NAKŞİDİL SULTAN ÇEŞMESİ
Eminönü İlçesi'nde, Sultanahmet'te, Kutluğun Sokağı ile Tevkifhane Sokağı'nın kesiştiği, Eski Sultanahmet Cezaevi'nin güney köşesinde yer almaktadır.
Tamamen mermerden inşa edilmiş üç yüzlü bir çeşmedir. I. Abdülhamid'in (hd 1774-1789) karısı ve II. Mahmud'un (hd 1808-1839) annesi Nakşidil Kadın tarafından, valide sultan olmadan önce yaptırılmıştır. 1203/1788 tarihli kitabesi Antepli şair ve müderris Münib Mehmed Efendi'ye aittir.
Kitabesinde burasının "dâr-ı hıyâtîn" (terzihane) olduğu ve hiç suyu bulunmadığı için çeşmenin yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat, aynataşında çeşme lüleleri için delik açılmamış olduğu için suyu akma-maktadır.
Barok tarzda yapılmış Nakşidil Sultan Çeşmesi dördü kare sütun kuruluşu ile üç cepheye bölünmüş, orta bölüm geniş tutulmak kaydıyla aynataşları çeşitli silmelerle dikdörtgenlere bölünerek hareket-lendirilmiştir. Sütun başlıklarının üzerinden ince bir silme friz geçmekte, frizin üzerinde üç cephede hafif içeri alınmış ki-
tabe kuşağı dolaşmaktadır. Kitabe kuşağı orta bölümde sekiz beyit, yanlarda ise dörder beyit olarak düzenlenmiştir.
Kurşun kaplı saçağın alt kısmı baklava dilimi şeklinde kasetlenmiştir. Testilikleri ve yalakları sağlamdır. Cezaevi binası ile birlikte restore edilmektedir. Bugün cephesi tamamen kapatılmış ve görülmemektedir.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 210-212; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst. 1993, s. 656.
YAVUZ TİRYAKİ
NAKŞİDİL SULTAN KÜLLİYESİ
Fatih İlçesi'nde Fatih Külliyesi(->) içinde türbe ve sebilden oluşmuş küçük bir kompleks halinde yer almaktadır. Fatih Külliyesi'nin naziresinde, Fatih Tabhane-si karşısında bulunan yapılar, II. Mahmud'un (hd 1808-1839) annesi Nakşidil Valide Sultan için, 1233/1818'de inşa ettirilmiştir.
Türbe: On dört kenarlı dairevi bir plan şemasına sahip olan türbe, gerek form, gerekse süsleme açısından barok üslup özellikleri göstermektedir. Basamaklı bir kaide üzerine oturan ve kesme taş malzemeyle inşa edilmiş olan türbe, iki katlı bir cephe düzenine sahiptir. Türbenin ön cephesi mermer kaplıdır. Ön cephede, dairenin kenarlan zemin katta kompozit başlıklı sütunçeler, üst katta pilastrlar ile belirginleştirilmiştir. Cephelerde dikeydeki bu simetrik bölünmeyle yukarı doğru uzanan yükseliş, iki sıra halinde dalgalı silmelerin kullanımıyla kesilmiş ve cephelerde bir hareketlilik sağlanmıştır. Cephelerde, zemin katta basık kemerli dikdörtgen pencereler, ikinci katta oval biçimli pencereler yer almaktadır. Yapının cephe düzenine hâkim olan barok üslup, akant yaprakları, fiyonklar vb çeşitli barok karakterdeki süsleme öğeleri ile tamamlanmıştır.
Türbenin üst örtüsüne profilli bir saçak silmesi ile geçilmekte ve kubbe yüksek bir kasnak üzerinde yer almaktadır. Kasnak üzerindeki pilastrlar küçük çatı ku-lecikleri ile sonlanmaktadırlar. Nakşidil Valide Sultan Türbesi'nin arka tarafındaki asıl giriş bölümü, cemakânlı bir revak şeklinde düzenlenmiştir. Revağın üzeri kompozit başlıklı sekiz yuvarlak sütun tarafından taşınan, aynalı bir tonozla örtülüdür. Türbenin giriş revağı ile iç kısmında, kubbe ve kubbe kasnağında barok üslupta kalem işleri bulunmaktadır.
Sebil: II. Mahmud döneminin en önemli cephe sebillerinden olan yapı, II. Mahmud tarafından Nakşidil Valide Sultan için yaptırılmıştır. Türbe ve sebilden oluşmuş küçük kompleksin sol tarafında, üç basamaklı bir kaidenin üzerinde bulunan sebil, tamamen mermerden inşa edilmiştir. Sebil, düşeyde pilastrlarla 4, yatayda silmelerle 3 bölüme ayrılmıştır. Pilastrların arasında kaş kemerli ve demir şebekeli pencereler bulunmaktadır. Sebilin üst bölümünde, pencere üzerinde kitabe panoları yer almaktadır. Sebil, geniş saçağın üzerinde yer alan üzeri kurşun kaplı bir kubbe ile örtülüdür.
Nakşidil
Sultan
Sebili ve
Türbesi
AH Hikmet Varlık, 1994
Sebil, yalınlaşmış form ve bezeme anlayışıyla baroktan, ampire geçişin erken örneklerinden biridir.
Nakşidil Valide Sultan Türbesi ve Se-bili'nin ön cephesinde, ortak bir giriş kapısı bulunmaktadır. Basık yuvarlak kemerli olan kapı, iki yandan kompozit başlıklı yuvarlak kemerler tarafından sınırlandırılmıştır. Kapının üzerinde bir ayet panosu yer alır. Kapının en üstünde yer alan profili geniş korniş, barok kıvamlarla türbe ve sebile bağlanmıştır.
Bibi. Kuban, Barok, 37; O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İst., 1986, s. 511; Goodwin, Ottoman Achitecture, 416; Unsal, Türbeler, 89; Kumbaracılar, Sebiller, 49; S. Eyice, "istanbul" (Tarihi Eserler), İA, V/2, 1214/98.
HALE TOKAY
NALÇACI TEKKESİ
Üsküdar İlçesi'nde, İnadiye'de, Tabaklar (Debbağlar) Mahallesi'nde, Nalçacı Hasan Sokağı'nda bulunmaktaydı.
Tekkenin banisi Halvetî tarikatından Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi'dir (ö. 1657). Tespit edilemeyen yapım tarihinin 17. yy'ın ilk yarısı içinde yer aldığı söylenebilir. Maraş Valisi Abdullah Paşa (ö. 1756) Il68/1755'te vezir olmadan önce tekkenin mescit-tevhidhanesine minber koydurmuş, Cemil Paşa 1291/1874'te türbe binasını inşa ettirmiştir. BOA'da bulunan 1301/1883 tarihli bir belgede tekkenin yıkılmaya yüz tuttuğu ve 20.334 kuruş harcanarak onarılması için irade çıktığı belirtilmektedir. 19. yy'ın sonlarındaki bu onarıma rağmen mescit-tevhidhane binasının, tekkelerin kapatılmasından (1925) kısa bir süre sonra ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Zira Temmuz 1931 tarihli Pervititich paftasında, kagir olan türbe ile minare işaretlenmiş, mescit-tevhidhanenin yeri boş olarak gösterilmiş ve buraya "ruines" (harabeler) ibaresi yazılmıştır. 1940'ta tekkenin yerinde inceleme yapan İ. H. Konyalı da aynı gerçeği dile getirmekte, diğer taraftan vakıflar tarafından mescit-tevhidhane yerinin 1946'da, tekke müştemilatının 1970'te şahıslara satıldığı tespit edilmektedir.
Kaynaklarda, banisinden ötürü "Nalçacı Halil Tekkesi" ve "Nalçacı Halil Efendi
Tekkesi" olarak, ayrıca 4. postnişini Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi'den (ö. 1756) dolayı "Tuluî Tekkesi" ve "Şeyh Tuluî Tekkesi" adlarıyla da anılmaktadır. Tekke listelerinde ayin günü perşembe olarak belirtilmiş, Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885 tarihli istatistik cetvelinde burada üç erkek ile üç kadının ikamet ettiği kaydedilmiştir.
Halvetîliğe bağlı olarak faaliyete geçen Nalçacı Tekkesi, M. Tuluî Efendi'nin 1155/ 1742'de posta geçmesiyle, silsile itibariyle Halvetîliğin Şabanî koluna bağlanan Nasuhî koluna, 1280/1863'ten kısa süre önce de Şeyh Mustafa Enveri Efendi'nin (ö. 1872) bu görevi devralmasıyla, aynı silsileden Kuşadavî (İbrahimî) koluna intikal etmiş ve bu durum tekkelerin kapatılmasına kadar sürmüştür.
Tekkenin şeyhleri şu kimselerdir: 1) Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi (ö. 1657); 2) Şeyh Halil Efendi'nin halifesi Mudurnulu İplikçi Şeyh Ebubekir Efendi (ö. 1671); 3) Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1742); 4) Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi (ö. 1756): Halvetîliğin Nasuhî kolunu kuran Şeyh Nasuhî Mehmed Efendi'ye (ö. 1718) intisab etmiş, oğlu Şeyh Ali Alaeddin Efendi'den (ö. 1751) hilafet almıştır. 18. yy'ın tekke musikisinde önemli eserler vermiş, ayrıca hat sanatı ile de meşgul olmuş, Sarı Yahya Efendi'den hat icazeti almıştır; 5) Mudurnulu Şeyh Abdullah Rüşdî Efendi'nin oğlu ve Şeyh M. Tuluî Efendi'nin damadı Şeyh Hüseyin Efendi (ö. 1767); 6) Şeyh Hüseyin Efendi'nin oğlu Şeyh Mehmed Rüşdî Efendi (ö. 1816); 7) Şeyh M. Rüşdî Efendi'nin oğlu Şeyh Ahmed Reşid Efendi (ö. 1863); 8) 19. yy'ın ileri gelen mutasavvıflarından, Halvetîliğin Kuşadavî (İbrahimî) kolunu kuran Kuşadalı Şeyh İbrahim Efendi'nin (ö. 1845) halifesi Şeyh Mehmed Tevfik Bos-nevî'nin (ö. 1866) halifesi Şeyh Mustafa Enverî Efendi (ö. 1872). Aynı zamanda güçlü bir âlim ve şair olan M. Enverî Efendi, Nalçası Tekkesi postnişini M. Rüşdî Efendi'nin dervişi iken gizlice M. Tevfik Bosnevî'ye intisap ederek kendisinden hilafet almış, durumu sonradan öğrenen M. Rüşdî Efendi meşihat makamını kendisine terk etmiştir. Tekkenin postuna kendisin-
NALU MESCİT
42
43
NAMAZGAHLAR
bu kapının üzerinde Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin hattıyla 1283/1866 tarihli kitabe bulunmaktadır. Batı cephesindeki pencereden bozma kapısının üzerindeki kitabe ise 1320/1902 tarihlidir ve hattatı İsmail Hakkı Sami Efendi'dir. Yine pencereden bozma doğudaki tali kapı hünkâr mahfiline açılan özel kapıdır. 1968 tamirlerinde yapılmış olan abdest muslukları bu kapının yanında sıralanır.
Kesme taştan yapılmış tek şerefeli minaresi mescidin kuzeydoğu köşesinde yer almakta olup, şerefeye çıkış mescidin içindendir. Özgün hali, Türk mimarisinde alışılagelen klasik formlara uygun olmasına rağmen, şerefesine arabesk bir hava veren cumba ilave edilmiştir. Aynı özelliğe sahip detaylar kubbe eteğindeki palmet kuşağında, saçaktaki stalaktitli bordürde, minare külahı ve kubbe aleminde de görülmektedir.
Mescidin banisi olan Ali Efendi'nin mezarı mescide yakın bir yerde, Cevad Paşa
Naili Mescit
Nurdan Sözgen, 1994/TETTV Arşivi
den sonra oğulları Şeyh Mehmed Tayyar Bey (ö. 1910) ile Şeyh ihsan Bey (ö. 1946) geçmişlerdir. İstanbul'un 19. yy'da yetişen ünlü zâkirbaşılarından Hacı Hafız Nafiz Bey'in (ö. 1897) Şeyh M. Enverî Efendi'ye mensup olduğu bilinmektedir.
Pervititch paftasında dikdörtgen planlı (yaklaşık 8x7 m), kagir bir yapı olarak işaretlenen, 1. H. Konyalı'nın, 1940'ta çatısının çökmüş olduğunu belittiği türbe ile kaidesinin mermer kaplı olduğunu, üstünün düzgün kesme taşla örüldüğünü söylediği minare tarihe karışmış bulunmaktadır. Türbenin girişinde, Cemil Paşa tarafından 1291/1874'te yaptırıldığını belgeleyen manzum bir kitabenin yer aldığı bilinmektedir. Arsanın kuzey kesiminde, mescit-tevhidhane ile diğer tekke bölümlerinin yerinde tek katlı kagir binalar bulunmakta, arsanın güney kesimini işgal eden hazi-re ziyarete açık tutulmaktadır. Son derecede bakımsız bir durumda iken son yıllarda tekkenin arsasında oturanlar tarafından bir çevre duvarı ile kuşatılan ve bakımı yapılan nazirede, büyük bir erguvan ağacının dibinde bulunan, Nalçacı Şeyh Halil Efendi'ye ait kabrin şahideleri ortadan kalkmıştır. Hazirede gömülü olanlardan Şeyh Mehmed Tevfik Bosnevî'nin, demir bir parmaklıkla kuşatılmış bulunan kabri bakımlılığı ile dikkati çeker.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 215; Çetin, Tekkeler, 589; Aynur, Saliha Sultan, 39, no. 198; Âsitâne, 17; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 68-69, no. 117, 72-73, no. 128; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 15; Raif, Mir'at, 122-123; th-saiyatll, 21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 26-27; Ergun, Antoloji, I, 160, II, 443; Öz, İstanbul Camileri, II, 49; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 237, II, 372-373; Behçetî ismail Hakkı el-Üskü-darî, Merâkid-iMu'tebere-Üsküdar, (yay. B. N. Şehsuvaroğlu), ist., 1976, s. 88; Y. N. Öztürk, Büyük Türk Mutasavvıfı Muhammed Tevfik Bosnevî (Hayatı, Mektupları, Halifeleri), İst., 1981, 30-32; M. Özdamar, Dersaâdet Dergâhtan, İst., 1994, 262-263.
M. BAHA TANMAN
NALLI MESCİT
Eminönü İlçesi'nde, Cağaloğlu'nda, İstanbul Valiliği yakınında, Ankara Caddesi kenarında bulunmaktadır. İmam Ali Mescidi veya Babıâli Mescidi adları ile de anılan bu yapı, diğerlerinden daha meşhur olan "Naili Mescit" adım, minare kaidesinde olduğu bilinen ve bugün mevcut olmayan 3-4 tane nal şeklinden almıştır.
Hadîka'da banisinin nime'l-ceyşten ve Akşemseddin'in akrabasından olan İmam Ali Efendi olduğu yazılıdır. II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) inşa edildiği, Sadrazam Mahmud Paşa vakfına bağlı olduğu kaydedilmiş ise de, Ayverdi, Mahmud Paşa vakfiyesinde bu caminin adının bulunmadığını belirtir. Fatih dönemi yapısının orijinal olarak günümüze ulaşmadığı, içinin ve dışının büyük değişikliklere uğradığı görülmektedir. İki ayrı kapısının üzerinde bulunan 1283/1866 ve 1320/1902 tarihli kitabeler bu yıllardaki tadilatlara işaret etmektedir ki, sözünü ettiğimiz değişikliklerin büyük bir kısmının bu tadilatlarda gerçekleşmiş olması gere-
Yüzyıl başından bir kartpostalda Naili Mescit ve çevresi.
lETTV Arşivi
kir. Ayrıca yapı 1968 ve 1993'te Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce onarılmıştır.
Fatih dönemi yapısının tek kubbeli, kare planlı ve bir son cemaat yeri bulunan basit mimarili bir yapı olduğu söylenebilir. 19. yy'ın sonlarındaki tadilatta harim kısmının kuzeydeki bir parçası duvarla kesilerek son cemaat yeri haline getirilmiş olmalıdır. Binanın tamamı içten 8,50x8,50 m boyutlarında ve kare planlıdır. Bu mekânın üzerim örten kubbe 0,95 m kalınlığındaki duvarlar üzerine oturmakta olup, daireden kareye geçişlerin Türk üçgenleri vasıtasıyla gerçekleştirildiği görülür.
İnce uzun formlu basit bir niş halindeki mihrabın iki yanında yivli sütunçe-ler yer almakta, mihrap kavsarasında baklava dilimli mukarnas alçı süsleme görülmektedir. Yine mukarnaslı iki sıra bordü-rün üzerinde girift rumî ve palmetlerden oluşan, üzeri altın yaldızla boyalı bir alınlık, mihrabı taçlamaktadır. Ahşap minberi ve vaaz kürsüsü beyaz boya üzerine altın yaldızlı kabartma bitkisel motiflerle bezeli olup, minber külahı, ucu sivriltilmiş soğan kubbesi ile yapıdaki Türk mimarisine yabancı Doğu tarzı öğelerden birini oluşturur. 12 basamaklı ve ahşap korku-luklu bir merdiven hünkâr mahfiline çıkar.
Yapının içi çok sayıda pencere ile aydınlanmaktadır. Altta dört büyük pencere, mahfil hizasında sekiz pencere ve kasnakta dört ufak pencere bulunmaktadır. Orta sırada yer alan pencerelerde çok renkli vitraylar kullanılmış, aynı sıradaki pencerelerden kuzey duvarındaki iki ve doğu duvarındaki mahfile yakın olan pencere örülerek kapatılmıştır. Binanın içindeki kalem işi süslemelerde siyah, beyaz, sarı ve kiremit renginin hâkim olduğu na-türel bezemeli kompozisyonlar görülmektedir.
Mescidin üç kapısı bulunmaktadır. Ana kapı yapının kuzey cephesinde yer almakta, altı kollu yıldızdan gelişen geometrik geçmelere sahip ajurlu bir korkuluğu olan ve beş basamaklı bir merdivenin ulaştığı
Kütüphanesi'nin arka kısmındadır. Naili Mescit bugün ibadete açık durumdadır, fakat kadrosunda din görevlisi bulunmamaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 213; Ayverdi, Fatih in, 475-476; Öz, İstanbul Camileri, I, 109: Eminönü Camileri, 148-149.
ENİS KARAKAYA
Hagop Nalyan
Vağarşag Seropyan koleksiyonu
NALYAN, HAGOP
(l 706, Divriği -19 Temmuz 1764, İstanbul) Türkiye Ermenileri 50. patriği.
1720'lerin başında İstanbul'a gelerek, 1719'da Patrik IX. Hovhannes Golod(-+) tarafından tesis olunan Üsküdar'daki Ruhban Mektebi'nde okudu. 1728'de rahip, 1729'da ise episkopos takdis edildi. 15 Şubat 174l'de İstanbul patriği atandı ve 26 Mart 1749'a kadar bu makamda kaldı. 13 Nisan 1749'da Kudüs patriği seçildi. Haziran 1752 sonlarına kadar görevini sürdürdü. O günlerde, başbezirgân Yağup Hovannesyan (1672-1752) ile birlikte İstanbul'a dönerek, ikinci defa patrik oldu. 13 Mayıs 1764'te, hastalığından dolayı istifa etti. Ölümünde Pangaltı Ermeni Mezar-lığı'na gömüldü. Burası 1940'ta istimlak edilince, kabir taşı Şişli Ermeni Mezarlı-ğı'na nakledilmiştir.
Patrik Nalyan, 9'u basılı ve 14'ü yazma 23 eser bırakmıştır. Bunların büyük kısmı dini mahiyettedir. Başlıca eseri, 1745-1748 arasında basılan Megnutyun Nareki (Narek Dua Kitabının Tefsiri) adlı kitabıdır ki, içinde Ayasofya isminin menşei hakkında bir bahis de mevcuttur. Bazı Anadolu şehirlerinin tarihi ve coğrafyası hakkında dahi bilgiler veren ve 1758'de basılan Kantza-ran Dzanutzmantz (İlanlar Hazinesi) adlı eseri de önemlidir. 1757, 1787, 1820, 1844 ve 1859 yıllarında beş defa basılan, Zen Hokevor (Ruhanî Silah) adlı kitabının ikinci kısmı, Ermeni harfli Türkçe Kate-
sizm'dir. Üçüncü kısmı ise, Türkçe ruhani ve ahlaki şiirler ve hikâyeler ihtiva etmektedir. Kâtip Çelebi'nin Cihannüma 'sini kısmen Ermeniceye çevirmişse de ba-sılmamıştır.
Nalyan, "Nihadî" mahlasıyla Türkçe dindışı şiirler de yazmıştır. Ermeni harfli Türkçe cönklerde, muhtelif türdeki şiirlerine ve birkaç destanına tesadüf edilmiştir. Patrik Nalyan, III. Osman (hd 1754-1757) ve III. Mustafa (hd 1757-1774) nezdinde itibar görmüş ve Sadrazam Koca Ragıb Pa-şa'nın da şahsi dostu olmuştur. Bibi. H. Asadur, "Gosdantnubolso Hayerı yev irentz Badriarknerr' (istanbul Ermenileri ve Patrikleri), Yedikule Ermeni Hastahanesi Salnamesi, 1901, s. 138-139, 141-149; H. Mırmır-yan, IsdverkHin Temkeru (Eski Simalar Gölgeleri), İst., 1907-1908, s. 19-24; P. M. Ormanyan, Azkabadum(Milli Tarih), II, ist., 1914, s. 2954, 3034, 3037-3041; E. M. Ağvnuni, Miaparkyev Aytzeluk Hay Yerusağemi (Ermeni Kudüs'ün Dini Mensupları ve Ziyaretçileri), Kudüs, 1929, s. 323-325; Y. Alyanakyan, "Nalyan Hagop Badriarki Kankadı" (Nalyan Hagop Patriğin Şi-kâyeti),Jamanak, 14 Şubat 1942; B. Zartaryan, "Hagop Nalyan", ae, 25-28 Ekim 1944; K. Pa-mukciyan, HagopBadriarkNalyan, ist., 1981. KEVORK PAMUKCİYAN
NAMAZGAHLAR
Açık havada namaz kılmak amacıyla yapılmış ibadet yerleri.
Namazgahlar şehirlerde ve yakın çevredeki mesire yerlerinde daha çok yaz mevsiminde hizmet vermek amacıyla kurulmuşlardır. Buralarda cuma ve bayram namazları ile ramazanda teravih namazları kılınırdı. Şehir dışındaki namazgahlar ise yolculuk sırasında ibadet ve dinlenme ihtiyacını gidermek amacıyla menzil yerlerinde inşa edilmişlerdir. Namazgahlarda abdest almak için bir çeşme ya da kuyu, kıble yönünü gösteren ve aynı zamanda namaz kılanla önünden geçen arasında bir tür perde vazifesi gören mihrap taşı ve ibadet edenlerin rahatım sağlamak için gölge veren çınar ya da çitlenbik gibi ağaçlar bulunurdu. Zemini çimen veya toprak olabileceği gibi taş döşeli olanları da vardı. Bazı namazgahlarda mihrap taşının diğer yüzü çeşme şeklinde düzenlenmiştir. Min-berli namazgahlar da görülmüştür. Na-
Kavak
Namazgahı
Derman, Namazgahlar
mazgahların bir kısmı etrafındaki zeminin düzeyinde, bazıları ise zeminden bir miktar yüksektir. Hemzemin namazgahlar mutlaka bir duvarla çevreden ayırt edilmişlerdir. Bir de çeşme üzerinde inşa edilen fevkani namazgahlar da vardır.
İstanbul'da kentin büyümesi ile bazı menzil namazgahları da, bugün kent içinde kalmıştır. Ancak namazgahların büyük bölümü apartmanlaşma ve imar faaliyeti içinde yok edilmiş, bazıları ise mescit haline getirilmiştir. Şehir içinde park ve yeşil alanlar oluşturulurken de buralarda bulunan namazgahların yıkılmış oldukları anlaşılmaktadır. Bazı namazgahlardan ise günümüze sadece çeşmeleri ya da mezar taşı sanılarak komnabilen mihrap taşları kalmıştır.
Eyüp'te 15, Zeytinburnu'nda 11, Bakırköy'de l, Eminönü'nde 5, Şişli'de 4, Beşiktaş'ta 7, Beyoğlu İlçesi sınırlan içinde 11, Sarıyer İlçesi'nde 3, Kartal'da l, Kadıköy İlçesi'nde 28, Üsküdar İlçesi'nde 50, Beykoz İlçesi'nde 18 olmak üzere İstanbul'da, büyük çoğunluğu bugün mevcut olmayan 153 namazgah tespit edilmiştir.
İstanbul'un bilinen en eski namazgahı Okmeydam'ndaydı. Bugün yok olmuş bulunan bu namazgah 15. yy'ın sonunda yapılmıştı. Kocamustafapaşa'da, Hacı Ev-haddin Mahallesi'ndeki Hacı Evhaddin Namazgahı da çeşme kitabesindeki 993/ 1585 tarinden anlaşıldığına göre İstanbul'un eski namazgahlarından biridir. Ancak bu da zamanla yıkılmış ve 1813'te yeniden yaptırılmıştır.
İstanbul'un en iyi durumdaki namazgahı 1781'de yaptırılan, Kadırga'daki Esma Sultan Namazgâhı'dır (bak. Esma Sultan Meydan Çeşmesi ve Namazgahı). Kâğıthane'de, Kâğıthane Kasrı'nın selamlık dairesi önünde bulunan namazgah ise, mihrap taşını yanılgıyla mezar taşı sanan Julia Pardoe'nin seyahatnamesinde bir odalığın mezarı olarak belirtilmiştir. Bu namazgah setinin üzerindeki çeşmede 1310/1892 tarihi bulunmaktadır. Maçka'da bulunan Bezmialem Valide Sultan Namazgahı yerden l m'ye yakın bir yükseklikteki, 328,50 ırf'lik bir set halindedir.
NAMIK KEMAL
44
r
45
NARGİLE
İçinde ve çevresinde ağaçlar vardır. Hemen yanındaki çeşmenin kitabesi 12557 1839 tarihini taşımaktadır. Bu namazgah 1985'te restore edilmiştir. Tophane'de Hacı Mimi Mahallesi'nde Lüleci Hendek So-kağı'ndaki namazgah 12117 1796'da Bâ-büssaade Ağası Bilal Ağa tarafından yaptırılmıştır. Anadoluhisarı'ndaki, 17. yy'a ait olduğu sanılan Anadoluhisarı Namazgah^-») ise istanbul'un ayakta kalabilen minberli ve mihraplı namazgahlarından biridir ve 1986'da restore edilmiştir.
Îstanbul-Bağdat yolu üzerindeki menzillerde bulunan namazgahların birçoğu bugün kent içinde kalmıştır. Bunların büyük kısmı yok olmuş ya da sadece çeşmeleri günümüze gelebilmiştir. Dudullu'da Âdile Sultan Namazgahı, Üsküdar'da, Ah-mediye'den Karacaahmet'e doğru çıkan Menzilhane Yokuşu (bugün Gündoğumu Caddesi) üzerindeki ve Ibnü'1-Emin Ah-med Ağa tarafından 1124/1712'de yaptırılan namazgah; Saraçlar katibi Abdullah Ağa tarafından yaptırılan Saraçlar Namazgahı; Kızlarağası Gazanfer Ağa'nın yaptırdığı Ayrılık Çeşmesi Namazgahı; Söğüt-lüçeşme Namazgahı; Kızıltoprak'a doğru, Kalyoncular Başhalifesi Ömer Efendi tarafından 1186/1772'de yaptırılan namazgah; Selamiçeşme'de bugün sadece 11947 1780 tarihli kıble taşı mevcut bulunan namazgah; ŞaşkınbakkaPda tamamen ortadan kalmış olan bir namazgah; Çatalçeş-me'de sadece 957/1550 tarihli çeşmesi kalmış olan namazgah; Bostancı'da II. Mah-mud'un 1247/1831'de yaptırdığı namazgah ve Küçükyalı Namazgahı, en tanınmış örneklerdir. Daha ilerde artık kent dışında kalan Sultançayırı (Çayırova) Namazgahı ile menzil namazgahları Gebze'ye uzanır.
Menzil yollarına bağlanan tali yollar üzerinde de namazgahlar bulunmaktaydı. Bunların da büyük kısmı kent içinde kalmış ve yok olmuşlardır. Günümüze kalabilen, 1064/1654 tarihli Kavak veya Harem İskelesi Namazgahı, İstanbul Liman İdaresi tarafından yerinden sökülüp Selimiye Kışlası'mn güneydoğu köşesi karşısında yeniden kurulmuştur.
İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan menzil
Âdile Sultan Namazgahı
Derman, Namazgahlar
yollarındaki namazgahların sayısı Anadolu yakasındaki kadar zengin değildir. Bunlardan E-5 yolunun sol tarafında kalan Çoban Çeşmesi Namazgâhı'nın sadece çeşme ve yalakları durmaktadır. Haramidere yakınlarında Hüsrev Paşa tarafından 1268/ 1852'de yaptırılan namazgah ise tamamen yok olmuştur. Edirne Kapısı dışındaki, 1148/1735 tarihli La'lî Mustafa Ağa Namazgahı ise üstü kapatılarak güdük minareli bir mescide çevrilmiştir. Topkapı Sarayı avlusunda da, 1222/1708 tarihli kıble taşı hâlâ duran bir namazgah sofası bulunmaktadır.
Bibi. Derman, Namazgahlar; M. Özdamar, "Namazgahlar", VD, XX (1988), 221-248; S. Eyice, "istanbul'un Ortadan Kalkan Bazı Tarihi Eserleri, III", TED, 10-11 (1981), 195-238; ay, "Istanbul-Şam-Bağdat Yolu Üzerindeki Mimari Eserler: I-Üsküdar-Bostancıbaşı Güzergâhı", TD, 13 (1958), 81-103; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 407-415.
İSTANBUL
NAMIK KEMAL
(21 Aralık 1840, Tekirdağ -2 Aralık 1888, Sakız Adası [bugün Yunanistan 'da]) Şair, yazar, gazeteci.
Asıl adı Mehmed Kemal'dir. Müneccim-başı Mustafa Asım Bey'in oğludur. Dedesi Abdüllatif Paşa'mn yanında büyüdü ve onunla birlikte imparatorluğun çeşitli bölgelerim dolaştı. Sofya'da bulunduğu sırada yabancı dil öğrendi ve ilk şiir denemelerine başladı. İstanbul'a döndüğünde önce şair ve edebiyatçı çevrelerinde bulundu (bak. Encümen-i Şuara). 1862'de Şinasi ile tanıştı ve onun çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazetesine toplumsal içerikli yazılar yazmaya başladı. Sonraki fikirleri ve mücadele çizgisi bu yıllarda oluştu. Daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adını alacak olan gizli İttifak-ı Hamiyet Cemiyeti'ne girdi. Şinasi Paris'e kaçınca, gazetenin sorumluluğunu üstlenerek siyasal muhalefet ve eleştiri yazıları yazmaya başladı. Bu sırada, Yeni Osmanlılar adı verilen bir kısım hürriyetçi Osmanlı aydınları Paris'te toplanmışlardı. Paris'te bulunan Mustafa Fazıl Paşa'mn çağrısı ile ve İstanbul'da giderek daralmaya başlayan siyasal çember yüzünden, Zi-
ya Paşa ile birlikte Mayıs 1867'de Paris'e kaçtı. Buradan Londra'ya geçerek Hürriyet gazetesini çıkardı.
1870'te Yeni Osmanlıların bir bölümüyle anlaşmak ve muhalefeti yumuşatmak isteyen Osmanlı yönetiminin, Zaptiye Nazırı Hüsnü Paşa aracılığıyla yaptığı çağrı üzerine İstanbul'a döndü. 1872'de Avrupa'dan dönen başka aydınlarla birlikte İbret gazetesini çıkarmaya başladı. Ancak bu gazeteye yazdığı "Garaz, marazdır" makalesi gazetenin dört ay süreyle kapatılmasına neden oldu, Namık Kemal de Gelibolu mutasarrıflığına tayin edildi. Gelibolu'da ünlü Vatan Yah ut Silistre oyununu yazdı. Oyun l Nisan 1873'te, Gedik-paşa Tiyatrosu'nda(->) büyük ilgi ve tezahürat arasında oynandı. Seyirciler Namık Kemal'i görmek istiyorlar, alkışların ardı arkası kesilmiyordu. Bir kısım seyirci Namık Kemal lehine tezahürat yaparak, ellerinde fenerlerle Galatasaray'daki İbret gazetesi idarehanesine geldi. Namık Kemal orada da yoktu. Ertesi gün olayların haberi gazetede yayımlanınca İbret, bu defa süresiz olarak kapatıldı. 4 Nisan'da da başka Yeni Osmanlılarla birlikte Namık Kemal de tutuklanarak Magosa'ya gönderildi. Kemal ve diğerleri zaptiyeler arasında Sirkeci'ye kendilerini Magosa'daki zindana götürecek vapura getirildiklerinde, mahkûmları seyreden halkın ilgisizliği, şairi derinden etkiledi. Namık Kemal İstanbul'a, Abdülaziz'in(->) tahttan indirilmesi ve daha liberal bilinen V. Mu-rad'ın(->) tahta çıkarılmasından sonra, 1876'da gelebildi. Ancak V. Murad tahtta çok kısa kalmış, rahatsızlığı nedeniyle II. Abdülhamid 1876'da, meşrutiyet vaadiyle tahta çıkarılmıştı. Namık Kemal 1876' da ilk Kanun-ı Esasi'yi hazırlayan heyette yer aldı. Ancak 1877'de Osmanlı-Rus Savaşı çıktı. Ruslar Yeşilköy önlerine kadar geldiler. Siyasal hava yemden döndü. 1878 başında da Meclis dağıtıldı. Namık Kemal 1877'de beş ay süreyle tutuklandı, daha sonra da Midilli'ye sürüldü. 1879'da Midilli, 1884'te Rodos, 1887'de Sakız mutasarrıflıklarında bulunan Namık Kemal burada öldü, doğum yeri olan Gelibolu yakınındaki Bolayır'a gömüldü. Mezarının üstünde, kendi Ölürsem görmeden bu
Dostları ilə paylaş: |