilelerinin asıl ata yurduyla aynı yer olduğuna inanmışlardı. İlk Finli masal uzmanı Rudback, insanlığın asıl anayurdunun, masalların anayurdu olduğunu öne sürmüştür. Benfey, masalın yazılı tarih süresince Hindistan’dan dışarı yayıldığı varsayımını ileri sürdü. Lang, aynı masal yapılarının ilkel halkların benzer işlemleri ve hayal güçleri sonucu çeşitli zamanlarda ve yerlerde sık sık geliştiği kanaatine vardı. Her varyantın sayısız yerlerde ayrı ayrı yazılması olgusu, yani çok kaynaklılık düşünülemez. Bir etnik aile ya da dil ailesinin geleneksel yapıları için, çoğunlukla tek bir kaynağın olduğu varsayılır ve ortak bir kaynak yalnızca uluslararası olma durumunda kabul edilemez.




    • Yayılma Yönü: Bir geleneğin yayılma yönüne karar vermek için formel ve gerçeklere dayanan ölçütler kullanmalıyız. Bir dilin diyalektlerindeki varyantlar, özellikle kafiyeli folklor varyantları, bize bir diyalekt bölgesinden diğerine geçişi tespit için sık sık ağza ait basamaklar sunar. Bir akış yönünü saptarken, öncelikle coğrafik düzende değişen özelliklerin analitik incelenmesine dayanmamız gerekir. Eğer önümüzde ayrı ayrı varyasyonlarla birlikte farklı ülkelerin normları bulunuyorsa göçün yönü belli olabilir. Bir özelliğin değişimi ya da özelliklerin bir karmaşası, malzemelerin gelişmesi ve dağılımının aynı zamana denk geldiğinin anlaşılabileceği coğrafik bir zincir oluşturabilir.



1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin