Hipnotik santraç



Yüklə 0,54 Mb.
səhifə6/12
tarix24.10.2017
ölçüsü0,54 Mb.
#12076
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

XXIII. İtalya

Dansig Koridoru’ndan Avusturya sınırına kadar iki ay kızak çektikten sonra Alp dağlarını yürüyerek geçmişlerdir ve sonunda dağlar ve karlar bitmiştir. Bir süre sonra da İtalya’ya girerler. Ruslar yetişememiştir. Paluzza kentine vardıklarında tarih 28 Mart 1945’tir. Paluzza panayır yeri gibidir. Wermacht ordusuna bağlı Karaçay, Balkar aileleri de oradadır. Çerkez SS generali Ulagay kardeş yeni bir SS ordusu kurmaktadır. Dağlarda İngilizler ve Almanlar savaşmaktadırlar ve oraya yeni bir ordu yetiştirilecektir.


Bir kenarda kayıt masası kurulmuş insanlara rütbe dağıtılıyor. Arkadaşlarının adını ve rütbesini vermesiyle, sormadan Nimetullah’a da üzerinde general Ulagay imzalı “Über Şahr Führer” SS subay kimliği verilir. Babam burayı Almanlarla alay ederek, bir komedi gibi anlatır.
“Sırtımda yağlı boya “KG” (Savaş Esiri) yazısı, elimde Alman subay kimliği.”
Nimetullah ölmek üzereyken bile Alman ordusuna geçmemiştir, şimdi mi geçecektir! Bu süreçte Nimetullah’ın aslında bambaşka bir planı vardır. Faşist Mussolini’ye karşı dağlardaki İtalyan komünist çetelere katılmak, hemen Almanlara ve Mussolini’ye karşı savaşmaya başlamak. Burada Nimetullah’ın heyecanla uğruna savaşmak istediği komünizm ile bizim Türkiye’den Amerikan gözlükleriyle gördüğümüz resmi komünizm tanımı arasında bir benzerlik bile yoktur. Nimetullah için komünizm nazizmin karşıtından ibarettir. Kendisini ve arkadaşlarını ve masum askerlere yapılan insanlık dışı uygulamaların diyetini geri alacaktır.
Artık Nimetullah etrafta özgürce ve tok karnıyla gezebilmektedir. Kaldıkları esir kampında bir hastane kurar, esirlerin yaşam kalitelerini yükseltmeye çalışır. Bir yandan yoğun bir çalışma içindedir, diğer yandan İtalyan kızlarla tanışır, çapkınlık yapar. Kız arkadaşlarından Maria’nın ağabeyinin komünist çeteci olduğunu öğrendiği anda bağlantıyı bulmuştur. Hemen o akşam ağabeyi ile görüşebilmek için Maria’yı sıkıştırır. Ağabeyi zaman zaman gizlice kente gelmektedir. Rastlantı o ki, bu sırada da kenttedir. Maria akşama gizli bir görüşme ayarlar, görüşürler:
“Mussolini’ye karşı verdiğiniz savaşı ve İtalya’daki faşizme karşı mücadelenizi biliyorum. Size katılmak istiyorum. Beraber çok şey yapabiliriz.”

“Biz çok daha pratik bir mücadele içindeyiz, hayatta kalmaya çalışıyoruz. Biz kendimiz açız. Nerede olduğun hiç önemli değil, sen öncelikle orada karnını doyurmaya devam et. Şimdilik önemli olan bu. İstersen kız kardeşimle de evlenirsin. Hayatta kalmaya bak.”


Ulagay ordu kurmaya çabalaya dursun, tarih 8 Mayıs 1945 olmuş, Hitler yenilmiş, intihar etmiş, savaş bitmiştir, en azından Avrupa’da. Daha sonra Uzak Doğu’da da ABD Alman müttefiki gururlu Japonlara karşı 6 ve 9 Temmuz tarihlerinde Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atacak, Hitler’e toplu katliamın aslında en iyi nasıl yapılabileceğini gösterecektir. Henüz İtalya’da İngilizler Paluzza’ya gelmektedirler. Çerkez SS ordusu tası tarağı toplayıp Avusturya’ya kaçar. Kaçar ama orada da İngiliz ordusu tarafından teslim alınır ve Ruslara teslim edilirler. Ruslar da onları öper.
Elbette Nimetullah SS ordusunda değildir. O çoktan kirişi kırmış, dağların arkasında Çerçevento’ya gitmiştir. Çerçevento’daki tablonun içinde terkedilmiş evler, gizlenen insanlar vardır. Nimetullah bulduğu boş bir eve yerleşir. Evde her şey vardır. Et, un hatta puro ile. Ve hatta, bir sevgili! Nimetullah sobayı yakar, evin keyfini sürmeye başlar. Bir süre sonra o genç kız gelir. Evin sahibesidir. Nimetullah, o zamana kadar geçirdiği bir buçuk ay içinde İtalyanca’yı bir parça sökmüştür. Sobanın başında sohbeti koyulturlar. Kızın babası ölmüştür. Ağabeyi orduya katılmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştır. İkisi de birbirleri için Allah’ın Nimeti’dirler. Beraber otururlar kız ertesi gün “burada senin gibi birisi daha var” diye Nimetullah’ı arka sokakta bir eve götürür. Hah! Dünya ne küçük! Dağıstan’ı saymazsak savaşın başından beri bu dördüncü yüz yüze karşılaşmalarıdır.
“Sait! Kalk lan, seni korkak herif!”

“Ya, korkuyorum işte, ne yapayım. Gerçek bu”

“Seni bir ara Paluzza’da uzaktan gördüm. Çok havalıydın. Ne oldu şimdi?”

“Boş ver, yak bir sigara, gel otur.”


Sait “korkudan altına yapacak” haldedir. Kendisi gibi bir Lakku (Gazi Kumuk) olan bir karısı vardır yanında, pijamalarını giymiş, hasta kılığında evde oturmaktadır. Bir süre komşuculuk oynarlar. Sonunda İngilizler oraya da gelirler. Etrafta Rusça anonslar yapılmaktadır.
“Teslim olun. Sizi isterseniz Amerika’ya veya nereye isterseniz oraya göndereceğiz.”
Yalan! Bu dünyada doğruyu bulmak çok kolaydır. Tüm vaat edilenlerin ve inanılanların tersine alın doğruları elde edersiniz. Sait teslim olmaz, kaçar. Fakat Avusturya’da ne olduysa ikna olmuş ve İngiliz ordusuna geçme ümidiyle İngilizlere teslim olmuştur. İngilizler de Sait’i Ruslara teslim etmişler...
Nimetullah ev sahibesiyle romantik bir vedalaşmanın ardından İngilizlere teslim olur. İngilizler iki katlı sight seeing otobüsleriyle Nimetullah’ı turistik bir geziyle olmasa da bir arabayla Venedik’e götürürler. Venedik’in Mestoret kasabasındaki esir kampına trenle girerler. Savaş bitmiş, Ruslar kazanmıştır ama Nimetullah hâlâ esirdir.

XXIV. Remini İngiliz Esir Kampı

On beş gün Mestoret’te kaldıktan sonra esirler İngiliz esir kampına götürülürler. Burası kapsamlı, tam bir esir kampıdır. Kamp içinde üç ayrı kamp vardır: SS kampı, Wermacht kampı ve uluslararası kamp. Nimetullah uluslararası kamptadır. Uluslararası kampta onlarla uluslararası bir subay, Rusça konuşan Ermeni bir İngiliz subayı ilgilenmektedir. Bu subay, “merak etmeyin, istediğiniz yapılacak” diye esirleri sakinleştirmekte ve günlük ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Yiyecek bol, su bol, düzenli bir yaşam! Bu yetmezmiş gibi Nimetullah kendine bir de iş kurar: Saat tamirciliği. Saatçi Nimetullah!


“Alman subayların çok güzel, su geçirmez saatleri vardı. Esirlerden bir saat aldım, bir kez söküp taktım, mekanizmayı öğrendim. Sonra bir sigaraya bozuk saatler alıyor, tamir edip bir karton sigaraya satıyordum.”
Nimetullah Almanlardan bir dal sigaraya aldığı saatlerin bozuk parçalarını bir diğerinden denkleştiriyor ve tamir edip bir karton sigaradan başka, bir kangal sucuk, özel bir yemek karşılığında İngilizlere satıyordu.
Yaz sıcağı, kampın olağan akışı içinde toz toprak meydanda yürürken, komşuları Wermacht kampında tanıdık bir yüz Nimetullah’ı olduğu yere mıhlar. Kan ve acı tırmanışa geçer, beynine sıçrar. Duyduğu kin ve nefretten midesi bulanmakta, beyni çatlayacak gibi çaresiz çırpınmaktadır. Geceyi zor yapar ve sonunda kesin kararını verip rahatlar. Zaman bu zamandır ve harekete geçme zamanı gelmiştir.
Nimetullah’ın uzun zaman önce bulup, belki bir gün işe yarar diye gizlediği en az kırk kiloluk, köşe kırığı koca bir üçgen mermer blok vardır. Nimetullah onu gizlediği yerden çıkartır, bir yandan göğsüyle yer arasında onu taşırken bir yandan da yerde sürünerek ilerlemektedir. Yan kampa girer, gündüzden bellediği adamın çadırına alttan sessizce süzülür. Herkesin uyuduğundan emin olunca adamının yanına yanaşır ve normal birisinin yerinden bile kaldıramayacağı koca mermeri kaldırıp yargıç çekici gibi adamın başına geçiriverir. Adamın parçalanan kafatası ve dağılan beyni yastık görevi görmüş ve pek bir ses çıkmamıştır. Sadece adamın gırtlağından bir nefes çıkmıştır, o kadar. Zaten Nimetullah anında mermeri yeniden kucağına almış ve uyanıp tepki verecek bir diğerinin başına geçirmeye hazırlanmıştır. Neyse ki gündüz canı çıkan Alman esirler leş gibi uyumaktadır, kimse uyanmaz. Kampın delisi Nimetullah taşını orada hediye bırakır, geldiği gibi tekrar sessizce süzülüp çıkar ve sürünerek kendi çadırına döner.
Öldürdüğü adam Nimetullah’ın Dansig Koridoru’ndaki çiftlikte pancarın yarısını kırarak çıkardığı için öldürülen arkadaşının katili olan Alman subayıdır. Ee, II. Dünya Savaşı baştan sona bir katliamlar serisi değil midir ki bu cinayetin bir ayrıcalığı olsun? Nimetullah’ı hayatını tehlikeye atacak kadar risk almaya iten neden neydi? Babam kendi yaptığını da bir cinayet olarak tanımlamakta ve bu olayı yazmamam şartıyla bana anlatmaktaydı. Neyse ki daha başka konular gibi bu konuda da babamı ikna ettim ve yazma iznini aldım. İyi ama bu olayda babamın vicdanını rahatsız eden neydi?
Savaş açma gerekçesinin etik ve hukuksal meşruluğu düşüncesi ve uluslararası karşı yaptırım gücünün oluşması ancak II. Dünya Savaşı sonrası, Birleşmiş Milletler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Genel olarak savaşlardan hükümetler sorumludur. Hiçbir zaman savaşan askerler hatta komutanlar bile sorumlu değildir. Onlar orduda bireysel varoluşları, farklı kimlikleri ve çok renkli sivil kişiliklerinden soyulmuş adsız, yalın savaş aletleridir. Karşı tarafa verecekleri zarar da uluslararası savaş hukuku ve emir komuta zinciri ile sınırlıdır. Hukuka aykırı bir eylemden, uygulama olarak, sadece emir komuta zincirindeki hatalı halka sorumludur.
Bu bir savaştır. Pis bir iştir. İnsanın vahşi duygularının denetlenmesi zordur. Ve bir esir kampında esirlere karşı kötü uygulama bir yere kadar kaldırılabilir. Nimetullah da bu gerçekleri aynen tartmaktadır. Fakat kaldırma gücünü aşan acımasız vahşilikler birer insanlık utancıdır, adalet dışıdır ve bu eylemlerden karar sahipleri bireysel olarak sorumludur.
Sivil toplumlarda, bizdeki gibi işlemeyen adalet mekanizmasına karşı insanlar kolayca mafyalaşarak hemen kendi yargı – infaz koşullarını oluşturabilmekte iken, Nimetullah savaş ortamında bile adalet aramakta, kendini bağlayan hukuka gerçekçi bir oranda itaat ederken, başkalarının da uygun koşullarda hukuka saygılı olmalarını beklemektedir. Garip olan, Nimetullah’ın savaşın en kızgın dönemlerinde bile hukuk, adalet ve doğruluğa duyduğu inanç ve bağlılığını yitirmemesidir. O Alman subayını da basit bir hınç ile öldürmemiştir. Hınç duyacağı sayamayacağı kadar çok olay yaşamış ve ruhu paramparça olmuştur. Zalimce emirleri çaresizlik içinde, korktuğu için, ağlaya ağlaya yerine getiren Almanların sayısı az değildir. Bu olayda onu rahatsız eden ve onu büyük risk altında infaza iten neden genel insanlık değerini tamamen sıfırlayan, hukuk dışı en büyük adaletsizliğin, tahrik unsuru sıfır, kasıtlı, keyfi cinayetin hakkını insanlık adına geri almak, adaleti sağlamaktır. Vicdanı yaptığından rahatsızdır çünkü savaş içinde bile olsa hukuk dışı olarak kendini yargıç yerine koymuş ve kendi kararını infaz etmiştir.
Ertesi sabah ortalık karışmışsa da ne olduğu, neden olduğu anlaşılmamış, olay hemen de unutulmuştur. Nimetullah ıslık çalarak ortalıkta gezinmektedir ve kendine yeni bir eğlence bulmakta gecikmez. Esirler arasındaki Alman subaylardan biri bir hipnotizmacıdır ve büyük bir toplantı çadırında gösterisi sergilenmektedir. Nimetullah zaten sıra dışı yetileri olan, hipnotizmaya da meraklı birisidir. Hemen ön sıralarda yerini alır.
Alman subay sahneye çıkar ve birkaç kişiyi sahneye davet eder, hemen hipnotize eder. Her birine “senin kucağında kedi var”, “senin kucağında tavşan var” gibi uyarımlarda bulunur, onlar da kucaklarındaki “olmayan” hayvanı sevmeye başlarlar. Ardından onlara havanın çok soğuk olduğunu söyler, onlar da yaz sıcağında tir tir titremeye başlarlar; sıcak olduğunu bildirince de buram buram terlemeye başlarlar. Nimetullah gördüklerinden çok etkilenir ve ikinci grupla beraber gönüllü olur. fakat sıra Nimetullah’a gelince hipnotizmacı başarısız olur, onu hipnotize edemez. Kulise gelmesini söyler. Gösteri bitince Nimetullah’a,
“Senin çok kuvvetli bir iraden var. Tavsiye ederim muhakkak Hindistan’a git, Himalayalar’a çık, orada kal. Sonra da Bombay’a in, oradaki mağaralarda kal. Bu mağaraların kapısı yılda bir açılır. Bir yıl kalır, duvardaki yazıları çalışırsın. Oradaki rahipler sana bakar, ders de verirler.”
Remini’ye geleli üç ay olmuştur ama kamp görece rahat olduğu için üç ay, üç gün gibi geçmiştir. İngiltere’nin tarafında olan Rus ordusunun subayları sürekli kampta gezip vatan propagandası yapmaktadırlar, “gelin, vatanınıza dönün, aileniz özlemle sizleri bekliyor” diye. O kadar acı çekmiş, yüzlerce yıl yaşlanmış olmasına rağmen Nimetullah daha yirmi beş yaşında bir delikanlıdır ve aile sevgisine doyamadan ayrıldığı baba ocağı, ana kucağı ölesiye burnunda tütmektedir. Bir de Eva ve Murat! Ayrıca geriye dönmesi ailesine karşı bir yükümlülüktür, ailesi mutlaka dönmesini beklemektedir. Geride bıraktığı yaşına, çocuksu duygularına geri döner ve “ben Alman ordusuna girmedim ki, geri dönebilirim” diye düşünür.


Yüklə 0,54 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin