Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 299; Öz, îstan-'bul Camileri, I, 117.
SELÇUK BATUR
SA'DABAD SARAYI
Haliç'te, Kâğıthane Deresi kıyısındaki günümüze ulaşmayan Osmanlı sarayı.
Bizans döneminden beri istanbul'un önemli yerleşim bölgelerinden olan Kâğıthane, Osmanlı döneminde, 16. yy'm sonlarından itibaren saray ileri gelenlerinin av, spor ve eğlenceleri için gözde yerlerden biri olmuştur. Buradaki ilk köşk, aynı dönemde inşa edilen ve onarımlarla yakın zamanlara kadar ayakta kalmış olan İmra-hor Köşkü'dür(-»). Ancak Kâğıthane asıl
önemini 18. yy'm başlarında, Lale Dev-ri'nde kazanmıştır. Yirmisekiz Çelebi Meh-med Efendi, Fransa seyahati sırasında Fransız saray mimarisi ve yaşamından etkilenmiş ve gördüklerini dönüşünde bir rapor halinde III. Ahmed'e (hd 1703-1730) sunmuştur. Raporda özellikle Moudon, Versailles, Marly ve Trianon gibi saray ve şatolar geniş yer tutmaktadır. Rapor ve muhtemelen beraberinde getirdiği çizim ve planlar padişahı ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı(->) çok etkilemiş ve kısa zamanda Kâğıthane'de geniş kapsamlı bir yapım faaliyetine girişilmiştir.
Lale Devri Kâğıthane'sinin en belirgin özelliği suyun yapay uygulamalarla mimari ile bütünleştirilmesidir. Damat ibrahim Paşa'nın gözetiminde başlayan çalışmaların ilk aşamasını dere yatağının temizlenmesi oluşturmaktadır. Daha sonra dere yatağına çeşitli noktalardan kanallar açılmış ve bu kanallar Kuleli Bahçesi'nden getirilen mermerlerle döşenmiştir. Derenin önüne çeşitli yerlerde setler ve kaskatlar yapılarak küçük şelaleler oluşturulmuştur. Kanallardan gelen sular bu şelale ve kas-katlardan geçerek mermer havuzlarda toplanmaktadır. Derenin tanzimi tamamlandıktan sonra 1723'te köşklerin yapımına başlanmış ve Kâğıthane Deresi kıyıları boyunca çok kısa bir süre içinde Sa'dâbâd, Hüsrevâbâd, Şevkâbâd, Kasr-ı Neşat gibi 100'ün üzerinde ahşap köşk inşa edilmiştir. Kâğıthane, Patrona Halil Ayaklanması ile büyük ölçüde harap olmuştur. Ancak, III. Ahmed'den sonra tahta çıkan I. Mah-mud'un (hd 1730-1754) yeniçerileri ikna ederek buradaki saray yerleşimine yönelik tahribatı durdurması, Kâğıthane'nin bir süre sonra yeniden canlanmasına olanak sağlamıştır. Kâğıthane'nin Lale Devri'nde-ki durumu bugün yalnızca Osmanlı tarihçilerinin kitaplarında ve seyahatnamelerin satırları arasında kalmıştır. Bugüne değin özgün ve ayrıntılı bir görüntüsü de ortaya çıkarılamadığı için yerleşimin niteliği ve köşklerin mimarileriyle ilgili kesin bilgi yoktur. Ancak Ayda Arel'in çalışması ve
vardığı çıkarımlar, dönemin mimarisine büyük ölçüde ışık tutacak niteliktedir.
I. Mahmud, olaylar yatışıp unutulmaya başlanınca, 1743'te Kâğıthane'nin özellikle de Sa'dâbâd Sarayı'nın onarımı üzerinde durmuştur. I. Mahmud döneminin Sa'dâbâd'ı 18. yy'm ikinci yarısında hazırlanmış olan Hilair ve L'Espinasse'm gravürleri ve bu dönemde istanbul'a gelen seyyahların anlatımları sayesinde ayrıntılı olarak tanınmaktadır. Saray, dere yatağına müdahale edilerek oluşturulmuş olan havuzun kenarında bulunmaktadır. "L" biçiminde plan gösteren ana yapı üzerinde, suyun kıyısında selamlık bölümü ile valide sultana ait olan daireler, arka tarafta da harem bölümü bulunmaktadır. Sarayın yanında, havuzun içinde, hasır ya da yeşil kalın bir perdeyle örtülü Kasr-ı Ne-şat/Kasr-ı Cenan yer alır. Kasrın arkasına iki kademe halinde kaskatlı şelaleler yerleştirilmiştir. İlk şelalenin üzerinde Sırat Köprüsü adı verilen bir yürüyüş yolu, mermer havuzun sonundaki küçük kameriyenin arkasında da Çağlayan-ı Sâlis ya da Kebir adı verilen bir set yer almaktadır. İki kıyısı boyunca tek sıra ağaçların bulunduğu Cetvel-i Sîm'in başlangıcına, iki köşeye birer kameriye yerleştirilmiştir. Havuz üzerinde fıskiyeler, havuzun ön tarafında III. Ahmed döneminde yapılmış olan Çeşme-i Nur isimli çeşme bulunmaktadır.
Kâğıthane ve Sa'dâbâd Sarayı 18. yy'm sonlarında yeniden harap bir duruma gelmiştir. Babası III. Mustafa (hd 1757-1774) ile askerlerin talimini izlemeye gelen III. Selim, Sa'dâbâd'dan çok hoşlanmış ve tahta çıktıktan sonra burasını ihya etmeye çalışmıştır. Melling albümünde yer alan Kâğıthane'ye ait 17 no'lu gravürdeki iki yanı ağaçlarla çevrili Cetvel-i Sîm, sarayın öneminin III. Selim döneminde de sürdüğünü göstermektedir. Ancak sarayın bu dönemdeki durumunu ayrıntılı gösteren herhangi bir resme rastlanamadığı için sarayın mimarisi hakkında ayrıntılı bilgi edinile-memektedir.
Sa'dâbâd Sarayı'nda gerçekleştirilen
üçüncü büyük imar faaliyeti II. Mahmud dönemine (1808-1839) rastlar. II. Mahmud tahta çıktıktan hemen sonra Sa'dâbâd Sa-rayı'nı yıktırarak mimar Krikor Amira Bal-yan'a yeniden inşa ettirmiştir. Sarayın yapımında o sıralarda harap durumda olan Haliç'teki Karaağaç Sarayı'nın enkazı da kullanılmıştır. Yeni Sa'dâbâd Sarayı II. Mahmud döneminin en önemli saray yapılarından biridir. Bu dönemde İstanbul'a gelen seyyahların büyük bölümü sarayı görmüş ve seyahatnamelerinde geniş yer ayırmışlardır. Yine saraya ait Preault, Miss Par-doe ve Bartlett'e ait litografi ve gravürler II. Mahmud dönemi Sa'dâbâd'ı ile ilgili en önemli belgeler arasındadır. Bu anlatımlar ve resimlerden yeni sarayın plan şeması ve çevre düzenlemesinde daha önceki saray yapısının temel alındığı anlaşılmaktadır. Ancak sarayda dönemin mimarlık anlayışına uygun olarak pek çok yeniliğe de rastlanmaktadır. Cephelerde Korint başlıklı sütun ve pilastrlar, deniz kabuğu motifleri, fırlak çatı dönemin yaygın uygulamalarıdır. Kasr-ı Neşat'ın yerine inşa edilen Çadır Köşkü yalın düzenlemesi, Korint başlıklı zarif mermer sütunlarıyla ampir üslubunun^) özelliklerini göstermektedir.
II. Mahmud Sa'dâbâd Sarayı'nda kısa bir süre yaşamıştır. Çok sevdiği gözdelerinden birinin burada ölmesi ve art arda gelen talihsiz olaylar nedeniyle sarayın uğursuzluğuna inanan sultan, Sa'dâbâd Sa-rayı'm bir daha uğramamak üzere terk etmiş ve saray kendi haline bırakılmıştır. 1830'larda Kâğıthane'yi gezen Marchebeus buradaki köşk ve çağlayanların bakımsız ve harap bir durumda olduğunu yazmaktadır. Gautier'nin seyahatnamesinden de 1850'lerde saray ve çevresinin kullanılamayacak kadar harap bir durumda olduğu anlaşılmaktadır.
Kâğıthane'deki son büyük imar faaliyeti Abdülaziz döneminde (1861-1876) gerçekleştirilmiştir. Abdülaziz çok kötü durumda olan Sa'dâbâd Sarayı'nı yıktırarak yerine 1862-1863'te Sarkis ve Agop Bal-yan'a Çağlayan Kasrı(->) adıyla bilinen IV. Sa'dâbâd Sarayı'nı yaptırmıştır. Geç dönem saraylarının en ilginç örneklerinden biri olan bu yapı da 1840-1841'de yıktırılarak tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Bibi. Eldem, Köşkler ve Kasırlar, II, 223-226; A. Arel, 18. Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılılaşma Süreci, ist., 1975, s. 21-29; Eldem, Sa'dâbâd; M. Aktepe, "18. Yüzyılın ilk Yarısında Kâğıthane ve Sadâbad", TTOKBelleteni, S. 72/351 (1984-1985), 14-19; S. Eyice, "Kâ-ğıthane-Sadâbad-Çağlayan," TAÇ, I (1986), 29-36; N. Arslan, Gravür ve Seyahatnamelerde istanbul, İst., 1992, s. 108-117. •
NECLA ARSLAN
Dostları ilə paylaş: |